6 Mart 2015
İbrahim Fidanoğlu
Tire-Selçuk karayolu üzerinde; Kaynarpınar’dan Efes Antik Kenti’ne
İlkçağ’da su temin eden önemli bir suyolunun yakınlarındaki Pranga Çeşmesi ve
Kurt Kaya Tepesi’nin batı yüzündeki Kuşini Mağarası bugünkü uğrak
noktalarımızdı. Birincisine erişmek çok kolaydı; ancak mağaraya doğru noktadan
yaklaşamadığımız için ikincisi epey zorladı bizi.
İzmir-Selçuk karayolundan görülebilen Kuşini Mağarası
Sabahın erken saatlerinde İzmir’den Belevi’ye doğru yola çıktık.
Belevi’deki geleneksel kahvaltı molasında çorbayla güne merhaba dedik. Saat
9.45 gibi Pranga Mevkii’ne ulaşmıştık bile. Pranga Çiftliği diye bilinen ve
19.yy.dan bugüne sarkmış yapılarıyla kısmen ayaktaki küçük bir köyden geriye
kalan izler üzerinden yürüyerek çiçeğe yeni durmuş erkenci şeftali bahçelerinin
arasından geçtik ve İzmir-Selçuk karayoluna doğru bir yay çizen eski bir
asfaltı takip ederek Pranga Çeşmesi’ne ulaştık. Roma Döneminden kalma eski bir
lahdin; yalak işlevi gördüğü çeşme, büyük olasılıkla eski zamanlardan beri
akmaktaydı. Ancak; zaman içinde geçirdiği onarımlarla çeşme, bugünkü haline
bürünmüştü.
Pranga Mevkii'nde erkenci şeftali ağaçları çiçekte...
Fotoğraf: M.YC
Fotoğraf: M.YC
Pranga Mevkii, İlkçağ’ın Metropolü Ephesos’u besleyen suyollarının
üzerinde olması nedeniyle dikkat çekiyor. Roma Döneminden itibaren daha sonraki
zamanlarda da kullanıldığı bilinen bir dizi su kemerinden günümüze ulaşan vadi
geçişlerindeki izler, Selçuk’a doğru seyrederken; Kaynarpınar’dan gelen
suyolunun üzerinde bugün de seçilebiliyor.(1)
Gezginler, Pranga Çeşmesi başında...
Fotoğraf: M.YC
Fotoğraf: M.YC
Pranga Çeşmesi’nin hemen üst düzleminde bir hayvan çiftliğinin yapıları
yer alıyor. Traktörler, sabah telaşındalar. Bir bahar hareketliliği ki; değme
gitsin. Bizim çeşmenin fotoğrafını çektiğimizi gören köylüler meraklı gözlerle
bizi süzmekteler. Havadaki çiriş otlarının yoğunluğuyla kendini hissettiren
baharın kokusunu içimize çekerek selamladık köylüleri ve yola devam ettik.
Pranga Çeşmesi; başındaki dut daha uyanmamış.
Pranga Çeşmesi'nin yalağı, Roma döneminden kalma girlandlı eski bir lahit...
Biraz ileride, İzmir-Selçuk karayoluna eriştiğimiz noktada Bülent Ecevit
Hatıra Ormanı’na kıvrılan yola saparak Pranga Mevkii’nden doğu yönünde vadinin
derinliklerine doğru yürümeye başladık. Hedefimiz, Pranga Çiftliği’nin arka
dünyasında yer alan ve mermer döküntüleriyle uzaktan da seçilebilen Kurt Kaya
Tepesi’nin batı cephesinde; kuzeyden güneye geniş bir yarık şeklinde uzanan
Kuşini Mağarası idi.
Kuşini Mağarası'na giden yolun başındayız.
Fotoğraf: M.YC
Fotoğraf: M.YC
Selçuk-İzmir karayolunun öte yakasında Alaman Dağı'nın üstündeki Keçi Kalesi'nin bulunduğumuz noktadan görünümü
Karı, yağmuru, boranıyla oldukça sert geçen bir kıştan sonra Ege
Dağları’nı aniden bahar bastı. İki yanımızda çiriş otları çiçeğe durmuş, yer
yer çiğdemler beyazdan mora türlü renkte sergilemekte hünerlerini. Yol kıyısına
dikilmiş sınır çizgisi gibi akasyalar henüz uykuda daha. Ama karşı yamaçlara
saçılmış bademler, erik ağaçları ve yeni yeni patlamakta pespembe çiçekleriyle
erkenci şeftaliler… Doğanın tüm renkleri, sözleşmişçesine açmaya durmuştu
sanki.
