16 Nisan 2014
İbrahim Fidanoğlu
Karaburun coğrafyası, vericidir; Akdağ’ın
eteklerine doğru tırmanan vadiler, sürprizlerle doludur çoğu kez. Datça
Yarımadası’na çok benzetirim Karaburun Yarımadası’nı; hem yeryüzü şekilleri
açısından, hem de bitki örtüsü ve çeşitliliği açısından… Tabii bunları
gözlemenin ve doya doya keyfini çıkarmanın da en iyi yolu, baharla birlikte
coşan yarımadada sürprizlerle dolu bu vadilere dalmak ve onların birisinde daha
uzun uzun yürümek olsa gerek.
Mermer ocağının bulunduğu tepeden Balıklıova civarındaki koylara bakış
Yürüyüş rotası 17 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Yürüyüş rotası 17 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Biz de bu hafta öyle yaptık ve Balıklıova’nın
yaklaşık 5 km kadar ilerisinde yer alan bir mermer ocağını aşıp makilerle kaplı
bir vadiden ilerleyerek, sonunda Çatalkaya
Köyü’nün altında yer alan eski ve terk edilmiş bir Rum Köyü kalıntısına ve Eski Mordoğan Köyü’ne dek yürüdük. Yemek
molasından sonra daha da ileri gittik. Bununla yetinmedik; Eski Mordoğan Köyü yakınlarındaki Dilekpınarı adı verilen ve mitolojik nergis hikâyeleriyle
zenginleştirilmiş bir eski su kaynağına (Narcissos),
oradan da bir vadiden denize doğru yürüyerek Ardıç’a ve Mordoğan’a
ulaştık.
Yol şantiyesinin arkasındaki yamaçlarda yer alan teraslar
Gezginler ilk tırmanışta; arkada gevenler
Baharla coşan karabaş otları
Sığır kuyrukları çiçekte...
Sabah Gülbahçe’de kısa bir kahvaltı molası sonrası, Karaburun
Yarımadası’na; istikbaldeki gıllıgışlı işlerin potansiyelini de birlikte
taşıyan yeni açılan yolu kullanarak önce Balıklıova ve Arkeologlar Sitesi’ne ve
nihayetinde yol inşaatının yüklenicisi firmanın şantiyesinin bulunduğu alana
ulaştık. Şantiyenin hemen üst düzlemindeki mermer ocağına yönelen toprak şoseye
ulaşmak amacıyla bayır gülleri, kekikler, gevenler ve diğer nebat ile kaplı
yamaca vurduk kendimizi. İlk anda, yamaçta taşlarla tahkim edilmiş sekiler
dikkatimizi çekti. Bunların, bir zamanlar Karaburun ve Mordoğan civarının
meşhur çekirdekli kara üzüm bağlarına ait teraslar olabileceğini konuştuk
aramızda. Şoseyi takiben döne döne tepeye ulaştığımızda, hemen altımızdaki
koydan itibaren bütün Gülbahçe Körfezi’nin ve Urla Adaları’nın manzarası
görülmeye değerdi.
Bayır gülleri; beyaz ve pembe...
Doğanın taşa vurduğu fırça darbeleri gibi
Tepedeki mermer ocağı
Yakın zamana kadar faal olduğu anlaşılan mermer ocağı, terk edilmiş bir
görüntü verdi bizlere. Yukarıda yer alan ocağa kadar ulaşan yol, tam tepede
sola doğru bir başka ocağa da sapak veriyordu. Yarımadada daha önceki
yürüyüşlerimizden edindiğimiz izlenimle, yolun daha ileri gittiğini
düşündüğümüzden bu bizi biraz şaşırttı; ancak mermer ocağının döküntüleri
üzerinden aşağıdaki makilerle kaplı vadinin içine doğru indik.
Galiba inek memeleri çiçek açmış.
Mordoğan'a doğru yürüdüğümüz vadinin başları
Karaburun Orkidesi
Vadinin dibinde zaman zaman ortaya çıkan küçük bir derecik vardı. Kod
farkı ile denize doğru yaklaştıkça; zamanında bu derenin sularından
yararlanarak değirmenler çalıştırıldığını ve Mordoğan’a doğru çalışan ve iki
koldan ilerleyen bir de suyolunu beslediğini gördük. Ama ilk anda belli
belirsiz patikalar ve pırnar meşeleri, sandal ağaçları, melengeçler, katırtırnakları
ve bazen kızılçamların da karıştığı sık makiliklerle boğuşmamız gerekti; vadiyi
anlamamız açısından, bu da epey bir zaman harcamamıza neden oldu.
Mordoğan Havzası'na doğru ilerleyen suyolunun duvarı
Dere yatağının yamaçlarında yer alan belli belirsiz patikalar bazen
kaybolunca, önümüze aşması neredeyse imkânsız çalılar çıktı. Bu durumda
ilerlemesi daha kolay olan dere yatağından yürümeye devam ettik. Uzun bir süre
dere yatağından ilerledikten sonra, önümüzde birden mükemmel bir patika
belirdi. Bazen sağdaki ve soldaki yamaca doğru tırmanan patika, bazen de dere
yatağının genişlemesi sonucunda bu düzlükle çakışır bir konumda ilerlememize
yardımcı oldu.
Çeşme
Gezgin, ceviz ve pınar arasında...
Pınar, hala akmakta...
Bir süre sonra, tatlı bir eğimle vadinin dibine doğru inen ve baharla
birlikte çiçeğe durmuş yaşlı bir ceviz ağacının merkezinde yer aldığı bir
düzlüğe geldik. Burası eski zamanlarda kullanılmış bir yaşam alanı olmalıydı.
Neredeyse bir anıt ağaç görünümündeki ceviz, dibinde özenle örülmüş tahkimat
duvarı ve yaşlı cevizin her yana doğru kıvrılıp bükülmüş dallarının uzandığı
noktada hala akmakta olan çok eski bir çeşme konfor alanını tamamlamaktaydı.
Çeşmenin taşla örülmüş ana haznesi, yine bir taş örgü ile ikiye ayrılmıştı.
Çeşmenin pınarından usul usul akmakta olan suyun şırıltısı, kuş seslerinin
sindiği vadide bir farkındalık ayini gibiydi sanki. Uzun süre ayrılamadık
çeşmenin ve cevizin yanından. Vadinin çıkışında ulaştığımız Mordoğan ve
yamacındaki eski köylerden geriye kalanlar, aslında bu alanın ve ileride
göreceğimiz değirmenlerle suyolunun, bu yerleşim merkezlerinin arka dünyasında
kalan ve oradaki yaşamı besleyen unsurlar olduğunu anlatıyordu bize sanki.
Gezginler, vadideki anıt cevizin dibinden uzun süre ayrılamadılar.
Ceviz ağacına saygı
Yeşillikler içindeki vadinin bu güzel köşesinden sağa yukarı doğru
tırmandık ve neredeyse vadinin kalan bölümünde aralıklarla da olsa sürekli
izleyebildiğimiz suyolunun tahkimat duvarına paralel bir patikadan yürümeye
başladık. Zaman zaman yükselen yol, vadinin çıkışına doğru yamaçlarda
belirginleşen kireç taşı kayalıklarla farklı bir görünüme büründü. Vadinin
dibindeki dere yatağı, çalılıkların arkasında oldukça derinlerde kalmıştı.
Mermer ocağından beri yürüdüğümüz rotada vadi hissetmeden derinleşti gitti
denize doğru. Ama vadi tabanında ortaya çıkan bu kot farkının insanoğluna
sağladığı büyük imkân, suyolunun önüne çıkan değirmenlerde hayat buldu.
Gezginler, suyolu üstünde
Vadinin çıkışına doğru
Baharda, genellikle bayır güllerinin dibinden fışkıran inek memeleri; henüz tomurcukta.
inek memeleri, yakından...
Vadinin tabanına doğru dik bir eğimle inen yamaçlarda; sık çalıların
yerini alan zeytin ağaçlarının arasından seçilen dere yatağı üstündeki eski
köprü ve vadinin karşı yakasındaki suyolunun üzerinde yer alan taştan yapılar
dikkatimizi çekti. İncelemek üzere başka bir patikadan vadinin dibindeki dere
yatağına doğru indik.
Vadinin diğer yakasında yer alan suyolunun diğer bölümü ve değirmen yapıları
gezginler patikada...
Vadinin dibindeki köprü
Köprü, iri taşlarla örülmüş tek kemerli bir yapıydı. Ancak oldukça eski
olduğu bugünkü harap halinden anlaşılıyordu. Köprüden sonra artık vadiye
indiğimiz yakanın karşısına geçtik. Bu yakada da vadinin diğer yakasındakine
benzer bir suyolu vardı. Bu suyolunun önü, biraz ilerde hemen vadinin
yamaçlarında bulunan kireç taşı kayalardan elde edilmiş yapı malzemesinden
örülmüş üç adet değirmen ile kesiliyordu. Suyolunun önünde bir kule şeklinde
örülmüş geniş bir oluktan akan su, yaklaşık 8-10 metrelik bir yükseklikten
düşerek, bir un değirmeninin çarkını çeviriyor olmalıydı. Karaburun
Yarımadası’nda önceki yıllarda yaptığımız yürüyüşlerden birinde; buna benzer
değirmen yapılarından ikisine daha, Bozköy
civarındaki Uzundere Vadisi’nde(1) rastlamıştık. Onlar da
harap durumdaydılar. Hâlbuki belki de yüzlerce yıllık yaşanmışlıkları, emeği ve
alın terini saklayan bu yorgun yapılar, doğanın ve insanın bütün tahribatına
karşın yine de korunabilseydi; bu vadilerin belki de bir yerlerine gizlenmiş o
günlerin ruhu şimdi daha canlı ve hissedilir olmaz mıydı? Düşünmek gerek biraz
bu hoyratlığı, geçmişe ihaneti ve her şeyi…
Köprünün altından geçti gezgin
Vadinin değirmenlerin bulunduğu yakasında yer alan suyolu
Suyolunun üzerindeki 1. değirmen
Değirmende suyun aşağıya doğru döküldüğü oluk
Değirmende suyun aşağı kotta çıktığı nokta
Değirmenleri geride bıraktıktan sonra, vadinin sol yamacına doğru
tırmandık. Karşı yakada birbirinden, büyük bir yarıkla ayrılan ve bu şekilde
vadinin en üst noktasından dibine kadar bu şekilde devam eden koca kireç taşı
kütlesinin görünümü etkileyici idi. Vadinin sol yamacında bizi Mordoğan
Dünyası’na taşıyacak olan kayalıklar arasındaki koridordan kuzey yönünde
tırmandık. Bu kayalık geçidin tabanı, döşeme bir patikayı andırıyordu. Yaklaşık
10.15’de girdiğimiz vadiden 3 saate yakın bir yürüyüş sonrasında saat 13’e
doğru çıkabilmiştik.
Vadinin karşı yamacında bir hat boyunca yukarıdan aşağıya ikiye ayrılmış kireç taşından dev kaya kütlesi
Vadinin çıkışındaki Tekke Köyü'ne giden döşeme yol
Vadinin çıkış noktasından Mordoğan İskelesi'ne bakış
Eski Rum yerleşimi Tekke Köyü'nün yıkıntılarının bulunduğu tepe ve arka planda Mordoğan
Döşeme yolun sonunda tepeye ulaştığımızda denize kadar bütün Mordoğan, ayaklarımızın altındaydı.
Hemen önümüzdeki tepelik alanda bir köy yıkıntısı; eski Rum Köyü Tekke’den kalanlar vardı. İlk bakışta;
bir kale kalıntısı izlenimi veren köyün bütün evleri, neredeyse temellerine
kadar yıkıktı. Sonradan öğrendiğimiz hikâyesi ise kısaca şöyleydi:
Tekke Köyü'nün ayaktaki evlerinden biri ve arkada yazlık siteler
Tekke Köyü'nün kilisesinden kalanlar
Tekke Köyü'nün diğer yakasında yer alan evlerin yıkıntıları arasında köyün artık suyu akmayan çeşmesi
Tekke Köyü'nün son evleri
19.yy.da Mordoğan Sahili’nde sadece bir iskele yer almaktaydı. Esas
yerleşim, şimdi bir vadide saklı Eski
Mordoğan Köyü, Mordoğan İskelesi’nin tam karşısındaki tepede Türklerin
yoğun yaşadığı Çatalkaya ve aşağıda
ve Çatalkaya’nın hemen kuzeyinde çoğunlukla Rumların yaşadığı Tekke Köyü’ne dağılmış vaziyetteydi.
Rumların köyün biraz daha kuzeyinde; şimdi yarı yıkık durumdaki bir başka
tepeciğin üstünde bir de kiliseleri vardı. Bugün kilisenin durumu harap; bazı
yan duvarları ayakta; pencere söveleri sağlam. Çatısı ise, tamamen yıkılmış ve
apsis bölümü de ortadan kalkmış durumda. Bu tepenin tam ortasından geçen yol
köyün bu yakasını ikiye bölüyor. Sol yakadaki evlerin arasından geçen
sokaklardan birinde eski bir çeşme var ve suyu akmıyor.
Tekke Köyü'nün kilisesine diğer açıdan bakış
Çatalkaya Köyü; caminin avlusundaki anıt çınar
(İ.Fidanoğlu tarafından Temmuz 2008'de çekilmiştir.)
Çatalkaya Köyü, cami avlusundaki çeşmeler
(İ.Fidanoğlu tarafından Temmuz 2008'de çekilmiştir.)
Çeşmelerden birinin üstündeki kitabesi
(İ.Fidanoğlu tarafından Temmuz 2008'de çekilmiştir.)
Çatalkaya Köyü Camisi ve köyün eski mezarlığı
(İ.Fidanoğlu tarafından Şubat 2008'de çekilmiştir.)
Türklerin köyü Çatalkaya, bugün
Mordoğan’ın bir mahallesi konumunda;
hala eski canlılığını koruyor. Börklüce
Mustafa’nın önderliğinde yarımadada 15.yy.ın başlarında gelişen ayaklanma, Çelebi Mehmet tarafından kanla
bastırıldıktan ve isyancılar kılıçtan geçirildikten sonra, yöre yaklaşık 200
yıl kadar uykuya dalmış. Yarımada; yaklaşık 17.yy.a kadar, bir anlamda sivil
halkın yerleşimine Osmanlı Yönetimince kapatılmış. Bu durum, zaten Karaburun’un
üst düzleminde yer alan terk edilmiş Çullu
Köyü’ndeki cami kalıntısının üzerindeki kitabeden, Çatalkaya Camisi’nin
bulunduğu mevkideki çeşmenin kitabesinden (Hicri 1152) ve benzeri örneklerden
de anlaşılabiliyor.
Bugün Çatalkaya, yamaçlarında
şehir kaçkınlarının yamaçlarına kondurdukları Mordoğan İskelesi’ne nazır betonarme villalarıyla dikkat çekiyor.
Eski köyün geleneksel evleriyle, yeni yapıların bu anlamda bir bütünsellik
oluşturduğu da pek söylenemez aslında. Ama yine de özellikle köyün güney
yakasında yer alan cami, avlusundaki çeşmeler ve biraz ötedeki köyün eski
mezarlığı tarihe dair ziyaretçisine bir şeyler anlatıyor.
Vadi çıkışındaki döşeme yolun ucundaki denize nazır sekideki dinlenmemiz
epey sürdü. Manzaranın anlattıklarını düşündük uzun uzun. Sonra yeniden kalkıp,
eski Rum yerleşimi Tekke Köyü’nün
yıkıntılarının arasında geçerek, sırtta yer alan kızılçamlar içine daldık.
Tepelik alandan bir süre aşağı doğru yürüdük. Hedefimiz, kuzeye doğru
yamaçlarında çok yaşlı zeytin ağaçlarının bulunduğu bir vadiye doğru yürümek ve
sonunda Eski Mordoğan Köyü’ne giden
asfalta ulaşmaktı. Öyle de oldu.
Tekke Köyü'nün yıkıntıları arasından Eski Mordoğan Köyü'ne doğru yürüdük.
Ardımızda bıraktığımız vadi
Asırlık zeytin ağaçlarının altında verdiğimiz yemek molası sonrası
tarlalar arasından geçen bir toprak yolu takip ederek, Mordoğan’ı Eski Mordoğan
Köyü’ne bağlayan asfalta ulaştık. Yola çıktığımız noktada eski bir çeşme ve
onun hemen üst çizgisinde yer alan suyolu, vadiden beri izleye geldiğimiz suyun
hikâyesini bize anlatıyordu. Kısacası bugün yürüyüş yaptığımız rotada yer alan
su kaynaklarının hepsi Eski Mordoğan
ve Tekke Köyü havzasını besleyen bir
potansiyele sahipti. Çatalkaya ise,
bu iki yerleşime göre sahip olduğu kot farkı nedeniyle vadinin diğer yamacından
(güneydeki) ilerleyen bir başka koldan besleniyor olmalıydı.
Asırlık zeytin ağaçlarıyla kaplı Eski Mordoğan Köyü yolundaki diğer vadi
Gezginler, Eski Mordoğan Köyü yolunda...
Eski Mordoğan Köyü'nü besleyen suyolu üzerindeki tarihi çeşme
Gezginler, Eski Mordoğan Köyü yolunda...
Eski Mordoğan Köyü'nü besleyen suyolu üzerindeki tarihi çeşme
Asfaltı takiben kısa bir yürüyüşten sonra, Eski Mordoğan Köyü’ne kısa sürede ulaştık. Yeni açılmakta olan
Karaburun-İzmir Karayolu nedeniyle giderek Karaburun Yarımadası’nın saklı
köşeleri betonarme yapılarla dolmaya başlıyordu yavaş yavaş. Bu durum Eski Mordoğan Köyü’nün girişinde de
dikkatimizi çekmedi değil. Köyün hemen girişinde Cumhuriyet döneminin ilk
yıllarından kalma köyün eski ilkokul binası, idealist bir hanımefendi
tarafından Müesser Aktaş Etnografya ve
Tarih Evi olarak düzenlenmiş. Köyün ve içindeki değerlerin hikâyesini bir
başka bahara bırakarak, köyün arkasındaki tepelerin üzerine kurulmuş rüzgâr
santrallerine giden yola devam ettik. Birkaç kilometre sonra tepeye
ulaştığımızda denize doğru bozuk bir yola saptık. Sapakta Dilek Pınarı (Narcissos)
yazıyordu.
Eski Mordoğan Köyü ve 16.yy.dan kalma Ayşe Kadın Camisi
Katırtırnakları ile kaplı Dilek Pınarı (Narcissos) yolu
Dilek Pınarı (Narcissos)
Yunan Mitolojisi’nde peri kızı Ekho’ya
yüz vermeyerek onu aşağılayan, bu burnu büyük halinden dolayı da tanrılar
tarafından cezalandırılarak sudaki kendi aksine âşık olan avcı Narcissos, bu imkânsız sevgisi nedeniyle
günden güne eriyerek acı içinde ömrünü tüketir ve en sonunda bugün Karaburun
Florası’nın en önemli bileşeni olan nergis çiçeğine dönüşür. Rivayet odur ki;
Karaburun coğrafyasında baharın hemen önünde dağlarda ve düzlüklerde açan o
sarı-beyaz renkli güzelim çiçekler, belki de yüzlerce yıldır bu topraklarda
sudaki izini arayan Narcissos’un bugünkü
mirasçıları olmalıdır.
Dileklerin dile geldiği yer; Dilek Pınarı (Narcissos)
Ardıç'a doğru; deniz ve katırtırnakları
Ardıç'a inerken yeniden orkideler çıktı karşımıza.
Bugün Eski Mordoğan Köyü’nden
yaklaşık 3 km uzaklıktaki Ardıç Sahili’nin
hemen üst düzleminde yer alan pınar ve çevresi, yol ayrımındaki tanıtım
levhasında verilen bilgilere göre; yerel araştırmacı ve yöneticilerin, Kültür
Bakanlığı ilgilileri ve Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün içinde yer aldığı bir
projeyle, heykellerle desteklenecek bir mitoloji parkına dönüştürülmesi
planlanmış. Ama bizim orada gördüğümüz manzaraya göre, bir kayanın dibinden
gelen suyun çevresindeki ağaç ve çalıların dallarına bağlanan bez ve kâğıt
parçalarıyla halkımız bu alana bir Dilek
Pınarı misyonu yüklemiş bile. Bu vesileyle yaratılan çevredeki pislik ise,
ayrıca söz edilmesi gereken bir konu… Hem piknik yapmak, hem de dilek dilemek
amacıyla bölge epey hırpalanmış aslında. Ancak; yukarıda sözü edilen mitoloji
parkı projesi ise, epey bir süredir uykuya dalmış görünüyor; belki de rafa
kaldırılmış hissini yaratıyor. Çünkü bu proje ile ilgili olarak ayrılmış olduğu
izlenimini edindiğimiz pınarın hemen batısında yer alan düzlük alanda tesis
edilmiş pek de bir şey yok.
Ardıç'a inerken rastladığımız yalnız çeşme
Çeşme ve ardıç
Dilek Pınarı, Narcissos’dan ayrıldıktan sonra tekrar geriye dönmedik; toprak yolu kullanarak
Ardıç’a doğru bir vadiden ilerledik. Yolun bittiği noktadan bir tarlanın
sınırını takiben yakaladığımız patika, bizi önce bir çiftliğin sınırına ve daha
sonra ise Karaburun Yarımadası’nda sıkça gördüğümüz tipik pınar çeşmelerden
birine ulaştırdı. Zamanın tahribatına karşın hala ayakta kalabilmiş bu pınardan
akmakta olan suyun sesi, sanki yalnızlığın ve hüznün şarkısını söyler gibiydi.
Bir süre taşına oturup, sessizce suyun sesini dinledik ve soluklandık.
Orkideler
Artık Karaburun asfaltına ulaşmıştık. Yolu atlayarak Ardıç’ın yazlık
villalarıyla boğulmuş plajına; daha sonra da Ayı Balığı Kayalıkları ve Koyu’nu doğumuzda bırakarak, Mordoğan
Sahili’ne doğru yürüdük. Ardıç ve Mordoğan, yaklaşık 35 yıl önce buralara ilk
kez geldiğimizdeki görüntüsünden oldukça farklıydı. Bütün sahillerde
karşılaştığımız kıyı yağması, betonlaşma ve çürüme ne yazık ki buraları sarıp
sarmalamıştı. Buralar da artık yitik köşeleriydi cennet yurdumun. Mordoğan Sahili’ndeki
kahvehanelerden birine oturup denize baktık ve içtiğimiz yorgunluk çaylarının
eşliğinde günü değerlendirdik.
Ardıç plajında papatyalar
Ardıç Plajı
Mordoğan'a doğru sahil boyu katırtırnakları
Artık gitme zamanıydı. Mordoğan’dan İzmir yönüne çalışan minibüslerden birine
binerek, saat 18.15 gibi Balıklıova yakınlarındaki yol şantiyesinde bıraktığımız
arabamıza ulaştık. Zaman yitirmeksizin, bugün de çok yönlü bir doğa yürüyüşü
programını gerçekleştirmiş olmanın huzuru içinde İzmir’e doğru yola çıktık.
Dipnotlar
(1)
Sözü edilen yazıya http://dagakactim.blogspot.com/2012/03/karaburun-bozkoy-uzundere-vadisi.html
adresinden ulaşılabilinir.
(2) Belirtilenler dışında tüm fotoğraflar, yürüyüş esnasında A.Aydemir tarafından
çekilmiştir.
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
harika gezi ve fotoğraflar tebrik ediyorum...
YanıtlaSilDeğerli yorumcu; bloğumuz ile ilgili değerlendirmeleriniz için teşekkür ederiz. Daha geniş katılımlarınızı diliyoruz. Kolaylıklar dileğiyle...
SilMerhaba,
YanıtlaSilEllerinize sağlık. Mordoğan yürüyüşünüzü zevkle okudum. Uzunada tarihi ile ilgili bir çalışma yapıyorum. Yunan kaynaklarında iyi havalarda adadan Tekke köyü kilise çanının duyulduğu yazılıyor. Bu yazıda yer alan arka fonda Uzunada'nın bulunduğu " vadinin çıkış noktasından Mordoğan İskelesine bakış" ve Tekke köyü yıkık kilise fotoğraflarını edinmem konusunda bana yardımcı olabilir misiniz? Saygılarımla. Uluç HANHAN ( uluchanhan@hotmail.com)
Elinize, ayağınıza sağlık,, harikasınız... keyifle takipteyim.
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Yeni sezon başlıyor. Kısmet yeni Karaburun yolculuklarına; rastgele...
SilSevgilerimizle...
İF
Sizleri izlemek çok keyifli. Teşekkür ederim. Saygılar,
YanıtlaSilİlginize teşekkür ederiz.İF
YanıtlaSilharika görseller emeginize saglık
YanıtlaSilİlginiz ve katkılarınız için teşekkür ederiz. İF
Silgezinizi beğeniyle okudum ve izledim tebrikler
YanıtlaSil