YİNE YUNT
DAĞI DÜNYASINDAYDIK.
14 Mart 2025
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
niyetine…
Bugün yine
Kuzey Ege'de ve Aiolya coğrafyasında; volkanik Yunt Dağı
köylerinde dolaştık. 12,4 km kadar yol yaptık. 200 metre civarında çıkış ve
inişimiz oldu. Aşağı Şakran köyünde Aliağa’nın Cumhuriyet
dönemindeki ilk müteşebbislerinden; dedem İbrahim Dönmez'in Aliağa'daki
zeytinyağı fabrikası için zeytin tedarik ettiği zeytin komisyoncusu Süleyman
Savran Amca'nın çocukları Hüseyin ve Mücahit ağabeylerle karşılaşmak benim
için günün en büyük sürpriziydi. Sabah ve akşam dönüşte bizi Aşağı Şakran
kahvehanesinde ağırladılar. Dedeme dair hatıraları paylaştık. Aşağı Şakran,
geçen yıl iki kez gittiğimiz bir köy... Köyde yaşamayı tercih etmiş; bizim Petkim’den
çok sayıda emekli de var. Onlardan birkaçıyla da sohbet ettik köy kahvehanesinde.
Sabah 11.30 gibi başladığımız yürüyüşümüzü akşam üstü yine Aşağı Şakran'da
17.30'da tamamladık. Bunlara elbette tüm molalar da dahil...
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(Mart 2025)
Sabah vakti
Aşağı Şakran’da…
Geçen yıl Aşağı
Şakran’a, Asarlık(1) ve Zindan Kayası(2)
olarak bilinen ve köyün kuzey arkasına düşen bir vadide bulunan İlkçağ’dan
kalma Kybele’ye adanmış tapınım alanlarını görmek ve Sakarkaya’ya
tırmanmak için iki kez uğramıştık. Adında “aşağı” sözcüğü bulunan ama kendi
deniz seviyesinden yukarıdaki bir tepede konumlanmış bu köy beni hep
şaşırtmıştır. Ama geçen yılki yürüyüşler sonrası anladık ki; şimdi terk edilmiş
konumda olan ve yaşayanları 1950’li yıllarda Bergama karayolunun
kıyısına inen bir Yukarı Şakran vardı aslında. İşte bugün özellikle o
köyden geriye ne kaldı diye merakımızı yenmek için bakmaya geldik. Aşağı
Şakran, bir zamanlar kendinden daha yüksekte bir köy; Yukarı Şakran var
olduğu için, ismi Aşağı Şakran idi.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
1950’de Demokrat
Parti’nin iktidara gelmesinin ardından, Marshall yardımları ve diğer
uluslararası kredi ve desteklerle ülkede bir alt yapı hamlesi başlatılır. Bu
dönemde İzmir-Çanakkale yolu
iyileştirilir, şose yol asfalt yapılır. Bu tarihten sonra artık yol, halk
arasında Bergama asfaltı olarak
anılır. Yolun yapımıyla birlikte Aliağa’nın
kuzeyinde Bergama asfaltı üzerinde
bir yerleşim yeri doğmaya ve Yukarı
Şakran köylüleri yavaş yavaş İzmir-Çanakkale
yolu üzerindeki bu mevkiye yerleşmeye başlar. Yukarı Şakran köylüleri, geçmişte sazlık olan kıyı bölgesine
göçünce burada yeni bir yerleşim yeri ortaya çıkar. Bu yeni yerleşime Yukarı Şakran köyü dışında, çevredeki Yunt Dağı köylerinden Bahçedere, Kapukaya, Seklik, Karaahmetli
ve çoğunlukla Aşağı Şakran köyünden
de göçmenler gelip yerleşirler.(3)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Kıyıya
taşınan yukarıdaki yerleşim eski alışkanlıkla bir süre daha Yukarı Şakran ismiyle anılmış. 1949
yılında kurulan Yeni Şakran 1955
yılında kıyıdaki yeni yerinde köy statüsüne kavuşmuş. 1982 yılından itibaren Aliağa’ya bağlanan Yeni Şakran, 1983 yılında belde kimliği ile bir belediyelik haline
dönüşmüş. Şimdi ise ironik bir şekilde Şakran
ismiyle bir mahalle konumunda olan koskoca kasaba, giderek artan sayfiye
yapılaşması ile aslında yaz turizminin bölgedeki önemli merkezlerinden biri
haline gelmiş durumda.
