6 Eylül 2017
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
26 Ağustos’tan
başlayarak 9 Eylül’e dek uzanan (belki de Bursa’nın kurtuluşunu da dikkate
alarak 10 Eylül demeli) Kurtuluş günlerinde aklımıza düşer hep o günkü hayatın
izleri… Sessiz kahramanlar, yitirdiklerimiz; savaşın yangın yerine çevirdiği
köylerimiz ve kasabalarımız; uçurumun kıyısından mavi gözlü bir devin tutup
çevirdiği bir halkın kaderi, anlaşılmaz gibi gelir çoğuna. Aradan neredeyse
yüzyıla yakın bir zaman geçmiş ve bugünkü hayatın hay huyu içinde unutulup
gitmiş gibidir sanki kahramanlar, çekilen acılar; bir millet olmanın çabası
içinde yaşananlar… Şimdi yeni yangınların arifesindedir zaman ve mekân; unutmak
haramdır bize ve bu topraklarda yaşayanlara…
İzmir yanarken; 13 Eylül 1922; fotoğraf, Kral V. George Zırhlısı'ndan çekilmiş.
26 Ağustos gece
sabaha karşı Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz ile 15 Mayıs 1919’da
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaliyle kararan Anadolu’nun geleceğine dair
tüm tasarımların hepsi masada kaldı; mazlum bir halkın kaderi uğruna her şey,
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yeniden yazıldı. 30 Ağustos’ta Afyon, 1 Eylül’de Uşak düşman işgalinden kurtarıldı. Süvarilerin ve piyadelerin
durmamacasına kaçan Yunan birliklerinin ardından yaklaşık 15 gün kadar süren
takipleri, 9 Eylül 1922’de İzmir’de;
işgalin başladığı yerde son buldu. Ancak, Batı Anadolu’daki kasabalar ve
şehirlerin hemen hemen hepsi bu ölümüne takip sırasında Yunan kuvvetleri
tarafından Türk birliklerinin kendilerine yaklaşmalarını geciktirmek amacıyla
ateşe verildi; bu şehirlerin ve kasabaların çoğu bu uğurda yandı kül oldu.
Aşağıda anlatacaklarımız bu kasaba yangınlarından bazılarına ait yaşananlara
dairdir.
Yangından önce Manisa; önde Muradiye ve Hatuniye camileri
(Kaynak:http://www.wikiwand.com/tr/1922_Manisa_yang%C4%B1n%C4%B1)
7 Eylül 1922; Kasaba (Turgutlu) yanarken
17 Temmuz 1923
tarihinde çıkan ve Salihli ile Kasaba’ya ait bir yazıdan yapılan
alıntıda verimli Gediz Ovası’ndaki bu kasabanın Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki
manzarası şöyle anlatılmaktadır:
“Trenimiz kıvrak
arazide kâh süratli kâh yavaş yol alıyor. Menemen’e kadar kıvrak araziyi
geçtikten sonra Anadolu’nun en zengin mıntıkasına dâhil olmuştuk. Katar Gediz
nehrinin mecrasını zikzakvari takip ediyordu. Tren hattının sağı ve solu bağ,
mısır ve bostan tarlalarıyla muhat.
Salihli’den iyi
ihtisasla ayrıldık. Tren bizi iki saat sonra Kasaba’ya ulaştırdı. Mağaza ve
dükkânlar hariç sekiz fabrika ve altı bin beş yüz haneyi ihtiva eden bu zengin
ve şirin kaza, bugün bir yığın topraktır. Faciadan sonra öteye beriye dağılmış
olan halkın nısfı avdet edememiş, bu yüzden bağlar bakılamamıştır. Saruhan
livası içinde en bedbaht ve en muhtac-ı muavenet (yardım bekleyen) kazalardan
birini de burası teşkil ediyor.”(1)
Manisa yangınından sonra bir caddenin hali
(Kaynak:http://www.wikiwand.com/tr/1922_Manisa_yang%C4%B1n%C4%B1)
19.yüzyılda İzmir’in
hinterlandında yer alan ve özellikle kuru üzüm üretimiyle İzmir Limanı’nı Kasaba demiryolu üzerinden besleyen Turgutlu, bu ekonomi üzerinde yükselen;
Türklerin, Rumların, Yahudilerin ve az sayıda da olsa Ermenilerin bir arada
yaşadıkları oldukça canlı ve kozmopolit bir sosyal hayata sahipti. Ta ki; Yunan
işgaline kadar…
Yunan işgalinde Kasaba; eski bir kartpostaldan...Konak Kız Mektebi olarak bilinen bina işgal sırasında Yunan işgal kuvvetlerinin kullandığı bir yere dönüşmüş.
(Kaynak: http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
Şalom Gazetesi’nde yayınlanan Turgutlu
Yahudileri ile ilgili bir yazıda 19.yy.da ve 20.yy. başlarında kasabada
yaşayan Yahudi nüfusu hakkında şu bilgiler aktarılıyor:
“1862 tarihinde
yapılan bir sayıma göre, Turgutlu’da 122 Yahudi aile mevcuttu. 1879 tarihinde,
Yahudi ailelerin sayısı 180 olarak saptandı. Birey sayısı ise, 900’dü. 1904’te
220 aileye ve 1150 kişiye yükseldi. Mayıs 1905’te ise, Turgutlu Yahudi
Topluluğu 1050 kişiden oluşuyordu. 19. yüzyılda, Turgutlu’da üç sinagog
bulunuyordu. Bunlardan ikisi, Etz Hayim ve Talmud Tora Sinagogları, 1842
tarihinde yeniden inşa edilmişlerdi. O halde, ilk inşa tarihleri daha önceki
yıllara denk geliyordu. Kentte bulunan üçüncü sinagog Şalom’un yeniden inşa
edilme tarihi ise 1898’di.”(2)
Yunan işgal güçlerinin Kasaba'ya girişi
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
Aynı dönemde Turgutlu’da yaşayan Rum nüfus ile ilgili
bilgileri ise Dr. Georgios Nakracas’ın
Anadolu ve Rum Göçmenleri Kökeni
isimli kitapta şu şekilde veriliyor:
“Sotiriadis’e göre
1912’de Kasaba kazasında 34.590 kişilik toplam nüfus içinde 6.090 Hellen vardı
ve Hellenler, nüfusun % 17,6’sını oluşturuyorlardı.
Anagnostopulu, Kasaba
(Turgutlu) kazasında Sotiriadis’in verdiği sayıdan 2.590 daha az Rum
bulunduğunu bize bildirmektedir. Kesin olarak yazar; 6.090 yerine 3.500 Rum’dan
söz etmektedir. Bu Rumlar, 14.000 Türk’le birlikte Kasaba kentine yerleşiktiler.”(3)
Yunan birliklerinin yerli Rumlar tarafından coşkuyla karşılanışı
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
İşte böyle bir
demografik yapıdaki Turgutlu, Yunan
işgalinden sonra yerli halka karşı uygulanan zalimce tutumlar nedeniyle halk
içinde kırılmalara ve kopuşlara doğru ilerleyecektir. Ama nasıl?
Türk Ordusu, Bağımsızlık Savaşı'nda...
Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrasında son anda
başkomutan olarak atanan General Trikopis’in
2 Eylül 1922’de Uşak’ta Türk
kuvvetlerinin eline esir düşmesi ile başsız kalan Yunan Ordusu, bütün
bütünlüğünü ve disiplinini kaybederek can korkusuyla İzmir, Dikili ve Mudanya
yönünde düzensiz bir şekilde geri çekilmeye başladı. Bu geri çekilme sürecinde
ise Tük Ordusu’nun takibini güçleştirmek amacıyla Yunan birlikleri, geçtikleri
kasaba ve şehirleri acımasızca ateşe verdiler; yerli halka akla gelmedik eziyet
ve işkenceleri uyguladılar.
Türk askerleri siper kazarken; Batı Anadolu Cephesi...
Bilge Umar’ın Yunanlıların
ve Anadolu Rumlarının anlatımıyla İzmir Savaşı isimli kitabında karşı
tarafın bakış açısıyla bu geri çekilme sürecinde kargaşa, Salihli önlerinde şu şekilde ifade edilmektedir:
“Yunan Ordusu’ndan
13. Tümen ile süvari tümeni dinlenme konaklamasında iken, 5 Eylül günü saat
4’de Türk atlıları Salihli’ye girdiler. Saat 5 sıralarında, kendi
komutanlarının verdiği emir gereğince, Yunanlılardan iki müfreze, biri süvari
teğmeni Portolos’un, diğeri süvari asteğmeni Tsaprales’in komutasında olarak,
keşif için gönderildiler. Daha konaklama yerinden, henüz ayrılmış idiler ki
birdenbire çıkagelen Türk süvari bölüğüyle karşılaştılar, attan inip
mevzilenerek çatışmaya girdiler. Hemen Salihli’ye alarm verildi; bu sırada
istasyonda, Alaşehir’den gelen sığınmacılar ve askerlerle dolu bir tren
bulunuyordu; tren hemen, hızla yeniden yola çıktı; çünkü İzmir’e gitmek isteyen
Salihlili sığınmacılar orada beklemekteydiler ve bunlar çılgın gibi trene
saldırıyorlardı. Kargaşa ve Türk topçusunun atışları arasında tren, çekip gitmeyi
becerebildi. İstasyon korkunç bir savaş alanına döndü.”(4)
Salihli tren istasyonu
(Kaynak:https://www.pinterest.de/pin/408490628681193401/)
Burada sözü edilen
Yunan kaynağı(5), Salihli’de Türk süvarilerine karşı
istasyondan başlayan bir direnişi, abartarak anlatmakta ve en sonunda; bu
kazanılan zaman sayesinde Alaşehir’den
gelen Yunan birliklerinin Türk süvarilerinin saldırısından zarar görmeden,
aradan sıyrılarak İzmir’e doğru çekildiğini belirterek anlatımını şöyle
sürdürmektedir:
Turgutlu'daki eski Topçu Kışlası
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
“Ama saat 13’te bir
düşman tümeninin (Türkler kast ediliyor) daha gelmesi, yeni bir saldırının
başlamamsına yol açtı ve bu saldırı General Frangu grubunun oradan geçeceği
saati geriye attı. Böylece Güney Grubu, Ahmetli’ye geçti, süvari tümeni de saat
18’de Salihli’den ayrılarak 22’de oraya vardı.
Rum köylüler,
gözlerinde yaşlarla, üstü başı yırtık pırtık olmuş özgürlük getiricileri (Yunan
birlikleri kast ediliyor) seyrettiler. Şimdi görünen manzara onların geldikleri
zamana göre (işgalin başındaki günler kast ediliyor) çok değişikti ve Atina’da
halk arasında gazap, kaynayıp fokurdamaya başlamıştı.”(4)
Turgutlu yangınının ulaşamadığı Kır Mahallesi'ndeki Hacı Zeynel Camisi ve civarı
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
Hacı Zeynel Camisi; şimdiki hali
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
Hacı Zeynel Camisi'nin içi
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
Turgutlu'ya ilk gelenlerden; Horasan Erenlerinden Hacı Zeynel Dede'nin makamı...
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
Caminin giriş kapısı
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
Hacı Zeynel Camisi'nin son cemaat yeri
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
4 Eylül’den 6 Eylül
akşamına dek süren yangınlar ve Yunan mezalimi, Salihli’den gelen bozulmuş Yunan birliklerinin Turgutlu’ya girişiyle daha da güç kazanmıştı. Halide Edip’in bir tren penceresinden görünen hazin Kasaba manzarası ile ilgili olarak
aktardıkları şunlardı:
Kasaba'ya dair bir iz; Hilal Mektebi; eski kilise, şimdi yok.
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
“Evvela Kasaba
istasyonunda Yunan kafilelerinin sürükleyip götürdüğü sevgilileri sabahtan
akşama kadar bekleyen siyahlı örtülü, hasret yüzlü kadınlardan, sonra yalınayak
etrafımda dolaşan kimsesiz çocuklardan işittim.
Pencereden bütün bir
şehir cesedi üzerinde, bütün kasabanın yersiz yurtsuz halkının evleriyle, çarşı
pazarlarıyla, taş yığınları üstünde yeniden hayatlarını kurmak için
kaynaştığını görüyordum. […] Başı sargılı, kolu askılı, koltuk değnekli,
peştemala sarılı, beyaz sakallı ihtiyarlar, siyah bıyıklı yiğit delikanlılar,
yüzleri örtülü kadınlar görünüyorlardı.”(6)
Cumhuriyet dönemi küllerinden doğan Kasaba; Turgutlu-Piyaleoğlu Caddesi; arkada Pazar Camisi
Aynı caddenin başka bir görünümü
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
Mezalim sonrası
hayatta kalan kocası tarafından Halide
Edip’e anlatılan ve onun aktarımıyla tarihe mal olan Kasabalı Şehit Emine’nin hazin öyküsü var hatıralarda:
“İki defadır muhacır
olduk. Burada düşmandan kurtulduk sandıktı, yine geldi çattı. Ama Emine mutlaka
bizi gelip kurtaracağınızı biliyordu. Hep onu söylerdi. […] Sizlerin geleceğini
duyduğumuz gün Yunanlılar Kasaba’yı yakmaya başladılar. Evde nine ile Emine’nin
ihtiyar teyzesi ve Emine üç kadın bir de ben vardım. Kenar mahallede idik,
belki yangın gelmez, belki Yunanlılar bu mahalleye gelmez diye epeyce bekledik.
Fakat Kasaba’yı saran alev bizi de yaktı. […] O, hep koluma boynum sarılıyordu.
Ben Yunan askerlerinin naralarını duydukça “bana hücum ederler, sen gençsin
ovaya kaç” diyordum. O daha çok boynuma asılıyor, “ben, seninle beraber ölürüm”
diyordu.
Turgutlu tren istasyonunda Atatürk'ü beklerken
Turgutlu tren istasyonu
(Fotoğraf: İF; Eylül-2010)
Nihayet yine patlıcan tarlasında başımıza üşüştüler. Bir taraftan dipçik ve yumrukla beni döverken ben haykırıyordum: “Emine, yavrum Allah aşkına kaç!” İki tüfek patladı; iki ihtiyar kadın devrildi. […] Emine bir yanık odunla sağa sola arkamdakilere saldırıyordu. Bir Yunan neferi, yanımda kafasına gelen odunla düştü. Ben de durmadan atılan kurşunlarla düştüm. Gözlerim kapanmadan onu ayakta odunla gördüm. Etrafa odunu savuruyordu. Yunanlıları yanına sokmuyordu. Sonra onu da iki kurşunla arkasındaki perişan kan içinde; saçları didik didik, yuvarlandığını gördüm; sonra ne oldu bilmiyorum. Kırık sekiz saat sonra cesedini ararken henüz sağ bulduk, uğraştık, uğraştık. Emine beni ve namusunu kurtardı; ama işte ben kaldım, o öldü.”(7)
Yunan işgali altındaki Kasaba sokaklarında...
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
İşgal edilen Ahmetli tren istasyonu
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
Yunan birlikleri,
İzmir’e doğru çekilirken arkalarında yanmış, yıkılmış kasabalar; ölüler ve
enkazdan ibaret birer yığın bıraktılar. Bugün Turgutlu’nun çeperinde kalan Hacı Zeynel Camisi'nin de bulunduğu Küllük ve Bozkurt mahalleleri dışında bütün
her yer, yangından nasibini almış durumdaydı. Falih Rıfkı Atay’ın 1922 Eylül’ünde tanıklık ettiği manzara ise,
onun kaleminden şöyle aktarılıyordu:
Yunanlıların yakamadığı Küllük'den eski bir kerpiç evin hali
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
Küllük sokaklarında...
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
Koza Pazarı-1930'lu yıllar; bir Cumhuriyet Bayramı "kutlulaması"
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
“Bütün şose boyunca
sık sık araba, otomobil ve malzeme enkazına tesadüf ediyoruz. Yollarda insan,
at ve deve leşleri nadir değildir. Birçok hendek kurumuş cesetlerle dolu.[…]
Binbaşı Hamdi Bey, burada şimdilik Kaymakamlık vazifesiyle meşguldür. Bize
biraz malumat verdi: “Kasaba, susam, pamuk ve üzüm ticaretiyle meşgul olmuştu.
Yirmibin nüfusu vardı. Şimdi sekizbin kişi var. Kimisi öldü, kimisi dağıldı,
kimisi hicret etti. Ne kadar mesken, dükkân, bina varsa hepsi yandı. Ahali
parasız, eşyasız, yiyeceksiz ve hayvansızdır. İlk geldiğim gün sokakta bir adamın
dilsiz gibi bana işaret ettiğini gördüm. Meğer açlık ve susuzluktan sesi
çıkmıyormuş. Bu adam emekli bir miralaydı. Önüne biraz ekmek ve su koyduk.
Küçük bir çocuk gibi yavaş yedi. Bir müddet sonra sesi geldi. Bize dönerek
“Allah’a şükür yeniden doğdum” dedi. Sade o değil hepsi yeniden doğdular.”(8)
Küllerinden doğan Kasaba; Turgutlu yeniden inşa olurken...
(Kaynak:http://turgutlukasaba.blogspot.com.tr)
Turgutlu'da Karpuzkaldıran Parkı içinde 7 Eylül 1936 günü açılan Atatürk büstü ve altındaki yazıt
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
Yazıt; yakından...
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
2010 yılı Turgutlu'nun kurtuluşu törenlerinden; Belediye Bandosu çalıyor.
(Fotoğraf:İF; Eylül-2010)
19.yy.ın oldukça
kozmopolit; ticari ve sosyal hayat açısından ise son derece canlı “Kasaba”sı; Turgutlu, Yunan birliklerinin yangın yerine çevirdikleri bu güzelim
Ege kasabası, artık o günlerden çok uzaklardaydı. Cumhuriyet ile birlikte her
şeye yeniden başlandı ve Turgutlu,
küllerinden yeniden doğarak, verimli ovanın ortasında tarımın ve sanayinin at
başı gittiği bir büyük şehre doğru evrildi. Ama hatıralarında saklı; eskiye
dair hiçbir izi bugüne aktaramamanın ezikliği ve hüznü içerisinde… Bu da
kurtuluşun ve bağımsızlığın bedeli oldu. Bugün bu ödenen bedelin farkında
mıyız? Soralım kendimize…
“Ateşler İçindeydi Germencik”(9)
Bugün Aydın’a bağlı bir ilçe konumundaki Germencik’te eskiye dair bir dikili taş dahi
bulamazsınız. Bu hazin durum, o günlerden; Yunan işgali zamanlarından kalma
yıkıcı bir izdir. Feyyaz Zaim, aile
hatıralarının da saklı olduğu o günlerden söz ettiği “Ateşler İçindeydi Germencik” isimli romanında; 1919 Mayıs’ında Batı
Anadolu'da; Kuvayı Milliye adına işgale
karşı direnişi örgütlemeye çalışan İttihatçı "Galip Hoca" kılığındaki İttihatçı Celal Bayar’ın, kendisi de İttihatçı olan Nahiye Müdürü Emin Ulucan’ın Germencik'teki evinde saklanması, Emin Bey'in işgalciler tarafından
gözaltına alınıp epeyce hırpalanarak sorguya çekilmesi, evin Yunan askerleri
tarafından basılması, kadın ve çocukların dövülmesi, İtalyan-Yunan işgal
bölgeleri arasındaki tampon bölgede yer alan Reisköy’e kaçırılmasını ve bu arada Germencik’in alevler içinde kalışını anlatmaktadır.
Galip Hoca ya da Celal Bayar; Aydın ellerinde...
Celal Bayar da “Ben de
Yazdım” isimli 8 ciltlik anılarında aynı olaylara 6.ciltte değinir. Hatta Emin Bey’in eşi Naima Hanım’ın da o günlere dair hazırladığı bir metin aynı kitapta
yer alır.
Celal Bayar, anılarında Germencik’teki
zamanlarını şu şekilde aktarmaktadır:
“Esasen Germencik’te
boş durmuyorduk. Bucak merkezinden ve Reis köyünden başlayarak, köylerde
propagandaya ve silahlı teşkilat yapmaya karar vermiştim. Ve küçük ölçüde işe
başlamıştık.
Germencik tren
istasyonunda birkaç katlı “sefertasını” andıran bir otel vardı. Burası Yunan
taburunun karargâhı ve taburun, üst katlarına yerleştirilen yedek elbise ile
malzeme deposu olarak kullanılıyordu. Karanlık bir gecenin geç saatlerinde,
buradan ateş çıktı; bütün bina kül oldu.
20 Haziran 1919 günü,
akşamüzeri, Emin Ulucan eve geldiği vakit, “sana sürprizlerim var” diye söze
başladı. Hemen Reis köyüne iftara gideceğimizi, orada yeni arkadaşlarla
görüşeceğimizi, sabaha karşı yeni bir hayatın tecellisine şahit olacağımızı
anlattı.”(10)
Erbeyli tren istasyonunda Erbeyli şehitleri için dikilen şehitler abidesi
(Fotoğraf:İF; Aralık-2007)
Erbeyli abidesinin üzerinde şehitlerin isimleri yazıyor.
(Fotoğraf:İF; Aralık-2007)
(Fotoğraf:İF; Aralık-2007)
Erbeyli tren istasyonu
(Fotoğraf:İF; Aralık-2007)
(Fotoğraf:İF; Aralık-2007)
Emin Ulucan’ın sözünü ettiği olay Erbeyli istasyonundaki Yunan karakolunun ve buradaki Yunan
birliğinin Kuvayı Milliye güçleri
tarafından bir gece baskınına uğramasıdır. Yine Celal Bayar’ın anlatımına kulak verelim:
“Sahur yemeğinden
sonra, kaldığımız evin tahta terasında intizar halinde idik. Şafak güzel
renkleriyle sökmek üzere idi. Serin bir sabah rüzgârı yüzümüzü okşuyordu. […]
Emin Ulucan’ın “sürprizi” birden kendini gösterdi: Biraz güneye kayan
doğumuzdan, kesif silah sesleri gelmeye başladı. Mesele anlaşılmıştı: “Kuvayı
Milliyeciler” Erbeyli İstasyonu’ndaki Yunan bölüğüne baskın yapıyordu. Tatlı
bir heyecan duyuyordum. Peşinde koştuğum hülya, hakikat oluyordu. İşittiğim
silah sesleri kurtuluşumuzu, istiklalimizi, istikbalimizin emniyetini müjdeliyordu.
Sevinç içindeydim.”(10)
Germencik yakınlarındaki Mursallı'da yer alan Rum Kilisesi
(Fotoğraf:İF; Mart-2006)
Mursallı'daki kilisenin tavanındaki alçı süslemeleri
(Fotoğraf:İF; Mart-2006)
Kilisenin tek nefli içi
(Fotoğraf:İF; Mart-2006)
“Yunanlıları,
Aydın’ın sağında solunda baskınlar, başkaldırmalar ve aldıkları mübalağalı
haberler çileden çıkarıyordu. Türklerin ellerindeki silahları toplamaya karar
verdiler ve büyük bir şiddetle işe koyuldular. […] Ahaliden silah toplaması
için bizim Emin Ulucan da zorlanmıştı. […] Zavallı, bu yüzden dayak dahi yedi.
Ahali ellerindeki silahları vermeyince, Yunanlıların cebir ve zoru arttı. Artık
tam bir terör başlamıştı. Köyler yakılıyor, kaçamayanlar öldürülüyordu.”(11)
Germencik'in incir sergileri
(Fotoğraf:İF; Eylül-2008)
“Germencik’ten bilet
alarak, Aydın’a gitmek için trene binen 37 ve sorguya çekilecekleri bahanesiyle
zorla aynı trene bindirilen 34 Türkün, yolda trenin seyri sırasında,
boğazlanarak cesetlerinin yollara atıldığı işitildi. Halk arasında heyecan son
haddine varmıştı. Emin Bey’in evde bulunmadığı bir sırada, Türkçe konuşan
Yunanlı bir çavuş kapıyı çaldı. Emin Ulucan’ı sordu. Evde yoktur cevabı üzerine
çekildi, gitti. Bucak Müdürü’nü görevi başında ve şehirde bulamamış olacak ki
evde arıyorlardı. Ne olmuştu? Bilen yok!... Ailesi ağlamaya başladı. Hemen
işitildi, zavallıyı Yunanlılar yakalamış, dövmüş, hapsetmiş. Elli kadar
vatandaş ile Aydın’a göndermişler. Bundan sonrası bilinemiyor. Sağlığı veya
ölümü hakkında malumat yoktu. Ben henüz bir şeye karar vermemiştim. Refikası
Naime Hanım: “Kardeşim, dedi. İçinde bir sıkıntı var, bir hissin tesiri
altındayım. Gelip sizi arayacaklar. Komşu eve geçer misiniz?”(12)
Mursallı'da eski bir Rum evi
(Fotoğraf:İF; Nisan-2006)
Kanlıbahçe yanındaki incir bahçeleri
(Fotoğraf:İF; Eylül-2008)
(Fotoğraf:İF; Eylül-2008)
“Öyle yaptım. Komşu
evin duvarını atladım. İlk girdiğim yer, bir samanlıktı. Kapısı ve bir
penceresi yarı açıktı. Buradan kolaylıkla geniş bir yola çıkabilirdim. Çok
zaman geçmedi. Evin kapısının vurulduğunu işittim. Bira bekledim. Sükûnet
vardı. Tekrar eve geçtim. Anlattılar: Aynı Yunanlı çavuş eve gelmiş… Bu defa
beni sormuş, sizde misafir bir hoca varmış, o nerede?
Kanlıbahçe Mevkii'nde bulunan kerpiç yapıların duvarlarındaki kurşun izleri
(Fotoğraf:İF; Eylül-2008)
Kanlıbahçe katliamının izleri
(Fotoğraf:İF; Eylül-2008)
Artık vakit geçirmeye
gelmezdi. Emin Ulucan’ın aradığı vasıtayı ben bulmalı, aileyi bu kanlı
berzahtan kurtarmalı idim. […] Tekrar komşu evin samanlığına geçtim. Oradan
sokağa çıktım. Yolun beni nereye götüreceğini bilmiyordum. Yalnız umumi istikamet
itibariyle yanılmadığımı anlıyordum. Yolda yerli ve yabancı kimse yoktu. Evler
ve sokaklar bomboştu. Yunan devriyesine rastladığım takdirde, hayatım tehlikede
idi. Fakat başka çarem yoktu. Az zararlısını göze almalı idim. Şehrin dışında
İtalyan işgal bölgesi başlıyordu. Buraya doğru ilerledim. Germencik halkının
çoğunu burada gördüm. Yatakları, yorganları ve hayvanları ile göç etmişlerdi.
Civardaki köylerde olduğu gibi, Germencik’te de Yunanlılar evlerde silah ve
yabancı adam aramağa başlamışlar imiş.”(12)
Mursallı Kilisesi; içinden bir görünüm
(Fotoğraf:İF; Eylül-2008)
(Fotoğraf:İF; Eylül-2008)
Celal Bey, Reisköy’e
ulaştıktan sonra Germencik’in
yakılması ihtimali üzerine köydeki tanıdıkları aracılığıyla köylü kadınlara Emin Bey’in ailesini getirtir. Onlardan Koçarlı’da ayrılan Celal Bey’in bundan sonraki durağı Çine’dir. Dağdan yüze indikten sonra Çine’de oturmakta olan Yörük
Ali Efe ve Aydın’daki 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Aker ile birlikte önce Umurlu’ya, daha sonra da Nazilli’ye
geçerek direnişin örgütlenmesi ve genişletilmesi işleriyle meşgul olurlar. Bu
arada bir şekilde hapisten kurtulan Emin
Bey de ailesiyle Çine’de buluşur
ve onlar da dağ yollarından Umurlu’ya
ulaşırlar. Orada Celal Beylerle yeniden karşılaşan aile, Yunan işgalinin Umurlu’ya ulaşması nedeniyle buradan
ayrılarak Köşk’e doğru hareket
ederler.
Yörük Ali Efe; Kuvayı Milliye günlerinde...
İşgalin başlangıcında
yaşanılan bu olayların katmerlisi, 4-5 Eylül 1922 tarihinde; yani Aydın ve
havalisinin Yunan işgalinden kurtulduğu günün (7 Eylül 1922) arifesinde
tekrarlanır. Bölgedeki varlıkları 3 yıldan fazla bir zaman süren Yunan
birliklerinin yaşadıkları yenilgi, onların şuursuzca ve zalimce hareketine yol
açmaktadır. Bunun bir örneği de Germencik
ve Mursallı arasında yer alan ve bu
tarihte Yunanlılar tarafından katledilen Türk ahali nedeniyle Kanlı Bahçe olarak anılan yerde
yaşanılanlardır.
Yörük Ali Efe
4-5 Eylül 1922
tarihinde Türk kuvvetlerinin Aydın’a
yaklaştıkları haberini alan Yunanlılar, bahçeler arasında saklanmakta olan
kadınlı erkekli bir grup insanı Koç
Kuyusu denilen yere toplarlar. Kimisini bir damın duvarı önünde, kimisini
ise bir incir damının içinde kurşunlayarak ve süngüleyerek öldürürler. Burada
kadın, erkek ve çocuk demeden 94 köylü katledilir. Bugün bu olayın geçtiği
yerde ölenlerin anısına yapılan Kanlıbahçe
Anıtı bulunmaktadır. Anıtın üzerinde burada katledilen köylülerin isimleri
yer almaktadır. Ayrıca olayın geçtiği Koç
Kuyusu Mevkii’ndeki kerpiç
damların üzerlerindeki kurşun izleri de günümüze kadar ulaşmış durumdadır. Her
yıl burada Aydın’ın Yunan işgalinden
kurtuluş günü olan 7 Eylül’de ölenlerin anısına bir tören düzenlenmektedir.
Bergama’nın işgali sonrası yaşanılanlar
Yunan kaynaklarına
göre, 30 Mayıs 1919 tarihinde 8. Giritliler Alayı’nın 1. Taburu, beraberinde
bir topçu bir de süvari takımı olduğu halde Bergama’yı
işgal etti. 2 Haziran günü Yunan taburu daha üstün Türk kuvvetleri tarafından
kuşatıldı ve büyük kayıplar vererek Menemen’e çekildi. Türk kaynaklarına göre Bergama’nın Türk nüfusu, kentin işgal
edildiği sırada hiçbir direniş göstermedi. Ancak sonraki üç gün içinde Yunan
ordusunun giriştiği hırsızlık, Türk vatandaşlarını katletme, kadınlara tecavüz
gibi eylemleri, Türk ahalinin silahlı ayaklanmasına yol açtı ve Yunan taburu
kentten kovuldu.(13)
Bergama'da Domuz Alanı'nda bulunan eski Rum ilkokulu; şimdi müze...
(Fotoğraf:İF; Haziran-2004)
Aynı okulun ön cephesinin görünümü
(Fotoğraf:İF; Haziran-2004)
“Bu olaylardan sonra,
hayatı ve şerefi tehdit edilen Bergama nüfusu, yekvücut halinde ayaklandı ve
sayısının azlığına ve silahlarının kötü kalitesine rağmen Yunan taburunu
kovmayı başardı ve tabur, telaş ve karışıklık içinde geriledi. Şanlı(!) Yunan
askerleri, geriledikleri sırada karşılaştıkları masum vatandaşları katlederek
ve Türk köylerini tahrip ederek öç aldılar. İki binden çok Müslüman öldürüldü.
Yunanlıların Bergama’dan geri çekilişlerinden bir gün sonra Midilli’den
Dikili’ye dört bin kişilik bir eşkıya kuvveti çıktı ve önce orada birkaç yüz
Müslümanı katletti. Bu askeri kuvvet, Bergama’ya doğru yürürken yolda
karşılaştığı her şeyi yağmaladı ve herkesi kılıçtan geçirdi. Kırıklar, Sahancı,
Şakköy, Kalarga, Çamköy, Alacalar, Tekeli ve Sendel köyleri yerleri
tanınmayacak derecede tahrip edildi ve kundaktaki bebelerine kadar sakinlerinin
tümü katledildi.
Rum Mahallesi Domuz Alanı'ndan Bergama'ya bakış
(Fotoğraf:İF; Haziran-2004)
Domuz Alanı ve Rumların Kafenion'u; şimdi Bergama Ticaret Odası'nın Lokali...
(Fotoğraf:İf; Aralık-2006)
Bergama'da 19.yy.a ait eski bir kartpostal; Kızıl Avlu ve civarı
Rum ve Türk-Yahudi mahallelerini birbirinden ayıran Bergama (Selinus) çayı üzerindeki köprüler
Silahlı Yunanlılar
yaklaşınca Bergama nüfusu kaçıp Soma’ya sığındı. Zamanında kaçamayan ihtiyar ve
hastalar insafsızca kılıçtan geçirildi.”
(Greek Atrocities in the Vilayet of Smyrna; (1919); sayfa:49)
Menemen Katliamı
17 Haziran 1919
tarihinde 8. Giritliler Alayı’nın 1.Taburu, Bergama’dan
geri çekilerek Menemen’e girdi ve o
gün Türk bibliyografya kaynaklarına göre kentin Türk nüfusunun katliam gününe
dönüştü. Aynı kaynağa göre; Rum izciler, katliamdan önceki akşam Türk evlerine
özel işaretler koydular ve aynı gece Yunan birliğinin erleri kaymakamlık binasını
ele geçirerek Kaymakam Kemal Bey’i ve
jandarmayı öldürdüler. Olayın ayrıntıları, İzmir
Vilayetindeki Yunan Vahşeti başlıklı Türk yayınında şöyle anlatılmaktadır(14):
1920'lerde Menemen; önde Belediye binası, arkada ise çırçır ve un fabrikası
(Kaynak:http://www.levantineheritage.com/menemen.html)
Menemen'de aynı fabrikanın yanında yer alan konutlar
(Fotoğraf:İF; Ocak-2008)
Fabrikanın ana binası
(Fotoğraf:İF; Ocak-2008)
“Geçtiğimiz Mayıs
ayının 22’sinde Kaza Kaymakamı Kemal Bey, Menemen’in Yunan orduları tarafından
işgal edileceğini halka haber verdi ve bizi sakin olmaya çağırdı. İşgal tam bir
sakinlik içinde gerçekleşti. 17 Haziran Salı gününden itibaren Yunan askerleri
ve yerliler tarafından Menemen Müslüman ahalisine karşı girişilen katliamları şikâyet
etmek üzere ekselanslarına hitap ediyoruz. […] Cinayetten bir önceki gece
kaymakamlık konağını ele geçiren güçlü bir Yunan müfrezesi, kaymakamı ve orada
bulunan altı jandarmayı katletti. […] Menemen’de yapılan katliam ve
zorbalıkları haber almış olarak, biz; aşağıda imzası bulunan Vali İzzet Bey,
İngiliz subayları Yüzbaşı Charns ve Teğmen Lorimer, İngiliz ve İtalyan
konsolosluklarından tıbbi delegeler, 17 Haziran 1919 Salı günü burada vuku
bulan olaylar hakkında soruşturma yapmaya geldik. […] Yunanlı işgal komutanı,
Yunan askerlerine arkadan ateş açıldığını ve bunu izleyen çatışmada Kaymakam
Kemal Bey ve daha birkaç kişinin öldürüldüğünü iddia etti. […] Türklerden bin
kurbana karşılık Yunanlılardan sivil veya asker yaralıların bulunmayışı
tanıklıkların gerçek olduğunu doğrulamaktadır.” (Greek Atrocities in the Vilayet of Smyrna; (1919);
sayfa:56)
Menemen'deki Rum Ortodoks Kilisesi
(Fotoğraf:İF; Nisan-2008)
Yukarıda anlatılan
olaylar, Celal Bayar’ın anılarında Menemen’den tüccar ve fabrikatör Çerkes Sefer Efendi’nin ağzından şu
şekilde aktarılmaktadır:
“15 Haziran Pazar
günü öğleden sonra mağazamda oturuyordum. Birden Rum çarşısından kalabalık bir
topluluğun gelmekte olduğu görüldü. Önde yerli Rum ileri gelenleri ve yerli
Rumlardan kurulu muzika vardı. Onları, ellerinde çiçeklerle Yunan taburu takip
ediyordu. Yerli Rumlar, “Zito Venizelos”
diye bağırıyor, Türklere hakaret ederek geçiyordu. (Bu tabur Bergama’ya
gidiyordu. Dört gün sonra aynı tabur perişan bir halde avdet etti. Hemen o gece
şehrin çevresindeki yüksek mahallere mitralyözler yerleştirildi. Bazı mahallelere
askerler kondu, etrafta tertibat alındı.
Menemen'de 19.yy.da Rumların yaşadığı mahalle
(Fotoğraf:İF; Ocak-2008)
Menemen'de eski bir Rum evine örnek
(Fotoğraf:İF; Ocak-2008)
Ertesi gün çarşı
kahvesinde birkaç eşrafla oturuyorduk. Öğleye doğru Rum mahallesinden silah
sesleri gelmeye, herkes dükkânlarını kapamaya ve evlerine doğru koşmaya
başladı. Ben de derhal kendimi evime attım. Fakat evime gelinceye kadar
Değirmen Dağı’ndan ve istihkâmlar içinden şehre mitralyözlerle ateş ediliyordu.
Evim, Yunan askerlerinin hareketlerini tarassut edebilecek bir mevkide idi.
Şehir üzerine yağmur gibi mermi yağıyordu. Saat yarımda başlayan bu ateş dörde
kadar devam etti. İki saat sonra sokakta Yunan müfrezeleri gezmeye başladı,
şehirde sükûn başlar gibi oldu. Merak ediyordum. Ne olup bittiğini anlamak
üzere kendimi dışarıya attım. Sokağa adımımı atar atmaz, önümde üç kadının
cansız yattığını gördüm. Bir iki adım daha ilerledim, bir yanda on yaşında bir
erkek çocuğu yatıyordu. Biraz daha ilerledim; dizinden vurulmuş bir kız çocuğu
kapı önünde yuvarlanmış korkudan rengi uçmuş, imdat bekliyordu.
Menemen; Arasta
(Fotoğraf:İF; Ocak-2008)
Menemen; 19.yy.da Agios Paraskevi Kilisesi vardı. Demokrat Parti zamanında kilise yıkıldı; sinema oldu. Şimdi hiç birisi yok.
(Fotoğraf:İF; Şubat-2010)
Menemen; İstasyona doğru Menemen Alayı'nın altındaki Ermeni Kilisesi; bir dönem silah deposu olarak kullanılmış. Hala ayakta...
(Fotoğraf:İF; Aralık-2007)
Menemen'deki Ermeni Kilisesi
(Fotoğraf:İF; Aralık-2007)
Artık daha ileriye
gitmeye cesaret edemedim. Komşum İshak Efendi de evinin önünde öldürülmüştü.
Tekrar eve döndüm. Bir müddet sonra kasaba civarındaki çiftlik bahçemde çalışan
hizmetçim Todori geldi, ağlayarak Ahmet’in katledildiğini, sığırların da
Yunanlılar tarafından alındığını anlattı.
Menemen Gazaz Camisi
(Fotoğraf:İF; Aralık-2005)
18 Haziran Çarşamba günüe
kadar sokağa çıkmadım. O gün asayiş sağlandı. İzmir’den İngiliz, Fransız
mümessilleri geldi dediler. Biraz cesaret alarak çıktım. Hükümet’e gittim.
Yunan askerleri nöbet bekliyorlardı. İçeriye sokmadılar. Orada Kaymakam Kemal
Bey’in ve jandarmaların öldürüldüklerini öğrendim. Tekrar evime döndüğüm zaman,
mahallemizin İslam mezarlığı cihetinde arabalarla Türk ölülerinin getirilerek
defin edildiğini gördüm. Mahallemizdeki cenazeler, olduğu gibi duruyor, kimse
defnine cesaret edemiyordu. Gidip mümessillere vakayı anlattım ve defin için
müsaade aldım. Bunlar Giritli Kasap İbrahim’in oğlu on yaşında Osman, dört
Giritli kadın ve komşu İshak Efendi’den ibaretti.
Menemen Mahkeme Camisi
(Fotoğraf:İF; Aralık-2005)
19 Haziran Perşembe
günü Menemen’i terk etmeye karar verdik. Mümkün olduğu kadar eşya aldık, komşularla
helalleştik, istasyona indik; orada bizim gibi hicrete hazır birçok Türk
aileleri daha bulduk. Tren geldi, kadınları bindirdik. Fakat biz bundan mahrum
edildik, trene bindirilmedik. Aramızdan Tüccar Raşit Efendi ile Berber Ahmet
Efendi gibi birkaç kişi tevkif edildi. Nihayet birkaç sat sonra diğer bir
trenle hareket etmemize müsaade olundu.
Menemen Ulu Cami civarı
(Fotoğraf:İF; Aralık-2005)
Hulasa olarak şunu
söyleyeyim ki; üç dört gün içinde Yunan askerleri Menemen şehrinde 300,
köylerinde 700 kadar Türkü şehit etmişlerdi. Bu arada benim bildiklerim
şunlardır:
1-Raşit Efendi’den,
üç yaşındaki küçük kızını süngü ile tehdit suretiyle 200 kâğıt para(banknot) ve
500 altınını aldılar.
2-Tüccarlardan
Kayserilizade İbrahim Efendi ve biraderi süngü ile yaralandı. 200 altını gasp,
tekmil eşyası yağma edildi.
3-Gaybi mahallesinden
Küçük Hacızade Mehmet Efendi’nin bütün eşyası yağma edildi.
4-Çarşıda Türk
mağazaları soyguna uğradı.
5-Şube Reisi Cemil,
biraderi Söke Ceza Reisi Hafız Mazhar, akrabasından Zeki Beyler yaralanarak
1000 liraları alınmıştır.
6-Rençber Bölükemini
Mustafa oğlu Mehmet ve dört hizmetçi şehit, hayvanlarının tamamı yağma edildi.
7-Musabey, Helvacı,
Kesik, Türklü (Türkeli olmalı), Güzelhisar köyleri tamamen tahrip edildi.”(15)
Şehit Kaymakam Kemal Bey Anıtı
(Fotoğraf:İF; Ocak-2008)
Abidenin kitabesi için yakından...
(Fotoğraf:İF; Ocak-2008)
Menemen’de o günlerde
şehit edilen Kaymakam Kemal Bey ve
beraberindeki jandarma erlerinin hatırasına 12932 yılında dikilmiş olan anıt,
eski Hükümet Konağı’nın yerine yapılan düğün salonunun önünde; şimdiki Menemen Belediyesi’nin karşısındaki
meydanlıkta yer almaktadır. Anıtın üzerinde şöyle yazar:
“17.6.1919’da Menemen
Katliamı’nda Yunan kurşunuyla vatan ve istiklal uğruna şehit olan Kaymakam
Kemal Bey namına; 1932”
Eski bir Menemen evi
(Fotoğraf:İF; Şubat-2010)
Olayın yaşandığı
hükümet konağının eski belediye başkanlarından birinin zamanında (ismini
anmayalım) hoyratça yıkılıp, yerine bu düğün salonunun yapılması ise, ayrı bir
garabet ve kadir bilmezlik olarak değerlendirilmelidir.
Menemen'de Arasta girişinde yer alan Mühürlü Sultan Türbesi
(Fotoğraf:İF; Aralık-2005)
Ayrıca;
Menemen-Aliağa arasında Yeni Foça sapağına yakın konumdaki Şehit Kemal köyü de adını bu olaydan almaktadır. Köy, daha önce Dumanlı Dağ’ın eteklerinde kurulu iken,
yakın zamanlarda İzmir-Çanakkale asfaltı üzerine taşınmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; Bağımsızlık Savaşı'nda...
Son Söz
Bizim bu yazı
kapsamında seçtiğimiz kasabalar, sadece birkaç örnek olay gibidir. Yunan işgali
ve Kurtuluş Savaşı sırasında Batı Anadolu’da bunun yüzlerce örneği yaşanmıştır.
Ama bugün geldiğimiz nokta itibariyle; bu çekilen acılar ve yurdu düşman
işgalinden kurtarmak için başta Mustafa Kemal Atatürk, onun değerli mücadele
arkadaşları ve düşmana karşı direnen tüm Anadolu insanlarının onurlu mücadelesi
unutulmaya yüz tutmuş gibidir. Adet yerini bulsun diye yapılan kurtuluş
törenleri, bir ulusun varoluşunu anlamlandıran ulusal bayram günlerinin
anlamsızlaştırılarak unutturulmaya çalışılması ve her şeyden önemlisi
Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün gelecek nesillere emaneti olan Cumhuriyet ve
devrimlerine karşı girişilen saldırılara neredeyse bigâne kalınması gerçekten
düşündürücü ve yürek yakıcıdır. Bu kurtuluş günlerinde oturup yeniden aklımızı
başımıza devşirme ve sorgulayan aklın ve bilimin rehberliğinde nereye doğru
sürüklendiğimizin ayırdına varma zamanıdır. Son dileğimiz ise; bütün
tahribatlara ve kayıplarımıza rağmen, bu güzelim ülkemizin ve onun insanlarının
o karanlık işgal günlerini ve savaşların acılarını bir daha yaşamamasıdır.
Dipnotlar
(1) Salih Özbaran, Küllerinden Doğan “Kasaba”; TURGUTLU, İzmir Büyük Şehir Belediyesi
Yayınları, 1.Basım-Şubat 2013; sayfa: 47-48
(2) Turgutlu Yahudileri hakkında bkz. http://www.salom.com.tr/haber-102558-turgutlu_yahudilerinin_kayip_mezar_taslari_bulunabilecek_mi.html
(3) Dr. Georgios Nakracas; Anadolu ve Rum Göçmenlerin
Kökeni, 1922 Emperyalist Yunan Politikası ve Anadolu Felaketi; Yunanca’dan
çeviren: İbram Onsunoğlu, Belge Yayınları; 1-Basım- Şubat 2003; sayfa: 102
(4) Bilge Umar, Yunanlıların ve Anadolu Rumlarının anlatımıyla İzmir Savaşı; İnkılap Kitabevi-2002; sayfa:
105-106
(5) Kostas Khatzeantoniou’nun Küçük Asya-Kurtarma Savaşı, 1919-1922 isimli kitabından aktarılmış.
(Pelasgos Yayınları; 1.Baskı-1994; 2.Baskı-1995)
(6) Salih Özbaran; a.g.e; sayfa: 44
(7) Salih Özbaran; a.g.e; sayfa: 45-46
(8) Salih Özbaran; a.g.e; sayfa: 47
(9) Feyza Zaim, Ateşler İçindeydi Germencik; Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları-2007
(10) Celal Bayar, Ben de Yazdım; Sabah Kitapları-1997; Cilt-6, sayfa:130-131
(11)Celal Bayar; a.g.e, sayfa:131-132
(12) Celal Bayar; a.g.e, sayfa:133-134
(13) Dr. Georgios Nakracas; a.g.e.; sayfa: 92-93
(14) Dr. Georgios Nakracas; a.g.e.; sayfa: 94-95
(15) Celal Bayar; a.g.e, Cilt 8; sayfa:67-68
(16) Kaynak belirtilmeyen tarihi fotoğraflar internet ortamından derlenmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
teşekkürler..
YanıtlaSilhey gidi atalarım benim
YanıtlaSilçok güzel emeğinize sağlık
YanıtlaSilİlginize teşekkür eder, devamlılığını dileriz. İF
YanıtlaSilHacı zeynel dede ile ilgili daha kapsamlı araştırmanız varsa paylaşabilir misiniz
YanıtlaSilElimizde sözünü ettiğiniz kapsamda bir araştırma bulunmamaktadır. İlginize teşekkür eder, devamlılığını dileriz. İF
SilEmeğinize sağlık
YanıtlaSilGeri bildiriminiz ve ilginiz için teşekkürler...İF
SilÇok güzel, çocuklarımıza, gençlere hatta orta yaşlılara anlatılmalı. unutmak, yok olmaktır.
YanıtlaSilİlginize teşekkürler...İF
Sil