İbrahim Fidanoğlu
Avrupa’da kapitalizmin gelişim evrelerinden birisi de 17.yy.dan
başlayarak gelişen bilimsel icatların ve teknolojik devrimin eşlik ettiği sanayileşme
sürecidir. 18.yy.da önce dokuma sanayinde, daha sonraları buhar ve elektrik
enerjisinin keşfedilmesi ile giderek diğer sanayi kollarında önem kazanan bu
sıçramalı gelişme, toplumların tüm ekonomik ve sosyal hayatlarını alt üst etti.
Başta İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde, daha önceden el tezgâhlarındaki
dokuma vb. üretim faaliyetlerinin sürdürüldüğü küçük işletmeler, giderek
makineleşmenin tehdidi altında kalarak zaman içinde bütün rekabet gücünü
yitirdiler ve ekonomik yaşamlarını sonlandırmak zorunda kaldılar. Sonuç olarak
bu durum, büyük fabrika sistemlerinin kurulmasına, iflas eden küçük tezgâh
sahiplerinin ise bu fabrikalarda mülksüzleşerek işçi olarak çalışmasına yol
açtı.
Söğütler arasında görünmeden akıp
giden Bergama Çayı ve Yıkık Fabrika; arkada Serapion ve Akropol (**)
Bugün, kısa bir paragrafa sığdırabildiğimiz bu tarihsel gelişim,
aslında tüm taraflar için oldukça sancılı bir süreç anlamına geliyordu.
Rekabete dayanamayarak iflas eden ve işlerini kaybeden yığınların ilk tepkisi,
bu gelişmenin yegâne nedeni olarak gördükleri makinelere saldırmak oldu.
Tarihte makine kırıcılık olarak geçen dönem, 1758 yılında İngiliz işçilerinin
mekanik yün biçme makinelerini tahrip etmeleriyle başladı.
18 ve 19.yy.larda; zaman zaman tekrar ortaya çıkan makine kırıcı
hareketler, alınan çok sert önlemler ve yasal düzenlemelerle engellenmeye
çalışıldı. Hareket esas olarak İngiltere’de yayıldıysa da Kıta Avrupa’sında da
yansımaları görüldü. 1831 ve 1834’de Fransa’nın Lyon kentinde dokuma
tezgâhlarına yönelik olarak görülen makine tahribatları bu türden olaylardı.
Ülkemizde de 18 ve 19.yy.larda ticari kapitalizmin gelişimine
paralel olarak özellikle azınlıkların elinde belli oranda bir sermaye birikimi
oluşmaya başladı. Ege Bölgesi’nde; incir, üzüm, zeytin, kestane ve ceviz gibi
tarımsal zenginliklerimizin Avrupa’ya aktarımında azınlıkların oynadığı rol
büyüktü. Sonuç olarak; bu ticari hareketlilik sayesinde, İzmir ve civarında
ekonomik anlamda güçlenen azınlık tacirler eliyle, bölgemizde ilk sanayi
hamleleri başladı. Doğaldır ki; bu sanayi tesislerinin kuruluşları sonrasında
ortaya çıkan yeni rekabet koşulları, Avrupa’da olduğu gibi, geleneksel
yöntemlerle el tezgâhlarında üretim faaliyetlerini sürdürmekte olan yöre halkının
geniş bir kesimini derinden etkiledi.
Bergama Çayı kıyısındaki fabrikalardan…
Türkiye’de, gecikmiş de olsa 19.yy.da giderek hızlanan sanayileşme
sürecinin toplum üzerindeki etkilerini gösterecek olaylardan birisi de 1875
yılında o zamanlar idari açıdan Balıkesir Vilayeti’ne bağlı olan Bergama’da
meydana geldi. Tarihe Kanlı Fabrika Baskını olarak geçen bu olaylar, İzmirli
Rum Tüccar Elmasoğlu’nun kurdurduğu çırçır fabrikasına yönelik olarak Bergamalı
dokumacıların ve kadınlarının birlikte gerçekleştirdiği yerel bir makine
kırıcılığı eylemi örneğiydi.
Bergama Çayı Boyunca
Bugün, Bergama’nın içinden Kozak yoluna doğru ilerlerken, sağa
doğru Kınık yönüne dönüldüğünde, bizi bütün heybeti ile bir Roma Dönemi yapısı
olan Serapion Tapınağı karşılar. Şimdi halk arasında Kızıl Avlu olarak da
bilinen Serapion Tapınağı, Roma Dönemi’nde Mısır etkisi altında inşa edilmiş,
ihtişamı ile halkı etkilemek ve şaşırtmak amacıyla tasarlanmış bir büyük
yapıdır. Zamanında Mısırlı bir tanrı olan Serapis için dikilmiş olan
tapınak alanı, Kozak Yaylası’ndan ovaya doğru akan Bergama Çayı üzerine Roma
Dönemi’nde inşa edilen iki dev tünelin üstüne oturtulmuştur. Tapınağın o
zamanki boyunun 260 metre
olduğu söylenmektedir. Bu alanın üzerinde şimdi evlerle dolu bir yerleşim alanı
yer almaktadır. Ayrıca Bergama - Kınık yolu da bu tünellerin üzerinden
geçmektedir.
Bergama Çayı’nın şimdiki hali ve
Tabak Köprüsü
Serapion’un altındaki yaklaşık 200 metre uzunluğundaki
tünellerden geçen Bergama Çayı, tekrar açığa çıktığında kavaklıklarla ve at
arabalarının bekleştiği bir kıyıyla karşılaşır. Bu mekân 19.yy.da Yahudi Mahallesi’dir.
Yakın zamana kadar burada yer alan üç sinagogdan şimdi sadece dolmuş garajı
yapılarak yok edilen birinin giriş kapısının söve ve alınlığı durmaktadır.
Yahudi Mahallesi, bugün darmadağın olmuş, tanınmayacak durumdadır. Kalan tek
şey, Kızıl Avlu’nun bahçesinde yer alan Yahudi mezar taşlarıdır.
Daha aşağıda Bergama Çayı üzerindeki son taş köprü; Üç Kemer
Köprüsü yer almaktadır. Bu köprüye gelindiğinde, kentin ovaya doğru en
aşağıdaki bu bölümünde farklı bir sosyolojik yapı ile karşılaşırız. Çayın iki
kıyısı boyunca çırçır, zeytinyağı ve un fabrikalarının yıkıntıları uzanır.
19.yy.da bu bölgede; Bergama’daki, özellikle azınlık tacirlerin öncülük ettiği
sanayileşme hamleleri dikkat çekmektedir. Bu sosyolojik değişim süreci,
Bergama’nın yakın tarihine 1875 yılında meydana gelen Kanlı Fabrika Olayı
ile geçmiştir.
Kanlı Fabrika Olayı
Kaynaklara göre 19.yy.a kadar Bergama’da üretilen pamuk,
tohumundan evlerdeki küçük atölyelerde ayrılır, pamuk ipliğe yine buralarda
dönüşürdü. 1865 yıllarında Bergama Çayı kıyısına ilk çırçır fabrikası kuruldu.
Bundan 10 yıl sonra 1875 yılında; İzmirli Rum Tüccar Elmasoğlu’nun yurt
dışından getirttiği buhar makineleriyle; adamı olan bir başka Rum’a kurduğu ikinci
çırçır fabrikası, evlerde sürdürülen küçük ölçekli üretim faaliyetlerini
olumsuz yönde etkiledi.
O zaman; her evde el tezgâhları işler, bütün dokumalar evlerde
üretilirdi. Bergama Müze Müdürlerinden Araştırmacı Yazar Osman Bayatlı’ya göre “yalnız çarşıda yüzden fazla çulha vardı.
Heybeler, çuvallar, kilimler, paldım kolanlar, bu çulhalar tarafından meydana
getiriliyordu.” Ekmeklerini evlerindeki küçük atölyelerinden çıkaran Bergama Halkı,
zaten birinci fabrikanın kurulmasından dolayı şikâyetçi idiler. Hükümete durumu
anlatmış olsalar da idarenin “el çıkrıkları başka, fabrika başka” şeklindeki
itirazları ile karşılamışlardı.
Üç Kemer Köprüsü ve Yıkık Fabrika
İzmirli Rum Tüccar Elmasoğlu’nun kurdurduğu ikinci çırçır
fabrikası Bergama Halkı’nın sıkıntılarını bir kat daha artırdı. Halk arasında
söylentiler kulaktan kulağa yayıldı; fabrikanın, kendi çektikleri sıkıntının
yegâne kaynağı olduğu hepsinin zihninde bir sabit fikre dönüştü. Olaydan bir
gün önce kadınlı erkekli yer yer toplanmalar oldu. Bir araya gelen halk, yine
bu konuyu konuşmakta olan Hükümet temsilcilerinin ve kasabanın ileri
gelenlerinden bazılarının toplandığı Hükümet Konağı’na doğru yürüyüşe geçtiler.
“Trabzon Oteli denilen Maarif Hanı’nda bulunan Hükümet Konağı’nda, Kaymakam
Mehmet Bey, Müftü Veliyiddin Efendi, Kasapoğlu Halil Ağa, Müderris Dericili
Mehmet Efendi, Kulaksız Cami İmamı Müftüzade Hasan Efendi de bu sorun için
toplanmış bulunuyorlardı.” (Kaynak: Osman BAYATLI;
Bergama’da Yakın Tarih Olayları, 18. ve 19.yüzyıl, 2. Baskı;1957; s. 80–82)
Halkın büyük bir gürültüyle hükümete hücumu karşısında herkes bir
tarafa sinmiştir. Dericili Hoca, arka duvardan atlayarak kaçsa da, Şadırvanlı
Camisi yanında kadınların eline düşer. “Allah’tan korkmadan fabrika
açtırıyorsun, biz kötü yol mu tutalım” diyerek kadınlar tarafından linç
edilerek öldürülür.
Bir başka grup isyancı ise, fabrikalara doğru yürüyüşe geçer.
Fabrika ateşe verilir. Fabrika duvarları, isyancılar tarafından kazma ve
küreklerle yıkılmış, içindeki makine ve eşyalar tahrip edilerek darmadağın
edilmiştir.
Fabrikanın giriş kapısından içeri
bakış
Halkın galeyanını bastırmak için, o yıllarda Bergama’nın bağlı
bulunduğu Balıkesir Vilayet Merkezi’nden yardım istenir. Balıkesir’den
Bergama’ya Binbaşı Ethem Bey komutasında bir tabur asker gönderilir.
Bergama’da 10 gün kadar kalan Binbaşı Ethem Bey, yapılan takibat
sonucunda 25–30 kadar zanlıyı Manisa üzerinden İzmir’e götürür. Burada yapılan
yargılamalar sonucunda, ayaklanmanın elebaşısı konumundaki Şadırvanlı Camisi
mütevellisinden Hacıoğlu Mustafa Ağa, Hacı İsmail Ağa, eşraftan Hacı Ömer Ağa
ile Necip Ağa’nın oğlu Ali Bey’e on beşer yıl hapis cezası verilir. Bunların
dışından ayaklanmaya katılan kadınlardan bazıları da çeşitli cezalara
çarptırılır.
Üç Kemer Köprüsü
İsyanın bastırılıp suçluların cezalandırılması sonrasında Bergama,
vilayet merkezine uzaklığı dikkate alınarak önce Manisa’ya, daha sonra da
İzmir’e bağlanmıştır. Tahrip edilip yakılan fabrika, isyan sonrası yeni baştan
yapılır, makineler yeniden konur ve işletmeye açılır; ancak halk hiçbir şekilde
fabrikaya iş vermez ve fabrika bir süre sonra işsizlik nedeniyle kendiliğinden
kapanır. “Bir müddet sonra da fabrika yanmıştır. Bergama’ya felaket getiren bu
fabrikanın kırmızı tuğladan bacası bu kanlı olayın bir simgesi olarak sahibi
tarafından 1943 yılında tuğlası için yıkılıncaya kadar bir abide gibi ayakta
kalır.” (a.g.e)
Bugün bile Kozak Yaylası’ndan başlayarak Bergama’yı boydan boya
kat eden ve her türlü kanalizasyon ve sanayi atığını ovaya taşıyan Bergama Çayı
boyunca, 19.yy. sonlarında ortaya çıkan yerel sanayileşme hamlelerini ve arka
planındaki mücadelelerin izlerini sürmek mümkündür. Bu ayaklanma, Avrupa’da
sanayileşme sürecinde yaşanan makine kırıcı işçilerin isyanlarını hatırlattığı
ve bu bölgede ilk bilinenlerden biri olduğu için tarihsel açıdan önem
taşımaktadır.
19.yy. fabrikalar dünyasından hayalet binalar
(*) Bu yazı; İbrahim Fidanoğlu’nun İzmir Tarih ve Toplum Dergisi’nin Eylül 2008 sayısında yayınlanan yazısından alınmıştır.
(**) Fotoğraflar; 2008 yazında İbrahim Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL BİR YAZI, TEŞEKKÜRLER.
YanıtlaSilTakdirleriniz için ben teşekkür eder, bloğumuza olan ilginizin sürekliliğini dilerim.İF
Silteşekkürler
YanıtlaSilİlginize ben teşekkür ederim. Devamlılığı dileğiyle...İF
Sil"Dağa kaçtım" sadece dağa kaçmak değil:dağa ,kaçmak kır kent ilişkisi, dağa kaçmak dün bugün diyalektiği, dağa kaçmak doğa toplum ilişkisi, dağa kaçmak aslında hiç bir yere kaçmamak.. Makine kırıcılığının ( Ludizm) bu coğrafyadaki örneği için emeğinize sağlık.
YanıtlaSilÇok güzel bir geri bildirim... Size gerçekten çok teşekkür ederim. Bizi çok iyi anlamışsınız. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
Silçok güzel bir çalışma olmuş, teşekkür ederiz.
YanıtlaSil