24 Ekim 2015 Cumartesi

ÜRDÜN GEZİ NOTLARI-3



 PETRA'DAN AMMAN'A DOĞRU

10-15 Mart 2015

İbrahim Fidanoğlu
 
 Al Karak yada Kerak

Akabe-Amman yolu üstünde; Şeria (Ürdün) Irmağı’nın doğusunda inşa edilmiş, çevresindeki topografyaya müthiş egemen konumu ile dikkat çeken 1450 metre rakımlı Kerak Kalesi’nin çevresinde gelişen modern Kerak, bugün giderek kalenin yer aldığı tepenin eteklerine doğru sarkmış ve Lut Gölü’ne doğru birbiri ardına sıralanan derin vadiler ve tepelerle bölünen bir topografyayı seyrediyor. Amman’ın yaklaşık 140 km. güneyinde yer alan kent, bugünlerde Suriye’deki IŞİD militanlarının eline esir düşen ve daha sonraki süreçte yakılarak öldürülen Ürdünlü pilotun memleketi olması nedeniyle acayip ajite olmuş bir kent görünümünde. Kentin duvarları pilotun hatırasına dair afişlerle donatılmış durumda. Yakın tarihlerde Ürdün Kraliçesi Rayna bile şehit pilotun ailesine taziye ziyaretinde bulunmak amacıyla kente gelmiş. Böyle bir ruh haliyle donanmış kentin en tepe noktasında yer alan Haçlı Kalesi’ne doğru kıvrılarak tırmanan yolu bu duygularla kat ediyoruz. Haçlıların Müslümanların Hac yolunu denetlemek amacıyla seçtikleri bu stratejik nokta, dış kalenin duvarlarıyla nihayetlenen ve ardındaki derin vadilere doğru alçalan bir uçurumun kenarındaki avludan aşağılara doğru bakarken daha bir anlam kazanıyor.

 Kalenin de yer aldığı bir tepeye tutunmuş Kerak Şehri

 Kerak Kalesi

Kaleden aşağı; Kerak Vadileri

 Kerak Kalesi önündeyiz; hava ayaz mı ayaz...

Yaklaşık 1000 metre yüksekliğindeki bir tepeye inşa edilmiş Kerak Kalesi, bir dış kale ve onun avlusundan başlayan bir merdivenle ulaşılan bir iç kaleden oluşuyor. Kale 1140’lı yıllarda Haçlılar tarafından yapılmış. Hac yolunu kontrol eden ve son derece stratejik bir konuma sahip kale, 1183’de ve 1187’de Selahaddin Eyyubi tarafından iki kez kuşatılmış; son olarak da 1190’da Eyyubi kuvvetlerinin eline geçerek Kerak’daki Haçlı egemenliğine son verilmiş. Memluklular döneminde bir ara Sultan Baybars’ın Kerak’da güç devşirdiği yıllara tanıklık eden kaleye bu yıllarda kuzeybatı köşesine bir kule inşa edilmiş. 1840 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından ele geçirilen kalenin birçok direnç noktası bu sırada zarar görmüş. Osmanlı Yönetimi boyunca hac ve kervan yollarının üzerinde olması nedeniyle stratejik önemini her zaman koruyan kale, bugün savaşlarla yorgun düşen bedenini Lut Gölü’ne doğru derin vadilerle alçalıp giden topografyaya nazır bir konumda dinlendirmeye çalışıyor sanki.


