KARAMANOĞULLARI’NDAN GÜNÜMÜZE KARAMAN VE ÇEVRESİ…
30 Nisan-1 Mayıs 2017
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Yaz boyunca Konya ve Karaman coğrafyasında bahar günlerine denk gelen
bir zaman diliminde yaptığımız bir geziden hareketle; yöreye dair
izlenimlerimiz ve bunların arka planında yatan tarihsel, coğrafik ve hatta
arkeolojik hikâyelere değinme fırsatımız oldu. Karamanlı Coğrafyası diye bir ana başlık altında topladık
yazdıklarımızı. Şimdi bu diziye adını veren ve Karamanlı Coğrafyası’nda belki de en özel yere sahip Karaman ve çevresine geldi sıra. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol
saldırılarıyla iyiden iyiye güç kaybettiği dağılma sürecinde ortaya çıkan
Anadolu beyliklerinden birine başkentlik etmiş bir kentten ve onun
hikâyelerinden söz edeceğiz bu yazıda. Anadolu Selçuklularının maddi ve manevi
mirasını sürdürme iddiasında olan birkaç önemli beylikten biriydi Karamanoğulları… Bir dönem Osmanoğulları ile giriştikleri bu miras
kavgasında yeri geldi olmadık ittifaklara girdiler; yeri geldi nedamet
getirdiler; ama bazen yükselen bazen durulan bu siyasi med-cezirin elbette bir sonu vardı; o da Fatih Sultan Mehmet’e nasip oldu ve Karamanoğulları bir daha görünmemecesine tarih sahnesinden çekildiler.
Bu öyle bir çekilmeydi ki; Rumeli’nde atalarının izini süren herkesin bir
noktada ulaştığı yer Karaman’dı.
Osmanlı, yıllarca kendisine kafa tutan; onu uğraştıran, Balkanlar’daki
ilerlemesine arkasından giriştiği yıpratıcı hamlelerle ket vuran Karamanoğulları’nı bir daha tarih
sahnesinde bir güç olarak görünmemesi adına dağıtmış ve Balkanlar’daki yeni
kazanılmış topraklarda iskân ederek kendi içinde bir şekilde bu gücü eritmişti.
Şimdi biraz tarihe dönmeli ve Larende’den
Karaman’a dönüşüm sürecine bir bakmalı.
Karaman Müzesi'nden; Roma Dönemi...
Larende’den
Karaman’a; bir tarihsel seyahat
Ord. Prof. İsmail Hakkı
Uzunçarşılı, Türk Tarih
Kurumu yayınlarından Anadolu
Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri isimli kitabında Karamanoğulları’nın tarih sahnesine
çıkışını ve Karaman isminin kökenini
şöyle anlatıyor:
“Son tetkiklere nazaran Karaman Aşireti ve Karamanoğulları, Oğuzların
Afşar boyuna mensupturlar. Oğuz boylarının muhtelif tarihlerde Anadolu’ya
yerleştirildikleri malumdur.
Oğuz boylarının Anadolu Selçuklu Devleti’nin Rum İmparatorluğu hududu
ile Batı Kilikya taraflarına yerleştirildikleri sırada Karaman oymağından bir
kısmı da Sultan I. Alaüddin Keykubad
zamanında 625 H. (1228 M.)’de Ermenilerden alınan Ermenak (şimdiki Ermenek-İF)
taraflarına yerleştirilmişlerdir. Karaman
oymağının bir kısmını, XII. asır ortalarında Maveraünnehir ve diğer bir kısmını
da Karakoyunlu Devleti’nin kurulduğu sırada Azerbaycan taraflarında
görmekteyiz.
Bu 1228 tarihinde Karaman aşiretinin reisi Sadüddin oğlu Nure ve meşhur
adıyla Nure Sofi olup bunun oğlu da
daha aşağıda bahsedeceğimiz Kerimüddin
Karaman’dır. Karamanoğulları adlarını mensup oldukları Karaman oymağından
almışlardır.”(1)
Karaman Kalesi
Yine İsmail Hakkı Uzunçarşılı’dan
öğrendiğimize göre Karamanoğulları’nın
ilk önderi Nure Sofi, beyliğin ortaya
çıkış sürecinde Anadolu’da yayılmış bulunan Babailer
tarikatına girerek o havalideki diğer Türkmenler
üzerinde nüfuzunu göstermiş, kendi sahasında (Kilikya Ermeni Krallığı’na sınırdaş bir coğrafyada) Hıristiyanlara
ait yerleri elde etmek suretiyle arazisini genişletmiştir.
Karamanoğlu Alâeddin Bey tarafından yaptırılan Aktekke Camisi'nin içi
Cumhuriyet dönemine dek Larende
olarak anılan yerleşimin ismi, bu tarihten itibaren Karamanoğulları’ndan esinlenerek olsa gerek Karaman olarak değiştirilmiş. Larende
isminin İlkçağ’a dek uzanan bir geçmişi var; Hitit Dönemi’nde bölgeye Laranta adı verildiği; Erken Bizans
Dönemi’nde Laranda ya da Larende ismi ile bölgede bir piskoposluk
merkezinin oluşturulduğu; Karaman
yakınlarındaki volkanik Karadağ kütlesi
üzerinde bulunan Erken Bizans Dönemi yerleşimleri Binbir Kilise’nin (Değle ve
Madenşehir) bölgede çok önemli bir
konuma sahip olduklarına dair kaynaklarda bilgiler mevcut.
Binbir Kilise-Madenşehir-Bazilika
Bugün Karaman’ın yaklaşık 30
km kadar kuzey batısında yer alan Karadağ
ve hemen yanındaki Kızıldağ’ın
üzerindeki Geç Hitit Dönemi’ne tarihlenen yazıtlar ve kaya resimleri bu
bölgedeki Hitit varlığının günümüze ulaşan kanıtları. Laranta’dan Larende’ye
ulaşan tarihi yolculuğun Anadolu Selçuklu
Devleti’nin dağılma sürecinde tarihi sahnesine çıkan Karamanoğulları Beyliği zamanında en parlak zamanlarını yaşadığı
ise bir başka tarihi gerçeği oluşturuyor. Orta
Toroslar’ın yüksek yaylalarında ve saklı vadilerinde kendilerine yaşam
alanı açan Karamanoğulları,
topografyanın kendilerine sağladığı avantajla; 15.yy.ın sonlarına dek Larende merkezli iktidarlarını
sürdürebilmişler. Özellikle Selçuklu sonrası Anadolu birliğinin yeniden
sağlanması sürecinde; Osmanoğulları
ile giriştikleri güç savaşımında zaman zaman Memluklular’dan, kimi zaman ise en doğudaki Akkoyunlu Devleti ile en batıdaki Venedikliler’den destek ve himaye arayışına girişen
Karamanoğulları, belki de lugatımıza giren “Karaman’ın
koyunu, sonra çıkar oyunu” deyimini haklı çıkarırcasına; siyasi ve askeri
gelgitler şeklinde devam ede gelen bu iktidar mücadelesinden hiç
vazgeçmemişler.
Karaman Kalesi yakınlarındaki Pir Ahmet Camisi'nin haziresi
“Karaman Devleti’nin siyasi ve
ticari ehemmiyeti memleketlerinin coğrafi durumu itibariyledir. Bunlar
mukabeleye muktedir olamadıkları düşmanlarının karşısında sarp yerlere
çekilerek korunurlar ve tehlike geçince tekrar İçel, Larende taraflarına gelirlerdi.
Karamanoğulları, Toros geçitleri vasıtasıyla tüccarlardan almış oldukları resimlerden
mühim miktarda varidat temin ediyorlardı, bu resimler Küçük Asya, yani Anadolu
ile ticari münasebetlerde bulunan Kıbrıs
ve Ceneviz tüccarlarından alınmakta
idi; Lamos, Silifke, Anamur, Manavgat
gibi kendilerine ait limanlardan tahsil ettikleri gümrük resmi de mühim
gelirlerinden idi.
Pir Ahmet Camisi'nin avlusunda bahara merhaba...
Karamanoğulları’nın başlıca Ermenak, Anamur,
Larende (Karaman), Aksaray, Niğde,
Konya’daki tesisleri kendilerinin Selçuk sanatının takipçisi olduklarını
göstermektedir.
Karaman Beyliği’nin ilk hükümet merkezi Ermenak
olup, sonra genişledikçe kuzeye doğru Larende
(Karaman) kasabasını epey müddet merkez yapmışlar ve daha sonra da Konya’yı
elde ederek buraya nakleylemişlerdir. 871 H. (1463 M.)’de Konya kati olarak Osmanlılara geçince Larende’yi tekrar merkez yapmışlardır. Hükümetlerinin ikiye
ayrıldığı sırada muvakkat zaman için Niğde
ve Silifke’de merkez olmuştur.
Karamanoğulları Devleti, 1327’den 1417 senesine kadar müstakil olarak idare olunmuş ve bu
tarihten sonra zaman zaman Memlukluların, Timur’un ve Osmanlıların nüfuzları
altında kalmıştır.”(2)
Karaman; İmaret mahallesi; caddenin sonunda İmaret Camisi
Karamanoğulları’nın Anadolu’yu yurt belleyen Türklerin tarihi açısından bir önemi de Karamanoğlu Şemsüddin Mehmet Bey’in 1277
yılında Moğolların baskısı altındaki Konya’yı ele geçirip sarayda ve sokakta; Farsça yerine Türkçe’nin kullanılmasını ilan etmesidir. Şöyle buyurur 13 Mayıs
1277’de Karamanoğlu Mehmet Bey;
“Şimden girü hiç kimesne kapuda ve
divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye” (13.yy.
Türkçesi ile)
Yani bugünkü Türkçe ile ve Türk Dil Kurumu çevirisiyle;
“Bugünden sonra hiç kimse sarayda,
divanda, meclislerde ve seyranda Türk Dili’nden başka dil kullanmaya”
Aktekke ya da Mader-i Mevlana Camisi
Bu irade belki de bir dilin ve onun aracılığıyla bir “ses
bayrağı”na kavuşan Türk kültürünün Anadolu’da bir şekilde bugünlere
ulaşmasının da yolunu açmıştır diyebiliriz. Bu vesile ile büyük ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Türk dilini bir
ses bayrağına benzettiği şu dizelerini de hatırlayarak...
Türkçe Katında Yaşamak
Seslenir
seni bana "sonsuz"
Der ki
çoğal,
Der ki
uzan mutluluğuna
sun,
iyiliğin, doğruluğun,
Bir
bilinmeyenden bir bilinene dek
Türkçe,
var olduğumuz..
Türkçe,
nice desem seni,
Onca
güzelim.
Görünmek,
derinleşmek,
Dolmak;
Seni
düşünürüm, düşünürüm, yarı karanlıklarda, dal,
Anlarım
onca.
Bir bölü
beş, bir bölü dokuz,
Bir bölü
bin üç!
Ayrılık
anlamların öylesine azar azar dağılır,
Ta
doğudaki balık,
Duyar
kokusunu
Ta
batıdaki yoncanın.
Seslenir
seni bana yakın uzak,
Yeryüzü
mavisinden gökyüzü yeşiline,
Tutsak
uluslar var ya, geceler boyu
Onlar
için,
Yitik
özgürlükler için,
Türkçe
haykırmak..
O süre
yaradılış dar iken
Düz iken,
yassı iken,
Daha'lar,
Daha'lar,
Daha'lar
daha'lara karışmış,
Sınırsızlığın
getirmiş yarınları.
Konuşamaz
iken, o yusyuvarlakta,
Diyemez
iken,
Artısı
eksisi almış götürmüş
Toprağın
bitkilerden arta kalan sağlığını,
Sıcak uzun
Bir
kişiler geleceğine.
Seslenir
seni bana bir duru su,
İçinde
masallar, uygarlıklar saklayan,
Eski
ozanlar kazımış ilk yazıları ilk anıtlara,
Yankılanır
Alandan
alana, uçsuz bucaksız,
Evrenden
akınlarının uğultusu.
Ama
bağışla beni, unutmuşum,
Yıldızını,
güneşini, ayını, utanmadan..
Öyle
köksüz günlerim gelmiş bozkır çadırlarında çırılçıplak,
Unutmuşum
ana demesini bile,
Öykünmüşüm
türküsünü ellerin,
Ağzıma bir
kara düşmüş, bağışla beni.
İşte and
içiyorum,
Bütün
ölüler adına,
Bütün
gençler, bütün doğacak çocuklar adına,
Varacağım
deyişine gündüz gündüz,
Varacağım
Tanrı'ya dek,
Soluğumda
soluğun..
Seslenir
seni bana "ova"m, "dağ"ım,
Nere
gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki
akar ötelere,
Bir ak..
ki yüce atalar, bir al.. ki ulu oğullar,
Türkçem,
benim ses bayrağım...
Fazıl Hüsnü
Dağlarca
Taşkale tahıl ambarlarında onun resmini gördük; ataları Karaman'dan göçmüş Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk...
Osmanlı Dönemi, Karaman için
Türkmen aşiretlerinin Balkanlar’a ve diğer serhat boylarına bir anlamda sürgüne
gönderildikleri ve bölgenin giderek silikleşip tarihsel önemini yitirdiği zamanlar
olarak dikkat çeker. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün soy ağacının da
yapılan araştırmalara göre; Karaman’dan göçen Türkmenlere dayandığı kaynaklarca
belirtilmektedir.(3)
Taşkale tahıl ambarları
Ne garip bir kaderdir ki; 600 yıllık koca imparatorluğun çöküşü
sürecinde; korkunç bir sefalet içinde Balkanlar’dan sökün eden o eski büyük
göçün kaç kuşak sonraki torunlarının sığındığı güvenilir son liman, yine ata
yurdu Anadolu’nun şefkatli bağrıdır.
Karaman’da
gördüklerimiz
1989 yılında Özal döneminde Kırıkkale ve Aksaray ile birlikte Orta
Anadolu’nun kalkınma planları kapsamında il yapılan Karaman bugün hala bu durumu pek içine sindirmiş gibi görünmüyor.
Şehir merkezi hala mütevazı bir Anadolu kasabası görünümünde olan Karaman’ın ekonomisinde hububat
üretimine dayalı sanayi tesisleri dikkat çekiyor. Özellikle Türkiye çapında
üretim potansiyeline sahip bisküvi fabrikaları bu anlamda kente damgasını
vurmuş sanki. Şehrin tarihsel geçmişini yansıtan birkaç cami, bir höyük
üzerinde yükselen Karaman Kalesi ve Karaman Müzesi, Karaman’ın merkezinde
uğranılabilecek noktalardan bazıları. Erken dönem Anadolu Aydınlanması’nın
doruklarından birisi olan Yunus Emre,
birçok Anadolu köy ve kasabasında olduğu gibi Karaman ve çevresinde de sahiplenilmiş durumda; adına yapılmış bir
türbe ve cami kent merkezinde yer alıyor. Tabii bu kabirlerden hangisinde Yunus Emre’nin yattığı asla
öğrenilemeyecek. Eskişehir’de, Kula’da ve başka yerlerde de bunların
başka örnekleri bulunmakta. Bu durum dahi bu büyük insanın düşüncelerine ve
yoluna Anadolu ve çevre coğrafyalardaki halkların (örneğin; Azerbaycan ve diğer
Türkî cumhuriyetler gibi) nasıl bir düzlemden yaklaştıklarını görmek açısından
ayrıca önem taşıyor.
Ebruli gezginleri Çeşmeli Kilise'de...
Karaman’ın tarihinde iz bırakan eski halklardan biri de Türkçe konuşup Yunan
harfleriyle yazan Ortodoks Karamanlılar…
Lozan Antlaşması sonrasında 1924’deki
Nüfus Mübadelesi ile yurt bildikleri
topraklarından koparılarak hiç görmedikleri başka diyarlara sürüklenen ve bir
daha asla ata yurtlarına dönemeyen bu talihsiz insanların da izlerine
Karaman’da rastlamak mümkün hala. Karaman ve çevresindeki birkaç Ortodoks
kilisesi bu izlerden bazılarını oluşturuyor. Merkezdeki yeni restore edilerek
harap halinden kurtarılmış Çeşmeli Kilise
(ya da Surp Asvadzadzin Kilisesi), Dereköy’deki
eski bir Rum kilisesinden bozma Fisandon
Camisi, Yeşildere kasabasındaki İbrala Kilisesi bunlardan bazıları…
Bir Karamanlides türküsü; Yuvarlandım...
(Youtube'dan alınmıştır.)
Ortodoks Karamanlılar ya da Karamanlides için Sille yazımızda(4) geniş bir şekilde söz etmiştik. Bu nedenle bu
bölümde bu kadarla yetiniyoruz.
Karaman Kalesi'nin sıra sıra kuleleri
Karaman Kalesi
Kale; iç, orta ve dış kale olmak üzere içi içe üç ayrı surdan oluşan bir
yapıda, kentin neredeyse tam merkezinde ve eski bir höyüğün üzerinde
yükseliyor. 11-12.yy.dan kalma olduğu belirtilen kalenin üzerinde devşirme
malzemenin kullanıldığını gösteren kanıtlar var. Bugün kalenin üzerinde yer
aldığı tepede bir takım sosyal tesisler ve kahvehaneler bulunuyor. Ancak
rekreasyon alanı olarak düzenlenmiş kale çevresinin pek de temiz olduğu
söylenemez. İç kale, zaman zaman yapılan restorasyonlarla orijinal görünümünden
epey uzaklaşmış olmalı. Ama kale, çevresini saran dördü silindirik, beşi kare
planlı dokuz adet kule ve üzerindeki kendinden önceki zamanlara ait devşirme
malzemelerde (kitabe, sütun parçası ve frizler) saklı tarihi ile bir şekilde
yaşamayı sürdürüyor hala.
Karaman Kalesi'nin surlarına gömülü tarih...
Pir Ahmet Camisi
Karaman Kalesi’nin hemen yakınlarında ve üzerinde yer aldığı höyüğün eteklerinde;
kapısının mermer sövesi üzerinde yer alan ve Evliya Çelebi’ye ait olduğu söylenen grafiti ile ünlenmiş Pir Ahmet Camisi bulunuyor. Mimar İ. Ahmet Arslanoğlu’nun caminin
restorasyonu öncesi yürüttüğü bir tespit çalışmasını anlattığı Karaman Pir Ahmet Kale Camii hakkında
isimli yazıda(5) söz
konusu caminin banisinin Karamanoğulları
hanedanından Pir Ahmet ile
karıştırılmaması gerektiğini söylüyor ve cami ile ilgili olarak şu bilgileri
aktarıyor:
Pir Ahmet Camisi
Pir Ahmet Camisi-Son cemaat yeri
“En eski belge olarak elde bulunan vakfiyenin
tarihi, 954 Safer H. ayı veya 1547 M. ile belirlenmektedir. Vakfiye Pir Ahmedoğulları tarafından
hazırlatılmıştır. "Boyalıkadı"
namı ile maruf Pir Ahmet Efendi,
vakfiye ifadesinde cami banisi olarak geçmektedir. Bu Pir Ahmet Efendi, Fatih
Sultan Mehmet devrinde kardeşleri ile birlikte Karamanoğulları’na beylik eden Pir
Ahmet Bey'le karıştırılmamalıdır.
Elde bulunan daha sonraki kaynak, Evliya
Çelebi Seyahatnamesi’dir. Burada cami; "Ortahisar’ın Pazar kapısının iç yüzünde, minaresi nâtamam Boyalıkadı
Camii kubbe-l âlîdir, amma kiremit örtülüdür" şeklinde yazılmıştır.
(Cilt 9, S. 313)”(5)
Pir Ahmet Camisi avlusunda yer alan eski çeşme; üzerindeki deli saçması yazılar ve çeşmenin çaresiz hali iç acıtıyor.
Diğer Pir
Ahmet Bey ise, Karamanoğulları’nın
hanedana mensup kardeşlerin iktidar uğruna birbirleriyle ihtilafa düştükleri ve
bir yandan Osmanlı, bir yandan Memluklu ve Akkoyunlular’ın himayesini aradıkları bir dönemde; 15.yüzyılda
yaşamış. Osmanlı padişahı II. Murat
ve oğlu Fatih Sultan Mehmet dönemine
denk gelen bu süreçte bir yandan Osmanlı hanedanı ile evlilikler üzerinden
kurulan akrabalıklar, diğer yandan Osmanlı’nın Avrupa’ya yönelen ilerlemesini
fırsat bilerek onun hinterlandındaki topraklara yönelik saldırganca tutum
nedeniyle iki taraf arasında kâh yükselen kâh durulan düşmanlıklar; savaş ve
barış dönemleri yaşanmış. Barış dediğimiz dönemler ise, genellikle Karamanoğulları’nın Osmanlı’dan nedamet
dilemesi şeklinde olmuş. Pir Ahmet Bey’in
kardeş kavgaları ve Osmanlı-Memluk-Akkoyunlu
üçgeninde sürüp giden yaşam çizgisinin sonu oldukça hüzünlü bitiyor; yeri
gelmişken Ord. Prof. İsmail Hakkı
Uzunçarşılı’dan alıntılayarak hikâyesini buraya aktaralım:
Evliya Çelebi'nin grafitisinin bulunduğu Pir Ahmet Camisi'nin mermerden kemerli giriş kapısı
“Akkoyunlu hükümdarının Karamanoğulları’na
yardımı Fatih Sultan Mehmet’le Hasan Bey’in (Uzun Hasan-İF) çarpışmasına sebep olmuş ve Osmanlı tarihlerinde
tafsil edildiği üzere 878H. (1473 M.)’deki Otlukbeli muharebesinde Hasan
Bey’in mağlubiyeti ile neticelenmiş ve Karamanoğulları’nın
ümitleri mahvolmuştur.
Otlukbeli mağlubiyeti üzerine Pir Ahmet Bey, Uzun Hasan’la
beraber kaçmış ve sonra durumu müsait bularak İçel’e; biraderi Kasım’ın
yanına gelmiş, birlikte harekete karar vermişlerdir. Pir Ahmet, Silifke’de
kalmayarak Ermenak’a gidip orada Yellitepe’de karargâh kurmuştu; fakat Gedik Ahmet Paşa kumandasıyla gelen
Karaman Valisi Şehzade Mustafa (Karaman’ın Osmanlılar tarafından ele
geçirilmesi sonrasında şehre vali olarak atanan Fatih’in oğlu-İF), Gedik
Paşa ile beraber hareket edecekti.
Gedik Ahmet Paşa, Karamanoğlu Pir Ahmet’i sulh teklifi bahanesiyle ansızın ele
geçirmek isteyerek Yellitepe’ye
baskın yaptı ise de ailesini Minan
kalesine koymuş olan Pir Ahmet,
kendisini saklamış ve ele geçmemişti. Fakat Gedik
Ahmet Paşa, Ermenak kalesini ve
arkasından topla dövmek suretiyle Minan
kalesini ele geçirdi ve elde ettiği Pir
Ahmet’in ailesiyle kızlarını Konya’ya
yolladı.
Pir Ahmet, Minan
kalesinin alındığını duyunca, teessüründen kendisini kayabaşından aşağı atarak
intihara teşebbüs etmiş ise de; bir ağaca takılmak suretiyle kurtulup, artık
ümitsiz bir halde Tarsus’a ve oradan
da tekrar Uzun Hasan Bey’in yanına
gitti ve kendisine dirlik olarak verilen Bayburt’ta
oturdu ve az zaman sonra orada vefat etti. (879
Hicri; 1474 Miladi)”(6)
Pir Ahmet Camisi; kemerli giriş kapısının üst bölümünün detayı
Gelelim camiyi ilginç kılan giriş kapısının mermer sövesi üzerinde yer
alan Evliya Çelebi’nin grafitisine…
Evliya Çelebi’nin özelliklerinden birisi de; seyahat ettiği yerlere kendine ait bir
not bırakmasıymış. Özellikle seyahatleri sırasında ziyaret ettiği camilerin
uygun bir yerine; kendi ismini, ziyaret ettiği yılı ve kendisine bir Fatiha
okunmasını isteyen dileğini yazmayı ihmal etmezmiş. Türkiye’de bu grafiti
örneklerinden sadece ikisi günümüze ulaşabilmiş. Adana’daki Hasan Ağa Camisi’nde bulunan yazı,
1998’deki deprem sonrasında gerçekleştirilen hatalı restorasyonda silinerek yok
edilmiş. Diğer grafiti ise, bugün hala Karaman’daki Pir Ahmet Camisi’nin giriş kapısının solundaki mermer sövenin
üstünde yer alıyor; oldukça silik ve yok olmak üzere bir durumda…
Evliya Çelebi'nin grafitisi; silik bir hayale bakar gibi...
Yazı, epigrafi uzmanı Dr. Mehmet
Tütüncü’ye göre 1671 yılından kalma. Evliya
Çelebi, hac yolculuğu sırasında Karaman’dan
geçerken Pir Ahmet Camisi’nin giriş
kapısının solundaki mermer sövenin üstüne şöyle yazmış:
“Seyya âlem Evliya ruhiycün
Fatiha sene 1082”
Pir Ahmet Camisi ve haziresi bir arada...
Bizim de caminin harap vaziyetine tanıklık ettiğimiz üzere ve Dr. Mehmet Tütüncü’nün aktardığına göre Evliya Çelebi’nin Türkiye’deki kendisine
ait bu yegâne izi, ne yazık ki tinerci ateşlerinin tehdidi altında bulunuyor.
Bu anlamda Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı’nın konuya acilen el
atması elzem görünüyor. Zaten cami de harap ve kapalı durumda…(7)
Hatuniye Medresesi
Karaman’ın merkezinde; Hastane Caddesi
üzerinde bulunan Hatuniye Medresesi, Karamanoğulları ve Osmanoğulları arasındaki mücadelelerin gelgiti sırasında
gerçekleştirilen hanedan evliliklerine örnek teşkil eden Osmanlı Padişahı I. Murat Hüdavendigar’ın kızı ve Karamanoğlu Alaaddin Bey’in eşi Nefise (Melek) Hatun tarafından 1382 yılında yaptırılmış.
Hatuniye Medresesi'nin taç kapısının mukarnas süslemeleri
Hatuniye Medresesi-taç kapı mukarnas süsleme ayrıntıları
Alâeddin Bey, Karamanoğlu Mahmut Bey’in
torunu ve Halil Bey’in oğlu olup,
Osmanlı Devleti’ne ve Anadolu’daki diğer beyliklere karşı cesur ve mücadeleci
tutumu ile öne çıkan önemli hükümdarlarından biri olarak dikkat çekiyor. Gerek
kayınpederi I. Murat ve gerekse
kayınbiraderi Yıldırım Beyazıt
döneminde; onların Balkanlar’daki seferlerle meşgul oldukları sırada, Osmanlı
topraklarına karşı giriştiği saldırılar nedeniyle her iki hükümdarla büyük
sorunlar yaşadı. Konya, iki kez Osmanlı kuvvetleri tarafından ele geçirildi.
Onun katline kadar uzanan olayların başlangıcı ise Yıldırım Beyazıt’ın Eflak
seferi sırasında Osmanlı’nın Anadolu Beylerbeyi Sarı Timurtaş Paşa’ya saldırıp onu Ankara’da rehin almasıdır. Bu
olayın üzerine Yıldırım Beyazıt,
sefer dönüşü Alâeddin Bey’in üzerine
yürür.
Hatuniye Medresesi'nin basık kemerli giriş kapısı
Alâeddin Bey, Beyazıt’ın üzerine gelmekte
olduğunu duyar duymaz rehin tuttuğu Timurtaş
Paşa’yı serbest bırakır, bir heyet ve hediyelerle birlikte Yıldırım Beyazıt’tan barış isteğinde
bulunur. Ancak Yıldırım Beyazıt bu
isteği geri çevirerek Konya’ya
saldırır; şehre girer ve kaleye sığınan Alaaddin
Bey’i kuşatır. Kaleden bir yarma hareketi ile kurtulmak isteyen Alaaddin Bey’in çabası sonuçsuz kalır ve
Osmanlı kuvvetlerinin eline esir düşer. Yıldırım
Beyazıt’ın huzuruna getirilen Alaaddin
Bey,1398 yılında başı kesilerek öldürülür; bir mızrağın ucuna geçirilmiş
başı ise, ibret olsun diye Konya
sokaklarında dolaştırılır.(8)
Hatuniye Medresesi'nin taç kapısındaki mermere nakşedilmiş geometrik desenler
Aynı kapıda bir başka süsleme detayı
İşte Alâeddin Bey ile böyle bir hazin geleceğe doğru yelken açan Melek Hatun tarafından yaptırılan bu
medrese, Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyan önemli bir yapı olarak dikkat
çekiyor. Medrese; kapalı avlulu, tek eyvanlı medrese planlı… Kesme taştan
yapılmış. Göz alıcı taç kapısı ise, mukarnas süslemelerle kaplı. Beyaz
mermerden yapılmış olan kapının üzeri geometrik bezemeli yazı ve bitkisel
dekorlarla süslenmiş. Taç kapının ortasında yer alan medrese girişi ise, mor ve
beyaz mermerlerden atlamalı olarak sıralanmış basık kemerli bir yapıda
tasarlanmış. Giriş kapısının sol tarafında bulunan altıgen kitabeden
öğrenildiğine göre medresenin mimarı Hoca
Ahmet oğlu Mimar Numan’dır.
Karaman Müzesi'nden; Roma Dönemi figürinleri
Karaman Müzesi
Hatuniye Medresesi’nin hemen arkasında bulunan Karaman
Müzesi, mütevazı ölçekte bir müze olarak kabul edilse bile, yine de
içerdiği eserler açısından görülmeye değer. Müzede sergilenen bileşenlerden en
dikkat çekeni 6.yy.dan kalma ve hiçbir kimyasal korumanın bulunmadığı bir genç
kız cesedi… Karaman yakınlarında Manazan mağaralarındaki
kaya mezarları içinde 1980’li yıllarda bulunan ve 17 yaşlarında bir kıza ait
olduğu söylenen bu cesedin, 14 yüzyıllık bir sürede nasıl bu şekilde bozunmadan
kalmış olması ise; doğrusu ayrı bir merak konusu.
Karaman Müzesi-Manazan'da bir mağarada bulunan mumyalanmamış bir kıza ait ceset
Ortodoks Karamanlılar'dan Karaman'a kalan...
Toroslar'ın yüksek yaylalarındaki göçerlerin hayvan koşum takımları-Karaman Müzesi
Türkmenlere ait çadır süslemeleri ve deri çizmeler-Karaman Müzesi
Lir çalan bir kızın başında yükselen gaz lambası-Karaman Müzesi
Müzede Hititler’den Karamanoğulları’na dek bu bölgede iz
bırakan birçok uygarlığa ait arkeolojik eserler yanında 19.yy.dan kalma Karaman
kültürünü yansıtan etnografik malzemeler de sergileniyor. Bunların içinde lir
çalan bir kızın başında yükselen bir gaz lambası dikkate değer. Ayrıca
Toroslar’da Türkmen obalarındaki göçer kültürünü yansıtan çadır süslemeleri,
beşikler, hayvan koşum takımları, deri çizmeler müzede sergilenen parçalar
arasında yer alıyor.
Aktekke ya da Mader-i Mevlana
Camisi
Karamanoğulları’ndan kalma önemli ibadet mekânlarından birisi de Aktekke Camisi… Karaman’ın merkezinde; İmaret mahallesindeki caminin içinde yer alan ve Mevlana’nın annesiyle diğer yakınlarına
ait sandukalar nedeniyle yapı, Mader-i
Mevlana Camisi olarak da anılıyor. Mevlana
Celaleddin-i Rumi, babası Bahaeddin
Veled ile birlikte Konya’dan önce Karaman’a gelir. İlk eşi Gevher Hatun ile burada evlenir ve
Karaman’da 7 yıl yaşar. Daha sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’ın daveti üzerine yine
babası ile birlikte Konya’ya gider. Bu anlamda Mevlana’nın hayatında da Karaman’ın ayrı bir önemi bulunmaktadır.
Başlarında Mevlevi sikkeleriyle temsil edilen Mevlana'nın yakınlarına ait sandukalar-Mader-i Mevlana Camisi
Cami, kitabesinden edinilen bilgiye göre 1370 yılında Karamanoğlu Alâeddin Bey tarafından
yaptırılmış. Kesme taştan kare planlı olarak inşa edilmiş bulunan yapının üzeri
tek bir kubbe ile örtülmüş. Caminin son cemaat yeri, yan duvarla ve iki mermer
sütun arasında yer alan ve üzerinde üç ayrı kubbenin bulunduğu üç ayrı bölümden
oluşmuş. Giriş kapısının sağına ve soluna iki küçük mihrap eklenmiş. Caminin
kemerli giriş kapısı mermer söveli ve iki renkli mermerden yapılmış. Kapının
üzerinde bir Mevlevi sikkesi işlemesi yer alıyor.
Aktekke ya da Mader-i Mevlana Camisi; köşedeki yeşil bölmede Mevlana'nın annesi yatıyor.
Caminin girişe göre sol tarafında; cami zemininden daha yüksek bir
düzlemde Mevlana’nın yakınlarına ait 21 adet taş sanduka bulunuyor. Bu
mezarlarda Mevlana’nın annesi Mümine
Hatun, ilk eşi Gevher Hatun,
ağabeyi Alâeddin Çelebi, Karaman Beyi
Seyfeddin Süleyman Bey, Mevlana’nın
ebesi Hediye Sultan ve diğer
yakınları yatıyor. Mevlana’nın
annesinin mezarı; girişe göre sandukaların en sonundaki ahşap çıtalarla kafes
biçiminde ayrılmış bölümde yer alıyor.
Aktekke Camisi'nin kubbesi
İmaret Camisi ve II. İbrahim Bey
İmareti
Aktekke Camisi gibi İmaret Camisi de
Karaman’ın merkezindeki İmaret mahallesinde
yer alıyor. Karaman beylerinden II.
İbrahim Bey tarafından 1433 yılında yaptırılan cami; tabhane, medrese,
çeşme ve aşevi ile birlikte bir külliyenin içinde düşünülmüş.
İmaret Camisi ve Karamanoğlu II. İbrahim Bey'in Türbesi
İmaret Camisi'nin içi
İmaret, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, tamamen kesme
taştan yapılmış, iki katlı ve dört eyvanlı bir yapı olarak dikkat çekiyor. Yanında
II. İbrahim Bey’in türbesi ve
kuzeyinde çeşmesi yer alıyor. Eyvanın duvarlarının çinilerle kaplı olduğu
günümüze ulaşan örneklerinden anlaşılıyor. Ne yazık ki bunların çoğu önceki
zamanlarda sıva ile büyük ölçüde yok edilmiş.
Karamanoğlu II. İbrahim Bey'in Türbesi; tepesinde bir leylek yuvası
II. İbrahim Bey'in ve yakınlarının sandukaları
Camide yer alan çinili mihrap, 1907 yılında yerinden sökülerek İstanbul
Arkeoloji Müzeleri’nin yönetimindeki Çinili
Köşk’e götürülmüş. Şimdi İstanbul’daki Türk-İslam
Eserleri Müzesi’nde Ağaç İşleri
Seksiyonu’nda bulunan imaretin kapı kanatları Karamanoğulları döneminin ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden
biri olarak biliniyor.
Çeşmeli Kilise
19.yy.da Türk, Ermeni ve Rum Ortodoks Karamanlıların birlikte
yaşadıkları Tapucak mahallesinde
bulunan kilise, Kültür Bakanlığı kayıtlarına göre Bizans Dönemi’nden kalma bir
yapı olarak dikkat çekiyor. Cumhuriyet döneminde 1980’li yıllara kadar cezaevi
olarak kullanılan kilisenin bir diğer adının Surp Asvadzadzin (Azize Meryem Ana) Kilisesi olması, 19.yy.da bu
yapının Ortodoks Ermeniler tarafından kullanıldığına işaret ediyor. 2007
yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilen yapının içinde yer
alan freskolar, cezaevi döneminden kalma sıvaların sıyrılmasıyla ortaya
çıkarılmış.
Çeşmeli Kilise
Üç nefli Çeşmeli Kilise'nin içinden bir görünüm
Volkanik Karadağ kütlesinin
üzerindeki Madenşehir ve Değle’deki bazilikaların bir örneğini
teşkil eden Çeşmeli Kilise,
uzunlamasına üç bölümden (nef)
oluşuyor. Yapı tamamen kesme taştan inşa edilmiş. Restorasyon sonrası kilise,
sanat etkinlikleri için tahsis edilmiş. Biz oradayken kilisenin içinde bir
resim sergisi vardı.
Çeşmeli Kilise
Çeşmeli Kilise-tavandaki fresklere örnek
Çeşmeli Kilise
Çeşmeli Kilise-sütunlar ve nefler
Kilisenin bulunduğu sokağın caddeye kavuştuğu karşı köşede ise, Karamanoğulları döneminden kalma
(1374-1420 yılları arasında inşa edilmiş) kare planlı ve yine kesme taştan yapılmış
bir başka cami var; Arapoğlu Camisi…
Karaman’ın kozmopolit kültürünün izlerini taşıyan Tapucak mahallesinde yer alan Arapoğlu
Camisi, güdük minaresi ve düz çatısıyla dikkat çekiyor.
Arapoğlu Camisi
Arapoğlu Camisi'nin içi
(Kaynak: http://www.gokaraman.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=38&Itemid=348&lang=tr)
Camiydi kiliseydi derken; Karaman’ın
içinden ayrılıyoruz artık. Güneye Adana
yönüne doğru inerken, yol üstünde Manazan
ve Taşkale mağaralarıyla; onların
öncesinde iki kilise daha var göreceğimiz.
Dereköy Fisandon Camisi
Karaman’ın 7 km kadar güneyinde Dereköy’de
kiliseden bozma bir cami kesiyor yolumuzu. Fisandon
Camisi; mazisinde ise, eski bir Ortodoks Karamanlı kilisesi saklı…
Fisandon Kilisesi; şimdi cami...
Fisandon Kilisesi
Fisandon Kilisesi'nin içi
Fisandon Camisi-Kilisesi; önden...
Fisandon Kilisesi-arka cepheden bakış
Fisandon Kilisesi-giriş kapısının üstünden detay
Ana kayanın üstüne oturtulmuş kilisenin yapım tarihi kesin olarak
bilinmemekle birlikte, 9-10 yy.lardan kalmış olabileceğine dair öngörüler var.
İstanbul’daki Bizans dönemi kiliselerinden oldukça farklı bir yapıda; ancak
Yunan haçı planlı kilise, 16.yy.da şimdi Konya’daki Mevlana Türbesi’nin
avlusunda yatmakta olan Karaman beylerinden Yusuf
Sinan Paşa tarafından kuzey bölümüne bir giriş bölümü ve minare eklenerek
camiye dönüştürülmüş.
Fisandon Kilisesi'nin camiye dönüşmüş hali
İbrala (Yeşildere) Kilisesi-Camisi
Yeşildere, Manazan mağaralarına ulaşmadan hemen önce; Karaman’ın
37 km kadar doğusunda yer alıyor. Kilise 1649 yılında Hacı Ali Ağa tarafından
camiye çevrilmiş. Yol düzleminden toprak dolgusuyla oldukça aşağıda yer alan
kilisede şu aralar bir restorasyon faaliyeti sürdürülüyor. Bu çalışmalar
sırasında caminin altında bir eski mezara rastlanmış. Kilisenin pencereleri sel
toprağıyla yarıya kadar kapanmış durumdaydı biz oradan geçerken.
Yeşildere yolunda rastladık; eski bir köprü...
İbrala-Yeşildere sokaklarında...
Yeşildere'de bir kerpiç ev ve çatısına dayalı merdiven görüntüsü bize Çatalhöyük evlerini hatırlattı.
İbrala Kilisesi-Camisi
İbrala Kilisesi'nin toprağa gömülü kemerli pencereleri
İbrala Kilisesi-Camisi
Düzensiz kesme
taştan yapılan kilisenin apsisinin ortasında ve sağ duvarında yer alan ikiz
pencereler yardımıyla iç aydınlatması sağlanmış. Dışarıdan görünmeyen kubbe,
dört büyük payeye oturuyor. Üç nefli kilisenin iki yanındaki holleri
uzunlamasına tonoz örtü ile örtülmüş. Kilise dikdörtgen planlı olup dış
cephesinde hiçbir süsleme yer almıyor. Bu da kiliseye dıştan bakıldığında masif
bir görünüm kazandırıyor. İbrala Kilisesi,
yöredeki tonozlu bazilikalar ile klasik Yunan haçı planlı kiliseler arasında
farklı bir tarza sahip olduğu gibi yöresel üslubu da yansıtıyor.
(DEVAM EDECEK)
Dipnotlar
(1) Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu,
Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 5.Baskı-2003; sayfa:1
(2) Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; a.g.e; sayfa: 36
(5) Karaman Pir Ahmet Camisi hakkında bkz. Mimar İ. Ahmet
Arslanoğlu; Karaman Pir Ahmet (Kale) Camisi Hakkında isimli yazı; 1985 yılı
(6) Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; a.g.e; sayfa: 33-34
(7) Pir Ahmet Camisi’ndeki tahribat ile ilgili olarak bkz. http://www.milliyet.com.tr/unlu-seyyahin-son-izi-gundem-2430102/
(8) Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; a.g.e; sayfa: 13-14-15
(9) Fotoğraflar yazıda
belirtilenler dışında İF tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
İbrahim Bey merhabalar, Evliya Çelebiye ait duvar yazısını bir youtube videosunda kullanabilir miyim acaba? Tabii ki kaynak belirteceğim, teşekkür ederim.
YanıtlaSilElbette kullanabilirsiniz. İF
YanıtlaSilGüzel bir makale olmuş. emeğinize sağlık....
YanıtlaSilİlginize ve geri bildiriminize teşekkürler... Devamlılığı dileğiyle...İF
Siliç savaşları yuzunden kaybettıklerımıze bır kere daha üzüldüm. Alaaddın -bey- beylik ünvanına bence artık sahıp değil. Kendi ailesıne saldırmak yerıne ardlarını kollaması gerekırdı, tarih hiç degısmıyor. Kapı ıcerden hıc kılıt tutmuyor, üzücü.
YanıtlaSilKaraman kıymeti bilinecek şehir. Gönlümüz Karaman'da... Karamanlı Matematikçi'den sevgilerle...
YanıtlaSilKesinlikle haklısınız. Doğal ve kültürel mirasın değerini bilmek gerek... İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
Sil