YANYA(1)
ve TEPEDELENLİ ALİ PAŞA
(BÖLÜM-1)
12-19 Eylül 2012
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Yaşlı zeytin ağaçlarının tutunduğu denize doğru inen bayırlardan
aşağılara bakmak, merkezde yer alan sarı boyalı köyün kilisesine şöyle bir
girip çıkmak, karşıdaki kahvehanede soluklanıp bir okkalı Grek (belki de Türk)
kahvesi içmek, evlerin balkonlarından sokağa doğru sarkan rengârenk
begonvillerin güzelliğine iç geçirmek; Kayzer
Tahtı’ndan aşağıda uzanıp giden yemyeşil vadiye doğru ufka bakmak; belki de
son yaptıklarımızdı Pelakas’da… Korfu’nun en güzel köşelerinden birinde
anı yaşamıştık. Artık Yunanistan anakarasına dönüş vaktimiz gelmişti. Feribota
binmek üzere yeniden Korfu kasabasındaki
limana doğru yola çıktık. Hedef yine geldiğimiz iskele; Igumenitsa, daha sonra da Epir’in
kalbi Yanya idi.
Korfu; Pelakas köyünde Kayzer Tahtı'ndan aşağılara bakmak...
Bu da bir başka açıdan bakış; Pelakas'dan ovaya ve dağlara doğru...
Korfu'ya veda ederken...
Korfu Kalesi
Korfu’da ıslatan yağmur; güzün bütün sürprizleriyle birlikte Pindus’un sisli tepelerinin ardındaki Yanya’ya doğru taşımıştı bulutlarını. Bir
porselen tabaktan aşağılara doğru akan bir bal kütlesi gibi İyonya Denizi’ne doğru alçalan Pindus Dağları’nın arasındaki sisli
geçitlerden süzülerek Yanya’nın
bulunduğu düzlüklere ulaştık.
Pelakas'da Kayzer Tahtı'nda...
İgumenitsa'dan Yanya'ya giderken Pinduslar'ı aştık.
Kuzeybatı Yunanistan’da Epir
bölgesinin yönetim merkezi olan bu şehir maviyle yeşilin oynaştığı benzersiz
güzellikteki Pamvotis (Pamvotida) Gölü’nün kıyısında yer alıyor. Deniz
seviyesinden yaklaşık 480 metre yüksekliğindeki bir düzlükte kurulu Yanya’da çınar ağaçlarıyla kaplı göl
kıyısındaki rıhtım boyunca sıralanmış kafeteryalar ve lokantalarda canlı bir
hayat var. Ama yine de gölle bütünleşmiş bir şehrin yaşamındaki bütün dinginlik,
Yanya’nın ruhuna yansımış gibi.
19.yy.a kadar alabildiğine bizden bir şehir olan Yanya, Balkan bozgunları sonrasında Anadolu’ya yönelen büyük
göçlerle sanki yapayalnız kalmış; bir gariplik çökmüş gibi ıssız akşamlarının üstüne.
Şimdi bir taşra kenti görünümündeki Roma’nın stratejik kenti Yanya’nın Eski Şehrin kapılarından
girerek ulaştığımız ara sokaklarına doğru nüfuz ettikçe bu iklimi daha fazla
duyumsamak pekâlâ mümkün…
Yanya Kalesi'nden (Kastro) Pamvotis Gölü'nün görünüşü
Yanya rıhtımı
İsmini Hz. İsa’nın
havarilerinden Aziz İoannina’dan (Yohanna ya da St. John; bize göre Yahya)
alan Yanya’nın en dikkat çeken köşesi
elbette ki; göle hâkim bir sekiye konumlanmış kalesi… Osmanlı’nın yönetim
merkezini oluşturan kalenin içinde Fethiye
Camisi, onun hemen önünde demir parmaklılarla çevrili; Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın başsız cesedinin gömülü
olduğu mezarı, şimdi Bizans Eserleri
Müzesi olarak işlev gören eski yönetim binalarından biri, kale düzleminin
arka yüzündeki Aslan Paşa Camisi ve
diğer yerleşimler yer alıyor. Kale duvarlarının ardındaki düzlükten
aşağılardaki mavi-yeşil Pamvotis Gölü’nün
insanı hayran bırakan manzarasını seyretmenin keyfine ise diyecek yok.
Yanya şehir surları
Kale içindeki eski Türk evlerinden biri
Yanya’yı tarihte iki şey bizim için ilginç kılıyor; birisi 1744-1822 yılları
arasında yaşayan ve Yanya Aslanı
olarak anılan Yanya Valisi Tepedelenli
Ali Paşa’nın bu şehirle bütünleşen hayatı; bir diğeri ise Yunanlılara karşı
Yanyalı Esat Paşa’nın şahsında
bayraklaşan meşhur Yanya Savunması…
Ama önce “zalim” ve “adaletli”(!) “Yanya Aslanı”ndan başlayalım:
Kale içindeki Fethiye Camisi
Yanya Kale içinde Fethiye Camisi'nin hemen önünde yer alan Tepedelenli Ali Paşa'nın başsız gövdesinin yattığı mezarı; yanında da ilk eşi Ümmü Gülsüm yatıyor. Arkada Bizans Eserleri Müzesi...
Yanya Valisi Tepedelenli
Ali Paşa
Bugün müze haline getirilmiş olan ve Yanya’nın
kıyısında yer aldığı Pamvotis Gölü’nün
ortalarında bir yerde bulunan küçücük bir adanın (Kyra Frosyni-Biz onu Kira Efrosini olarak tanıyoruz. Ali Paşa’nın oğlu
Muhtar’ın âşık olduğu; daha sonra Ali Paşa tarafından bir çuvala konularak göle
atılan Rum dilberi-İF) üzerindeki Tepedelenli
Ali Paşa’nın yazlık sarayında Yunanlılar, onu şu şekilde anlatıyor:
Pamvotis Gölü'nün ortasında yer alan adadaki Tepedelenli Ali Paşa'nın yazlığında yer alan metin...
Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa
“Arnavutluk’un en geniş bölümü Epirus’u (Epir), Selanik’e kadar uzanan
Makedonya topraklarını, Mani dışında tüm Peloponnes’i, kuzey Evia’yı,
Tesalya’yı; Yunanistan’ın önemli bir bölümünü, Üsküp’ün bir parçasını (Manastır
ve Ohri’yi) tam 32 yıl (1788-1822) zalimce, ancak adaletle yönetti. O esas
olarak Yunanlılara güvendi. Onun zamanında ülkenin (Ali Paşa’nın yönettiği topraklar kast ediliyor olmalı-İF) dili
Yunanca idi. Onu takip edenler; Androutsos, Karaiskakis, Athanasios Diakos,
Markos Botsaris, özgür Yunanistan’ın başbakanı Kolettis, Psalidas, Vilaras,
Anthimos Gazis, Ulahların (Orta
Yunanistan’da yaşayan Macar asıllı Ulahlar kast ediliyor-İF) Piskoposu
İgnatios ve daha fazlası, yani 1821’in kahramanları onun yolunda hizmet
ettiler. Onun zamanında Yanya, uluslar arası ticari, politik, ekonomik ve -en
önemlisi- entelektüel bir merkez haline geldi. İngilizler ve Napolyon
Fransa’sı, onun müttefikliğini kazanabilmek için adeta birbirleriyle
yarıştılar. Geç yaşlarda; -onu daima yöneten sevgilisi- Kira Vasiliki ile
Hıristiyan geleneklerine göre evlendi. Güçlü iktidarı boyunca Hıristiyan
kilisesi yaptırdı; ama cami asla… (Yunanistan’ın
bağımsızlığı sürecinde önemli figürlerden biri olan ve bir casus olduğu
iddiasıyla Osmanlı Yönetimi tarafından asılarak cezalandırılan Papaz Kosmas-İF)
Patrokosmas Aitolos’u “Aziz”liğe aday
gösterdi. Filiki Eterya Cemiyeti’ne (Rusya’da kurulan ve Yunanistan’ın
bağımsızlığı sürecinde ön alan kuruluş-İF) –kendi kişisel sebeplerinden
ötürü- büyük miktarda bağışlar yaptı, limanlar ve yollar yaptırdı, bataklıkları
kuruttu, madenler açtı ve sayısız köprü ve bina inşa ettirdi. Ölümü son derece
trajikti: Burada (Yanya’da-İF); Aziz
Pandelei- Monas Manastırı’nın (Pandeleimon) hücrelerinde 5 Şubat 1822’de Türk Paşası Hurşit Paşa tarafından
öldürüldü. Tepedelenli Ali Paşa; “Yanya Aslanı” 19 yüzyılın önde gelen pek çok
entelektüeli tarafından hakkında övgüyle söz edilmiştir. Lord Byron, Alexander
Dumas, Lamartine ve Goethe bunlardan bir kaçıdır.”(2)
Pamvotis Gölü'nün sazlıkları
Adaya yanaşırken...
Yukarıdaki satırların ne kadarı gerçektir bilinmez; ancak modern
Yunanistan’ın “Yanya Aslanı” Tepedelenli Ali Paşa’ya bakışını
yansıtması ve gerçekte de Ali Paşa’nın nasıl Osmanlı’nın sırtına saplanmış bir
hançer olduğunu anlamanın da bir aracı olarak kabul edilebilir. Evet, işkiptarları, “kleft”leri, “suliyot”ları
ve bütün zalimlikleriyle Tepedelenli Ali
Paşa çağında yorgun Osmanlı’nın elinden Yunanistan’ın koparılışı sürecinde
belki de kendi iktidarına yer açmak adına İngiltere, Fransa ve hatta Rusya gibi
çağının büyük devletleri ile dans ederek, Yunanistan’ın bağımsızlığı yolunda
önemli bir misyonu yerine getirmiştir. Bugün İstanbul’da gömülü bulunan kesik
başının; Soğuk Savaş döneminin sonlanması sonrasında yeniden formatlanan
Arnavutluk’un eski başbakanlarından Sali
Berişa tarafından Türkiye’den istenmesi ise, anne tarafından Arnavut asıllı
olan Yanya Aslanı’nın Soğuk Savaş
sonrası Arnavutluk’unda yeni kahramanlar arayışının bir garabeti gibi
durmaktadır. Yanya Aslanı aslında
Yunanlıların mı, yoksa Arnavutların mı kahramanıdır; buna eninde sonunda
acımasız zaman karar verecektir.
Ali Paşa'nın yazlık evi önünde değerli Şükrü Hocamızla beraberiz.
Avludan bir görünüm; küçük bir şapel...
Adadan bir köşe; turistik alışveriş mekanları...
Tepedelenli Ali Paşa, 18.yy.da Osmanlı İmparatorluğu’nun giderek merkezi otoritesinin
zayıfladığı ve taşrada bir anlamda ayanlarla birlikte iktidarı paylaşmak
zorunda kaldığı bir dönemde güç sahibi olmuştur. Özellikle II. Mahmut döneminde ayanların tasfiyesi sürecinde giderek
şiddetlenecek bu rekabet ortamında; Yanya
merkezli iktidarını pekiştiren ve neredeyse Osmanlı’dan bağımsız bir yapının
taşlarını birer birer döşeyerek başka bir hülyanın peşinden koşan bu oldukça
zeki ve gözü pek adamın hayatı romanlara, operalara konu edilecek denli çok
boyutludur.
Tepedelenli Ali Paşa
Baba tarafından Kütahya’dan
göç etmiş bir Mevlevi dervişe ya da Yıldırım Beyazıt döneminde Rumeli’nde;
Arnavutluk seferine katılıp oraya yerleşmiş Anadolulu fatihlere mensup bir
aileye dayandırılan Ali Paşa’nın
annesi ise, kaynaklarda(3)
onun hayatında önemli bir etkiye sahip; oldukça baskın özellikte ve Koniçe Arnavut Beylerinden Zeynel Bey’in kızı Esmihan (ya da Ümmü Gülsüm)
olarak belirtilmektedir.
Ali Paşa'nın yazlık evindeki müzeden ahşap oyma bir tablo; Ali Paşa Pamvotis Gölü'nde bir kayık gezintisi sırasında...
Annesinin onun hayatındaki etkisi William
Plomer’ın “Yanya Sultanı” isimli
kitabının başlarında Ali’nin ağzından şu şekilde aktarılmaktadır:
“Her şeyimi ona borçluyum. Bana bir insan ve bir hükümdar olarak, iki
kere hayat verdi. Hayalimi harekete getirdi ve bana kaderimi gösterdi. Onun
sayesinde, Tepedelen benim için sadece bir avlanma yeri haline geldi. Aklımda
yalnız kudret, hazine ve saraylar vardı. Zaman onları bana verdi, daha da
verecek, çünkü istediğim her şeyi henüz elde edemedim”(4)
19.yy.dan kalma eski bir Yanya kartpostalında Pamvotis Gölü ve ada
(Kaynak: internet ortamı)
(Kaynak: internet ortamı)
Aynı kitapta; Ali Paşa’nın hayata atıldığı yıllarda Epir’in her bakımdan hırçın; siyasi coğrafyası hakkında şu bilgiler
veriliyor:
“Memleket hırslı bir adamın istilasına hazırdı. Yönetim, “böl ve yönet”
ilkesine uygun şekilde yürütülüyordu. İrade-i Şahane ile Babıâli tarafından
tayin edilen paşalar, Yanya ve Delvinye gibi önemli merkezlerde valilik
ediyorlardı, ama hükümleri altındaki Hımaro, Gardiki, Argiro Kastro ve Suli
gibi çeşitli bölge ve şehirler vergi ödemek şartıyla bağımsızlıklarına
sahiptiler. Halkın bir kısmı da hiçbir mezhebe mensup değildi. Kimi Rumca, kimi
Arnavutça, kimi de Türkçe konuşuyordu. Gerilla savaşları için çok elverişli,
merkezden uzak olan bu memlekette sık sık isyanlar oluyor, kan davalarının sonu
gelmiyordu. Haydutluk olağan şeylerdendi. Kısacası, hemen hemen anarşik bir
durum hüküm sürüyordu, ama vergiler İstanbul’a aktıkça ve Sultan’ın mutlak
hâkimiyeti kabul edildikçe bu durum Babıâli’yi rahatsız etmiyordu.”(5)
Adadaki müzeden bir tablo; Tepedelenli Ali Paşa, meşhur çubuğuyla...
1717’de Venedik Savaşı esnasında Korfu seferinde şehit düştüğü belirtilen
büyük babası Muhtar Bey ve babası Veli Paşa, uzun yıllar Tepedelen mütesellimliğini ellerinde
tutmuşlardır. Hayatı komşularıyla mücadele ile geçen Veli Paşa, 1753’te kırk beş yaşında öldüğünde Ali yaklaşık 15
yaşlarındadır. Ali’nin gençliği de ataları gibi akrabalarıyla mücadele içinde
geçer. Bu konudaki en büyük rehberi annesidir. Bu çekişmeler nedeniyle aile
1770’te Tepedelen’den 18 mil
uzaklıkta bulunan Gardiki’ye kaçmak
zorunda kalır. Ali önceleri Derbendler Başbuğu Kurt Ahmet Paşa’nın himayesine girer, onunla bozuştuğunda Delvinye Mutasarrıfı Kaplan Paşa’ya sığınır
ve kaynaklarda farklı isimlerle verilen Kaplan
Paşa’nın Ümmü Gülsüm yahut Emine adındaki kızı ile evlenir (1768); ancak Ali, yine rahat durmaz ve hırsı uğruna kayınpederi Kaplan Paşa’nın aleyhinde ve idamına yol açan
gelişmelerde rol oynar.
Dönemin ruhunu yansıtan silahlar; kılıç, hançer ve piştovlar...
Epir’de Osmanlı’nın yerel güç odakları ile sürdürdüğü entrika dolu mücadelesinde
İstanbul’da bulunan haber alma kaynaklarını da kullanarak rakiplerini alt eden Ali Paşa, nihayet önce Delvinye Mutasarrıflığı’na ve sonra da
her iki görevi birlikte yürütmek üzere Yanya
Mutasarrıflığı’na atandı. Ancak, entrika ve komplolarla ölümüne sebep
olduğu Delvinye Mutasarrıfı Selim Bey’in
oğlu Mustafa’nın Delvinye halkının da yardımıyla ayaklanması ve Babıâli’nin de Mustafa’nın hakkını teslim ederek görevi
ona vermesi ile Ali Paşa’nın hevesi kursağında kaldı. Bu arada çok yaşlı olan Avlonya Mutasarrıfı ve Derbentler Nazırı Kurt Ahmet Paşa’nın
ölümü üzerine oğlu Mehmet Avlonya
Mutasarrıflığı’na; Ali Paşa da
Tesalya-Epir dağ geçitlerinin güvenliğinin sağlanması ile sorumlu Derbentler Nezareti’ne tayin edildi. O
bununla da yetinmeyerek Tesalya’daki Tırhala Mutasarrıflığı makamını da ele
geçirdi. Ocak 1787’de ise eşkıyadan arındırma bahanesiyle, otuz üç yıl
yönetiminde kalacak Yanya’yı ele
geçirdi. O sırada Yanya, Sırp asıllı Tomas isimli bir zorba voyvoda
tarafından yönetilmekteydi. “Dinsizin hakkından imansız gelir” misali;
zalimlikte ondan asla geri kalmayacak olan Tepedelenli
Ali Paşa, Yanya’yı ele geçirerek Kastro’ya (Göl kıyısındaki Yanya Kalesi) yerleşti ve Epir’deki gücünü bu şekilde pekiştirdi.
Ali Paşa'nın adadaki yazlık evinin avlusundan bir görünüm
Tepedelenli Ali
Paşa’nın Yanya’sı
Coğrafya
Yanya o dönemde, bütün Yunanistan’ın olmasa bile Arnavutluk’un en önemli
şehriydi. Çoğu Rum olup, ticaretle uğraşan otuz bin kadar nüfusu vardı. Sarp ve
dev uçurumlarını sellerin kırıştırdığı kurşuni kireç taşından Mitzikeli Dağı’nın eteğinde, Aya Tiryanda Gölü’nün (Pamvotis Gölü
kast ediliyor) kıyısında kurulmuştu. Gölün uzunluğu 10, genişliği ise 1,5 ila 5
km kadardı. Otuz beş metre kadar yükseklikte kayalık bir yarımada göle doğru
uzanıyordu. Kastro denen Yanya Kalesi, onun üzerinde inşa
edilmişti… Yarımadada bir tapınak, bir de üzerinde altından bir kumru bulunan,
dallarına çelenkler asılı kutsal ağaç vardı. Yanya’nın on dokuz camiinden biri Kastro’daydı. Şehirde ayrıca altı kilise, beş İslam tekkesi, iki de
havra vardı.
Yanya'nın eski zamanları bir gravüre yansımış. Kastro ve camiler; bir de Ali Paşa'nın kale içindeki sarayı...
Şehrin uzaktan görünüşü sakin, güzeldi. Bir kere, çoğu çınar ve servi
olan, bol bol ağaç vardı. Şehri inşa ederken gereken keresteyi sağlamak için
ormanları kesilip çıplak bırakılan civar dağlara hiç benzemiyordu. Pindus’un karlı tepelerine karşı
yükselen minarelerle kubbeler, şehre biraz Doğu’yu, biraz da Alp Dağları’nı
andıran büyülü, bambaşka bir hava veriyordu. Ama şehre girilip bahçeler; yemiş
bahçeleri, mezarlıklar geçilince bir ağırlık, bir gerginlik duyuluyordu.
Sokaklar dardı, Ortaçağ’dan kalmaydı, evlerin çoğu büyük ve güzel olmalarına
rağmen, yüksek ve hemen hemen penceresiz dış duvarları ve ağır çift kanatlı
porta kapılarıyla hapishaneleri andırıyordu.
Bir eski gravür daha; Ali Paşa öldükten sonra saray, mezarı ve kale içindeki detaylar seçiliyor. Tarih; 1843 olarak verilmiş. Kale içindeki müzeden...
Yanya’da Ekonomik ve Sosyal Hayat
Özellikle mücevher ve giyim eşyaları satan, çok güzel dükkânlarla dolu
büyük bir çarşı vardı. Anlatılamayacak kadar sefil ve yoksul Yahudi Mahallesi, Kastro’nun giriş kapısının önündeydi. Çingeneler, şehrin dış mahallelerine yerleşmişlerdi. Beş bin kadar
nüfusu olan Türkler; azametleri,
herkese tepeden bakışları, tahrik edilmedikleri sürece gösterdikleri
ağırbaşlılıkları ve kayıtsızlıkları ile dikkat çekiyorlardı. Onlardan kalabalık
olan Rumlar ise daha da uyanıktılar.
Lighorn, Moskova ve başka uzak diyarlarda ticarethaneleri olan zengin tüccar
ailesi Zosimalar, bir okula yardım
ediyorlardı. Gene vakıf parasıyla açılmış bir diğer okulun başında kültürlü bir
adam olarak bilinen Tanaş Psalida
vardı. Hem Rumlar, hem de Türkler için başka küçük okullar da vardı. Yazın
otuz, kırk oğlan çocuğunun ağaçlar altında ders yaptıkları sık sık görülürdü.
1855 yılına ait bir Yanya gravürü; Kale içinden bir görünüm
Tepedelenli Ali Paşa'nın Pamvotis Gölü'nün ortasındaki adada yer alan yazlık evinin restorasyon öncesindeki hali
(Kaynak: internet ortamı)
(Kaynak: internet ortamı)
Bu da şimdiki hali...
Kadınların Yaşamı; Giyim-Kuşam
Kadınlar sokağa pek az çıkarlar, çıkınca da yerlere kadar uzun ve koyu
renk yeldirme giyerler, yüzlerini de peçeyle örterlerdi. Köylü kadınların
dışında herkes, kibar görünmek için badi badi yürürdü. Bir kadına kaz gbi
yürüdüğünü söylemek, en büyük iltifattı… Çoğu eğitimsiz, cahil Rum kadınları
eski devirlerdeki gibi hala köleydiler. Genç kadınlar, evlenmeden önce sokağa
ya pek az çıkar, ya da hiç çıkmazlardı; yalnız, o da gece olmak şartıyla,
kiliseye giderlerdi. Evde oturup, kendilerini bitip tükenmeyen nakış işlerine
verirlerdi. Belki hareketsizlikten, belki eğlence, iş ve nüfuz yokluğundan
güzellikleri çabuk geçer, güzel kalabilmek için çok çaba harcarlardı. Bir kız
on yaşına gelince saçlarına kına yakar, başına inci, altın tel; altın, gümüş
sikkelerle kaplı başlık giyerdi. Ondan sonra kaşlarına rastık çeker, bazen
kalın kara bir çizgiyle iki kaşı birleştirirdi. Her kız gözlerine sürme
sürmesini, ellerine kına yakmasını, yüzünü boyamasını öğrenirdi. Kirpikler,
yağla karıştırılarak karartılır, yüze de dövülmüş salyangoz kabuklarıyla limon
suyundan yapılma beyaz bir boya ve yaban zambağı köklerinin yıkanıp
kurutulduktan sonra kavanozlarda saklanan kırmızı bir boya acemice sürülürdü.
Ali Paşa'nın Yanya'sı; Kale içindeki müzeden, gravür 1820 tarihini taşıyor.
Ali Paşa'nın yazlık sarayından; 18.yy.ın sonlarına ait İtalyan seramikleri
Ali Paşa ve son aşkı Kira Vasiliki; adadaki müzeden...
Bayram günlerinde kızlar bazen gözlerinin altına birer altın yaprak
koyuverirlerdi. Yeni bol, açık yakalı ve çok işli ipekli elbiseler, muslin
donlar, kat kat iç çamaşırları, renkli çorap ve ayakkabı, kürklü manto giyerler
ve gümüş tokalı kemerler takarlardı. Düşünecek başka şeyleri olmadığı için hayatta
tek hedefleri evlenmekti. Evlenme; kızlara hiç sorulmadan, ana-baba tarafından
kararlaştırılır ve drahomasız hiçbir kız evlenemezdi; ana-babanın drahoma
vermeye gücü yetmezse, bunu çoğu zaman ağabey sağlar ve kız kardeşlerini
yerleştirinceye kadar da evlenmezdi.
Adadan bir görünüm; arkada bir kilisenin çan kulesi...
Zengin ama pislik içinde…
Şehir, zengin ama pisti. Fareler bir yana, tahtakurusundan, pireden
geçilmezdi. Gerçi sivrisinekler yoktu, ama başka böcekler doluydu ve yaz
akşamları, bir sağanaktan sonra, gölün çevresindeki kamışlardan pervanelerle
tatarcıklar bulut gibi yükselir, bazen yanan lambaları söndürecek güçlü
yığınlar halinde evlere üşüşürlerdi. Gölün çevresindeki kamışlardan dam örtüsü
yapılır ve onların arasından sporcular için yollar açılırdı. Bunlar tek parça
tahtadan yapılmış hafif sandallarla birçok çeşidi bulunan sürülerle yaban
ördeği avlamaya, ya da sazan balığı, yılan balığı, turna balığı, tatlı su
levreği ve ada balığı tutmaya giderlerdi. Yılan balıklarından başka su
yılanlarının “çok zarif, dalgalı hareketlerle” suyun yüzünde süzüldükleri sık
sık görülürdü.
Pamvotis Gölü; sazlıkların arkasında Ali Paşa'nın adası
Ada sahillerinde...
Pamvotis Gölü
Gölde, Kastro’nun karşısında,
çınarların ortasında temiz, beyaz evlerle süslü çok hoş bir ada vardı. Burası
yazlık mesire yeriydi. Kadınlar, kapılarının önünde oturup yün eğirir, erkekler
de; başlarında güneşten korunmak için giydikleri şapkalarla, konuklara balık
tutarlardı. Karın bazen Mayıs’a kadar kalkmamasına, çok da yağmur yağmasına
rağmen, sıcak hemen dayanılmaz bir hal alırdı. Haziranda kuru otlar içeri
alınır, Temmuz ortasında arpayla buğday biçilmiş olurdu. Şiddetli fırtınalar ve
hatta yer sarsıntıları çok görülen şeylerdi. Kışlar çok soğuk, yazlar çok
sıcaktı ve ısının birdenbire değişmesi olağandı.(6)
Pamvotis Gölü kıyısında bir ulu çınar; sessizliğe fısıldar yaşananları...
Ali Paşa’nın
Yanya’daki iktidar yılları
Tepedelenli Ali Paşa, Yanya mutasarrıflığı görevindeyken Şubat 1788’de Avusturya ve 1791’deki Osmanlı-Rus savaşlarına katıldı ve
yararlıklar gösterdi. 1788’de derbentler paşası olarak görevlendirildi. Pançova harekâtına katıldı; savaşın
sonlarına doğru Maçin muharebesinde
(1791) önemli başarılar elde etti.
Tepedelenli Ali Paşa; Yanya Kalesi'ndeki müzeden...
“1791’de Rus-Avusturya-Osmanlı savaşı esnasında Rusya ile ilişkilere girdi
ve Yanya’da bir Rus konsolosluğu açılmasına izin verdi. Haziran 1791’de savaş
sonunda müstakil bir hükümdar olarak tanınması ve çarın koruması altında
bulunması şartıyla Rusya’ya bir ittifak projesi teklif etti. Buna göre Rusya
bölgedeki İslâm inancına saygı gösterecek, Ali Paşa’yı malî yönden
destekleyecek ve çeşitli üslerde düzenli askerî birlikler yerleştirerek idaresi
altındaki topraklarda hüküm sürmesine katkı sağlayacaktı. Ali Paşa da
Grek-Ortodoks ahaliye Türk-Müslüman halkla eşit muamelede bulunmayı, karışık
askerî birlikler kurmayı tekeffül edip, güvence olmak üzere oğullarından birini
çarın sarayına rehine yollamayı kabul etmekteydi. İttifak gerçekleşme noktasına
gelmemekle beraber Ali Paşa’nın, Rus ve Avusturya ile bu anlamda temasları olan
İşkodralı Kara Mahmud Paşa gibi Bâbıâli’yi baskı altında tutmaya çalıştığı
anlaşılmaktadır.”(7)
Yanya Kalesi'ndeki müzeden; gümüş fincan zarfları
Fincan zarfı; Yanya Kalesi
Ziynet eşyaları; Yanya Kalesi
Savaşın ardından büyük bir mesele halinde
devleti yıllarca uğraştıracak olan dağlı eşkıyasının tenkilinde ve bunların
içinde yer alan Arnavutlar’ın dağıtılmasında Ali Paşa’nın ve derbendler nâzırı tayin edilen oğlu Veli Bey’in yardımları görüldü (1792-1794). Vidin’de isyan eden Pazvandoğlu’na
karşı yapılan 1798’deki askerî harekâta 15.000 askerle katıldı. Osman Pazvandoğlu, imparatorluğun zaaf
içinde olmasından istifade ederek kısa zamanda Balkanların fiili hâkimi
olmuştu. Sancak beyleri, hatta vezirlere emir verdiği söyleniyor, Vidin, Niğbolu bölgesinde arazileri olan
vezirlerin onun sözünden çıkmadığı konuşuluyordu. Neticede ip bir yerde koptu
ve şeyhülislamdan “Pazvantoğlu’nun katli
vaciptir” fetvasını alan İstanbul harekete geçti. Bu noktada sahneye Tepedelenli Ali Paşa olanca
kıyıcılığıyla sahneye çıktı. İsyanın bastırılması sonrasında Ali Paşa’ya üç
tuğlu paşalık ve “sultanın aslanı” unvanı verildi.
Yanya Kalesi'nin kapılarından biri
Kale duvarları
Kapının üstünde yer alan tuğra ve kitabe; üzerindeki tarih ise Hicri 1259.
18.yy.ın sonlarına doğru
Epir’in dağlık bölgelerinde (Suli bölgesi) Suliyotlar olarak adlandırılan ve son derece hırçın ve savaşçı nitelikteki
Ortodoks Hıristiyan bu halkın başına buyruk yaşayışları ve Osmanlı İdaresi’ne
karşı isyankâr tutumları, merkezi yönetim için can sıkıcı bir hal almıştı. Suliyotlar, bir yandan ölen Kurt Ahmet Paşa’nın damadı İbrahim Paşa’dan, diğer yandan da Rus Çariçe
II. Katerina’dan aldıkları yardımlarla güç devşirdiler. Bugün de
Yunanistan’ın Epirus (Epir) bölgesinde
bir idari merkez olarak yaşamaya devam eden Suli’yi
ve Suliyotları; William Plomer, Yanya Sultanı
isimli kitabında şu şekilde anlatıyor:
Yerel giysileri içinde bir Suliyot; Ali Paşa'nın yazlık sarayındaki müzeden...
Hırçın Suli coğrafyasında bir Suliyot savaşçısı
(Kaynak: internet ortamı)
(Kaynak: internet ortamı)
“Suli, Balkanlar’ın en harikulade manzaralı yerlerinden birinde
doğal bir kaleydi. Yurtları, Karasu’dan 700 metre yükseklikte kurulmuş birkaç
köyden ibaretti. Karasu, korkunç kayalar ve ormanlarla dolu derin bir boğazdan
deli deli akardı… Dağlar, çoban püskülü ve dikenli defnelerle, bataklık
bölgeleri ise sarı süsen çiçekleriyle kaplıydı. Pek çok kuş, en çok leyleklerle
kartallar burada barınırdı. Öte yandan, beş kilometre uzunlukta dik ve dar bir
geçitten varılan yayladaki köylerinde yumuşak ve evcil bir görünüş vardı; çünkü
burada evler, mısır tarlaları, bostanlar ve meyve ağaçları arasına dağılmıştı.
Evler, damları ziftlenmiş, küçük ve küp biçimi yapılırdı. İki katlıydılar, alt
kat ambar ya da ahır gibi kullanılır, üst katta da iki ya da üç oda bulunurdu.
Ali Paşa'nın gazabından kurtulan Suliyotlar'ın bir kısmı Korfu'ya kaçarlar. Bu hatırayı canlandıran biri gravür; adadaki müzeden...
Nüfusu belki 12.000’i
bulan halkın kendine özgü bir kişiliği ve gelenekleri vardı. Belki de İskender Bey’in (Osmanlı’ya kırk yıla yakın kafa tutan Arnavutların milli kahramanı-İF)
çağından beri Suli’de yaşıyorlardı.
Hıristiyan’dılar… Genellikle, Yunanistan’ın diğer dağlılarıyla ortak yanları
vardı. Onlar için en önemli şey, küçük birliklerinin özgürlüğünü sürdürmek,
başlıca görevleri de bunu korumaktı. Erkekler on yaşında silah kullanmayı
öğrenir, talime giderlerdi. Tabii çete savaşlarında, vurkaç taktiklerinde, kendini
kuşatmış düşmana karşı huruçta, savaş hilelerinde, ani saldırılarda ve geri
çekilmelerde ustaydılar.
Osmanlı'ya karşı duyulan nefret; bir Suliyot'un ezdiği Osmanlı paşası; sanki Tepedelenli Ali Paşa gibi; ezen de Yunan İsyanı'nın önde gelen Suliyot liderlerinden Botzaris'i çağrıştırıyor. (Adadaki müzeden)
Kadınlar da cesurdular.
Savaş zamanı yiyecek ve cephane taşır, yaralılara bakar, bazen savaşa bile
katılırlardı. Suli’de yazılı yasalar
ve mahkemeler yoktu, anlaşmazlıklar kabile reisleri tarafından karara
bağlanırdı. Her an dövüşe hazır oldukları için de erkeklerin kavgaya
karışmamaları kuraldı, ama kadınların arabuluculuk etmeleri iyi karşılanırdı. Suliyotlar da kadınların zaaflarına
karşı Türkler ve Arnavutlar gibi sert davranırlar ve en hafif bir zina kuşkusu
üzerine onları çuvallar tıkıp kayalardan Karasu’ya atarlardı. Erkekler önemli
bir işleri yoksa keçi ve koyun sürüleriyle meşgul olurlardı. Hiç ticaret
yapmazlar, Kleftler gibi eşkıyalıkla
ya da ovada kendilerine tabi; altmış köyden aldıkları para ya da pirinç ve
mısırla geçinirlerdi. Kleftler ve İşkiptarlar gibi raks etmeyi ve türkü
söylemeyi sevmeleri, canlılıkları, o sarp dağlardaki çeviklikleri,
nişancılıkları ve özellikle keskin gözleriyle ünlüydüler. Kedi gibi karanlıkta
bile görebildikleri söylenirdi.”(8)
Yanya'da Tepedelenli Ali Paşa sarayında Rumlarla istişarede resmedilmiş. (Adadaki müzeden)
Yunan Bağımsızlık
Savaşı’nın önde gelen isimlerinden olan Botzaris
ve Zavellas da Tepedelenli Ali Paşa’ya karşı savaşan Suliyot liderleri arasındaydı. 1790-1803 yılları arasında Ali Paşa, Suliyotları kendi yöntemlerine göre ve İşkiptarları da kullanarak; dize getirmek amacıyla defalarca
saldırdı. Bu amansız mücadelenin sonunda Suliyotlar’ın
kesin olarak imhasıyla ve dağlık bölgelerin kontrol altında tutulmasına yönelik
devlet politikasının hırçın Epir
coğrafyasında egemen kılınmasıyla sonuçlanan bir evreye ulaşıldı.
Suliyotların dansı
(Kaynak: internet ortamı)
(Kaynak: internet ortamı)
Venedik’in ortadan kalkmasıyla birlikte Fransa’nın başta Korfu ve diğer Adriyatik adalarını; Preveze, Butrinto, Parga ve Voçina gibi bazı sahil kasabalarını (Nevahir-i Erbaa) ele geçirmesi, bölgede
Osmanlı açısından rahatsızlık yaratmıştı. Zaten Ali Paşa’nın da bu adalarda ve sahil kasabalarında gözü vardı.
Osmanlı-Rus müttefik donanmasının adaları ele geçirmek üzere 1799 yılında
harekâta yönelmesi sırasında Nevahir-i
Erbaa adıyla anılan Adriyatik kıyısındaki sahil kasabalarını zapt etme
işiyle de Ali Paşa görevlendirildi. Butrinto’yu ele geçiren Ali Paşa’ya vezirlik unvanı verildi.
Ali Paşa; Yanya'da sarayında...
(Pamvotis Gölü; adadaki müze)
“İmparatorluğun Adriyatik denizine açılan önemli bir bölgesini elinde tutan
Ali Paşa dış siyasetin yarattığı fırsatlardan faydalanmaya çalıştı ve bağımsız
bir prens gibi hüküm sürerek özellikle 1811’de gücünün doruk noktasına ulaştı.
Yabancı devletlerle iş birliği yaptı, bu arada Napolyon Fransa’sı ile
ilişkilerini geliştirdi. 1806’da Yanya konsolosluğuna tayin edilen Ch. H. L.
Pouqueville’in çalışmaları, kendisinin silâh ve para ile desteklenmesini
sağladı. Ali Paşa’nın bağımsız bir hükümdar edasıyla, adamlarından aslen bir
İtalyan papazı olan mühtedi (din
değiştirmiş-İF) Mehmed Efendi’yi Tilsit’e çarla görüşmekte olan (1807) Napolyon’un nezdinde elçi sıfatıyla göndermesi, bu irtibatın boyutlarını
gözler önüne serer. Bununla beraber; Venedik adaları, Fransa’ya bırakıldığından
umulan yakınlık oluşmadı. Yine Yanya konsolosluğuna gönderilen William M. Leake
vasıtasıyla İngiltere’nin de yardımını sağlamaya teşebbüs eden ve Londra’ya
Seyyid Ahmed Efendi adında bir elçi yollayıp (1809) özellikle silâh satın almak için görüşmelerde bulunan Ali Paşa’nın bu
adaları ele geçirmeye çalışması iki taraf arasında düşmanlığa yol açtı.
Osmanlı-Rus (1806-1812) ve İngiliz (1807-1809) savaşı esnasında Preveze ve Voçina’yı ele geçirdi. Parga, İngilizlere
teslim oldu ve Ali Paşa’nın idaresine ancak 1819’da terk edildi.”(9)
Pamvotis Gölü'nün ortasındaki adaya adını veren kadın; Tepedelenli Ali Paşa'nın oğlu Muhtar Paşa'nın metresi Kira Frosini (Efrosini)
(Kaynak: internet ortamı)
(Kaynak: internet ortamı)
Ali Paşa ve Kira Frosini bir Yunan filminin afişinde...
(Kaynak: internet ortamı)
(Kaynak: internet ortamı)
Suli Savaşları sürüp giderken Yanya’da Ali Paşa’nın yakın çevresinde bir takım aile kavgaları cereyan
etmekteydi. Ali Paşa’nın büyük oğlu Muhtar, kendini müthiş bir aşk
macerasına kaptırmıştı. Son zamanlarda Leganto
Mutasarrıflığı’na tuğlu paşa
rütbesiyle atanan Muhtar Bey, o
sıralarda Kira Efrosini adlı genç ve
güzel bir Yanyalı Rum kadına âşık olmuştu. Evli olan MuhtarPaşa, aşkını gizlemeksizin bu kadını kendine metres bile
yapmıştı. Muhtar Paşa’nın karısı Paşo Hanım, eşinin verdiği kıymetli
hediyeleri Efrosini’nin bir
kuyumcuyla anlaşarak el altından gizlice sattırdığını öğrenince, durumu
kayınpederi Tepedelenli Ali Paşa’ya
anlattı. Gelinine intikamını alacağı sözünü veren Paşa, aralarında Efrosini’nin de bulunduğu ve şehirde oğlu
Muhtar Paşa ile ilişkisi olduğunu
düşündüğü; adı kötüye çıkmış ne kadar kadın varsa bir gece toplatıp hepsini
çuvala koydurdu ve ayaklarına taş bağlatıp göle attırdı. Bu hadise sırasında
kendisini itidalli davranması için uyaran karısı Ümmü Gülsüm’ün de ölümüne sebep oldu Ali Paşa. Uyarılmaya öfkelenen Paşa, piştovunu eline aldı ve gelişigüzel
boşalttı. Korkudan bayılan genç kadın odasına kapandı, ertesi gün kendisinden
özür dilemek için gelen Ali Paşa’ya
kapıyı açmayıp onun kilitleri kırdığını görünce, öldürmek için geldiği sanısına
kapıldı ve korku yüzünden oracıkta can verdi.
Ali Paşa'nın büyük aşkı; ikinci karısı Rum dilberi Kira Vasiliki (adadaki müzeden)
Daha sonra oğlunun Efrosini’ya verdiği hediyeleri piyasaya
süren kuyumcunun peşine düştü Tepedelenli.
Adamın evini bastı. Kuyumcunun ailesiyle birlikte öldürülmesini emretmiş, hatta
onu bizzat öldürmek için kendisi de avluya girmişti; ama Ali Paşa’nın karşısına hayatının aşkı orada çıktı. Kuyumcunun kızı Vasiliki, kendisini Ali Paşa’nın ayaklarına atarak, annesiyle birlikte kardeşlerinin ve
kendisinin canlarının bağışlanmasını istedi. Ayaklarının dibinde yatan, öylesine
güzel bir genç kızdı ki; Ali Paşa’nın
aklı başından gitti, emrini iptal ederek Kira
Vasiliki’yi sarayına götürdü.
Ali Paşa'nın; restore edildikten sonra şimdi müze haline getirilen yazlık evinden bir köşe
Paşa’nın izniyle dinini
korudu genç kız. Onu kaybetmek korkusuyla Vasiliki’ye
nikâh kıydı Paşa. Pigot isimli bir
Fransız subayının Hindistan’ın Madaras
Mihracesi’nden aldığı ve ünlü Kazanova’ya
sattığı, ondan Napolyon’un annesinin
aldığı, ancak oğlunun Elbe’ye
sürüldüğü dönemde onu kurtarmak için müzayedeyle sattığı 85 kıratlık Kaşıkçı Elması düğün hediyesi olarak artık
Kira Vasiliki’nin boynundaydı.
Tepedelenli Ali Paşa ve Kira Vasiliki; tablo Paul Emil Jacobs (1802-1866)'a ait...
(Kaynak: internet ortamı)
(Kaynak: internet ortamı)
Yanya şehrinin tarihinde görülmemiş şenliklerle kutlanan emsalsiz
bir düğünle yeniden evlendi Ali Paşa.
Kira Vasiliki, her an yanı başındaydı
Ali Paşa’nın. Yaşlı vezir, Pamvotis Gölü’nde onunla birlikte sandal
gezilerine çıkıyor, başını onun dizlerine dayayıp şarkılar söylüyordu.
Ali Paşa, Pamvotis Gölü'nde kayık gezintisinde resmedilmiş; arkada Yanya Kalesi ve Fethiye ile Aslan Paşa Camileri
(Kaynak: internet ortamı)
(Kaynak: internet ortamı)
“II. Mahmut’un merkezî otoritenin
sağlanması amacıyla mahallî güçleri ortadan kaldırmayı hedefleyen siyaseti,
yarı müstakil bir tutum içinde her geçen gün bir tarafa saldırmakta ve
yayılmakta olan Ali Paşa’nın ortadan
kaldırılmasını kaçınılmaz duruma getirmekteydi. Merkezde önemli bir konumda
bulunan, çeşitli hesap ve entrikalarıyla dengeleri değiştiren Nişancı Hâlet Efendi ile arasının
açılması Ali Paşa’nın sonunu getirdi.
Ali Paşa, derbentler başbuğluğundan
ve oğlu Veli, Tırhala paşalığından azledildi (Mart 1820). Çeşitli yerlerde mevcut
sayısız çiftliklerindeki askerlerini geri çekmek şartıyla Yanya, Ali Paşa’nın
uhdesinde bırakıldı; ancak buna uymayacağı beklendiğinden harekete geçmek için
kuvvetler hazırlandı ve Mora valiliğine tayin edilen Hurşit Ahmet Paşa bu işle görevlendirildi. Ayaklanmaya hazırlanan
ve Rumların desteğini alan Ali Paşa
bunlarla Yanya’da bir toplantı
düzenledi (23 Mayıs 1820), kendi idaresinde bir Rum eyaleti kurulmasına
tevessül etti. Bu amaçla Rumlara para ve silâh yardımında bulundu.
Ali Paşa'nın yazlık evinden bir köşe; önde Ali Paşa'nın her zaman tüttürdüğü meşhur çubuğu ve arka fonda o dönemden kalma silahlar
Bunun üzerine vezâreti kaldırılarak Yanya
valiliğinden azledildi ve oğullarıyla birlikte Tepedelen’de zorunlu ikamete tâbi tutuldu. Bunu reddetmesiyle de
fermanlı ilân edildi. Askerî harekât neticesinde Ali Paşa’nın hâkimiyeti altındaki yerler kısa zamanda ele
geçirildi, kendisi de Yanya Kalesi’ne
çekildi. Bu gelişme sonunda oğulları ve torunları teslim oldu. Ali Paşa’nın Yanya’da iki yıla yakın devam eden direnişi esnasında Rum isyanı
genel bir yaygınlık kazandı. Hurşit Paşa kumandasındaki
kuvvetler tarafından tamamen kıstırılan ve teslim olması halinde hayatına
dokunulmayacağı sözü verilen Ali Paşa,
Pamvotis Gölü üzerindeki Pandeleimon Manastırı’na sığındı ve
İstanbul’dan gelecek son kararı beklemeye başladı. Hurşit Paşa yaptığı teklifin kabul edilmemesi üzerine, idamına dair
düzmece bir ferman tertip etti. 14 Şubat 1822’de odasına girilerek gereği
yerine getirilmek istendiğinde; Ali Paşa,
buna silâhla mukabele etti ve çıkan çatışmada öldürüldü. Başı 24 Şubat’ta İstanbul’a getirildi. Suçlarını ifade
eden bir yafta iliştirilmiş olarak teşhir edildikten sonra
daha önce aynı akıbete uğrayan oğulları Veli,
Muhtar, Sâlih ve torunu Mehmet
paşaların kesik başlarıyla birlikte Silivrikapı
dışındaki mezarlığa gömüldü ve mezarlarına birer kitâbe konuldu. Ali Paşa’nın başsız cesedi Yanya’da Fethiye Camii haziresinde eşi Emine Hanım’ın (ya da Ümmü Gülsüm) yanına defnedildi. Devlet
tarafından asi ilân edilip kendisiyle uğraşılması yüzünden Mart 1821’de
başlayan Yunan ayaklanmasının rahatça gelişme imkânı bulduğu, Ali Paşa’nın bu gelişmeyi kendi çıkarı
için kullandığı, para ve silâh yardımlarında bulunarak isyanın çıkışını ve
gelişmesini desteklediği idam yaftasında özellikle vurgulanmıştır. Ali Paşa devlete karşı Rumlarla iş
birliği içine girmekle beraber onun idamıyla, göz açtırmadığı ileri sürülen
Rumların isyan fırsatını ele geçirdiği hakkındaki yaygın kanaatin doğru
olmadığı açıktır.”(10)
Bir Batılı gravürde Ali Paşa'nın öldürülüşünün temsili resmi
5 Şubat 1822'de Ali Paşa'nın öldürülüşü sırasında tavanda açılan delikler; Kira Frosini adasındaki yazlık evdeki izler...
Manastırın odalarındaki
ölüm dirim mücadelesi sırasında Tepedelenli
Ali Paşa’nın yaralandığı sırada yanındakilere “Vasiliki’yi vurun, ellerine sağ geçmesin” şeklinde son emrini
verdiği; ancak adamlarının, Paşa ölünce derhal teslim olduğu rivayet edilir. Hurşit Paşa, Vasiliki’yi Tepedelenli’nin
hazinesini ortaya çıkarmak için günlerce sorgular. Ama Kira Vasiliki hazinenin
yerini bilmemektedir. Hurşit Paşa, beraberinde Kira Vasiliki ve kasada muhafaza ettiği
kıymetli taşlarla İstanbul’a gelir. Kaşıkçı
Elması, bu sayede hazineye intikal eder. Önce 75 kuruş maaşla Bursa’da mecburi ikamete tabi tutulan Kira Vasiliki, daha sonra affedilerek İstanbul’a gelmesine ve Fener’de yerleşmesine izin verilir.
Hayatının son yıllarını doğduğu topraklarda geçiren Vasiliki’nin bir rivayete göre Tırhala’ya
yerleştiği ve alkolle haşır neşir bir halde yaşadığı; bir başka rivayete göre ise,
bir İtalyan asilzadesiyle evlenip yeni kocasıyla birlikte hayatını Tepedelenli’nin hazinelerini aramakla
geçirdiği anlatılmaktadır.
İstanbul'a; Babıali'ye gönderilen Ali Paşa'nın kesik başının Padişah II. Mahmut'a arzını gösteren temsili resim; adadaki müzeden...
Ali Paşa’nın 30 yıldan fazla süren Yanya’daki egemenliği sırasında; İstanbul’daki haber alma
kaynakları ile Babıâli’nin nabzını iyi tuttuğu anlaşılıyor. Epir’de ve
Balkanlar’daki rakipleri hakkında İstanbul nezdinde kurduğu tuzaklar, iftira
kampanyaları ve devlet yönetimindeki önemli noktalardaki bir takım insanları
rüşvet v.b. araçlarla denetlemesi sayesinde gücünü her zaman sağlamlamış olmalı.
Bu uğurda çağın büyük devletleri ile girdiği angajmanlar daha sonraları başına
dert açsa da zamanında önüne yeni olanaklar da sağlamış besbelli. Batı’da
sağladığı sempati ve etki ile bir süreliğine de olsa; Osmanlı’nın zayıflayan
merkezi iktidarını bu şekilde de baskı altına almış olabilir.
Ali Paşa'nın yazlık evinin avlusundan bir hatıra...
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da
başardığını Yanya’da denemeye çalışan
Tepedelenli Ali Paşa’nın sonu ne
yazık ki hazindi. Gözü servete doymayan bir kişilikte olan Ali Paşa’nın öldürüldükten sonra tümüyle müsadere edilecek olan; Güney Arnavutluk, Kuzey Yunanistan ve
Makedonya’nın bir kısmını kaplayacak şekilde geniş bir bölgede yaygınlık arz eden,
feodal mülkiyete çevirdiği, arazinin verimliliğine göre genişlikleri 80-130
dönüm arasında değişen çiftliklerinin sayısının 950’den fazla olduğu, ayrıca
idamının ardından düzenlenen defterlerden zimmetindeki nakit para varlığının ise
2,5 milyon kuruşu aştığı kaynaklarda belirtilmektedir.(11)
Yanya Kalesi'nden bugüne kalan...
“Ali Paşa ve ailesi bölgeyi idare ederken oldukça varlıklı bir aile haline
gelmiştir. Arşiv kayıtlarından anlaşıldığına göre çok sayıda çiftlik, bağ,
bahçe, konak, han vs. taşınmaz malların yanında değerli nitelikte eşya ve
nakitleri vardı. Bu mal varlığını nasıl edindiği sorusuna verilecek cevap ise
çeşitlidir. Mal varlığını edinme yolları arasında, güç kullanma, zorla istimlâk
etme, satın alma, rüşvet gibi usulleri sayabiliriz. Ali Paşa’nın mal varlığının
ve zenginliğinin büyük kısmını çiftlikleri oluşturmaktadır. Paşa, toprakların
kendi kontrolünde çiftlikleşmesini sağlayarak önemli bir gelir kaynağı
yaratmıştı. Ayrıca, birçok köyü çiftliğe dönüştürerek bunlardan düzenli gelir
elde ediyordu. Reayanın elinde bulunan köy arazileri, Paşa tarafından korkutma
ve baskı yöntemleriyle ele geçirilmiştir. Örneğin Karaferye (Veria) kazasında reaya
köyü olup çiftlik haline getirilen yerler vardır. Yine Vidin kazasında 9 adet
köy bir şekilde çiftlik haline getirilmiştir. Bu çiftliklerde üretilen
ürünlerden de üçte bir hisse Ali Paşa’ya veriliyordu. Çiftlikleşmede kullandığı
benzer bir yöntem, değişik insanların mülkünde olan topraklara, ekilen toprak
miktarına göre sahiplerine bir miktar ücret ödeyerek zapt etmekti.”(12)
Yanya'nın hakimi Tepedelenli Ali Paşa; Yanya Kalesi'ndeki müzeden...
Kaynaklara göre; Arnavutça ve Rumcayı iyi
konuşan Ali Paşa’nın Türkçe bilgisi
nerdeyse yok denecek denli azdı. Türk, Arnavut, Berberi askerleri, Türk subaylarıyla vekilleri, Rum-Yahudi
sekreterleri, Rum tüccarları, Tatar ulakları, son derece donanımlı sarayında iç
oğlanları ve köleleriyle kendisine misafir olan Lord Byron’ın da yazdığı üzere tam bir hükümdar gibi yaşamaktaydı.(11)
Yanya Kalesi'nin içine girerken...
Osmanlı Döneminden kalma toplara örnekler
Bunlar da gülleleri...
Ali Paşa iktidarını korumak gayesiyle güçlü bir askerî kuvvet oluşturmuştu. 7000’i sürekli olmak üzere ordusundaki asker sayısı 30-40.000’e ulaşmaktaydı. Ayrıca küçük bir donanma kurmuştu. Yönetimi altındaki bölgelerde nüfus 1,5-2 milyon tahmin edilmekte olup, yıllık geliri 4-5 milyon kuruş tutmaktaydı. Kendisinin dışında üç oğlunun 1817 yılı hesabıyla toplam gelirleri 7 milyon kuruşu (600.000 sterlin) bulmaktaydı. İdaresi altındaki bölgelerde Rumca resmî dil gibi geçmekte, Arnavutça günlük konuşma dili olarak kullanılmaktaydı; ancak bu dilin yazılı olarak da öğrenilmesini istemiştir. Yönetimde bir divan kendisine yardım etmekte, onayı olmadan hemen hiçbir şey gerçekleşmemekteydi. Eğitilmiş insanların varlığını siyasî ihtirasları için gerekli gördüğü anlaşılıyor.(11)
Yanya Kale içi; Aslan Paşa Camisi'ne giden yol...
Yanya Kalesi'nin surları
Bugün
başı İstanbul’da Silivrikapı
mezarlığında; gövdesinden kalan kemikler ise, ilk eşi Ümmü Gülsüm ile birlikte
Yanya Kalesi’nde Fethiye Camisi’nin hemen önündeki hazirede gömülü, yaşamı
türlü söylenceye ve sanat eserine konu olmuş; bir yanı Türk, bir yanı ise Arnavut
olan Tepedelenli Ali Paşa’nın
cesaret, zekâ ve hırsla beslenen yaşamı, bir anlamda çağımızdaki iflah olmaz
servet ve ikbal düşkünü insanlara da örnek olacak niteliktedir. Ama Yanya, bugün hala geçmişinde saklı bu
acayip iktidar mücadelelerinin yorgun düşürdüğü bir şehirden daha fazlasına
sahiptir; bütün yitirdiklerine rağmen ve doğasındaki dinginliği ile bunu
yakalayabilenler için…
(DEVAM EDECEK)
Dipnotlar:
(1) Orta Yunanistan’da Gezerken;
dizi yazılar için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2013/01/korint-kanali-ve-hatirlattiklari.html
ve http://dagakactim.blogspot.com/2013/02/patrasdan-pargaya.html
ve http://dagakactim.blogspot.com/2013/09/orta-yunanistanda-gezerken.html
(2) Yanya, Pamvotis Gölü;
Tepedelenli Ali Paşa’nın yazlık sarayı/müzesi; Ali Paşa’nın hayatını anlatan
panodan çevrilmiştir.
(3) İslam
Ansiklopedisi, Tepedelenli Ali Paşa maddesi; yazan: Kemal Beydilli; sayfa:476; link için
bkz. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c40/c400280.pdf
(4) William Plomer, Yanya Sultanı; Çeviren: Murat Belge; Hürriyet
Yayınları, Birinci Baskı, Şubat-1972; sayfa:26
(5) William Plomer, a.g.e; sayfa:27
(6) 18.yy.
Yanya’sı; William Plomer, a.g.e;
sayfa:49-54
(7) İslam
Ansiklopedisi, a.g.m.
sayfa:477
(8) William Plomer, a.g.e; sayfa:60-62
(9) İslam
Ansiklopedisi, a.g.m.
sayfa: 477-478
(10) İslam
Ansiklopedisi, a.g.m.
sayfa:478
(11) İslam
Ansiklopedisi, a.g.m.
sayfa: 478-479
(12) Prof. Dr.
Hamiyet Sezer; Ankara
Üniversitesi DTC Fakültesi; Tepedelenli Ali Paşa ve Oğullarının Çiftlik ve
Gelirlerine İlişkin Yeni Bilgi-Bulgular; bkz. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/23/138.pdf
(13) Yazıda belirtilenler dışındaki fotoğraflar, gezi
sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan ve fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Tarihi eserlerin Osmanlıca kitabelerinin tamamını eklerseniz çok iyi olur.
YanıtlaSilselanik parga yanya gezisi için araştırma yapıyorum.Zengin ve tarihi dayanaklarla dolu gezi notlarınız için teşekkür ederim.
YanıtlaSilİlginize teşekkürler. İF
SilEmeğinize sağlık. Şu an Yanya' dayız çok istifade ettik
YanıtlaSilNe mutlu size. Ne mutlu gezebilenlere...Tadını çıkarın. Metsovo'ya uğramadan gelmeyin. İyi geziler. Geri bildiriminize teşekkürler...İF
Sil