KARŞIYAKA ÜSTÜNDE İZMİR'İN İLERİ KARAKOLLARI
24 Aralık 2013
İbrahim Fidanoğlu
Gün ışığından en az yararlandığımız yılın bu son günlerinde; yakın
çevremizde dolaşıp, gözden kaçmış İlkçağ İzmir’ine ait iki önemli noktaya kısa
yürüyüşler yapalım dedik. İlk uğrağımız bugün Karşıyaka’nın mezarlık
alanlarının yer aldığı, 19.yy. Batılı gezginlerin haritalarda Meyhaneköy diye andıkları eski Alurca, şimdiki Doğançay Köyü’nün hemen üstünde yer alan Palaia Smyrna’sının (Eski İzmir) Akropol’ü diye bilinen ve bir
gözetleme kulesinin izlerinin bulunduğu tepeydi.
Gezi rotalarımız; 1 ve 2
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Turan; Nezaret Yeri'nden İzmir Akropolü'ne bakış
Palaia Smyrna
M.Ö. 11.yy.dan itibaren Orta Yunanistan’dan Trakya ve boğazlar yoluyla
Batı Anadolu’ya geçen, daha çok hayvancılık ve tarımla geçimlerini sağlayan
Aiollerin, bugünkü Bayraklı Tepekule’de Bornova Çayı’nın hemen kıyısında
kentleşme çabaları, Palaia Smyrna’da yeni
bir dönemin başlangıcı sayılır. Bölgede yürütülen arkeolojik kazılardan elde
edilen bilgiler çerçevesinde, Tepekule’deki yaşamın günümüzden 5000 yıl
öncesine ulaştığı anlaşılıyor. Son yıllarda İzmir-Aydın Otoyolu kıyısında yer
alan Yeşilova Höyüğü’nde Yrd. Doç. Zafer Derin’in yürüttüğü kazılardan elde
edilen bulgular(1) ise, İzmir’in tarihini günümüzden 8500 yıl öncesine götürüyor. Yine Zafer Derin
Hoca’nın bugünkü Homeros Vadisi’nin üst düzleminde yer alan ve Bornova Çayı’nın
belki de içinden çıktığı İkiz Göller civarında; talandan kurtarılmak üzere
tescil ettirdiği prehistorik höyük de Yeşilova Höyüğü’nden daha genç bir
yerleşimi işaret ediyor. Kimi araştırmacılar da, efsanevi Kral Tantalos’un
kenti Tantalis’in de aynı bölgede yer aldığını belirtiyorlar. Kim ne derse
desin; bir gerçek var ki, Yamanlar Dağı’nın eteklerinde uzanan bu coğrafya
İzmir’in kadim tarihi ile son derece ilişkili bir alanı işaret ediyor.
Akropole tırmanırken muhtemelen avına doğru bir dalış anında önündeki dikenli teli fark edemeyen atmacanın hali
Tepekule’deki Eski İzmir, kendisi için travma niteliğinde üç büyük
saldırı ile karşı karşıya kalır. M.Ö. 650’lerde Kimmerler, M.Ö. 600 yıllarında
Alyattes komutasında Lidyalılar ve en son M.Ö. 546’da Persler İzmir’e
saldırırlar. Kenti talan etmeye yönelik Kimmerler’in saldırısından sonra büyük
bir kaygıya kapılan Smyrna kentinin çevresi bugün kazılarla bazı parçaları gün
yüzüne çıkarılmış olan surlarla çevrilir. Bu ve daha sonraki dönemlerde kenti
saran bu korkular, kentin arka dünyası Yamanlar üzerinden gelebilecek yeni
baskın ve saldırılara karşı, küçük kaleler ve gözetleme kuleleri ile karşı
koymaya ve saldırıları önceden haber alarak savuşturmaya çalışır.
Akropol yolunda Yamanlar'ın yılkı atları
Kentin Pers saldırısı sonrasında yakılıp yıkılması ve talan edilmesi,
İlkçağ’da Batı Anadolu’nun kıyısında bütün yağmacıların iştahını kabartacak
ölçüde ticaretle zenginleşen ekonomisinin bir anda sönüp yok olmasına ve Büyük
İskender’in M.Ö. 333’de Anadolu Seferi sırasında bölgeye uğramasına dek büyük
bir sessizliğe gömülmesine yol açacaktır. Bugün Yamanlar Dağı’nın Güney ve Kuzey
yüzünde yer alan küçük yerleşimlerin izleri, bize belki de o büyük sessizliğin
şifrelerini sunmaktadır. Bugünkü Doğançay’ın
üstünde; Kocabahçe diye bilinen
mevkide olduğu söylenen Aşağı ve Yukarı Mormonda yerleşimleri, dağın öbür
yüzündeki dev bir kayanın dibinde Melanpagos,
bugünkü Emiralem civarındaki Herakleia
ve Palaudis; George Bean ve Prof.
Ersin Döğer’in tespiti olan sınır taşları sayesinde, Yamanlar Dağı üzerindeki
yerleşimlerden haber alınanları arasında yer almaktadır.
Akropol Tepesi'ne bakış
Gerek Palaia Smyrna’nın
savunma sistemi içinde yer alan ve gerekse kentin talan saldırılarına uğradığı
travma dönemlerinde halkın sığındığı alanlar olarak Yamanlar Dağı’nın bu ileri
karakolları; bugünkü Sancaklı Köyü’nün üstünde Adatepe’deki Sancaklı Kale(2), Örnekköy Mezarlığı ile bütünleşmiş durumda ve hemen
onun alt düzleminde yer alan Mezarlık
Kale yada George Bean’in isimlendirmesiyle Yamanlar Yolu Kalesi, Bayraklı’dan Karşıyaka’ya giden karayolu
üstünde; Turan civarında İzmir-Karşıyaka geçişine hakim bir konumdaki Gözetleme Mevkii (FelsWarte) ve sonuncusu Bayraklı-Karşıyaka geçişini kontrol eden ve
askeri tesislerin hemen üstünde yer alan İzmir
Akropolü veya Büyük Kale’dir.
Bunlara ek olarak, Doğancay’ın üstünde; bir su kaynağının yanında yer alan Çobanpınarı Kulesi ve Bayraklı
gecekondularının en üstünde ve onların arasında kalmış Küçük Kale de bu savunma sistemi içinde kabul edilen yapı
kalıntıları içinde sayılmaktadır.
Akropol yolunda çam ağaçları
Eski Alurca yada
şimdiki Doğançay
Karşıyaka’nın arka dünyasında Yamanlar Dağı’nın eteklerinde yer alan
Doğançay’ı, çocukluğumuzda Karşıyaka İstasyonu civarında sepetleri içinde buz
gibi bardacıklarını, saplarındaki yeşile gömülmüş mis gibi kokularıyla
domateslerini satmaya çalışan başı turuncu renkli tartamaklı köylülerinden
hatırlıyorum. 1970’lerden itibaren Doğu’dan ve Orta Anadolu’dan kente yönelen
göçlerden epey bir pay alan köyün Karşıyaka’ya doğru uzanan Güney ucuna; bu
nedenle eski dokusuyla pek de uyuşmayan yeni mahalleler eklemlenmiş durumda.
Köyün bu yakasında yer alan ve son yıllarda yapılan camisiyle de belirginleşen
farklı doku, daha çok Karşıyaka’nın hemen üstünde gelişen gecekondu
mahallelerini andırıyor.
Sisler altında Doğançay Köyü
Eski Doğançay ile yüz yüze gelmek isterseniz, köyün ana aksını oluşturan
caddeden Kuzeye doğru yönelmeniz gerekiyor. Beyaz badanalı evlerin arasından
kıvrılarak yukarıya doğru çıkan daracık sokaklardan biri sizi bir anda genişçe bir
meydana ulaştırıyor. Meydanda yer alan bir çınar ağacının dibindeki küçük şirin
kahvehanede biraz soluklanmak, bir bardak çay eşliğinde kahvedekilerle sohbete
dalmak ve sonra yine daralan sokaklarda ilerleyerek köyün temiz ve bakımlı
evlerinin önünden geçmek, Doğançay hakkında küçük bir fikir verebilir size.
Konyalıların toklu başı diye tanımladıkları ot
Bizim rotamız ise, Doğançay’ın güneyinde yer alan gecekondu mahallesi
içinden geçerek, İzmir Körfezi’ne bir hörgüç gibi uzanan İzmir Akropolü’ne
doğru; yani Büyük Kale…
Akropol'den Doğançay'a doğru
İzmir Akropolü yada
Büyük Kale
Tepeye doğru, evlerin bittiği boş bir alandan, küçük bir dere yatağı
haline dönüşmüş bir kazı hattını takip ederek tırmanıyoruz. Oldukça dik bir
eğimle devam eden yürüyüşümüz, ilk başta bizi oldukça zorluyor. Çevremizde
sürülerini otlatan çobanlar var. Arkamızda Doğançay Köyü ve hemen üzerinde
uzanan Kocabahçe’nin tarımsal alanları… Kuzey Güney ekseninde körfeze doğru
uzanan sırta ulaşınca Gümüşpala Mahallesi’ne doğru inen bir şose ile
karşılaştık. Konyalı olduğunu öğrendiğimiz motosikletli bir yaşlı amca, kekik
ve “toklu başı” adını verdikleri bir
otu topluyordu. Ot, baharda sarı renkli, papatyaya benzer iri çiçekleri olan
bir bitki imiş ve börekte, kavurmada kullanılırmış. Amcanın anlattığına göre,
bu otla yapılan böreğin tadına doyum olmazmış. Bir süre Konyalı amca ile
lafladıktan sonra, yolun iki yakasına dikili çam ağaçlarının arasından yolu
takip ederek tepeye doğru tırmandık.
Akropol'ün en gösterişli yapı malzemesi; lento
Akropol'de andezit yapı taşları
Kale girişinde basamak temelleri
Akropol'ün sarnıç
Son derece kayalık arazide yolun bittiği noktada, şimdi bir telefon baz
istasyonunun dikili olduğu tepenin üstünde Büyük Kale’den kalan yapı
malzemelerini fark ettik. Andezit kayalardan elde edilmiş kesme taşlardan en
dikkate değeri, hemen giriş kapısına denk gelen konumda kuzeye bakan bir lento
idi. Yığma yapılarda pencere ve kapıların üstünde bir kiriş gibi yükü karşılayan
bir yapı malzemesi olan lentolardan biri bugüne ulaşabilmişti. Kuzey yönünden
kaleye birkaç basamakla çıkılan bir giriş mevcut. Kale, aslında bir gözetleme mekânı
olarak dikkat çekiyor. En tepedeki kulenin içi oldukça küçük bir alanı
tanımlıyor. Kuzey doğu yönünde bir duvar parçası, kuzeye doğru içi şimdi
taşlarla dolu bir sarnıç, kimi oda bölmeleri olduğunu ele veren temel izleri ve
etrafa saçılmış çok sayıda andezit kesme taştan yapı malzemesi dikkat çekiyor. Definecilerin
açtığı bizim sayabildiğimiz üç büyük çukur da bunlara ilave olarak manzaranın
vazgeçilmez unsurları nedense. Baz istasyonu üzerinde bir de kamera sistemi
kurulmuş; ama definecileri bu tür önlemler bile durduramıyor olmalı ki,
çukurlar pek taze…
Bir çukur içinde mükemmel kesme taştan yapı taşları
Büyük Kale yada İzmir Akropolü, Eski İzmir’in savunmasında önemli bir
rol üstlenmiş olmalı. Büyük bir kaya kütlesi üzerine oturtulmuş surlar içindeki
alanda belki küçük bir garnizon görev yapmaktaydı. M.Ö. 7.yy.dan itibaren M.Ö. 4.yy.a
dek bu savunma sisteminden yararlanılmış olmalı. Büyük İskender sonrası
İzmir’in Kadifekale ve eteklerine taşınması, kentin savunma sorununu farklı bir
mecraya taşımış ve kent, bu kez denizden başlayarak Kadifekale’ye doğru bir
başka sur sistemi ile çevrilmiş.
Akropolün Doğu yönünde duvar izleri
Akropol'den İzmir Körfezi ve Altınyol'a doğru bakış
Akropol'den Karşıyaka yönünde körfeze bakış; kirlilik ve sis birlikte
İzmir Körfezi’ni en hâkim noktadan seyretmenin ayrı bir keyfi var
mutlaka; ama bugün uzun süredir devam eden alçak basınç alanının etkisiyle
şehrin üstüne çöken kirli havayla karışık sis ne yazık ki görüş kalitesini
oldukça düşürmüş durumda. Ama biz yine de Akropol’den sis altındaki İzmir’i fotoğrafladık.
Aşağılarda fark edilen ve son yıllarda mantar gibi biten Bayraklı-Bornova
eksenindeki gökdelenler, rant çevrelerinin bu güzelim kentin gelişim yönünü nereye
doğru çevirdiklerini açıkça gösteriyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde bu civardaki
önü alınamaz şekilde artan gökdelen patlamasıyla kentin yaşam alanlarının nasıl
nefes alıp verebileceği çok kuşkulu hale gelecek. Ama toplumsal yaşamın bu
kadar daraltılmış bir koridorda manevra alanları aradığı bir ülkede, ne yazık
ki çok da fazla bir seçenek kalmıyor.
İzmir Akropolü'ndeyiz; arkamızda Körfez...
Kayalık Nezaret Yeri
(Felswarte)(3)
Doğançay’dan ayrıldıktan sonra hedefimiz, Gümüşpala ile 75. Yıl
Mahallesi’ni; Karşıyaka-İzmir karayoluna paralel bir güzergâhta birbirine
bağlayan, kilit taşlarıyla döşeli yol üzerinde bulunan bir diğer Gözetleme
Mevkii’ne uğramaktı. Akropol’ün hemen altında; Deniz Kuvvetleri’ne ait askeri
bölgenin ise hemen üstünde yer alan ve Turan üzerinden İzmir Körfezi’ne ve
İzmir-Menemen geçişine egemen konumdaki kayalık kütlenin bulunduğu konum, bu
açıdan son derece stratejikti. Yoldan geçerken kolaylıkla fark edilen bu
kayalık kütlenin arka yüzüne yontulmuş, daha yukarıdaki bir platforma doğru
birleşen iki merdiven ve üzerinde bir lahit büyüklüğündeki dikdörtgen çukur ilk
bakışta bu alanın sunak amaçlı oluşturulmuş olduğu fikrini akla getiriyor.
Ancak, Yamanlar Dağı’na doğru Kuzey Güney yönünde yükselen topografyadaki bu
doğal kaya kütlesinin; aşağıdan geçen yolu denetlemeye dönük konumu itibariyle
bir savunma ve gözetleme noktası seçeneğinin de gözden uzak tutulmaması
gerektiğini de ileri sürenler var. Kayalığın üstündeki düzlükte iken kafanızı
kaldırıp baktığınızda hemen üstünüzde ve Kuzey-Doğu yönünde yer alan Akropol
Tepesi de İlkçağ’daki Palaia Smyrna’nın
savunma sistemi içinde yer alan bir haberleşme noktası olabileceğini düşündürtüyor.
Kayalığa oyulmuş merdivenler
Gezgin, Nezaret Yeri'nin tepesinde
Kayalık üstünden Turan'a bakış
Kayalık üstünde Nezaret Yeri
Kayalık üstündeki düzlem; sunak alanı mı?
Kayalık alanın hemen arkasındaki defineci çukurlarından biri
Bugün Nezaret yada Gözetleme Yeri olarak tanımlanan doğal
kayalığın çevresinde ne yazık ki taze açılmış üç adet defineci çukuru ve üst
düzlükte yer alan kayaya oyulmuş dikdörtgen çukurun uzun kenarına verilen derin
bir hasar yer alıyor. Şehrin ve askeri bölgenin bu kadar yakınında yer alan
böyle bir kültürel varlığa, bu kadar kolayca yaklaşabilmek ve ona acımadan
zarar verebilmek ne kadar kolay değil mi?
Nezaret Yeri; dikdörtgen çukur; sağ uzun kenarı tahrip edilmiş; tespit tarihi: 24 Aralık 2013
Nezaret Yeri; 8 Ocak 2011'de çukurun uzun kenarında tahribat yok.
Kayalık düzlemde yer alan lahit büyüklüğündeki çukurun uzun kenarındaki
hasar, buraya yaklaşık 3
yıl önce ilk kez geldiğimizde yoktu ve göründüğü kadarıyla da durum, son bir
yıl içinde verilmiş bir hasarı belgeliyor. Her zaman olduğu gibi ülkenin
sahipsizliğine bir kez daha hayıflanarak yola doğru iniyoruz. Son durağımız;
bir zaman sıçraması içinde; Yamanlar Dağı’ndan Bornova Çayı’na doğru akan
vadilerden birisi; Laka Vadisi’ne hâkim konumda, Türkmenlerin bu topraklarda
ilk göründükleri 12-13.yy.lardan kalma bir eren mezarı olan Bayrak Dede’nin
makamı… Şimdi oraya gidiyoruz.
Merdivenler; ikisi birden; 8 Ocak 2011'den...
Bayrak Dede
Bugün Bayraklı İlçesi sınırları içinde yer alan ve otoyoldan geçerken
rahatlıkla fark edilen vadilerden biridir Laka Çayı’nın aktığı vadi. Genellikle
ani bastıran şiddetli yağmurlar dışında pek de suyunu bu zamanlarda görmek
kısmet olmaz bizlere. Ancak, uzun yıllar çevredeki taş ve kum ocaklarının
faaliyetleri sonucunda delik deşik edilmiş, Laka Köyü’nün hemen yanındaki bu
acayip görünümlü topografyaya hâkim bir noktada; küçük bir tepenin üstünde, beyaz
badana ile sıvanmış taşlarla çevrili bir alan dikkat çeker uzaklardan.
Dallarına asılı, şimdi solmuş Türk Bayrağı ile eski bir ardıç ağacı da, uzaktan
fark edilen bu ata mezarının diğer tamamlayıcı unsurlarıdır sanki.
Laka sırtlarında Bayrak Dede
Bayrak Dede; mezarın son hali
Gün batarken Türkmenlerin atası Bayrakdede için biraz saygı...
Kimine göre Bayraklı’ya adını veren bir eren olarak andıkları Bayrak Dede, kimine göre Yamanlar Dağı’nda saklı Eski İzmir’in savunma sistemine ait
küçük bir kalenin izleri burada katmanlar halinde bir öyküyü fısıldar
kulaklara. Helenistik kale surlarının duvar örgüsünde rastlanan isodomik duvar
tekniği ile beton bloklar kullanılarak yapılmış duvarlarla çevrili köy
mezarlığının da bulunduğu yerde aslında gerçekten böyle bir mezar var mıdır?
Yoksa Türkmenlerin sığındığı bu vadi koyağında o günleri hatırlayan bir makam
mezarı mıdır bilinmez ama sonuçta bu tepede böyle bir mekân vardır ve son
yıllarda yenilenen mermerden mezarı ile burası bir ziyaretgâhtır. Ardıç
ağacının dallarına bağlanmış bayraklar ve bez parçaları ise, toplumun hafızasında saklı o
eski göçün şifrelerini saklar gibidir.
Bayrak Dede Tepesinde Laka Köy Mezarlığı; kale gibi sanki...
Laka'dan pus ardındaki İzmir Akropolü'ne son bakış
Bugün köy sınırları içinde yer alan kimi sanayi tesisleri, eski taş
ocaklarının artıkları ve yoğun bir kamyon trafiği içinde Laka Köyü’nün,
Türkmenlerin Batıya yönelen göçünde İzmir Tarihi açısından ne kadar önemli bir
yere sahip olduğunu anlamak ve anlatmak bu durumda artık çok zor görünmektedir.
Bizim yaptığımız ise, kentin bu kaotik serüveninde küçük bir hatırlatma olarak
kalacaktır.
Gezginler yemek molasında...
Karşıyaka Tünelleri; galiba şimdi Bayraklı Tünelleri
Dipnotlar:
(1) Yeşilova
Höyüğü için bkz. http://yesilova.ege.edu.tr/
(2) Yamanlar
Dağı üzerindeki savunma sisteminin en önemli unsurlarından olan Sancaklı Kale
için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/02/aiol-bolgesinde-kalelerin-izinde.html
(3) Tanımlama
Arkeolog Şükrü Tül’den alınmıştır.
(4) Fotoğraflar MYC ve İF tarafından çekilmiştir.
(4) Fotoğraflar MYC ve İF tarafından çekilmiştir.
Değerli bilgileriniz ve resimleriniz için teşekkür ederim. Gerçekten çok değerli yazılar. Bir yerlerde az bilinen tarihi değerlerimize sahip çıkılması beni mutlu kılıyor. Elinize, yüreğinize sağlık...
YanıtlaSilYaklaşımınız ve değerlendirmeniz için biz de sizlere teşekkür ederiz.
Silİbrahim Bey, çok değerli fotoğraflar ve bilgiler... İlginiz, bilginiz her zaman olduğu gibi fark ediliyor... Böyle bir blog oluşturduğunuz ve gezip gördüklerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkürler... Ali Rıza Avcan
YanıtlaSilDeğerli Ali Rıza Bey, Merhabalar... Sitayişkar ifadeleriniz için çok teşekkür ederim. Kaderde böyle bir ortamda da karşılaşmak varmış. Ahir zaman, böyle bir şey olsa gerek. Takdirleriniz bize güç katıyor. Amacımızı da çok iyi belirtmişsiniz. Gezmek ve paylaşmak... Sevgiyle kalın Ali Rıza Bey. İF
Silharika bir blog. İlginize ve verdiğiniz bilgilere teşekkürler, bizi tarihimizle bağlıyorsunuz.
YanıtlaSilDeğerli takipçimiz; takdirleriniz için teşekkür ederiz. Sevgi ve bilgi paylaşıldıkça çoğalır. Bloğumuza olan ilginizin sürekli olmasını dileriz. İF
SilHoca bilgiler muazzam bu laka köyünün ön kısmında bulunan ve simdiki hastaneye bakan Bp istasyonunun yanindaki tepede cok ilgi cekici nerdeyse ordaki sehirlesmenin arasinsa kalmis tek tepe ve tarihi bir dokusu var ve devlet el atmiyor ne gariptirki
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Pür-i melalimiz ortada... Devletin gündemi yoğun; bugünlerde başka şeylere el atmış durumda. Bu da bu tür kültür varlıklarının talanına ve yağmalanmasına yol açıyor. Sanıyorum siz de bunun farkındasınızdır. Ama şunu unutmayın ki yaşadıkları toprağa kök salan medeniyetler kendilerini geleceğe taşırlar. Yoksa daha öncekiler gibi tarih sahnesinden sessizce çekilip giderler. Bu durum acıdır, ama ne yazık ki tarihi bir gerçektir. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
Silailem makedonya göçmeni ( karamanoğlu beyliğinden). Aslımız Şuan konya karaman da bulunan şimdi ki adı taşkale olan ( 1960 menderes hükümeti ilk icraat olarak köyün adını değiştirmiştir )kızıllar köyünden....
YanıtlaSilÇocukluğumuzda her ederlezi ( hıdırellez) zamanı dedem bizi bu yatırın olduğu tepeye getirip piknik yaptırırdı hava kararmak üzere iken aşşağıya indirip, benim çocukluğumda akan laka deresine ağaç yapraklarının içine yaktığımız küçük tahta parçalarını koyar dereye bıraktırırdı... sonra dedem öldü, dere akmaz oldu. oraya giden de kalmadı....
fotoğrafı görünce aklıma geldi paylaşmak istedim....
Ozan kardeşim, değerli paylaşımın için çok teşekkür ederim. Bu tür yaşanmışlık içeren paylaşımlar bizim için çok değerli. Ben de sizler gibi Makedonya kökenliyim. Babam 1925 yılında Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey'in memleketi Kocacık nahiyesine bağlı Novak köyünde doğmuş. Ohri gölünün kuzey batısında yer alıyor; Debar vilayetine bağlı bir yer. Biz de küçükken muhacır hikayeleriyle büyüdük. Bunların hepsi çok değerli; unutma yaz bunların hepsini. Kaybolup gitmesin. Sözünü ettiğin Karaman'ın Taşkale köyüne gitmek nasip oldu. Tahıl ambarı olarak kullanılan mağaraların birisinin üzerinde rahmetli Büyük Atatürk'ün fotoğrafı vardı. İddia odur ki Atatürk'ün ataları da o köyden Rumeli'ye gitmişlerdi.(Bakınız. Bloğumuzda yer alan Karaman yazıları) Rahmetli babam da bize kendi atalarının Konya-Karaman'dan Makedonya'ya gittiklerini anlatırdı. Hıdrellez'e Ederlezi demeniz de çok orijinal... Balkanlar'da öyle derler. Biliyorsunuz; Goran Bregoviç'in nefis bir şarkısı vardır aynı isimli. İlginize tekrar teşekkür ederim. Kolaylıklar dileğiyle. İF
SilKarşıyaka Arçelik servisi blogunuzu beğenerek takip ediyoruz.
YanıtlaSilO zaman ne mutlu bize. Devamlılığı dileğiyle...İF
SilKarşıyaka Bosch Servisi olarak blogünüzü beğeni ile takip ediyoruz.
YanıtlaSil