KENDİNİ ANLATAN TÜRKÜ
04 Mayıs 2017
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Dağa Kaçtım ekibinden Tireli dostumuz Hasan Doğan’ın sevgili annesi Fatma Doğan, 3 Mayıs 2017 günü yağmura
gebe bir akşamüstü; Tire Devlet Hastanesi’nin başı dumanlı Bozdağlar’a bakan bir odasında, evladı Hasan Hoca’nın ellerinden sonsuzluğa doğru kayıp gitti; isimsiz bir yıldız gibi. Yüzlerce yıl
önce; uzaklardan gelip bu güzelim toprakları yurt edinmiş Yörüklerin sessiz ve
çalışkan bir bireyiydi; Peşrefli
köyünden Fatma Doğan. 90’a dayanmış
ömründe güçlü hafızasıyla öne çıkan Fatma Nine, Hasan Hoca’ya en son Safura’nın hikâyesini anlattı; biz de
size… Nur içinde yatsın Fatma Nine…
Peşreflili Fatma Doğan
(Hasan Doğan Arşivi)
Fatma Doğan ve oğlu Hasan Doğan; evlerinin önünde...
(Hasan Doğan Arşivi)
Tire Voyvodası Yetim Ahmet Ağa
döneminde Tire
Karaosmanoğlu Ailesi’nin Manisa,
İzmir ve Aydın civarında etkin olduğu bir dönemde Aydın Vilayetinde Atçalı Kel Mehmet İsyanı patlar
(1829-1830). Tam bu sıralarda; Padişah
II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla sonuçlanan Alemdar Vakası ile birlikte devleti
yeniden yapılandırmaya dönük bir reform sürecinde merkezi iktidarın yerel
ortağı görünümündeki ayanlık kurumuna karşı bir hamle arifesinde iken,
ayaklanma nedeniyle süreç kesikliğe uğrar. Çünkü Aydın İsyanı’nın bastırılması sırasında Karaosmanoğlu Ailesi
anahtar bir rol oynayacaktır.
Bir İzmir karpostalında zeybekler...
(https://www.pinterest.com)
Tire’de bu
isyan sırasında yönetimde bulunan Karaosmanoğlu
Hacı Mehmet Ağa’nın halkın da çağrısıyla şehre davet edilen Atçalı Kel Mehmet zeybekleri tarafından 15
Ekim 1829 tarihinde Tire’den
kovulması ve Tire’nin Atçalı Kel Mehmet’in eline geçmesi dönemin
Osmanlı kayıtlarında şöyle anlatılmaktadır:
“Zeybek haşarat Aydın
Güzelhisarı’ını istila eyledikten sonra Tire kazasına dahi âdemler irsaliyle (göndererek) geleceklerini ihbar
eylediklerinden kaza-i mezkur vücuh-ı ahaliyi cem ederek (kazanın ileri gelenlerini toplayarak) haşarat-ı merkumeyi (işsiz güçsüz haşarat) uğratmamak için
müzakere ve ittifak esbabının istihsaline (gerekli
birliği sağlanmasına) dikkat eylemişlerse ise de ahali-i mezkure (adı geçen halk) esnaf ve rençber
makulesi (kesimi) olduklarından bahisle
muharebeye kıyam edemeyeceklerini izhar etmiş (savaşa girişemeyeceklerini açıklamış) ve belki gelmelerini dahi
temenni eylemiş olduklarından tarihi arizeden iki gün mukaddem (13 Ekim 1829)
altıyüz mikdarı haşarat, iki kol olarak kasaba-i mezkure duhul eylemeleriyle (adı geçen kasabaya girmeleriyle) hâkimi,
müftüsü ve voyvoda ve vücuhu (ileri
gelenleri) firar ederek İzmir’e vürud (kaçarak)
ve Tire’ye civar olan Bayındır kasabasının ahalisi dahi hâkim ve müftü ve
voyvodasıyla ittifak edüb (birleşerek)
muharebe etmeyeceklerine cevab verdiklerinden onlar dahi kasabadan çıkar çıkmaz
haşarat-ı mezkurenin (adı geçen haşaratın)
bir bölüğü kasaba-i mezkureye dühul (adı
geçen kasabaya-Bayındır-girerek) ve istila eylediklerini (ele geçirdiklerini), birtakım sebükmagzan
(akılsız) ve bi-idrak (anlayışı yetersiz) ancam-i karı (işin sonunu) mülahaza etmeyerek (iyice düşünmeyerek) haşarat-ı mezkureye
(adı geçen haşarata) meyil ve rağbet
etmekte oldukları anlaşılmış olduğuna binaen… şimdiye kadar taraf-ı Devlet-i
Aliyye’den bu maddenin tedabir-i hasenesi (yeterli
ve sağlam önlemler) buyrulmuş olduğu meczum ise de (kesin olsa da) fesat saat be saat büyümekte olduğundan, etrafıyla
tutulması vacibat-ı umurdan (gerekli bir
iş) olmağla haricden bir muktedir (becerikli)
zatın sürat-i (acilen) ta’yini…”(1)
Derekahve'nin üst düzleminden Tire'ye bakış
Tire kazasındaki gelişmeler, Tire Voyvodası Hacı Mehmet Ağa’nın İzmir
İhtisab Nazırı’na gönderdiği 18 Ekim 1829 tarihli mektubunda ve Tire voyvodasının yardımcılarından olan
ve Atçalı’nın Tire’yi ele geçirmesi sonrası İstanbul’a giden ve yönetimi
bilgilendiren Ali Ağa’nın konuyla
ilgili anlatımında olay şöyle anlatılmaktadır.
“Arzuhal-i kullarıdır ki,
zeybek eşkıyaları bundan mukaddem (önce)
Güzelhisar’dan Aydın Mütesellimi kullarıyla ihraç (kaçırıp) ve şehri zapteyledikten sonra Tire’den dahi bazı
mefsedetpişe (bozgunculuk taraftarı)
kimseler eşkıya-yı mezburlara hafiyyeten tahrir ve ademler irsal (adı geçen eşkıyaya gizlice yazı ve
haberciler gönderip) ve Tire’ye davet etmiş olduklarından Rebiülahirin
onaltıncı (15 Ekim 1829) Salı günü müfsid-i mezburların ianeleriyle (adı geçen bozguncuların yardımlarıyla)
Tire’ye dühul etmiş (girmiş) ve
mukabele (karşı koyma) mümkün
olmadığından kulları bizzarur (çaresiz)
İzmir’de bir çaresi bulunur mülahazasıyla (düşüncesiyle)
İzmir’e gelmiş olduğum (Tire’den kaçmış)
beyan tahrir-i arz-ı ubudiyet-i iştimale vesile-i cesaret olundu.
Bende Mehmet Voyvoda-i Tire Hala”(2)
Kaziroğlu Camisi'ne doğru; Tire'nin eski zamanları ve ne sırlar saklıdır sessiz sokaklarında.
Osmanlı kayıtlarına da yansıdığı üzere Tire halkının daveti üzere Tire’ye giren Atçalı Kel Mehmet şehre gelmeden şehrin ileri gelenlerinin Tire’yi terk ettiği anlaşılmaktadır.
Sarayın; durumun ciddiyetini anlamasını takiben ilk yapılan, Karaosmanoğlu Ailesi’ne gücün yeniden
teslimi ve Atçalı’nın halledilmesi
işinin başına getirilmesi olacaktır. Bu kapsamda Tire voyvodalığına; yetim
olduğu için ninesi tarafından yetiştirilen ve aynı aileye mensup olan Karaosmanoğlu Yetim Ahmet Ağa getirilir.
Tabii ki bu sırada Tire, Atçalı Kel Mehmet’e bağlı zeybeklerin
yönetimindedir.
19.yy.da orijinal kıyafetleri içinde bir zeybek
(https://www.pinterest.com)
Atçalı Kel Mehmet ve zeybekleri kayıtlara göre Aydın’ı
22 Aralık 1829 gece yarısı karanlıktan faydalanarak terk eder. Bu duruma göre Tire’den de ayrılışı, bu tarihe yakın ve
Aralık ayı içinde olmalıdır. Demek ki, Tire
kasabası, yaklaşık 2-2,5 ay kadar; Atçalı
Kel Mehmet’in zeybeklerinin yönetiminde kalmış anlamına gelmektedir.
Atçalı’nın Aydın, Tire ve Bayındır’ı terk edilişleri yine Osmanlı
kayıtlarında şu şekilde aktarılmaktadır:
“Ber mucib-i
emr-i şerif (verilen şerefli emirler
gereğince) Kara Osmanzade utufetlu (saygıdeğer)
Yetim Ahmet Ağa kulları, refakat-ı Tevfik-i samedani (Allah yolunda olanlarla uyumlu ve birlik) ile hareket ve bundan
akdem (önce) Aydın sancağı kazalarını
istila etmiş (ele geçirmiş) olan
sergerde-i eşkıya (eşkıyaların başı)
Atçalı Kel Mehmet’in Bayındır ve Tire ve Ödemiş ve Birgi ve Sard kazalarında
olan asakir-i menhusesı (uğursuz
askerleri) avn-i inayeti perverdigari (koruyucunun
ihsanı ve yardımıyla) ve kuvvet-i kudsiye-i mehabet-i padişahı üzere (ulu padişahımızın kutsal kuvveti üzerine)
cümlesi firar edüb kazaha-i mezburdan (adı
geçen kazalardan) mumaileyh (yukarıda
adı anılan) Yetim Ahmet Ağa kullarının asakiri (askerleri) gereği gibi zabt u rabt (ele geçirip) ve derununda (içeride)
bulunan zeybek eşkıyasının ceza-i sezalarını (hakkettikleri cezaları) icra (uygulayıp)
ve badehu (daha sonra) Tire
tarafından maiyetinde (emri altında)
olan asakir-i külliye (yüksek miktarda
asker) ile utufetlu (saygıdeğer)
Elhaç İlyas Ağa tarafına dahil olarak bilittifak (işbirliği ederek) makarr-ı eşkıya (isyancıların merkezi) olan Güzelhisar-ı Aydın kalbine (merkezine) müteveccih olduklarında (gitmeye yöneldiklerinde) merkum (konu edilen) Kel Mehmet asakir-i nusret
meserin (üstün yetenekli askerlerin)
şirane (aslan gibi) hücumuna tab-ı
aver olamayacağını (saldırısı karşısında
dayanamayacağını)...” anladığı ve Atçalı Kel Mehmet’in zeybekleriyle birlikte bir gece vakti bölgeden
hızla uzaklaştığı belirtilmektedir.(3)
Derekahve üstündeki sokaklardan biri; 1.Karakurna Sokak
Safura’nın Öyküsü
Tireli dostumuz Hasan Doğan’ın
rahmetli annesinden bu sonbaharda sağlığında dinlediğimiz bir türkünün sözleri,
bizi bu yazıyı yazmaya itti bir anlamda. Yazmasak olmazdı; çünkü bu hazin
öykü, zamanın girdabında kaybolur giderdi şüphesiz. Türkünün sözleri, olayın
kendisini gayet açık bir şekilde anlatıyor aslında. Ancak; müphem nokta;
dönemin varlıklı ve güç sahibi kişisinin Voyvoda
Yetim Ahmet Ağa olup olmadığı konusunda. Çünkü 19.yy.ın sonlarına doğru bir
başka Yetim Ahmet Ağa’dan daha söz ediliyor Tire’de. Bugün geldiğimiz nokta
itibariyle Voyvoda Yetim Ahmet Ağa’dan daha sonra yaşayan ve Yetim Hacı Ahmet
Ağa diye bilinen diğer kişinin Tire’deki ailesinden bireylerin ifadesine göre
hem türküde tanımlanan iri yarı ve yağız görünümlü bir fiziğe sahip olmaması,
hem de eşraftan bir kişi olarak tanınması nedeniyle bu olayda sözü edilen kişi
olmadığı; esas aktörün Voyvoda Yetim
Ahmet Ağa olma olasılığının daha yüksek olduğu kanaatindeyiz.
Tire'deki sivil mimari yapılarına bir örnek; Ahmet Karcı Evi
Kaziroğlu Camisi ve Bayraktaroğlu (Sancaktaroğlu) Konağı'nın yanmadan önceki yeri
Bayraktaroğlu (Sancaktaroğlu) Konağı
(Seha Gidel Gravürü)
Bayraktaroğlu (Sancaktaroğlu) Konağı
(Seha Gidel Gravürü)
Kaziroğlu Camisi
Kaziroğlu Camisi'nin haziresinde yer alan mezar taşlarından biri
Kaziroğlu Camisi'nin avlusuna bitişik bir eski ev
Eski Yeni Hamam
Atçalı Kel Mehmet’i Tire’den çıkaran Tire’nin
yeni voyvodası Karaosmanoğlu Yetim Ahmet
Ağa, Tire’de bulunduğu süre zarfında; bugün Tire’nin Kaziroğlu Camisi’nin ve yakın geçmişte yanan Bayraktaroğlu (Sancaktaroğlu) Konağı’nın hemen altında; Eski Yeni Hamam’ın ise biraz üstünde konumlanmış büyük bir konakta
yaşamış. Konağın yakınlarında yer alan ve şimdi bir yıkıklık görünümdeki bir
başka evde; 1830’lar Tire’sinin kaymakamının
kızı yaşarmış. Kızın adı Safura imiş.
Safura, o yıllarda 13-14 yaşlarında,
çok güzel bir kız imiş. Herhalde Tire’ye
voyvoda olarak atanan Yetim Ahmet Ağa
da o yıllarda yakışlı ve yağız bir delikanlı olmalı. Çünkü 13-14 yaşlarındaki Safura, evinin hemen yakınlarında at
üstünde gördüğü bu gösterişli delikanlıya gel zaman git zaman vurulmuş.
Arkasından yakılan türkünün sözlerine bakılırsa Yetim Ahmet Ağa’nın da beyaz tenli Safura’ya bakışı karşılıksız değildir. Ancak bu aşkın, bu noktadan
daha ileriye gitmesine; Yetim Ahmet Ağa’yı
büyütüp yetiştiren ninesi engel çıkarır. Ninesinin Yetim Ahmet’e “Biz mazbutuz; onlar bize hizmet edemez”
şeklindeki karşı koyuşuyla ümitsiz bir aşka dönüşen Safura’nın sevdası, giderek
bir kara sevdaya ve sonunda da ince hastalığa dönüşür. Ninesinin sözünden çıkamayan
Yetim Ahmet Ağa ile Safura’nın bir araya gelmesi asla mümkün
olamaz ve bu karşılık bulmayan aşk sonunda Safura’nın
ölümüne yol açar. Bu arada ninesi de Yetim Ahmet’i bir başkasıyla
evlendirmiştir zaten. Türkünün sözlerinden anlaşıldığı
kadarıyla Safura Hanım, o günlerde
Tire’nin ileri gelenlerinin yakınlarının gömüldüğü Yeni Cami’nin avlusuna defnedilir. Ayanlar döneminin; sevdası
uğruna eriyip biten bu biçare aşığı, şimdi Tire’de Yeni Cami’nin haziresinde yatmaktadır.
Tire Merkez Yeni Cami; son cemaat yeri
Safura'nın da gömülü olduğu Yeni Cami'nin haziresinden bir görünüm
Yeni Cami Haziresi; bir başka açıdan...
Türkünün günümüze aktarımı ise ayrı bir hikâyedir. Tireli dostumuz Hasan Doğan’ın büyük ninesi Aşçı Emine, 1880’lerde yukarıda sözü
edilen Yetim Ahmet Ağa’nın konağında
aşçı olarak çalışmaktadır. Yukarıda anlatılan olayı ve onların ardından yakılan
türküyü Aşçı Emine, o konağın
mutfağında duymuş olmalıdır. Türküyü ninesinden 12 yaşında dinleyen Hasan Doğan’ın 87 yaşındaki annesi Fatma Doğan ise, bugün bize bu olayı
aktararak bir anlamda kaynaklık etmektedir.
Fatma Doğan'ın konuğuyduk o gün.
(Fotoğraf: Hasan Doğan)
Türkünün sözleri şu şekildedir:
Al kurebi başında
Telleri var taşında
Safura Hanım’ı sorarsan
Yeni Cami başında
Mavi kurep başında
Safura okunur taşında
Safura Hanım’ı sorarsan
On üç, on dört yaşında
İzmir’in çarşısına
Gün doğar karşısına
İnsan kötülük mü eder
Kapı bir komşusuna
Potinim cici bici
Bastığım çimen içi
Safura Hanım’ı sorarsan
Soyulmuş badem içi
Şemsiyesi sırmadan
Aç kız kapıyı kırmadan
Gel sarılıp yatalım
Hanım ninem duymadan
Lamba şişesiz yanmaz mı?
Ah, bana yar bulunmaz mı?
Ben bu dertten ölürsem
Namazım kılınmaz mı?
Bülbüller ötüşüyor
Ciğerim tutuşuyor
Yetim Ahmet evleniyor
Bana da yazık oluyor
Kaynak: Fatma Doğan
Fatma Doğan sağlığında; evinde...
(Fotoğraf: Hasan Doğan)
Türkünün sözlerine bakıldığında, yaşananlar anlaşılır bir şekilde ifade edilmiş bulunmaktadır. Aslında Yetim Ahmet Ağa ile Safura Hanım’ın aşkının ileri boyutlara taşındığı, ancak ninesinin engellemeleri ve Yetim Ahmet Ağa’nın ninesine karşı koyamayışı nedeniyle bir kara sevdaya dönüştüğü ve sonunda da Safura Hanım’ın hayatına mal olduğu türkünün sözlerinden anlaşılmaktadır.
Son Söz
Atçalı Kel Mehmet Efe’nin uğruna dağlara çıktığı, dağlarda dolaşıp düğün dernek yapmadan asla
evlenmeye cesaret edemediği Fatma’sı,
Aydın’ı terk etmeden biraz önce
evlenip de Aydın’dan birlikte kaçmak
zorunda kaldığı Fatma’sı; bunun
yanında kapı bir komşusuna sevdalanıp ona kavuşamamış Tire Voyvodası Yetim Ahmet Ağa’nın Safura Hanım’ı; işte size ayanlık ve eşkıyalık zamanlarının
doyulamamış, yarım kalmış ve heder olmuş sevdaları…
Bir de bu açıdan bakmalı; Osmanlı’nın taşrada bıraktığı insanların hayatlarına…
Dipnotlar
(1) İzmir İhtisab Nazırı Ömer
Lütfi’nin 15 Ekim 1829 tarihli kaimesi; bkz. Ali
Haydar Avcı; Atçalı Kel Mehmet İsyanı, e yayınları, Mayıs-2004; sayfa:89-90
(2) Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:94
(3) Ali Haydar Avcı; a.g.e; sayfa:99-100
(4) Fotoğraflar yazıda
belirtilenler dışında İF tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hikaye çok can acıtıcı. Yerel edebiyat,karakter ve hikâyeleri bilmek kültürümüz açısından çok önemli. Tesekkür ederim. İleride belki ben de hikayeme konu ederim. Bir karakter olarak girebilir.
YanıtlaSilFatma Hanım teyzeye Allah rahmet eylesin. Oğluna da sabır versin.
Biz ilginize teşekkür ederiz. İF
SilBu olaylar, bu yaşanmışlıklar kaydedilmeseydi tarihin derinliklerinde kaybolup giderdi, bu yazılanları nesiller sonra bile okuyanlar sizleri şükranla anacaklardır bugün bize geçmişin bilgilerini veren Yazarları , Tarihcileri şükranla andığımız gibi....
YanıtlaSilCoşkun Ağabey, sağol... İnşallah bu sezonu hep beraber Foça civarında bir yürüyüş ile kapatırız. Görüşmek dileğiyle...İF
Silresimleri ödev sunumumda kullanacağım
YanıtlaSilResimleri kaynak göstererek elbette kullanabilirsiniz. Sayfalar, normalde korumalıdır. Eğer isteklerinizi spesifik olarak bloğun altındaki e-mail adresine iletirseniz yardımcı olabiliriz. Kolaylıklar dileğiyle... İF
Sil