AMMAN, SALT ve JERASH ANTİK KENTİ
10-15 Mart 2015
İbrahim Fidanoğlu
Amman
İ.Ö.7000 yıllarında Ain Ghazal
isimli Cilalı Taş Devri yerleşimlerine kadar dayanan kadim bir geçmişe sahip Amman,
modern çağlara ismini taşıyan Ammon uygarlığının merkezi konumunda;
bugün Ürdün Nehri’nin doğusunda uzanan Doğu Şeria Platosu’nda; yaklaşık 1000
metrelik bir yükseltide; ilkin 7 tepe üzerinde kurulmuş önemli bir yerleşim.
Amman Kalesi'nden Doğu Amman'a ve antik tiyatroya bakış
Amman, tarih boyunca Mısır ile bugünkü Suriye ve Lübnan topraklarını kapsayan
Levant Ülkesi ile Mezopotamya ve Anadolu Yarımadası arasındaki bir geçiş
güzergâhı üzerinde bulunması nedeniyle de stratejik bir öneme sahip olmuş.
Büyük İskender’in bu toprakları ele geçirmesiyle Hellenistik Dönemde Umm
Qays, Gerasa (Jerash) ve benzeri yerleşimlerle birlikte yeniden kurulan Amman
Kenti, İskender’in bölgedeki ardılı Ptolemia Hanedanı döneminde Attaloslar
zamanındaki Alaşehir gibi Philadelphia ismiyle anılmış.
Amman Antik Tiyatrosu
İ.S. 7.yy.da Emevi egemenliği altına giren Amman’da şimdi bu dönemi
simgeleyen Emevi Sarayı, Amman Kalesi içinde geçirmiş olduğu restorasyonlarla
günümüzde varlığını sürdürebiliyor. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in
Mercidabık Seferi’yle Osmanlı topraklarına katılan Amman’ın kaderi 20.yy. başında
Hac trafiğini güvenli ve günün koşullarına uygun hale getirilmesi amacıyla
yapımına başlanan İstanbul-Hicaz demiryolu ile değişmiş. Bu sayede önem kazanan
ve o güne dek Osmanlı’nın bölgedeki en önemli idari merkezi Salt Kenti’nin
gölgesinde kalan Amman, giderek
bölgede önemli bir yerleşim merkezi haline dönüşmüş.
Doğu Amman
Amman, 1930’larda yaklaşık 10.000 kişilik küçük bir kasaba iken, 19.yy.ın
ikinci yarısından başlayarak günümüze dek devam eden göçlerle bugün nüfusu 2
milyonu aşan büyük bir metropole dönüşmüş. Çerkesler, Filistinliler, Levant’tan
gelenler, Irak Savaşı sonrasında ve en son Suriye Savaşı sırasındaki mülteci
akınlarıyla kent son derece kozmopolit bir yapıya bürünmüş.
Amman Kalesi; Herakles Tapınağı
Modern Amman; bugün
gelenekselliği, şehircilik anlayışı, yaşam tarzı, refah düzeyi ve demografik
yapısıyla birbirinden derin çizgilerle ayrılan Doğu ve Batı bölgelerinden
oluşuyor. Doğu Amman, aslında Amman’ın kalbini, geçmişini ve geleneği
temsil ediyor. Gezilecek önemli ören yerleri; Amman Kalesi, Antik Tiyatro,
Odeon ve çeşme ile Suk adı verilen
şehrin kalbinin attığı çarşılar hep bu yakada yer alıyor. Batı Amman ise, son yıllarda geniş bulvarları, gökdelenleri, finans
ve iş merkezleriyle tam bir Batılı kent görünümde karşımıza çıkıyor. Son
yıllarda körfez sermayesinin de desteğiyle geliştirilen projeler, Batı Amman’a yeni uydu kentler eklemekte
yarışıyor. Uluslararası otel zincirleri, Abdoun
Vadisi’ni aşarak Amman tepelerini
birbirine bağlayan asma köprüsü, dev alışveriş merkezleri ve eğlence yerleri
ise kentin batı yakasında öbeklenmiş durumda. Amman civarındaki taş ocaklarından elde edilen krem renkli taşlarla
kaplı malikane görünümlü iki yada üç katlı villalar da bu yakanın tipik
mimarisini oluşturuyor.
Batı Amman; Abdoun Vadisi
Abdoun Köprüsü'nden geçerken
Amman, son yıllarda sınır ötesi göçlere neden olan savaş, iç karışıklıklar ve
ekonomik kaygılardan dolayı büyük göç almış bir başkent. Bu durum özellikle
Ortadoğu merkezli göçlerin önemli bir hedefi haline getirmiş kenti. Bir de
bunun üstüne; Mısır, Pakistan, Bengladeş, Filipinler gibi ülkelerden çoğunlukla
hizmet sektöründe iş bulma amacıyla gelen önemli sayıda yabancı göçmeni de
hesaba kattığımızda kayıtlı kayıtsız neredeyse 3 milyon civarında bir nüfusa
ulaşan bir kentten söz ediyoruz. 1930’lardaki 10.000 civarında nüfusa sahip
küçücük bir kasabadan Ortadoğu’nun sayılı metropollerinden biri haline dönüşen Amman, bu anlamda hem bu nüfusu barındırma
ve hem de onlara iş ve yaşam alanları sağlama açısından ciddi sıkıntılarla
karşı karşıya. Ancak ne kadar ilginçtir ki; bu kalabalık kentte kavşaklarda
trafiği yönlendirecek trafik ışıkları yok. Yayalar bir şekilde araçların
hareketini izleyerek karşıdan karşıya geçiyorlar.
Doğu Amman; Suk
Doğu Amman'da bir kavşak; trafik ışığı yok.
Amman; orijinalde 7 tepe üzerinde inşa edilmiş olsa da günümüzde kabına
sığamayan kent, bunu 20’nin üzerinde tepe ve vadiye taşımış durumda. Amman’ın belki de tarihte ilk kurulduğu
yer olan Amman Kalesi, bugün özellikle Doğu Amman’ı ve kentin geçmişini anlamak açısından önemli bir
noktayı teşkil ediyor. 850 metre yüksekliğinde Cebel El Kala tepesinde (Cebel zaten Arapçada tepe demek; buna göre
sözcük Kale Tepesi anlamına geliyor) kurulu kentin Cilalı Taş Devri’ne dek
uzatılan yaklaşık 9000 yıllık tarihi (İ.Ö. 7000 yılları) esas olarak İ.Ö.
13.yy.dan sonraki Ammon Uygarlığı
döneminden sonra ete kemiğe bürünüyor.
Amman Kalesi, Herakles Tapınağı
Amman Kalesi, Şehir Planı
Amman Kalesi'nde yer alan Arkeoloji Müzesi'nde dünyanın en eski heykeline aday Ain Ghazal heykelleri-yaklaşık 8500 yıllık...
Bugün Amman Kalesi’nin
içindeki Amman Arkeoloji Müzesi bu tarihsel dönemlerle ilgili önemli arkeolojik
buluntuları barındırması açısından son derece ilginç bir müze… Ürdün’ün
kuzeybatısındaki Cilalı Taş Devri yerleşimi (yaklaşık İ.Ö. 7200 yılları) Ain Ghazal’dan çıkarılan tarihin en eski
zamanlarından kalma insan heykelleri, başından ameliyat edildiği anlaşılan ve
delilik ruhunun uçup gittiğine inanılan binlerce yıllık delik kafatasları,
içlerinde doğum yapan bir kadın heykelinin de yer aldığı toprak figürinler,
Memlük-Eyyubi Dönemleri’ne ait porselenler, sandukalar, Yahudilik tarihi
açısından son derece önemli Ölü Deniz El Yazmaları’ndan bakır üzerine işlenmiş
bir nüsha (şu anda sergilenmiyor) müzedeki önemli parçalar olarak dikkat
çekiyor.
Tarihin en eski heykellerinden biri daha-Jericho'da bulunmuş; Amman Arkeoloji Müzesi
Amman Müzesi'nde binlerce yıl önce yapılan kafa ameliyatlarına örnek-delilik ruhunun uçup gittiğine inanılan kafatası delikleri
Amman Müzesi-toprak figürinler-sağdan ikinci hamile bir kadın ve sanki doğum anı betimlenmiş.
Amman Müzesi-sandukalar
Eyyubi-Memluk dönemi seramikler-Amman Arkeoloji Müzesi
Ölü Deniz’de Kumran Mağaraları’nda 1945-46’da bulunan Kumran Yazmaları,
1967’den önce o yıllarda Ürdün’e ait Doğu Kudüs’teki müzede sergilenmekteymiş.
Ancak; 1967 Arap-İsrail Savaşı sırasında bu topraklar İsrail’in işgaline
uğrayınca, doğal olarak müzedeki bu değerli yazmalar da İsrail’in eline geçmiş.
Şimdi bu yazmaların örnekleri, Kudüs’teki İsrail Müzesi’nde özel bir salonunda
sergileniyor.
Amman Kalesi-Emevi Camisi
Emevi Sarayı ve Kubbeli Cami
Emevi Camisi-Caminin içi
Emevi Sarayı'nın arka avlusu
Amman Kalesi’nin en dikkati çeken yapısı hiç şüphesiz göğe yükselen iki dev sütunu
ile orijinal büyüklüğü hakkında fikir veren Herkül
(Herakles) Tapınağı… Roma Dönemi yapısı ve Herakles’e adanmış nadir tapınaklardan biri olması dolayısıyla son
derece önemli bir yapı olan Herakles
Tapınağı’nın; podyumu, iki dev sütunu ve Herakles’in eli dışında günümüze
ulaşan başka bir bileşeni yüzeyde görünmüyor.
Amman Kalesi-Emevi Sarayı avlusundan Herkül Tapınağı ve Doğu Amman sırtları
Amman Kalesi-Herkül Tapınağı'nın sütun başlıkları
Amman Kalesi; Herkül Tapınağı'nın önündeyiz.
Herkül Tapınağı ve Herkül'ün elleri (Herkül heykelinin büyüklüğü ile ilgili fikir verebilir.)
Müze’nin arkasında ise İ.S. 720 yıllarından kalma Emevi Sarayı, bu
sarayın kabul salonu olarak kullanılmış ve büyük olasılıkla kendinden önceki
haç planlı bir Bizans Kilisesi’nin üzerine inşa edilmiş bir kabul salonu (halen
İspanyol arkeologlar tarafından restore ediliyor), sütunlarla kaplı 10 metre
genişliğinde bir cadde, sarnıç, zamanın Amman Valisi’nin taht odası ve yaşadığı
mekânlar, idari binalar yer alıyor. Bu kompleksin hemen alt düzleminde ise
yaklaşık İ.Ö. 6-7 yy.lardan kalma bir Bizans Dönemi Bazilikası’na ait
kalıntılar mevcut.
Amman Kalesi; Bizans Dönemi Bazilikası
Bizans Bazilikası
Herkül Tapınağı ve Bizans Bazilikası aynı karede...
Kale Tepesi’nin bir önemli özelliği de, Doğu Amman’ı anlamak açısından ziyaretçilerine benzersiz bir
panoramik görüntü olanağı sunması. 360 derecelik bakış açısıyla krem rengindeki
yapı taşlarıyla birbirinin üzerine inşa edilmiş hissi veren eski şehrin
evlerini ve vadilerle Kale Tepesi’nden ayrılan karşı tepelere tırmanan dik
sokakları seyretmenin keyfine doyulamıyor. Tepeye (Jabal Al-Ashrafieh) doğru yamaçların
birinde işaret edilen Ermeni Mahallesi, Emevi Dönemi’nden kalma camilerden
biri, aşağıdaki Roma Tiyatrosu, Kale Tepesi ile diğer tepeler arasında Suk denilen eski çarşıya doğru ilerleyen
caddelerin kargaşası manzaramıza dâhil olan unsurlardan birkaçı…
Emevi Sarayı ve Kubbeli Cami
Amman Kalesi'nden Doğu Amman'ın mahallelerine bakış
Amman'ın en meşhur künefecisi Habibah
Doğu Amman'da sokak kitapçıları; içlerinde Atatürk'ün aleyhinde yazılmış kitap da var.
Amman Kalesi’nden seyrettiğimiz Amman Çarşısı’nın
bütün Doğu pazarlarındaki kargaşayla karışık egzotikliğine kendimizi
bırakıveriyoruz. Neler yok ki burada: Dünyanın en iyi “felafel”inin ve “humus”unun
yapıldığı Doğu işi bir fastfood kıvamındaki yarım yüzyıllık Hashem (Haşim)
Restoran, insanların Arap usulü künefe yemek için metrelerce kuyruğa girdikleri
Ürdün’ün en meşhur künefecisi Habibah Tatlıcısı, şeker kamışından şerbet
yapanlar, IŞİD’in yaktığı Keraklı pilotun afişleriyle donatılmış duvarlar,
Atatürk aleyhinde yazılmış kitapları da satan sokak kitapçıları, Doğu’nun
baharatları, kuruyemişçiler, Suriye’den gelip yıllardır Amman’da tatlıcılık
yapan Suriyeli tatlıcı dükkanları, Ürdün’ün milli kıyafetleriyle bezeli giyim
mağazaları, caddelerdeki trafik ve bizim Basmane kıvamındaki insan
kalabalıkları…
Suriye'den gelip Amman'da meşhur olan Gabri'den hediyelik tatlılar alındı.
Amman'da Gabri Tatlıcısı
Ürdün Kralı II.Abdullah'ın da Ramazan'da iftar açtığı meşhur felafelci Hashem Restoran
En iyi felafel; yani nohut köftesi
Hashem Restoran'da humusun servis şekli
Doğu Amman çarşılarında rastladığımız; Suriye'de yakılarak öldürülen Ürdünlü pilotla ilgili afişlerden biri
Başkent olmasından kaynaklanan doğal nedenlerden dolayı Kraliyet
Ailesi’nin dönümlerce araziyi kapsayan birkaç sarayı, yine Kraliyet Ailesi
mensuplarının adlarıyla anılan kentin önemli noktalarındaki büyük camiler,
büyük bir stadyum, bakanlıklar ve diğer kamu binaları da Amman’ın dikkat çeken
yapılarından…
Osmanlı’dan ne kaldı denirse; onun için Amman yakınlarında yer alan Salt
Şehri’ne kadar uzanmak gerek.
Salt; Türklerin
Ortadoğu bataklığında boğazlandığı yer
Salt Şehri, Amman-Kudüs karayolu üzerinde ve başkent
Amman’ın 30 km. kadar batısında; yaklaşık 1000 metre yüksekliğinde iki tepe
üzerinde kurulmuş oldukça eski bir yerleşim. Yaklaşık 100.000 kişilik bir
nüfusa sahip kent, iki tepe ve arasındaki vadide konumlanmış durumda. Vadiden
tepelere doğru; birbirinin üstünde yükselen uçuk sarı renkli cepheleriyle Salt’ın evleri sanki bir Mardin
panoraması çizmekte...
Salt Kalesi'nden Salt'a bakış
Osmanlı Dönemi’nde bölgenin merkezi Amman değil Salt Şehri imiş. Nüfusunun yaklaşık %35’i Hristiyanlardan oluşuyor.
Salt Türk Şehitliği yolundaki
Ortodoks Kilisesi’nin önünde rastladığımız bir cenaze törenindeki Hristiyan
cemaat de bu konuda bir fikir edinmemize yardımcı oluyor aslında. Dar bir
sokaktan geçerken bize gösterdikleri anlayış bile acılı anlarındaki nezaketi
göstermesi açısından dikkat çekiyor.
Salt Şehri'nden bir görünüm
Ama bizim Salt’a geliş
amacımız bir başka nedene dayanıyor; 1.Dünya Savaşı’nda İngilizler ve onlarla
işbirliği içindeki Şerif Hüseyin kuvvetlerinin Osmanlı’nın Salt Şehri’ndeki Türk kuvvetlerinin bulunduğu Salt Kalesi’ni kuşatıp 300 civarında askerimizi şehit ettiği yeri
görmek ve o günlerin hatırasına 2009 yılında açılışı yapılan Türk Şehitliği’ni
ziyaret etmek…
Salt Türk Şehitliği
Aynı tepede yer alan Salt Mezarlığı
Şehitlik, bugün Salt Şehri’nin
kuzeybatısındaki Salt Şehir
Mezarlığı’nın yer aldığı bir tepenin üstünde; eski Salt Kalesi ve Hamdi El Enis
Camisi’nin hemen yanında bulunuyor. Şehitlik, Ürdün Hükümeti ile varılan
anlaşma çerçevesinde tamamıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin katkılarıyla tesis
edilmiş. 1979 yılında ortaya çıkarılan ve Türk askerlerinin gömülü olduğu toplu
mezar esas alınarak, tepede; bir müze, yer altında yer alan toplu mezarın
üstüne inşa edilmiş bir temsili kabir, tören alanı ve şehitlerin isimlerinin de
yer aldığı kitabelerden oluşan bir kompleks düzenlemesi yapılmış. Ürdünlü yerel
rehberin belirttiğine göre; her yıl 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşları’nın
yıldönümünde Salt Türk Şehitliği’nde
Amman’daki diplomatik misyonların da katılımıyla bir tören düzenlenmekteymiş.
Arapların günah çıkarması gibi bir şey ve ne kadar ironik…
Salt Kalesi ve Cami
Müzedeki sergilenen panolarda yer alan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
hazırlamış olduğu metinde Salt Muharebeleri şu şekilde
anlatılıyor:
“Osmanlı Ordusu’nda teşkilat ve emir komuta karmaşası yaşanırken,
İngilizler, Şeria Nehri’ni geçmek için tekrar 21 Mart 1918’de taarruza geçerek
1.Şeria Muharebeleri’ni başlatmıştır. 24-26 Mart 1918 tarihleri arasında icra
edilen Salt Muharebeleri, 1,Şeria Muharebeleri olarak isimlendirilen bu genel
hareket içinde cereyan etmiştir. 1.Şeria Muharebesi’ne İngilizlerin 3 tümene
yakın kuvvetine karşılık Osmanlı Ordusu’ndan sadece 48.Tümen katılmıştır.
1.Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın Ortadoğu'da yaptığı muharebelerle ilgili müzede yer alan fotoğraflardan biri
İngiliz kuvvetleri, 23 Mart 1918 günü sabahı Şeria Nehri’ni geçmek için
taarruza başlamış ve 23 Mart akşamı Şeria Nehri’ni geçmeyi başarmışlardır.
24 Mart 1918 günü sabahı Tell Nimrin istikametinde taarruzlarına devam
ederek, çok yoğun muharebelerden sonra saat 18’de Osmanlı Ordusu oyalama
muharebeleri yaparak Salt istikametine doğru çekilmeye başlayınca; İngilizler,
24 Mart akşamı Tell Nimrin’i ele geçirmiştir. Bu bölgeden çekilen Osmanlı
Ordusu, 25 Mart 1918 günü saat 4’de aşırı yağmur altında Salt’a ulaşmış ve
savunma için mevzilenmeye başlamıştır.
Filistin Cephesi'nde Osmanlı askerleri; Genelkurmay Arşivi-Salt Müzesi
48 saatten beri, uykusuz, aç ve yorgun bir halde sürekli muharebe
yaparak geçiren Osmanlı Ordusu, yağan şiddetli yağmura rağmen 25 Mart 1918 günü
saat 10’da savunma için Salt bölgesinde tertiplenmiştir.
İngiliz kuvvetleri, çekilen Osmanlı kuvvetlerini takip etmiş ve 25 Mart
1918 günü saat 12’de Salt’a ulaşarak Salt mevzilerine taarruza başlamıştır.
1.Dünya Savaşı'nda Osmanlı Askerleri Filistin Cephesi'nde...
Osmanlı Ordusu, tüm kötü şartlara rağmen, çok az kuvvet ile sayıları çok
fazla olan İngiliz kuvvetlerine karşı kahramanca savaşmış, ancak 25 Mart 1918
günü saat 14’e gelindiğinde cephede çarpışan Osmanlı askerlerine cephe
gerisindeki evlerden ateş açılması üzerine iki ateş arasında kalınmıştır.
Salt şehitlerinin üzerinde yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından yaptırılan temsili kabir
Salt Türk Şehitliği'nin giriş avlusunda yer alan şehitlerimizin isimleri
Salt Türk Şehitliği tören alanı
Bu gelişme üzerine savunma iyice zorlaşmış, İngiliz takviye süvari
birlikleri de cepheye ulaşarak muharebeye girince kuşatılma tehlikesi ortaya
çıkmıştır. Bu şartlar altında bölgenin uzun süre savunulması imkânsız hale
gelince, gece karanlık basıncaya kadar bölgede savunmaya devam edilmesine ve
bilahare Amman’a geri çekilmeye karar verilmiştir.
İngiliz Süvarileri, çetin muharebelerden sonra 25 Mart 1918 günü saat
16’da Salt’a girmeyi başardığında, maalesef bundan cesaret alan bazı yöre halkı
geri çekilme hazırlıkları yapan 48.Tümen Sıhhiye Bölüğü’ndeki hasta ve
yaralılara taarruz ederek üzerlerindeki değerli her şeyi almış ve çoğunu şehit
etmiştir. İşte bu şehitlikte yatan şehitlerimizin çoğu bu vatan evlatlarıdır.”
Salt Kalesi ve Cami
Panoda bundan daha fazlası da vardı; ama bizim vakayı anlamamız ve
anlamak isteyen herkese anlatmamız için bu kadarı yeterdi. Biz de buraya o
kadarını aktardık. Bugün Ortadoğu girdabındaki yaşadıklarımızı, Türkiye’nin
bugünkü vatan evlatlarının yaşadığı acıyı ve trajediyi anlamımıza yardımcı
olacak ibretlik tarih dersi, Salt Türk Şehitliği’ndeki TSK’nın hazırlamış
olduğu panolarda zaten vardı. Ama ne demişler anlayana sivrisinek saz,
anlamayana davul zurna az… Çal davulcu çal!
Gerasa yada Jerash
Jerash yada Gerasa, Levant’ın güneyinde ve Scythopolis dışında, tamamı Ürdün
Nehri’nin doğusunda yer alan; Roma Dönemi’nde oluşturulmuş 10’lu kent birliği Dekapolis’in üyesi önemli bir İlkçağ
yerleşimi... Bugüne ulaşan son derece iyi korunmuş Roma Dönemi yapılarıyla,
İlkçağ’daki Greko-Romen kimliğini ziyaretçilerine hissettiren kent, bir gün
boyu doya doya gezilebilecek nitelikte mükemmel bir ören yeri özelliğine sahip.
İsmi İncil’de de geçen ve 6500 yıllık geçmişini Roma Dönemiyle birlikte Gerasa ismiyle günümüze taşıyan
yerleşim, bugün Amman’ın yaklaşık 48km kuzeybatısında Jerash ismiyle anılıyor.
Roma İmparatoru Hadrianus için dikilen Zafer Takı
Zafer Takı; ön cepheden...
Baharın erken geldiği bu topraklarda sapsarı hardal çiçeklerinin ardında
yükselen dev boyutlardaki Hadrianus
Kapısı karşılar Jerash önlerinde
ziyaretçileri… İ.Ö. 1.yy.da Roma Dönemi’nde en parlak çağını yaşayan Jerash, Arabistan’dan Suriye’ye doğru
ilerleyen baharat yolu üzerinde bulunması nedeniyle de bu avantajını iyi
kullanarak zamanının bölgedeki en büyük Roma yerleşimlerinden biri haline
gelir. İmparator Hadrianus döneminde
en görkemli yapılarına kavuşan ve onun en çok değer verdiği Roma kentlerinden
biri haline gelen Jerash, bu önemini
Hristiyanlık Çağı’nda göreceli olarak yitirir. İ.S.7.yy.da Müslüman Arapların
yönetimine geçen kent, Haçlı akınları sırasında 1112 yılında Kudüs’ü elinde
bulunduran Baldwin II tarafından ele geçirilir. Modern Jerash ile bir caddenin ayırdığı uzaklıkta ve duvarların ardındaki
Antik Jerash, büyüklüğü ve Roma
yerleşimleri içinde en iyi korunmuşlarından biri olma özelliğiyle günümüzde hala
önemini korumaktadır.
Jerash’ı gezerken(1)
Jerash, güney-kuzey ekseninde şehrin iki giriş kapısıyla
nihayetlenen ana aksı üzerine serpilmiş Roma Dönemi’ne ait onlarca dev yapı,
birbirini dik kesen şehrin en önemli iki ana caddesi konumundaki cardo ve dokumanus ile bu iki ana aksın çevresine saçılmış önemli kamu
binalarının kalıntılarıyla bugün de çağının pırıltısını yansıtan bölgedeki en
önemli ören yerlerinden biri olarak dikkat çekiyor.
Hardal çiçeklerinin ardındaki Zafer Takı
Zafer Takı; alınlık ve sütun detayları
Jerash’a gelen ziyaretçileri, ziyaretçi merkezi ve küçük çarşıyı geçtikten
sonra güney yönündeki İmparator Hadrianus
dönemi yapısı olan ve kendi adıyla anılan bir zafer takı karşılar. M.S.
129-130 yıllarında Roma İmparatoru Hadrianus’un
kenti ziyaretini onurlandırmak amacıyla yapılmış olan bu zafer takı, bu ziyaret
sonrası kentin güney kapısı olarak işlev görmüş. Kapının iki yanında yer alan
dev sütunların üstüne ilave olarak alt bölümlerinde de akanthus (yabani enginar) yapraklarıyla süslenmiş sıra dışı
başlıklar yer alıyor. 5 sıra merdivenle ulaşılan zafer takının 13 metre
yüksekliğindeki giriş kapısının her iki yanında ise ikişer sütun ve bunların
aralarında birer alınlıklı pencere mevcut. Ana girişin en yukarısında ise,
bitki motifleriyle kaplı kirişin üstünde yükselen gösterişli bir alınlık, yapıyı
tamamlıyor.
Hipodrom
Hipodrom
Jerash'da bir kiriş parçası üzerindeki süslemeler
Hadrianus’u onurlandırmak için yapılmış bulunan Zafer Takı’nın hemen arkasında
kentin hipodromu; hipodroma geçiş noktasında ise Bizans Dönemi’nden kalma eski
bir bazilika kalıntısı bulunuyor. İ.S. 1-3yy. arasında yapıldığı düşünülen hipodrom,
antik çağın spor etkinlik alanıydı. Yaklaşık 50x250 metre boyutlarında ve
kısmen restore edilmiş olan hipodrom alanının etrafında yaklaşık 15.00.kişilik
bir seyirci oturma kapasitesi mevcuttu. Sasaniler zamanında polo oyunları için
kullanıldığına dair işaretlerin bulunduğu hipodrom,
günümüzde gladyatör savaşlarının canlandırıldığı festivallere sahne oluyor.
6.yy.dan kalma Marianos Kilisesi'nin taban mozaikleri
Kentin surları boyunca dört tane kapısı var. Bunlardan birisi; Oval Forum’un hemen alt düzleminde yer
alan Güney
Kapısı… İ.S. 130 yıllarında yapılan dev kapıdan geçildikten sonra
basamaklarla Zeus Tapınağı’nın ve Oval Forum’un bulunduğu düzleme erişilmekte.
Kentin Güney Kapısı ve şehir surları
Güney Caddesi-Forum'a giden yol
Hadrianus Zafer Takı’na benzer bir yapıda; üçlü bir girişe sahip Güney Kapısı’nın sütunları da üstünde yer alan sütun başlıklarına
ek olarak, dipteki başlıklarıyla dikkat çekiyor. Yaklaşık 1 km2lik
kent alanının çevresi, 3 metre kalınlığında ve 3,5 km uzunluğunda surlarla
çevrilmiş.
Jerash-Güney Kapısı
Güney Kapısı'ndan detay; akanthus yaprakları
Kapının ardındaki merdivenler, bizi solda kentin en önemli dini
yapılarından olan Zeus Tapınağı’na taşıyor. Eski bir Roma tapınağının üzerine
İ.S.162-163 yıllarında yapılan Zeus
Tapınağı, Güney Tiyatrosu’nun
hemen güneyinde yer alır. Adeta iki yapı sırt sırta vermiş gibidir. Küçük bir
tepeye konumlanmış tapınak, şehre hâkim bir görüntü sergilemektedir. Dev
sütunlarla kaplı tapınağın podyumundan aşağıdaki düzlemde yer alan Oval Plaza yada Forum ile kenti güney kuzey ekseninde ikiye bölen Cardo Maximus’un görünümü benzersizdir.
Zeus Tapınağı
Zeus Tapınağı'nın bulunduğu düzlemden Forum'un görünüşü-arkada kenti, kuzey güney yönünde ikiye bölen cardo
Zeus Tapınağı'nın içi-naos
Zeus Tapınağı, sütunlarla çevrili bir podyumun üzerinde yer alır. Ön
cephesinde 8 adet Korinth tarzı sütunla çevrili tapınağın duvarlarının dış
cephelerinde ise dekoratif amaçlı bir dizi niş bulunmaktadır. Tapınağın planı
zamanının klasik yaklaşımlarını içerir. Kalbi niteliğindeki kutsal cella hücresi, duvarlarla kaplı iç
alanın arkaya yakın bölümünde yer almaktadır.
Gerasa-Zeus Tapınağı'nın göğe yükselen dev sütunları
Zeus Tapınağı'nın içinden bir görünüm
Zeus Tapınağı; nişli duvar
Zeus Tapınağı, kentin koruyucu tanrıçası kabul edilen Artemis’e adanmış diğer
tapınağından 15 yıl daha genç olmakla birlikte, Artemis Tapınağı kazılar sonunda elde dilen bilgilere göre hiçbir
zaman tamamlanamamıştır. Zeus Tapınağı,
bu anlamda bitmiş bir yapıyı temsil eder.
Zeus Tapınağı; doğudan...
Güney Tiyatrosu
Güney Tiyatrosu'nun sahne yapısı
Tiyatronun oturma sıraları
Zeus Tapınağı’nın hemen arkasında kentin en eski ve en büyük tiyatrosu olan Güney
Tiyatrosu yer alır. İ.S.90 yıllarında yapılan tiyatronun seyirci oturma
kapasitesi, yaklaşık 5000 civarındadır. Bugün İngiliz işgal döneminden kalma
gayda seslerinin çınladığı tiyatronun sahne yapısı, diğer Roma tiyatrolarında
olduğu gibi seyirciyi etkileme ve hatta ezme amacı güden bir güç gösterisi
içindedir. Oturma sıralarının bulunduğu yamaç oldukça diktir ve yukarılara dek
çıkıldığında tiyatronun mükemmel bir akustiğe sahip olduğu görülür. Sahnenin
önünde milli kıyafetleri içinde gayda ve davul eşliğinde icrayı sanat eyleyen
Ürdünlü bandocularla tiyatroda karşılaşma olasılığı oldukça yüksektir.
Başlarındaki keyfeleri ve yere kadar uzanan entarileriyle Ürdünlü çalgıcıların,
İskoç çalgısı gaydayı bu kadar benimsemiş görünmeleri de oldukça ironiktir.
Herhalde bu durum da ataları Şerif Hüseyin’in onlara bir “hediyesi” olsa gerek…
Güney Tiyatrosu; sahne önündeki Ürdünlü gayda ve davul çalgıcıları
Oval Plaza ve Cardo; Zeus Tapınağı'ndan...
Oval Plaza
Oval Plaza'nın İon başlıklı sütunları
Oval Plaza
Hiç şüphesiz, Jerash’ın en göz
alıcı noktalarından biri de kentin en önemli caddesi “cardo”nun başladığı yer olan Oval Plaza yada Forum alanıdır. Forum alanının en iyi göründüğü nokta Zeus Tapınağı’nın bulunduğu teras
alanıdır. İ.S. 1.yy.da yapıldığı düşünülen oval alan, 160 İyon tarzı sütunla
çevriliydi. Şimdi bunlardan 60 adedi ayakta bulunuyor. Tarihçilerin bir kısmı,
yaklaşık 80x90 metre boyutlarında ve dairesel görünümlü bu alanın forum amaçlı
kullanıldığı görüşüne ağırlık verirken, bir kısmı da Zeus Tapınağı ile Cardo
Maximus arasında bir mimari bağlantı noktası ve tapınağa gelen
ziyaretçilerin ara bekleme alanı olarak işlev görmüş olabileceği yönünde görüş
belirtmektedirler. İlkçağ’da alanın ortasında yer aldığı düşünülen iki altar,
alanın Zeus Tapınağı ile ilişkilendirilmesinde rol oynamış olmalıdır. İ.S. 7
yy.da ise, bu noktaya bir çeşmenin yaptırılmış olduğu bilinmektedir. Bugün Oval Plaza’nın tam ortasındaki bu
noktada; Jerash Festivali’ni simgeleyen bayrağın dalgalandığı İyonik bir sütun
bulunmaktadır.
Cardo Maximus ile Güney Dokumanus caddelerinin kesiştiği Güney Tetrapylonu
cardo; en arkada Kuzey Kapısı
İki yanındaki muhteşem sütunlarıyla cardo
Oval Forum, bizi güney-kuzey ekseninde kentin en önemli aksı olan “cardo maximus”un başlangıcına götürür. Cardo,
kentin en önemli idari ve dini yapılarının çevresinde yer aldığı, iki yanında
yükselen sütunlarla kaplı gösterişli bir cadde görünümündedir. Yaklaşık 800
metre uzunluğundaki cardo, Kuzey Kapısı’nı Oval Plaza’ya bağlar. Kuzey
Kapısı’na dek, cadde boyunca; büyük bir çeşme, Bizans Dönemi’nden kalma Katedral, Güney Tetrapylonu, hemen üst düzleminde kentin ikinci önemli
tapınağı olan Artemis Tapınağı, hamam
yapıları yer alır. İ.S. 2.yy.ın başlarında yapıldığı tahmin edilen cardo boyunca; mükemmel kanalizasyon
sistemi ve yaşanmışlığın kanıtlarını taşıyan; üzerinden geçmiş binlerce
arabanın tekerlek izleri dikkat çekicidir. 1960’lı yıllarda caddenin iki
yanında yeniden ayağa kaldırılan sütunların arasından Kuzey Kapısı’na doğru yürürken, binlerce yıl sonra o etkileyici
atmosferi ziyaretçinin hissetmemesi mümkün değildir. Hele ki sütunların
arkasında yükselen katedral, görkemli çeşme ve güney tetrapylonu gibi
gösterişli yapılarla zenginleştirilmiş yolun iki yakasındaki bina portföyünün,
içinde yaşandığı çağın tılsımındaki etkisi tartışılmaz.
Güney Dokumanus Caddesi
Güney Tetrapylonu
Güney Dokumanus
Şehrin en önemli iki aksı; cardo
ve dokumanus caddeleri, Güney
Tetrapylonu önünde kesişirler. Güney
dokumanus olarak adlandırılan doğu-batı aksında ilerleyen cadde bu noktadan
itibaren doğu yönüne; şimdiki Modern Jerash’ın
sınırlarını çizen şehrin surlarına doğru ilerler. Bu civarda Büyük Doğu Hamamları yer alır.
Doğu yönünde ilerleyen güney dokumanus; en uçta Emevi Camisi
Cardo üzerindeki Nymphaeum
Cardo
Nymphaeum; ikinci kat detayı
suyun döküldüğü havuzdaki balık
Cardo üzerinden Kuzey Kapısı’na
doğru ilerlerken yolun solunda önce Bizans Dönemi’nden kalma Katedral,
daha sonra iki katlı görkemli Nymphaeum (anıtsal çeşme) yapısı
ile karşılaşılır. Çeşme yapısı bir yarım daire şeklinde ve iki katlı olarak
tasarlanmıştır. Çeşmenin ön cephesinde, çağlayanlar şeklinde yedi aslan başının
ağzından dökülen sular bir havuzu doldurmaktaydı. Kentin su ihtiyacını
karşılamak amacıyla su temini ve dağıtımını organize eden sistem, İ.S.125
yıllarında tesis edilmiş. İ.S.190-191 yıllarında yapıldığı düşünülen anıtsal
çeşme ise, kentte o zamana dek var olan irili ufaklı çeşmelere ilave olarak
halkın genel kullanımı için Cardo Maximus
üzerinde bir ana kaynak olarak düşünülmüş.
Katedral girişi
Sütunların arkasındaki katedral
Katedral yapısı ise, Jerash’da
Bizans Dönemi’nden kalan en eski kilise olarak kabul ediliyor. İ.S.450-455
yılları arasında Gerasa Piskoposluğu
zamanında yaptırılan bu dini yapı, pagan tapınaklarının ortadan kaldırıldığı
bir dönemde, Zeus Tapınağı’nın yapı
taşları kullanılarak inşa edilmiş. Batı yönünde bir ana girişe ve ayrıca farklı
yönlerde ilave 8 girişe sahip kilisenin ana binası kolonlarla birbirinden
ayrılan üç bölümden oluşmuş. Bu kiliseye ilave olarak, kentin batı yakasında ve
Artemis Tapınağı’na yakın konumda
Bizans Dönemi’nden kalma üç ayrı kilise daha var.
Artemis Tapınağı; yandan
Artemis Tapınağı; önden...
Artemis Tapınağı
Artemis Tapınağı; adytum ve cella
Artemis Tapınağı'nın içi
Artemis Propylaeumu'ndan Artemis Tapınağı'na ulaşan merdivenler
Artemis Propylaeumu
Artemis Tapınağı'nın Artemis Propylaeumu'nun merdivenleri arasında yer alan düzlem
Antik Jerash Kenti’nin en
eşsiz yapılarından birisi de bu üçlü kiliselerin hemen ilerisinde yer alan
muazzam Artemis Tapınağı… Bu tapınak kentin koruyucusu kabul edilen
Tanrıça Artemis’e adanmış ve asla tamamlanamamış bir tapınak olarak biliniyor.
Tapınağın inşasına başlandığı dönem ise İ.S. 2.yy. olarak tahmin ediliyor.
Aktarılan bilgilere göre planlanan 32 kolondan ancak 12’si dikilebilmiş. Artemis Tapınağı’nın içinde yer alan
kutsal avlunun en dibinde sadece rahiplerin girebildiği iki odacığa açılan
nişli bölüm (adytum) ve onun önünde
tanrıçanın heykelinin yer aldığı cella
bölümleri ayırt edilebiliyor. Cardo
Maximus’dan merdivenlerle yükselen ve tapınağa törensel erişimlerde farklı
bir atmosferi ve ihtişamı ziyaretçilerinde hissettirmeyi amaçlayan Artemis Propylaeumu da; bir anlamda
tapınağın girişindeki bu ritüeli tamamlayan bir mimari unsuru temsil ediyor.
Kuzey Kapısı
Cardo ve Kuzey Kapısı
Kuzey Tiyatrosu
Cardo
Muhteşem “cardo”nun bundan
sonraki son durağı, artık Kuzey Kapısı’dır. Şehrin diğer
erişim noktalarındaki anıtsal kapıların bir başka örneğini teşkil eden Kuzey Kapısı da bir tetrapylon formunda son derece görkemli bir yapıdır. Yaklaşık
olarak İ.S. 115 yıllarında inşa edildiği düşünülen kapı, bir anlamda şehrin
kuzey sınırını belirler. Buna karşılık; Kuzey Kapısı’nın hemen dışında Güney
Tiyatrosu’na göre daha küçük boyutlarda; yaklaşık 2000 kişilik Kuzey Tiyatrosu, kentin agorası ve sivil
binalar yer alır.
Oval Plaza
Cardo'nun döşemeleri
Jerash’da 2500 yıl öncenin sanki zamanı durdurmuş hissi yaratan o atmosferini
solumak, ana caddelerin zemin döşeme taşları üzerine kazınmış binlerce arabanın
tekerlek izlerine çekinerek basıp, Artemis
Tapınağı’na ulaşan görkemli merdivenlerinden Gerasalı bir yurttaşın ezikliğiyle
çıkmak, Zeus Tapınağı’nın
konumlandığı şehre tepeden bakan yüksek terastan Oval Plaza’yı ve sütunlarla kaplı Cardo’yu seyretmek inanın bir ayrıcalıktır. Bu işlere gönül vermiş
herkese bu anı yaşamak önerilir.
Dipnotlar:
(1)
Jerash (Gerasa) Antik Kenti ile ilgili bilgiler
ören yerindeki açıklayıcı levhalardan derlenmiştir.
(2) Fotoğraflar, gezi sırasında
İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
Ellerinize sağlık jerash çok güzel tanıtılmış.
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Becerebildiysek ne mutlu bize... İF
Sil