 Kalenin çevresinde yer alan savunma amaçlı derin hendek


 Kerak Kalesi; dış avlu

Kerak Kalesi; dış avludan Lut Gölü'ne doğru bakış

Kerak Kalesi; iç kaleye çıkan merdivenler

 Dış avludaki bir savunma penceresinden Kerak Vadilerine bakış

Kerak Kalesi, dış avlu

 Kerak Kalesi, iç kalenin bedenleri

 Kerak Kalesi, dış avluya iç kaleden bakış


Oldukça soğuk ve rüzgârlı bir havada dolaştığımız Kerak Kalesi’nde Akabe’deki sıcağı aramadık değil. Düdük gibi öten bir rüzgâr, kalenin bedenlerinden aşağıya; belli bir eğimle inen yapay yamaçları yalayarak surlara doğru tırmanıyordu sanki. Alt avluda yer alan arkeolojik malzemenin sergilendiği müze kapalıydı o gün. Önce alt avluyu, daha sonra ise geniş ve taş örgülü basamaklarla ulaşılan üst avluyu dolaştık. Memluklular zamanından kalma saray, karanlık galerilerden geçilerek ulaşılan yüksek tavanlı konuk odaları, mescit ve avlular; sarnıçlar, mutfak ve hamam yapıları, belki de Haçlılardan kalma; şarap yapmak amacıyla kullanılan üzüm sıkma mahzeni ve diğer yapılar dikkat çekiciydi.

 İç kalenin galerileri

Memluk Sarayı'ndan günümüze kalanlar

İç kalede bir duvar üstünde yer alan süsleme ayrıntısı

 Kerak'ın yerlisi

 Konuk odaları ve mescit

Kerak Kalesi, şehre bakan cephedeki kale duvarları

 İç Kale

 Kerak Kalesi; İç Kale'de tonozlu geçitler

 İç Kale'de yer alan mutfak vb. alanlardan biri

Üst avludan Kerak ve çevresindeki vadilerin seyri doyumsuzdu. Lut Gölü’nün sisler ardında bir silüet halinde zor seçilebildiğini söyleyebiliriz. Dönüş yolunda Kerak Kalesi’nden inerken çarşıdan aldığımız çelimsiz ama lezzetli muzlardan da söz etmeliyiz. Kerak Kalesi’ni ardımızda bırakarak dinler tarihinde önemli bir yeri olan; Hz. Musa’nın vaat edilmiş topraklara son kez baktığı Nebo Dağı’nın bulunduğu Ma’daba’ya doğru yola çıktık.

 Kerak Kalesi'nden bakış; en arkadaki sisli alan Lut Gölü

Ma’daba Mozaikleri ve Hz.Musa’nın Nebo Dağı

Amman’ın yaklaşık 30 km kadar güneyinde yer alan Ma’daba, 70.000 civarı nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan Hristiyan ahalisiyle dikkat çeken, Müslümanlarla Hristiyanların yan yana barış içinde yaşayabildiği Hristiyanlık ve Yahudilik tarihi açısından önemli bir yerleşim noktası olarak dikkat çeker. M.S. 6.yy.da Bizans Dünyası’nda Filistin ve Nil Deltası’ndan Lübnan’daki Byblos’a kadar uzanan geniş bir coğrafyadaki vadileri, ırmakları, kentleri ve köyleriyle Kutsal Şehir Kudüs’ün ayrıntılarını da içeren bir mozaik haritanın bulunduğu St.George Kilisesi ile Hz. Musa’nın Mısır’dan çıktıktan sonra vaat edilmiş topraklara son kez baktığı rivayet edilen kutsal Nebo Dağı da bu kent sınırları içinde yer almaktadır.



Ma'daba Ziyaretçi Merkezi-1907'de yapılan bina, kentin ileri gelenlerinden  Süleyman İbrahim Bejjaly'nin eviymiş.

 Ma'daba-önde Virgin Mary Kilisesi; aynı zamanda Arkeoloji Parkı; arkada ise büyük bir cami

1883’de Kerak kentinde Müslüman ve Hristiyan cemaatlerin arasında yaşanan bir kavga sonrası, Kudüs’teki Katolik Patrikliği’nin temsilcisi iki İtalyan piskoposun önderliğinde Ma’daba’ya göç eden 90 kadar Hristiyan aile, bugünkü Ma’daba’nın bir anlamda temelini atar. Kentte yer alan birçok kilisenin geçmişi o günlere ve daha eskilere dek uzanmaktadır.

 Ma'daba Harita Kilisesi'ne giderken içinden geçtiğimiz çarşı

 Ma'daba; Aziz George Kilisesi yada Harita Kilisesi

Modern Ma’daba, diğer Ürdün şehirlerinde olduğu gibi Kraliyet Ailesi’ne mensup tarihsel şahsiyetlerin isimleriyle anılan geniş caddeleri, temellerinde Bizans Dönemi’ne kadar uzanan arkeolojik geçmişleri ve onların üzerine bina edilen 19.yy.dan kalma kiliseleri, turistik dükkânları ve az sayıda da olsa sivil mimari örnekleriyle dikkat çekiyor. Ma’daba Mozaik Haritası’nın zemininde yer aldığı Aziz George Kilisesi’ne giderken içinden yürüyerek geçtiğimiz çarşı, oldukça hareketli. Özellikle renkli çöl kumundan resimlerle bezenmiş cam şişelerin ağırlıkla yer aldığı hediyelik eşya satan dükkânlar, Batı tarzı giyimleriyle dikkat çeken Hristiyan Ürdünlüler, sokakların görece temizliği; Ma’daba’daki kısa süreli gezintimizden aklımızda kalanlar. Renkli kum şişeleri dükkânının önünde imal eden bir satıcı ile yaptığımız kısa sohbetin, hoşgörü ikliminin kentte o kadar da derin olmadığını gösteriyor. Radikal İslam’ın ele geçirdiği Ortadoğu coğrafyası, bugünlerde sancılı ve yine ne yazık ki; bu radikal yapıların pek çoğu tarihte olduğu gibi bugün de; büyük devletlerin bölgeye yönelik yeni planlarının cephe hattındaki uygulayıcıları konumuna düşmüş durumda. Yeni oluşumlar ise, Ortadoğu’nun yeni fay hatlarına göre şekilleniyor.

Aziz  George Kilisesi'nin içi

 6.yy.dan kalma Bizans Kilisesi'nin zemininde yer alan mozaik haritanın bir bölümü-Lut Gölü'ne dökülen Ürdün Nehri resmedilmiş.

Yerleşimler mozaik haritaya Grek dilinde tek tek işlenmiş.

 Aziz George Kilisesi'nin zeminindeki haritanın bir başka bölümü

Aziz George Kilisesi'nin ikonastasisi

Ma'daba Aziz George Kilisesi- ana nef

Mozaik Şehri olarak da anılan Ma’daba, özellikle İ.S.6 yy.dan kalma mozaikleriyle ün salmış. Bugün kiliselerin tabanlarında yer alan bu mozaikler, bize Hristiyan Dünyası’nın eski zamanlarına ve o yıllardaki yaşama dair ipuçları veriyor. Bu arkeolojik keşiflerin temeli, 19.yy.daki Kerak’dan yöreye yönelen Hristiyan ahalinin Ma’daba’ya yerleşimi sonrasına denk geliyor. Bir anlamda geçmiş bugün ile buluşuyor.

Ma'daba Aziz George Kilisesi-Kilisenin avlusundaki ziyaretçi salonunda yer alan mozayiğin tıpkı basımı

 Ma'daba-Aziz George Kilisesi

Bu son derece değerli mozaiklerin belki de en önemlisi, Kral Hüseyin’in babası Kral Talal’ın adıyla anılan cadde üzerindeki Grek Ortodoks Kilisesi; St. George yada Harita Kilisesi’nde yer alıyor. St.George Kilisesi, İ.Ö. 6.yy.dan kalma eski bir Bizans Dönemi kilisesinin kalıntıları üzerine 1884 yılında yapılmış. Kilisenin tabanında yer alan ve İ.S. 560 yıllarına tarihlenen Ma’daba Haritası’nın yalnızca bir kısmı günümüze ulaşabilmiş. Orijinal haritanın 16*6 metre boyutlarında olduğu ve iki milyon civarında mozaik taşı kullanılarak yapıldığı uzmanlarca belirtiliyor. Harita; Nil Deltası, Filistin toprakları ve Kutsal Şehir Kudüs’ü de kapsayacak şekilde Lübnan’daki Fenike şehri Byblos’a kadar geniş bir coğrafyayı tanımlıyor. Mozaik haritayı yapanlar, İncil’de geçen yer isimlerini ve diğer yerleşim yerlerinin adlarını önem sırasına göre belirtmek amacıyla kırmızı, siyah ve beyaz renkli harfleri kullanmışlar.

Akşama doğru Aziz George Kilisesi'nin avlusu

Ma'daba'da akşam, cami kubbelerinden yansıyor.

Ma'daba-Ürdün'ün çöl kumlarından boya kullanılarak yapılan hediyelik dekoratif süs şişeleri

Haritada, coğrafik çizgileriyle Nil Deltası, Ölü Deniz, Ürdün Nehri, vadiler ve tepeler, Jericho, Nablus, Hebron, İ.S. 6.yy. Kudüs’ünün surları, giriş kapıları ve kuleleri, şehrin ana caddeleri; Cardo ve sütunlu cadde, sur içindeki Golgota Kayalıkları üzerinde inşa edilmiş ve Hz. İsa’nın kabrinin de yer aldığına inanılan Kutsal Kabir Kilisesi ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiş. Harita içinde yer aldığı kilise gibi doğuya doğru yönlendirilmiş. Kilise içinde fotoğraf çekmek yasak; ancak ziyaretçilere harita hakkında anlatımların yapıldığı konferans salonunda haritanın bir kopyası yer alıyor.

Kutsal Nebo Dağı

817 metre yüksekliğinde; Lut Gölü, Ürdün Nehri ve vaat edilmiş topraklardaki yerleşimlere nazır konumda; Ma’daba’ya yaklaşık 10 km uzaklıkta; İncil’de Hz. Musa’nın İsrail Ülkesi’ne ulaşmak için o topraklara son kez baktığı, ama ulaşamayıp gömüldüğü aktarılan; Hristiyanlar ve Yahudiler için bir hac yeri konumundaki kutsal bir mekândır Nebo Dağı.


 Hz.Musa'nın Vadedilmiş Topraklar'a en son baktığı yer; Nebo Dağı'ndan biz de baktık.

 Nebo Dağı'ndan çevredeki topografyaya bakış




Nebo Dağı'nda bir İtalyan heykeltraşın yaptığı bronzdan haça dolanmış yılan heykeli; Hz.İsa'nın çilesi haçta, Hz.Musa'nın çölde göğe yükselişi ise haça dolanmış yılanda sembolize edilmiş.

Bir İtalyan heykeltıraş tarafından yapılan ve Hz.Musa’nın ruhunun çölden göğe yükselişinin; yüzü olmayan bir yılanın haç şeklindeki bronzdan bir sütuna aşağıdan yukarıya doğru sarılışıyla temsil edildiği dev heykelin yer aldığı teras alanı, Nebo Dağı Kutsal Alanı’nın en etkileyici bölümü olarak dikkat çeker. İnanışa göre Hz. Musa’nın kutsal topraklara son kez buradan baktığı kabul edilmekte; ama oraya ulaşamayıp Nebo Dağı’nda öldüğüne ve şimdi bu dağın bilinmeyen bir yerinde gömülü olduğuna inanılmaktadır. Bu teras; aynı zamanda o dönemlere ait bir mezarlık alanı barındırması açısından ayrı bir öneme sahip bulunmaktadır. Terastan Lut Gölü, Ürdün Nehri ve hemen onun karşı kıyısındaki Jericho (Filistinlilerin Eriha’sı) Kasabası çıplak gözle rahatlıkla seçilebilmektedir.

 Nebo Dağı'ndan kutsal topraklardaki yerleşimlere olan uzaklıkları gösteren grafik

Şeria Vadisi ve Jericho Kasabası

Nebo Dağı'nda yeniden yapılan 4.yy.dan kalma Musa Kilisesi

 Nebo Dağı'ndayız; arkamızda Şeria yada Ürdün Irmağı'nın derin vadileri

Terastaki küçük plakette; Ölü Deniz, Herodium, Bethlehem, Qumran, Jerusalem (Kudüs)/Mount of Olives (Zeytin Dağı), Ramallah, Jericho, Nablus ve Tiberias Gölü’nün bulunduğu yönler ve Nebo Dağı’ndan uzaklıkları belirtilmektedir. Terasın bulunduğu alanın bir üst düzleminde İ.S. 393 yılında var olan eski kalıntıların üzerine inşa edilmiş, daha sonraki yıllarda iki kez (530 ve 597 yıllarında) genişletilmiş olan Musa Kilisesi yer alıyor (Musa Memorial Church). 16.yy.da terk edilen eski kilisenin yapı kalıntıları üzerine, 1933 yılında şu andaki mevcut kilise yeniden inşa edilmiş. Kilise şu anda yine bir restorasyon sürecinden geçiyor ve ziyarete halen kapalı durumda bulunuyor.

 Kilisenin tabanından kalan en eski bölüm

 Nebo Dağı'nda 4.yy.dan kalma kilisenin taban mozaiklerinden biri

Kilisenin arkasındaki düzlükte ise, dağın anlamını ve kutsallığını belgeleyen küçük bir müze ile üstü örtülü bir alanda Bizans Dönemi’nden kalma yer mozaikleri yer alıyor.

 2000 yılında Papa'nın Nebo Dağı'nı ziyareti anısına dikilen anıt; burası Hristiyanlar için de bir hac mekanı...

Nebo Dağı, 2000 yılında Papa II. John Paul ve 2009 yılında Papa XVI. Benedictus tarafından ziyaret edilmiş. 2000 yılındaki Papa II. John Paul’un ziyaretinin anısına ören yerinin girişinde dev bir mermer kütlesinin yontulmasıyla elde edilmiş bir heykel yer alıyor.

Umm ar Rasas

Amman’ın güneyinde; Ma’daba’ya yakın konumda yer alan Umm ar Rasas, Unesco Kültür Mirası Listesi’nde yer alan ve Bizans Döneminden kalma kiliseleri ve bunların tabanlarında yer alan mozaikleriyle tanınan önemli bir ören yeri. Kelime anlamı olarak “kurşun yeri” anlamına geliyormuş. İlkin bir Roma askeri garnizonu olarak kurulmuş bu bölgede, İ.Ö. 6-7.yy.larda inşa edilmiş çok sayıda kilise, manastır ve rahip evlerinden oluşan bir ruhani dünya mevcut. Kiliselerin tabanlarında yer alan mozaikler, Hristiyanlık tarihi ve dönem coğrafyası açısından son derece değerli kabul ediliyor. Mozaiklerde bölgedeki şehirler, o yerleşimleri temsil eden figüratif sembollerle temsil edilmiş. Ören yeri, 3-4 yıl önce ziyarete açılmış ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne de 2004 yılında girmiş.

 Umm ar Rasas Ziyaretçi Merkezi-6.yy. Bizans dönemi kilise mozaikleri ile ünlü ve UNESCO Kültür Mirası Listesi'nde yer alıyor.

 St. StephenKilisesi-Bizans Kilisesi'nin taban mozaikleri

 Mozaiklere örnekler

Bir bordür detayında kayık desenleri

 Kilisenin bir başka bölümündeki mozaiklerden bir kare

Umr ar Rasas-Birbirine geçmiş sonsuz halat desenleri-mozaikler

Mozaiklerin en önemli özelliği; daha sanki dün yapılmış hissini veren canlılıkları. Bu da onların çok iyi bir şekilde korunduklarını ve günümüze neredeyse ilk günkü halleriyle ulaşabildiklerini gösteriyor. En değerli mozaikler, St.Stephen Kilisesi’nin tabanında yer alıyor. Kara ve deniz avcılığını anlatan av sahneleri, Philadelphia (Amman), Ma’daba, Kerak, Ma’an, Kudüs, Nablus, Gazze ve Caesarea gibi bölgedeki önemli kentleri betimleyen simgesel resimler, geometrik desenlerle bezenmiş dekoratif bordürler dikkat çekici. Umm ar Rasas’ın bir başka ilginç yönü ise, Osmanlı Dönemi’nde de bölgede yerleşimlerin olduğunu gösteren izlerin ve yapı kalıntıların bugüne ulaşabilmiş olması.

Umm ar Rasas Öreni

Umm ar Rasas-kemerli yapılar ve Osmanlı evi

(DEVAM EDECEK)



Yazan ve fotoğraflayan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC



Bumerang - Yazarkafe

Bumerang - Yazarkafe





1 yorum: