SIĞACIK KALESİ, TEOS VE DÜZCE KÖYÜ
11 Aralık 2014
İbrahim Fidanoğlu
Yağmurlar hız kesmiyor. Oysaki onu çok özlemiştik. Narlıdere
sırtlarından Çatalkaya’ya doğru planladığımız yürüyüş programımızı aniden
bastıran sağanak yağmur nedeniyle değiştirmek zorunda kaldık. Uzun bir yürüyüş
günü, bu şekilde Seferihisar çevresinde bazen yürüyerek, bazen yakın çevredeki kültür
varlıklarına dokunarak geçti gitti. Nasıl mı? İşte hikâyesi; takip eden
bölümlerde…
Ovacık sırtlarından Urla İskelesi'ne bakış
Urla- Ovacık
Bademler Köyü’ndeki bir kahvehanede kahve keyfiyle başlayan günümüzün
ilk saatlerinde Urla-Ovacık Köyü’ne doğru uzandık. Ovacık Köyü, Urla’nın üst
düzleminde; yarımadanın kuzeyindeki körfeze nazır bir konumda, özellikle bağ ve
zeytin tarımına müsait toprakları ve kızılçamlardan oluşan ormanlık alanlarıyla
dikkat çekiyor. Son yıllarda; bir yandan yüzlerce yıllık geçmişe sahip tarımsal
potansiyeli ve diğer yandan; rant çevrelerinin iştahını kabartan değerli
“emlak” alanlarıyla öne çıkan Ovacık, bu anlamda içinde derin bir çelişkiyi de
yaşıyor.
Ovacık kartopları
Ovacık sırtlarında yağmurla yapışkan hale gelmiş beyaz bir çamurun
içinden kızılçamlardan oluşan ormana doğru yürüdük. Denize nazır mersinler
kışkırtıcıydı. Hasan Hoca, sirke yapmak amaçlı epeyce topladı. Biraz ötede ağaç
çilekleri, olgun meyveleriyle tabii ki dikkatimizi çekti. Sırta doğru epey
yürüdük. Solumuzda uzanan kuzey yönündeki vadide alımlı villalardan oluşan bir
uydu kent, ayağa kalkmıştı nerdeyse. Doğal sit alanı niteliği taşıyan, orman
sınırındaki bu imar işleri nasıl halledilmişti; yine anlayamadık. Becerikli arkadaşlara
bir selam gönderdik ve yola devam ettik.
Ovacık sırtlarından Urla İskelesi açıklarındaki adalara bakış
Ovacık Köyü’nden Çamlı’ya doğru ilerleyen patikalarda yağmurun ve balçık
çamurun izin verdiği ölçüde sırta kadar yürüdük. Yamaçtan kuzeydeki denize
doğru baktığımızda Urla İskelesi seçilebiliyordu. Uzaklardan, makilikler
içinden gelen testere sesleri, kuzey yönündeki Çeşme otoyolunda seyreden
araçların canhıraş feryatları yağmurun verdiği arada şakıyan kuşların sevincine
karıştı gitti. Bu ne yaman çelişkiydi abi; Ovacık’ta yağmurlu bir günde…
Ağaç çilekleri çiçekte
Sığacık Körfezi’ne
doğru Azmak Deresi:
Ovacık Çınarı’nı yağmurda geçtik. Bademler üzerinden Turgut’a; oradan da eski Hereke şimdiki Düzce Köyü sapağına ulaştık. İki yanı mandalina bahçeleriyle kaplı
yolun bir köprüyle aştığı dere yatağı, son yağmurlarla coşmuştu. Denize doğru
devam eden akıntının içinde, ineğiyle beraber kaygısızca ilerleyen köylüye
hayretle bakakaldık. Kuzeyden güneye doğru devam eden yolculuk, tarihteki bir
söylencenin izleği gibiydi.
Azmak Plajı'nda İzmir papatyaları
M.Ö. 333-334’de Büyük İskender,
Anadolu’ya geldiğinde bu topraklara da uğradı. Bu havalide üç beş hafta kalmış
olması muhtemel İskender’in; Smyrna civarında kendisine atfedilen şehrin ikinci
kuruluş öyküsünden başkalarına dek bir sürü söylencenin esas oğlanı haline
gelmiş olması, belki de kendisinden sonraki zamanda öğütülen yaşanmışlıkların
bileşkesidir; Kim bilir? İşte anlatacağımız hikâye de bunlardan biri olabilir.
Ovacık sırtlarından Klazomenai Dünyası'nın bugünkü hali
Klazomenai ve Teos, İyonya’nın İlk
Çağ’daki önde gelen kentlerinden ikisiydi. Bunlardan Teos, güneyinde ve
kuzeyinde yer alan iki limanıyla deniz ticareti açısından son derece önemli bir
çıkış noktasıydı. Kentin kimliğiyle özdeşleşen bu özelliğin; belki de M.Ö.
334’de Büyük İskender, tarafından
Pers boyunduruğundan kurtarılan Teos
için; o yıllarda düşünülmüş ama hayata geçirilememiş bir projeye de ilham
kaynağı olduğu söylenir.
Azmak Plajı
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Bugün Sığacık Körfezi’ndeki modern yat limanıyla kadim hatıraları
yeniden canlanan İyonya’nın yıldızı Teos,
Büyük İskender döneminde de; güneydeki denizi, kuzeydeki İzmir Körfezi’ne
ulaştıracak bir kanal projesi ile gündeme gelir. Dar bir kıstağın hemen güney
yakasında konumlanmış Teos’u, bir kanalla Smyrna Dünyası’na kavuşturacak bu
çılgın proje, ancak Büyük İskender gibi çağ açan liderlere nasip olsa gerek.
Ama sonuca bakılırsa; o da gerçekleşmemiş ve biz hala Urla’dan Seferihisar’a
ulaşmak için en kısa yol olarak Ovacık geçişini kullanmaktayız.
Azmak Koyu'ndan Sığacık Körfezi'ne bakış
Mimas (bugünkü Karaburun) Yarımadası’nı o dönemde üç günlük bir
yolculukla dolaşarak Smyrna’dan aşağıya inilebiliyordu. Büyük İskender, o
yıllarda bu yolculuğu kısaltmak istemiş olabilir. Bu amaçla bugünkü
Urla-Seferihisar arasının bir kanalla geçilmesi fikrinin geliştirilmesi
muhtemeldir. Urla’nın güneyindeki Demircili Limanı ile kuzeydeki Urla İçmeler
arasının taşlık bir yeryüzü yapısına sahip olması dolayısıyla bu güzergâhtan
kanal geçirilmesi düşüncesi, pek parlak bir fikir olarak görünmemektedir.
Kilizman’dan Sığacık yakınlarındaki Azmak Koyu’na ulaşmak daha anlamlı
olabilir.
Azmak Plajı'na bağlanan yarımadadaki Herakleia'nın seki izleri
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Bugün dar bir kıstaktan geçilerek ulaşılan Sığacık’ın tam karşısındaki
Azmak Plajı’na açılan dere yatağı, bu çılgın kanal projesinin en muhtemel
rotası olmalıdır. Teos’un uydu yerleşimlerinden Herakleia’nın üzerinde kurulu eski Hereke yada bugünkü ismiyle Düzce
Köyü’nün sınırlarından kuzeye doğru dönen Azmak yatağı, Bademler Köyü’nün hemen altından Çamlı sırtlarını yalayarak kuzeydeki
körfeze doğru ilerler. Bugün sazlıklar ve siteler arasında neredeyse kaybolmuş
dere yatağı, o günkü teknolojik imkânlar ve topografyanın sağladığı fırsatlar
çerçevesinde yine de en muhtemel yol gibi görünmektedir.
Azmak Koyu
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Hellenistik Çağ’da; kıstak oyunları, İskender’in anısını sürme; kuzeyden
güneye doğru yarma fikrini hatırlama anlamında devam ede gelmiştir. Bu
geleneğin modern çağdaki sürdürücüleri de aynı hatıranın peşinde koşmakta ve
yeni “çılgın kanal” projeleriyle kitleleri heyecanlandırmaktadırlar.
“Büyük kanal” projeleri, tarih boyunca liderlerin ve ülkelerin
hayatlarında nedense bir meydan okuma ve yeni bir çağın başlangıcı şeklinde
sunulmuş çoğu kez. Korinth Kanalı, Panama ve Süveyş Kanalları, pratiğe geçmiş
halleriyle de bu tezi doğrular niteliktedir. Ama tarihteki nihayete ulaşmamış
kanal “proje”leri; utku dolu seferler, fethedilen bir dünya dolusu toprak ve
sonunda hüsranla sonlanan; ders niteliğinde bir hayattır aslında; aynı Büyük İskender’inki gibi…
Azmak Plajı
Bugün azmağın yatağını takip ederek denize doğru ilerlerken, sağlı sollu
mandalina bahçeleri ve enginar tarlaları arasından geçilir. Ve hatta bu
güzergâhta Anadolulu bir tanrıçanın ismiyle anılan ve sadece enginardan
müteşekkil menüleriyle sizleri ağırlayan hoş bir kır lokantası da mevcuttur.
Hemen yanındaki geniş enginar tarlasıyla bütünleşmiş ve bir aile işletmesi olan
mekân, meraklısı için kesinlikle tavsiye edilir.
Azmak Koyu'ndaki bir korugan
Bu rotadaki son nokta, Azmak Plajı’dır. Plaj, her türlü ucubeyi ve
pisliği içermekle birlikte yine de görülmeye değerdir. Hele ki; 2. Dünya
Savaşı’nın; sınırları zorlayan korkularıyla birlikte örülmüş korugan duvarları farklı
bir dünyanın yapıları gibidir.
Koruganın içi
O yıllar, Almanların 2.Dünya Savaşı sırasında Ege Adaları’nı birer birer
işgal edip Anadolu kıyılarına neredeyse demir attığı yıllardır. 1923’de ilan
edilen Cumhuriyet projesiyle başlatılan kuruluş süreci, genç Türkiye
Cumhuriyeti’ni daha başlangıçta yeni bir girdabın ve cenderenin içine doğru
sürükler. Kıt kaynaklar ve 1929 Küresel Ekonomik Krizi’nin etkisi altındaki
ülke, her şeye rağmen; kendi savunmasını tahkim etmek zorundadır. Adalardan
Batı Anadolu’ya yönelecek bir deniz saldırısına karşı çıkartma harekâtına uygun
plajlarda önlem olarak beton koruganlar inşa edilir. Azmak Plajı’nın iki yakasında;
bugün bunlardan üç tanesi hala görülebilecek durumdadır.
Koruganın yandan görünüşü
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Teos’un Herakleia’sı
yada Hereke yada bugünkü Düzce
Seferihisar-İzmir karayolundan yaklaşık 1 km kadar içeride; Azmak Yolu
üzerindeki mandalina bahçeleri arasında Düzce
Köyü yer alır. Köyün girişindeki evlerin yapı taşlarının arasına sıkışmış
İyonya Dünyası’nın ruhu fark edilmeyecek gibi değildir. Gri Teos mermerinden
bir sütun parçası, bir dibek yada bir iki sütun başlığı çevredeki hemen dikkat
çeken antikitenin diğer unsurlarıdır. Köyün ana girişinden içeri doğru
girildiğinde karşınıza çağların yükünü taşımaktan yorgun düşmüş, yıkık dökük
bir külliye karşılar. Köyün altından dolaşan yol kıyısındaki belki bir dükkân,
belki bir kahvehane eskisi viranelik ise bu hazin manzaranın tamamlayıcısı gibidir.
Köyde yer alan evlerden birinin duvarındaki değerli bir mermer pano
Külliyenin önündeki sütun başları
Kasım Çelebi Külliyesi'nin kemerli giriş kapısı
Köyün girişindeki Kasım Çelebi
Külliyesi’ne kemerli bir kapıdan girilir. Teos mermerinden mamul birkaç
basamakla ulaşılan avlunun doğu yönünde; bir medreseden kalan “L” şeklinde kubbeli
bir revak ve hemen arkasında kısa kolda 4 adet, uzun kolda ise 5 adet odacık
yer almaktadır.
Kasım Çelebi Medresesi
Kasım Çelebi Külliyesi’nden bugüne ulaşan, avlunun kuzey doğusundaki medrese ve güneyinde yer
alan ve ibadete halen açık bulunan camidir. Cami ve medresede köyün üzerinde
kurulu olduğu Antik Herakleia
yerleşimine ait devşirme malzeme çokça kullanılmış durumdadır. Cami, bugünkü
haliyle orijinal halinden oldukça farklılaşmış durumdadır. Caminin girişindeki
oluklu çatının üstüne denk gelen bir konumda caminin kitabesi bulunmaktadır.
Kasım Çelebi Medresesi-revak ve medrese hücrelerinden birinin girişi
Herakleia, 14 yy.da Seferihisar bölgesine egemen olan Aydınoğulları tarafından
bir Türkmen yerleşimi haline getirilmiş olmalı. Elde ettikleri topraklarda
yaptırdıkları bayındırlık eserleriyle diğer beyliklerden daha farklı bir yere
oturtabileceğimiz İyonya’nın 14.yy.daki Türkmen mirasçıları, bu anlamda Hereke’deki mimari yapıların da ilk
fikir babaları olsa gerek. Son Aydınoğlu; Cüneyd Bey’in Osmanlı Yönetimi
tarafından 1425’de Teos yakınlarındaki İpsili
Kalesi’nde (şimdiki Çıfıt Kalesi) ortadan kaldırılması ile İzmir ve çevresi
de kesin olarak Osmanlı Devleti’nin topraklarına katılır. Osmanlı Devleti’nin
imparatorluğa geçiş sürecinde Rodos ve Girit’e yönelik uzun süreli seferlerde
bölgenin lojistik amaçlı öne çıkışıyla birlikte imar faaliyetlerinin de bu
kapsamda önem kazanmış olması muhtemeldir.
Cami ve külliyenin avlusu
Caminin kitabesi
Caminin giriş kapısı
Köyün Herakleia’dan Hereke’ye ve daha sonra Düzce’ye evrilen isminde saklı öyküsü,
İlkçağ’da Teos’la birlikte başlar. Teos’un uydu yerleşimlerinden biri olan Herakleia’nın üstünde kurulu bugünkü Düzce Köyü’nün evlerinin duvarlarında
saklı tarih, bize bu İlkçağ yerleşimi hakkında ipuçları vermektedir. Köyün tam
ortasından geçen ana caddesinin doğu yönünde ise eski bir hamam kalıntısı
bulunmaktadır.
Hereke Hamamı
Hamamın içinden...
Sığacık Kalesi
Seferihisar’ın iskelesi konumundaki Sığacık, tarih boyunca bu özelliğini
hep korumuş. Son yıllarda bir yandan Seferihisar Belediyesi’nin şehrin ismine
eklenen “Citta Slow-Yavaş Şehir” unvanı çerçevesinde yürüttüğü faaliyetler,
diğer yanda ise Sığacık’a yapılan yat limanıyla öne çıkmış durumda…
Sığacık İskelesi
Sığacık-Kale ve İskele
Bugün İzmirlilerin; özellikle hafta sonlarında bir kaçış noktası olarak
rağbet ettikleri bir destinasyon haline gelen Sığacık, Osmanlı Döneminde köy
ölçeğinde bir kıyı yerleşimiydi. Koyun kuzey doğusunda yer alan Sığacık Kalesi
ise, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Rodos Seferi’nin her türlü ikmalini
sağlamak amacıyla, 1521-1522 yıllarında Kaptanı Derya Parlak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Ancak; benzersiz doğal
liman özelliği nedeniyle, tarihin daha önceki dönemlerinde de bu kıyıda
kaleleşme eğilimlerinin mevcut olduğu söylenebilir. Kaynaklara göre bölgede
Bizans’ın denizcilik mirasını bir şekilde kullanabilme yeteneğine sahip
Aydınoğulları’nın, daha önceleri ise Bizans ve Roma Yönetimlerinin de benzer
iradeyi gösterdikleri vurgulanıyor.
Sığacık Kalesi-İç Kale
İç Kale'ye içinden bakış
Sığacık Kalesi'nin kuzey yönündeki kapısı
Osmanlı Döneminde bir dış kale ve askeri garnizonun bulunduğu bir iç
kaleden oluşan Sığacık Kalesi’nin içinde bir cami, hamam gibi mimari yapılar da
yer alıyor. Kale, Osmanlı Döneminde bir yerleşimi savunmak amaçlı kullanımdan
çok, bir askeri deniz üssü olarak işlev görmüş. Kale surları üç noktadan dışarı
açılan kemerli kapılara sahip. Bunlar; Scala Nuova (Kuşadası), Ayasuluk
(Selçuk) ve Sivrihisar isimleriyle anılıyor. Surların yapımında Teos’tan
getirilen İlk Çağ malzemesinden ağırlıklı olarak yararlanılmış. Bunun en güzel
örneklerini sur çevresinde dolaşırken görmek mümkün.
Sığacık Kale İçi'ndeki Cami
Sığacık Kale İçi'nden bir görünüm
Sığacık-sağlıklaştırılan sokaklar
Zamanla kalenin içinde sivil bir yerleşim gelişmiş ve burası bir mahalle
haline gelmiş. Son yıllarda İzmir Büyük Şehir Belediyesi ile Seferihisar
Belediyesi’nin ortak çabalarıyla kale içinde gerçekleştirilen sokak
sağlıklılaştırma çalışmaları sonrası Kale İçi’nin çehresi değişmiş. Öyle ki,
Pazar günleri Sığacık Kalesi’nin içinde kurulan Köy Pazarı o kadar çok insanı
buralara çekiyor ki; bazen pazarda yürümek bile güçleşiyor. Bu girişim, aynı
zamanda; küçük üreticilerin narenciyeden, yöresel otlara, organik sebze ve
meyveye; yöresel yemeklere, börek ve gözleme türü hamur işi yiyeceklere, türlü
türlü reçel ve salça gibi geniş bir yelpazedeki ev tipi ve el sanatları
ürünlerine satış imkânı yaratması açısından da önem taşıyor. Sonuçta; bu iyi
niyetli girişimlerin hem toplumdaki kültürel varlıkların korunması bilincini
geliştirmesi ve yörede yaşayan insanlara ekonomik bir değer katması açısından
yararlı bir girişim olarak öne çıkıyor. Ama yine de çabaların daha organize ve
sistematik bir birimde geliştirilmeye ihtiyacı olduğunu belirtmeliyiz.
Sığacık İskelesi'nin kaleden genel görünümü
İyonya’nın Kalbi(1)
Teos
Teos, Klasik Çağın Ege kıyısındaki en önemli yerleşimlerinden biri olarak
dikkat çekiyor. Bir zamanlar Thales
tarafından İyonya’nın merkezi olarak önerilen Teos, gerçekten de konum olarak;
bu coğrafyanın neredeyse tam ortasında yer almaktadır. Doğal liman özelliğine
sahip iki koyun arasında uzanan bir yarımadanın üstünde kurulmuş klasik kent,
daha çok tepelik bir alanda yer alan akropol ile güneydeki liman arasında
gelişmiş. Klasik Çağ Teos’unun üzerinde yükseldiği Prehistorik dönemdeki Eski
Teos’a dair bugüne kadar henüz bir iz bulunamamış. Recep Meriç ve Numan Tuna Hocalar
tarafından yürütülen iki survey sonucunda somut bir yer tespiti yapılamamış.
Diyonisos Tapınak Alanı
Teos, Ege’nin öte yakasından M.Ö. 11.yy.dan itibaren İyonya’ya ulaşan
Birinci Göç Dalgası’nda Minyas
kökenli Athamas önderliğinde gelen
göçmenler tarafından kurulmuş. Bu ilk kafilenin arkasından gelen
Kodrosoğulların’ndan bir diğer İyon kolu daha Teos’a gelerek, kentin ilk
kolonize nüfusunu oluşturmuşlar. İyonya kentlerinin kuruluş geleneğinde olduğu
gibi Teos Kenti de Strabon’un deyimiyle meşru olmayan oğlu Nauklos üzerinden Atina Kralı Kodros’un
soyuna bağlanmış.
Gezginler, Teos'ta çağlara tanık bilge zeytin ağacının altında...
Arkaik Teos’un yaşı M.Ö. 10 yy.a kadar uzanıyor. Kentin zaman içinde
artan nüfusu Phokai ve Ephesos’a göç verecek düzeye geliyor. Pers Komutan Harpagos tarafından M.Ö. 545’de ele
geçirilen kentte; Pers işgalinin yıldırıcı baskısına dayanamayan Teoslular, Trakya
kıyılarında Abdera isimli bir kenti
kuruyorlar. Strabon bu göçü şu
ifadelerle aktarıyor:
“Teos, bir yarımada üzerindedir ve bir limanı vardır. Lirik şair
Anakreon Teosludur. Onun zamanında, Perslerin küstahlıklarına dayanamayan
Teoslular, kentlerini bırakarak, bir Thrak kenti olan Abdera’ya (bugünkü İskeçe
yakınlarında bir yerleşim) göçtüler ve bundan böyle Abdera’yı ima ederek
“Teosluların güzel kolonisi Abdera”
dizesi söylenir. Fakat bunlardan bazıları sonradan tekrar geri dönmüştür.”(2)
Teos'ta Şehir Meclisi'nin duvarları
Büyük İskender’in Anadolu’dan Persleri çıkarması sonrasında komutanları Antigone ve Lsymakhos’un çabalarıyla Teos,
yeniden ayağa kaldırılır. Bugün ören yerinde izlenebilen Helenistik surlar bu
dönemde inşa edilmiş olmalıdır. Kentin Roma döneminde limansal faaliyeti, eskisi
kadar işlek bir düzeyde olmasa da; daha çok mermer üzerinden yürütülen bir
ağırlık taşımaktadır. Bu amaçla kullanılan mermer ocağı, bugün Sığacık
yakınlarında Karagöl adıyla bilinen
mevkide bulunmaktadır.
Teos-Karagöl-Antik Mermer Ocağı
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Karagöl mermer ocağından taşınamadan kalmış binlerce yıllık Teos mermerleri
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Antik liman kentlerinde, uzmanların belirttiğine göre; rüzgârın
davranışına uygun şekilde, ticari gemilerin yanaşabilecekleri genelde iki liman
vardır. Bu durum Teos’ta da aynıdır.
Kentin konumlandığı yarımadanın kuzeyinde ve güneyinde iki limanı
bulunmaktadır. Bugün kentin güneyindeki liman, neredeyse ayakta denilebilir.
Suyun ve kumların içindeki limanın taşları rahatlıkla izlenebilmektedir.
Limanın ucunda yer alan kalıntılar ise, gemiciler için düşünülmüş bir liman
kilisesine işaret etmektedir. Kentin kuzeyinde yer alan limandan ise bugüne
kadar bir haber alınamamıştır.
Diyonisos Tapınağı
(Fotoğraf:İF-Nisan-2006)
M.Ö. 3.yy.da kentte Diyonisos
Tapınağı çevresinde gelişen Diyonisos kültü, Teos’un bağbozumu şenliklerinde rol alan Diyonisos oyuncularıyla ün
kazanmasına yol açtı. Strabon, yine
aynı eserinde Teos’un yakınlarında bir diğer İyon Kenti Lebedos’dan söz ederken Diyonisos oyuncularından ve onların hikâyesinden
şöyle söz etmektedir:
Teos'un mandalina bahçeleri
“Burası (Lebedos), Hellespontos’dan (Çanakkale) itibaren bütün Dionisiac sanatçılarının bir araya
geldiği ve oturduğu, aynı zamanda her yıl Diyonisos onuruna düzenlenen
oyunların yapıldığı, genel festivalin düzenlendiği yerdir. Bunlar, evvelce
Kolophon’dan sonra gelen ve İonialıların kenti olan Teos’da yaşarlardı, fakat
burada bir iç ayaklanma çıkınca kaçarak Ephesos’a sığındılar. Attalos, onları
Teos’la Lebedos arasında bulunan Myonnesos’a yerleştirdiği zaman, Teoslular;
Myonnesos’un kendilerine karşı tahkim edilmesine izin verilmemesi ricasında
bulunmak üzere Romalılara bir elçi heyeti gönderdiler ve Lebedos’a göç ettiler.
Burada oturanlar, nüfuslarının azlığından ötürü kendilerini memnuniyetle kabul
ettiler.”(3)
Teos ören yerinde zeytinler ve eski bir kulübe
İyonya’nın on iki kentinden biri olan Teos’daki ilk kazılar, 1862 yılında
İngiliz Dilettanti Cemiyeti (Society
of Dilettanti) tarafından başlatılmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu
sonrasında ise, kazı faaliyetleri 1924-1925 yıllarında Fransızlar ve daha sonra
1962 ile 1966 yılları arasında Ankara Üniversitesi öğretim üyeleri Yusuf Boysal ile Baki Öğün; 1980-1992 yılları arasında ise D.Mustafa Uz tarafından yürütülmüş. 1993-1996 yıllarında ise, Orta
Doğu Teknik Üniversitesi’nden Numan Tuna,
kentte kısa süreli yüzey araştırmaları gerçekleştirmiş. 2010 yılından itibaren
yeniden başlayan kazı ve restorasyon çalışmaları, günümüz itibariyle; Ankara
Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Musa Kadıoğlu
başkanlığında yürütülüyor.
Teos'ta bir gezgin; tarihin bağrında...
Ören yerinde bugün
bir takım sponsorlarla da desteklenen kazı ve çevre düzenleme faaliyetleri,
neredeyse bir arkeopark oluşturma fikrine yönelmiş gibi. Ören yerinde; anıtsal
yapılara kolaylıkla ulaşmayı sağlayacak yürüyüş yolları, mimari yapılar, çevre
flora ve faunası hakkında iyi düzenlenmiş açıklama levhaları, yüzlerce yıllık
anıtsal zeytin ağaçlarının koruma altına alınmaları, geniş kapsamlı bir kazı
evi ve müştemilat işlevi görecek yapıların oluşturulması, bu çalışmaların
bütünleşik bir yaklaşımla yürütüldüğüne işaret ediyor.
Teos'ta gezmeyi kolaylaştıracak traversli yürüyüş yollarının yapımı sürüyor.
Teos’un bugüne miras bıraktığı mimari yapılardan en
önemlisi şüphesiz Diyonisos kültünün simgesi olan Diyonisos Tapınağı… Bir İyon kenti olarak Atina’nın hatırasına bir
selam gönderme anlamını taşıyan Athena
Tapınağı’nın da kentin görünür bir yerinde olması gerekir. Numan Tuna’nın
1990’larda kentte yürüttüğü yüzey araştırmaları sırasında Teos’un Akropolü olarak kabul edilen ve kentin tiyatrosunun eteklerinde
yer aldığı tepelik alanda (Kocakır Tepe)
Athena Tapınağı’nın izlerine
rastlamış olması da İyon kentlerinin bu geleneğinin Teos’ta da yinelendiğine işaret ediyor.
Teos'ta bir başka anıtsal zeytin ağacı
Diyonisos Tapınağı; Mustafa Uz Hoca’nın sınırlarını
tespit ettiği, revaklarla (stoa veya portiko) çevrili, yamuk planlı bir tapınak avlusunun (temenos) ortasında yer alıyor. Tapınak,
Priene’li mimar Hermogenes tarafından
yapılmış. İyon tapınaklarının Batı Anadolu’da ve Samos’daki örneklerinde
tapınak alanını hep çift sıra sütunla çevirmek gibi bir yaklaşım vardı.
İlkçağ’ın ünlü mimarı Hermogenes,
işte bu yaklaşımı tamamen değiştirerek sütun sayısını yarı yarıya azalttı.
Tapınağın kısa kenarında 6, uzun kenarında ise 11 adet tek sıra (peripteral) İyon tipi sütunun
çevrelediği üç bölümlü tapınak düzlemine, arazideki kod farkını karşılayacak
tarzda doğu yönünde oluşturulmuş basamaklarla ulaşılabiliyordu. Tapınağın iki
sütunlu derin bir pronaos’u (öndeki
giriş bölümü, ön oda), ortada tapınağın kutsal çekirdeği naos ve en arkada ise hazine odası diyebileceğimiz iki sütunlu dar opisthodomos (arka oda) vardı. Tapınağın
esin kaynağının, bu şekliyle Pytheos’un
Priene’deki Athena Tapınağı olduğu
söylenebilir.
Diyonisos Tapınağı'ndaki sütunların birbirine göre diziliş konumları
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Tapınak, M.Ö. 190-150
yılları arasına tarihleniyor. Bir yazıta dayandırılan başka bir yaklaşıma göre
ise, 3.yy.da yapıldığı öne sürülüyor. Roma İmparatoru Avgustus zamanında bu tapınağın iyileştirildiği, İmparator Hadrianus döneminde ise yaşanan büyük
bir deprem sonrası büyük ölçüde onarıldığı biliniyor. Mustafa Uz’a göre tapınağın portikolu avlusu, İmparator Avgustus dönemine tarihleniyor.
Aslan ağızlı su tahliye saçağı detayı
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Tapınağın
sütunlarının üstündeki kirişlerinin üzerine frizlerin (kabartmaların)
yerleştirilmesi, Hermogenes
tarafından geliştirilen yeni bir fikir olarak bilinmektedir. Frizler, genel
olarak Diyonisos Alayı’nı ve bu
kafilede elinde müzik aletleriyle temsil edilen, kendinden geçmiş sarhoşları
göstermektedir. Hadrianus döneminde
bu kabartmaların tamir edildiği, bazı başlıkların yeniden yerleştirildiği
biliniyor.
Diyonisos Tapınağı'nda ters dönmüş bir İyon sütun başlığı
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
İyon tapınaklarının
evrimleşmesi, kaidelerinin sadeleşmesi süreci açısından, Teos’taki tapınak çok büyük önem taşıyor. İyon tapınaklarında
Priene’deki ve Efes’teki sütun kaideleri, çok sayıda oygudan oluşan bir biçim
gösterirken, çok sade bir forma dönüştürülmesi; bir dış bükey yarım yuvarlak,
bir iç bükey forma indirgenmesi, sadeleştirilmesi; bu mimarinin Attika’da, yani
Atina Kenti’nde yapılan uygulamaları sırasında ortaya çıkmıştı. Bu uygulamanın
Anadolu’ya geri dönüşü ve uyarlanması Hermogenes’in
mimarisinde karşımıza çıkıyor.
Diyonisos Tapınağı-sütun detayı
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Efes tapınaklarının sütunlarında
yer alan bir kaideyi karşımıza aldığımızda; onun çok sayıda yuvarlak oygulardan
oluşan, çok katlı bir forma sahip olduğunu görmekteyiz. Sütunların altına
rastlayan kaidenin Teos’da
sadeleştirildiğini, Attika tarzı; yapımı kolay, görsel açıdan daha etkili ve
daha anlaşılabilir bir kaide modelinin geliştirildiğini söyleyebiliriz. Sütunun
en altında ayak çarpmalarına karşı sağır, boş bir tabliye formu olan plinthos, onun üstünde bir dış bükey
yarım yuvarlakla temsil edilen torus
(dışa doğru şişkin bölge), hemen onun üstünde sıkışmış bir iç bükey form; cavetto yer alıyor. Bu kaide düzleminin
üstünde ise yine dairesel ve dışa doğru yuvarlak bir formda fuga ile başlayan ve yukarı doğru 24 adet derin oyuklu yivlerle devam
eden sütun parçaları yükseliyor.(4)
Teos Tiyatrosu
Diyonisos Tapınağı’nın kuzey batısında; deniz
seviyesinden yaklaşık 35 metre yüksekliğindeki Kocakır Tepesi’nin üstünde kentin akropolü bulunur. Daha önce
yapılan yüzey araştırmalarına göre tepenin tam temelleri ortaya çıkarılan Athena
Tapınağı bulunmaktadır. Tapınaktan günümüze ulaşan ayakta hiçbir unsur
bulunmamaktadır. Özellikle Sığacık Kalesi’nin 16.yy.da yeniden yapılması
sürecinde; gerek Diyonisos Tapınağı
ile tiyatrodan ve gerekse diğer mimari yapılardan alınan yapıtaşlarının ören
yerini bu hale getirdiği söylenebilir.
Teos tiyatrosunun sahne yapısından günümüze kalanlar
Tepenin güney batı
yamacında ise Helenistik Tiyatro konumlanmıştır. Bugünkü
haliyle oturma sıralarından pek bir şey kalmayan tiyatronun Roma döneminde üst
bölümünün tonozlarla yükseltildiği ve bu şekilde oturma kapasitesinin artırıldığı
anlaşılmaktadır. (yaklaşık 4000-5000 civarı) Sahnedeki yıkıntılar arasında
görülen mermer sütun parçaları ve diğer mimari bloklar, yine Roma Dönemi’nde
tiyatroya iki katlı sütunlu bir cephenin eklendiğine işaret etmektedir.
Tiyatronun üst bölümünü taşıyan Roma Dönemi'nden kalma tonozlar
Akropol’den başlayarak mandalina bahçeleri arasından denize doğru gidildiğinde,
Bouleuterion
(Şehir Meclisi) yapısı ve şehrin agorasına ulaşılır. Bouleuterion, 4 bölümden oluşan oturma sıraları, sahne yapısı ve
son derece düzgün kesilmiş yapı taşlarıyla dikkat çeker. Oturma sıralarının üst
bölümünde biri yere devrilmiş ve kısmen parçalanmış, diğeri ise sağlam durumda
iki heykel kaidesi bulunmaktadır. Teos mermerinden imal edilmiş bu kaidelerin
üzerindeki heykellerin Roma döneminde yaşayan bir rahip (Teoslu Tiberius Claudius Kalobrotos) ile oğlunu
(Tiberius Claudius Phesinus) onurlandırmak
için konulduğu anlaşılmaktadır. (M.S.1.yy.)
Bouleuterion sıralarında...
Bouleuterion ve sahne yapısı
Bouleuterion'daki heykel kaidelerinden Teoslu Tiberius Claudius Kalobrotos'a ait olanı
Agora, Şehir Meclisi’nin hemen yakınındaki bir alanda yer alıyor. Agoranın
ortasındaki yığının, bir tapınakla ilgili malzemeyi içerdiğine dair bilgiler
var. Mandalina bahçeleri arasından denize doğru yüründüğünde, Teos’un hala
görülebilecek nitelikteki güney limanına ulaşmak mümkün. Güney limanına
arabayla ulaşmak isteyenlerin, Teos’dan
Sığacık’a giden asfalt yoldan ve ilk
sapaktan denize doğru devam etmesi gerekiyor. Arka arkaya üç büyük yazlık
siteyi arkanızda bıraktığınızda, güney limanının ve kenti güneyden saran sur
duvarlarının bulunduğu plaja ulaşabiliyorsunuz.
Agora ve antik liman
(Fotoğraf:İF-Ocak-2010)
Gezginler, güneydeki antik limanda...
Teos'un Antik Limanı
Antik Liman
Sığacık Körfezi’ndeki
kuzey limanından günümüze pek bir şey kalmamış olmasına rağmen, güneydeki
limanın ana iskeleti olduğu gibi duruyor. Plajın denize doğru uzanan kumdan bir
burun ucuna yerleşmiş antik liman, birkaç azmak kolunun hemen yanında yer
alıyor. Büyük bloklar halinde kesme taşlardan oluşan yapı malzemesi, kenet
yuvaları ile birbirine birleştirilmiş. Özellikle Roma döneminde Teos Grisi ve
Africano adı verilen mermer malzemenin Roma’nın diğer eyaletlerine
ulaştırılması açısından limanın büyük önemi vardı.
Güney Limanı'ndaki kilise kalıntıları
Güney Limanı’nda;
iskelenin hemen ucunda bir yapı kalıntısı daha bulunmakta… Bunun iskeleye
yanaşan gemilerde görevli gemicilerin ibadet etmesi için inşa edilmiş bir liman
kilisesi olduğu belirtiliyor. Şimdi tel örgülerle çevrili alan koruma altında
ve kazılar sürüyor.
Akşam vakti Teos'tan yeniden Sığacık'a dönüş
Dipnotlar:
(1) M.Ö.6 yy.da Miletoslu filozof
Thales, Teos’un coğrafik olarak İyonya’nın merkezinde yer alması nedeniyle
Teos’u on iki İyon kentinin merkezi olarak önermiş, ancak bu önerisi kabul
görmemiştir.
(2) Strabon; Antik Anadolu Coğrafyası (Geoğraphika:XII-XIII-XIV); Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
Çev: Prof.Dr.Adnsn Pekman; sayfs: 162
(3) a.g.e.; sayfa: 162
(4) Diyonisos Tapınağı sütun mimarisi
ile ilgili olarak; Ebrulitur-İyonya Seminerleri, Ocak 2010; Arkeolog Şükrü Tül
anlatımlarından yararlanılmıştır.
(5)
Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi anında A. Aydemir tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Merhaba, Cittaslow hakkında yazacağım doktora mimarlık tezimde kullanmak üzere Sığacık Kalesi fotoğraflarınızdan yararlanmak istiyorum. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilDeğerli takipçimiz, fotoğraflarımızı beğendiğinize sevindik. Eğer hangi fotoğrafları istediğinizi fotoğraf alt yazılarını referans vererek ifidanoglu@gmail.com adresine bir ileti gönderirseniz değerlendirebiliriz. Genel ilkemiz yazı ve fotoğraflarımızın kaynak belirtilerek kullanılması yönündedir. Bilgilerinize sunar, bloğumuza olan ilginizin devamını dileriz. İF
Silekinonoks a tesekkurler. Gormek istedigm sigacik ve urla civarına goturdu beni.BU tur gezilere katılım sekli nedir.Programları bır ıkı hafta onceden nasıl haber alabılırız?
YanıtlaSilKeşifli ve Keyifli Geziler
Erdal Bey, merhabalar... İlginize ve Ekinokoks'a biz de teşekkür ederiz. İzmir merkezli olmak üzere uzanabildiğimiz kadar Ege Bölgesi'nin az bilinen köşelerine; bazen de çok bilinen köşelerine doğru dolaşmalara çıkıyoruz zaman zaman.Tamamen amatör, bu işi keyif ve öğrenme merakını tatmin için yapan gönüllü gezginleriz. Büyük çapta ticari seyahatleri göğüsleyebilecek bir yapı değil bizimkisi. Gezgin grubumuzun facebook sayfasında fotoğrafları yer alan bir çekirdek kadrosu var. Eski arkadaşlıklardan oluşan bir grup... Bu gruba gezeceğimiz rotalara bağlı olarak başka arkadaş grupları da eklenebiliyor. Bazen dağda karşılaştığımız gezgin grupları ile de birlikte yürüdüğümüz oluyor. Yani sözünü ettiğiniz türden bir programlı davranışa ne yazık ki sahip değiliz. Biraz da meşguliyetlerimizin izin verdiği ölçüde programsız ve spontane bir şekilde geziyoruz özetle. Belli olmaz belki bir gün de sizle birlikte gezeriz. Dar bir grup olduğumuz için mümkün olduğunca başka gezgin grupların kullanımı için her türlü harita, rota ve doğal ve kültürel varlıkların kayıt bilgilerini de tutuyor, ilgili birimleri bilgilendiriyor ve bloğumuzda yayınlıyoruz. Umarım bilgiler yeterlidir. Sevgilerimizle...İF
Sil