Zeytinlerin altında papatya tarlaları
Çiğdemler; beyazı, moru, sarısı...
Fotoğraf: M.YC
Kurt Kaya Tepesi'ne doğru ilerlerken ardımızdaki manzara; İzmir-Selçuk Karayolu ve Küçük Menderes Ovası'nın görünümü
Kurt Kaya Tepesi'ne doğru geriye dönüp baktığımızda gördüklerimiz...
Kurt Kaya Tepesi'nin eteklerindeyiz; bir çiftlik ve akmayan çeşmesi
Fotoğraf: İF
Fotoğraf: İF
Pranga Boğazı’na varmadan güneye doğru ilerleyen patikaya girdik. Bu yol
bizi Kurt Kaya Tepesi’nin karşısındaki bir yamacın eteklerindeki bir başka
çiftliğin sınırlarına getirdi. Çiftliğin ortasında yer alan kırmızı tuğlalı bir
ev, daha sonra Kurt Kaya Tepesi’nde aşağımızda kalan Kuşini Mağarası’nı ararken
bize rehberlik etti. Artık tam Kuşini Mağarası’nın karşısındaydık. Dağın
eteklerindeki sandal ağaçları, pırnar meşeleri, kesme çalılarından oluşan sık
makilik örtüsü mağaraya batı yönünden yaklaşmamızı engelledi. Çiftlik
sınırlarından, önümüzdeki bir tepenin güney yamaçlarına doğru ilerleyen toprak
yoldan yürümeyi denedik. Bir ara Kurt Kaya Tepesi’nden uzaklaşıyor hissine
kapıldık. Bu nedenle geri dönüp Pranga Boğazı’na doğru ilerleyen ve Kurt Kaya
Tepesi’ni kuzey yönünden çeviren toprak yola doğru yürüdük.
Kuşini Mağarası'nın aşağılardan görünümü
Bizi Kurt Kaya Tepesi'nin arkasına ulaştıracak olan kızılçamların arasından geçen orman yolu
Yolda rastladığımızı bir kuyunun ağzı
Zeytinlikler arasındaki sel yatağı
Sinan Dede'nin bir meşenin dibindeki mezarı; çok uzaktan...
Yol boyunca hep sağımızda kalan Kurt Kaya Tepesi’ne yaklaşabilmemiz sık
maki örtüsü nedeniyle bir türlü mümkün olmadı. Orman içinden ilerleyen yol bizi
sonunda Kurt Kaya Tepesi’nin arkasındaki zeytinliklerin içine doğru taşıdı. Bu
noktadan aşağıdaki vadiye baktığımızda; Şirince-Görünmez Tepe-Selçuk Fidanlığı
geçişinde yer alan ve daha önceki yürüyüşlerimizden birinde kullandığımız
rotada, Sinan Dede’nin yaşlı bir meşenin dibindeki mezarını seçebiliyorduk.
Zeytinlikler arasından yukarı doğru ilerlemeye devam ettik. İki tepe arasına
sıkışmış bir dere yatağında sel kırıcılar gibi davranan sekiler hemen
dikkatimizi çekti. Sel yatağının her iki yanı tırmanılacak gibi değildi.
Çaresiz oldukça dik bu güzergâhı tırmanış için seçtik. Yaklaşık 550 metre
yüksekliğindeki Kurt Kaya Tepesi’ne arka yüzünden ulaşacaktık. Hemen ilk adımda
önümüzdeki yatağın dibinde çınar ağaçlarıyla kaplı sulak bir alan dikkatimizi
çekti. Bu alanda önce eski bir çeşmeye ve biraz daha yukarıda ise ana kayanın
içindeki derin bir oyuktan gelen pırıl pırıl bir su kaynağına ulaştık. Küçük
bir dehlizi andıran suyun geldiği karanlık girişin dağın altında oldukça
derinlere doğru açıldığı belliydi. Kurt Kaya Tepesi’nin ana çekirdeğinin
altında önemli su kaynakları olduğuna tanıklık ederek tırmanışa devam ettik.
Zeytinler arasında bir badem ağacı
Zeytin sekilerinden Belevi Gölü'nün görünümü
Sel yatağı üzerindeki çeşme
Dağın dibinden gelen suyun yeryüzüne ulaştığı ağızlar
Gezginler, Kurt Kaya Tepesi'ne sel yatağından tırmanırken...
Altımızdan kayıp giden kayrak taşlar yürümeyi zorlaştırsa da, sonunda zirvenin
hemen alt düzleminde yer alan ve dik kayalıklarla çevrili bir düzlüğe ulaştık.
Biraz ileride başlayan kızılçamların içine dalmadan önce dönüp arkamızda
bıraktığımız Belevi Gölü ve Küçük Menderes Ovası’nın manzarasını doya doya
seyrettik. Kızılçam ormanı, makilerin bittiği yerden başladı. Orman içinde
beliren patika ise, bizi biraz yukarıdan geçen oldukça konforlu bir toprak yola
ulaştırdı. Tepeden güneye doğru ilerleyen yol, büyük olasılıkla Kurt Kaya
Tepesi’ne nereden çıkacağız diye batı eteklerinde dolaşırken bir süre yürüdüğümüz
yola kavuşuyor olmalıydı. Aşağıdaki yanılgımızı bu noktada anlamıştık. Dönüş
yolunda bu düşüncemizin doğruluğu perçinlendi.
Anemonlar, çiğdemler, yabani karanfiller ve katır tırnakları...
Fotoğraf: M.YC
Yaşlı bir sandal ağacı
Gezginler, Kurt Kaya Tepesi'nin arka yüzünde, zirvenin hemen alt düzleminde Belevi Gölü'ne doğru bakarken...
Tepeye kadar çıkan yol yer yer makilikler arasından geçerek bizi zirveye
taşıdı. Yol da burada sonlandı zaten. Şimdi dağın en tepesindeydik, ancak batı
yüzünde yer alan Kuşini Mağarası’nı görmemiz mümkün değildi. Aramızda bölünerek
tepenin batı yüzünde alçalarak mağarayı aramaya başladık. Uzun süren uğraşılar
sonunda mağaranın bulunduğu düzleme saat 13.30 gibi ulaşabildik.
hızlı gezgin, soluklanma anında...
Fotoğraf: M.YC
Fotoğraf: M.YC
Kuşini Mağarası
Mağara aslında İlkçağ’da kullanılmış bir mermer ocağı… Büyük olasılıkla
Efes Kenti için mermer çıkartmak amacıyla açılmış ocakta; biri girişe yakın
konumda, diğeri ise ona göre daha içeride ve solda dikdörtgen kesitli ve sütun
şeklindeki iki payanda ile galeri tavanının çökmemesi için önlem alınmış.
Mağaranın girişi aşağıdan bakıldığında, oldukça büyük bir yarığı andırmakla
birlikte, yanına gelindiğinde bunun geniş bir ağza dönüştüğü anlaşılıyor.
Başlangıçta mağaranın içinde çalışmayı kolaylaştıracak kadar oldukça yüksek bir
tavan konforuna sahip mekânın derinliklerine gidildikçe tavan yüksekliği
azalıyor. Mağara mermer çıkarımı sırasında oldukça büyük bir galeri şeklinde
genişletilmiş. Yaklaşık olarak 100 metre genişliğinde, 40 metre derinliğinde
olan mağaranın iç mekânının yüksekliği girişten itibaren çeperlere doğru 10
metreden 5 metreye kadar değişiyor.
Kuşini Mağarası girişi
Mağaranın yaklaşık 100 metrelik derinliğe sahip içi
Mağaranın tavanını taşıyan payandalardan öndeki
Daha içeride yer alan diğer payanda
Mağaranın içinden bir başka görünüm
Ana kayadan mermerin koparılma izleri
Mağaranın ismi çevre topografyaya hâkim bir noktadaki Kurt Kaya
Tepesi’nin neredeyse zirvesinde yer alması nedeniyle, çevre köylüleri
tarafından kuşlara yuva olarak düşünülmüş olmasından kaynaklanıyor olmalı.
Efes'e götürülememiş bir mermer blok ve üzerindeki izler
1970’li yıllarda mağaraya birkaç kez gelerek burada bir yüzey
araştırması yapan ve sonuçlarını Arkeololoji Dergisi’nde raporlaştıran Erol
Atalay’a göre mermer ocağının mermerleri, kalitesi nedeniyle Belevi civarındaki
diğer mermer ocaklarından farklılık gösteriyor. İnce ve iri tanecikli beyaz
mermerlerin ise mavi damarlı olup oldukça kaliteli olduğunu belirten Erol
Atalay, ocağın Efes Kenti’ne olan yakınlığı, mermer bloklarını dağdan indirme
imkânları ve Efes’e nakli konusundaki avantajlarına dikkat çekiyor.
Mağaranın ağıl olarak kullanıldığına işaret eden basit duvar örgülü bölmeler
Gezginler, mağaranın girişindeler.
Bugün itibariyle mermer ocağının içinde; belki de yüzyıllarca ağıl
olarak kullanıldığına dair belirgin izler mevcut. Ağıl amaçlı; irili ufaklı
taşlarla harç kullanmadan yapılmış örgü duvarlardan oluşan bölmeler, çobanların
yaktığı ateşlerden oluşan; tavan ve duvarları kaplamış is ve yine duvarlarda
yer alan yazı ve resim örnekleri bizim mağaranın içinde görebildiklerimiz.
Mağaranın zemininde rastladığımız çok sayıdaki oklu kirpi oku onların da burayı
mekân bellediğini gösteriyor.
Mağara zeminindeki oklu kirpi okları
Mağaranın batıya bakan girişinin altında yer alan yamaca yayılmış mermer
döküntüleri, Selçuk-İzmir karayolundan görülüyor. Mermer ocağının girişine
yakın bölümlerde İlkçağ’daki yöntemle; tahta kılavuzların ıslatılarak
patlatılması sonucu koparılmış blokların üzerindeki izler seçilebiliyor. Aynı
mermer yarıkları, girişin hemen sol üst kenarındaki mermer damarlarında da
izlenebiliyor. Sanki 2000 yıl önce yarım bırakılıp gidilmiş gibi…
Kuşini Mağarası'na veda etmeden önce...
Kuşini Mağarası’ndan; yaklaşık yarım saatlik bir keşif sonrası ayrıldık.
Mağaradan aşağıya doğru inen patikaları ve kireç taşından doğal basamakları
takip ederek dağın zirvesinden aşağıya doğru inen toprak yola kavuştuk.
Geldiğimiz rotayı takip ederek çıkışımızdan çok daha kısa bir sürede saat 16
civarında arabayı bıraktığımız İzmir-Selçuk karayolu kıyısına ulaştık. Gün boyu
yaklaşık 13 km. yürümüş ve oldukça dik ve zorlu bir zeminde yaklaşık 550
metrelik Kurt Kaya Tepesi’ne arka yüzünden tırmanmıştık. Günün yorgunluğunu
Selçuk Ahmet Ferahlı Parkı’nda çıkardıktan sonra yönümüzü İzmir’e çevirerek
dönüş yoluna vasıl olduk.
Restorasyonu yeni tamamlanan Selçuk'taki Efes Müzesi'nin önündeki lahitlerden biri
Dipnotlar:
(1)
Kaynarpınar su kaynağı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/12/kucukkaleden-buyukkaleye.html
(2)
Kuşini Mermer Ocağı hakkında Ön
Rapor; Erol ATALAY; Arkeoloji Dergisi-Sayı: XXIII-1, 1976; sayfa: 13-15; Türk Tarih Kurumu
Basımevi –Ankara; yazıya ulaşmak için bkz. http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=2&ved=0CCIQFjAB&url=http%3A%2F%2Fwww.kulturvarliklari.gov.tr%2Fsempozyum_pdf%2Fturk_arkeoloji%2F23_1.turk.arkeoloji.pdf&ei=5D4WVcLjM4Tvarj6gLgF&usg=AFQjCNHmaBJ-NjBMQipO3iNPYuQMZYbAsQ&sig2=40CrQIGcMn-ftPfurSdOwg
(3)
Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi anında A. Aydemir tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Merhaba. Çocukluğumdan beri birkaç defa Ephesos ve civardaki pek çok antik kente gezi yapmış olmakla birlikte, mermer ocağının bulunduğu Kuşini'ne gitme fırsatım olmamıştı hiç. Fotoğraflarınızdan bazılarını, kaynak göstererek derslerimde kullanabilir miyim?
YanıtlaSilMete Bey, Merhabalar...Fotoğraflarımızı kaynak göstererek tabii ki kullanabilirsiniz. Ayrıca bu durumun, bizim için teşvik edici bir yönü de bulunmaktadır. Bunun için bloğumuzdaki e-mail adresime (ifidanoglu@gmail.com) hangi fotoğrafları istediğinizi belirtirseniz ben de sizin e-mail adresinize söz konusu fotoğrafları gönderebilirim. Bloğ sayfalarımızdan uygunsuz kullanımları engellemek için kopyalamaya izin vermiyoruz. Bu yüzden kusurumuza bakmayınız lütfen. Görüşmek dileğiyle...İF
YanıtlaSilHarika yerler varmış ülkemizde, bunların çoğundan böyle fotoğrafa gönül vermiş kişilerin gezi fotoğraflarıyla bilgi sahibi olabiliyoruz, teşekkürler.
YanıtlaSil