İzmir’den 120 km. uzaklıkta yurdumdaki
kültürel varlıklara karşı gelişen bir vandalizm atmosferi içinde bir mücevher
kasabadır şimdi Birgi. Bu kasabanın uzun süredir Çekül Vakfı’nın rehberliğinde
ve İzmir Özel idaresi ile Birgi Belediyesi’nin ortak çabalarıyla sürdürülmekte
olan sağlıklılaştırma çalışmaları ile yüzü aydınlanan odun ateşi kokan
sokaklarını görmenin tam zamanıdır. Birgi’de tarihin derinliklerine uzanan
katmanlar şeklindeki uygarlık alametleri yıllardır sürdürülen restorasyon ve
sokak sağlıklılaştırma çalışmaları ile gün be gün daha bir görünür hale gelip
bizleri heyecanlandırıyor.
Bir Ocak öğleden sonrası,
güneşli bir havada “İyonya Beyleri”
Aydınoğulları Beyliği’nin tarihi ile yaşıt, yaşlı servinin yanından Birgi’nin
kalbine doğru ilerledik.
Birgi girişinde asırlık servi
Arabayı 16.yy.da yapılmış
Derviş Ağa Camisinin hemen önündeki çeşmenin yanına bıraktık. İlkin Birgi’ye
girişte, tepedeki mezarlığın altında yer alan Kurt Gazi mahallesindeki sokak
sağlıklılaştırma çalışmalarının durumunu görmek üzere ara sokaklara daldık.
Sokakların zemin döşemeleri, evlerin dış cephesinde yer alan duvar, ahşap kapı
ve cephe boyalarının tümü elden geçmiş, çatı ve duvar kiremitleri dekoratif bir
şekilde yeniden düzenlenmişti. Sokakların açıldığı geniş sahanlıklarda yer alan
ağaçların çevresi taştan sekiler haline getirilmiş, değirmen taşları ve dibek
taşları korunarak sokak aralarında anıtsal objelere dönüştürülmüştü.
Birgi sokakları
Tepedeki mezarlığa doğru
tırmandık. Evlerin arasındaki patikadan tepeye ulaştık. Birgi’ye hâkim noktada,
iki büyük mermer sütunun arasında uzanan Hekimbaşı Hızır Ali Paşa’nın (yada
Hacı Paşa) mezarı ile karşılaştık. Şeyh Bedrettin’in Mısır’dan yakın arkadaşı,
Anadolu’ya yeniden dönüşünde büyük ihtimalle yoldaşı olan bu büyük tıp bilgini
kendisine Bergamalı Galenos ve İbni Sina’yı kendine rehber bellemiş. Aydın
Vilayetine geldiklerinde ise Aydınoğlu İsa Bey’in Birgi’de kalma önerisini
kabul edip saraya hekimbaşı olmuş. Öldüğünde de halk arasında Hızır Paşa olarak
bilinen bu bilgin adamı Hıdırlık diye
bilinen bu tepeye gömmüşler. Cumhuriyet döneminde ise Hızır Paşa’nın anısına
Derviş Ağa Camisi’nin önlerinde bir yere yol üstünde bir andaç kitabe konulmuş.
Hızır Paşa’nın mezarının çevresinde yüzlerce başı taşlı yada taşsız mezar
vardı. Hepsi tepeye saçılmış vaziyette korunmasız bir durumda bugüne
ulaşmışlardı. Mezarların arasından Güdük Minareyi solumuzda bırakarak tepeden
aşağıya doğru diğer sokaklara doğru indik.
Derviş Ağa Camisi’nin hemen arkasında
Bozdağlar’dan inen kar sularının çağıldadığı Birgi Deresi’nin yanında yer alan
Derviş Ağa Medresesi ve Derviş Ağa Hamamı’nın restorasyonlarının hızla sona
yaklaştığını gördük. Derenin öbür yakasında Umur Bey Caddesinden yukarı doğru
yürüdük. Çekül Evi ve merkezdeki kahvehaneleri geçip Belediye’nin biraz
ilerisinde bir lokantada güveçte kuru fasulye, nohut ve et ile pilav yedik.
Yemek sonrası Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi’ne doğru dere boyunca yürüdük.
Yürüyüşümüz boyunca karşımızda heybetli Bozdağlar’ın başı karlı kaplı tepesi
durmaktaydı.
Meydanda bütün ihtişamı ile
yükselen ve Bozdağlar’ın eteklerinde yatan Lidya kenti Hipope’nin devşirme
malzemesi ile ayağa kaldırılmış Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi’nin içine girdik.
Çatının onarımı sırasında kaldırılan toprak izolasyon örtüsünün yokluğu bugünlerde
cami içindeki sıcaklığın mevsimlere göre değişmesine, bu da şekil bağlı ahşap
malzemelerin sıcaklık farklılıkları nedeniyle çalışıp bozulmasına neden
olmaktaymış. Buradan konuyla ilgili tüm sorumlu ve ilgililere bir kez de biz
duyuralım dedik. Umarım bir yararı olur. Cami, Selçuklu mimari yaklaşımlarına
sahip olduğu kadar diğer camilerden oldukça farklı bir yapı arz etmekte. Bir
yandan çatı konstrüksyonu, bir yandan cami girişinden daha alçak bir zemine
inilerek ulaşılan caminin iç mekânı (kabire
inme düşüncesini hatırlatırcasına), minberindeki evreni anlatan eşsiz
kündekari panolar, çalınarak İngiltere’ye kaçırılan ve uyanık bir İngiliz
kadının bir müzayedede fark etmesi sayesinde İnterpol aracılığıyla tekrar
ülkeye geri getirilip yerine takılan minber kapısı, turkuaz mihrap ve taşıyıcı
granit devşirme sütunlar bu caminin ilginç yanlarından sadece bir kaçı olarak
sayılabilir. Ayrıca caminin Birgivi Medresesi’ne bakan yönünde, duvara monte
edilmiş nazarlık gibi duran devşirme aslan heykelini de bir İslam eserinde pek
görmediğimizi eklemek gerekir. Alt zemininin Birgi deresine bakan yüzünün ne
kadar sağlam bir şekilde tahkim edildiğini ve caminin bu zeminin üstüne itina
ile inşa edildiğini de belirtmeliyiz. Zaten Batı Anadolu’da en erken Türk –
İslam eserlerinden olan bu caminin, hala dimdik ayakta bugünlere kadar
gelebilmiş olmasının en muhtemel nedeni de inşaatında uygulanan bu yaklaşımlar
olmalıdır.
Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi
Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi’nden hayranlık
duyguları içinde ayrılarak İmam Birgivi Medresesi’nin arkasındaki sokaklarda
dolaştık. Sandıkoğlu ve Kerimağa Konakları’nın önünden geçtik. Bu adanın en
altında yer alan ve vadiye bakan yeni restorasyonu tamamlanmış konağı
seyrettik. Karşımızda ilerdeki yamaçta Aydınoğlu Mehmet Bey’in zaman zaman
müttefiki zaman zaman da rakibi olmuş Menteşe Bey’in damadı Tire fatihi Sasa
Bey’i çağrıştıran Sasallı Mahallesi uzanıyordu. Bir gün de oralara uzanmak
düşüncesini aklımızda tutarak tekrar meydana, Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi’nin
karşısında yer alan kahvehanede çaylarımızı içerek akşamın artan ayazını
bastırmaya çalıştık.
Kahvehaneler
Dönüş yolunda restorasyonu devam eden
Çakırağa Konağı’nın önünden geçerek Derviş Ağa Camisi’nin önünde bıraktığımız
arabamıza ulaştık. Bozdağ’ın kestanelerinden günlük olarak taze taze yapılan
kestane şekerlerimizi de alıp kısıtlı zamana çok şey sığdırmanın keyfi ve
yorgunluğu içinde İzmir’e doğru yola koyulduk.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
ayağınıza emeğinize sağlık çok güzel rehber gibi bir site yapmışsınız .
YanıtlaSilTeşekkür ederiz. İyi ve yararlı olması için çabalıyoruz...
SilSevgiler.