15 Eylül 2018 Cumartesi

KAFKASYA'NIN KİLİDİ; GÜRCİSTAN-1


BİR GÜRCİSTAN RÜYASI(*)
(1.BÖLÜM)
COĞRAFYA ve TARİH

9-16 Temmuz 2018
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki süreçte kuralları tanımsız bir ekonomik düzenle yüz yüze kalan eski Sovyet halkları, sinsice Kaf Dağı’nın ardında bekleyen bankacı kılığındaki tefeciler tarafından ayaklarına pranga vurulmuş birer köle durumuna getirildiler. Bundan sonra onların yapacakları tek şey kalmıştı; borçlarını ödemek ve yaşamlarını sürdürebilmek için yabancı ülkelerde; almış oldukları eğitimlerle bağdaşmayacak nitelikteki her türlü işte çalışmak… Bu şekilde sürüp giden sefalet yolculuklarının bir kısmının uğrak yeri ise, belki de coğrafi yakınlık nedeniyle Türkiye oldu. Buraya gelenlerin büyük çoğunluğu ise, kuzey doğudaki komşumuz Gürcistan’dandı.

Mestia sırtları 
Gürcistan'ın benzersiz doğası; en kuzeyde Mestia sırtlarında; Büyük Kafkaslar'a bakarken...

Bu kez yolumuz; Kafkaslar’ın yalçın zirvelerinden Karadeniz’e ve güneydeki düzlüklere doğru alçalan eşsiz doğasıyla dikkat çeken, ancak bu güzellikle bağdaşmayacak denli kötü yönetimlerle sefalete sürüklenmiş bir kadim halkın memleketi Gürcistan’a düştü. Karadeniz kıyısından başlayıp İmereti bölgesinin başkenti konumundaki Kutaisi’ye kadar uzanan, oradan kuzeye kıvrılarak bizim Lazlarla akraba Megrellerin yurdu; Samegrelo ve daha ötesindeki Kafkasların 5000’lik zirvelerinin yer yer buzullarla kaplı eteklerine yaslanmış Svanların ülkesi; Svaneti’ye dek uzanan ve alabildiğine doğayla iç içe bir rotaydı bizimkisi.

Becho Şelalesi 
Rusya sınırına yakın bir yerde; Ushba Dağı'nın eteklerinde Mazeri'de Shdugra ya da Becho Şelalesi önündeyiz.

Becho Şelalesi. 
Ushba Dağı'nın güney yamacı ve Dolora Irmağı boyunca yürüdük ve ona ulaştık; Becho Şelalesi...

Gürcistan Coğrafyası

Gürcistan, Büyük Kafkas Dağları’nın batıdan doğuya doğru yükselen göz alıcı tepeleriyle sınırlanmış ve bunların eteklerinden başlayarak güneydeki Acara ve İmereti bölgesindeki Trialeti, Borjomi-Bakuriani ile Ahalstihe dağlarının yer aldığı Küçük Kafkas kütlesine doğru alçalan ve bu iki sıra dağlar kütlesinin arasındaki kimi ova ya da yaylalardan oluşan engebeli bir coğrafyaya sahip bulunuyor. En kuzeyde; bizim de gezimizin ana temasını oluşturan Svaneti, aralarındaki derin vadilerle birbirlerinden ayrılmış Şhara (Şara) (5068 m), Tetnuldi (4858 m) ve Ushba (Uşba) (4710 m) gibi yüksek zirvelerin eteğinde konumlanmış. Daha doğuda yer alan Kazbegi (5047 m) ve Rustavi (4960 m) de Gürcistan topraklarını kuzeyden sınırlayan Kafkasların bu yüksek zirvelerinden diğerlerini oluşturuyor. Uzaktan bakıldığında Ortaçağ’dan kalma karakteristik savunma kuleleriyle dikkat çeken 1500 metrelerdeki Mestia kasabası sanki Kaf Dağı’nın ardına geçmek için bu rotada yer alan bir son durak gibi… Bu zirvelerin arasındaki derin vadileri oyarak kendine yol açan ve bu dağların zirvelerindeki buzullarla beslenerek Karadeniz’e doğru akan Enguri ve Rioni gibi akışı güçlü akarsular, aşağılardaki düzlüklere bir anlamda hayat veriyor. Mestia civarında Enguri’nin insanın tüylerini ürpertecek denli köpüre köpüre akışı, Samegrelo bölgesinde kendi adıyla anılan Avrupa’nın en büyük barajlarından biri olan Enguri Barajı’ndan sonra Karadeniz’e doğru alçalarak yatağının genişlemesi ve bir anlamda dinginleşmesi bu coğrafyadaki bir su zerresinin macerasını anlamak açısından heyecan verici doğrusu.

 
Gürcistan Haritası
 (Kaynak: http://www.nationsonline.org/oneworld/map/georgia_map2.htm)

Enguri Barajı 
Enguri Barajı

 Mazeri Vadisi
Becho Şelalesi'nden Mazeri Vadisi'ne bakış

Usbha Dağı 
Büyülü Usbha Dağı; bulutların arkasında...

