“ÇÖLÜN ÇİÇEĞİ”
KUTSAL ŞEHİR BUHARA
(BÖLÜM-3)
29 Ağustos-7 Eylül 2013
İbrahim Fidanoğlu
Chor (Dört) Minare
Leb-i Havuz Kompleksi’nin arkasına düşen bir alanda, 18.yy.dan kalma ilginç bir yapı karşılar
ziyaretçilerini. Dikdörtgen formatlı, dört köşesinde birer mavi kubbe ile
taçlandırılmış 4 küçük minaresi bulunan bu yapı bir medrese-camidir aslında.
Dört kubbe arasına sıkışmış gibi duran ana yapının üstü ise, gösterişsiz ve
tuğladan bir kubbe ile örtülmüş durumdadır. Zamanının zengin şahsiyetlerinden
biri olan Halife Niyazkul tarafından yaptırılan cami-medrese yanında yer alan
havuz; önce kurutulup, daha sonra yapının bundan zarar gördüğü anlaşılınca
yeniden eski haline çevrilir. Car Minare’nin
merdivenle çıkılan terasından; Buhara’nın geleneksel kerpiç evleriyle kaplı
mahalleleri ve sivil hayatına dair fikir veren bir manzara da bu mekânın öne
çıkan özelliklerinden biri olarak dikkat çekmektedir.
Chor Minor
Gezginler, Buhara'nın ara sokaklarında...
Taban suyunun havuzun kapatılmasıyla birlikte Chor Minor'un duvarlarında bıraktığı hasarın izleri
Chor Minor (Dört Minare)
Chor Minor'un terasından havuz ve çevreye bakış
Chor Minor terasından Buhara'nın geleneksel yerleşimlerine bakış
Bir Buhara evinin çatısında yer alan sanatsal bir oluk detayı
Bahauddin Nakşibend
Külliyesi
Buhara’nın dışında yer alan önemli çekim alanlarından birisi de
Orta-Asya’da İslam dininin kökleşmesinde büyük rol oynayan ve bugün Buhara’yı
bir anlamda Orta Asya’nın bir hac merkezine dönüştüren ve kadim şehrin aynı
zamanda koruyucu önderi olan, sufi din adamı Bahauddin Nakşibend’in
kabrinin de içinde yer aldığı Bahauddin
Nakşibend Külliyesi’dir.
Buhara'nın koruyucusu Bahauddin Nakşibend'e giden yol
Bahauddin Nakşibend'in külliyenin diğer unsurlarıyla karşılaştırıldığında son derece sade kalan kabri
Bahauddin Nakşibend'in kabrinin bulunduğu avluyu çeviren eyvanlar
1318’de Buhara yakınlarında Kasrı Arifan’da doğan, yine kendi gibi Orta
Asya’nın önde gelen mutasavvıflarından biri Amir Kulil’in ocağında pişip
tasavvuf yolculuğuna buradan çıkan Bahauddin Nakşibend, Kosova Meydan Savaşı
ile aynı yılda; 1389 bu âlemden hakka yürür. Arkasında bıraktığı yaşam pratiği
ve düşünce sistematiği ile İslam’da sufizm akımları içinde benzersiz bir iz
bırakır. Kendisinden sonra gelenler, bu yolun ve geleneğin takipçileri olarak
dünyanın dört bir yanında onun düşünceleri etrafında kenetlenerek, Sünni
İslam’ın en büyük baskı gruplarından biri haline dönüşürler.
Bahauddin Naşibend Külliyesi'nin iç avlusu, ortasındaki havuz ve Orta Asya'nın büyük önderinin kabri başındaki ziyaretçiler
Avluyu çeviren eyvanlardan birindeki tavan detayı; iç içe sekiz köşeli yıldızlar
Avlunun uzun kenarındaki eyvanın tavanı
Bir tavan detayı
2000’li yılların başında İslam Kerimov’un ön ayak olduğunu öğrendiğimiz
bir restorasyon faaliyeti sonunda; Şeyhin son derece mütevazı kabrinin dört bir
yanında yer alan eyvanları, camisi, havuzlu bahçeleri, medrese, müze ve diğer
yardımcı binaları ve külliyenin hemen yanında yüzlerce mezarın yer aldığı geniş
bir alana yayılmış mezarlığı ile Bahauddin Nakşibend Külliyesi, dört başı mamur
bir kompleksi tarif ediyor.
Avludaki şerbet sebili ve havuz
Bahauddin Nakşibend'in kabri; ön cepheden bakış
Arka avluya geçiş
İç avludaki şerbet sebilinin ayrıntısı
Daha dün gibi tamamlanmış “restorasyon” harikası külliyenin görkemli
görünümünü bir yana bırakacak olursak; bizim bu ziyaretten aklımızda kalan iki
an var; onları aktaralım.
Birincisi; külliyenin arka avlusunda yer alan büyük havuzun kenarında,
Şeyhin hayatta olduğu dönemden kaldığına inanılan kuru bir dut gövdesi
uzanıyor. Etrafı; Özbekistan’ın belki de Orta Asya Cumhuriyetlerinin dört bir
yanından gelmiş bir sürü ziyaretçi tarafından sarılmış bu dut gövdesinin.
Herkes bu kurumuş dut gövdesinin kovukları içine ellerini neredeyse
uzanabildikleri son noktaya; omuzlarına kadar sokmuşlar, bir şeyler
aramaktalar. Bu arama faaliyeti, o kadar canla başla devam etmekte ki; bir
başka dut ağacının altında sürmekte olan bu mücadele neredeyse dakikalarca
sürüyor. Sonunda ulaşılan bir tutam kurumuş lif yada Şeyhin izi olduğuna
inanılan bir kutsallığın peşinde insan; 80 sene sosyalizmin ışığında süren
serüven binlerce yıllık pagan inançların hatırlandığı bir dönemi tetiklemiş
sanki bu topraklarda.
Külliyenin arka avlusundaki büyük havuz
Arka avluda yer alan ve Bahauddin Nakşibend'in yaşadığı dönemden kaldığına inanılan kutsal dut ağacının kurumuş gövdesi
Dut ağacının gövdesindeki kovuklarda keramet arayan Özbekler
O saygıdeğer dut gövdesinin önündeyiz
Arka avludaki havuz ve cami
Külliyedeki ziyaretçilerden bir Özbek kadını
Bu da ikincisi; külliyenin ön ve arka avlularını birleştiren; her iki
yanı ağaçlarla kaplı yolda yürürken iki dost canlısı, gülümseyen insan yüzü
kesiyor önümüzü. Aramızda konuştuğumuz Türkçe, bir anlamda bizi ele veriyor.
Konuştukları mükemmel Türkçe de bizim dikkatimizi çekiyor ve Ahıska Türklerinden
olduklarını öğreniyoruz daha sonra. Memleketten bu kadar uzakta, bizim gibi
konuşan ve hikâyelerini bildiğimiz bu insanlardan ikisiyle karşılaşmamız bizi o
anda o kadar etkiliyor ki; Stalin sürgünlerinden nasibini alan bu halkın
dramına dair bildiklerimiz canlanıyor fikrimizde. Sevgiyle kucaklaşmalar; öz be
öz Türk kardeşlerimizle vedalaşmalar buruk bir tat bırakıyor bizde külliyeden
ayrılırken.
Külliyenin ortasında Ahıskalı kardeşimizle birlikteyiz.
Külliyenin çevresindeki mezarlar
Mezarlıkta ziyaretçiler adına dua okuyan bir hafız
Külliyenin arka avlusu
Bahauddin Nakşibend Külliyesi'nin girişi
Son Buhara Hanı’nın
Yazlık Sarayı
Çarlık Rusyası’nda Petersburg’da okumuş; oradaki mimariye hayran kalmış
bir han düşünün; tahta geçtiğinde en önemli icraatı ne olur? İşte Seyyit Alim
Han da Petersburg’da okurken arkadaşı Çar II.Nikola ile yarenlik günlerinden
kalma bir özlemle tahta çıktığında Buhara’nın yaklaşık 4 km. kadar kuzeyinde;
bugünkü Yazlık Saray’ı yaptırır. Aslında saray, daha önceki hanlar zamanında
bir şekilde burada bulunmaktaymış; ancak Rus Mimarisi’nin izlerini taşıyan bugünkü
göz alıcı binaların yapılışı ise 20.yy.ın başlarına denk düşüyor. Saraya
Özbekler, Sitorai-Mohi-Hosa adını
vermişler. Anlamı ise “ayın rafine
yıldızı” anlamına geliyormuş.
Buhara Hanlığı'nın Yazlık Sarayı'nın girişi
Beyaz Saray
Beyaz Saray'ın Doğulu kapısı ve aslanlar
Beyaz Saray'ın kapısındaki aslanlar
Beyaz Saray'ın Beyaz Kabul Salonu
Beyaz Salon'un tavanı
Beyaz Salon'un girişindeki kalem işi süslemelerle kaplı antrenin duvarları
Antrenin tavanı
Yazlık Saraya zafer takını andıran kemerli bir kapıdan giriş yapılıyor.
Küçük bir bahçeye açılan giriş bir başka kapıdan sonra son derece etkileyici
bir peyzaja sahip büyük bir iç avluyla devam ediyor. Tamamen Rus etkisinde
düzenlenmiş ve içinde büyük bir kabul salonunun bulunduğu Beyaz Saray ilk anda
dikkatimizi çeken en önemli yapı. Birkaç basamakla girilen yarım kubbeli
oryantalist kapının iki yanında yer alan aslan heykelleri saltanatın olmayan(!)
gücünü simgeler gibi.
Antrenin açıldığı odalardan biri
Özbek evlerinin kabul salonlarında da gördüğümüz büfelere bir örnek
Saraydaki ısıtma sisteminin bir parçası; süslemelerle kaplı çinili soba
Sarayın odalarında sergilenen vazolardan biri
Sarayın bahçesinden bir görünüm
Bir duvar panosu
Sarayda sergilenen işlemelerle kaplı bir kaftan
çizme örnekleri
Sarayın bahçesinde sergilenen minyatürlere örnekler
Yazlık Saray'da Harem
Sarayın içinde yer alan beyaz kabul salonunun tavanındaki alçıdan
yapılmış sade süslemelere karşılık, diğer salonlara geçişi sağlayan antrenin ve
bitişik odaların duvar ve tavanları göz alıcı; geometrik ve bitki desenleriyle
kaplanmış. Hanedanlığa ait porselen vazo ve tabaklar, vitray işi cam panolar,
çini sobalar, antika duvar saatleri v.b. son derece kıymetli parçalar,
selamlığın sergilenenler gibi süslemelerle kaplı salonlarında sergileniyor.
Hanın havuzdaki gözdelerini seyrettiği kule
Yazlık Saray'da havuz ve harem
Hanın hayvanat bahçesinden kalan tavus kuşları geleneği sürdürüyor.
Suzani desenlerine örnekler
Yazlık sarayın bahçelerindeyiz.
Sarayın güllerle kaplı bahçelerinde çok sayıda tavus kuşu dolaşıyor.
Avluda yer alan büyük havuzun kıyısında yer alan haremlik ve hemen onun
karşısındaki Emir’in havuzda yüzen gözdelerini seyrettiği kule Yazlık Saray’ın
diğer önemli yapılarını oluşturuyor. Avluda dolaşan tavus kuşlarının Buhara Emirliği
zamanından kalma bir hayvanat bahçesinin alametleri olduğunu sonradan
öğreniyoruz. Büyük avlunun girişine yakın bir bölgede bu kuşların ve diğer
hayvanların barınakları yer alıyor.
Buhara’da Özbek
Mutfağı üstüne
Özbekistan’ın 1991’de başlayan yeni hayatında; yaşamın hiç de kolay
olmadığını söylemek gerek. Her yerde olduğu gibi turizm sektörü, halkın
geçimini sağlamak açısından neredeyse bir can simidi işlevi görüyor. Bu
anlamda; herhalde mevcut Özbek yönetimi de bu çabaları destekliyor olmalı ki; örneğin
ev lokantalarının faaliyet göstermesine izin veriyor ve bu şekilde insanların
son derece düşük ücretlerine bir katkı sağlamalarına destek oluyor. Bu iş kolu
o kadar yaygın olmalı ki; bu tür ev lokantalarına neredeyse her gittiğimiz
şehirde rastladık diyebiliriz.
Özbek Pilavı
Biz de; Buhara’da ve Semerkant’ta bazı akşam yemeklerini geleneksel
Özbek Mutfağı’ndan örneklerin sunulduğu bu evlerde aldık. Bu yerel mutfağı,
Özbek evini ve konuk karşılama geleneklerini tanıma açısından son derece
yararlı oldu.
Evin kabul salonu
Salonun uzun kenarına karşılık gelen duvar
Salonun karşı duvarı; kemerli pencereler
Ev büyük bir avlu ve onun çevresinde eklektik bir şekilde öbeklenmiş bir
yapılar kompleksinden oluşuyor. Dışarıdan bakıldığında pek de gösterişli
görünmeyen evin avlusunda başlayarak bir konfor alanının içinde buluyor insan
kendini. Bahçeye ve küçük mutfağa yayılmış pişirme faaliyetleri yanında
ağırlama ve yemek faslının gerçekleştiği mekân, evin en kıymetli yeri olan
salon. Salonda girişin tam karşısında yer alan ve ön cephesi nişlerle kaplı bir
tür büfenin raflarına evin en gösterişli parçalarından olan seramik vazolar,
tabaklar v.b. eşyalar dizilmiş. Salonun uzun kenarlarından birisinin
duvarlarında mukarnaslı nişler, bitki desenleriyle kaplı kalem işi süslemeler;
avluya bakan diğerinde ise, kemerli pencereler yer alıyor. Sözün kısası evin
salonu Özbek süsleme geleneklerinin tümünü neredeyse göz önüne seriyor.
Avluda bize uygulamalı olarak gerçekleştirilen Özbek Pilavı’nın
pişirilmesi işlemine gelecek olursak; bu süreci yemeğin içine katılanların
hazırlanması ve adım adım pişirme aşamalarıyla birlikte neredeyse törensel
olarak isimlendirmek yanlış olmaz.
Özbek pilavının en önemli iki unsuru, bire bir oranında konulan havuç ve pirinç… Bunun yanında kuşbaşı dana eti, karabiber, tuz, öğütülmemiş kimyon, soğan, sarımsak, kuru üzüm ve soyulmuş ayva dilimleri diğer bileşenleri oluşturuyor.
Özbek Pilavı için malzemeler hazırlanıyor.
Özbek pilavının en önemli iki unsuru, bire bir oranında konulan havuç ve pirinç… Bunun yanında kuşbaşı dana eti, karabiber, tuz, öğütülmemiş kimyon, soğan, sarımsak, kuru üzüm ve soyulmuş ayva dilimleri diğer bileşenleri oluşturuyor.
Kaba kıyılmış havucun ve soğanın yağda kavrulması, üzerine kuşbaşı etin
ilavesiyle kavrulma işleminin sürdürülmesi; üzerine de sırasıyla baharatların,
kuru üzümün ve baş halinde sarımsakların ilave edilmesiyle birinci aşama
tamamlanıyor. Baş halinde pişmiş sarımsak, pilav içinde helva gibi dağılıyor;
elinize kabuğuyla pişmiş sarımsak dişlerini alıp kabuğunu dişlerinizle
sıyırıvermek, o müthiş tada ulaşmanız için yeterli.
Karışıma en son pirinç katılıyor.
Diğer yanda su içinde bekletilmiş pirinç, karışıma ilave edilerek bir
süre de bu şekilde tandır ocağı üzerindeki pişirme işlemi sürdürülüyor. Pirinç
bu şekilde karışımla birlikte hemhal olduktan sonra üzerine yeterince su ilave
ediliyor, karışım; usulca karıştırılıyor ve bundan sonra pilavın suyunu sindire
sindire çekmesi için hafif ateşte pişirilmesi işlemi sürdürülüyor.
Tandır ocağında pişen pilav
Pilavda en son aşama sönmüş, ama hala sıcak diğer tandır ocağı üstünde
pilavın demlenmesi; bundan sonraki aşama ise Özbeklerin bu ulusal yemeğinin
afiyetle yenilmesi aşamasıdır denilebilir. Pilava elbette ki lezzet açısından
bütün bileşenlerin ayrı bir katkısı olduğu söylenebilir; ancak Orta Asya’ya
özgü olduğu bilinen turuncu ve sarı renkteki tombul ve kısa boylu havuçların bu
lezzetin en önemli unsuru olduğunu söylersek yanlış olmaz.
Özbek pilavının yanında başka neler var Özbek Mutfağı’nda; işte
aklımızda kalanlar…
Pilav demleniyor.
Kocaman bir bal kabağının içine et, sarımsak, soğan, baharat ve pirinç
ilavesiyle hazırlanan ve fırında yavaşça pişirilerek elde edilen bal kabağı dolması,
Patates, havuç, lahana, kırmızı ve yeşilbiber, domates, kimyon,
karabiber, kuşbaşı et, kuru erik ve kuru kayısıdan oluşan karışımın bir haşlama
kıvamında sunulduğu, bütün katılan malzemelerin bileşkesi diyebileceğimiz bir
lezzete sahip demleme yemeği,
Demleme yemeği
Davet yemeklerinde başlangıçlar olarak masada yerini alan haşlanmış
lahana ve pancardan oluşan bir tür salata-turşu, patlıcan ve biber közlemesi
salatası, içi et yada peynirle doldurulmuş samsa
adı verilen bir tür pohaça ve diğerleri…
Samsa böreği
çakçak tatlısı
Özbekler, yemekten sonra yenen tatlılara şirinlik diyorlar. Bu
tatlılardan birinin ismi ise çakçak
tatlısı. Bu tatlı, kızartılmış hamurdan jipsler üzerine elma dilimi, şurup
ve pudra şekeri konularak, en sonunda da dövülmüş ceviz serpilerek sunuluyor.
Taşkent Çarşu Pazarı'nda kuru meyveler
Çarşu pazarında doğunun baharat dünyasından esintiler
Özbekistan’ın kurutulmuş meyveleri oldukça meşhur. Bunların içinde
benzersiz lezzetleriyle öne çıkan kayısı ve çöl kavununu en başa koymalı.
Kayısı çekirdeği, dut kurusu, kurutulmuş yoğurttan yapılan tuzlu peynir
lezzetinde yuvarlaklar, Egzotik Doğu’nun olmazsa olmazı envai çeşit baharatlar
şehir pazarlarındaki tezgâhları ağırlıklı olarak işgal eden ürünleri
oluşturuyor.
Semerkant pazarında ekmekler
Bir de tabii ki; yuvarlak ve ortası delik; bizim Erzurum ve Kars’da
sıkça rastlanılan tandır fırınlarında pişirilen Semerkant’ın, Taşkent’in meşhur
ekmekleri… Timurlenk bile Hindistan Seferi’ne çıkarken askerleri değişiklikten
olumsuz etkilenip memleketin ekmeklerini aramasın diye fırıncılarını ve
malzemelerini yanında götürmüş ve askerin alışık olduğu bu tandır ekmeğinden
onları mahrum etmemiş. Tatlı maya tadında; ama daha farklı ve üzerinde yapan
fırıncının mührünü taşıyan bu ekmekler, bu topraklara gelen herkesin ilgisini
çeken ve hatta dönüşte yanlarında mutlaka yanlarında götürdükleri önemli yerel
yiyeceklerin başında geliyor.
Buhara'dan tütsülerle uğurlandık.
Dipnotlar:
1. Buhara yazımız üç bölümden oluşmaktadır. İlk iki
yazıya aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz. http://www.dagakactim.blogspot.com/2014/03/ozbekistan-notlari-3.html
ve http://www.dagakactim.blogspot.com/2014/03/ozbekistan-notlari-4.html
Düzenleyen: M.YC
şahane
YanıtlaSilİlginize teşekkürler...
Sil