12 Mayıs 2011 Perşembe

BALÇOVA TERMAL - BEYOĞLU KAYASI YÜRÜYÜŞÜ


12 Mayıs 2011
Sabah 10.30’da Balçova Termal Otel’in arkasındaki yoldan yürüyüşümüze başladık. Hava kapalı; sıcaklık 15 derece civarındaydı. Günün ilerleyen saatlerinde 540 metrelik Beyoğlu kayasının üstünde sıcaklık 11 dereceye kadar düştü. Burada biraz yağmur da yedik. Halkapınar ismi ile anılan su kaynağının hemen üstünde yemeğimizi yerken hafif çiselese de yağmur bize izin verdi diyebiliriz. Ancak akşama doğru Narlıdere sahilinde yağmur indirdi ve sıcaklık da sahilde 13 dereceye kadar düştü.

Yürüyüş Rotamız; yaklaşık 21km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)


Yürüyüş rotamız Balçova Termal Otel’den başlayarak sağdaki toprak yoldan yaklaşık 11 km.lik bir tırmanışla devam etti. 

Ilıca Deresi üzerine 1970’li yıllarda su temini amacıyla kurulmuş olan Balçova Baraj Gölü'nü solumuzda bırakarak Çatalkaya’nın eteklerine kadar ilerledik. Yol boyunca NATO’nun elektrik kablolama taşlarını sürekli izledik.

Yol boyunca 10.km’ye kadar Balçova Belediyesi Spor Kulüpleri tarafından güzergaha konulmuş bulunan km. levhalarını takip ettik. Ilıca Deresinin ovaya ulaştığı noktada çınardan zeytine akasyadan narenciyeye kadar geniş bir yelpazede zengin bir bitki örtüsü vardı. Baharın da etkisi ile tabiat sanki coşmuştu. 1.km. levhasından itibaren tırmanışa başladık ve yaklaşık 2,5 saat boyunca durmadan yürüdük. Sadece fotoğraf çekerken mola verdik. Yükselmeye başlar başlamaz kızılçamlar başladı. Mor ve beyaz renkte bayır gülleri, yeni açmaya başlayan sarı renkli katırtırnakları, sarı papatyalar, alçaklarda yeni çiçeklenmiş bembeyaz akasyalar, dere yataklarında çınar ağaçları, delice zeytinler, yeni yapraklanmaya başlamış ve dikenleri henüz ele batmayan pırnar meşeleri bitki örtüsünün dikkatimizi çeken önemli unsurlarıydı. Dönüş yolunda Balçova Baraj Gölü'ne bakan bir yamaçta son anda fark ettiğimiz eflatun renkli tek orkide buraların nazarlığı gibiydi.

Beyoğlu Kayası’na bakış

10.km.de; dere yatağına doğru uzanan çayırda otlayan bir koyun sürüsü ve bize doğru havlayarak gelen 6 köpekle karşılaştık. Onlara bulaşmadan sıvışmayı becerdik. Derme çatma barakalarda yaşayan Narlıdereli bir köylü ile sohbet ettik. Biraz ilerde bu kez bir koloni şeklinde çevreyi kontrol altına almış ve buraları ekip biçip aynı zamanda hayvancılıkla uğraşan bir aile ile karşılaştık. Neyse ki onların köpekleri bağlıydı.

Yol boyunca baraj gölünü besleyen küçük dereciklerin üstünden geçtik. Halkapınar olarak adlandırılan kaynağın etrafında yükselen dev çınar ağaçlarını bizden yiyecek bekleyen üç köpekle birlikte seyrettik.

Saat 13’de yemek yediğimiz ve yaklaşık çıkış noktasından 11,5 km. uzaklıkta olan Beyoğlu Kayası yakınlarındaki kayalık bölgeye geldik. İzmir Körfezi ve karşı kıyıdaki Teleferik tepesi bulunduğumuz noktadan oldukça uzakta kalmıştı. Uzun süredir kenarından yürüdüğümüz derin vadi, hemen altımızda uzanıyordu. Köylülerden öğrendiğimize göre yol yukarı doğru Kavacık köyüne kadar gidiyormuş. Baraja doğru geriye dönen yol ise 6.km levhası karşısında sonlanıyormuş. Rakım burada 540 metre olarak ölçüldü.

Yaklaşık 1 saatlik yemek molası sonrasında saat 14’de dönüş için yola koyulduk. Yine 2,5 saatlik bir yürüyüş sonrası 16.30’da ıslanmadan Termal Otel’e ulaştık.

Dereler…

Yazan: İ.F
Düzenleyen: MYC                                              

5 Mayıs 2011 Perşembe

BORNOVA İKİZ GÖLLER – HOMEROS VADİSİ YÜRÜYÜŞÜ


05 Mayıs 2011
Bir haftadır yoğunlaşan yağmur potansiyeli nedeniyle bir iki gündür ertelediğimiz yürüyüşü yine yağmurlu bir günde gerçekleştirdik. Bornova’ya bağlı Eğridere ve Çamiçi köyünü geçtikten sonra arabayı Çamiçi çıkışından Karagöl’e giden orman yolunun girişinde bırakıp saat 12’de yürüyüşe başladık. Hedefimiz İzmir’in kadim yerleşim yerlerinden Tantalis’in efsaneleşen kurucu atalarından Tantalos’un kentinin olası yerlerinden birisi olan İkiz Göller mevkisi idi.





İkizgöller vadisine Karagöl yönünden bakış (Sonbaharda)

İlkçağda yaşamış bazı tarihçi ve coğrafyacıların referans olarak verdikleri büyük Sipylos depremi ile yerle bir olan ve bir yarıktan içeri kaçan Tantalis kentinin yerinde oluştuğu ileri sürülen antik Saloe Gölü acaba bu İkiz Göller miydi? Tarihçi Pilinius ve Pausanias’ın sözünü ettikleri Sipylos Dağı üzerindeki batık kentler ve yerlerinde oluşan göl sorunsalı, 18. ve 19.yy.da bölgeyi ziyaret eden gezgin ve araştırmacıların aradıkları yerlerden birisi olmuştur. Bu araştırmacılar; gerek Tantalos’un Mezarı, Tantalos’un oğlu Pelops’un Tahtı ve gerekse Tantalis kentinin de peşine düşmüşlerdi. 1835 yılında İzmir’e gelen Charles Texier, Eski İzmir Tepekule höyüğünün yukarısındaki Bayraklı tepelerinde tespit ettiği eski Smyrna mezarlığında en gösterişli mezarı Tantalos’a mal etmiştir. Şimdi bu mezar Bayraklı teperindeki gecekondular arasında kaybolmuş bir konumdadır. Bir başka gezgin arkeolog George Bean ise, Yamanlar Dağı’ndaki Karagöl’ü mitolojik Saloe Gölü olarak tanımlamıştı. Bir başka yaklaşım ise Ersin Döğer, Şükrü Tül gibi bir dizi arkeolog bilim adamı tarafından ileri sürülmektedir. Bu görüşe temel teşkil eden yaklaşım, bu göllerin çevresindeki İ.Ö. 2.bin yıllarına ait tarımsal izlerin ve çanak çömlek parçalarının bulunmuş olması nedeniyle, İkiz Göller civarında; Batı Anadolu’ya yönelik Helen göçünden daha önceki bir zaman dilimine (Geç Tunç Çağı) ait yaşam izlerinin varlığının olmasıdır.

İkizgöller ve söğüt ağaçları

Bugün Çamiçi köyünün hemen çıkışından bir toprak yol Karagöl’e doğru ayrılır. Araba geçişlerini engellemek için yapılan demir kapı geçildikten sonra, volkanik püskürtü ile dolu taşlık bir tepenin sağından ilerleyerek bir çeşmeye gelinir. Sağda giderek derinleşen Homeros Vadisi’nden sürekli akan derenin sesi size eşlik eder.

Homeros vadisinden akan Bornova çayı

Yürüyüşümüz esnasında çeşmeyi hemen geçince Çamiçi köyü muhtarı ile karşılaştık. Yamanlar’dan inen suların İZSU tarafından borulama çalışmaları sırasında özensiz çalışma yüzünden, boru ağzının yaprak v.b. doğal döküntü ile tıkanmasından dolayı Çamiçi köyüne borudan gelen su kesilmiş ve doğrudan yer üstünden akar hale gelmiş. Muhtar, suyun her türlü tehlikeye açık halde aktığını ve düzeltilmesi için İZSU ile uğraştığını söyledi. Dertleştikten sonra muhtarın yanından ayrıldık ve Karagöl ayrımına kadar yürüdük. 

Buradan Homeros Vadisi'ne doğru kıvrılarak güneye doğru yöneldik. Bu civarda tarım yapılan bahçeler içinde kurulmuş; birkaç çiftlik evinin yanından geçtik. Dar bir patikadan ve pırnar meşelerinin arasından yaklaşık 1 saat sonra İkiz Göller’e ulaştık. Geçen sonbaharda buraya yine gelmiştik. Ne yazıkki; o günden bu yana çevre kirliliği anlamında farklı bir durumla karşılaşmadık. Buraya; bu güzelliği paylaşmaya gelen insan diyemeyeceğimiz zavallılar, acımadan bu cennet yeri kirletip atıklarını da buralara bırakıp gitmişlerdi.

Eski yaşam izlerine dair

Yağmur, göl kıyısında azığımızı atıştırırken başladı. Suyun içinden yükselen söğüt ağaçları, ilerde gölün karşı kıyısını çepeçevre saran sazların arasından sürgün vermiş; yeşil saz yaprakları, suyun içinde sürekli kırpışan balık yavrularının çırpıntıları, bir senfonik orkestra gibi hep bir ağızdan yüzlerce kurbağanın çıkardığı sesler doğanın kucağında bir çanak içinde olduğumuzu hatırlattı bize. Bir süre bu kaotik manzarayı seyrettik ve daha sonra çevredeki eski yerleşim izlerini aramak için arazide dolaştık.


Toprak üstünde çok sayıda döküntü malzemeye, höyük şeklinde öbeklenmiş yıkıntı topluluklarına ve vadinin derin bir uçurumla sonlandığı set üstünün bittiği noktada dere yatağını dik kesen ve 19.yy.da harçla yapıldığı izlenimi veren, selleri önlemeye dönük bent kalıntılarına rastladık.

19.yy. bentlerinden günümüze kalanlar

Daha sonra geldiğimiz yoldan geri dönmeye başlamışken, yolumuza çıkan Kayadibi köyünden Ali ile karşılaşıp Şeytanlı mevkisinden inmek için geri dönmeye karar verdik. Onun rehberliğinde İkiz Göller’ün konumlandığı setin bittiği noktadan bir patikaya yöneldik. Homeros Vadisi'nin doğu yamacından yaklaşık 45 derecelik bir eğimle İZSU’nun göletlerinin bulunduğu vadi dibine indik. Yol boyunca Ali’nin Homeros Vadisi'nde çocukluğundaki çobanlık yaptığı günlerden, Bornova Çayı'ndan gelen sellerin bölgede yarattığı felaket günlerinden ve bu felaket günlerinden yadigâr; aşağıdaki Kızılay semtinin adının kaynağından söz ettik. Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüşle vadi dibine indik. Oradan da asfaltı takip ederek Çamiçi çıkışında bıraktığımız arabaya ulaştık.




Yazan: İ.F
Düzenleyen: MYC