Kuzey ve güneydeki Büyük ve Küçük Kafkas dağ kütleleri arasında kalan çöküntü alanının batı tarafında Kolkhida (Kolhit) ovası, doğuda ise Kartli ve Kakheti yaylaları yer alıyor. Kar ve buzullarla kaplı olan dağlardan inen Enguri ve Rioni gibi çok sayıda ırmağın suladığı Kolhit ovasının Karadeniz'e yakın yerlerindeki bataklıkların kurutulmasıyla tarıma elverişli araziler kazanılmış. İlkçağ’da Yunan Mitolojisi’nde yer alan Argonaut’ların Altın Postu ele geçirmek üzere yola çıktıkları efsanevi yolculuklarının hedefi olan; hırsın ve gücün simgesi Medeia’nın ülkesi Kolkhis Krallığı’nın toprakları da aşağı yukarı buralarıydı. Bugün Sovyet sonrası dönemde mitolojik kahramanlar üzerinden Batı ile kurulmak istenen ilişkinin bir somut bir delili olarak; Batum’da Avrupa Meydanı’nda büyücülük ve zehir konusundaki yetenekleriyle öne çıkan güçlü Medeia’nın, göğe doğru yükselen dev bir sütunun ucunda bir heykeli yer alıyor. Benzer temalı bir başka anıtsal yapı; 30 civarı koyun ve keçi heykeli ile bezenmiş Kolkhis Çeşmesi, Kutaisi’nin Opera Binası’nın da yer aldığı Merkez Meydanı’nda Sovyet Döneminde Lenin heykelinin yerini almış durumda.

Kolkhis Çeşmesi 
Kutaisi Merkez Meydanı'nda Kolkhis Çeşmesi

Medeia'nın heykeli 
Batum'da Avrupa (Europa) Meydanı'nda dev kaidesinde Medeia'nın heykeli; elinde kral babası Aietes'den Iason ile birlikte yürüttükleri Altın Post   

Kısa Gürcistan Tarihi

Gürcüler, kendilerini Kartvelebi, ülkelerini Skartvelo, dillerini ise Kartuli olarak adlandırıyorlar. Efsaneye göre Kartvellerin atası, Kitab-ı Mukaddes’teki Yafet’in torunlarından Kartlos’tur. Strabon, Herodot, Plutarkhos, Homeros gibi eski Yunan; Titus, Livius, Cornelius Tacitus gibi Romalı yazarlar ülkenin doğusundakileri İberler, batısındakileri de Kolhlar olarak adlandırmışlar. Bu anlamda ülkenin doğusuna İlkçağda İberia, batısına ise Kolkhis denilmiş.

Poseidon ya da Neptün Çeşmesi 
Batum'da Drama Tiyatrosu önünde Poseidon ya da Neptün Çeşmesi; yapım tarihi 2010 yılı...

 
Batum'de bir gece; su ve ışık oyunları...

Gürcistan, Güney Kafkasya’da geçiş yolları üzerinde bulunması nedeniyle tarih boyunca birçok kez istilalara uğramış. Ama kadim bir halk olarak Gürcüler, dilleri, Ortodoks Hıristiyan kimlikleri, kültürleri ve yaşadıkları benzersiz yurtlarıyla bütünleşerek; binlerce yıl yaşadıkları dar ve engebeli bir coğrafyada varlıklarını günümüze dek bir şekilde taşımışlar.

Kutaisi 
İmereti Bölgesi'nin başkenti Kutaisi'de Kolkhis Çeşmesi

Ushguli 
Masalsı Svaneti'den; başı buzullarla kaplı Shara Dağı ve Ushguli'de Ortaçağ'dan kalma bir savunma kulesi

Gürcülerin Çıkışı ve Efsaneler

Gürcistan’da Tiflis yakınlarındaki Dmanisi’de yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulara göre Homo Georgicus diye adlandırılan insansıların kalıntıları (hominidler) 1,8 milyon öncesine tarihleniyor. Bu arkeolojik keşfin önemi ise, ilk kez Afrika’nın dışında bulunan Homo Erectus kemiklerinin varlığından kaynaklanıyor. Homo Erectus kemikleri, Afrika dışında; Çin’de 800.000 yıl öncesine, İspanya’da 800.000 yıl öncesine ve Filistin’de 1.400.000 yıl öncesine tarihlenebilmiş. Dolayısıyla Gürcistan’da bulunan zamanımızdan 1,8 milyon yıl öncesine ait Homo Erectus kalıntıları, insan neslinin dünyadaki seyrinin açıklığa kavuşması açısından ayrı bir önem taşıyor. Aynı bölge 5000 yıllık bir antik altın madeninin de izlerini barındırıyor. Ama bu durum dünya mirası olan bütün bu arkeolojik zenginliğin modern çağda altın madenini yeniden işleme kaygısını taşıyanlar nedeniyle büyük riskleri de beraberinde getiriyor.

 
Arkamızda Usghuli; bir Ortaçağ köyünden manzaralar...

Ushguli 
Ushguli'de vadinin girişinde yer alan; yine Ortaçağ'dan kalma bir dizi savunma kulesinin de bulunduğu bir mahallesi

İlkçağ’da Gürcistan’ın doğusundaki İberia Krallığı ile batısındaki Kolheti (Kolkheti ya da Kolkhis) Krallığı, Gürcistan’ın devlet geleneğinin temelini oluşturuyorlar. Mitolojik Argonaut’lar efsanesi ile de ilişkilendirilen Kolheti Krallığı, İ.Ö. 2.binde Gürcistan’da devlet olmanın ilk işaretleri olarak Karadeniz sahillerinde ortaya çıkar. Yunanistan’dan Kolkhis Ülkesi’ndeki Altın Postu getirmek üzere yola çıkan Iason önderliğindeki 50 civarı kahramanın ana hedefi, belki de gerçekte İlkçağ’da Karadeniz kıyılarındaki Yunan kolonizasyonunun altını çizen ve tanrıların bile seferber olduğu bu efsanevi yolculuklarında bugünkü Gürcistan’ın Karadeniz kıyılarıdır. Gürcü kaynaklarına göre; efsanenin merkezindeki altın post temasının, belki de 5000 yıllık bir geçmişe sahip altının rafinasyonunda; bizim Sardis’teki Paktolos ırmağında koyun postları ile suyun içindeki altının ayrıştırılmasına dayanan bir yöntemin Gürcistan’da da kullanılması ile ilişkilendirilmiş olabileceği belirtilmektedir. Efsanede öne çıkan Iason ile Altın Post’u elinde bulunduran Kolkhis Kralı Aietes’ın kızı Medeia arasında ateşlenen bir aşk, postun ele geçirilmesi uğruna gösterilen kahramanlık ve çabalar; Kral Baba Aietes’in elindeki Altın Post’un Medeia’nın yardımlarıyla kaçırılışı, Medeia’nın büyücülük ve zehirlere hükmetme konusundaki ustalığı sayesinde güç ve iktidar uğruna Yunan anakarasına yansıyan entrika dolu savaşlarla sürüp gider söylence.

Batum
Batum Limanı

Batum 
Karadeniz kıyısında; Anuria Tepesi'ne tırmanan teleferikten Batum'a bakarken...

Ama bu öyle amansız bir mücadeledir ki; Iason’u Medeia’dan uzaklaştırır ve Korinthos Kralı Kreon’un kızı Kreusa ile evlenme girişimine kadar götürür. Ama Medeia bütün bu gelişmeler karşısında boş durmaz; belki de büyücülükte usta bu tutkulu kadın ömrünün en korkunç suçunu işleyerek Kreusa’ya güya düğün hediyesi olarak bir elbise gönderir, kız onu giyer giymez yanmaya başlar. Bu işler olup biterken Medeia, Iason’dan olma iki oğlunu boğar ve babalarının önüne atar ölülerini.

 Batumi 
İçerideki iki katlı yorgun evlerin yoğunlukla bulunduğu Eski ve kıyıdaki dev binalarla örülmüş Yeni Batum 

Bundan sonra Medeia(1), atası Güneş tanrısı Helios’un kendisine gönderdiği bir arabayla Atina’ya uçar. Orada Aigeus’a kendisiyle evlenirse çocuk doğuracağını söyler, Theseus’u öldürmeye çalışır ve sonuçta bütün yaptıklarının bedeli olarak Atina’dan sürülür. Bazı anlatılara göre de Kolkhis’e döndüğü ve daha birçok suç ve serüvenlerden sonra babası Aietes ile barıştığı bazı başka söylencelerde anlatılmaktadır.(2)

Medeia'nın heykeli 
Avrupa Meydanı'nda Medeia'nın heykeli

Murat Aslan’ın Arkeoloji ve Sanat Dergisi’nin 97. sayısında yayınlanan Kolkhis Bölgesi’nin Tarihi Coğrafyasına İlişkin Bazı Notlar isimli makalesinde Kolkhis Bölgesi’nden yola çıkılarak Gürcistan’ın İlk ve Orta Çağ’daki tarihine dair kısa bir bakış şu şekilde özetlenmektedir:

“Kolkhis Bölgesi'nde Paleolitik Devir’de başlayan insan topluluklarına ait izler, yerlerini Neolitik Çağ'la birlikte yerleşik, tarıma dayalı küçük köy toplumlarına bırakmıştır. Çünkü bölgenin jeolojik, fizyografik ve iklimsel koşulları, insan topluluklarının yerleşmesi ve gelişmesi açısından elverişli bir ortam yaratmaktadır. Ayrıca Antikçağ'da, Kafkas Dağları'nda ve bölgenin ırmaklarında bulunan zengin altın madeni bölgeyi diğer kültürlerin nazarında da ilgi çekici kılmaktaydı. Bundan dolayı, Kolkhis Bölgesi'ne Bronz Çağı'ndan itibaren yoğun bir şekilde yerleşilmiştir. M.Ö. VIII-VII. yüzyılla birlikte bölgede efsanevi lason'un Altın Postlu Koç'u aramaya geldiği Kolkhis Bölgesi'ne ilişkin hikâyeler, Hellen yazarlar tarafından kaleme alınmaya başlamıştır. M.Ö. VII-IV. yüzyıllarda, Hellenler ve Perslerle ekonomik, kültürel ve siyasal alanda yoğun ilişkilerde bulunmuştur. Hellenistik Dönemle birlikte, M.Ö. 115 yılında Pontos Kralı Mithridates VI Eupator'un egemenliğine giren bölge, M.Ö. 65 yılında Pompeius tarafından fethedilmeye çalışılmış ve Parth akınlarına karşı Roma'nın ileri bir karakolu haline getirilmeye gayret edilmiştir. Daha sonra Arsakidler ve Sasanilerin egemenliğine giren Kolkhis, M.S. 300 yıllarında Roma himayesinde bir devlete dönüşmüştür. M.S. V. yüzyılda ise, kısa bir süre efsanevi kral Vahtang tarafından özgürlüğüne kavuşan Kolkhis, önce Sasani Kralı Hüsrev tarafından yağmalanmış ve M.S. VII. yüzyılın ortalarındaki Arap fethine kadar Bizans ve İran arasındaki mücadelelere sahne olmuştur.”(3)

Bagrati Katedrali
Kutaisi'nin sırtlarındaki Ukimerioni Tepesi'nde yer alan, 11.yy.dan kalma  Bagrati Katedrali; alaca karanlıkta...
 
Gürcülerin Hıristiyanlığı benimsemeleri; Ortaçağ’da Arap, Moğol ve Türk akınları

Kapadokyalı Azize Nino aracılığıyla Gürcülerin Hıristiyanlıkla tanışması, İ.S. 337 yıllarına denk gelir. Bu tarihten itibaren Kolkhis ve İberia’da resmi din olarak kabul edilen Hıristiyanlık(4), Gürcü kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelir. İ.S. 645 yılında Arap akınları, İran üzerinden Gürcistan topraklarına ulaşır. Tiflis, Araplar tarafından ele geçirilir. 10.yy.da Arapların özellikle Batı Gürcistan’da zayıflayan egemenliği sayesinde Bizans İmparatorluğu’nun bölgedeki nüfuzu artar.

Motsameta Manastırı 
Kutaisi'nin 6 km kadar kuzey doğusunda; bir yarın başında yer alan ve "işkence edilmişlerin yeri" anlamına gelen 11.yy dan kalma Motsameta Manastırı

Ancak Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun Bizans İmparatorluğu’nun doğu sınırlarını zorlamaya başlaması ve 1048 yılında Hasankale önlerindeki savaşı Selçukluların kazanması üzerine, Kuzey Doğu Anadolu’daki Gürcü ve Ermeni Krallıklarının egemenlik sürdükleri topraklarda Selçuklu egemenliği dönemi başlar. 1054’de Orta Çoruh Havzası, 1064’de Ermeni Bagratid Krallığı’nın başkenti Ani fethedilmiş ve Gürcü Kralı IV. Bagrat’a da Selçuklu egemenliği savaşlar ve yıldırıcı akınlarla kabul ettirilmiştir.

Motsameta Manastırı 
Motsameta Manastırı; kilisenin ikonastasisi

Malazgirt Savaşı ile Selçukluların 1071’den itibaren Anadolu’ya yerleşmesi, Bizans İmparatorluğu’nun Artvin çevresindeki etkisini silerek Gürcü Kralı II. Giorgi’nin de Selçuklulara karşı yalnızlaşarak onların egemenliğini tanımasına yol açar.

Motsameta Manastırı 
Motsameta Manastırı; kilisede yer alan Pantokrator İsa ve önünde yer alan çarmıhtaki İsa

Tahtan 1089 yılında indirilen II.Giorgi’nin yerine IV. David (1089-1125) geçirilmiş ve kaybedilen bütün toprakları geri almayı başardığı gibi, feodal beyleri ve kiliseyi devlet otoritesine bağlayıp ordusunu güçlendirmiş ve böylece Haçlı orduları ile uğraşmakta olan Selçukluları 1121’de bölgeden çıkararak Ani’yi de 1124’de Gürcü egemenliğine geçirmiştir. Devletin gücünü arttırmaya ve Gürcülerin yaşadığı toprakları birleştirmeye çalışan IV. David, bu mücadelesi nedeniyle “Kurucu David” olarak anılır.(5)

Motsameta Manastırı 
"Kurucu" David tarafından 12.yy.da yaptırılan ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Kutaisi yakınlarındaki Motsameta Manastırı; restorasyon sürüyor... 

1122 yılında ise “Kurucu” David’in Tiflis’i Araplardan geri almasıyla bölgedeki Arap egemenliğine de son verilir. Bu dönem Gürcistan’ın en parlak döneminin başlangıcıdır bir anlamda. Altın Çağ olarak adlandırılan bu dönemde Kraliçe Tamara (1184-1213) özellikle öne çıkar. Gürcistan Krallığı, Kraliçe Tamara döneminde Kuzey Doğu Anadolu’dan Hazar Denizi’ne dek uzanan geniş topraklarıyla neredeyse bir imparatorluğa dönüşmüştür. Bugün dahi Artvin, Erzurum, Kars ve Ardahan çevresinde son derece harap da olsa; Bagrati Krallığı ve Kraliçe Tamara zamanından kalan Ortodoks Gürcü kilise ve manastırlarının kalıntılarına rastlamak mümkündür. Gürcü kaynaklarına göre Tamara’nın döneminde elde edilen güç o kadar benzersizdir ki; bir kadın olmasına rağmen kendisi “Kral” Tamara olarak anılmaktadır. Kraliçe Tamara dönemi, Gürcüler için aynı zamanda; zamanımıza ulaşan büyük kilise ve manastır yapılarıyla olduğu kadar bunların içindeki süsleme ve fresk sanatı ile de öne çıkan bir “Rönesans” dönemi olarak dikkat çeker. Ünlü Gürcü Şairi Shota Rustaveli’nin karşılıksız aşkı Tamara’ya adadığı Knight in The Panther Skin”(Panter Postlu Şövalye; Gürcüce Vepkhis Tkaosani) isimli destanı da yine bu dönemde yazılmıştır. Şair, bu yapıtındaki anlatım ustalığı ve kullandığı dil nedeniyle Gürcü edebiyatının öncüsü; eseri de başyapıtı olarak kabul edilir. Bu eser Gürcüler için bir dönem o kadar önemli imiş ki; evlenecek kızların çeyizine dahi bu eser konurmuş. Gerisini siz düşünün…

Mestia
 Mestia'da küçük bir meydanın ortasında yer alan ve Kraliçe Tamara'yı betimleyen bir heykel

Kraliçe Tamara
Kraliçe Tamara
(Kaynak: wikipedia)

“Destan, egzotik bir ortamda geçer. Rustaveli destanında, başka ülkeleri konu edinerek Gürcistan’ı anlatmıştır. Destana göre Arap komutan Avtandil, Şah Rostevan’ın kızı Tinatin’e âşık olur, ama aşkına karşılık bulamaz. Tinatin, tahta çıkma törenleri sırasında, babasının kuvvetlerini yenen kaplan postlu şövalye Tariel’i getirmesi halinde Avtandil’le evlenmeye söz verir. Ancak Avtendil, Hint şövalye Tariel’le karşılaşınca onunla dost olur. Sevgilisi Nestan Darecan’ı bulmasında ona yardımcı olur. Destanın sonunda, hem Tairel, hem de Avtandil sevgililerine kavuşur.”(6)

Shota Rustaveli 
 Gürcülerin büyük ozanı Shota Rustaveli
 (Kaynak: wikipedia)

Kafkasya; bir geçiş yolu jeopolitiği

Gürcistan, 13.yy.da başlayan Moğol istilası sonucu parçalanır. Ülkeyi kuzeyden güneye ikiye ayıran Surami Dağları’nın batısında kurulan İmereti Krallığı, Moğol istilasına karşın ayakta kalmayı başarır. Tam geçti derken, bu defa da ülke; 1386-1403 yılları tam 8 kez Timurlenk’in istilasına uğrar. Bu saldırılardan bizim gezinin rotasında yer alan ve Kafkasların eteklerinde yer alan Svan Ülkesi (Svaneti) belki de zorlu coğrafyadan kaynaklanan nedenlerle bir şekilde kurtulur. Ama diğer bölgeleri Moğollar, bir silindir gibi ezip geçer. Moğolların Gürcistan’da bıraktıkları yıkım ise büyüktür.

Svaneti 
Svaneti'nin kalbi Mestia

Mestia 
Bir savunma kulesinden Mestia'nın görünümü

Osmanlıların 1453’de İstanbul’u ele geçirmesiyle Gürcistan’ın Avrupa’daki Hıristiyan dünyası ile bağları kopar. Gürcistan’ın bundan sonraki serüveni, genişlemekte olan iki imparatorluk; Osmanlı ve İran Safevileri arasında sıkışıp kalmaktan ibarettir. Her iki imparatorluğun güç mücadelesi arasında alan Gürcistan, bu dönemde her iki devletin zaman zaman işgaline uğrar; kendi egemenliğini yitirir. Osmanlılar, 16.yy.da Gürcistan’ın güney batısını ele geçirerek Çıldır Eyaleti’ni kurarlar. 1510’da ise İmereti Krallığı topraklarını istila ederek başkent Kutaisi’ye girerler. Bu gelişmelere paralel bir şekilde; İran Şahı İsmail de Kartli topraklarını işgal eder. 1514’deki Çaldıran Savaşı, bölgedeki bu iki büyük gücün birbirini sınadığı bir karşılaşmadır. Bu savaştan galip çıkan Osmanlılar, 1578’de de Tiflis’i ele geçirirler. Ancak bir süre sonra Osmanlılar, İran Şahı Abbas (1587-1929) tarafından Tiflis’ten çıkarılırlar. Bu şekilde Gürcistan’ın batısı Osmanlıların, doğusu ise İranlıların denetimine geçer. Ta ki 18.yy.a kadar…

 Mestia
Mestia'nın Ortaça'dan kalma masalsı savunma kuleleri

Mestia 
O kulelerden birine yakından bakalım. 

Çarlık Rusyası’nın etkisi

Savefi Hanedanlığı’nın 1722’de dağılması sonrasında Kral II. Erekle (Batılılar, Heraclius II diye adlandırıyor.) Kartli ve Kakheti Krallıklarını birleştirerek Gürcistan’ın doğusunun tek hâkimi haline gelir. Bu sıralarda İmereti Kralı I. Solomon da bölgeden Osmanlıları çıkarır. Ancak, bu kez de kuzeyden gelen Müslüman Dağıstan kabilelerinin saldırılarına maruz kalan Kral II. Erekle, 1783’de Ruslarla; Rusya’nın himayesini kabul eden Georgiyevsk antlaşmasını imzalar. Ancak Rusya ile imzalanan bu antlaşmaya rağmen, İran’dan gelen saldırılara Rusya sesini çıkartmaz; bir anlamda tamamen kucağına düşmesini bekler Gürcistan’ın. İranlılar 1795’de Tiflis’e kadar ilerleyip kenti yakıp yıkarlar. Bu durum karşısında Ruslar, 1801’de Gürcü yönetimine son vererek 1783’deki antlaşma hükümlerini tanımayarak Kartli ve Kakheti bölgesini ilhak ederler. Rusya, 19 yy.da; bölgedeki halkların bütün direnişine karşılık bu ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırarak, sırasıyla İmereti (1810’da), Guria (1829’da), Megrelya ya da Samegrelo (1857’de), Svaneti (1858’de) ve Abhazya (1864’de) bölgelerini de kendisine bağlar. Bu sıralarda Osmanlı yönetiminde bulunan Karadeniz kıyısındaki Poti ve Batumi liman kentlerini ise (Acarya) 1877-1878 yıllarındaki ülkemizde 93 Harbi olarak da bilinen Osmanlı-Rus Savaşı sırasında kendi topraklarına ilhak eder. Bu şekilde Gürcistan, 19.yy.ın ikinci yarısında tamamen Çarlık Rusyası’nın bir parçası haline gelir.

 
Mestia'da bir fırında tandır ekmeğinin hazırlanışı; tandır fırını hemen yanda... 

Kapitalizm gelişirken ve Gürcistan’da sosyal dönüşüm zamanı

Çarlık Rusyası’nın Gürcistan’a vali olarak atadığı Mikhail Semyonovich Vorontsov’un yönetiminde (1845-1854) Gürcistan’da ticari ilişkiler gelişir. 1872 yılında Tiflis’i liman şehri Poti’ye bağlayan demiryolu açılır. Rus, Ermeni ve Batılı girişimciler tarafından açılan madenler, fabrika ve işletmeler sayesinde ülkede ticari ve sınaî kapitalizmin geliştiği bir döneme girilir. Bu dönemde faaliyete geçen işletmeler sayesinde, ülkede kırlardaki köylülerin yanında, yükselen bir sınıf olarak işçiler öne çıkar. Bu ekonomik gelişmelerin toplumun kültürel ve sosyal hayatında değişimlere yol açmaması elbette düşünülemez.

Ushba 
Ushba'ya doğru yürürken...

20.yy.ın başlarında Gürcistan’da yükselen iki politik hareket öne çıkar: Birincisi; aslında bir edebiyatçı olan ve Pirveli Dasi ya da Birinci Grup olarak adlandırılan bir toplumsal hareketin de önderi olan İlia Chavchavadze’nin liderliğindeki milliyetçi akım; diğeri ise Noe Jordania, Karlo Cheidze ve asıl ismi Joseph Dzhudgashvili (Çugaşvili) olan; daha yaygın ismiyle Joseph Stalin’in de içinde yer aldığı Mesame Dasi (İkinci Grup) ya da yer altı örgütlenmesi olarak; Marksist Sosyal Demokrat Partisi hareketi (kuruluşu 1893)…

Kutaisi 
Kutaisi'de bir akşam vakti

Rusya’da 1905 Devrimi sonrasında Sosyal Demokrat İşçi Partisi içinde Menşeviklerin güç kazanmasına paralel olarak, Gürcistan’da da Sosyal Demokrat Parti içinde Menşevikler etkin güç haline gelir. Bu durumda Bolşeviklerin yanında yer alan Stalin, Gürcistan’ı terk ederek mücadelesini Rus Bolşevikleri ile birlikte sürdürür. 1917 Büyük Ekim Devrimi sonrasında; bütün iktidarın Sovyetler aracılığıyla Bolşeviklerin eline geçişi ile birlikte 26 Mayıs 1918’de Gürcistan, Menşeviklerin önderliğinde bağımsızlığını ilan eder. Almanya’nın himayesinde eski Menşeviklerden Noe Jordania liderliğinde ilk Gürcü hükümeti kurulur. Ancak 1. Dünya Savaşı sonunda Almanların savaştan yenik çıkması nedeniyle 1918 yılının sonlarında İngiliz birlikleri Tiflis’i işgal ederler. Gürcistan’ın bağımsızlığı, savaş sonrası düzenlenen Paris Barış Konferansı’nda Müttefikler ve Milletler Cemiyeti tarafından tanınır. Mayıs 920’de de Moskova’daki Sovyet Yönetimi, Gürcistan’ın bağımsızlığını tanır. Ancak Kızıl Ordu, dört bir yanda Bolşevik Devrimi’ni Çarlık Rusya’nın en uzak köşelerine; Uzak Asya’ya ve Transkafkasya’ya doğru genişletme uğraşısı içindedir. Kısa bir süre sonra Mart 1921’de Kızıl Ordu, kendi de bir Gürcü olan Stalin ve Orconikidze’nin komutasında Gürcistan’a girer ve Tiflis’te Bolşevik yönetimini kurar. 1936 yılına kadar Transkafkasya Sovyet Federe Cumhuriyeti’nin bir bileşeni olan Gürcistan, 1936 yılında kabul edilen SSCB anayasasına göre Gürcistan Sosyalist Cumhuriyeti ismiyle Sovyetler Birliği’nin 15 cumhuriyetinden biri haline gelir.(7)


Bagrati Katedrali 
Kutaisi'de Bagrati Katedrali

Sovyetler Birliği dönemi

Lenin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (SBKP) yönetimini ele geçiren ve bu süreçte 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin Troçki, Buharin, Zinoviyev, Kamenev ve Radek gibi önde gelen isimleri ardı ardına Joseph Stalin tarafından etkisizleştirilerek ortadan kaldırıldı. Artık o Sovyetler Birliği’nin yenilmez armadası olmuştu. Onun bu yükseliş ve gücü ele geçiriş mücadelesinde kendisi gibi Gürcü olan Orconikidze ve Abhazya doğumlu Lavrenti Beria hep yanındaydılar. Ancak; parti içindeki güç mücadelesi, tasfiye süreçleri ve muhaliflerin yok edilişleri, ister istemez bu ikinci adamların da sonunu hazırladı. Rivayet odur ki; herkesin herkesi “karşı devrimcilik”le suçladığı bir ortamda parti içindeki komploların vardığı son noktada; Stalin’in kara kutusu ve gizli polis teşkilatı ÇEKA’nın başındaki isim Lavrenti Beria, Stalin’in bilgisi dâhilinde Bolşevik Devrimi sırasında Gürcistan’a birlikte girdikleri Orconikidze’yi intihara zorlayarak ortadan kaldırır. Sonra bir başka rivayete göre ise, onun yerine geçmeyi planlayan Beria tarafından Stalin ve arkasından da yeni güç savaşımında ortaya çıkan yeni komplocuların başındaki isim Kruşçev tarafından da Beria ortadan kaldırılır. Güçlü Gürcülerin yönettiği SBKP’de Gürcülerin sonu gelmiş ve Sovyetler Birliği’nde bir dönem kapanmıştır artık.

Batum 
Batum'da bir sokakta gördük; eskiden ismi Lenin Sokağı imiş.

Kruşçev ile başlayan “restorasyon” sürecinin vardığı son nokta ise, Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’nin tabutuna çivi çakacak “Glasnost” ve “Perestroyka” hamleleri olur. 1989’da Sovyetler Birliği dağılır. 15 cumhuriyet düzenledikleri referandumlarla ardı ardına birer bağımsız devlet haline gelirler. Gürcistan da 31 Mart 1991’de düzenlenen referandum sonrasında bağımsızlığını ilan eder. Bu tarihten sonraki Gürcistan’ın yaşadıkları, bir trajediden ibarettir artık; savaşlar ve soygunlarla geçen bir trajedi…

Aziz Nikola Kilisesi 
Batum'da 1871 yılından kalma Aziz Nikola Kilisesi

Sovyetler’den sonra; bir toplumun çöküşü…

Transkafkasya’nın kadim halkı Gürcülere bağımsızlık pek de yaramadı. İlk cumhurbaşkanları milliyetçi, Megrel asıllı Zviad Gamsahurdia’nın Rusya’ya kafa tutan ve onun bölgedeki çıkarlarına aykırı yönetim anlayışı kısa sürede sonunu getirdi. Bu süreçte önce 1992 yılında Abhazya’yı kaybetti Gürcüler. Gamsahurdia yönetimden Rusya’nın marifetiyle uzaklaştırıldı ve Sovyetler Birliği’nin son Dışişleri Bakanı olan Edward Şavardnadze devlet başkanlığına getirildi. Ama artık yaylar boşanmış; Kafkasya, Amerika ve Rusya’nın güçlerini sınadıkları bir açık sahaya dönüşmüştü. 2003’de yapılan seçimlerin sonrasında; Amerika’nın Gürcistan’da iktidara hazırladığı Mikhail Saakaşvili, Batılıların Gül Devrimi dedikleri bir tür sivil ayaklanma ile iktidarı ele geçirdi; Rusya’nın adamı Şavardnadze görevden çekilmek zorunda kaldı. Bu dönem, Gürcistan’ın Batılı tefecilerin eline düştüğü; NATO, Avrupa Birliği, Batılı finans kurumları tarafından esir alınmaya çalışıldığı bir dönemin başlangıcını temsil eder.

Batum 
Batum'da halk pazarı; teleferikten...

Batum 
Batum Halk Pazarı'nda meyveli ceviz ve fındık sucukları

Bu süreçte Rusya da kendi stratejik ve jeopolitik çıkarları doğrultusunda hamlelerle karşılık verdi Batı’ya. 2008 yazında Gürcistan sınırları içinde yer alan Güney Osetya’ya Rus askerleri girdi. Artık eskiden Gürcü toprağı olan Abhazya ve Güney Osetya, Rusların kontrolündeki bölgelere dönüşmüştü. Bu durum, Gürcüler için bir travma anlamına gelmekteydi. Bu süreçte; bir yandan bütün fabrikalarını, tarımsal işletmelerini kaybetmişler; ekonomileri çökmüş, Batı’nın kendilerine uzattıkları havuca kanarak, ulusça büyük bir borç sarmalının içine yuvarlanmışlar; üstüne üstlük bir de vatan topraklarından olmuşlardı. Artık onlar için hayatlarını sürdürmenin tek yolu “gurbet”e çıkmaktan ibaretti. Bugün Türkiye’de yaklaşık 650.000 Gürcü, hasta, yaşlı ve çocuk bakımında; Karadeniz kıyılarında fındık ve çay hasadında çalışmakta. Yaban ellerde çekilen bu eziyet, bankaların onlara vurduğu prangadan kurtulmak için… Geride bıraktıkları ise bomboş köyler, evler ve sokaklar… Yıllarca memleketlerinden uzakta, bu şekilde yaşamak da kolay olmasa gerek.

Batum 
Senaki yolunda sessiz köy evleri; insanları ekmek derdinde, şimdi gurbetteler.

Adnan Menderes Havaalanı’nın bekleme salonunda Trabzon uçağının kalkış saatini beklerken, yanımızda oturan bir kadının bizim konuşmalarımızla ilgilendiğini hissettik bir an. Biraz sonra da onunla aramızda bir sohbet başladı. Gürcüydü kendisi. O da 5 yıldan beri İzmir’de Rizeli bir ninenin bakımını üstlenmişti. Şimdi nine ve torunuyla birlikte Çamlıhemşin’e yazı geçirmek üzere gidiyorlarmış. Sohbet sırasında Gürcü kadının bize çizdiği manzara, son derece dramatikti. Dedi ki;

Ushguli  
Mestia yakınlarında Ushguli köyünde bir yürüyüş anı; doğası bir başka güzel, ama derdi büyük Gürcistan...

“Sarp’tan Gürcistan’a girdikten sonra Batum civarında sizi hayaleti andıran fabrika binaları karşılayacak. Onların çoğu Sovyetler Birliği döneminde Batum’daki çay bahçelerinden toplanan çayı işleyen fabrikalardı. Başka fabrikalar da vardı Gürcistan’da… 1991’de ilan edilen bağımsızlık sonrasında Gürcistan’da insanlar yiyecek ekmeğe dahi muhtaç hale geldiler. İnsanlar, bu fabrikalardaki satılabilecek her şeyi söktüler ve çoğunu da Türkiye’de Karadeniz’deki iş adamlarına sattılar. Onlar da şimdi Karadeniz’de faaliyette olan birçok çay fabrikasının kuruluşunda kullanıldı. Şimdi Gürcistan’da ne fabrika kaldı, ne de çay tarımı… Artık herkes karnını doyurmak için Türkiye’ye koşturuyor.”


Gürcistan’da kelebekler özgürdür.

Becho Şelalesi' 
Gürcistan'ın benzersiz doğası; Becho Şelalesi'ne yaklaşırken...

Becho Şelalesi' 
Bu da yakından...

Sarp sınır kapısından iki yanı metal paravanlarla kapatılmış, bitmek bilmeyen bir koridoru takip ederek geçerken, Gürcülerin mukavva kutular, naylon torbalar, ağızları iplerle bağlı valizlerle iki tarafa doğru transferleri hiç de kolay değildi. Gümrükten geçerken öğrendik ki; günü birlik çay ve fındık hasadı için buradan geçen yüzlerce Gürcü işçi vardı. Dramatik bir görüntüydü doğrusu. Batum’a ulaştıktan sonra gördüklerimiz ise, Adnan Menderes Havaalanı’nda Gürcü kadının anlattıklarından farklı değildi. Batum’da özellikle kıyıda yoğunlaşmış; görgüsüzce fışkırmış gibi duran ve dünyadaki bazı sembol yapıların komik replikalarını da içeren betona boğulmuşluk hali, bozulmuş çay tarlaları, yıkık dökük fabrika viranelikleri, Eski Batum’dan kalan ve kıyıdan uzaktaki mahallelerin yüz yılın yorgunluğunu taşıyan iki katlı evlerinin duvarlarına sinmiş bütün sosyolojik izler Gürcistan’daki ilk izlenimlerimiz gibiydi.
(DEVAM EDECEK)

Dipnotlar:

(1)     Medeia, Kolkhis Kralı Aietes’in kızı, Güneş Tanrısı Helios’un torunu ve tanrıça Hekate’nin yeğenidir. Güneş soylularındandır. Akrabaları olan Kirke ve Pasiphane gibi doğa dışı, tüyler ürpertici serüvenlerin kahramanıdır. Şunu da belirtmeliyim; Gürcistan’da özellikle Senaki, Kutaisi ve Samegrelo (Hıristiyan Lazların yurdu) idari bölgesinin merkezi konumundaki Zugdidi kentleri arasındaki yollardan geçerken yol kıyısındaki çok sayıdaki köy evinin giriş kapıların üstlerinde güneş kurslarının yer aldığını gözlemledim. Bunun İlkçağ’daki Güneş Tanrısı Helios ile ne kadar ilişkilendirilebileceği ise meraklı bir araştırmanın konusu olabilir.
(2)    Arganaut’lar ile ilgili bilgiler, Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğü’nden (Remzi Kitabevi; sayfa: 51-54) alınmıştır.
(3)    Murat Aslan, Kolkhis Bölgesi’nin Tarihi Coğrafyasına ilişkin Bazı notlar; Arkeoloji ve Sanat Dergisi; Sayı:97; Temmuz-Ağustos 2000
(4)    Gürcistan, Bizans İmparatorluğu’ndan sonra Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden tarihteki ikinci devlettir.
(5)    Selçuklu-Gürcü ilişkileri ve Kurucu David hakkında bkz. Fahriye Bayram, Artvin’deki Gürcü Manastırlarının Mimarisi; Ege Yayınları- 2005; sayfa:19-20
(6)    Wikipedia; Shota Rustaveli maddesi
(7)     Gürcistan Tarihi ile ilgili olarak Britannica Ansiklopedisi’nin Gürcistan maddesinden yararlanılmıştır. Bkz. https://www.britannica.com/place/Georgia/Cultural-life#ref44321
(8)    Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında, gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
(*)   Bir Ebruli Turizm etkinliğidir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

2 yorum:

  1. Kyifle okuduğum bir gezi yazısı. Kaleminize sağlık. Huzurlu seyahatleriniz olsun.

    YanıtlaSil
  2. Görüp dağasına ve tarihi kaçan mimarisine beğeni duyduğum bir yer. Fotoğraflar da çok güzel.

    YanıtlaSil