27 Kasım 2019 Çarşamba

DERELİ’DE SONBAHAR


DERELİ VADİSİ BOYUNCA YÜRÜDÜK.
7 Kasım 2019
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Bugün Ephesos’tan Sardes’e uzanan Kral Yolu’nun üzerindeki Tire’nin bir dizi köyünden birisi olan Dereli(1) civarında, Güme Dağı’nın derinliklerine doğru nüfuz eden ve aynı adla anılan şirin bir derenin kıyısı boyunca yürüdük. Benzersiz renklerle bezenmiş doğa bugün de bize en güzel sürprizlerini hazırlamıştı sanki. Dere yatağının iki yakası boyunca yükselen vadinin yamaçlarında; bazen uzaklardan insanın yüreğini titreten Yörük ateşleriyle karşılaştık, bazen de vadinin dibinde akmakta olan suyun ruhumuzu yenileyen o güzelim sesini dinleyerek geçirdik zamanı. Özetle hoş bir birliktelikti doğayla geçirdiğimiz anlar…

 
 
Sırtlarda evler, vadide çınarlar...

 
Yolun başındayız; Dereli deresi boyunca yürüdük.

Kral Yolu’nun çıtlıkları

Dereli, giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi Kral Yolu üzerinde yer alan yerleşimlerden biri. Aslında geçmişi de çok eski bir köy değil Dereli’nin. Dibekçiler Yaylası’ndan inen Yörükler kurmuş köyü. Ama yüzlerce yıldır değişmeyen bir şey var ki bu civarda; her yer çıtlık ağaçlarıyla dolu. Sonbaharda olgunlaşan ve asla unutamadığı çıtlık adı verilen meyvesinin onu çocukluk günlerine götürdüğü Hasan Hoca, hem bu ağaç ve hem de Kral Yolu üzerinden yürütülen deve kervancılığı arasındaki ilişki üzerine şunları anlatıyor:

  
Çıtlık ağacı
(Ahmet Tamer Arşivi)

“Batı Anadolu'da yoğun olarak görülen çıtlık ağaçları, her türlü iklime karşı dayanıklı, susuzluktan kolay kolay etkilenmeyen gövdeleriyle dikkat çekerler. Gri renkte, çatlaksız ve düzgün; 25 metreye kadar boylanabilen, yeşil dalları çabuk eğilen ağaçlardır. Mayıs aylarında çiçek açar, erkek ve dişi çiçekler aynı ağaçtadır. Meyveleri önce yeşil, daha sonra sırasıyla sarı ve kahverengi, en sonunda da siyah renk alır. Siyahlaşıp olgunlaşan çıtlıklar, yöremizde çocukların çok sevdiği bir meyvedir. Orta ve ileri kuşak insanların bilinçaltında çok yer etmiş ağaçlardır bunlar. Çocukken bizler de meyvelerini zevkle yer, kargıdan yaptığımız “tüfçek”lerle çekirdeklerini birbirimize üflerdik.

 
Çıtlık meyveleri 
(Ahmet Tamer Arşivi)

Çıtlık meyveleri
(Ahmet Tamer Arşivi)

Ayrıca bu ağaçların dalları yaş iken çok kolay eğildiğinden, deve havutunun iskeletini çatmakta kullanılırmış. Deve kervanlarının eski zamanlardan yakın geçmişe dek Kral Yolu üzerinden sürdürülen ticaretin en önemli lojistik unsurları içinde yer alması, havut imalatının ve onun hammaddesi çıtlık ağacının da ekonomik değerini öne çıkarmıştır. Ağacın yaşken yumuşak, kuruduğunda ise çok sert bir özelliğe sahip olmasından dolayı da kendircilerin kullandığı ıskat tahtası ile dolap makaraları da bu ağaçtan yapılırmış. Hatta Tire’de Salı Pazarı’nda bunların satıldığı özel yerler varmış. Portakal Pazarı Bedesteni önünde, bir de Tahtakale Çeşmesi’nin üstündeki yerlerde satılırmış bu ürünler. Zamanında Tire’de bunları yapan ustaların isimleri ise Hüsnü Usta ve Sait Usta imiş.

 
Dereli'de bir eski bir köprü
(Ahmet Tamer Arşivi)
 
 
Dereli Vadisi

Bu ağacın Latince adı ise Celtis Australis… Geçmişte çok gerekli oldukları için korunmuş; harımların kenarlarında büyütülmüş olan bu ağaçlar, ne yazık ki günümüzde artık gözlerden düşmüş olup, yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Beni; her gördüğümde çocukluk günlerime götüren bu gösterişsiz ve kadim ağacın, yörede yok olmaması tek dileğimdir. Her şeye rağmen, Tire ve çevre belediyelerde; park ve bahçelerde bu ağaçların üretilip ekonomiye katkı sağlanmasının yolları bulunmalıdır. Son bir şey daha; Tire’de, neredeyse şehrin tam merkezinde Öğretmen Evi’nin hemen arkasındaki sokakta Çıtlık Dede isminde bir de yatır bulunmaktadır. Dedenin başında da oldukça yaşlı bir çıtlık ağacı vardır. Dedeler, babalar ve ahiler kenti olan Tire’de pek çok ata mezarının varlığı malumdur. Bunlardan biri olan Soğan Dede, insanlık için temel bir gıda olan soğan ile bir anlamda özdeşleşmiştir. Çıtlık Dede de benzer şekilde belki de bütün kazancını çıtlık ağacından sağlayan bir ulu kişiydi; kim bilir?”

 
Dereli'de sabah vakti

 
Köyün çıkışındaki çeşme

Dereli’de Sabah

Tire’den Ödemiş’e uzanan Kral Yolu’nun modern uzantısı olarak kabul edebileceğimiz asfalt yolu takiben ulaştığımız Dereli’de sabah vakti ıssızlık hâkimdi. Karakaya’nın muhteşem siluetinin eteklerinde uzanan derin vadilerden birine sinmiş bu köyün ataları da o kadim dağın arka yüzünden inen Karasakal ve Kıvraklar Yörüklerindendi. Ama hepsinin de eninde sonunda çıktığı yer, yüzlerce yıl önce; Türkmenlerin Doğu’dan Batı’ya yönelen büyük göçünün vardığı son noktalardan biri olan Dibekçiler Yaylası idi.

 
Bir zeytinliğe ulaşan patika

 
Sırtlarda ceviz ağaçları

 
Karşımızda Karakaya...

Köyün girişinde yer alan kahvehanede bile kimsecikler yoktu. Güney yönündeki çıkışa doğru ilerledik. Meydandaki bir çeşmeden sularımızı doldurduk. Bugün amacımız Karakaya’nın eteklerine doğru nüfuz eden Dereli Deresi’nin kıyısı boyunca vadinin içlerine doğru yürümekti. Köyün mezarlığına doğru sağa sapan toprak yol ayrımını geçerek güneye doğru devam ettik.

 
Kendini sonbahara taşımış son hayıt çiçeklerinden biri

 
Gölgelerde siklamenler

Dereli Deresi boyunca

Çınarlar, çıtlık ağaçları ve sırtlarda zeytinliklerle kaplı vadide sonbaharın tüm renkleri iç içe geçmişti sanki. Bahçelerinde zeytin silkenlerin sesleri uzaklardan duyulmaktaydı. Dere kıyısında yoğun olarak rastladığımız hayıtların mor renkli çiçeklerinden birkaçı, hala dökülmeden kalmıştı. Eğildim, kokladım onu; neredeyse yüz yıl önce, Makedonya’nın yemyeşil dağları arasında sıkışıp kalmış bir köy; Novak’ta yaşarlarken, güve yemesin diye yaz başlarında; yünlülerin içine kurutulmuş hayıt çiçeklerini koyan ve hayattayken hiç görmediğim; ama babamdan dinleyerek tanıdığım rahmetli babaannem geldi aklıma. Bize bu hayatı armağan eden o sevgili atalarımı minnetle andım o an…

 Dereli'de suyun sesi...

Vadi boyunca yürümeye devam ettik. Dere yatağının iki yanında yükselen sırtlarda yer yer Yörüklerin evlerine rastladık. Evlerin kıyısından geçerken havlayan köpeklerin sesleri sahiplendi mekânları. Bir süre sonra yol ikiye çatallandı. Biz güneye doğru sürdürdük ilerleyişimizi. Zaman zaman tatlı bir meyille yükselsek de parkur son derece rahattı.

  
Yol çatısından itibaren Dereli Vadisi'nde yürürken...

 
Dereli Deresi'nin bir küçük çavlanı

Dere kıyısındaki çıtlık ağaçlarında çıtlık meyvelerine bu aylarda rastlamamış olmalarına şaştılar Tireli dostlarımız. Oysaki onların çocukluk anıları saklıydı çıtlık ağaçlarında. Bir süre sonra yürüdüğümüz yolun sağında yükselen yamaca konumlanmış bir Yörük evinin önüne geldik. Hasan Hoca, her zamanki gibi ünledi ve selamladı evin sakinlerini. Onlar da bu merhaba üzerine bizi evin bahçesine davet ettiler.

Vadide yer alan Dereli köyünden Ünal'ın evi

 
Evin duvarına asılı nar hevenkleri

Dereli’den Ünal’ın eviydi burası. Yamacın her yanı bahçe haline getirilmişti. Kayrak taşlarla inşa edilmiş bir sivil mimari örneği olan evin şirin avlusunda her türlü malzeme mevcuttu. Duvarda asılı hevenkteki narlar, çardağın altındaki birkaç iskemle, sekinin başındaki derme çatma çeşme, evin güneye bakan yan duvarına asılı portatif tabaklık, su güğümleri ve kap kacaklar bu manzaranın önemli unsurlarındandı. Ev sahipleri, bahçenin yola bakan kıyısındaki dut ağacının altına buyur ettiler bizi. Evin hanımı, hemen ocağa bir çay koyuverdi. Kızı, tepsi ile bardakları hazırlayıp getirdi. Bir anda oluverdi bütün bu işler. Arka arkaya gelen çayların eşliğinde bu dağların bereketi üzerine bir sohbet döndü ortalıkta. Yola devam etmeliydik; çaylar ve sıcak konukseverlikleri için Ünal Bey ve eşine teşekkür ederek yanlarından ayrıldık.

 
Sonra çınarlarla kaplı bir alana geldik. İlerde bunlardan daha pek çoğu ile karşılaştık.

 
Gezginler, çınarların altında...

Dere kıyısından ilerleyen toprak yol, evin karşısındaki çatalda giderek bir patikaya dönüştü. Ama biraz ilerleyince yeniden genişledi. Bir süre dere yatağını yukarıdan seyrederek ilerledik. Kıyı boyunca meşe ağaçları, çınarlara eşlik etti. Gölgelerde serpilen siklamenler, safranlar, her yeri sarmış böğürtlen çalıları, üzerinde siyah renkli ve it üzümü olarak anılan meyveleriyle istifnolar çevremizdeki bitki örtüsünün dikkatimizi çeken diğer unsurlarıydı.

 
Dere yatağına bakış

  
Safranlar

İstifnolar

 
ve meyvesi; it üzümleri

Vadinin iki yakasındaki bahçelerden sesler geliyordu. Cevizler toplanmıştı artık. Kimi yerde budama artıklarının yakıldığı ateşlerin dumanları yükseliyordu göğe doğru. Bir süre sonra, girişi çınarlarla kaplı bir kuru harıma geldik. Derenin kıyısı boyunca ilerleyen patikanın dibindeki bir ağaç gövdesinin üzerinde biraz soluklandık. Manzara eşsizdi.

 
Çınarlarla kaplı kuru harım

  
Gezginler dinlenirken...

 
Asırlık çınarları selamladık.

 
Dereli Vadisi'nin derinliklerine doğru...

 
Karakaya'ya doğru üstümüzden iki jet geçti.

Karakaya’nın eteklerinde; Dereli vadisinin derinliklerinde

Vadiden geçişimiz, her ne kadar doğada suyun en düşük seviyesine indiği bir zamana denk gelse de, yer yer suyun büvetler ve küçük şelalelerle soluklanıp coştuğu anlar da oldu. Vadinin derinliklerine doğru bitki örtüsü iyice zenginleşti. Yol daraldı ve yine çınarlarla kaplı bir alanda son buldu. Dere yatağının içine doğru girdik. Karakaya Tepesi, vadinin derinliklerine doğru ilerlemiş olmamız nedeniyle görüş açımızdan çıkmıştı artık.

 
Dereli Vadisi'nin bütün güzellikleri en derinlerdeydi.

 
Her yerde çınarlar, en arkada pervaneler...

 
Dereli Deresi

Dağdan gelen suyun bu alanda dinlendiği, durulduğu bir noktadaydık. Dere yatağından ilerleme dışında sırtlara doğru çıkan bir dizi patikayı izlemek gibi bir seçeneğimiz de vardı. Ama vakit akşama doğru yaklaşmaktaydı. Sonuçta vadinin derinliklerine doğru nüfuz etmiş, Dereli Vadisi’nde yaklaşık üç saat kadar yürümüştük. Dönüş yolunda; cılız da olsa son yağmurlarla canlanıp yeşeren kekiklerden ve ısırganlardan topladı kimimiz. Ağaçların dallarında narların çoğu toplanmamıştı yine; birçoğu da zaten çatlayıp çürümüş ya da ağaçların diplerine düşmüş durumdaydı.

 
Dereli Vadisi'nde vardığımız son nokta; dere yatağında, yine çınarlarla kaplı bir alandayız.

  
Çınarlar altında Dereli Deresi

 
Dönerken; yine çınarlar...

Dereli’ye yeniden döndüğümüzde sabahtan çok farklı bir manzara yoktu aslında. Yine oldukça sakin, sonbaharın bütün sesleri sönümleyen bir atmosfer vardı köy meydanında. Köyde fazla oyalanmadık; Köyü, Kral Yolu’na bağlayan asfaltı takip ederek köyden ayrıldık.

 
Derede bir an...

 
Son gezgin, dönüş yolunda...

 
Dereli'ye dönerken...

Tire’de Çınaraltı’nda içilen yorgunluk çayları, günün kapanışı gibiydi. Yazdan kalma güzel bir havada Tire’de; Dereli köyünde bir başka rotayı daha gerçekleştirmiştik. Şimdi artık İzmir’e dönme zamanıydı.


Dipnotlar:
(2)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.



Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder