PANAGİA KURSUNNİATİSSA (KURŞUNİYOTİS / KURŞUNLU) MANASTIRI
5 Haziran 2015
İbrahim Fidanoğlu
Dilek Yarımadası
Hakkında
Dilek Yarımadası, gerek topografik özellikleri, gerek bitki örtüsü ve
gerekse tarihsel arka planında saklı kültürel değerleriyle son derece özgün bir
coğrafyadır. Menderes Masifi’nin Arabistan ve Afrika tektonik levhalarının
Anadolu’ya doğru milyonlarca yıldan beridir devam eden hareketi sonrasında
giderek sıkışması sonucunda ortaya çıkan jeolojik mekanizma, Batı Anadolu’da
bugün Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes Vadileriyle temsil edilen graben
sistemlerinin arasından yükselerek denize dik olarak uzanan bir dizi dağ
sırasının oluşumuna neden olmuştur. Bu jeolojik süreç, halen sürmekte ve Batı
Anadolu’da yoğunlaşan fay hatları ve depremselliklerle temsil edilmektedir.
Dilek Yarımadası ve Samson(1)
(İlkçağ’daki adıyla Mykale) Dağı da Ege Denizi’nin içinde Samos Adası ile devam
eden bir sistemin parçası olarak; böyle bir sürecin içinde bugünkü jeolojik aşamasına
ulaşmış bir fiziksel yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sığır kuyruklarının ardında Fındık Kale
Samson Dağı
Samson Dağı'ndan Körfez'e bakış
1237 metrelik bir yüksekliğe sahip, doğu-batı ekseninde Ege Denizi’nin
içine doğru uzanan kireç taşı ağırlıklı, yer yer şist ve konglemera oluşumların
da görüldüğü bir yapıya sahip bu kütle, İlkçağ tarihinde Batı Anadolu’da
İonların bölgeye gelişleri ve kolonizasyon sürecinde önemli bir coğrafyayı
tanımlar. Bugün Priene Antik Kenti’nin kuzeyinde, ama Samson Dağı’nın ta
tepesinde İ.Ö. 7.yy. civarında kurulmuş Panionion
Helike Tapınağı, bu İon Birliği’nin dinsel temelini temsil eden ve İonların
toplanma yeri olarak bu bölgede tanımlanabilecek ilk kutsal alandır.(2) Bu coğrafyadaki diğer
bütün İon tapınakları, bundan sonra ortaya çıkacaktır. İ.Ö. 540 civarında
geçirdiği bir yangın sonucu yok olan tapınak, İ.Ö. 5.yy.da bugünkü Güzelçamlı sırtlarında yeniden inşa
edilmiş.
Güzelçamlı sırtlarındaki 9 basamaklı toplanma yeri, İon Birliği’ni
temsil açısından son derece önemliydi. Anadolu’nun İ.Ö. 6.yy. sonlarında
Persler tarafından işgali sonrasında Lade
Savaşı’nda vücut bulan bir direnişin ortaya çıkarılmasında da önemli bir
rolü bulunmaktadır. Ama bizim bugünkü konumuz tamamen bunların ötesinde; bir
zaman sıçramasıyla Batı Anadolu’da Ortaçağ’daki Bizans Dünyası’nda ortaya çıkan
manastırlardan biri olan Panagia
Kursunniatissa (Kurşunlu) Manastırı ile ilgili olacaktır.
Samson Dağı'nın içlerine doğru
Kurşunlu
(Kursunniatissa / Kurşuniyotis) Manastırı
Hristiyanlığın
ilk gelişim yıllarında, Roma’nın zulmünden kaçarak çöle sığınan ve inançlarını
buralarda yaşatmaya ve yaymaya çalışan keşişler, Arapların istilacı akınları
ile Sina Yarımadası’ndan kuzeye, Anadolu’ya doğru harekete geçerler. Devletin
resmi dini olarak Hristiyanlığı benimseyen Bizans İmparatorluğu da 7.yy.
civarında Arap istilalarından kaçan bu keşişlere bazı bölgelerde yerleşim hakkı
tanır. Batı Anadolu’da Bafa Gölü’nün arka dünyasında; Beşparmaklar coğrafyası
bu manastırlara kucak açmış önemli bir havza olarak dikkat çeker. Gallesionlu Lazarus, Latmoslu Paulos bu manastırlar
dünyasının Bizans döneminde öne çıkmış ve daha sonraları aziz mertebesine
yükseltilmiş önemli keşişlerindendir. Dilek Yarımadası’nın bu saklı dünyasında
11-13.yy.larda önem kazanan Kurşunlu Manastırı da böyle bir akımın etkisiyle
filizlenmiş olmalıdır.
Bafa Gölü'nün üstünde yer alan Gölyaka Köyü'nün arkasındaki Yediler Manastırı
(Fotoğraf: IF; Ekim-2013)
Yediler Manastırı yakınlarındaki kaya oyuklarına resmedilmiş Hz. İsa'nın hayatından bölümler
(Fotoğraf: IF; Ekim-2013)
10.yy.
– 13.yy. arasında; bölgedeki manastırların oluşum sürecinde hastaların tedavisi,
manastırların topluma önemli bir katkısı olarak öne çıkar. Manastırlar,
keşişlerin bir tür nefis terbiyesi yoluyla dünya nimetlerinden el etek
çektikleri ve vakitlerini ibadetle geçirdikleri inziva hücrelerini de içerir.
10.yy. inziva hücrelerinden manastırlara geçiş eşiğidir. a) Kendini tanı
düsturu, b) Tefekkürün temeli olan sessizlik, manastırda hayatın önemli
bir bölümünü kapsar. (Monastizm)
Kurşunlu Manastırı; Katholikon (Ana kilise)
Bafa
Bölgesi’ndeki manastırlar, bir dönem gelir; o kadar çoğalır ki, burası Bizans Çağı’nda
Hristiyanlar için neredeyse bir hac merkezine dönüşür. Dönemin önemli keşişlerinden
Aziz
Paulos,
bu hac yoğunluğundan bir an gelir, çok sıkılır ve günün birinde ortadan
kaybolarak Samos (Sisam) Adası’na gider.
Gezginler, Kurşunlu Manastırı yolunda...
Paulos, Elaia’lı (Çandarlı) fakir bir çobanken,
Latmos’a gelip sekiz ay Theotokos Mağarası’nda kalıyor. (şimdiki
Arap
Avlusu civarında bir yer) Bölgede daha önceden mevcut bulunan Soteros Manastırı’nın başrahibinin
gösterdiği kayanın içine çekilerek burada Stylos Manastırı’nın temelini
atıyor. Bu manastırın kalıntıları, bugün Karakaya Köyü’nün üstünde Arap
Avlusu diye anılan mevkide yer alıyor. Buraya Bafa Gölü kıyısından
başlayan Kral Yolu’nu takiben 5-6 saatlik bir yürüyüşle ulaşabiliniyor.
Kurşunlu Manastırı-Manastır avlusu dışındaki mezar şapeli
Paulos, zamanında Hristiyan dünyasında o kadar
nam salmış ki, Miletos, Girit, Bulgaristan ve Rusya’dan ziyaretçiler Bafa’ya
kadar gelmişler. Vatikan’dan gelen bir rahip ise, papanın selamını bile
getirmiş. Bir Bulgar prensi mektup göndermiş. Çilehanesinde bir çoban ona
kandil, bir testi zeytinyağı ve yiyecek vermiş.
Haç planlı ana kilisenin kubbesinden kalanlar
Paulos, yıllar sonra bu ziyaretlerden bıkıp
aniden ortadan kaybolmuş. Latmoslular, Paulos’u aramışlar ve onu Samos’da
bulmuşlar. Bafa’ya geri döndükten sonra, Samos’a yeniden ikinci kez gitmiş.
Döndüğünde çilehanesine çıkmaya gücü yetmemiş ve 15 Aralık 955’de ölmüş.
Mucizeleri arasında bir çoban için pınar akıtması, fırtınalı bir gecede
mağarasına yırtıcı bir pars gelmesi anlatılıyor.
Ana kilisenin kubbesi
11.yy.da Batı Anadolu’ya yönelen Türk akınları
yöreyi de etkiler. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos devrinde bölge,
yeniden bir durulma evresine yönelse de, 14.yy.dan başlayarak manastırlar yok
olma sürecine girer ve 17.yy.da keşişler bu toprakları tamamen terk ederler. Bu
anlamda; bölgedeki manastırların varlığı, 17.yy.a kadar tam 7 yüzyıl kadar
sürer.
Kilise duvarı detayı
Manastırlar, genel olarak kale formatında inşa
edilmiş; dış ve iç avlu, ortada yer alan ana kilise (Katholikon), bir Ortodoks
geleneği olan ölülerin kemiklerinin toplandığı kemik deposu ispitalya (Anadolu’daki en
iyi örnekleri: Güllübahçe’de Kelebeç köyü, Fethiye’de Kayaköy), rahiplerin
birlikte yemek yedikleri trapeza
adı verilen büyük bir mermer yada taş masanın bulunduğu bir yemek salonu,
rahiplerin inzivaya çekildikleri inziva hücrelerden oluşmakta idi. Hemen
hepsinde Bafa Gölü’nün suyunun acı olması nedeniyle, içme suyu sarnıçlardan
sağlanıyordu. Manastırlar vergiden muaftı. Gelir kaynakları; balık,
hayvancılık, kereste ve zeytindi.
Aziz Nikola Kilisesi-Gelebeç Köyü; Güllübahçe
(Fotoğraf:İF-Ocak 2012)
Aziz Nikola Kilisesi'nin ispitalyası (kemik deposu)
(Fotoğraf:İF-Ocak 2012)
Kurşunlu Manastırı
Kurşunlu Manastırı, Theodore
Wiegand ve ekibinin Priene’de yürüttüğü kazılar sırasında Dilek Yarımadası
ve çevresinde gerçekleştirdiği araştırmalarda bilim dünyasına tanıtılmıştır. T. Wiegand, bu araştırmaları sırasında Samson Dağı’nın kuzey yüzünde yer alan
manastıra ve kıyıdaki Anaia
(Kadıkalesi)’ye uğrar. T. Wiegand’in
aktardığına göre bölgeyi ziyaret ettiğinde; o dönemde hala faal halde bulunan
manastırda birkaç keşiş ve görevli bulunmaktadır.
Kurşunlu Manastırı terasının girişindeki tanıtım levhasında yer alan manastırın yerleşim planı
Manastır avlusu dışındaki mezar şapelinin içi; yanlara açılan mezar odaları
Kurşunlu Manastırı, bugün Davutlar Milli Parkı içinde, Samson
Dağı’nın kuzey yamacında, Kuşadası Körfezi’ne ve dolayısıyla kıyıda
konumlanmış Anaia’ya hâkim bir
konumdaki dar bir terasta yer alır. Manastır, Panagia (koruyucu, şifa dağıtan) sözcüğünden de anlaşılacağı gibi
Hz. Meryem’e adanmıştır. Adındaki Rumca Kursunniatissa
yada Türkçe Kurşunlu sözcüğü,
manastır yapılarının kurşun kaplı çatı örtüsünden kaynaklandığı
düşünülmektedir.
Kurşunlu Manastırı-Hazine dairesi, kütüphane ve yönetim binası olarak kullanıldığı düşünülen üç katlı kule yapısı
Bu manastır, Bafa havalisindeki surlarla çevrili kale görünümlü
yapıların aksine Bizans döneminin açık avlulu manastırlarına bir örnek teşkil
etmektedir. Manastır, zamanında çevre köylerin dini, sosyal ve sağlıkla ilgili
ihtiyaçlarını da karşılamak amacıyla bir rol üstlenmiş; 19 yy.a kadar da
yaşamını sürdürmüş olmalıdır.
Mezar şapeli
Kilisenin özgün planlaması ve en eski yapıdaki duvar tekniğine göre,
manastır Laskarisler Dönemi’ne
(1204-1261) tarihlenmektedir. Ancak, bazı rivayetlere göre manastırın bulunduğu
alanın daha önceki dönemlerde de benzer bir işlev için kullanılmış olabileceği
ileri sürülmektedir. Bir başka iddia da; 12.yy.dan itibaren bölgede ağırlığını
hissettiren Türkmen akınları sonucunda Bafa bölgesinden Dilek Yarımadası’na doğru
bir keşiş akınının olduğu, keşişlerin Samson Dağı’nın bu saklı noktasındaki
manastır bölgesine sığınarak buralarda faaliyetlerini sürdürdükleri
düşünülmektedir.
Ana Kilise-Katholikon
Duvarlarla çevrili avlunun ortasında büyük bir kilise (katholikon) bulunmaktadır. 4 paye üzerine
oturan orijinal yapı daha sonra yıkılmış ve kubbeli bir yapı haline
dönüşmüştür. Bir anlamda, önceki yapı daha sonraki yapının kılıfını
oluşturmuştur. Bu değişiklik, Güzelçamlı’nın Gavurçamlı olarak anıldığı Rum döneminde; 18.yy.da yapılmış
olmalıdır.
Gezginler, kiliseyi incelerken...
Kilisenin batı tarafında idari bina, kütüphane ve aynı zamanda
manastırın hazine dairesi olarak hizmet veren üç katlı bir kule yapısı
bulunmaktadır. Kulenin kuzeyinde; avlu duvarı ile bütünleşmiş konumda
keşişlerin hep birlikte büyük bir masanın etrafında yemek yedikleri yemekhane (trapeza), mutfak ve kiler olabilecek
dikdörtgen yapılar kompleksi yer alır.
Yemekhane (trapeza)
Güneydeki çevre duvarlarına yaslanmış keşiş odalarıyla avlu ortasındaki
diğer yapılar, oldukça harap durumdadır. Yüzlerce yıldır, kızılçamlardan oluşan
bir ormanlık arazinin içinde yer almanın getirdiği dezavantajla, üzerlerinde
gelişen bitki örtüsü bu mimari yapıların zaman içinde büyük hasarlara uğraması
yol açmıştır. İnsanların verdiği zarar ise ayrı bir konudur.
Mutfak
Midilli Adası'ndaki Limonos Manastırı avlusu dışındaki şapeller
(Fotoğraf:İF;Mayıs-2015)
Kahveasar Manastırı-Bafa Gölü
(Fotoğraf: IF; Ocak-2004)
(Fotoğraf: IF; Ocak-2004)
Manastırın hemen yakınındaki su kaynağı, genelde Hz. Meryem’e adanan
Bizans manastırlarındaki kutsal ayazmaları anımsatmaktadır. Manastırdan
yukarıda; daha üst bir düzlemde ve ondan yaklaşık 100 metre uzakta inşa edilmiş
mezar şapeli ise, Yunanistan’daki manastırlarda sıkça görülen örneklerdendir.
Örneğin Midilli Adası’nda; Kalloni Kasabası’nın kuzeyinde, kuzey-güney
ekseninde yer alan Limonos Manastırı’nda avlu dışında yaklaşık 200 civarı şapel yer
almaktadır. Benzer bir örnek de Latmos Dünyası’ndaki Bafa Gölü kıyısında yer
alan Kahveasar Adası’ndaki manastırın avlusu dışında yer alan şapeldir.
Kurşunlu Manastırı’ndaki mezar şapelinin dış yüzünde yer alan güneş motifi,
yapının Laskarisler Dönemi’ne tarihlenmesinin delili gibidir. Olasılıkla, şapelin
çevresinde Bizans Dönemi gömülerinin bulunduğu bir mezarlık vardı. Bu gibi
ayrıntılar ve Latmoslu keşişlerin Türkmen akınları sırasında Samson Dağı’na
sığındıklarına ilişkin rivayete göre, Kurşunlu Manastırı’nın ilk yapılaşması,
Latmos Manastırlarıyla çağdaş olmalıdır.(3)
Kurşunlu Manastırı'nın bulunduğu terasa inen patika
Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda dolaşırken
Dilek Yarımadası’na yolculuğumuz, Kuşadası-Söke yolu üzerinde yer alan Soğucak Mevkii’nden denize doğru inerek
başladı. Kıyıdaki İlkçağ yerleşimi Anaia Antik
Kenti’nden günümüze kalan Kadı Kalesi
kalıntılarının üst düzleminden geçen Davutlar yolunu takip ederek kısa sürede
yerleşim merkezine ulaştık. Kurşunlu
Manastırı’na Davutlar-Söke asfaltından ayrılarak, yaklaşık 12 km.lik bir
orman yolunu takip ederek ulaşmak mümkün. Davutlar çıkışından birkaç kilometre
sonra biz de Kurşunlu Manastırı ve Fındık Kale yönlendirici yol levhalarının
bulunduğu noktadan daha dar bir asfalt yola saptık. İki yanı çınar ve dut
ağaçlarıyla kaplı asfalt yol yaklaşık 2 km. kadar sonra bitti. Bu noktada aşağı
ve yukarı doğru devam eden iki toprak yol vardı; biz yukarı doğru; manastır
güzergâhına yönlendik.
Soğucak Köyü Çeşmesi
Bir boğaza doğru ilerleyen şose, kısa bir süre sonra bir dere yatağını
sağına alarak bizi dağın arka dünyasına doğru taşıdı. Kantaronlar,
katırtırnakları, sarı papatyalar sarı rengi hâkim kılmıştı yamaçlarda. Yolumuz
kıvrılarak yukarılara doğru ilerledi. Birbirinden derin vadilerle ayrılmış
kireç taşı kütlelerin üzerinde biten kızılçamlar, bitki örtüsünün egemen
unsuruydu.
Kurşunlu Manastırı yolunda boğaza doğru
Kantaronlar
Sarı papatyalar
Kantaron ormanı gibi...
Yol boyunca az sayıda da olsa yönlendirme levhaları vardı. Bu sayede
Kurşunlu Manastırı’nın bulunduğu kuzeye bakan terası bulmak bizim için zor
olmadı. Yoldan Davutlar yönüne doğru ve hafif bir meyille aşağıya kıvrıldık.
Sık ağaçlar içinde bir düzlük, bir çeşme ve turistleri o bölgeye taşımış bir safari
ekibiyle o anda karşılaştık. Yemek telaşındaki turist grubuyla selamlaşıp
aşağıya doğru yürüdük. Bir alt düzlemde ilk karşılaştığımız, kızılçamların
istilasına uğramış bir mezar şapeli oldu. Yerel malzeme kullanılarak inşa
edilmiş tonozlu yapının içi neredeyse yarısına kadar toprak kaplıydı. Şapelin
içindeki ana hole açılan mezar odaları dikkat çekiciydi.
Mezar şapeli
(Fotoğraf:İF-Mart 2004)
Kurşunlu Manastırı-Katholikon
(Fotoğraf:İF-Mart 2004)
Kilisenin içi
(Fotoğraf:İF-Mart 2004)
Ağaçlarla kaplı bir koridordan aşağı doğru ilerledik. Manastırın esasını
teşkil eden diğer yapılar aşağıdaki terasta; duvarlarla çevrili bir avlunun
içindeydi. Güzelçamlı ve Kuşadası yönünde bütün topografyaya hâkim ve kayalık
bir zemin üstüne inşa edilmiş; ormanlık arazide kendini son derece iyi saklayan
manastırın stratejik bir konuma da sahip olduğu söylenebilir.
Kule yapısı
(Fotoğraf:İF-Mart 2004)
Ortada katholikon diye
adlandırılan ana kilise, onun hemen altında çok katlı kütüphane, hazine dairesi
ve idari işler için kullanılan üç katlı kule yapısı; bunun hemen batısındaki
avlu duvarına bitişik konumda yemekhane (trapeza),
mutfak ve kiler olduğu düşünülen dikdörtgen şeklindeki yapılar kompleksi
bulunmaktaydı. Kilisenin kubbesi üstünde biten kızılçamlar, tavanı çatlatmış;
tüm yapılar için ciddi riskler oluşturmuş durumdaydı. Güneyde yer alan duvar
kıyısı boyunca keşişlerin çilehane olarak kullandıkları küçük hücrelerden
oluşan bir dizi yapı yıkıntısı mevcuttu. Kulenin batısında ve hemen onun alt
düzleminde ise yıkıntılar şeklinde keşişlerin yatakhaneleri ve teraslı batı
avlu yer almaktaydı.
Ayazma fikrini yaratan hayatın kaynağı su
(Fotoğraf:İF-Mart 2004)
Manastır alanındaki son durağımız, körfeze hâkim kayalık gözetleme
noktası oldu. Burada oturup bir süre manzaranın keyfini çıkardık. Bu noktadan
çevreyi izlemenin, zamanında stratejik bir anlamı da olmalıydı. Çünkü yaklaşık
700 metreden denize ve tüm topografyaya hâkim bir noktadaydık o anda.
Kurşunlu Manastırı-dinlenme anı
Yürüyüş sonrası yaptığımız araştırmalar esnasında büyük tahribat tehdidi
altında yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olan Kurşunlu Manastırı’nın bütün
yapılar kompleksini kapsayacak şekilde Kültür Bakanlığı tarafından 2016 yılında
restorasyon programına alındığı bilgisini öğrendik.(4) Bu haber, Dilek Yarımadası’nın ıssız bir köşesinde
kaderine terk edilmiş bir kültürel varlığın kurtarılması açısından
sevindiriciydi.
Samson Dağı'ndan Söke Ovası'nın görünümü
Söke Ovası ve en arkada Bafa Gölü
Kurşunlu Manastırı’ndan ayrıldıktan sonra Samson Dağı’nın daha yükseklerine doğru çıktık. En doğuda ulaştığımız son noktada, Priene’nin ve Güllübahçe’nin tam üstündeydik. Buradan Söke Ovası, Myus ve çevresindeki sulak alanlar ile Bafa Gölü bile görüş alanımızın içindeydi.
Ağaçlı yolunda yemek molası verdiğimiz çamlık
Manzara doyumsuzdu. Uzun süre de burada vakit geçirdik. Çevreyi
tararken, dağlık arazide aradığımız Fındık
Kale’yi bulduk. Tespitimize göre Fındık
Kale, neredeyse doğal bir kale görünümündeki son derece sarp bir kayalığın
üstüne kurulmuştu. Bizans döneminde özellikle Türkmen akınlarına karşı savunma
refleksi ile tahkim edilen surlar, dikkatli bakıldığında uzaktan da fark
edilebiliyordu. Bulunduğumuz noktadan büyük bir yar ile ayrılan kaleye bir
başka yürüyüşte tırmanmak üzere bölgeden ayrıldık.
Fındık Kale
Dilek Yarımadası’nda Samson Dağı’nın tepesinde dolaşırken rüzgâr
santralı inşaatına rastladık. İş makineleri, rüzgâr güllerinin kanatlarını
taşımak için arazide yol açma telaşındaydılar. Şoseyi doğuya doğru izleyerek
Ovacık Mevkii’ne ulaştık. Burada geniş arazilerde organik tarım yapılıyordu.
Dönümlerce arazide kiraz ağacı dikiliydi. Çalışanları, girişteki yönetim
binaları ve geniş kirazlıklarıyla son derece organize bir çiftlik
görünümündeydi. Büyük olasılıkla doğrudan ihracata çalışan bir üretim noktası
olarak planlanmış olmalıydı.
Kuzey batıdan Fındık Kalesi'ne bakış
Bulunduğumuz noktada tam bir üç yol ağzındaydık. Güneye doğru dağın arka
yüzündeki Söke Ovası’na kıvrılan yol, muhtemelen Söke’ye kadar gidiyordu. Ama
bu rotayı da başka bir zamana bırakarak Ağaçlı yönüne döndük. Uzun süren ve yer
yer yağmurlar nedeniyle bozulmuş orman yolundan ilerleyerek Ağaçlı
yakınlarından Söke-Davutlar asfaltına ulaştık.
Samson Dağı'ndan Güzelçamlı'nın görünümü
Kurşunlu Manastırı odaklı, ancak Dilek Yarımadası’nın kuzey, doğu ve batı yüzlerini de
kapsayacak şekilde; geniş bir topografyada bir tür keşif niteliği de taşıyan
gezinin sonuna gelmiştik. Artık Dilek Yarımadası’ndan ayrılma vaktiydi. Akşama
doğru Söke-Kuşadası yolunu takiben ulaştığımız Selçuk’ta; Tire-Kayapınar su kaynağından
antik Efes Kenti’ne su getiren Roma Dönemi su kemerlerinin karşısındaki 19.yy.
Batılı gezginleri için yapılmış Mösyö
Karpuzo’nun otelinde; (şimdi Selçuk Belediyesi’ne ait Karpuzo Kafeterya) günün kritiğini yaparak soluklandık. Bundan
sonrası, İzmir’e doğru kesiksiz bir dönüş yolculuğuydu.
Şimdi yaz aylarında leyleklere ev sahipliği yapan Selçuk'taki Roma Dönemi su kemerleri
Selçuk'ta belediye tarafından işletilen Karpuzo Kafeterya
Dipnotlar
(1) Samson Dağı’nın isminin Bizans Dönemi’nde; 13.yy. sonlarında
bu bölgede geniş arazilere sahip bir Rum çiftçinin adından geldiğine dair bir
rivayet bulunmaktadır.
(2)
Daha fazla
bilgi için Bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/12/dilek-yarimadasi-milli-parkinda.html
(3)
Prof. Dr. Zeynep Mercangöz’ün Kurşunlu Manastırı ile ilgili el notundan
yararlanılmıştır. (Nisan 2009-Ebruli Tur Gezisi)
(5) Fotoğraflar, belirtilenler dışında yürüyüş
esnasında A. Aydemir tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
Merhabalar ben tezim için fotoğraflarınızdan bazılarını kullanabilirim hassasiyetiniz için teşekkür ederim. mail adresim: hbolat.1453@gmail.com
YanıtlaSilMerhabalar... Hangi fotoğrafları istediğinizi blog sayfasının altında yer alan e-mail adreslerinden birine gönderirseniz yardımcı olabiliriz. Kolaylıklar dileğiyle...İF
Sil