(Mart 2025)
Sabah Aşağı
Şakran’a ulaştığımızda ilkin köyün camisinin de bulunduğu meydana bakan
kahvehaneye uğradık. Çay henüz hazır değildi. Sabah vakti kahvehanede birkaç
kişi vardı. Çayın demlenmesini beklerken, kahvehanenin girişinde oturan ve
bizden yaşça daha büyük olan bir ağabey ile sohbete başladık. İsmi Hüseyin idi;
babası zamanında zeytin komisyonculuğu yaparmış. Adı Süleyman Savran
imiş. Rahmetli annem hep söz ederdi; dedem Aliağa’daki zeytinyağı
fabrikası için gerekli zeytini Şakran ve Zeytindağ civarındaki
tüccarlardan temin edermiş. Bunlardan birisi de Hüseyin Bey’in babası Süleyman
Savran Amca imiş. Hüseyin Ağabey dedemi tanıyordu; şimdilerde yerinde yeller
esen Aliağa’daki fabrikayı da hatırlıyordu. Eski günlerden, o günlerin Aliağa
ve Şakran hayatına dair kimi hikayelerden söz edildi bu dar zamanda. O
sırada çaylar da geldi ve çayları içtikten sonra akşamüstü yeniden kahveye
uğrayacağımızı söyleyerek, kahvedekilerle vedalaşıp ayrıldık. İçtiğimiz
çayların parasını bile ödetmemişlerdi.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Aşağı Şakran’dan
Yukarı Şakran’a…
Köyün içinden geçerek,
iki yanında beyaz badanalı evlerin yer aldığı ıssız bir sokaktan köyün girişine
doğru yürüdük. Buradan güney yönündeki bir tepeye (Dolayı Tepe) doğru
dönerek ilerlemeye başladık. Sırta doğru köyün son evlerini ve birkaç ağılı
ardımızda bıraktık. Tatlı bir eğimle yükselirken, batı yönünde Çandarlı
Körfezi ve Şakran’ın sahilindeki sayfiye evleri görüş açımıza girdi.
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Tırmanışımız
şimdi artık sahile inmiş eski Yukarı Şakran köyünün bir zamanlar konumlandığı
tepede ve köyün eski mezarlığının dibinde sona erdi. Yukarı Şakran’a
dair sadece bir köy mezarlığı ve onun batısına düşen konumda bir ağıl vardı.
Mezarlığın girişinde kanatları iple bağlı halde bir demir kapı, mezarlıkta ise
üzerindeki tarihlerden anlayabildiğimiz kadarıyla 18. yüzyıla dek uzanan eski
mezarlar bulunuyordu. Bir tanesinin üzerinde Hicri 1208 (Miladi 1793)
tarihini okuyabildik. 1933 tarihini taşıyan ve Cumhuriyet dönemine ait bir
mezarda ise, Yukarı Şakranlı Hasan oğlu İsmail yatmaktaydı. Mezarlığın bulunduğu
tepe, Şakran ve Çandarlı Körfezi’ne hâkim bir konumdaydı. Koskoca
bir köyden geriye kalan bu Yörük mezarlığına bakınca; Tireli dostumuz rahmetli Seha
Gidel Hocamızın Tire civarındaki köy mezarlıklarında dolaşırken Ord.
Prof. Süheyl Ünver’e atfen sıkça söylediği bir sözü aklımıza geldi: “Mezar
taşları bir ülkenin tapusu gibidir.” Her şey yıkılıp gidiyordu ama onlar bu
toprağın bekçisi gibiydiler.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
1933 tarihli ve Yukarı Şakranlı Hasan oğlu İsmail'e ait Cumhuriyet dönemi mezarlarından biri
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
Mezarlığın
bulunduğu Dolayı Tepe’den Bahçedere köyüne ismini veren dere
yatağına doğru gevenlerle kaplı dik bir yamaçtan inmeye başladık. Vadinin karşı
yamacında Bahçedere’ye doğru yönelen toprak yol seçiliyordu. Dik bir
kayalığın kıyısından dikkatle inerek vadi tabanına ulaştık. Bir süre karşı
yamaçtan yörede Papaz Çeşmesi olarak anılan yıkık dökük eski bir çeşmeye
doğru yürüdük. Güneye doğru bir tepeyi aşınca Bahçedere köyü göründü.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Köye girerken
öğle ezanı okunuyordu. Biz de cami avlusuna doğru ilerledik. Burada pos bıyıklı
İbrahim Yıldırım Ağabey karşıladı bizi. 80 yaşındaydı ama sol gözü görmüyordu.
Caminin avlusundaki muhteşem çamın gölgesinde soluklandık. Cami yerel taş
malzemeden yapılmış tipik Yunt Dağı camilerinden biriydi. İçi son
yıllarda geçirmiş olduğu onarım sürecinde yenilenmiş; minber, mihrap ve tüm
duvarların pencere hizasına kadar olan bölümleri çini seramiklerle kaplanmıştı.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bu sırada
yanımıza gelen ve Almanya'da Heilderberg kentinde elektrik mühendisliği eğitimi
almış ilginç bir kişilikle tanıştık. İsmi Erol Ayvazoğlu idi. Kendisi Bornova
Yörüklerindenmiş. Onunla dağdaki Aiol yerleşimi Aigai üzerinden,
Doğu-Batı medeniyeti üzerine ilginç bir tartışma yaptık. Cemaat Cuma namazına
girerken biz köyden ayrıldık.
Bahçedere Camii'ne doğru...
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bahçedere köyüne veda; kemerli pencereleri geçen hafta Yunt Dağı Yenice köyünün sivil mimari örneği eski evlerinde de görmüştük.
(Mart 2025)
Bahcedere'den kuzeydoğu
yönünde oldukça taşlık bir zeminde; gevenler ve sık makiliklerle kaplı Dedetaşı Tepesi olarak anılan bir sırta doğru tırmandık. Köyün çıkışında henüz uyanmamış
ulu meşe ağaçları ve her tarafta pembe renkli çiçekleriyle dikkat çeken şeytan
payamları vardı. Volkanik ve kıraç arazi yapısına aldırmadan zorlu
sırtlarda hayat bulan bu eşsiz kupkuru çalılar, baharda böyle çiçeklenip
canlanıyor ve etrafa bütün güzelliklerini sergiliyorlardı. Biz de bugün bu
güzelliklerden yeterince nasibimizi aldık.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bahçedere'den Dedetaşı Tepesi'ne doğru tırmanıştayız.
(MYC; Mart 2025)
(Mart 2025)
Sırta doğru çıktıkça,
Çandarlı Körfezi’nin bütün güzelliği iyiden iyiye ortaya çıktı. Ahlatlar;
bembeyaz çiçekleriyle yeni hayata merhaba demiş, bademler çiçekten yaprağa
dönmüşler, sarı renkli su düğün çiçekleri, karahindibalar, süsenler, kırmızı anemonlar
ve ak yıldızlar her yerden fışkırmış gibiydiler.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bazen
zorlansak da kuzeydoğuya doğru sırtı aşınca, aşağılarda ve önümüzdeki tepelerde
rüzgâr ve güneş enerjisi santrallarıyla karşılaştık; neredeyse bütün
topografyayı ele geçirmiş gibiydiler, toprak onlardan seçilmez haldeydi. Güneş
kolektörleri ve rüzgâr gülleri arasından ilerleyen bir toprak yolu takip ederek
Kırca Göleti’ne doğru yürüdük. Burası öğle molası için uygun bir yerdi. Hayatın
kaynağı suyun kıyısında; Kırca Göleti'nin dibinde öğle yemeğini yedik.
Sıcaklık 27 derece civarındaydı ve bizi bayağı hırpalamıştı.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Yemek sonrası
hemen yaklaşık 1 km kadar uzaklıktaki Örlemiş köyüne uğradık. 300 civarı
nüfusu, terk edilmiş ve her yerde gördüğümüz gibi harap ilkokulu ve henüz
yapraklanmamış çınar ağaçları altındaki köy kahvehanesi köye dair
izlenimlerimizdi. Örlemiş'de fazla oyalanmadık. Yaklaşık yarım saatlik
bir yürüyüşle saat 17 civarında Aşağı Şakran'a ulaştık.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Kahvehanede
sabah görüştüğümüz Süleyman Savran Amca’nın oğlu Hüseyin Ağabey, bu kez
öğretmenlikten emekli; ağabeyi Mücahit Savran’ı da çağırmıştı yanına. Birlikte
oturup bir yandan yorgunluk çaylarını içerken sohbeti iyice koyulaştırdık. Bu
arada bir partinin arabası köyde Ramazan pidesi dağıtıyordu. Hüseyin ve Mücahit
Savran kardeşlerle yaptığımız sohbet, beni çocukluğumun Aliağa’sına
götürmüştü.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(Mart 2025)
Çocukluğumun Aliağa’sında;
Bergama asfaltına açılan yolun başındaki “Tepe”den aşağı inen
derbeder sokaklarından akşam vakti inekler evlerine dönerdi; ahşaptan iki
kanatlı koca kapılarına boynuzlarla vurur ya da kapı açıksa kanadı ittirip
avluya dalarlardı. 1909 yılında inşa edilmiş olan, yüksek ve ahşap tavanlı, üst
katına tırabzanlı ahşap merdivenlerle çıkılan anneannemlerin oturduğu eski Rum
evi benim çocukluğumun mabedi gibiydi. Misafirlerin ağırlandığı başodanın
sokağa bakan penceresinin içine oturur ve akşamüstü evlerini nasıl bulduklarına
hayret ederek ineklerin köyün sokaklarından geçişini seyrederdim. Nereden
nereye? İşte şimdinin endüstri kenti Aliağa…
Bir zamanlar Aliağa; Kültür Mahallesi'nde yer alan dedemlerin Rumlardan kalma iki katlı, taştan evi; iki kanatlı ahşap koca kapıdan büyük mermer taşlarla kaplı konforlu bir avluya girilirdi. Evin batıya bakan cephesinde demir ferforje korkuluklu bir merdivenden sofaya; buradan da güney yönünde baş odaya ve kuzey yönünde ise arkaya doğru ardı ardına gelen diğer odalara ve mutfağa ulaşılırdı. Tırabzanlı bir merdivenle çıkılan üst katta da ahşap ve yüksek tavanlı iki büyük oda vardı. Çocukluğumun mabediydi; şimdi yerinde yeller esiyor.
(İ.Fidanoğlu Arşivi)
Vakit akşama
dayanmıştı. Aşağı Şakran kahvehanesinde iftar telaşı vardı. Bizi sabah
ve akşam kahvehanede ağırlayan dedemin dostu Süleyman Savran Amca’nın
çocukları Hüseyin ve Mücahit Savran ağabeylerle vedalaştık. Konukseverlikleri bizim
için unutulmazdı.
Yunt Dağı’nın bağrında
yorucu ama güzel bir gün daha geçirmiştik. Artık İzmir’e dönme
zamanıydı. Kahveden ayrıldığımızda saat 18'i geçiyordu. Aşağı Şakran’ın
bulunduğu tepeden ağır ağır indik İzmir-Bergama asfaltına doğru; İzmir
beklerdi bizi. Haydi vira…
Dipnotlar:
(1) Aşağı Şakran-Asarlık yürüyüşü için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2024/03/yunt-daginin-eteklerinde-bir-kybele.html
(2) Aşağı Şakran-Zindan
Kayası-Sakarkaya
yürüyüşü için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2024/03/asagi-sakranda-yeniden.html
(3) Ersin
Doğer, Aliağa Tarihi, İlkçağ’dan 21. Yüzyıla; Aliağa Kent Kitaplığı, Ekim
2017-Ankara; Sayfa: 277-278;
(4)
Fotoğraflar,
belirtilenler dışında gezi sırasında İ.
Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC