ELAİA
HAKKINDA HER ŞEY…
(BÖLÜM-3)
SEYYAHLARIN DİLİNDEN ELAİA ve
ELAİA ARAŞTIRMALARI
22 Mart 2021
İbrahim Fidanoğlu
Seyyahların
dilinden Elaia
İ.S. 167
yılında dönemin ünlü hatiplerinden ve entelektüellerinden Aelius Aristides, Smyrna’da
yaşarken geçirdiği bir mide rahatsızlığı nedeniyle Pergamon’daki Asklepion’da
derdine çare aramak amacıyla Smyrna’dan
Pergamon’a gitmek üzere yola çıkar. Yaklaşık olarak bugünkü yol güzergâhına
uygun şekilde bir rotada ilerleyerek Pergamon’a
varır. Bu yolculuğu Hieroi Logoi adlı eserinde(1) şu şekilde anlatır:
Aelius Aristides (İS 117-181); Mysialı hatip; Vatikan Müzesi...
“Horozlar ötmeden Myrina’ya geldik. Hanlardan birinin
önünde adamlarımızı bulduk. Eşyaları açmamışlardı, çünkü söylediklerine
bakılırsa her yer kapalıydı. Hanın sundurması altında, bir ot şilte vardı. Bir
süre şilteyi bir aşağı bir yukarı taşıdık, ama koyacak uygun yer bulamadık.
Kapıyı da vurmanın bir yararı yoktu, kimse yanıtlamıyordu. En sonunda bir
tanıdığın evine sığınmayı başardık. Ne ki, kötü bir şans eseri, kapıcının ateşi
sönmüştü. İçeriye kör karanlıkta, hiçbir şey göremediğim ve kendim de
görünemediğim için el yordamıyla girdim. Ateş tazelenip, ben de karşısında bir
içki alacak duruma gelinceye kadar, Sabah Yıldızı doğmuş, tanyeri ağarmaya yüz
tutmuştu. Gün ışığında yatağa girmeye, onurum isyan etti. Bir çaba daha
göstererek her geçişimde uğrayıp kurban sunduğum, Gryneion’daki Apollon
Tapınağı’na gitmeye karar verdim. Gryneion’a
ulaşır ulaşmaz, kurbanımı sundum ve mutad biçimde oyalandım. Sonra yola devam
ederek, Elaia’ya vardım. Geceyi orda
geçirdim. Ertesi gün Pergamon’daydım.”(2)
(Kaynak: H.Kiepert; The New York Public Library, www.nypl.org)
(Mart 2021)
18.yy.dan itibaren gemiyle İzmir’e ulaşan
Avrupalı diplomat ve seyyahlar, karayoluyla İstanbul’a giderlerken önemli bir
İlkçağ yerleşimi olan Bergama’ya da uğradılar. Bugünkü yol güzergâhına çok
yakın bir rotada seyrederlerken İzmir ve Bergama arasındaki birçok eski
yerleşimi de ziyaret ettiler. Onların yazdığı gezi notları Avrupa’da belli bir
yankı yarattıktan sonra ise, bu coğrafya modern araştırmacıların ilgisini
çekti; Batı Anadolu’da ilk yüzey araştırmaları ve arkeolojik çalışmalar da bu
şekilde başladı.
(Eylül 2008)
(Mart 2021)
Bir İngiliz elçilik
görevlisi olan James Dallaway’ın
İzmir’den Bergama’ya 1795 yılında yaptığı seyahat ile ilgili notlarda(3) şu bilgiler yer alıyor:
“…Hermos’un [Gediz Çayı]
kıyıları, her iki yakada da iyi ekilmiş çiftliklere sahipti. Burada Asya’nın
diğer yerlerine nazaran daha uygar ve daha çok tarım yapılan arazi
bulunmaktadır. Fakat Karaosmanoğlu’nun
bölgesindeydik. Çok sayıda basit, kaba, tekerleksiz, iki öküzün çektiği
merdivene benzer bir boyunduruğu olan çok sayıda pulluk, saban gördük. Sağ
tarafta sıralanan tepelerin [Dumanlı Dağı]
eteklerinde çok sayıda Türk köyü görünüyordu. O kadar harap ve kasvetliler ki
belli bir mesafeden minarelerin de yardımı ile güçlükle seçiliyorlardı...Güzelhisar’a doğru yol alırken
yıldırımlı şimşekli bir fırtınadan bir koruluğa sığındık. Kiliseköy [Zeytindağ]
yoluna çıktıktan sonra Ağa’nın oğlunun misafirperverliğine sığındık.
Konforluydu. Babası isyancı Hacı
Muratoğlu’na karşı Kara Osman’a
yardım ettiği için bir tımara sahip olmuştu…Kiliseköy’e
1 mil uzaklıkta deniz kıyısında Maltepe’de
bazı antik kalıntıların varlığını işittik. Sağda Çandarlı Körfezi’nin kıyısındaki bir tepeyi ve bir koruluğu aşınca Aiolis’in başkenti Kyme’ye (?) çok yakın bir kalenin veya bir sur duvarının kulelerini
gördük [Elaia. Kazıkbağları] Geniş
bir bağın içinde İon tarzında bir kuyunun çevresinde mermer sütun parçaları ve
adaleli bir vücuda sahip sakallı büyük bir erkek heykeli vardı. Genellikle bu
bölgede Herakles’e tapılmıştı….Kiliseköy yolu üzerinde oradan taşınmış
yazıtlar bulduk. Çevredeki her köy antik dönemden kalma, değişik amaçlarla
kullanılan mimari parçalar barındırmaktaydı.”(4)
Herakles heykeli, Antalya Müzesi; 18.yy.gezginlerinden James Dallaway'in yazdıklarına göre Herakles kültü bölgede etkindi.
(Mart 2021)
1806 yılında İzmir’e
yolu düşen Fransız romantik şairi François
René de Chateaubriand de yolculuğu sırasında yol güzergâhı
üzerindeki yerleşimlere ve sonunda Bergama’ya uğrar.(5)
“Manisa’yı ve Sipylos
dağını arkamızda bırakıyorduk.... Solumuzda uzakta Kyme’nin harabeleri fark ediliyordu, sağımızda Neon Teikhos vardı. Homeros’a
saygı için attan inip yürümeye niyetlendim. Bir müddet sonra Sardene’nin [Dumanlı Dağı] bir tepesini aştık ve Pythikos’un [Kocaçay]
kıyısına ulaştık....Sıra bize gelince berbat, taştan bir köprünün altından Pythikos’u geçtik ve saat 11’e doğru bir
hana ulaştık. Orada atlarımızı dinlenmeleri için bıraktık. Akşam saat beşte
yola koyulduk. Arazi tepelikti ve iyi ekilmişti.
Solumuzda
denizi görüyorduk. İlk kez Türkmenlerin çadırlarını fark ettim. Siyah koyun
derisinden yapılmışlardı ve bana Yahudileri ve Bedevi Arapları hatırlattı. Myrina Ovası’na [Güzelhisar Ovası] indik. Bu ova Elaia
Körfezi’ne [Çandarlı Körfezi]
kadar uzanıyordu. Terk ettiğimiz dağın tepelerinden birinin üzerinde Güzelhisar adında bir hisar
yükseliyordu. Akşam saat 10’da ovanın ortasında kamp kurduk. İzmir’den aldığım
bir örtüyü altıma serdim ve uyudum. Birkaç saat sonra uyandım. Başımın üzerinde
parlayan yıldızları görüyor, uzaklaşan kervan develerinin bağırışlarını
işitiyordum. Gün doğumundan önce ata bindim. İyi ekilmiş bir ovanın içinde yola
koyuldum. Bir müddet sonra Kaikos’u [Bakırçay] geçtik ve sabah dokuzda Bergama’ya girdik.”(6)
(Şubat 2010)
1816
yılının son günlerinde İstanbul’dan İzmir’e Bergama üzerinden dönen İngiliz
ressam William Turner, Bergama ile
İzmir arasını şu satırlarla anlatırken(7)
aynı zamanda bilgi de vermektedir:
“Saat
8’de Bergama’dan ayrıldık. 5 saat
boyunca çok az ve kötü ekilmiş bataklıklı bir ovada yol aldık. Kentten
ayrıldıktan 1 saat sonra Kaikos’dan [Bakırçay] geçtik. Burada nehrin yatağı
100 feet genişliğindeydi. Fakat yatak şimdi sığ ve dardı. Çılgın bir ahşap
köprüden geçtik. Üzerinden geçerken atlardan inmeyi akıl edemedik. Bergama’dan çıktıktan 5 saat sonra bir
kahvehanede 1 saat mola verdik. Bu kahvehane Çandarlı Körfezi’nin hemen kıyısında idi [Kazıkbağları]. 5 dakika önce atlardan indik ve alçak bir tepeye
çıktık. Tepenin üzerinde güneye doğru körfez birdenbire önümüze hoş bir şekilde
serildi. Buradan Çandarlı Kalesi’ni
ve köyü gördük. Köyde yaklaşık 300 ev vardı. Kahvede 45 dakika kadar durduk ve
oradan 4 saat boyunca deniz kıyısındaki alçak tepelerin ve yüksek düzlüklerin
arasında yol aldık. Hepsi sulak ve iyi ekilmiş mısır tarlaları arasından
geçtik. Hemen hemen her dereciğin kıyısında zeytin ağaçları vardı.”(8)
(Mart 2021)
(Mart 2021)
1861
yılı yaz aylarında Aiolis kentlerini
ziyaret eden ve elde ettiği sonuçları ve gezi izlenimlerini Charles Texier ile birlikte yayınlayan(9) R. P. Pullan ise, İzmir’den Çandarlı’ya kadar denizden bir kayıkla
yolculuk yapmıştır. Gezi notlarında Gryneion’da
ve Elaia’daki izlenimlerini, yerli
halktan kişilerle Kazık Bağları’nda bir
pazarlık sonucunda bir erkek heykel figürünü (olasılıkla Herakles’e ait olan) nasıl satın alıp British Museum’a götürdüklerini şöyle aktarıyor:
(Kaynak: H.Kiepert; The New York Public Library, www.nypl.org)
“Bu
körfezi ziyaret etmekteki amaçlarımdan biri tam yeri hiçbir zaman net bir
şekilde tespit edilmemiş olan Apollon
Grynaeus Tapınağı’nın yerini keşfetmekti. Strabo, tapınağın neredeyse bir ada gibi olan küçük bir yarımada
üzerinde bulunduğu bilgisini vermektedir. İkinci bir koyun içte kalan
kısmındaki sahilin kenarından geçerken çobanlık yapan ve çevrede görülebilen
tek kişi olan bir oğlana selam verdik ve civarda eski bina, eski duvarlar olup
olmadığını sorduk. Başta korkmuştu ve kaçmaya hazırdı; muhtemelen sürüsü için
endişelenmişti çünkü çoğunun belleğinde adalardan gelen Yunan korsanların
kıyıya baskınlar yapması ve burada yaşayan halkın sürülerini ve mahsullerini
alıp götürmesi alışkanlığına sahiptiler. Ancak (korsan olmadığımıza dair) emin
olduğu zaman çok ağaçlık ve çalılığın bulunduğu alçak bir adaya benzeyen bir
yeri işaret etti.
(Ocak 2015)
Gezginlerin sözünün ettikleri Bizans kalesinden bugün eser yok. Çünkü Çıfıt Kalesi diye de adlandırılan bu kalenin yapıtaşları 19.yy.da İzmir limanının yapımında kullanıldılar. Surlardan kalan deniz kıyısındaki kimi kalıntılar sadece yukarıdakilerden ibaret...
(Ocak 2015)
(Ocak 2015)
O noktaya kürek çektik ve
karaya indiğimizde muhtemelen bir kale olan bir Bizans yapısının kalıntılarını
bulduk. İki arşitrav taşı, kapı payandalarını oluşturuyordu; ancak kaba pürüzlü
bir taştan yapılmış oldukları için beyaz mermerden yapıldığını bildiğimiz
tapınağın parçası olamazlardı. Ancak kalenin gerisinde kalan alanı dikkatlice
incelediğimde boyutlarından dolayı büyük boyutlu bir yapıya ait olması gereken
beyaz mermerden yapılmış bir dor sütununun yivine rastladım, yakınında ise
benzer bir mermerden yapılmış bir parça üzerinde ince bir stilde işlenmiş bir
Yunanca yazı vardı. Küçük yarımadanın Plinius’un
tarifine tam olarak uyması ve büyük bir yapıya ait beyaz mermer parçalarının burada
bulunması durumundan dolayı (bu sadece başlıca tapınaklarda kullanılan bir
malzemedir) bu alanın Apollon Gryneaus
Tapınağı’nın bulunduğu nokta olduğuna inanma eğilimindeyim. Alanda
yapılacak kazılar şüphesiz ilginç keşifler sağlayacaktır.
Grynium’u bir-iki saatlik bir
ziyaretten sonra terk ettik ve yardımcı olan bir esintiyle körfezin iç kısmında
olan Kasikeui İskelesi’ne [Kazıkbağları] (antik Elaia) akşam vakti vardık. Burada arazi
alçak ve bataklıktır ancak kıyıdan iki veya üç mil içeride kademeli olarak
yükseliyor ve çok büyük bir yüksekliğe sahip olmayan bir dağ sırası
oluşturuyor.
Elaia sikkesi (İS 41-54), Claudius zamanı; ön yüzde yargıç Demetrios portresi; arka yüzde ise bir sepette yer alan tahıl ve haşhaş demetleri...
Elaia sikkesi (İS 100-200), Marcus Aurelius ve Commodus zamanı; 2.yy.; ön yüzde genç Dionysos, arka yüzde ise tahıl ve haşhaş başakları
(Elaia - Elaia (AD 100-200) AE 16 - Asia Minor Coins - Photo Gallery)
(Elaia - Elaia (AD 100-200) AE 16 - Asia Minor Coins - Photo Gallery)
Kıyıda
konaklayacak bir yer olmadığı için kayıkta uyuduk ve ertesi sabah erkenden
atlarla heykeli bulmak için yola çıktık. Heykeli iskeleden yaklaşık iki mil
uzaklıkta bir üzüm bağı içerisinde uzanmış halde bulduk. Heykel çok gelişmiş
kaslara sahip kolosal bir erkek figürüne, olasılıkla Herkül'e aitti. Baş, kollar ve bacaklar kaybolmuştu ve onlara dair
hiçbir iz bulamadık. En iyi dönemindeki anıtsal Yunan heykellerinde sıklıkla
görüldüğü şekilde gövdeye kenetlerle birleştirilmişlerdi. Pürüzsüz eklenti
yerleri ve kenet delikleri duruyordu. Göğsü mermi izleriyle hasar görmüştü bu
da bir zamanlar Türklerin hedefi olduğunu göstermekteydi. Kısa bir gecikmeden
sonra bağın sahibi ortaya çıktı ve kayda değer bir pazarlıktan sonra fiyat
konusunda anlaşıldı ve kaldırılması için gönderildiğinde buna izin verilmesi
için bana yazılı bir anlaşma verdi. Sonunda Kaptan Spratt figürü taşıdı ve
şimdi heykel British Museum’un
sütunlarının altında durmaktadır. Bu
heykelin gelmiş olabileceği bir tapınağa dair hiçbir kalıntı yoktur. Az sayıda
arşitrav parçası ve bazı diğer taşlar civardaki duvarlarda ve kuyu ağızlarında
görülebilmektedir. Buradan bir Elaia sikkesi
buldum; Æ 3, miğferli bir Pallas başı; arka yüzde ve harfleri
arasında yer alan bir zeytin yaprağı çelengi içinde arpa tanesi yer almaktadır.
Elaia sikkesi (yaklaşık olarak İÖ 450-400 yılları), ön yüzde başında Korint miğferi ile Athena, arka yüzde ise zeytin dalı ve yaprakları arasında ELAİA yazısı
Ertesi
gün körfeze adını veren Sanderlik [Çandarlı] kasabasına gitmek için bu
sağlıksız bataklık alandan ayrılmakta çok isteksiz değildik. Burası küçük bir
yerdir ancak küçük bir garnizonu olan bir kalesi vardır ve müdür ünvanlı bir
yöneticisi vardır. Ona bir ziyarette bulunduk ve kendisi kaleyi incelememize
izin verdi. Kasabanın en iyi evine sahipmiş gibi görünen bir Yunan bizi görmek
için çağırdı ve akşam yemeğine davet etti. Burada bulunan antik Pitane’ye ait
olarak kentin üzerinde bulunduğu yarımadanın güney tarafında suyun içinde yer
alan bazı duvarlar dışında hiçbir kalıntı bulunmamaktadır.”(10)
(Ocak 2015)
İlk Araştırmalar
Manisa Celal Bayar
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Güler Ateş ise, “Son Araştırmalar Işığında Elaia Antik Kenti ve Seramik Üretimi”
isimli makalesinde Roma Dönemi sonrasında sessizliğe bürünen İlkçağ’ın bu
önemli liman kentinin 19.yy.dan başlayarak Avrupalı seyyahlar ve araştırmacılar
tarafından nasıl yeniden keşfedildiğine dair şu bilgileri aktarıyor:
(Mart 2021)
Elaia; Kaikos'un deltası ve antik liman; koyun koyuna yatarlar orada.
(Eylül 2008)
“İ.Ö. 6./7. yüzyıllardan itibaren terk
edilmiş ve bu tarihten sonra yavaş yavaş belleklerden silinmiş olan Elaia kenti, diğer birçok antik kentte olduğu
gibi, 19. yüzyıl Avrupalı seyyahların gezi notlarında yer almasıyla modern
araştırmacıların ilgisini çekmeye başlar. Böylelikle erken Bizans döneminden
sonra başlayan uzun süreli sessizlik, 1825 yılında buraya gelen seyyah A. Prokesch’in anlattıklarıyla son
bulur. Prokesch, isminin gerçekten Elaia olduğundan emin olmadan, Kazıkbağları mevkiindeki bu harabeye
uğrar ve yüzeyde gördüğü sütunları, mezarları, tümülüsleri, yazıt parçalarını
ve birtakım duvar kalıntıları
nı anlatır. Daha sonra 1889 yılında Pergamon ve çevresinin haritasını çıkarmak üzere görevlendirilen W. von Diest, uğradığı Elaia kalıntılarını detaylı bir şekilde kitabında tarif eder ve hazırladığı haritaya kentin ismini işaretler. Ancak Kazıkbağları’ndaki bu harabenin gerçekten de antik kaynaklarda bahsedilen Elaia kenti olup olmadığı, o güne kadar henüz bilimsel olarak ispatlanabilmiş değildir.
Elaia akropolünden limana doğru bakış
(Mart 2021)
nı anlatır. Daha sonra 1889 yılında Pergamon ve çevresinin haritasını çıkarmak üzere görevlendirilen W. von Diest, uğradığı Elaia kalıntılarını detaylı bir şekilde kitabında tarif eder ve hazırladığı haritaya kentin ismini işaretler. Ancak Kazıkbağları’ndaki bu harabenin gerçekten de antik kaynaklarda bahsedilen Elaia kenti olup olmadığı, o güne kadar henüz bilimsel olarak ispatlanabilmiş değildir.
(Mart 2021)
İlk olarak 1964 yılında buraya gelen George Bean’in; bir köylünün tarlasında
bulup kendisine gösterdiği bir yazıtı okumasıyla bu harabenin Elaia olduğu kesinlik kazanır. Bu yazıt
ne yazık ki bugün kayıptır. Bean'ın görüp mulajını(11) aldığı ve daha sonra
makalesinde detaylı olarak yayınladığı yazıt Hellenistik döneme aittir ve tipik
bir Aiol kentine işaret ederek Strategos’ların(12) en yüksek memur olarak zikredildiği, Elaia halkına hitaben yazılmış bir metni
içermektedir.
(Mart 2021)
…
2006-2011 yılları arasındaki yüzey araştırmalarının
sonuçları
Altı yıllık araştırmanın sonunda jeoarkeolojik çalışmalarla, liman
bölgesinde İ.Ö. 4./3. yüzyıllardan itibaren insan faktörünün (antropogen) görülmeye başlandığı, yani Elaia körfezinin bir liman olarak
kullanılmaya başlandığı anlaşılmıştır. Olasılıkla depremler sonucu zeminin
çökmesiyle, limanda su altında kalmış duvarların varlığı tespit edilmiştir.
Zamanla gelen alüvyonların körfezi doldurmasıyla Elaia’nın artık bir liman kenti olmaktan çıktığı, İ.S. 7. yüzyıldan
itibaren çevre üzerindeki insan faktörünün azalmaya başladığı anlaşılmıştır. ”(13)
Elaia; Felix Pirson ve ekibi tarafından Elaia ve çevresinde yürütülen jeoarkeolojik çalışmalarda geliştirilen kent planı; üzerinde liman yapılarına ait kalıntılar, surlar, ızgara planlı konut alanları, kentteki seramik fırınlarının yerleri işaretlenmiş.
(Elaia Survey 2011; Son Araştırmalar Işığında Elaia Antik Kenti ve Seramik Üretimi, Yrd. Doç. Güler Ateş; MCBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt; 15, Sayı:1, Mart 2017; sayfa:515)
Bergama kazılarını
yürüten Felix Pirson ve ekibi
tarafından Elaia ve çevresinde
gerçekleştirilen jeoarkeolojik
çalışmalarda Elaia’nın kabaca Erken
Tunç Devri'nden itibaren, akropol tepesinin deniz tarafında yer alan küçük bir
liman kenti olarak hayatına başladığı, özellikle Hellenistik dönemde önem
kazanarak genişlediği tespit edilmiştir. Bu dönemde kentin yeniden şekillendiği
ve hem askeri hem de ticaret limanı olarak öne çıktığı anlaşılmıştır. Elaia’nın Roma döneminde de önemini
koruduğu, ancak geç Roma döneminde körfezin yavaş yavaş dolmasıyla limanın
işlevini yitirdiği ve kentin MS 6./7. yüzyıllarda terk edildiği anlaşılmaktadır.
(Mart 2021)
Limanın hemen kuzeyinde yer alan alçak bir
tepenin üstündeki kentin akropolünün bulunduğu alanda ise şimdi yoğun
zeytinlikler bulunmaktadır. Zeytinlerin altındaki toprağın sürülmesiyle ortaya
çıkan Elaia seramik kırıklarını her
yerde görmek mümkündür. Felix Pirson
ve ekibi tarafından yürütülen çalışmalarda seramiklerle ilgili bulgular şöyle
ifade edilmektedir:
(Kaynak: wikipedia)
En erken malzeme İ.Ö. 3. bine (Erken Tunç
Çağı), en geç malzeme ise geç Roma / erken Bizans dönemine (İ.S. 6./7.
yüzyıllar) aittir…Tunç Çağı ve Klasik dönem öncesine ait tüm parçaların kentin
akropolünün bulunduğu tepede ve tepenin eteklerinde yoğunlaştığı
görülmüştür…Klasik dönem öncesi seramik parçaları çoğunlukla yerel Aiol gri
seramik grubuna aittir; ancak az da olsa boyalı Yunan seramik örneklerine de
rastlanmıştır. Aiol gri seramiği açık ara ile Elaia’nın baskın erken dönem malzemesidir. Klasik döneme ait
parçalar kent akropolünde ve kuzey yamacındaki alanda yoğunlaşmaktadır. Seramik
çalışmalarına paralel olarak yürütülen arkeometrik incelemeler sonucunda, Elaia’da ele geçirilen ve aralarında
kandillerin de bulunduğu siyah firnisli klasik dönem seramik parçalarının
bazılarının Attika'dan ithal edildiği
anlaşılmıştır.
…
Yapılan analizler sonucu Elaia’da ele geçirilen Hellenistik
döneme ait seramiklerin çoğu Pergamon'dan ithal edilmiştir; ancak Pitane (Çandarlı) gibi diğer merkezlerin mallarına da rastlanmıştır. İnce
seramiğin yanı sıra kent alanında ele geçirilen ve Hellenistik döneme tarihlenen
çok sayıda damgalı amphora kulbu, Elaia'nın
Ege bölgesindeki ve adalardaki kentlerle ticaret ilişkilerini ortaya koyması
bakımından önem taşımaktadırlar. Tespit edilebilen 30 amphora kulbuna göre Elaia, başta Rhodos olmak üzere, Chios
ve Thasos adaları ve Knidos’la
ticaret ilişkisi içinde olmuştur.
(Mart 2021)
(Mart 2021)
Roma dönemine ait parçaların, tüm kent
alanına yayılmış olduğu, ancak özellikle kuzey ve doğu kesiminde daha fazla
yoğunlaştıkları görülmektedir. Roma dönemi ince seramikleri, başta Çandarlı Ware olmak üzere genellikle
kırmızı astarlı örneklerdir.
…
Elaia’daki seramik parçalarının
kronolojisindeki önemli ağırlık noktalarından birini de İ.S. 6./7. yüzyıllara
ait parçalar oluşturur. Kentin terk edilmeden önceki son evresini oluşturan bu
döneme ait parçalar, hemen hemen yalnızca akropol civarında görülmekte, bundan
dolayı da kentin bu dönemde küçülerek yine eski alanına çekildiğine işaret
etmektedir.
...
Kent alanında ele geçirilen ve yerel
üretime işaret eden en önemli buluntu kuşkusuz pişmiş topraktan bir minyatür
sunak kalıbıdır. Üzerinde yer alan bir kurban töreni sahnesi dolayısıyla
Hellenistik döneme ait olduğu anlaşılan sunak kalıbı, Elaia’da en azından İ.Ö. 2. yüzyıldan itibaren yerli bir üretimin
varlığını ortaya koyması bakımından büyük önem taşımaktadır. Bunların dışında
gerek geç Klasik gerekse Hellenistik döneme ait diğer seramiklerden alınan
numuneler de arkeometrik yöntemlerle laboratuarlarda incelenmiş ve sonuçta
çoğunun Pergamon’dan, bazılarının da Attika’dan ithal edildikleri
anlaşılmıştır.
( Son Araştırmalar Işığında Elaia Antik Kenti ve Seramik Üretimi, Yrd. Doç. Güler Ateş; MCBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt; 15, Sayı:1, Mart 2017; sayfa:516)
Özellikle mutfak kâselerine ait
parçaların yoğunlaştığı akropolün kuzeyindeki alanda, olası atölye ya da fırın
kalıntılarını tespit etmek amacıyla, çoğunlukla jeomanyetik olmak üzere farklı
jeofizik yöntemleriyle ölçümler gerçekleştirilmiştir. Ölçümler esnasında
kaydedilen güçlü anomalilerin değerlendirilmesi sonucunda bu alanda gerçekten
de birden fazla seramik fırını olabilecek yuvarlak strüktürlere rastlanmıştır.
Böylece intensif seramik araştırması sonucunda hem seramiklerin kronolojisinin
kent alanına dağılımı, hem de yerli üretime ait parçaların pişirilmiş olduğu
alan tespit edilebilmiştir.(14)
(DEVAM EDECEK)
Dipnotlar:
1. George
Bean, Eski Çağda Ege Bölgesi, 1995; sayfa: 75-90
2. Ersin Doğer, Aliağa Tarihi, İlkçağ’dan 21.yüzyıla; Aliağa Belediyesi, Aliağa Kent Kitaplığı
Dizisi-4; Ekim 2017-Ankara; sayfa: 95-96
3. James
Dallaway, Constantinople Ancient and Modern with
Excursions to the Shores and Islands of Archipelago and to the Troad, (London
1797), 289-290)
4. Ersin Doğer, a.g.e; sayfa: 169-170
5. François
René De Chateubriand, Itinéraire de Paris à Jerusalem, (Tours
1811), 130-131
6. Ersin Doğer, a.g.e; sayfa: 170-171
7. William
Turner, Journal of a Tour in the Levant, Vol.
III, (London, 1820), 281-285
8. Ersin Doğer, a.g.e; sayfa: 172
9. Charles
Texier - R. P. Pullan, The Principal Ruins of Asia Minor,
(Londra 1865), 223
10. Ersin Doğer, a.g.e; sayfa: 178-179
11. Mulâj: bir nesnenin balmumu, alçı gibi malzemeler kullanılarak çıkarılan
kalıbı
12. Strategos ya da Stratigos: Eski Yunan’da general, en yüksek rütbeli subay ya da askeri vali
anlamında kullanılırmış. Modern Yunanistan’da da; şimdi aynı sözcük, en yüksek
rütbeli subayı tanımlıyor.
13. Yrd. Doç. Güler Ateş, Son Araştırmalar
Işığında Elaia Antik Kenti ve Seramik Üretimi; MCBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt; 15, Sayı:1, Mart 2017;
sayfa:505
14. Yrd. Doç. Güler Ateş,a.g.m.
sayfa: 507-508-509-510-513-514
15. Fotoğraflar, belirtilenler
dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Elaia konusu güzel işlenmiş. İzniniz olursa bir haritayı kopyalamak istiyorum. Cahit Doğan
YanıtlaSilElbette. Kolay gelsin. İlginize teşekkürler...İF
Sil