5 Temmuz 2015 Pazar

KARAPINAR – BARBAROS YÜRÜYÜŞÜ



8 Mayıs 2015
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Karaburun Yarımadası’nın pınarlarla anılan iki köyünden biridir Karapınar… Bir diğeri de Karaburun İlçe Merkezi’ne yaklaşık 12 km uzaklıkta olan Kaynarpınar’dır. Her iki kaynak da; özellikle Şeyh Bedrettin’in müridi Börklüce Mustafa’nın bu yarımadada ağırlık kazanan 15.yy.daki Çelebi Mehmet iradesine karşı önderlik ettiği ayaklanmanın askeri ve lojistik hikâyelerinde su temini açısından önemle üzerinde durulması gereken iki nokta olarak dikkat çekmektedir. Özellikle Börklüce kuvvetlerine karşı, zamanına göre son derece donanımlı Şehzade Murat ve Beyazıt Paşa komutasındaki 30.000 kişilik Osmanlı Ordusu’nun günlük su ihtiyacının karşılanması o gün için önemli bir lojistik problemi olmalıdır. Bu da Osmanlı Ordusu’nun Kanlıburun’a doğru evrilecek rotasının belirlenmesinde anahtar meselelerden biri olarak kabul edilmelidir. Bizim bugünkü yürüyüşümüzdeki genel yaklaşım; bölgenin tarihsel arka planının da gözetilmesi çerçevesinde aşağı yukarı yarımadanın kıstağında yer alan ve doğudan batıya geçiş imkânı veren vadilerden birini daha kat etmekti.

 Karapınar Boğazı

Yürüyüş rotası 19 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Karapınar

80’li yıllardan itibaren yazlık sitelerin ağırlık kazandığı yapılaşma baskısı altında Karapınar artık köy özelliğini yitirmiştir denilebilir. Gülbahçe ile Balıklıova arasında benzer kaderleri paylaşan bu üç köy eskisi, artık yazları giderek kalabalıklaşan yazlıkçı nüfusu ile sisteme entegre olmanın dayanılmaz ağırlığı altında ezilmeye başlamıştır bile. Ama esas çılgın rüzgar, bugünlerde Mordoğan’a kadar olan kısmı tamamlanarak trafiğe açılmış olan yeni Karaburun yolunun, bölgeye getireceği yeni rant ve yapılaşma imkanlarının ete kemiğe bürünmesiyle yaşanacaktır. Ne diyelim ilahlar korusun bizi…

 Karapınar Vadisi'nden denize doğru bakış

Mordoğan'a kadar trafiğe yeni açılan Karaburun asfaltı

Gülbahçe’deki kahvehanelerden birinde yaptığımız kahvaltı sonrası, Karapınar’ı yeni Karaburun yoluna bağlayan kısa asfaltı kat ederek batıya doğru tatlı bir eğimle yükselen vadiye girdik. İki yanında narenciye bahçeleriyle çevrili Karapınar Deresi’nin yatağı çınar ağaçları için bulunmaz bir mekândı. Genelde tipik Akdeniz bitki örtüsü makilik alanların hâkim olduğu Karaburun Yarımadası’nda bu manzaraya anca dere yataklarında rastlamak mümkündü. Bir süre dere yatağının içinden yürüdük. Derenin iki yanındaki narenciye bahçelerinin sınırı belirleyen çitlerde elektrik olduğunu belirten uyarıcı levhalar vardı. O anda gözümün önüne; Peru’nun başkenti Lima’da zenginlerin oturduğu Miraflores semtinde gördüğümüz yüksek duvarlar ve onun üzerindeki 220 volt elektrik verilmiş dikenli tellerle çevrili lüks villalar geldi. Ne içerden dışarıyı, ne de dışarıdan içeriyi görmek mümkün değildi ve korku dağları bekliyordu. Bir ülke ve onu yurt edinmiş sakinleri için herhalde arzu edilir bir manzara değildi bu.

 Karapınar Deresi'nin yatağındayız; buralarda su az.

 Dere yatağının Barbaros-Ildır yönünde ilerleyişi


Dere yatağında selin sürüklediği iri kayaların üstünden atlayarak bir süre daha dereden yürüdük. Çınarlarla kaplı dere yatağı koyu gölgelik bir konfor sunmaktaydı ziyaretçilerine. Girit ladenleri, karabaş otları, sık çalıların arasında nadiren rastladığımız; kırmızı beyaz renkte inek memeleri, makilik bitki örtüsünün dikkat çeken unsurlarıydı. Tabii ki zeytin ağaçları, kimisi yaşlı kimisi daha genç; bu ölmez ağaçlar bu vadide de önemli ölçüde yer kaplıyordu.

 Girit ladenleri yada bayır gülleri; bunların çiçekleri beyazdı.

inek memeleri

Çınarlarla kaplı Karapınar Deresi

 Karapınar Deresi'nin vadide ilerleyişi

Bir süre sonra çınarlarla kaplı dere yatağından ayrılarak yeniden üst düzlemdeki Karapınar’dan Barbaros Köyü’ne doğru ilerleyen toprak yola çıktık. Yol giderek yükseldi ve dere yatağı ile zamanla ciddi bir kod farkı oluştu. Arkamıza dönüp baktığımızda; vadinin iki yakası arasında masmavi bir deniz göz kırpıyordu bize. Yükseldikçe uzaklaştık ondan ve yolun birkaç kıvrımından sonra, artık göremez olduk denizi. Ama yanı başımızda akıp giden ve yükseldikçe büvetler oluşturan Karapınar Deresi, Barbaros’a doğru son düzlüğe kadar hiç terk etmedi bizi.

 Karapınar Deresi'nin daha alçak kodlardaki hali; akış zayıf...

 Vadinin yamaçlarında genç zeytinlikler

 Vadide tırmanırken geriye dönüp baktığımızda Karapınar Boğazı'ndan denizin görünümü

 Kocadağ'ın eteklerinde gördüğümüz mağaranın uzaktan görünümü

Derenin aktığı vadinin derinleştiği bir noktada; tam üstünde telefon antenlerinin bulunduğu çevredeki en yüksek tepe olan Kocadağ’ın eteklerine denk düşen bir konumda bir mağara dikkatimizi çekti. Vadinin dere yatağına dik bir şekilde alçaldığı bir noktadaydı. Biraz ilerleyince suyun akışıyla iyice aşınmış ve şekil almış kayalarla kaplı vadinin dibinden karşıya geçebileceğimizi kestirdik. Aslında derede oldukça çok miktarda su vardı; hele suyun birikerek birer havuz haline geldiği büvetlerde yaklaşık bir metreyi aşkın su vardı. Kayaların üstünden atlayarak karşı kıyıya geçtik ve makilik alanda çalılarla boğuşarak sırta tırmandık. Yamacın doğu yüzüne dönünce hemen hemen mağara ağzının alt düzlemine erişmiştik bile. Ancak karşıdan büyük bir mağarayı andıran oyuk, kireç taşı kütlenin bir kısmının; doğal yollarla aşınması sonucunda ortaya çıkmış, fazla derinliği olmayan bir sundurma niteliğindeydi. Bulunduğu konum itibariyle çevreye hâkim bir noktada yer alan mağaranın önündeki düzlükte bir süre vadiyi ve geldiğimiz yöndeki coğrafyayı seyrettik. Kısa süreli bu dinlenme iyi gelmişti; bir süre sonra yeniden sırttan aşağıya inerek, vadinin daha yukarılarına doğru dere boyunca yürümeye devam ettik.

Büvetlerde soluklanan Karapınar Deresi

Gezginler, mağaranın bulunduğu sırta tırmanmadan önce dere yatağında...

 Karapınar Deresi

 Mağaranın önündeyiz.

Yolda ilerlerken biraz önce karşı tepelerden birkaç köpek eşliğinde inmekte olan sürünün, dere yatağının artık kaybolduğu bir noktadaki gölette su içtiklerini gördük. Mağaranın bulunduğu sırttan dere yatağına doğru inerken bizi fark edip uzaklardan havlamaya başlayan ve yamacımıza kadar yaklaşıp bir anlamda bize güç gösterisinde bulunan köpeklerin su kenarında eski havalarından eser yoktu. Usulca yanlarından uzaklaşıp Barbaros Köyü’ne doğru yöneldik. Köye neredeyse bir kilometre kadar yol kalmıştı. Uzaktan köyün evlerinin çatıları görünüyordu artık. Bu noktada Karapınar’dan beri bizi takip eden dere, artık Ildır yönüne dönerek bizden hayli uzaklaşmıştı. Biz ise, antenlerin bulunduğu Kocadağ’a giden yolun ikiye böldüğü bir başka sulama göletine ulaşmıştık.

 Barbaros yolunda ilk gölet; sürüyle karşılaştığımız an...

 İkinci gölet ve arkasında Kocadağ

 Gölet kıyısındaki yol arkadaşlarımızdan biri

 ve diğeri

Gölet ve kıyısındaki yalnız meşe ağacı

Hava iyice ısınmıştı. Suyun kenarına kadar gidip bir meşe ağacının altındaki gölgeye sığındık. Suyun içinde kurbağalardan oluşan bir orkestra, senfonisini dinletme çabasındaydı. Bu sırada ilerde büyük bir kertenkele, kayaların arasından suya doğru kayarak gözden kayboldu. Yanımızda ise çimenlerin arasından usul usul ilerleyen bir kaplumbağa, yanına yaklaşan yabancıların dost olup olmadıklarını denetlemekle meşguldü. Doğanın kucağındaki bu dinginliği bölen, Barbaros yönünden gelen bir motor sesi oldu. Sürüden ayrılmış bir keçiyi sordu motorun üstündeki delikanlı ve yine geldiği gibi Karapınar yönüne doğru yanımızdan hızla uzaklaştı.

 Barbaros Köyü yolunda eski bir değirmenden günümüze kalan...

Barbaros Köyü

Barbaros’a doğru Kocadağ’a tırmanan yolun ayrıldığı üç yol ağzından itibaren yürüdüğümüz toprak yol, asfalta döndü. Yolun iki kenarı boyunca küçük derecikler köye kadar eşlik etti. Zengin taban suyu dikkat çekiciydi. Karapınar Vadisi boyunca denizden içerilere doğru esen rüzgâr, bu havzanın nefes almasına imkân veriyor olmalıydı. Kireç taşı kütleler arasındaki düzlüklerde birbirine yakın konumdaki Zeytinler, Uzunkuyu, Birgi, Nohutalan ve Barbaros Köylerinin her biri; tertemiz çevresi, sağlıklı tarımsal ürünleri ve nispeten bozulmamış toplumsal yapısı ile Urla-Çeşme geçişinde her zaman bir soluklanma noktasıydı aslında. 

 Karapınar yönünden Barbaros Köyü'nün görünüşü

Köyün eski camisi

 Caminin avlusu ve yaşlı zeytin ağacı

Köyün arka sokakları

2007 yılında bölgeye yaptığımız bir gezi sırasında tanıştığımız köyün o zamanki muhtarı Yüksel Bey’in anlattığına göre; Köyün ilk kurulduğu yer Ildır yönünde Başköy Mevkii’nde imiş. Osmanlı Döneminde bu bölgede ortaya çıkan bir salgın hastalık nedeniyle, ahalinin yer değiştirerek köyün bugünkü yerine taşındığına dair bir bilgi var. Kuşaktan kuşağa anlatılan anonim bilgilere göre; salgından kaçan halk, köyün bugün bulunduğu yere kadar bir koyunu kesip etlerini yol boyunca ağaç dallarına asmışlar. Et, en geç bu köyde bozulmuş. Köyün bulunduğu havalinin havasının temiz olduğuna kanaat getirip buraya yerleşmişler. Gerçekten de yukarıda da sözünü ettiğimiz Karapınar Boğazı’ndan gelen poyraz rüzgârı, bu havzaya hayat veren bir özellik taşıyor. 

 Barbaros sokaklarındayız.

Köyün evleri, o dönemde savunma içgüdüsüyle dip dibe ve sıra sıra inşa edilmiş. Bu nedenle de köyün ilk ismi Sıradam imiş. İzmir’in Cumhuriyet Döneminin ilk valilerinden Kazım Dirik, bir gün bu köye ziyarete gelmiş; köyün ismini beğenmemiş ve köyün ismi bundan böyle Barbaros olsun demiş. O gün bugündür köy Barbaros Köyü olarak anılır olmuş.
 

Bahçesindeki görkemli çitlembik ağacı ile dikkat çeken bir ev ve meydana açılan koca kapısı


Biz köye Karapınar yönünden girdik. Köyün esas girişi, Ildır yolu üzerinde bulunuyor. Bu noktada bulunan ve 1912 yılından kalma köyün eski ilkokulu, bugün restore edilerek bir turistik tesis haline dönüştürülmüş. Bölge Yunan işgali altında iken; Yunanlar, bu binayı karakol binası olarak kullanmışlar. İşgal sonrası ise bina, yine uzun yıllar ilkokul olarak hizmet vermiş.

 Köyün ilkokulunun 2007 yılındaki restorasyon öncesi hali
(Fotoğraf:2007 Nisan-IF)

Çanakkale Savaşı sırasında köyden yaklaşık 100’ün üzerinde şehit verilmiş. Köyde o yıllarda sağlam erkek kalmamış. Ölenlerin isimleri, köy meydanında Atatürk büstünün yanında yer alıyor. Köyün üst düzleminde ise eski bir cami daha var. Bahçesinde yaşlı bir zeytin ağacı ve haziresindeki Osmanlı’dan kalma eski mezar taşları dikkat çekici. Minarenin kapısının üstünde ise eski bir kitabe var.

 Eski caminin haziresindeki mezar taşlarına örnek
(Fotoğraf:2007 Nisan-IF)


Minarenin üstündeki kitabe (Hicri 1313)
(Fotoğraf:2007 Nisan-IF)



 Köy meydanına inen sokak ve beyaz badanalı, birbirine bitişik sıra evler



 Barbaros sokaklarında kazların protestosu


Köyün birbirine bitişik nizamda yapılmış bembeyaz badanalı evlerinin arasından geçen daracık sokaklar, bizi köyün aşağıdaki meydanına ulaştırıyor. Geniş meydanda köyün yeni camisi, Atatürk büstü ve kahvehaneler yer alıyor. Mevsim itibariyle çiftçinin işinin yoğunlaştığı günlere geldik artık. Yine de söyleşecek kadar insan var kahvede. Kahvehanelerinden birine; önünde birkaç basamakla çıkılan sekideki koyu gölgelik asmaların altında bir masaya ilişiveriyoruz. Karapınar’dan beri yaklaşık 10 km.lik bir yürüyüşün yorgunluğunu atmak için bizlere iyi bir fırsat sunuyor Barbaros Köyü… Kahvehanenin bayan sahibesi, bize yemek de yiyebileceğimizi söylüyor. Biraz sonra nefis bir menemen önümüze geliyor. Arkasından içilen çaylar; yanımızda getirdiğimiz nevaleler ise yine yenmeden geri götürülecekler. 

Köy meydanına bakan yemek yediğimiz kahvehane

 Köyün meydanı ve yeni cami

Uzun süren bir dinlenme sonrası gezginler için, yavaş yavaş yeniden yola çıkma vaktidir artık. Yeniden köyün içinden geçerek Karapınar yönünde yola koyuluyoruz. Aynı yolu takip ederek vadiye giriyoruz. Sabahleyin saat 10 civarı başladığımız yürüyüş etkinliğimiz, akşama doğru saat 17.30 civarı vadinin Karapınar çıkışında nihayet buluyor. Bugünkü özet; biri bozulmuş diğeri direnen iki eski köyden kalanlar, bölgeye hayat veren Karapınar Deresi’nin neredeyse boydan boya kat edilmesi, bir mağaranın tespiti ve yol boyunca yapılan avareliklerden ibaret…

 Dönüş yolunda vadinin ucunda deniz göründü; solumuzda ise çınarlarla kaplı dere yatağı...


Dipnotlar:
(1)      Yazıda belirtilenler dışında fotoğraflar, yürüyüş esnasında A. Aydemir tarafından çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC



Bumerang - Yazarkafe

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder