DERELİ
VADİSİ BOYUNCA YÜRÜDÜK.
7 Kasım 2019
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bugün Ephesos’tan Sardes’e uzanan Kral Yolu’nun
üzerindeki Tire’nin bir dizi köyünden
birisi olan Dereli(1) civarında, Güme
Dağı’nın derinliklerine doğru nüfuz eden ve aynı adla anılan şirin bir
derenin kıyısı boyunca yürüdük. Benzersiz renklerle bezenmiş doğa bugün de bize
en güzel sürprizlerini hazırlamıştı sanki. Dere yatağının iki yakası boyunca
yükselen vadinin yamaçlarında; bazen uzaklardan insanın yüreğini titreten Yörük
ateşleriyle karşılaştık, bazen de vadinin dibinde akmakta olan suyun ruhumuzu
yenileyen o güzelim sesini dinleyerek geçirdik zamanı. Özetle hoş bir
birliktelikti doğayla geçirdiğimiz anlar…
Sırtlarda evler, vadide çınarlar...
Yolun başındayız; Dereli deresi boyunca yürüdük.
Kral Yolu’nun çıtlıkları
Dereli, giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi Kral Yolu üzerinde yer alan yerleşimlerden biri. Aslında geçmişi de
çok eski bir köy değil Dereli’nin. Dibekçiler Yaylası’ndan inen Yörükler
kurmuş köyü. Ama yüzlerce yıldır değişmeyen bir şey var ki bu civarda; her yer
çıtlık ağaçlarıyla dolu. Sonbaharda olgunlaşan ve asla unutamadığı çıtlık adı verilen meyvesinin onu
çocukluk günlerine götürdüğü Hasan Hoca, hem bu ağaç ve hem de Kral Yolu üzerinden yürütülen deve
kervancılığı arasındaki ilişki üzerine şunları anlatıyor:
Çıtlık ağacı
(Ahmet Tamer Arşivi)
“Batı Anadolu'da yoğun olarak görülen çıtlık ağaçları, her türlü iklime
karşı dayanıklı, susuzluktan kolay kolay etkilenmeyen gövdeleriyle dikkat
çekerler. Gri renkte, çatlaksız ve düzgün; 25 metreye kadar boylanabilen, yeşil
dalları çabuk eğilen ağaçlardır. Mayıs aylarında çiçek açar, erkek ve dişi
çiçekler aynı ağaçtadır. Meyveleri önce yeşil, daha sonra sırasıyla sarı ve
kahverengi, en sonunda da siyah renk alır. Siyahlaşıp olgunlaşan çıtlıklar,
yöremizde çocukların çok sevdiği bir meyvedir. Orta ve ileri kuşak insanların
bilinçaltında çok yer etmiş ağaçlardır bunlar. Çocukken bizler de meyvelerini
zevkle yer, kargıdan yaptığımız “tüfçek”lerle
çekirdeklerini birbirimize üflerdik.
Çıtlık meyveleri
(Ahmet Tamer Arşivi)
Çıtlık meyveleri
(Ahmet Tamer Arşivi)
Ayrıca bu ağaçların dalları yaş iken çok kolay eğildiğinden, deve havutunun iskeletini çatmakta kullanılırmış.
Deve kervanlarının eski zamanlardan yakın geçmişe dek Kral Yolu üzerinden
sürdürülen ticaretin en önemli lojistik unsurları içinde yer alması, havut imalatının ve onun hammaddesi çıtlık
ağacının da ekonomik değerini öne çıkarmıştır. Ağacın yaşken yumuşak,
kuruduğunda ise çok sert bir özelliğe sahip olmasından dolayı da kendircilerin
kullandığı ıskat tahtası ile dolap makaraları da bu ağaçtan yapılırmış. Hatta
Tire’de Salı Pazarı’nda bunların satıldığı özel yerler varmış. Portakal Pazarı Bedesteni önünde, bir de
Tahtakale Çeşmesi’nin üstündeki
yerlerde satılırmış bu ürünler. Zamanında Tire’de bunları yapan ustaların
isimleri ise Hüsnü Usta ve Sait Usta imiş.
Dereli'de bir eski bir köprü
(Ahmet Tamer Arşivi)
Dereli Vadisi
Bu ağacın Latince adı ise Celtis
Australis… Geçmişte çok gerekli oldukları için korunmuş; harımların
kenarlarında büyütülmüş olan bu ağaçlar, ne yazık ki günümüzde artık gözlerden
düşmüş olup, yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Beni; her gördüğümde
çocukluk günlerime götüren bu gösterişsiz ve kadim ağacın, yörede yok olmaması
tek dileğimdir. Her şeye rağmen, Tire ve çevre belediyelerde; park ve
bahçelerde bu ağaçların üretilip ekonomiye katkı sağlanmasının yolları
bulunmalıdır. Son bir şey daha; Tire’de, neredeyse şehrin tam merkezinde Öğretmen Evi’nin hemen arkasındaki
sokakta Çıtlık Dede isminde bir de
yatır bulunmaktadır. Dedenin başında da oldukça yaşlı bir çıtlık ağacı vardır.
Dedeler, babalar ve ahiler kenti olan Tire’de pek çok ata mezarının varlığı
malumdur. Bunlardan biri olan Soğan Dede,
insanlık için temel bir gıda olan soğan ile bir anlamda özdeşleşmiştir. Çıtlık Dede de benzer şekilde belki de
bütün kazancını çıtlık ağacından sağlayan bir ulu kişiydi; kim bilir?”
Dereli'de sabah vakti
Köyün çıkışındaki çeşme
Dereli’de Sabah
Tire’den Ödemiş’e uzanan Kral Yolu’nun modern uzantısı olarak
kabul edebileceğimiz asfalt yolu takiben ulaştığımız Dereli’de sabah vakti ıssızlık hâkimdi. Karakaya’nın muhteşem siluetinin eteklerinde uzanan derin
vadilerden birine sinmiş bu köyün ataları da o kadim dağın arka yüzünden inen Karasakal ve Kıvraklar Yörüklerindendi.
Ama hepsinin de eninde sonunda çıktığı yer, yüzlerce yıl önce; Türkmenlerin
Doğu’dan Batı’ya yönelen büyük göçünün vardığı son noktalardan biri olan Dibekçiler Yaylası idi.
Bir zeytinliğe ulaşan patika
Sırtlarda ceviz ağaçları
Karşımızda Karakaya...
Köyün girişinde yer alan kahvehanede bile kimsecikler yoktu. Güney
yönündeki çıkışa doğru ilerledik. Meydandaki bir çeşmeden sularımızı doldurduk.
Bugün amacımız Karakaya’nın
eteklerine doğru nüfuz eden Dereli Deresi’nin
kıyısı boyunca vadinin içlerine doğru yürümekti. Köyün mezarlığına doğru sağa
sapan toprak yol ayrımını geçerek güneye doğru devam ettik.
Kendini sonbahara taşımış son hayıt çiçeklerinden biri
Gölgelerde siklamenler
Dereli Deresi boyunca
Çınarlar, çıtlık ağaçları ve sırtlarda zeytinliklerle kaplı vadide sonbaharın
tüm renkleri iç içe geçmişti sanki. Bahçelerinde zeytin silkenlerin sesleri
uzaklardan duyulmaktaydı. Dere kıyısında yoğun olarak rastladığımız hayıtların
mor renkli çiçeklerinden birkaçı, hala dökülmeden kalmıştı. Eğildim, kokladım
onu; neredeyse yüz yıl önce, Makedonya’nın yemyeşil dağları arasında sıkışıp
kalmış bir köy; Novak’ta yaşarlarken,
güve yemesin diye yaz başlarında; yünlülerin içine kurutulmuş hayıt çiçeklerini
koyan ve hayattayken hiç görmediğim; ama babamdan dinleyerek tanıdığım rahmetli
babaannem geldi aklıma. Bize bu hayatı armağan eden o sevgili atalarımı
minnetle andım o an…
Dereli'de suyun sesi...
Vadi boyunca yürümeye devam ettik. Dere yatağının iki yanında yükselen
sırtlarda yer yer Yörüklerin evlerine rastladık. Evlerin kıyısından geçerken
havlayan köpeklerin sesleri sahiplendi mekânları. Bir süre sonra yol ikiye
çatallandı. Biz güneye doğru sürdürdük ilerleyişimizi. Zaman zaman tatlı bir meyille
yükselsek de parkur son derece rahattı.
Yol çatısından itibaren Dereli Vadisi'nde yürürken...
Dereli Deresi'nin bir küçük çavlanı
Dere kıyısındaki çıtlık ağaçlarında çıtlık meyvelerine bu aylarda
rastlamamış olmalarına şaştılar Tireli dostlarımız. Oysaki onların çocukluk
anıları saklıydı çıtlık ağaçlarında. Bir süre sonra yürüdüğümüz yolun sağında
yükselen yamaca konumlanmış bir Yörük evinin önüne geldik. Hasan Hoca, her
zamanki gibi ünledi ve selamladı evin sakinlerini. Onlar da bu merhaba üzerine bizi
evin bahçesine davet ettiler.
Vadide yer alan Dereli köyünden Ünal'ın evi
Evin duvarına asılı nar hevenkleri
Dereli’den Ünal’ın eviydi burası. Yamacın her yanı bahçe haline getirilmişti. Kayrak
taşlarla inşa edilmiş bir sivil mimari örneği olan evin şirin avlusunda her
türlü malzeme mevcuttu. Duvarda asılı hevenkteki narlar, çardağın altındaki
birkaç iskemle, sekinin başındaki derme çatma çeşme, evin güneye bakan yan
duvarına asılı portatif tabaklık, su güğümleri ve kap kacaklar bu manzaranın
önemli unsurlarındandı. Ev sahipleri, bahçenin yola bakan kıyısındaki dut
ağacının altına buyur ettiler bizi. Evin hanımı, hemen ocağa bir çay koyuverdi.
Kızı, tepsi ile bardakları hazırlayıp getirdi. Bir anda oluverdi bütün bu
işler. Arka arkaya gelen çayların eşliğinde bu dağların bereketi üzerine bir
sohbet döndü ortalıkta. Yola devam etmeliydik; çaylar ve sıcak
konukseverlikleri için Ünal Bey ve eşine teşekkür ederek yanlarından ayrıldık.
Sonra çınarlarla kaplı bir alana geldik. İlerde bunlardan daha pek çoğu ile karşılaştık.
Gezginler, çınarların altında...
Dere kıyısından ilerleyen toprak yol, evin karşısındaki çatalda giderek
bir patikaya dönüştü. Ama biraz ilerleyince yeniden genişledi. Bir süre dere
yatağını yukarıdan seyrederek ilerledik. Kıyı boyunca meşe ağaçları, çınarlara
eşlik etti. Gölgelerde serpilen siklamenler, safranlar, her yeri sarmış böğürtlen
çalıları, üzerinde siyah renkli ve it
üzümü olarak anılan meyveleriyle istifnolar
çevremizdeki bitki örtüsünün dikkatimizi çeken diğer unsurlarıydı.
Dere yatağına bakış
Safranlar
İstifnolar
ve meyvesi; it üzümleri
Vadinin iki yakasındaki bahçelerden sesler geliyordu. Cevizler
toplanmıştı artık. Kimi yerde budama artıklarının yakıldığı ateşlerin dumanları
yükseliyordu göğe doğru. Bir süre sonra, girişi çınarlarla kaplı bir kuru
harıma geldik. Derenin kıyısı boyunca ilerleyen patikanın dibindeki bir ağaç
gövdesinin üzerinde biraz soluklandık. Manzara eşsizdi.
Çınarlarla kaplı kuru harım
Gezginler dinlenirken...
Asırlık çınarları selamladık.
Dereli Vadisi'nin derinliklerine doğru...
Karakaya'ya doğru üstümüzden iki jet geçti.
Karakaya’nın eteklerinde; Dereli
vadisinin derinliklerinde
Vadiden geçişimiz, her ne kadar doğada suyun en düşük seviyesine indiği
bir zamana denk gelse de, yer yer suyun büvetler ve küçük şelalelerle
soluklanıp coştuğu anlar da oldu. Vadinin derinliklerine doğru bitki örtüsü
iyice zenginleşti. Yol daraldı ve yine çınarlarla kaplı bir alanda son buldu.
Dere yatağının içine doğru girdik. Karakaya
Tepesi, vadinin derinliklerine doğru ilerlemiş olmamız nedeniyle görüş
açımızdan çıkmıştı artık.
Dereli Vadisi'nin bütün güzellikleri en derinlerdeydi.
Her yerde çınarlar, en arkada pervaneler...
Dereli Deresi
Dağdan gelen suyun bu alanda dinlendiği, durulduğu
bir noktadaydık. Dere yatağından ilerleme dışında sırtlara doğru çıkan bir dizi
patikayı izlemek gibi bir seçeneğimiz de vardı. Ama vakit akşama doğru
yaklaşmaktaydı. Sonuçta vadinin derinliklerine doğru nüfuz etmiş, Dereli Vadisi’nde
yaklaşık üç saat kadar yürümüştük. Dönüş yolunda; cılız da olsa son yağmurlarla
canlanıp yeşeren kekiklerden ve ısırganlardan topladı kimimiz. Ağaçların
dallarında narların çoğu toplanmamıştı yine; birçoğu da zaten çatlayıp çürümüş ya
da ağaçların diplerine düşmüş durumdaydı.
Dereli Vadisi'nde vardığımız son nokta; dere yatağında, yine çınarlarla kaplı bir alandayız.
Çınarlar altında Dereli Deresi
Dönerken; yine çınarlar...
Dereli’ye yeniden döndüğümüzde sabahtan çok farklı bir manzara yoktu aslında.
Yine oldukça sakin, sonbaharın bütün sesleri sönümleyen bir atmosfer vardı köy
meydanında. Köyde fazla oyalanmadık; Köyü, Kral
Yolu’na bağlayan asfaltı takip ederek köyden ayrıldık.
Derede bir an...
Son gezgin, dönüş yolunda...
Dereli'ye dönerken...
Tire’de Çınaraltı’nda içilen
yorgunluk çayları, günün kapanışı gibiydi. Yazdan kalma güzel bir havada Tire’de; Dereli köyünde bir başka rotayı daha gerçekleştirmiştik. Şimdi
artık İzmir’e dönme zamanıydı.
Dipnotlar:
(1) Dereli yazıları için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2019/11/pesrefliden-dereliye.html ve https://dagakactim.blogspot.com/2016/10/derelide-huzun.html
(2) Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder