DOĞANÇAY’IN SIRTLARINDA; YAMANLAR’IN ETEKLERİNDE
3 Nisan 2015
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bahar çabuk geçer buralarda. Bu sene vurgun gibi gelen ağır kış
koşulları Ege’yi de hırpaladı. Kar, fırtına düzeyinde bir lodos rüzgârı, don ve
şiddetli yağmurlar kışın bütün hallerini bize de yaşattı denilebilir. Tam bitti
derken, yeniden Sibirya’dan yada Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgalarıyla
bütün meyve ağaçları, begonviller, kauçuklar, melisalar ve dahi niceleri yandı
kavruldu. Şimdi onların dirilme ve hayata olabildiğince yeniden merhaba deme
zamanıdır. Biz de işte böyle bir günde Karşıyaka’nın hemen kuzey doğu
sırtlarındaki bir Alevi Türkmen yerleşimi olan Doğançay civarında dolaştık.
Mormonda’dan
Doğançay’a
Doğançay, Karşıyaka’yı kuzey ve doğudan saran volkanik dağ kütlesi
Yamanlar’ın hemen eteklerinde uzanıyor. Tertemiz sokakları, beyaz badanalı
bahçe duvarlarıyla şirin ve bakımlı evleri hemen göze çarpıyor. 80’lerden sonra
İzmir’e yönelen yoğun göç dalgasından burası da nasibini almış durumda. Konya ve
Erzurum’dan buralara ulaşanlar, bugün köyü neredeyse ikiye bölen dere yatağının
güney yakasında öbeklenmiş durumda… Gecekondudan, çok katlı düzensiz apartman
irisi çarpık yapılaşmanın her türlüsünün yer aldığı bu yakadaki mahalle,
Doğançay’ın tarihsel derinlikteki geleneğinden ve kültüründen uzak bir şekilde
giderek köyün yukarılardaki kalbine doğru nüfuz etmeye ve köyü sırtlardan
aşağılara doğru ağır bir baskı altına alma telaşında gibi görünüyor. Köyün esas
kalbi; Yamanlar’a doğru yaslanırken, göçerlerin yaşadığı mahalle ise Doğançay
Deresi’nin yatağına doğru yönelmiş durumda. Ama bir yandan da yukarıda
belirtildiği gibi, bu çabanın Doğançay’ı bir kuşatma refleksi içinde olduğu da
söylense yanlış olmaz.
Doğançay sırtlarında
Doğançay Köyü, Barış Anıtı ve ötesi
Doğançay, 13.yy.dan itibaren Batı Anadolu’ya göç eden Alevi Türkmenlerin
Batı’da tutundukları noktalardan biri olmalı. Körfeze ve İzmir-Menemen geçişine
hâkim bir noktada konumlanan köyün bu anlamda stratejik bir noktada olduğu da
söylenebilir. M.Ö. 7.yy. civarında Yamanlar sırtlarında barınan Aiol
yerleşimleri, Yamanlar Dağı’nın Körfez’e egemen; bir anlamda bu stratejik
konumu itibariyle hafızalarda yer etmiş Kimmer akınlarının kötücül etkisine
karşı Smryna’yı kollayan birer ileri karakol durumundaydılar. M.Ö.6.yy.da
Tepekule Smyrna’sının yakılıp yıkılmasıyla sonlanan Pers istilası sonrasında
Yamanlar Dağı’nın iki yakasında yine savunma ve gözetleme amaçlı küçük kaleler
ve yerleşimler bulunmaktaydı. Dağın Kuzey yüzündeki Emiralem’e (Herakleia)
bakan Gökkaya’daki Melanpagos, güney yüzüne bakan Mormonda köyleri, Sancaklı Köyü’nün
üstünde yer alan Adatepe yada Sancaklı Kalesi(1), şimdi Karşıyaka’ya tepeden bakan İzmir’in Akropolü
Büyük Kale(2),
Doğançay’ın yukarılarında Çobanpınarı, Yamanlar-Karagöl yolunda gömüye kaplı
Örnekköy Mezarlığı’nın hemen alt düzleminde yer alan Yamanlar Yolu Kalesi ve
bugünkü Gümüşpala-Bayraklı geçişinde kıyıdaki İzmir-Çanakkale karayolunu
tarayan Felswarte (Nezaret Yeri)(2)
bunların bazılarını oluşturuyor.
Cecil John Cadoux'un kitabından (İlkçağ'da İzmir) İzmir Körfezi ve Yamanlar coğrafyası
Doğançay sırtlarında Yamanlar'ın volkanik yapısına dair görüntüler
Ekin Gediği Mevkii'nde düzgün kesme taşların bulunduğu bölge
Bunlardan Mormonda, Arkeolog Şükrü Tül’e göre “Alurca yukarısındaki
tarıma müsait sulak alanların bulunduğu Kocabahçe
denilen yerleşimin bulunduğu alan olmalıdır. Eldeki bir sınır yazıtına göre
Mormonda’dan başka Küçük Mormonda diye bir yerden söz edilmektedir. 1946’da
İngiliz Arkeolog George Bean’in yaptığı gözlemlerde kaba sütun dilimi, birkaç depolama
kabı parçası ve Mormonda yerleşimlerini ayıran (başka bir yaklaşım göre ise
Aşağı ve Yukarı Mormonda’lar) sınır yazıtı bulunmuştur. Söz konusu alanların
tarımsal üretim için elverişli olmaları doğaldır ve kullanım haklarının sınır
yazıtları ile belirtilmesi aşağıdaki Smyrna “Polisi”nin denetleyiciliğini
göstermektedir.”(3)
Doğançay'ın arka dünyası
Bugüne ne kaldı ballı incirlerinden Doğançay’ın? İlk gençlik yılarımızda,
Karşıyaka İstasyonu’nda; başı tartamaklı köylünün, sepetindeki incir
yapraklarının arasına özenle dizdiği; sabaha karşı toplanmış, buz gibi
bardacıkların lezzetini kim unutabilir? Şimdilerde artık eskisi artık karşımıza
çıkmıyor Doğançay köylüleri, incirleriyle bir sabah vakti… Ama 19.yy. Alman
gezginlerinin haritalarında Meyhaneköy adıyla işaretlenmiş bu Alevi Türkmen
köyünün hafızasında saklı her şey, bugün dahi o insana sevdalı temiz pak
köylülerinin yüzlerindeki çizgilere kazınmış gibi. Bembeyaz badanalı evleri ve
tertemiz sokaklarıyla, güzel insanların köyü Doğançay’da bir gün bir anı
mutlaka yaşamalı.
Ekin Gediği diye bilinen ve kesme taş örneklerine rastladığımız alandayız; arkamızda Körfez...
Yürüyüşün Hikâyesi
Bugün Tire’den trenle gelip bize katılan Hasan Hoca’yı Basmane Garı’ndan
aldıktan sonra, yolumuzu Yamanlar Dağı’na doğru çevirdik. Gün boyu
Karşıyaka’dan hiç uzaklaşmadık; sürekli körfezi yukardan seyrederek, Doğançay
Köyü’nün üst düzleminde dolaştık durduk. Bazen Yamanlar Dağı’nın güney
eteklerinden birini oluşturan ve İlkçağ’ın verimli tarımsal bahçelerinin
bulunduğu Kocabahçe sırtlarında; bazen bu sırtın Bornova üstündeki Eğridere ve
Laka Deresi Vadilerine bakan yüzünde Büyükkale’ye (İzmir’in Akropolü) doğru
yaklaşan rotalarda yürüdük. İzmir’e yakın olsak bile Kocabahçe’nin üst
düzleminde karşılaştığımız kule yapısı ve temel izleriyle, geniş bir alana
yayılmış düzgün kesimli yapı malzemeleri zamanda yolculuklara da çıkardı zaman
zaman. Baharı karşıladığımız şu güzel anları, uzaktan baktığımızda
ağaçsızlıktan bir şeye benzetemediğimiz Yamanlar’ın; yeşilin binbir tonuna
bürünmüş güney yamaçlarında dolaşarak geçirmek ve akan suların ve kaçan
tilkilerle, ağır aksak kaplumbağaların peşinden gitmek, yılkı atlarına
yaklaşmak oldukça keyifliydi.
Yamanlar'ın güney eteklerinde baharı karşılayan badem çalıları
Yaban erikleri
Doğançay'dan Sancaklı'ya doğru bakış
Sabah kahvaltıyı Doğançay Köyü’nün girişinde yer alan; üç yol ağzındaki
köy kahvehanesinde yaptık. Kahvaltı sonrası, Doğançay Köyü’nün hemen üstünde
yer alan spor sahasının girişine yakın bir konumda arabamızı park ederek
Kocabahçe sırtlarına doğru bir patikadan tırmanmaya başladık. Son yağmurlarla
karasuluklar patlamıştı. Yamanlar’ın güney yamaçlarından aşağıya doğru akan
bütün derecikler, Doğançay Deresi’ne doğru ulaşma çabası içindeydiler. Biraz
yukarıda üç beş koyun otluyordu. Bir tanesi dışında; yeni doğmuş kuzular
annelerinin peşinde koşturup duruyordu. O nereye gideceğini bilemeyen zavallı
kuzunun derdi büyüktü; çünkü Erzurumlu sahibinden öğrendiğimize göre annesi
doğum anında ölmüştü. Kuzucuk, kim çağırırsa onun peşinden gidiyordu; öksüzdü
garip… Yukarı doğru bizim peşimize takılan kuzucuğu, sahibi yolundan zorlukla
çevirdi. Kuzuları ardımızda bırakarak çitlerle ayrılmış orman sınırındaki
toprak yola ulaştık. Yol, kuzey yönünde uzaktan görebildiğimiz bir vadiyi
aşarak yamaçta yer alan bir ağıla doğru gidiyordu. Yolu takiben kızılçamlara
paralel yürümeye devam ettik.
Gezgin ve kuzu
Doğançay sırtlarında bir vadi
Çiriş otları, badem çalıları, yaban eriği, anemonlar, sarı ve beyaz papatyalar,
melengeç filizleri, yaban sümbülleri bu renk cümbüşü içinde ilk anda
dikkatimizi çekenler oldu. Çevremizde mağma temelli çekirdek kayaların
oluşturduğu garip şekiller, bitki örtüsünün güzelliğini tamamlayan doğal
heykeller gibiydiler. Vadinin kuzey yamacına doğru tırmanmaya devam ettik. Sol
yamacımızda; Doğançay’ın kuzey yönünde sulama amaçlı bir gölet vardı. Uzaktan
gördüğümüz ağılın yanına vardığımızda, terk edilmiş olduğunu fark ettik.
Çevrede ne bir köpek havlaması, ne de bir hayat belirtisi yoktu. Bir melengeçin
gölgesindeki tahtadan yapılmış oturağın bir ucuna ilişerek bir süre Karşıyaka’yı
ve Körfez’i seyrettik.
Doğançay'ın kuzeyinde yer alan gölet ve arkada mağma çekirdeğinin yeryüzüne fışkırmış hali: Sancaklı Kalesi
Doğançay'ın üstündeki ağaçlandırma sahası
Yaban sümbülleri
Kayalar kayalar; andezit kayalar
Doğançay Vadisi’nin alçalarak Gümüşpala üzerinden denize ulaştığı noktada;
19.yy.da Rumların Petrota (Taşlık) dedikleri Naldöken’i görebiliyorduk.
Naldöken ismi de ne kadar uymuştu Rumların Taşlık dedikleri Petrota’ya… Petrota’nın
yeryüzü yapısını, Arkeolog Şükrü Tül Tepekule’den Bayraklı’ya isimli kitabında
şöyle anlatıyor:
Doğançay ve Karşıyaka
“Kızıl bir kayalık denize gelip dayanıyor. (Küçük Yamanlar Tepesi kast
ediliyor) Öyle bir yer ki sert ve aşınmaz. Yamanlar Dağı’nın eskimiş, sönmüş,
eprimiş volkanının bir ayağı burada denize değiyor. Kraterini ve dağın koni
biçimini anlamak için karşıya İnciraltı tarafına gitmek gerek. Dağın bir kıyısı
eriyip, Karşıyaka’nı altındaki dolguları yaratmış. Krater yeşil bir iç dünya
olarak Yamanlar yolunda izlenebilir., Alurca Vadisi’nin yukarısına doğru
çıkarken de. Tam ortası Sancaklı Kalesi yada Adatepe…”(4)
Mavi göğün altında Yamanlar kayalıkları
Yamanalar'dan beton İzmir'e bakış
Papatyalar
Yamanlar anemonları
Biri pembe biri kırmızı; iki anemonun kardeşliği
Sarı papatyalar
Körfez’i kısa seyir, antenlerin bulunduğu Karatepe yönündeki toprak yola
doğru hareketimizle sonlandı. Yol biraz sonra ikiye çatallandı. Yolun her iki
yanı ağaçlandırma sahaları ile kaplıydı. Biz bu çatallardan güney yönünde; ilerde
bizi Akropol’e yaklaştıracak olanına saptık. Dikleşen yol biraz sonra sırtın
arkasına doğru döndü; Yamanlar Dünyası’ndan taşıdıklarıyla Körfez’e doğru
alçalan Eğridere ve Laka Deresi Vadileri tam karşımızdaydı. Solumuzda Karatepe’ye
yönlenen başka toprak yollar da vardı; ama biz Akropol yönünde yürümeye devam
ettik. Amacımız Doğançay’ın üst düzlemini güzelce taramak ve çevresinde eliptik
bir yay çizerek yine ona ulaşmaktı.
Hasan Hoca, birazdan Yamanlar suyunun tadına bakacak...
Doğançay'ın üst düzleminden Sancaklı Kale ve Yamanlar Dağı'na bakış
Ekin Gediği alanında volkanik bir kaya kütlesi
Laka Köyü'nün üstünde yer alan avlu formatında açık ağıllar
Yol boyunca küçük derecikler bize eşlik etti. Su o kadar temiz ve
berraktı ki, şişemizi akan suya daldırıp kana kana içtik. Suyun tadı oldukça
iyiydi. Ne de olsa Yamanlar suyuydu. Laka Köyü’nün üstünde etrafı duvarlarla
çevrili açık ağılları gördük. Bu noktadan itibaren yeniden Doğançay yönüne
doğru kıvrıldık, ama hala sırtın arkasındaydık. Karasulukların patlamasıyla yer
yer bataklığa dönüşmüş sırttan Akropol yönünde ilerledik. Tepeye ulaştığımızda
bizi bekleyen bir sürpriz vardı.
Temel izleri
Kesme taştan yapı malzemeleri
Andezit kayalardan elde edilmiş düzgün kesme taşlar ve kuzey-güney
yönünde devam eden temel izleri bize burada bir yerleşim izini işaret ediyordu.
Biraz ileride Doğançay’ın neredeyse tam üstüne denk gelen noktada uçuruma doğru
bir gemi pruvası gibi uzanan bir alan dikkatimizi çekti. Burası bir burcu
andıran ve kenar çizgileriyle de izlenebilen bir dizi düzgün taş sınırına da
sahipti. Belki Körfez’i ve Tepekule’ye doğru devam eden karasal geçişi kontrol
eden bir gözetleme noktası da olabilirdi. Yer yer dikenli tellerle çevrilmiş
alanı uzun süre taradık. Dikkate değer en ilginç obje, bir yanı at nalı
şeklinde oyulmuş ve sanki bir başka yüzeye oturacak şekilde basamak gibi şekil
verilmiş olan bir kesme taştı. Alanda ok sayıda düzgün yontulmuş başka andezit
taşlar da vardı. Bir süre de burç olarak adlandırdığımız bu alanda soluklandık.
Acaba gördüklerimizin Mormonda yerleşimi ile ilgisi var mıydı? Yoksa sadece bir
askeri karakol niteliğinde gözetleme yeri miydi? Bütün bunları yanıtlamak için
daha fazla veriyi gereksinim vardı.
Ortası delik, andezit kayadan düzgün yontulmuş bir kesme taş daha
Bir başka yapı taşı; bize göre en dikkate değer olanı...
Yerleşim bölgesinin izlerinin bulunduğu tepe
Gezginler, burç diye tanımladıkları alanda; arkalarında körfez...
Ören yerinde bir başka temel izi
İzmir Akropolü yada Büyük Kale ve İzmir Körfezi
Bulunduğumuz sırttan inerek Akropol yönünde yürümeyi sürdürdük. Aşağıda
4-5 civarında yılkı atı vardı; ama oldukça iyi durumdaydılar. Yanlarına
yaklaşınca ürküp bizden uzaklaştılar. Yamanlar Dağı da Spil Dağı gibi çok
sayıda yılkı atına ev sahipliği yapıyor. Zamanında yılkıya bırakılmış bu atlar,
zamanla çoğalarak yeniden ciddi sayılara ulaşabiliyorlar. Uzun zamandır
dağlarda vahşi yaşamın içinde hayatta kalma mücadelesi veren atlar, giderek
yabani bir nitelik kazanıyorlar. Genellikle Eğridere, Laka ve Doğançay
geçişinde bu atlara sıkça rastlamak mümkün.
Büyük Kale altında yılkı atları
Yamanlar irisleri
Körfezin ağzına doğru...
Yılkı atlarıyla karşılaştığımız düzlükten, daha önce Karşıyaka Kaleleri
yürüyüşünde ulaştığımız Akropol Tepesi’ne yeniden çıkmayarak Doğançay yönüne
kıvrılan toprak yola girdik. Sırtın Doğançay’a bakan yüzünde bir sıra dikilmiş
okaliptüs ağacının yanından geçerek ve Doğançay çevresindeki eliptik yayı tamamlayarak,
sabah yürüyüşe ilk başladığımız nokta olan çitlerle çevrili kızılçam ormanının
sınırına kadar ulaştık. Bu an, bugünkü yürüyüş rotamızın da sona erdiğinin
habercisi aslında… Dura kalka; baharın habercisi nebatı inceleyerek epey vakit
harcadığımız gün, akşama doğru Doğançay sırtlarında sona eriyor. Geriye kalan
ise tatlı bir yorgunluk ve Doğançay’ın üstünde yer alan ören yerine ait kafamızdaki
soru işaretleri…
Dipnotlar:
(1)
Sancaklı Kalesi için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/02/aiol-bolgesinde-kalelerin-izinde.html
(2)
Karşıyaka üstünde İzmir’in ileri
karakolları yazısı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2013/12/normal-0-21-false-false-false-tr-x-none.html
(3)
Ebruli Turizm 8 Ocak 2011 tarihinde İzmir’in Kaleleri gezisi için Arkeolog Şükrü Tül’ün hazırladığı el notu
(4)
Bayraklı’dan Tepekule’ye, Şükrü
TÜL; Heyamola Yayınları-Mart 2011; sayfa:51
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Fotoğraflar: İ.F - M.YC
Düzenleyen: M.YCFotoğraflar: İ.F - M.YC
çok güzel bir gezi olmuş.keşke bende olsaymışım :)
YanıtlaSilGüzel bir çalışma olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSil