21-22 Temmuz 2015
İbrahim Fidanoğlu
Baltıklar’ın Letonya’sı
Litvanya ve Estonya ile birlikte, kuzeydeki Baltık Denizi’nin kıyısında
jeolojik zamanların içinden amberle zenginleşerek gelen bir coğrafyada; kendine
ait bir koridorda yaşam alanı bulan küçücük bir ülke Letonya. Ancak; pagan
zamanlardan izler taşıyan modern hayatında zaman zaman acılar yüklenmiş, yüzyıllarca
boyunduruklar yaşamış diğer Baltık ülkeleri gibi. Bugünler, onlar için
özgürlüğün ve bağımsızlığın tadına vardıkları günlerden sayılabilir.
Riga'nın panoramik görünümü
(Wikipedia'dan alınmıştır)
Litvanya ile Estonya arasında Beyaz Rusya’ya doğru uzanan yemyeşil
ormanlarla kaplı, on binlerce gölün bulunduğu zengin bir doğaya sahip
Letonya’nın yüzölçümü 64 500 km2 civarında. Nüfusu ise 2 milyon… Riga, Baltık ülkeleri içinde metropol
niteliği taşıyan büyük ölçekli kentlerin birincisi kabul edilebilir. Ülkenin
Baltık Denizi kıyısındaki sayfiye merkezlerinden biri olan Jurmala dahil diğer şehirlerin nüfusları başkent Riga ile kıyaslandığında bir kasaba
boyutunda kalıyor. Örneğin, ülkenin ikinci büyük kenti Daugavpils’in nüfusu 87 000 civarında; Jurmala ise 56 000…
Brivibas Caddesi'nden Özgürlük Anıtı'na bakış
Eski Şehri, Riga'nın merkezinden ayıran Pilsetas Kanalı
Riga Parkı'ndan bir başka görünüm
Riga Parkı'nın sırtlarından Riga Kalesi'ne doğru bakış
Ülkenin etnik manzarasında Letonyalıların (%50) yanı sıra Ruslar da (%
35) önemli bir paya sahip. Nüfusun kalan bölümünü ise Belarus, Ukraynalı,
Polonyalı ve Litvanyalı azınlıklar oluşturuyor. Litvanya’nın tarihsel çizgisine
benzer bir geçmişe sahip Letonlar(1),
Ortaçağ’da 12.yy. civarında buraları kolonize etmeye gelen Alman tacirlerin
baskısıyla Hristiyanlığı benimsiyorlar. Bu süreçte; 13. yy.da Estonya ve
Letonya topraklarında Livonya Birliği
adında bir konfederasyon oluşturan Alman Töton
Şövalyeleri’nin yıldırıcı etkisini vurgulamak gerek. Alman şehirlerinin
merkezinde yer aldığı bir tür ticari birlik olan Hansa Birliği, Litvanya’da olduğu gibi bu bölgede de zaman içinde
etkinlik oluşturuyor. Başkent Riga da
bu birlik içinde yer alan önemli ticaret merkezlerinden biri. Rigalı tacirlerin
Ortaçağ’ın sıkıntılı zamanlarında Alman tacirlerle bölgede önemli bir rekabetin
öznesi haline geldiğini de söylemek mümkün. Litvanya’nın Baltık sahilindeki
önemli ticari limanı Klaipeda’daki
Eski Şehrin tacir mekânları(2),
bu çekişmenin izleri bugün dahi taşımakta.
Ratsnams Meydanı'nda Kara Kafalılar Evi'nin önünde yer alan Hansa Birliği'nin sembolü şövalye Roland heykeli
Riga Parkı
Riga'da Eski Şehrin önlerinde İkinci Dünya Savaşı'nda ölen askerlerin anısına dikilmiş Asker Anıtı
Ratsnams Meydanı'nda Kara Kafalılar Evi ve arkada kulesiyle meşhur St.Peter's Kilisesi
16.yy.dan itibaren bölge Rus
Çarlığı ve Litvanya-Lehistan
(Polonya) Birliği arasında bir çatışma alanına dönüşür. 1558-1582 yılları
boyunca süren Livonya Savaşı’nda Rus
Çarlığı’nın yenilgiye uğraması sonucu Letonya toprakları Litvanya-Lehistan Birliği’nin yönetimi altına girer. Bu durum 1793
yılında Rus Çarlığı’nın Letonya
topraklarının işgaline kadar devam eder. 16.yy.dan 18.yy.a kadar devam eden Lehistan-Litvanya Birliği egemenliğinin
bölgeye yansıyışı, özerk yapıdaki Kurlandiya
ve Semigalya Dükalığı aracılığıyla gerçekleşir. Bugün Riga yakınlarındaki Rundale ve Jelgava Sarayları bu dönemin günümüze kalan bölgedeki en önemli
tarihi mirasları olarak dikkat çekmektedir.
Rundale Sarayı'nın ana girişi
Rundale Sarayı'nın bahçeleri içindeki yapay kanal
Rundela Sarayı'nın önündeyiz.
St. Peter's Kilisesi'nin hemen yanında Riga'nın şehir peyzajları ve arkada Eski Şehrin binaları
Çarlık Rusyası’nın tarih sahnesinden çekilmesine yol açan Birinci Dünya
Savaşı sonrasında Letonya, 18 Kasım 1918’de diğer Baltık ülkeleriyle birlikte
bağımsızlığını ilan eder. Ancak, 1917 Ekim Devrimi’nin Rusya’dan Ukrayna’ya ve
diğer çeper ülkelere doğru yayılımı ve Kızıl Ordu’nun eşliğinde Baltık
topraklarının işgal edilmesi sürecinde bölgedeki diğer aktör Polonya’nın
müdahalesine ve 1920 Ekim’ine kadar devam edecek Polonya-Sovyet Rusya Savaşı’na yol açar. Sovyet Devrimi’ne karşı duran
Fransa gibi Batılı güçlerin de desteğini alan Pilsudski yönetimindeki Polonya ile Sovyet Rusya’nın savaşı her iki
taraf için de kesin bir zafer anlamına gelmez ve 18 Mart 1921’de imzalanan Riga Antlaşması ile 1939 yılına dek
sürecek sınırlar belirlenir.
Riga'da Eski Şehrin daracık sokaklarında Ortaçağ'ın ruhu geziniyor.
Eski Şehrin sokak aralarından seçilen St.Peter's Kilisesi'nin kulesi
Pilsetas Kanalı'nda Rigalı ördeklerin resmi geçidi
Dar geçitlerden birinde karşımıza çıktı bu restoran ve kapısındaki içki dolabı
1939 yılında Nazi Almanyası’nın Doğu Avrupa’ya yönelişi ve Sovyet Rusya
ile gizli olarak imzalanan Molotov-Ribbentrop
Paktı çerçevesinde Letonya, Sovyetler tarafından işgal edilir ve özerk
yapıda bir Sovyet cumhuriyetine dönüştürülür. Nazilerin Doğu Avrupa’da
ilerleyişleri durmaz; Ruslarla imzalanan gizli pakt Naziler tarafından çöp
sepetine atılır ve Doğu Avrupa’nın tamamı Barbarossa
Harekâtı kapsamında Moskova’ya kadar işgal edilir. Letonya’da yaşayan
75.000 Yahudi, 1944 yılına dek süren Alman işgali sırasında katledilir. Savaş
sırasında 200.000 civarında Letonyalı hayatını kaybeder. İlginç olan savaş
sırasında Letonyalıların hem Sovyet, hem de Naziler saflarında birbirlerine
karşı da savaşmalarıdır. Bunun tarihsel nedenleri; herhalde Ortaçağın
derinliklerine uzanan tarihinde ve 1918 yılında bağımsızlığına kavuşan bir
halkın kursağında kalan hevesinde saklı olmalıdır.
Eski Şehrin sokaklarında...
Riga'da Eski Şehrin restoranlarla kaplı merkezlerinden biri
Riga Parkı'nda fıskiyeler
Riga'da kuyruklu siyah kedinin çatısına çöreklendiği yapı
13 Ekim 1944’de Sovyet birlikleri, Riga’ya girer. Savaşın kaderi
dönmüştür artık. İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1991 yılına kadar sürecek yeni
bir evre başlar Letonya için… Artık Letonya, o tarihten itibaren 15 Sovyet
cumhuriyetinden biridir. 1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte
1991 yılında Letonya diğer Sovyet cumhuriyetleri gibi bağımsızlığını ilan eder.
Daha sonraki yıllarda NATO ve Avrupa Birliği’ne de kabul edilen Letonya, Batı
ittifaklarının bir parçası haline gelir. Ülke, bugün para birimi olarak Euro’yu
kullanmaktadır.
Eski Şehrin Toz Kulesi
Riga Ulusal Opera ve Bale Binası
Kafeterya ve restoranlarıyla tanınmış Livu Meydanı
Eski Şehrin insanları
Letonya, topografik olarak geniş düzlüklerle kaplı bir ülke. En yüksek
tepesi bile 400 metre civarında. Baltık’ın kıyısında uzanan sahiller boyunca
yer alan Jurmala gibi turistik
mekânlar bugün birer cazibe merkezi olarak dikkat çekiyor. Geniş ormanlar ve on
binlerce gölle kaplı bu yeşil cennette tek engel, sert geçen kışlar gibi
duruyor. Kış ortalamasının -60 olduğu ülkede yaz ayları ise, oldukça
serin ve 20 dereceler civarında.
Rundela Sarayı
Rundale Sarayı, ülkenin güneyindeki verimli Zemgale
düzlüklerinin ortalarında ve Riga yolu üzerinde yer alıyor. En yakın yerleşim
12 km uzaklıktaki Bauska kenti. Rundale Sarayı, Kurlandiya (Courland) Dükleri
tarafından yapılan ülkedeki iki önemli saraydan birisi olarak biliniyor. Diğeri
ise Jelgava Sarayı…
Rundela Sarayı ve Fransız bahçeleri; havadan
(http://rundale.net/en/planner-2015/ adresinden alınmıştır.)
Sarayın girişine doğru...
Sarayın bahçeleri
Rundela Sarayı; ana blok
Sarayın yapımı, Kurlandiya Dükü Ernst
Johann von Biron tarafından 1736-1740 ve 1764-1768 yılları arasında olmak
üzere iki dönemde tamamlanabilmiş. Bunu nedeni ise, dükün 1740-1762 yılları
arasında iktidarını kaybederek sürgüne gönderilmesi. Barok mimarinin önemli
örneklerinden olan Rundale Sarayı’nı,
İtalyan mimar Bartolomeo Rastrelli tasarlamış,
heykeller ve alçı süslemeler Alman heykeltıraş Johann Michael Graff’a ait imiş.
Sarayın iç mekânlarında yer alan resim ve süslemeler için İtalyan sanatçılar
St. Petersburg’dan getirilmiş.
Rundela Sarayı'nın havuza bakan yüzü
(http://www.historyfiles.co.uk/KingListsEurope/EasternLivoniaCourland_RundalePalaceFull.htm adresinden alınmıştır.)
Rundale Sarayı ve kanal
(http://turbina.ru/guide/Rundale-Latviya-121098/photos/page6/?size=big&sort=rating adresinden alınmıştır.)
Sarayın girişindeki binalardan biri
1795’de Kurlandiya Düklüğü’nün
Rus Çarlığı tarafından kendi topraklarına katılması sonrasında saray, Rus
Çariçesi I.Katerina tarafından İran cephesindeki
savaşlarda gösterdiği başarılardan dolayı Kont
Valerian Zubov’a armağan olarak verilmiş. Ancak, Valerian’ın en küçük
kardeşi Prens Platon Zubov’un
Katerina’nın sevgililerinden birisi olduğu dikkate alınırsa, bu armağanı
etkilemiş başka faktörlerin de olabileceği düşünülebilir.
Beyaz Salon
Rundale Sarayı ve kanal üstündeki köprü
Sarayın salonlarından bir diğeri; tavandaki resimler İtalyan sanatçılar tarafından yapılmış.
(http://www.russian-academy.com/pl/ec-durbe-excursion-rundale-palace adresinden alınmıştır.)
1812’de Napoleon Orduları’nın işgali sırasında hastane olarak işlev
gören saray, 1919’da Letonya’nın bağımsızlığını ilan etmesi sonrasındaki
Bolşeviklerle sürdürülen savaşta epey hasar almış. Çevresinde yer alan
binaların bir kısmı, bir dönem hububat deposu ve okul olarak kullanılmış. 1965
ve 1971 yıllarında Sovyetler yönetimindeyken tamiratlar geçiren saray, 1972
yılından itibaren Rundale Sarayı Müzesi
olarak yeniden düzenlenmiş. Rundale
Sarayı, bugün saray ve çevresindeki Fransız tarzı bahçeleriyle turistler
için Letonya’daki en önemli ziyaret mekânlarından birini oluşturuyor.
Rundela Sarayı; genel görünüş
Rundale Sarayı'nın bahçelerinde yer alan kanallardan biri
Sarayın ana binası üç büyük bloktan oluşuyor. Ziyarete açık mekânlar
olan Yaldızlı Salon, Beyaz Salon ve Büyük Galerisi sarayın batı bloğunda yer
alıyor. Ortadaki ana çekirdek, dükün odalarını ve kabul salonlarını barındırıyor.
Doğu bloğu ise, düşese ait odaları ve diğer mekânları kapsıyor. 10 hektar
büyüklüğündeki dev bahçe son derece göz alıcı. Fransız tarzına göre düzenlenmiş
parkın içinde yapay kanallar ve havuzlar mevcut. Alt katta yer alan müze
koridorlarında sarayda kullanılan muhtelif porselen eşyanın sergilendiği
vitrinler bulunuyor. Ayrıca; sarayın zemin katında yer alan bir restoranda
Letonya’nın yerel lezzetlerini tatma imkânı da var.
Riga'ya doğru Daugava'yı geçerken...
Letonya’nın Kalbi
Riga
Baltık kıyısında; adıyla anılan körfezin en dibinde konumlanmış Riga, Baltık başkentlerinin “en”
metropol şehri. Ortaçağ’ın Hansa Birliği’nin
bir üyesi olmasının derin etkisi midir bilinmez, ama diğerlerine göre daha
kozmopolit gibi duruyor. Baltık’a dökülen ülkenin en büyük nehri Daugava’yı aşan köprüleri, göğe doğru
uzanan göz alıcı Gotik kilise kuleleri, Art
Nouveau tarzının en seçkin örnekleriyle bezenmiş Eski Şehrin labirent gibi
daracık geçitleri, Pilsetas Kanalı
boyunca uzanan güzelim Riga Parkı, evlerin çatılarındaki pagan esintiler
taşıyan uzun kuyruklu siyah kedi heykelleri ve Batılı moda başkentlerini
aratmayan şıklıkta göz alıcı Leton kadınları; işte size bir Riga özeti…
St.Peter's Kilisesi'nin kulesi
Albert Sokağı'nda Art
Nouveau tarzı yapılardan biri
Riga'nın çatıdaki kara kedileri
Yağmura gebe ve serin bir öğle vakti girdik Riga’ya. Havada kara bulutlar; adım başı sokak çalgıcıları; bizi
görür görmez bir köşe başında saksafonu ile İstiklal Marşı’nı çalmakta olan bir
Leton müzisyenin şaşırtıcılığı.
Riga'da havada kara bulutlar; karşımızda Özgürlük Anıtı
Ratsnams Meydanı'nda geleneksel giysileri içinde Rigalı sokak şarkıcıları
Şehir, Daugava Nehri’nin iki yakasında serpilip
gelişmiş. Bugün Eski Şehir (Vecriga) olarak tanımlanan Riga’nın en önemli tarihi mekânları,
bugün çok da fark edilmese de; Pilsetas
Kanalı ile çevrili Riga Kalesi’nin
içinde yer alıyor. Kentin en göz alıcı meydanlarından birisi Eski Şehrin
Meydanı; Ratsnams. Meydanda yer alan Kara Kafalılar Evi’nin oldukça
karakteristik bir mimarisi var. 14.yy.dan kalma yapının hikâyesinin, Ortaçağ’da
şehirde yaşayan bekâr Alman tüccarların oluşturduğu bir lonca birliğinden
kaynaklandığına dair rivayetler anlatılıyor. Kara kafa meselesi ise; önce işkence
edilerek öldürülen, daha sonra ise aziz mertebesine yükseltilen lonca lideri St.
Mauritius’dan kaynaklanıyor. Ne yazık ki, Kara
Kafalılar Evi, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ve Sovyet birliklerinin
ortak çabasıyla neredeyse dümdüz edilmiş. Şimdiki hali ise, daha sonraki
zamanlarda yapının aslına uygun şekilde yeniden restore edilmiş şekli. İnsanı
hayrete düşüren şey ise, buralardaki restorasyonların bile ne kadar göz alıcı
olduğu. Çünkü bizdekiler öyle değil. Kara
Kafalılar Evi’nde bugün; turizm ofisi ve Ortaçağ’a ait objelerin
sergilendiği bir müze yer alıyor.
Ratsnams Meydanı'nda Kara Kafalılar Evi
Ön cepheden Kara Kafalılar Evi
Kara Kafalılar Evi'nin diğer bloğu
Kara Kafalılar Evi'nin ön cephesinde yer alan heykeller
Meydanda yer alan ayrıntılardan biri de Kara Kafalılar Evi’nin hemen önüne denk düşen bir konumda yer alan
şövalye Roland heykeli… 19.yy.da
meydana konulan heykel, İkinci Dünya Savaşı’nda harap olmuş. Aslı St.Peter’s Kilisesi’nde bulunan heykelin
alanda replikası bulunuyor. Heykel, Riga’nın
üyesi olduğu Ortaçağ’daki Hansa Birliği’nin
simgesi olan mitolojik kahraman Roland’ı
canlandırıyor. Roland, kompozisyonda
kınından çekilmiş ve yukarı doğru tutulan bir kılıçla temsil edilmiş. Diğer
eliyle ise ayak ucuna doğru inen ve kentin armasının yer aldığı bir kalkanı
tutuyor.
Ratsnams Meydanı'ndaki Hansa Birliği'nin sembolü Şövalye Roland heykeli
Albert Sokağı
Bir binanın girişinde yer alan Art
Nouveau tarzı figüratif süslemeler
Balkonları taşıyan insan başları gibi...
Albert Sokağı'nda bir başka binanın ön cephesinde yer alan süslemeler
Riga’nın en ilgi çekici sokaklarından birisi ise, şehrin 13.yy.da
kurucusu olan Piskopos Albert’in
adıyla anılan Albert Sokağı ya da
Leton dilindeki ifadesiyle Alberta İela…
Sokağı ünlü kılan; 20.yy.ın başlarında kentin kuruluşunun 700. yıldönümü
anısına; Baltık Almanlarından Rus Mimarı Mikhail
Eisenstein’in tasarladığı bir dizi Art
Nouveau tarzı binanın varlığı. Sokağın her iki yakasında yer alan bu
binaların pencere, balkon ve kapılarının çevresinde yer alan erkek ve kadın
figürleriyle zenginleştirilmiş ön cephe mimarileri son derece ayırt edici ve
etkileyici bir görünüme sahip bulunuyor.
Ratsnams Meydanı
St.Peter's Kilisesi'nin kapılarından biri
1917 Ekim Devrimi sonrasında köklerine; yani Almanya’ya dönen Mimar Mikhail Eisenstein’in oğlu ise; daha
sonraları Sovyet epik sinemasının en önemli isimlerinden birisi olacak Sergei Eisenstein… Ailenin köklerinin
Alman Yahudilerine dayandığına dair bilgiler de mevcut.
St.Peter's Kilisesi çevresindeki kalabalıklar
Alman tüccarların kente hediyesi olan Bremen Mızıkacıları heykeli; hayvancıkların burnu okşanmaktan pırıl pırıl durumda...
St.Peter's Kilisesi'nin karşısındaki parktan görünüm
Ratsnams Meydanı’ndan Eski Şehrin içlerine doğru ilerlerken göğe yükselen sivri
kulesiyle dikkat çeken St.Peter’s
Kilisesi ve çevresindeki meydana yayılmış bir cümbüş ortamıyla
karşılaşırsınız. Baltıkların vazgeçilmez hediyeliği; amber satıcıları,
katedralin hemen yakınındaki Alman tüccarlar tarafından kente hediye edilen Bremen Mızıkacıları heykelinde yer alan
hayvancıkların şans getirmesi için burunlarını okşayan meraklı turistler, dört
taraftan sokak çalgıcılarının farklı tonda birbirine karışan müzikleri bir
panayır tadındadır sanki.
St.Peter's Kilisesi
St.Peter's Kilisesi'nin dev çan kulesi
St.Peter's Kilisesi'nin önü
St.Peter's Kilisesi önündeki meydanda hediyelik eşya satıcıları
St.Peter’s Kilisesi, 800 yıllık kadim geçmişi ve göğe yükselen sipsivri kulesiyle şehrin
siluetinde hemen fark edilebilen bir özelliğe sahip. 1721 yılında büyük bir
yangında harap olan kilise Rus Çarı Büyük
Petro zamanında restore edilmiş. 2.Dünya Savaşı sırasında topçu ateşiyle
dev kulesi yıkılan St.Peter’s Kilisesi,
1967-1983 yılları arasında uzun bir restorasyon süreci sonrasında bugünkü
haline kavuşmuş. Halen Evangelist Protestanların ibadet mekânı olarak hizmet
veren kilisenin 72 metre yüksekliğindeki çan kulesine çıkıp Riga’yı panoramik
olarak izleme fırsatı veren bir de asansörü mevcut.
Riga Katedrali
Riga Katedrali'nin kulesi restorasyonda...
Katedralin arka yüzünden bir bakış
Riga sokaklarında
Riga’nın bir diğer dinsel mekânı olarak bilinen Daugava kıyısındaki Riga
Katedrali, Letonya’nın en eski yapılarından biri. 1211 yılında Alman asıllı
Piskopos Albert tarafından inşa
edilmiş olan Riga Katedrali,
Baltıkların en büyük kilisesi olarak biliniyor. Bir zamanlar Katolik kilisesi
iken, şimdilerde Evangelist Protestan kilisesi olarak işlev görüyor. Kilisenin
bugünkü hali, farklı dönemlerdeki mimari tarzların bir bileşkesi gibi…
Katedralin doğu ucundaki en eski bölümü Romanesk özellikte; çan kulesi ise
18.yy. Barok tarzı; kilisenin ana gövdesi ise 15.yy.dan kalma Gotik özellikte.
Kilisenin dev iç mekânında yer alan duvar ve taban döşemelerinde eski mezar
taşları yer alıyor. 18.yy.ın başlarında Riga’da yaşanan bir sel felaketi
sırasında ortaya çıkan salgın hastalıklar nedeniyle katedral, gömüye
kapatılmış.
Brivibas Caddesi'nin başlangıcındaki Özgürlük Anıtı
Özgürlük Anıtı önünde sürekli nöbet tutan iki Letonyalı asker
Kentin en önemli çekim noktalarından biri de kentin en önemli
arterlerinden biri olan Brivibas Caddesi’nin
başlangıcında yer alan 42 metre yüksekliğindeki Özgürlük Anıtı. Anıtın en ucunda yer alan kadın figürünün ellerinde
yükselen üç yıldız, Letonya’nın üç bölgesini (Kurzeme, Vitzeme, Latgale) temsil ediyor. Anıtın kaidesinde “vatan ve özgürlük için” yazıyor. Anıtın
bulunduğu yerde, Çarlık Rusyası döneminde Çar Büyük Petro’nun bir heykeli bulunmaktaymış. 1935 yılında Karlis Zale tarafından tasarlanan
heykel, seçildiği yeriyle bile Ruslardan elde edilen bağımsızlığın simgesi
gibi.
Riga meydanları; yağmurdan sonra...
Gotik şehrin göğe uzanan sivri kuleleri
Riga'da dolaşırken...
Riga Parkı'ndan bir görünüm
Pilsetas Kanalı çevresindeki parkta yer alan ilginç çiçekler
Ulusal Opera ve Bale Binası önündeyiz; hava yine yağmura gebe..
Pilsetas Kanalı sırtlarından parka doğru bakış
Pilsetas Kanalı'nda bir gezinti anı
Pilsetas Kanalı üzerindeki asma kilitlerin bulunduğu köprünün üstündeyiz; arkamızda Özgürlük Anıtı
Daugava Nehri’nin doğu kıyısında yer
alan Eski Şehri, Riga’nın merkezinden Pilsetas
Kanalı ayırıyor. Riga Kalesi’nin
bugün burçlarıyla birlikte ayakta kalan bir bölümü, Letonya
Cumhurbaşkanlığı’nın ikametgâhı olarak kullanılıyor. Kanal, aslında Ortaçağ’da Riga Kalesi’nin savunması için
düşünülmüş bir kale hendeği olarak açılmış. Riga’yı
ikiye bölen Daugava Nehri’nden
başlayarak Eski Şehrin çevresinde bir yay çizen Pilsetas Kanalı, sonunda yine Daugava’ya
kavuşuyor. Kanalın iki yanında mükemmel peyzajıyla dikkat çeken yemyeşil Riga Parkı yer alıyor. İçinden geçen
gezinti tekneleri ve kürek çeken Rigalılar kanaldaki hareketliliğin nedeni
gibi. Kanalın üstünden aşarak parkın iki yakasını birleştiren köprülerden
birinin korkuluklarında asılı yüzlerce asma kilit dikkat çekici. Letonyalı
çiftlerin birbirlerine karşı duydukları sevgilerine ve birlikteliklerine
vurdukları bir kilit olarak sembolize ediliyormuş. Evlenen çiftlerin nikâh
törenleri sonrasında buralara gelerek yanlarında getirdikleri asma kilitleri
köprünün korkuluklarına kilitlemeleri Letonya’da bir gelenek haline gelmiş.
Pilsetas Kanalı üstündeki sevginin kilitlendiği mekan; köprünün korkuluklarındaki binlerce asma kilit
Riga'nın orta yeri hep park...
Ulusal Opera ve Bale Binası önündeyiz.
Pilsetas Kanalı üstündeki yemyeşil bir tepecik
Riga’da bizim ilgimizi çeken yapılardan birisi de bizim Galata Kulesi’ni andıran Toz Kulesi… İçinde Ortaçağ’dan itibaren
barut tozu depolandığı için Toz Kulesi
olarak anılan yapı, silindirik bir forma sahip ve bugünkü hali 17.yy.dan kalma.
Toz Kulesi, 1883 yılına dek zaman
zaman hapishane ve silah deposu olarak da kullanılmış. 1919 yılından itibaren
kule, Letonya tarihi ile ilişkili olarak günümüze dek yaşanan savaşların
tematik sergilerle anlatıldığı bir Savaş
Müzesi’ne dönüştürülmüş. Kulenin yüksekliği kaynaklarda 25,6 metre, çapı
ise 14,3 metre olarak belirtiliyor. Silindirik duvarlarının kalınlığı ise 3
metre imiş. Galata Kulesi’nin
yüksekliği 69,9 metre, çapı 16,45 metre ve duvar kalınlığı ise 3,75 metre
olduğu kabul edilirse, Riga Toz Kulesi;
bizim Galata Kulesi’nin yanında daha
mütevazı bir kule olarak kalıyor.
Toz Kulesi; şimdi Savaş Müzesi
Toz Kulesi; sanki Galata Kulesi
Toz Kulesi'ne açılan Riga sokakları
Eski şehrin daracık sokaklarında dolaşırken Ortaçağ’dan kalma sivil
mimari örneği güzelim yapılarla şaşırmak, Pilsetas
Kanalı kıyısındaki bir parkta kısa bir soluklanma anında bir banka oturarak
karşımızda bir beyaz kuğu gibi duran 19.yy.dan kalma Ulusal Opera Binası’nı seyretmek, Daugava kıyısında volta atmak, daracık Rozena Sokağı’ndan geçerken Ortaçağ’ın Riga sokaklarında dolaşan
ruhunu yakalamak, bir diğer yanda geniş caddeleri ve modern yapılarıyla kuzeyin
metropolünde bulunduğunuzun farkındalığını yaşamak; kafeteryaları ve
restoranlarıyla ünlü Livu Meydanı’nda
bir kahveyi yudumlayarak azıcık soluklanmak; işte yağmurlu bir yaz günü Riga’da
yaşamak biraz da budur yani.
Kafeteryalarıyla tanınmış Livu Meydanı
Çatısında kara kediyi taşıyan bina
Eski Şehrin apartmanları
Riga sessiz, Riga yalnız gibi; bu sokağa bakarsanız....
Kısa bir zaman diliminde Riga’dan aktarabildiklerimiz bu kadar; ama…
Riga’nın Ortaçağ’dan başlayarak uzun yıllar Hansa Birliği’nin bir üyesi
olarak anılması; bölgede Almanların yüzlerce yıllık varlığı ve nüfuzunun
etkisiyle Baltık Almanları diye
anılan bir etnik azınlığın oluşumu; sonuçta bu durum, Nazilerin İkinci Dünya
Savaşı’nda Letonya’yı işgali sırasında Letonların bir kısmının onların yanında
yer almasını kolaylaştırdı mı dersiniz? Letonya’dan aklımızda kalan bir sorudur
bu.
Dipnotlar:
(2)
Klaipeda hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2016/07/normal-0-21-false-false-false-tr-x-none.html
(3) Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında
İ.Fidanoğlu / N.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan ve fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder