25 Ağustos 2017 Cuma

KARAMANLI COĞRAFYASINDA…(7)



KARAMANOĞULLARI’NDAN GÜNÜMÜZE KARAMAN VE ÇEVRESİ…

30 Nisan-1 Mayıs 2017
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Yaz boyunca Konya ve Karaman coğrafyasında bahar günlerine denk gelen bir zaman diliminde yaptığımız bir geziden hareketle; yöreye dair izlenimlerimiz ve bunların arka planında yatan tarihsel, coğrafik ve hatta arkeolojik hikâyelere değinme fırsatımız oldu. Karamanlı Coğrafyası diye bir ana başlık altında topladık yazdıklarımızı. Şimdi bu diziye adını veren ve Karamanlı Coğrafyası’nda belki de en özel yere sahip Karaman ve çevresine geldi sıra. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol saldırılarıyla iyiden iyiye güç kaybettiği dağılma sürecinde ortaya çıkan Anadolu beyliklerinden birine başkentlik etmiş bir kentten ve onun hikâyelerinden söz edeceğiz bu yazıda. Anadolu Selçuklularının maddi ve manevi mirasını sürdürme iddiasında olan birkaç önemli beylikten biriydi Karamanoğulları… Bir dönem Osmanoğulları ile giriştikleri bu miras kavgasında yeri geldi olmadık ittifaklara girdiler; yeri geldi nedamet getirdiler; ama bazen yükselen bazen durulan bu siyasi med-cezirin elbette bir sonu vardı; o da Fatih Sultan Mehmet’e nasip oldu ve Karamanoğulları bir daha görünmemecesine tarih sahnesinden çekildiler. Bu öyle bir çekilmeydi ki; Rumeli’nde atalarının izini süren herkesin bir noktada ulaştığı yer Karaman’dı. Osmanlı, yıllarca kendisine kafa tutan; onu uğraştıran, Balkanlar’daki ilerlemesine arkasından giriştiği yıpratıcı hamlelerle ket vuran Karamanoğulları’nı bir daha tarih sahnesinde bir güç olarak görünmemesi adına dağıtmış ve Balkanlar’daki yeni kazanılmış topraklarda iskân ederek kendi içinde bir şekilde bu gücü eritmişti. Şimdi biraz tarihe dönmeli ve Larende’den Karaman’a dönüşüm sürecine bir bakmalı.

 
Karaman Müzesi'nden; Roma Dönemi...

Larende’den Karaman’a; bir tarihsel seyahat

Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Türk Tarih Kurumu yayınlarından Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri isimli kitabında Karamanoğulları’nın tarih sahnesine çıkışını ve Karaman isminin kökenini şöyle anlatıyor:

“Son tetkiklere nazaran Karaman Aşireti ve Karamanoğulları, Oğuzların Afşar boyuna mensupturlar. Oğuz boylarının muhtelif tarihlerde Anadolu’ya yerleştirildikleri malumdur.

Oğuz boylarının Anadolu Selçuklu Devleti’nin Rum İmparatorluğu hududu ile Batı Kilikya taraflarına yerleştirildikleri sırada Karaman oymağından bir kısmı da Sultan I. Alaüddin Keykubad zamanında 625 H. (1228 M.)’de Ermenilerden alınan Ermenak (şimdiki Ermenek-İF) taraflarına yerleştirilmişlerdir. Karaman oymağının bir kısmını, XII. asır ortalarında Maveraünnehir ve diğer bir kısmını da Karakoyunlu Devleti’nin kurulduğu sırada Azerbaycan taraflarında görmekteyiz.

Bu 1228 tarihinde Karaman aşiretinin reisi Sadüddin oğlu Nure ve meşhur adıyla Nure Sofi olup bunun oğlu da daha aşağıda bahsedeceğimiz Kerimüddin Karaman’dır. Karamanoğulları adlarını mensup oldukları Karaman oymağından almışlardır.”(1)

 
Karaman Kalesi

Yine İsmail Hakkı Uzunçarşılı’dan öğrendiğimize göre Karamanoğulları’nın ilk önderi Nure Sofi, beyliğin ortaya çıkış sürecinde Anadolu’da yayılmış bulunan Babailer tarikatına girerek o havalideki diğer Türkmenler üzerinde nüfuzunu göstermiş, kendi sahasında (Kilikya Ermeni Krallığı’na sınırdaş bir coğrafyada) Hıristiyanlara ait yerleri elde etmek suretiyle arazisini genişletmiştir.

 
Karamanoğlu Alâeddin Bey tarafından yaptırılan Aktekke Camisi'nin içi

Cumhuriyet dönemine dek Larende olarak anılan yerleşimin ismi, bu tarihten itibaren Karamanoğulları’ndan esinlenerek olsa gerek Karaman olarak değiştirilmiş. Larende isminin İlkçağ’a dek uzanan bir geçmişi var; Hitit Dönemi’nde bölgeye Laranta adı verildiği; Erken Bizans Dönemi’nde Laranda ya da Larende ismi ile bölgede bir piskoposluk merkezinin oluşturulduğu; Karaman yakınlarındaki volkanik Karadağ kütlesi üzerinde bulunan Erken Bizans Dönemi yerleşimleri Binbir Kilise’nin (Değle ve Madenşehir) bölgede çok önemli bir konuma sahip olduklarına dair kaynaklarda bilgiler mevcut.

 
Binbir Kilise-Madenşehir-Bazilika

Bugün Karaman’ın yaklaşık 30 km kadar kuzey batısında yer alan Karadağ ve hemen yanındaki Kızıldağ’ın üzerindeki Geç Hitit Dönemi’ne tarihlenen yazıtlar ve kaya resimleri bu bölgedeki Hitit varlığının günümüze ulaşan kanıtları. Laranta’dan Larende’ye ulaşan tarihi yolculuğun Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılma sürecinde tarihi sahnesine çıkan Karamanoğulları Beyliği zamanında en parlak zamanlarını yaşadığı ise bir başka tarihi gerçeği oluşturuyor. Orta Toroslar’ın yüksek yaylalarında ve saklı vadilerinde kendilerine yaşam alanı açan Karamanoğulları, topografyanın kendilerine sağladığı avantajla; 15.yy.ın sonlarına dek Larende merkezli iktidarlarını sürdürebilmişler. Özellikle Selçuklu sonrası Anadolu birliğinin yeniden sağlanması sürecinde; Osmanoğulları ile giriştikleri güç savaşımında zaman zaman Memluklular’dan, kimi zaman ise en doğudaki Akkoyunlu Devleti ile en batıdaki Venedikliler’den destek ve himaye arayışına girişen Karamanoğulları, belki de lugatımıza giren “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” deyimini haklı çıkarırcasına; siyasi ve askeri gelgitler şeklinde devam ede gelen bu iktidar mücadelesinden hiç vazgeçmemişler.

 
Karaman Kalesi yakınlarındaki Pir Ahmet Camisi'nin haziresi

Karaman Devleti’nin siyasi ve ticari ehemmiyeti memleketlerinin coğrafi durumu itibariyledir. Bunlar mukabeleye muktedir olamadıkları düşmanlarının karşısında sarp yerlere çekilerek korunurlar ve tehlike geçince tekrar İçel, Larende taraflarına gelirlerdi.

Karamanoğulları, Toros geçitleri vasıtasıyla tüccarlardan almış oldukları resimlerden mühim miktarda varidat temin ediyorlardı, bu resimler Küçük Asya, yani Anadolu ile ticari münasebetlerde bulunan Kıbrıs ve Ceneviz tüccarlarından alınmakta idi; Lamos, Silifke, Anamur, Manavgat gibi kendilerine ait limanlardan tahsil ettikleri gümrük resmi de mühim gelirlerinden idi.

 
Pir Ahmet Camisi'nin avlusunda bahara merhaba...

Karamanoğulları’nın başlıca Ermenak, Anamur, Larende (Karaman), Aksaray, Niğde, Konya’daki tesisleri kendilerinin Selçuk sanatının takipçisi olduklarını göstermektedir.

Karaman Beyliği’nin ilk hükümet merkezi Ermenak olup, sonra genişledikçe kuzeye doğru Larende (Karaman) kasabasını epey müddet merkez yapmışlar ve daha sonra da Konya’yı elde ederek buraya nakleylemişlerdir. 871 H. (1463 M.)’de Konya kati olarak Osmanlılara geçince Larende’yi tekrar merkez yapmışlardır. Hükümetlerinin ikiye ayrıldığı sırada muvakkat zaman için Niğde ve Silifke’de merkez olmuştur.

Karamanoğulları Devleti, 1327’den 1417 senesine kadar müstakil olarak idare olunmuş ve bu tarihten sonra zaman zaman Memlukluların, Timur’un ve Osmanlıların nüfuzları altında kalmıştır.”(2)

 
Karaman; İmaret mahallesi; caddenin sonunda İmaret Camisi

Karamanoğulları’nın Anadolu’yu yurt belleyen Türklerin tarihi açısından bir önemi de Karamanoğlu Şemsüddin Mehmet Bey’in 1277 yılında Moğolların baskısı altındaki Konya’yı ele geçirip sarayda ve sokakta; Farsça yerine Türkçe’nin kullanılmasını ilan etmesidir. Şöyle buyurur 13 Mayıs 1277’de Karamanoğlu Mehmet Bey;

Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye” (13.yy. Türkçesi ile)

Yani bugünkü Türkçe ile ve Türk Dil Kurumu çevirisiyle;

Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk Dili’nden başka dil kullanmaya

 
Aktekke ya da Mader-i Mevlana Camisi

Bu irade belki de bir dilin ve onun aracılığıyla bir “ses bayrağı”na kavuşan Türk kültürünün Anadolu’da bir şekilde bugünlere ulaşmasının da yolunu açmıştır diyebiliriz. Bu vesile ile büyük ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Türk dilini bir ses bayrağına benzettiği şu dizelerini de hatırlayarak...

Türkçe Katında Yaşamak

Seslenir seni bana "sonsuz"
Der ki çoğal,
Der ki uzan mutluluğuna
sun, iyiliğin, doğruluğun,
Bir bilinmeyenden bir bilinene dek
Türkçe, var olduğumuz..

Türkçe, nice desem seni,
Onca güzelim.
Görünmek, derinleşmek,
Dolmak;
Seni düşünürüm, düşünürüm, yarı karanlıklarda, dal,
Anlarım onca.

Bir bölü beş, bir bölü dokuz,
Bir bölü bin üç!
Ayrılık anlamların öylesine azar azar dağılır,
Ta doğudaki balık,
Duyar kokusunu
Ta batıdaki yoncanın.

Seslenir seni bana yakın uzak,
Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline,
Tutsak uluslar var ya, geceler boyu
Onlar için,
Yitik özgürlükler için,
Türkçe haykırmak..

O süre yaradılış dar iken
Düz iken, yassı iken,
Daha'lar,
Daha'lar,
Daha'lar daha'lara karışmış,
Sınırsızlığın getirmiş yarınları.

Konuşamaz iken, o yusyuvarlakta,
Diyemez iken,
Artısı eksisi almış götürmüş
Toprağın bitkilerden arta kalan sağlığını,
Sıcak uzun
Bir kişiler geleceğine.

Seslenir seni bana bir duru su,
İçinde masallar, uygarlıklar saklayan,
Eski ozanlar kazımış ilk yazıları ilk anıtlara,
Yankılanır
Alandan alana, uçsuz bucaksız,
Evrenden akınlarının uğultusu.

Ama bağışla beni, unutmuşum,
Yıldızını, güneşini, ayını, utanmadan..
Öyle köksüz günlerim gelmiş bozkır çadırlarında çırılçıplak,
Unutmuşum ana demesini bile,
Öykünmüşüm türküsünü ellerin,
Ağzıma bir kara düşmüş, bağışla beni.

İşte and içiyorum,
Bütün ölüler adına,
Bütün gençler, bütün doğacak çocuklar adına,
Varacağım deyişine gündüz gündüz,
Varacağım Tanrı'ya dek,
Soluğumda soluğun..

Seslenir seni bana "ova"m, "dağ"ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak.. ki yüce atalar, bir al.. ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım...

Fazıl Hüsnü Dağlarca

 
Taşkale tahıl ambarlarında onun resmini gördük; ataları Karaman'dan göçmüş Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk...

Osmanlı Dönemi, Karaman için Türkmen aşiretlerinin Balkanlar’a ve diğer serhat boylarına bir anlamda sürgüne gönderildikleri ve bölgenin giderek silikleşip tarihsel önemini yitirdiği zamanlar olarak dikkat çeker. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün soy ağacının da yapılan araştırmalara göre; Karaman’dan göçen Türkmenlere dayandığı kaynaklarca belirtilmektedir.(3)

 
Taşkale tahıl ambarları

Ne garip bir kaderdir ki; 600 yıllık koca imparatorluğun çöküşü sürecinde; korkunç bir sefalet içinde Balkanlar’dan sökün eden o eski büyük göçün kaç kuşak sonraki torunlarının sığındığı güvenilir son liman, yine ata yurdu Anadolu’nun şefkatli bağrıdır.

Karaman’da gördüklerimiz

1989 yılında Özal döneminde Kırıkkale ve Aksaray ile birlikte Orta Anadolu’nun kalkınma planları kapsamında il yapılan Karaman bugün hala bu durumu pek içine sindirmiş gibi görünmüyor. Şehir merkezi hala mütevazı bir Anadolu kasabası görünümünde olan Karaman’ın ekonomisinde hububat üretimine dayalı sanayi tesisleri dikkat çekiyor. Özellikle Türkiye çapında üretim potansiyeline sahip bisküvi fabrikaları bu anlamda kente damgasını vurmuş sanki. Şehrin tarihsel geçmişini yansıtan birkaç cami, bir höyük üzerinde yükselen Karaman Kalesi ve Karaman Müzesi, Karaman’ın merkezinde uğranılabilecek noktalardan bazıları. Erken dönem Anadolu Aydınlanması’nın doruklarından birisi olan Yunus Emre, birçok Anadolu köy ve kasabasında olduğu gibi Karaman ve çevresinde de sahiplenilmiş durumda; adına yapılmış bir türbe ve cami kent merkezinde yer alıyor. Tabii bu kabirlerden hangisinde Yunus Emre’nin yattığı asla öğrenilemeyecek. Eskişehir’de, Kula’da ve başka yerlerde de bunların başka örnekleri bulunmakta. Bu durum dahi bu büyük insanın düşüncelerine ve yoluna Anadolu ve çevre coğrafyalardaki halkların (örneğin; Azerbaycan ve diğer Türkî cumhuriyetler gibi) nasıl bir düzlemden yaklaştıklarını görmek açısından ayrıca önem taşıyor.

 
Ebruli gezginleri Çeşmeli Kilise'de...

Karaman’ın tarihinde iz bırakan eski halklardan biri de Türkçe konuşup Yunan harfleriyle yazan Ortodoks KaramanlılarLozan Antlaşması sonrasında 1924’deki Nüfus Mübadelesi ile yurt bildikleri topraklarından koparılarak hiç görmedikleri başka diyarlara sürüklenen ve bir daha asla ata yurtlarına dönemeyen bu talihsiz insanların da izlerine Karaman’da rastlamak mümkün hala. Karaman ve çevresindeki birkaç Ortodoks kilisesi bu izlerden bazılarını oluşturuyor. Merkezdeki yeni restore edilerek harap halinden kurtarılmış Çeşmeli Kilise (ya da Surp Asvadzadzin Kilisesi), Dereköy’deki eski bir Rum kilisesinden bozma Fisandon Camisi, Yeşildere kasabasındaki İbrala Kilisesi bunlardan bazıları…

 Bir Karamanlides türküsü; Yuvarlandım...
(Youtube'dan alınmıştır.)

Ortodoks Karamanlılar ya da Karamanlides için Sille yazımızda(4) geniş bir şekilde söz etmiştik. Bu nedenle bu bölümde bu kadarla yetiniyoruz.

 
Karaman Kalesi'nin sıra sıra kuleleri 

Karaman Kalesi

Kale; iç, orta ve dış kale olmak üzere içi içe üç ayrı surdan oluşan bir yapıda, kentin neredeyse tam merkezinde ve eski bir höyüğün üzerinde yükseliyor. 11-12.yy.dan kalma olduğu belirtilen kalenin üzerinde devşirme malzemenin kullanıldığını gösteren kanıtlar var. Bugün kalenin üzerinde yer aldığı tepede bir takım sosyal tesisler ve kahvehaneler bulunuyor. Ancak rekreasyon alanı olarak düzenlenmiş kale çevresinin pek de temiz olduğu söylenemez. İç kale, zaman zaman yapılan restorasyonlarla orijinal görünümünden epey uzaklaşmış olmalı. Ama kale, çevresini saran dördü silindirik, beşi kare planlı dokuz adet kule ve üzerindeki kendinden önceki zamanlara ait devşirme malzemelerde (kitabe, sütun parçası ve frizler) saklı tarihi ile bir şekilde yaşamayı sürdürüyor hala.

 
Karaman Kalesi'nin surlarına gömülü tarih...

Pir Ahmet Camisi

Karaman Kalesi’nin hemen yakınlarında ve üzerinde yer aldığı höyüğün eteklerinde; kapısının mermer sövesi üzerinde yer alan ve Evliya Çelebi’ye ait olduğu söylenen grafiti ile ünlenmiş Pir Ahmet Camisi bulunuyor. Mimar İ. Ahmet Arslanoğlu’nun caminin restorasyonu öncesi yürüttüğü bir tespit çalışmasını anlattığı Karaman Pir Ahmet Kale Camii hakkında isimli yazıda(5) söz konusu caminin banisinin Karamanoğulları hanedanından Pir Ahmet ile karıştırılmaması gerektiğini söylüyor ve cami ile ilgili olarak şu bilgileri aktarıyor:

 
Pir Ahmet Camisi

 
Pir Ahmet Camisi-Son cemaat yeri

En eski belge olarak elde bulunan vakfiyenin tarihi, 954 Safer H. ayı veya 1547 M. ile belirlenmektedir. Vakfiye Pir Ahmedoğulları tarafından hazırlatılmıştır. "Boyalıkadı" namı ile maruf Pir Ahmet Efendi, vakfiye ifadesinde cami banisi olarak geçmektedir. Bu Pir Ahmet Efendi, Fatih Sultan Mehmet devrinde kardeşleri ile birlikte Karamanoğulları’na beylik eden Pir Ahmet Bey'le karıştırılmamalıdır.

Elde bulunan daha sonraki kaynak, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’dir. Burada cami; "Ortahisar’ın Pazar kapısının iç yüzünde, minaresi nâtamam Boyalıkadı Camii kubbe-l âlîdir, amma kiremit örtülüdür" şeklinde yazılmıştır. (Cilt 9, S. 313)”(5)

 
Pir Ahmet Camisi avlusunda yer alan eski çeşme; üzerindeki deli saçması yazılar ve çeşmenin çaresiz hali iç acıtıyor.

Diğer Pir Ahmet Bey ise, Karamanoğulları’nın hanedana mensup kardeşlerin iktidar uğruna birbirleriyle ihtilafa düştükleri ve bir yandan Osmanlı, bir yandan Memluklu ve Akkoyunlular’ın himayesini aradıkları bir dönemde; 15.yüzyılda yaşamış. Osmanlı padişahı II. Murat ve oğlu Fatih Sultan Mehmet dönemine denk gelen bu süreçte bir yandan Osmanlı hanedanı ile evlilikler üzerinden kurulan akrabalıklar, diğer yandan Osmanlı’nın Avrupa’ya yönelen ilerlemesini fırsat bilerek onun hinterlandındaki topraklara yönelik saldırganca tutum nedeniyle iki taraf arasında kâh yükselen kâh durulan düşmanlıklar; savaş ve barış dönemleri yaşanmış. Barış dediğimiz dönemler ise, genellikle Karamanoğulları’nın Osmanlı’dan nedamet dilemesi şeklinde olmuş. Pir Ahmet Bey’in kardeş kavgaları ve Osmanlı-Memluk-Akkoyunlu üçgeninde sürüp giden yaşam çizgisinin sonu oldukça hüzünlü bitiyor; yeri gelmişken Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’dan alıntılayarak hikâyesini buraya aktaralım:

 
Evliya Çelebi'nin grafitisinin bulunduğu Pir Ahmet Camisi'nin mermerden kemerli giriş kapısı

Akkoyunlu hükümdarının Karamanoğulları’na yardımı Fatih Sultan Mehmet’le Hasan Bey’in (Uzun Hasan-İF) çarpışmasına sebep olmuş ve Osmanlı tarihlerinde tafsil edildiği üzere 878H. (1473 M.)’deki Otlukbeli muharebesinde Hasan Bey’in mağlubiyeti ile neticelenmiş ve Karamanoğulları’nın ümitleri mahvolmuştur.

Otlukbeli mağlubiyeti üzerine Pir Ahmet Bey, Uzun Hasan’la beraber kaçmış ve sonra durumu müsait bularak İçel’e; biraderi Kasım’ın yanına gelmiş, birlikte harekete karar vermişlerdir. Pir Ahmet, Silifke’de kalmayarak Ermenak’a gidip orada Yellitepe’de karargâh kurmuştu; fakat Gedik Ahmet Paşa kumandasıyla gelen Karaman Valisi Şehzade Mustafa (Karaman’ın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi sonrasında şehre vali olarak atanan Fatih’in oğlu-İF), Gedik Paşa ile beraber hareket edecekti.

Gedik Ahmet Paşa, Karamanoğlu Pir Ahmet’i sulh teklifi bahanesiyle ansızın ele geçirmek isteyerek Yellitepe’ye baskın yaptı ise de ailesini Minan kalesine koymuş olan Pir Ahmet, kendisini saklamış ve ele geçmemişti. Fakat Gedik Ahmet Paşa, Ermenak kalesini ve arkasından topla dövmek suretiyle Minan kalesini ele geçirdi ve elde ettiği Pir Ahmet’in ailesiyle kızlarını Konya’ya yolladı.

Pir Ahmet, Minan kalesinin alındığını duyunca, teessüründen kendisini kayabaşından aşağı atarak intihara teşebbüs etmiş ise de; bir ağaca takılmak suretiyle kurtulup, artık ümitsiz bir halde Tarsus’a ve oradan da tekrar Uzun Hasan Bey’in yanına gitti ve kendisine dirlik olarak verilen Bayburt’ta oturdu ve az zaman sonra orada vefat etti. (879 Hicri; 1474 Miladi)”(6)


 
Pir Ahmet Camisi; kemerli giriş kapısının üst bölümünün detayı

Gelelim camiyi ilginç kılan giriş kapısının mermer sövesi üzerinde yer alan Evliya Çelebi’nin grafitisine…

Evliya Çelebi’nin özelliklerinden birisi de; seyahat ettiği yerlere kendine ait bir not bırakmasıymış. Özellikle seyahatleri sırasında ziyaret ettiği camilerin uygun bir yerine; kendi ismini, ziyaret ettiği yılı ve kendisine bir Fatiha okunmasını isteyen dileğini yazmayı ihmal etmezmiş. Türkiye’de bu grafiti örneklerinden sadece ikisi günümüze ulaşabilmiş. Adana’daki Hasan Ağa Camisi’nde bulunan yazı, 1998’deki deprem sonrasında gerçekleştirilen hatalı restorasyonda silinerek yok edilmiş. Diğer grafiti ise, bugün hala Karaman’daki Pir Ahmet Camisi’nin giriş kapısının solundaki mermer sövenin üstünde yer alıyor; oldukça silik ve yok olmak üzere bir durumda…

 
Evliya Çelebi'nin grafitisi; silik bir hayale bakar gibi...

Yazı, epigrafi uzmanı Dr. Mehmet Tütüncü’ye göre 1671 yılından kalma. Evliya Çelebi, hac yolculuğu sırasında Karaman’dan geçerken Pir Ahmet Camisi’nin giriş kapısının solundaki mermer sövenin üstüne şöyle yazmış:

“Seyya âlem Evliya ruhiycün Fatiha sene 1082”

  
Pir Ahmet Camisi ve haziresi bir arada...

Bizim de caminin harap vaziyetine tanıklık ettiğimiz üzere ve Dr. Mehmet Tütüncü’nün aktardığına göre Evliya Çelebi’nin Türkiye’deki kendisine ait bu yegâne izi, ne yazık ki tinerci ateşlerinin tehdidi altında bulunuyor. Bu anlamda Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı’nın konuya acilen el atması elzem görünüyor. Zaten cami de harap ve kapalı durumda…(7)

Hatuniye Medresesi

Karaman’ın merkezinde; Hastane Caddesi üzerinde bulunan Hatuniye Medresesi, Karamanoğulları ve Osmanoğulları arasındaki mücadelelerin gelgiti sırasında gerçekleştirilen hanedan evliliklerine örnek teşkil eden Osmanlı Padişahı I. Murat Hüdavendigar’ın kızı ve Karamanoğlu Alaaddin Bey’in eşi Nefise (Melek) Hatun tarafından 1382 yılında yaptırılmış.

 
Hatuniye Medresesi'nin taç kapısının mukarnas süslemeleri

 
Hatuniye Medresesi-taç kapı mukarnas süsleme ayrıntıları

Alâeddin Bey, Karamanoğlu Mahmut Bey’in torunu ve Halil Bey’in oğlu olup, Osmanlı Devleti’ne ve Anadolu’daki diğer beyliklere karşı cesur ve mücadeleci tutumu ile öne çıkan önemli hükümdarlarından biri olarak dikkat çekiyor. Gerek kayınpederi I. Murat ve gerekse kayınbiraderi Yıldırım Beyazıt döneminde; onların Balkanlar’daki seferlerle meşgul oldukları sırada, Osmanlı topraklarına karşı giriştiği saldırılar nedeniyle her iki hükümdarla büyük sorunlar yaşadı. Konya, iki kez Osmanlı kuvvetleri tarafından ele geçirildi. Onun katline kadar uzanan olayların başlangıcı ise Yıldırım Beyazıt’ın Eflak seferi sırasında Osmanlı’nın Anadolu Beylerbeyi Sarı Timurtaş Paşa’ya saldırıp onu Ankara’da rehin almasıdır. Bu olayın üzerine Yıldırım Beyazıt, sefer dönüşü Alâeddin Bey’in üzerine yürür.

 
Hatuniye Medresesi'nin basık kemerli giriş kapısı

Alâeddin Bey, Beyazıt’ın üzerine gelmekte olduğunu duyar duymaz rehin tuttuğu Timurtaş Paşa’yı serbest bırakır, bir heyet ve hediyelerle birlikte Yıldırım Beyazıt’tan barış isteğinde bulunur. Ancak Yıldırım Beyazıt bu isteği geri çevirerek Konya’ya saldırır; şehre girer ve kaleye sığınan Alaaddin Bey’i kuşatır. Kaleden bir yarma hareketi ile kurtulmak isteyen Alaaddin Bey’in çabası sonuçsuz kalır ve Osmanlı kuvvetlerinin eline esir düşer. Yıldırım Beyazıt’ın huzuruna getirilen Alaaddin Bey,1398 yılında başı kesilerek öldürülür; bir mızrağın ucuna geçirilmiş başı ise, ibret olsun diye Konya sokaklarında dolaştırılır.(8)

 
Hatuniye Medresesi'nin taç kapısındaki mermere nakşedilmiş geometrik desenler

 
Aynı kapıda bir başka süsleme detayı

İşte Alâeddin Bey ile böyle bir hazin geleceğe doğru yelken açan Melek Hatun tarafından yaptırılan bu medrese, Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyan önemli bir yapı olarak dikkat çekiyor. Medrese; kapalı avlulu, tek eyvanlı medrese planlı… Kesme taştan yapılmış. Göz alıcı taç kapısı ise, mukarnas süslemelerle kaplı. Beyaz mermerden yapılmış olan kapının üzeri geometrik bezemeli yazı ve bitkisel dekorlarla süslenmiş. Taç kapının ortasında yer alan medrese girişi ise, mor ve beyaz mermerlerden atlamalı olarak sıralanmış basık kemerli bir yapıda tasarlanmış. Giriş kapısının sol tarafında bulunan altıgen kitabeden öğrenildiğine göre medresenin mimarı Hoca Ahmet oğlu Mimar Numan’dır.

 
Karaman Müzesi'nden; Roma Dönemi figürinleri

Karaman Müzesi

Hatuniye Medresesi’nin hemen arkasında bulunan Karaman Müzesi, mütevazı ölçekte bir müze olarak kabul edilse bile, yine de içerdiği eserler açısından görülmeye değer. Müzede sergilenen bileşenlerden en dikkat çekeni 6.yy.dan kalma ve hiçbir kimyasal korumanın bulunmadığı bir genç kız cesedi… Karaman yakınlarında Manazan mağaralarındaki kaya mezarları içinde 1980’li yıllarda bulunan ve 17 yaşlarında bir kıza ait olduğu söylenen bu cesedin, 14 yüzyıllık bir sürede nasıl bu şekilde bozunmadan kalmış olması ise; doğrusu ayrı bir merak konusu.

 
Karaman Müzesi-Manazan'da bir mağarada bulunan mumyalanmamış bir kıza ait ceset

 
Ortodoks Karamanlılar'dan Karaman'a kalan...

  
Toroslar'ın yüksek yaylalarındaki göçerlerin hayvan koşum takımları-Karaman Müzesi
 
 Türkmenlere ait çadır süslemeleri ve deri çizmeler-Karaman Müzesi

 
Lir çalan bir kızın başında yükselen gaz lambası-Karaman Müzesi

Müzede Hititler’den Karamanoğulları’na dek bu bölgede iz bırakan birçok uygarlığa ait arkeolojik eserler yanında 19.yy.dan kalma Karaman kültürünü yansıtan etnografik malzemeler de sergileniyor. Bunların içinde lir çalan bir kızın başında yükselen bir gaz lambası dikkate değer. Ayrıca Toroslar’da Türkmen obalarındaki göçer kültürünü yansıtan çadır süslemeleri, beşikler, hayvan koşum takımları, deri çizmeler müzede sergilenen parçalar arasında yer alıyor.

Aktekke ya da Mader-i Mevlana Camisi

Karamanoğulları’ndan kalma önemli ibadet mekânlarından birisi de Aktekke Camisi… Karaman’ın merkezinde; İmaret mahallesindeki caminin içinde yer alan ve Mevlana’nın annesiyle diğer yakınlarına ait sandukalar nedeniyle yapı, Mader-i Mevlana Camisi olarak da anılıyor. Mevlana Celaleddin-i Rumi, babası Bahaeddin Veled ile birlikte Konya’dan önce Karaman’a gelir. İlk eşi Gevher Hatun ile burada evlenir ve Karaman’da 7 yıl yaşar. Daha sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’ın daveti üzerine yine babası ile birlikte Konya’ya gider. Bu anlamda Mevlana’nın hayatında da Karaman’ın ayrı bir önemi bulunmaktadır.

 
Başlarında Mevlevi sikkeleriyle temsil edilen Mevlana'nın yakınlarına ait sandukalar-Mader-i Mevlana Camisi

Cami, kitabesinden edinilen bilgiye göre 1370 yılında Karamanoğlu Alâeddin Bey tarafından yaptırılmış. Kesme taştan kare planlı olarak inşa edilmiş bulunan yapının üzeri tek bir kubbe ile örtülmüş. Caminin son cemaat yeri, yan duvarla ve iki mermer sütun arasında yer alan ve üzerinde üç ayrı kubbenin bulunduğu üç ayrı bölümden oluşmuş. Giriş kapısının sağına ve soluna iki küçük mihrap eklenmiş. Caminin kemerli giriş kapısı mermer söveli ve iki renkli mermerden yapılmış. Kapının üzerinde bir Mevlevi sikkesi işlemesi yer alıyor.

 
Aktekke ya da Mader-i Mevlana Camisi; köşedeki yeşil bölmede Mevlana'nın annesi yatıyor.

Caminin girişe göre sol tarafında; cami zemininden daha yüksek bir düzlemde Mevlana’nın yakınlarına ait 21 adet taş sanduka bulunuyor. Bu mezarlarda Mevlana’nın annesi Mümine Hatun, ilk eşi Gevher Hatun, ağabeyi Alâeddin Çelebi, Karaman Beyi Seyfeddin Süleyman Bey, Mevlana’nın ebesi Hediye Sultan ve diğer yakınları yatıyor. Mevlana’nın annesinin mezarı; girişe göre sandukaların en sonundaki ahşap çıtalarla kafes biçiminde ayrılmış bölümde yer alıyor.

 
Aktekke Camisi'nin kubbesi

İmaret Camisi ve II. İbrahim Bey İmareti

Aktekke Camisi gibi İmaret Camisi de Karaman’ın merkezindeki İmaret mahallesinde yer alıyor. Karaman beylerinden II. İbrahim Bey tarafından 1433 yılında yaptırılan cami; tabhane, medrese, çeşme ve aşevi ile birlikte bir külliyenin içinde düşünülmüş.

 
İmaret Camisi ve Karamanoğlu II. İbrahim Bey'in Türbesi

 
İmaret Camisi'nin içi

İmaret, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, tamamen kesme taştan yapılmış, iki katlı ve dört eyvanlı bir yapı olarak dikkat çekiyor. Yanında II. İbrahim Bey’in türbesi ve kuzeyinde çeşmesi yer alıyor. Eyvanın duvarlarının çinilerle kaplı olduğu günümüze ulaşan örneklerinden anlaşılıyor. Ne yazık ki bunların çoğu önceki zamanlarda sıva ile büyük ölçüde yok edilmiş.

 
Karamanoğlu II. İbrahim Bey'in Türbesi; tepesinde bir leylek yuvası

 
II. İbrahim Bey'in ve yakınlarının sandukaları

Camide yer alan çinili mihrap, 1907 yılında yerinden sökülerek İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yönetimindeki Çinili Köşk’e götürülmüş. Şimdi İstanbul’daki Türk-İslam Eserleri Müzesi’nde Ağaç İşleri Seksiyonu’nda bulunan imaretin kapı kanatları Karamanoğulları döneminin ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olarak biliniyor.

Çeşmeli Kilise

19.yy.da Türk, Ermeni ve Rum Ortodoks Karamanlıların birlikte yaşadıkları Tapucak mahallesinde bulunan kilise, Kültür Bakanlığı kayıtlarına göre Bizans Dönemi’nden kalma bir yapı olarak dikkat çekiyor. Cumhuriyet döneminde 1980’li yıllara kadar cezaevi olarak kullanılan kilisenin bir diğer adının Surp Asvadzadzin (Azize Meryem Ana) Kilisesi olması, 19.yy.da bu yapının Ortodoks Ermeniler tarafından kullanıldığına işaret ediyor. 2007 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilen yapının içinde yer alan freskolar, cezaevi döneminden kalma sıvaların sıyrılmasıyla ortaya çıkarılmış.

 
Çeşmeli Kilise

 
Üç nefli Çeşmeli Kilise'nin içinden bir görünüm

Volkanik Karadağ kütlesinin üzerindeki Madenşehir ve Değle’deki bazilikaların bir örneğini teşkil eden Çeşmeli Kilise, uzunlamasına üç bölümden (nef) oluşuyor. Yapı tamamen kesme taştan inşa edilmiş. Restorasyon sonrası kilise, sanat etkinlikleri için tahsis edilmiş. Biz oradayken kilisenin içinde bir resim sergisi vardı.

Çeşmeli Kilise

 
Çeşmeli Kilise-tavandaki fresklere örnek

 
Çeşmeli Kilise

 
Çeşmeli Kilise-sütunlar ve nefler

Kilisenin bulunduğu sokağın caddeye kavuştuğu karşı köşede ise, Karamanoğulları döneminden kalma (1374-1420 yılları arasında inşa edilmiş) kare planlı ve yine kesme taştan yapılmış bir başka cami var; Arapoğlu Camisi… Karaman’ın kozmopolit kültürünün izlerini taşıyan Tapucak mahallesinde yer alan Arapoğlu Camisi, güdük minaresi ve düz çatısıyla dikkat çekiyor.

  
Arapoğlu Camisi

 
 Arapoğlu Camisi'nin içi
(Kaynak: http://www.gokaraman.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=38&Itemid=348&lang=tr)

Camiydi kiliseydi derken; Karaman’ın içinden ayrılıyoruz artık. Güneye Adana yönüne doğru inerken, yol üstünde Manazan ve Taşkale mağaralarıyla; onların öncesinde iki kilise daha var göreceğimiz.

Dereköy Fisandon Camisi

Karaman’ın 7 km kadar güneyinde Dereköy’de kiliseden bozma bir cami kesiyor yolumuzu. Fisandon Camisi; mazisinde ise, eski bir Ortodoks Karamanlı kilisesi saklı…

 
Fisandon Kilisesi; şimdi cami...

 
Fisandon Kilisesi

 
Fisandon Kilisesi'nin içi

 
Fisandon Camisi-Kilisesi; önden...

Fisandon Kilisesi-arka cepheden bakış

 
Fisandon Kilisesi-giriş kapısının üstünden detay

Ana kayanın üstüne oturtulmuş kilisenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 9-10 yy.lardan kalmış olabileceğine dair öngörüler var. İstanbul’daki Bizans dönemi kiliselerinden oldukça farklı bir yapıda; ancak Yunan haçı planlı kilise, 16.yy.da şimdi Konya’daki Mevlana Türbesi’nin avlusunda yatmakta olan Karaman beylerinden Yusuf Sinan Paşa tarafından kuzey bölümüne bir giriş bölümü ve minare eklenerek camiye dönüştürülmüş.

 
Fisandon Kilisesi'nin camiye dönüşmüş hali

İbrala (Yeşildere) Kilisesi-Camisi

Yeşildere, Manazan mağaralarına ulaşmadan hemen önce; Karaman’ın 37 km kadar doğusunda yer alıyor. Kilise 1649 yılında Hacı Ali Ağa tarafından camiye çevrilmiş. Yol düzleminden toprak dolgusuyla oldukça aşağıda yer alan kilisede şu aralar bir restorasyon faaliyeti sürdürülüyor. Bu çalışmalar sırasında caminin altında bir eski mezara rastlanmış. Kilisenin pencereleri sel toprağıyla yarıya kadar kapanmış durumdaydı biz oradan geçerken. 

 
Yeşildere yolunda rastladık; eski bir köprü...

 
İbrala-Yeşildere sokaklarında...

 
 Yeşildere'de bir kerpiç ev ve çatısına dayalı merdiven görüntüsü bize Çatalhöyük evlerini hatırlattı.

 
 İbrala Kilisesi-Camisi

İbrala Kilisesi'nin toprağa gömülü kemerli pencereleri

İbrala Kilisesi-Camisi

Düzensiz kesme taştan yapılan kilisenin apsisinin ortasında ve sağ duvarında yer alan ikiz pencereler yardımıyla iç aydınlatması sağlanmış. Dışarıdan görünmeyen kubbe, dört büyük payeye oturuyor. Üç nefli kilisenin iki yanındaki holleri uzunlamasına tonoz örtü ile örtülmüş. Kilise dikdörtgen planlı olup dış cephesinde hiçbir süsleme yer almıyor. Bu da kiliseye dıştan bakıldığında masif bir görünüm kazandırıyor. İbrala Kilisesi, yöredeki tonozlu bazilikalar ile klasik Yunan haçı planlı kiliseler arasında farklı bir tarza sahip olduğu gibi yöresel üslubu da yansıtıyor.
(DEVAM EDECEK)


Dipnotlar
(1)    Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 5.Baskı-2003; sayfa:1
(2)   Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; a.g.e; sayfa: 36
(3)   Atatürk’ün soy ağacı ile ilgili olarak bkz. http://www.karaman.gov.tr/karaman-tarihi
(5)   Karaman Pir Ahmet Camisi hakkında bkz. Mimar İ. Ahmet Arslanoğlu; Karaman Pir Ahmet (Kale) Camisi Hakkında isimli yazı; 1985 yılı
(6)  Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; a.g.e; sayfa: 33-34
(7)   Pir Ahmet Camisi’ndeki tahribat ile ilgili olarak bkz. http://www.milliyet.com.tr/unlu-seyyahin-son-izi-gundem-2430102/
(8)  Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; a.g.e; sayfa: 13-14-15
(9)  Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında İF tarafından çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

4 yorum:

  1. İbrahim Bey merhabalar, Evliya Çelebiye ait duvar yazısını bir youtube videosunda kullanabilir miyim acaba? Tabii ki kaynak belirteceğim, teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Elbette kullanabilirsiniz. İF

    YanıtlaSil
  3. Güzel bir makale olmuş. emeğinize sağlık....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize ve geri bildiriminize teşekkürler... Devamlılığı dileğiyle...İF

      Sil