29 Haziran 2025 Pazar

PINARCIK’TAN MYRİNA’YA; KÖPEKLERLE İMTİHANIMIZ-3

İLKÇAĞ’IN FİGÜRİN ÜRETİCİSİ; AİOL LİMAN YERLEŞİMİ MYRİNA
 
26 Mart 2025
İbrahim Fidanoğlu
 
Gözümle gördüm.
“Gül parmaklı şafak” söktüğünde
Elleriyle kurduğu iki tepeli kentin dışında
Titnaios’un ağzında yıkanıyordu,
“Tek göğüslü” denen Ece.
Kuyruklu yalan bu,
Onun iki memesi de yerinde.
O kent ki mezarlarında
İnsandan çok tanrılar yatıyor.
Ersin DOĞER(1)
 
Giriş niyetine…
 
Bugün yine Kuzey Ege'de idik. Aliağa ile Şakran arasında yer alan Pınarcık yazlık sayfiye yerleşiminden biraz daha güneydeki İlkçağ Aiol liman yerleşimi Myrina'ya yürüdük. Sabah Pınarcık'tan 11'e doğru başladığımız yürüyüşü, atmosferdeki çöl tozları nedeniyle kapalı bir havada, yine Pınarcık'ta saat 16 civarında tamamladık. Sıcaklık 25 derece civarıydı. Toplamda 10 km civarında yürüdük. Yürüdüğümüz topoğrafya bu kez hiç zorlu değildi. Mutedil yükselen birkaç tepe aştık, bazen hemen denizin kıyısından, bazen zeytinliklerin ya da kızılçam koruluklarının içinden geçtik. Pınarcık'ta bizi sabah Sarıkız adını verdiğimiz şirin bir köpek karşıladı. Gelme dememize rağmen; bir kere başını okşama gafletim nedeniyle, Myrina'ya dek peşimizden ayrılmadı.
 
Sabah vakti Pınarcık'ta...
(Mart 2025)
 
Pınarcık'ta Sarıkız'ın sevgi gösterisi; sevdiğimiz için teşekkür ediyor bize.
(Mart 2025)
 
Karadut Plajı ya da Myrina Limanı ve Öteki Tepe
(Mart 2025) 

Myrina antik kentinin yayıldığı iki tepe var. Bunlardan Bergama yoluna daha yakın olanına Beriki Tepe, antik limanın hemen arkasından yükselen ve denizin dibinde yer alan diğer tepeye de Öteki Tepe adı veriliyor. Beriki Tepe’nin denizle arasında yer alan araziler sahipli ve tarım yapıyorlar. Derme çatma evler ve ağıllar da var. Biz sahile Pınarcık yönünden indiğimizde, hemen deniz kıyısında 7-8 civarı köpeğin varlığını tespit ettik. Biz onların bir kısmını kovalamaya çalışırken, diğer üç tanesi tedirgin olup arkamızdan izleyen bizim Sarıkız'a saldırdılar. Zavallı köpek, can havliyle kendini denize attı, yüzerek Pınarcık yönündeki sahile çıktı ve çalılar arasında gözden kayboldu. Bu kez limana doğru giderken buradaki köpeklerden üçü peşimize takıldılar. İkisi kahverengi ve tasmalıydılar. Diğeri ise kulağı küpeli bir sokak köpeği idi. Bu üçü Pınarcık'a dek bizden hiç ayrılmadılar. Ama Pınarcık'ta da bu kez Sarıkız'ın başına gelenler onların başına geldi. Neyse ki yara bere olmadan çil yavrusu gibi dağılıp gittiler.
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Karadut Plajı'na doğru alçalırken...
(Mart 2025)
 
Öteki Tepe'den Aliağa Körfezi'ne ve karşı kıyıdaki fabrikalara bakarken...
(MYC; Mart 2025)

Myrina Limanı'nın mendireğinden günümüze kalanlar...
(Mart 2025)
 
Myrina İlkçağ'da killi topraktan (terra cotta) figürin olarak adlandırılan hediyelik eşya üreten bir merkez olarak biliniyor. Bu anlamda kazı yapılmamış kentin iki tepesinde bazen köstebeklerin faaliyeti sonrası ortaya çıkmış örneklerle karşılaşmak mümkün. Kent surlarından bir parça Beriki Tepe'nin doğu yamacında yer alıyor. Kıyıdaki limanın mendireğine ait kesme blok taşlar hala denizin içinde duruyor. Kent, İlkçağ'da Pythkos ya da Titnaios (Tisna) ismiyle anılan Güzelhisar Çayı’nın denize döküldüğü yerde kurulmuş. 19.yy.ın sonlarında Fransız arkeologlar Myrina'da sondaj kazıları yapmışlar. Bulunan figürinler bu nedenle ağırlıklı olarak Louvre Müzesi'nde ve bizim İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde yer alıyor. Kentte yüzeyde dikkat çekici başka bir unsura rastlanmıyor.
 
 
Öteki Tepe'de yemlik çiçekleri; tek örnekti. Başka rastlamadık.
(Mart 2025)

 
Öteki Tepe'deyiz; arkamızda Güzelhisar Çayı...
(Mart 2025)
 
Öteki Tepe'deki yoldaşlarımızdan; Myrinalı küpeli sokak köpeği...
(Mart 2025)
 
Myrina’nın hikayesi
 
Myrina, İzmir’in kuzeyinde Aliağa sınırları içinde yer alan ve Güzelhisar Çayı’nın Çandarlı Körfezi’ne (Elaitikos) açılan ağzının hemen kıyısında kurulmuş bir Aiol liman yerleşimi olarak biliniyor. 19 yüzyılda Kastro ismiyle bilinen eski bir Rum yerleşimi varmış buralarda. Çocukluk yıllarında (1965-1970 arası) yaz tatillerinde Aliağa’da anneannemlerin eski Rum evine ziyarete geldiğimiz günlerde; bazen cümbür cemaat Kültür Mahallesi’ndeki fabrikanın Commer marka kamyonunun kasasına doluşarak halk arasında Karadut diye anılan ve antik limanın bulunduğu kıyıdaki plaja götürürlerdi bizi büyükler. Bağrış çığrış Güzelhisar Çayı aşılır ve hemen biraz ötedeki geriye doğru dönen bir toprak yola kıvrılarak kıyıya ulaşılırdı. Piknik ve denizin birbirine karıştığı saatler nasıl geçerdi; anlamazdık. Şimdi kuzenlerin çocukluk hatıralarını debreştiren güzel zamanlardı. Denizin içine batmış mendireğin kocaman kocaman kesme taşlarını ilk o günlerde görmüştüm. Suyun içinde bir liman vardı. Myrina ile ilk tanışıklığım o günlere dayanır.
 
Karadut Plajı ya da Myrina antik limanı
(Mart 2025)
 
Karadut Plajı'nda kaya şebboyları
(Mart 2023)
 
Andız Tepe'nin dikenleri; eşsiz desenleriyle dikkatimizi çektiler.
(Mart 2025)
 
Myrina, Aiolya’nın merkezi olarak bilinen güneydeki Kyme limanı ile kuzeyindeki Akhaion Limen (bugünkü Çaltıdere köyü) ve Gryneion Kutsal Alanı (bugünkü Şakran girişindeki Temaşalık Mevkii’nde) arasında yer alıyor. Güzelhisar Çayı; İlkçağ’daki ismi ile Pythkos ya da Tisna’yı oluşturan ana kollar Yunt Dağı’ndan gelen Kocaçay ile Dumanlı Dağ’dan gelen İbrim Deresi… Her iki akarsu, bugünkü Uzunhasanlar köyünün sırtını dayadığı yine bir Aiol yerleşimi olan Tisna’nın akropolü önlerinde birbirine karışıp Petkim’i besleyen Güzelhisar Barajı’nda soluklanıyorlar. Elbette her iki volkanik kütlenin derin vadilerinden akarak gelen başka irili ufaklı dere ve sel yatakları da bu mitolojik ırmağı binlerce yıldır besleyip büyütmüş ve bugüne dek taşımış haliyle.
 
Yunt Dağı'nda Maldan yakınlarında bu yıl usul usul akan Kocaçay
(Mart 2025)

Karakuzu köyü yakınlarında Dumanlıdağ'dan gelen İbrim Deresi ve üstündeki tarihi köprü
(Eylül 2020)
 
İki derenin birleşiminden oluşan Güzelhisar Çayı ve üzerindeki Güzelhisar Barajı; Eski Karaköy sırtlarından bakış...
(Şubat 2025)
 
Myrina yerleşimi, Güzelhisar Çayı’nın ağzında yer alan Öteki Tepe (Kalabasar ya da Kalabakhisar), daha doğuda Beriki (Apar) Tepe ve Kalem Tepe, kuzeyde Andız Tepe, Sarıkaya, Kömürcü Tepe üzerine yayılmış. (2) İlkçağ’ın önemli tarihçisi Herodotos, Myrina yerleşimini İonia’nın on iki kentine andırış yaparak Aiolia’nın 12 kenti arasında sayıyor. Yaygın söylence; kentin Amazon savaşçıları tarafından kurulduğu, Myrina isminin de bir Amazon kraliçesine ait olduğu yönünde. Ersin Doğer, her bir Aiol kentini bir şiirle temsil ettiği Bilmece Antik Kentler-1; Aiolis Şiirleri ve Meraklısına Notlar isimli sevimli kitabında bu duruma dair şunları yazıyor;
 
Andız Tepe'den Myrina'nın antik limanına bakış
(Mart 2025)

Myrina Limanı; denizin içindeki mendirek...
(Mart 2025)
 
Myrina; Öteki Tepe'de yol arkadaşlarımızla temaşa vakti...
(Mart 2025)
 
“Geleneğe göre belli başlı Aiolis kentleri, bir ikisinin dışında Amazonlar tarafından kurulmuştu. Bunların arasında en önemlileri Myrina adını taşımaktaydı. Herhangi bir “mitoloji sözlüğü”nü açarsanız bu kraliçenin emrindeki kadınlar ordusuyla Libya’dan Atlantis’e fethetmediği ülke yoktur. Günümüzün Hollywood senaristleri Hellenistik Dönem mitograflarının ellerine su bile dökemezler. … İtiraf edeyim; tarihsel açıklamaların hiçbiri beni tatmin etmiyor, İ.Ö. 1200 öncesi Hellenlerin ataları Akaları -yani Hititlerin tabiriyle Ahhiyawalıları- çok etkileyen Batı Anadolu’daki önemli bir tarihsel olayın tortusu olmalı geçmişte Amazonlar? Yoksa tarihçi olarak tatmin edici bir açıklama ve varsayım ileri süremeyince kaçak dövüşüp bir romana mı sığınmalı Amazonların tarihsel kökenin açıklamak için?” (3)
 
Öteki Tepe'den; Güzelhisar Çayı denize kavuşmadan önce...
(Mart 2025)

Öteki Tepe'de baharın habercisi çiriş otları
(Mart 2025)
 
Öteki Tepe'den Karadut Plajı'nın görünümü
(Mart 2025)
 
Anadolu’daki yerleşim isimlerinin Anadolu’nun kadim halkı Luwilerin diline dayanan kökenlerini sorgulayan rahmetli bilim insanı Bilge Umar ise Aiolis isimli kitabında; Myrina’nın bazı yazıtlarda “Mourina” olarak geçtiğini, Myrina adının Luwi dilinden geldiğini, kentin adının “Yüce Ana Tanrıça’ya Tapkının Yurdu” anlamına gelen “Murawana” ya da M(a)-ur(a)-(wa)na sözcüğüne dayandığını belirtmektedir. (4)
 
Sarıkaya civarında; hardalların önünde...
(MYC; Mart 2025)

Beriki Tepe'den Karadut Plajı ve Myrina antik limanına bakış
(MYC; Mart 2025)

Öteki Tepe'den Güzelhisar Çayı'na bakış
(MYC; Mart 2025)
 
İngiliz arkeoloğu ve gezgin George Bean, kentin Attika-Delos Birliği’nin bir üyesi olarak birliğe bir talent ödediğini, İ.S. 17’de büyük İzmir depremi sırasında kentin de bu depremden etkilenerek büyük hasar gördüğünü, Roma İmparatoru Tiberius’un kentin yeniden imarı için yardım ettiğini ve bu nedenle kentin isminin bir süre Sebastepolis olarak anıldığını, daha sonra yeniden Myrina’ya dönüldüğünü belirtiyor. Şakran yakınlarında Apollon Tapınağı ile anılan Gryneion yerleşiminin ise, daha sonraki dönemlerde zamanla bağımsızlığını yitirerek Myrina’ya bağlandığını belirten George Bean, kentin İ.S. 106 yılında geçirdiği bir diğer deprem sonrası Hıristiyanlığın da yükselişine paralel olarak kentin kutsal alanlarının öneminin yitirdiğini ve Ephesos Metropolitliği’ne bağlı bir piskoposluk merkezine dönüştüğünü aktarıyor. (5)
 
Myrina çevresindeki tepeler üstünde dolaşırken; karşımızda volkanik Yunt Dağı kütlesi...
(Mart 2025)
 
Tepelerde gelincikler
(Mart 2025)

Elmalı Afrodit; Louvre Müzesi
(kaynak: tr.pinterest.com)
 
Atlet, Myrina kaynaklı; Louvre Müzesi
(kaynak: tr.pinterest.com)
 
Myrina’nın nekropolisi 1880-1882 yılları arasında Fransız arkeologlar Salomon Reinach ve Edmond Pottier tarafından kazılır. Fransızlar bu kazılarda yaklaşık 4000-5000 civarında çoğu dokunulmamış mezar açarlar. Mezar hediyeleri arasında arkeoloji dünyası için en dikkati çekenler arasında pişmiş toprak heykelcikler yer alır. Bu tarihten sonra Hellas’daki Tanagra kenti ile birlikte Myrina da bu heykelciklerle ünlenir. Yeni araştırma ekibi biçimlendirilmiş çıplak ve yarı giyinik Aphroditeler, altın varaklı kanatlara sahip Eroslar ve Nikeler hala birçok müzenin vitrinlerini süslerler, özellikle de Louvre Müzesi’nin.(6)
 
Erato, Myrina, İ.Ö.1.yüzyıl; Louvre Müzesi
(kaynak: tr.pinterest.com)
 
Uzun kithonlu kadın, Myrina'dan, İ.Ö. 2. ya da 3.yüzyıldan kalma; Louvre Müzesi
(kaynak: tr.pinterest.com)
  
Öteki Tepe'den Beriki Tepe'nin batı yüzüne bakış; Myrina Tiyatrosu burada yatıyor.
(Mart 2025)
 
Denizin içinde mendireğinin parçaları görülebilen Antik Liman, Beriki Tepe ile denize daha yakın konumdaki Öteki Tepe arasındaki düzlükte rastlanan sütun benzeri mimari parçalardan hareket edilerek burada konumlandırılan kentin agorası, Beriki Tepe’nin denize bakan batı yamacındaki cavea boşluğuna uygun yapıdaki doğal kavis ve burada rastlanan oturma sıralarının arasındaki geçişleri andıran boşluklardan hareketle toprak altında yatmakta olan kentin tiyatrosu (yaklaşık 5 bin kişilik), Beriki Tepe’nin doğuya bakan yüzündeki Bizans döneminden kaldığı düşünülen bir duvar parçası ile bugün kente ulaşan toprak yolun iki yanında ve diğer tepelere dağılmış şekilde nekropol alanları Myrina antik kentinden günümüze kalanlara dair bazı öngörüleri oluşturuyor. Henüz kentte sistematik bir arkeolojik çalışma yapılmamış olması nedeniyle herhangi bir kesinlikten söz etmek mümkün değil.
 
Agora düzleminde bir çitlembik ağacının altında yer alan kesme blok taşlar ve sütun tamburları
(Mart 2025)

Beriki Tepe'ye tırmanırken rastladığımız açma; tiyatronun caveasına denk gelen bölümde sıralar arasındaki basamaklı bir geçişi andırıyor.
(Mart 2025)
 
Beriki Tepe'nin üstünde rastladığımız kenet yuvalı bir mermer mimari parça
(Mart 2025)
 
Son yıllarda birtakım yüzey araştırmalarına girişilmiş olsa da 19.yy.da Fransızların yaptığı nekropol kazıları dışında ciddi bir arkeolojik çalışma yürütülmemiş durumda Myrina’da. En son 2015 yılından beri bölgedeki yüzey araştırmaları Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Çekilmez’in başkanlığında yürütülüyor. Ama ne yazık ki; son 10 yıl içinde Myrina’ya birkaç kez yaptığımız ziyaretler esnasında, ören yerinin sahipsizliğinin kaçak kazıları ve defineci iştahını körüklediğine tanık olduk. Umarız yeni araştırma ekibi ve kolluk güçleri bu konuda gerekli önlemleri alır.
 
Beriki Tepe'den antik limana ve Karadut Plajı'na bakış
(Mart 2025)
 
Beriki Tepe'nin doğu yüzünde yer alan ve Ortaçağ'dan (Bizans Dönemi) kaldığını düşündüğümüz bir sur duvarı parçası
(Mart 2025)

Myrina; nekropolis alanı
(Mart 2025)
 

Yürüyüşün hikayesi
 
Sabah Bergama asfaltı kıyısında yer alan Çaltıdere kahvehanelerine ulaştığımızda saat 10.30 civarındaydı. Sabah çaylarını Çaltıdere Tuzlası’na bakan yolüstü kahvehanesinde içtikten sonra, geriye dönerek son yıllarda hemen kıyıdan itibaren başlayarak yapılaşmış sayfiye evleriyle dikkat çeken sahil yerleşimi Pınarcık köyüne doğru hareket ettik. Bergama asfaltından köye doğru yönelen sapaktaki yol levhası yerinde değildi; ama akşamüstü köyden ayrılırken levha yerine konulmuştu. Sahile doğru indik. Sabahın sessizliği vardı Pınarcık’ta. Deniz kıyısındaki meydanlık alana arabayı park ettiğimizde kısa bacaklı ve sarı tüylü bir şirin köpek peydah oldu ortalıkta. Onu sevme gafletinde bulununca peşimize takıldı hemen. Kıyıdan tatlı bir meyille yükselen bir yolu takip ederek köyün arkasındaki sırta doğru tırmanan bir patikaya doğru ilerledik. Çiçeğe durmuş sakız çalıları ve yeni sürülmüş zeytinliklerin arasından yürüdük bir süre. Sarıkız adını verdiğimiz bastıbacak köpek peşimizi bırakmadı hiç. Daha önceki dağlarda yaşadığımız “nahoş” köpek deneyimleri nedeniyle bizim peşimize takılmasını istemesek de, o bizimle birlikte yürümeyi seçti. Zaman zaman çalıların içine dalan köpek, bir süre sonra sevinçle yanımıza koşturup geliyordu.
 
Çaltıdere'de sabah çaylarını içerek başladık güne.
(Mart 2025)

Pınarcık sahili
(Mart 2025)

Sarıkız'ı sevdiğimiz an; her şey böyle başladı.
(MYC; Mart 2025)

Sabah vakti; Pınarcık sokakları oldukça ıssızdı.
(Mart 2025)

Pınarcık'tan sonra bir süre zeytinlikler arasında yürüdük.
(Mart 2025)
 
Tepelerin üzerindeki düzlüklerde göz alabildiğine uzanan yemyeşil çayırlar oluşmuş, tükrük otları gri-beyaz çiçekleriyle yeni baş vermişlerdi. Baharın coşkusuyla çiriş otları, ak yıldızlar, pembe, lila ve beyaz anemonlar çevreye saçılmışlardı. Tepeye ulaşınca denizi ve ötesindeki volkanik Karadağ kütlesini gördük. Hava sıcak, ama oldukça pusluydu. Çandarlı’yı seçmek neredeyse imkansızdı. Bizim bulunduğumuz kıyıya yakın konumda denizde dolum için bekleyen bir sürü tanker vardı. Güney yönünde Aliağa’yı, rafineriyi ve Petkim’in fabrikalarını hayal meyal gördük.
 
Tükrük otları
(Mart 2025)
 
Sakız çalıları çiçekteydi.
(Mart 2025)
 
Pempe anemonlar çıktı karşımıza.
(Mart 2025)

Karşımızda Çandarlı'nın ve Karadağ'ın hayali
(Mart 2025)
 
Sarıkaya Tepesi'nde...
(Mart 2025)
 
Uzun süre dikenlerle kaplı bir düzlükte yürüdük.
(Mart 2025)
 
Sarıkaya ve Andız Tepe’den ilerleyerek denize doğru eğimli bir patikadan yavaşça indik. Sahile yakın konumda tepeye adına veren andızlar vardı sağda solda. Denize inen patika oldukça dikti; patikanın kıyısında çalılar arasından Öteki Tepe’yi ve Antik Liman’ın konumlandığı koyu fark ettik. Yer yer çevremizde mor Arap sümbülleri vardı.
 
Çalıların arasından Myrina Limanı'na ve Öteki Tepe'ye bakış
(Mart 2025)
 
Karadut Plajı'na doğru...
(Mart 2025)
 
Çevremizde ak yıldızlar
(Mart 2025)
 
Yavşan otları
(Mart 2025)
 
Antik Liman ve Öteki Tepe
(Mart 2025)
 
Bir süre sonra andızlar ve taze filizleriyle dikkatimizi çeken melengeçler arasından deniz kıyısına ulaştık. Öteki Tepe tam karşımızdaydı. Plaj boyunca kıyıda dalgaların yuvarlattığı yüzlerce terra kotta kırığı vardı. Solumuzda yükselen Beriki Tepe’den sanki yüzlerce yıl bu keramik kırıkları denize doğru akmıştı sanki. Sonra da dalgalar yeniden geldikleri yere; kıyıya doğru kusmuştu onları.
 
Çitlembikler (melengeçler) filizde...
(Mart 2025)
 
Karadut Plajı'nda keramik parçaları
(Mart 2025)
 
Kıyıda kaya şebboyları
(Mart 2025)

İşte ne olduysa bu sırada oldu. Beriki Tepe’nin eteklerinde yer alan çiftliğin köpekleri bizi ve yanımızdaki Sarıkız’ı fark ettiler. Bitmek bilmeyen havlamalar eşliğinde 7-8 köpek üstümüze doğru gelmeye başladılar. Biz her ne kadar birkaçını elimizdeki batonlarla kovalamaya çalışsak da, köpeklerin saldırgan tutumlarını fark eden Sarıkız çareyi denize doğru koşturmakta buldu. Kıyıya yaklaşan köpeklerin saldırısından kurtulmak isteyen Sarıkız son anda denize dalıverdi ve başladı Pınarcık yönünden geldiğimiz kıyıya doğru yüzmeye. Her şey o kadar ani gelişti ki; hiçbir şey yapamadık. Sabah vakti bir lokma ekmek umuduyla peşimize takılan Sarıkız, canını kurtarmak çareyi denize dalmakta bulmuştu. Köpek, uzun süre yüzdü ve nihayet sonunda Pınarcık’a doğru ilerleyen sahile çıkmayı başardı.
  
Yeni yol arkadaşlarımız; sahipli ve tasmalı...
(Mart 2025)
 
Myrina antik limanının denizin içinde varlığını sürdüren mendireğinin kesme blok taşları
(Mart 2025)
 
Myrina antik limanı; mendirek
(Mart 2025)
 
Sarıkız kaçınca, çiftliğin büyük köpekleri geri döndüler; ama içlerinden iki küçük kahverengi köpek bu kez peşimize takıldı. Öteki Tepe’den itibaren, bu kez onlar yanımızdan hiç ayrılmadılar; ta ki Pınarcık’a kadar… Pınarcık’ta bu kez onları bir sürpriz bekliyordu.
 
Antik Liman
(MYC; Mart 2025)
 
Öteki Tepe'den Karadut Plajı'nın görünümü
(Mart 2025)
 
Öteki Tepe'de krizantemler
(Mart 2025)
 
Kıyı boyunca öbek öbek mor renkli kaya şebboyları vardı. Kıyı boyunca Öteki Tepe’ye doğru yürüdük. Koyun dibinde antik limandan kalan mendireğin kesme taşları denizin içinde izlenebiliyordu. Myrina Limanı, mendireğin denizi içindeki kalıntılarına ve konumlarına bakılırsa, Pergamon’un denize açılan kapısı olan iki mendirekli Elaia limanı ile karşılaştırıldığında, daha küçük kapasiteye sahip bir İlkçağ limanı olarak değerlendirilebilir. Plajın art alanında yer alan ve agoranın bulunduğu düşünülen düzlükle ilişkisi dikkate alındığında, oldukça işlevsel ve hilal şeklinde bir koyun girişine konumlanmış mendireğin sert ve dayanıklı andezit malzemeden imal edilmiş kesme blok taşları, bugün hala denizin içinde varlığını sürdürüyor.
 
Antik Liman'dan bir görünüm
(Mart 2025)
 
Öteki Tepe'den çevre topografyanın panoromik görünümü
(Mart 2025)

Öteki Tepe'den agora düzlemine ve Beriki Tepe'ye bakış; solda Karadut Plajı, sağda Güzelhisar Çayı...
(Mart 2025)
 
Limandan ayrıldıktan sonra, Güzelhisar Çayı’nın denize açıldığı noktanın hemen kıyısından yükselen Öteki Tepe’ye doğru tırmanmaya başladık. Bu arada peşimize takılan köpeklerin sayısı üçe çıktı. Bu kulağında küpesi bulunan iri ve beyaz bir sokak köpeğiydi. Ama o da oldukça munisti. Tepeye kısa sürede tırmandık. Tepede yüzeyde görünür herhangi bir mimari parça yoktu. Sadece bir defineci çukuruyla karşılaştık. Öteki Tepe’nin zirvesinden denize kavuşan Güzelhisar Çayı’na, Aliağa Körfezi’ne ve karşıdaki Karadağ’a bakmak keyifliydi. Çok uzaklarda ve güneydoğu yönünde, haftalar önce uğradığımız Güzelhisar köyünün hayali seçiliyordu.
 
Agora düzleminde andezit kesme blok taşlara örnekler
(Mart 2025)

Beyaz anemonlar
(Mart 2025)

Öteki Tepe'den kuzeydeki volkanik Karadağ'a bakış
(Mart 2025)
 
Tepenin çiriş otlarıyla kaplı kuzeydoğu yamacından ağır ağır plajın arka planında yer alan agora düzlüğüne doğru indik. Tam karşımızda ve kuzeydoğu yönünde Beriki Tepe’nin güneybatı yamacına denk gelen bir konumda Myrina Tiyatrosu’nun cavea boşluğuna benzer bir oylum hissediliyordu. Aşağıdaki düzlükte henüz yeni yeni filiz veren bir çitlembik ağacının dibinde ve çevresinde yine andezit malzemeden kesme taş blokları ve Dorik sütun parçaları vardı. Bir süre ağacın altında soluklanarak agorayı gözümüzde canlandırmaya çalıştık. Limandan tiyatronun bulunduğu Beriki Tepe’ye dek uzanan bir mermer cadde; iki yanında sütunlar ve onun çevresinde dükkanların bulunduğu alışveriş mekanları olmalıydı. Ama toprak üstünde yukarıda andığımız birkaç mimari parça dışında ve biraz daha doğuda belki 19.yy.daki Kastro yerleşiminden kaldığını düşündüğümüz bir duvar parçasından başka dikkate değer bir kalıntı yoktu.
 
Öteki Tepe'de yol arkadaşlarımız peşimizde...
(Mart 2025)

Agora düzleminde; bir çitlembiğin dibindeyiz. Agoranın mimari parçaları dinlenme mekanı olmuş.
(Mart 2025)

Karadut Plajı'nda 19.yy.daki Kastro yerleşiminden kaldığını düşündüğümüz biryaşam mekanının duvarı
(Mart 2025)
 
Beriki Tepe'ye tırmanırken; Çandarlı sahili...
(Mart 2025)
 
Agora düzleminden ayrılıp eteğinde bir çiftliğin derme çatma yapılarının da bulunduğu Beriki Tepe’ye güneybatı yamacından tırmanmaya başladık. Yükseldikçe manzaramız belirginleşti. Çıktığımız yamaç büyük olasılıkla Myrina Tiyatrosu’nun cavea’sının bulunduğu bölümdü. Sahne ve orkestra bölümü aşağıdaki düzlükte olmalıydı. Doğal yamaca yaslanmış ve karşısına seyirciler için değerli bir temaşa imkânı sunan Karadut Plajı’nı almış tiyatro, tam bir Hellenistik yapı özelliğini taşıyordu. Zaten tepeye yakın bir noktada oturma sıraları arasındaki yatay yürüyüş yolunu (diazoma) andıran bir bölüme ve bir basamağı andıran düzgün görünümlü bir açmaya rastladık. Demek ki her şey toprak altındaydı. Bir süre daha tırmandıktan sonra yeni çiçeklenmiş bir ahlat ağacının dibine dek ulaştık. Burası Beriki Tepe’nin neredeyse zirvesiydi.
 
Beriki Tepe'ye tırmanırken; Myrina Tiyatrosu'nun izindeyiz.
(MYC; Mart 2025)
 
Aynı açmaya bir başka açıdan bakış...
(MYC; Mart 2025)
 
Beriki Tepe'nin üzerinde rastladığımız yeni çiçeklenmiş ahlat ağacı
(Mart 2025)

Ahlat Ağacı, Öteki Tepe ve Güzelhisar Çayı'nın deltası; hepsi aynı karede...
(Mart 2025)
 
Ahlat ağacının yanından ayrıldıktan sonra tepenin doğu yamacına doğru sarktık ve uygun bir kayalık zemin bulunca doğuya bakan sırtta Güzelhisar Çayı’na karşı öğle yemeği molamızı verdik. Üç köpek de hemen arkamıza konumlandılar. Kahverengi köpekler sahipliydiler; boyunlarında tasma vardı. Sıra yemeğe gelmişti. Elbette onlar da aldılar paylarını.
 
Güzelhisar Çayı'na hakim sırtta; uygun bir noktada yemek molası verdik.
(Mart 2025)
 
Bizim gibi çevreyi seyrediyorlar.
(Mart 2025)

Beriki Tepe'de yemek molasındayız.
(MYC; Mart 2025)

Mama bekliyor; arkamızda konumlanmış durumda...
(Mart 2025)
 
Yemek molası sonrası Beriki Tepe’nin doğu yamacından aşağıdaki yol düzlemine doğru indik. Yamaçta Bizans Döneminden kaldığını düşündüğümüz bir duvar parçası vardı. Yanına kadar gidip fotoğrafladım duvarı. Kanal boyunca ilerleyen toprak yolu takip ederek Bergama asfaltına gelmeden yeniden batıya ve Pınarcık yönünde doğru inen bir başka toprak yola saptık. Biraz ileride kızılçamlar başlıyordu.
 
Beriki Tepe'nin doğu yamacında yer alan Bizans Döneminden kalma sur duvarını fotoğrafladık.
(Mart 2025)

Beriki Tepe'den indikten sonra bir süre bir şosede yürüdük.
(Mart 2025)
 
Bir süre sonra kızılçamlar başladı.
(Mart 2025)
 
Kızılçamlar altında anemonlara rastladık.
(Mart 2025)
 
Genç kızılçamlardan oluşan bir ormanın içinden geçen toprak yolu takip ederek kuzey yönünde yürüdük. Kızılçamların dibinde türlü renklerde anemon kolonileri vardı. Sonra zeytinlikler başladı. Pınarcık köy yolunu atlayarak Çaltıdere’ye hâkim noktada; kuzey yönündeki bir tepeye doğru ilerledik. Karşıda Çaltıdere’nin zamanla kıyıya doğru genişlemiş yeni evleri, tuzlaya yapılmaya başlanan tekne kooperatifi inşaat alanı ve uzun süredir inşaatı süren Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin natamam binası görünüyordu.
 
Kızılçamlar ve zeytinlikler arasından geçtik.
(Mart 2025)
 
Önümüzde Çaltıdere ve Meslek Hastalıkları Hastanesi...
(Mart 2025)

Katır tırnakları
(Mart 2025)
 
Biz yeniden yönümüzü batıya doğru çevirdik. Katır tırnakları ve beyaz renkli bayır gülleri yeni çiçeklenmişlerdi. Zeytinliklerin ve sakız çalılarının arasından tepeye doğru yönelen toprak yolda bir süre yürüdük. Tepeye ulaştığımızda karşımıza çıkan bir yol çatısından denize doğru yöneldik.Toprak yol bizi bir zeytinliğin içinden denizin kıyısına dek getirdi. Yorulmuştuk.
 
Sakız çalıları
(Mart 2025)

Beyaz bayır gülleri ya da Girit ladenleri
(Mart 2025)

Pınarcık'a doğru yürüyoruz. Bu kez köye kuzey yönünden gireceğiz.
(Mart 2025)
 
Çaltıdere sahili ve tekne yapım kooperatifi inşaat alanı
(Mart 2025)
 
Sahilde oyalandık bir süre. Tuzlu su, yorgunluğumuzu almıştı biraz. Yanımızdaki köpekler de suya daldılar hemen. Tertemiz ve berrak bir suydu. Sahildeki dinlenme molası sonrasında kıyıdaki kayaların arasından bir patikayı takip ederek Pınarcık’a yöneldik. Kayaların örttüğü bir köşeyi dönünce Pınarcık’ın evleri göründü.
 
Katır tırnakları
(Mart 2025)
 
Köstem Plajı yolundan denize doğru ayrıldığımız sapak
(Mart 2025)

Denize doğru inerken...
(Mart 2025)

Pınarcık plajı yakınlarındayız.
(Mart 2025)
 
 Pınarcık sahilinde köpeklerin sefası
(Mart 2025)
 
Myrina köpeklerini meydanda Sarıkız’ın hemşerileri bekliyordu. Bir it dalaşı oldu birden. Sokakların arasından fırlayan birkaç köpek bu kez Myrina’dan beri peşimizden gelen diğer köpeklere saldırdılar. Etme bulma dünyası; sanki Sarıkız’ın arkadaşları intikam alır gibiydiler. Ama Sarıkız yoktu ortalıklarda. İki kahverengi küçük köpek, hemen köyün son evlerine doğru çıkan bir yolu takip ederek çalılar arasında kayboldular. Beyaz olan diğeri ise, bir türlü yanımızdan ayrılmadı. Arabaya bindik ve hareket ettik. Hayvancık ilerideki kavşağa kadar arabanın peşini bırakmadı; bizi üzen bir andı. Kavşakta ise onu köyün köpekleri karşıladı yeniden. Artık durulmazdı buralarda; o da diğerleri gibi sıvışmanın zamanının geldiğini anladı ve ağaçlarının arasında bir anda kaybolup gitti.
 
Pınarcık'ın evleri göründü. 
(Mart 2025)

Kayalardaki ilginç oluşumlar
(Mart 2025)

Pınarcık'a doğru...
(Mart 2025)

Yolun ve günün sonu; Pınarcık...
(Mart 2025)
 
Köpeklerden sonra biz de Pınarcık köy yolunu takip ederek Bergama asfaltına çıktık. Artık günü tamamlamıştık. Gün boyu Pınarcık ile Myrina antik kenti arasındaki bir dizi tepeyi aşıp dolaşmış; peşimize takılan köpeklerle türlü maceralar yaşamıştık. Gün sıcaktı, hava pusluydu ama deniz kıyısındaki günü kapanışı bütün yorgunluğumuzu almıştı. Şimdi İzmir’e dönme zamanıydı.

Dipnotlar:
(1)   Ersin Doğer; Bilmece Antik Kentler-1; Aiolis Şiirleri ve Meraklısına Notlar; Ege Yayınları, 2010-İzmir; sayfa: 29
(2)  Murat Çekilmez (Editör olarak); Aliağa ve Çevresindeki Antik Kentler. Aliağa Kent Kitaplığı, Şubat-2019-Ankara; sayfa: 45
(3)  Ersin Doğer; a.g.e.; sayfa: 71
(4)  Bilge Umar; Aiolis, İnkilap Kitabevi 2002-İstanbul; sayfa: 95-96
(5)  E.George Bean, Eski Çağda Ege Bölgesi; Arion Yayınları, 1997-İstanbul; sayfa: 87
(6)  Ersin Doğer; a.g.e; sayfa: 72
(7)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC