29 Mart 2025 Cumartesi

KIZILDAĞ’IN ETEKLERİNDE…

NARLIDERE’NİN DERİNLİKLERİNDE; ALTIN VADİ’DEYDİK.
 
14 Şubat 2025
İbrahim Fidanoğlu
 
Narlıdere’de sabah
 
Bugün İzmir’in hemen hemen içinde diyebileceğimiz bir coğrafyada; Kızıldağ’ın eteklerindeki Narlıdere’de, bir vadinin derinliklerinde dolaştık. Yine peşimize takılan ve Dost adını verdiğimiz bir sokak köpeği yoldaşımız oldu dağlarda bize. Narlıdere’nin neredeyse 250 yıllık çekirdeği; Tahtacı Alevi Türkmenlerinin kurduğu Yukarıköy’ün biraz daha yukarılarındaki Altın Vadi’nin girişine ulaştığımızda saat 10.30 civarıydı.
 
Narlıdere'nin kurulduğu yer; bugün apartmanlar arasında kalmış Yukarıköy'ün girişi...
(Ağustos 2024)
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Narlıdere-Altın Vadi'de; yürüyüşün başlangıcında...
(Şubat 2025)

Ali Onbaşı Deresi'ni besleyen sel yataklarından biri
(Şubat 2025)
 
Yukarıköy
 
Yukarıköy, 2023 yılında İzmir Valiliği ve İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin ortak çabasıyla restore edilerek yaşayan bir kültür mekanına dönüştürülmüş. Bugün yüksek ve prestijli apartmanların arasında kalmış bulunan Narlıdere’nin çekirdeği konumundaki Yukarıköy’e; Yanyatır Ocağı’na mensup Hızır Dede’nin önderliğindeki Tahtacı Türkmenleri, köyün girişindeki tanıtım levhasında yer alan bilgilere göre 1800’li yılların başında yerleştirilmişler. 1874 yılında ise, bugün kültür evi olarak restore edilmiş olan Yukarıköy Cemevi inşa edilmiş. Binayı, adı bugüne erişemeyen bir Rum ustanın yaptığı söyleniyor. Yine açıklama panosundan öğrendiğimize göre; Tahtacı Türkmenlerinin iki önemli ocağından birisi Yukarıköy’de yer alan Yanbatır Ocağı, diğeri ise Aydın’da Reşadiye’de bulunan Emiroğulları Ocağı’dır.
 
Yukarıköy'ün sokaklarından bir görünüm
(Ağustos 2024)
 
Yukarıköy; kahveler önünde...
(Ağustos 2024)

Yukarıköy; Yanyatır Ocağı Cem Evi; şimdi Narlıdere Kültür Evi...
(Ağustos 2024)

Temsili cem dönenler; giriş katında...
(Ağustos 2024)
 
Tahtacı Türkmenleri
(Ağustos 2024)
 
Bugün Narlıdere Kültür Evi olarak düzenlenmiş olan Yanyatır Ocağı’nın eski cem evinin tanıtım panosundan edindiğimiz bilgilere göre bundan yaklaşık 200 yıl kadar önce Kızıldağ’ın eteklerinde konargöçer hayatlarını sürdüren Tahtacı Türkmenleri, Narlıdere’ye 16 çadırlık obalarıyla inerek, yüzlerce yıllık Doğu’dan Batı’ya doğru yönelen göçlerini burada sonlandırırlar. 1874 yılında Tahtacı Türkmenlerinin o günkü önderleri konumundaki Hızır Dede’nin öncülüğünde, diğer Türkmen obalarının da iş birliği ve yardımlarıyla cem evi inşa edilir. Bugün cem evinin arka avlusunda anıtsal servilerin altında dedelerin mezarlarına ait olduğunu düşündüğümüz; mermerden sanatkârane mezar taşları yer alıyor.
 
Yukarıköy sokaklarında dolaşırken...
(Ağustos 2024)

Cem evinin haziresi ve ulu servilerin altındaki mezar taşları
(Ağustos 2024)
 
Cem evinin avlusundaki eski kuyu
(Ağustos 2024)
 
İşçiliği ile dikkat çeken mezar taşlarından biri
(Ağustos 2024)

Mezar taşlarına örnekler
(Ağustos 2024)
 
Cem evinin içi bir etnografya müzesi özeniyle düzenlenmiş. Üst katta cem törenlerinde görev alan 12 hizmetlinin tanımlanıp canlandırıldığı cem mekânı kurgulanmış. Yan odalarının birinde ise, ölümden sonraki yaşama duyulan inancın gereği olarak, bir tabutun içinde yorgana sarılıp özel eşyaları yanına bırakılmış bir kadınla temsil edilen hakka yürüme geleneğinin canlandırıldığı bir sahne yer alıyor. Duvarlarda Narlıdere-Yukarıköy’de yaşamış Tahtacı Türkmenlerinin hayatından kesitlerin bulunduğu fotoğraflar, eski "dede"lerin hikayeleri, cem dönen Türkmenlerin canlandırmaları, mutfak eşyaları ve Tahtacı Türkmenlerini simgeleyen; karşılıklı testereyle odun kesen kadınlı-erkekli çiftlerin canlandırmaları bulunmakta.
 
Cem Evinin giriş kapısı
(Ağustos 2024)

Üst katta yer alan temsili cem mekanı
(Ağustos 2024)

Cem odasından bir görünüm
(Ağustos 2024)

Hakk'a yürüme geleneğinin temsili
(Ağustos 2024)
 
Etnografik malzemelerin sergilendiği bir oda; üst kat...
(Ağustos 2024)
 
Yukarıköy’den Altın Vadi’ye doğru…
 
Altın Vadi’nin girişindeki yüksek yamaçlarını işgal etmiş kule gibi apartmanlar ve birbirini ezer gibi görünen vadiye ve denize nazır teras evler tam da rahmetli annemin “eşya”nın yüksek konumunu anlatmak için dediği gibi “kazık tepesi”nde bir yerlerdeydi. Efendiler, yandan körfeze bakacaklardı ya; sat anasını güzelim doğanın. İşte daha vadinin girişinde şallak mallak olduk inanın. Sonra vadinin derinliklerine doğru ilerlerken, bu kez de ev gibimsiler, kara çapulcuların atık malzemeleri ve inanılmaz moloz pislikleriyle müşerref olduk. Arabayı derhal Ali Onbaşı Deresi’nin kıyısındaki Park Orman Tesisleri’nin yakınlarına bırakıp, kaçarcasına derhal kendimizi dağlara dar attık.
 
Altın Vadi'nin girişini tutmuş; Körfez'i ve vadiyi gören "apartuman"lar, teras evleri...
(Şubat 2025)

Dağ başlarını tutmuş "apartuman"lar; Altın Vadi'de...
(Şubat 2025)
 
Sabah vakti; Altın Vadi'nin girişinde Ali Onbaşı Deresi
(Şubat 2025)
 
Ali Onbaşı Deresi boyunca; Kızıldağ’ın eteklerinde…
 
Park Orman Tesisleri kapalıydı. Tel örgülerle çevrilmiş arazisi içinden bir köpeğin havlama seslerini duyuyorduk derin derin. Daha sonra kırçıl tüylü bir sokak köpeği ortaya çıkarak belli etti kendini. Yolun kıyısındaki tel örgülerin yanına kadar geldi köpek. Açtı hayvancık ve sürekli kuyruğunu sallıyordu. Çağırdık yanımıza ve sonunda tel örgünün alt taraflarında bir delik bularak attı kendini yola. Arkadaşlardan biri dağda rastlarız umuduyla evden yanında getirdiği köpeğin seveceği bir miktar yiyeceği önüne koydu. O kadar açtı ki; bir anda hepsini bir çırpıda yedi bitirdi. O anda dost olduk köpekle ve adını Dost koyduk onun. Yürüyüş boyunca da yoldaşımız oldu bu gariban sokak köpeği. Ona verdiğimiz ise, sadece biraz yemek ve sınırsız sevgi idi.
 
Park Orman Tesisleri'nin girişindeyiz. Yürüyüşün başlangıcı...
(Şubat 2025)

Ali Onbaşı Deresi'nin kıyısında bademler çiçekte...
(Şubat 2025)

Yol kıyısında badem ağaçları ve yoldaşımız Dost...
(Şubat 2025)
 
Dost ile dostluk anı
(Şubat 2025)
 
Sabah vakti, hava oldukça soğuktu. Ama Ali Onbaşı Deresi’nin aktığı vadinin iki yamacında bademler açmıştı bir kere. Bu meydan okuma benzersizdi her zamanki gibi. Ali Onbaşı vadisini çepeçevre dolaşan bir yolu takip ederek kızılçam ağaçlarıyla kaplı bir ormanın içine doğru yürümeye başladık. Biz önden, köpek arkamızdan uzun süre bu tempoda yürümeyi sürdürdük. Sağımızdaki vadide yer alan kısmi düzlüklerde kavak ve badem ağaçları vardı. Bademler yine çiçekleriyle bembeyazdı ve göz alıcıydılar. Kuzeyden güneye doğru tatlı bir kavis ile döndüğümüz bir virajın kıyısında henüz yapraklanmamış ama patlamaya hazır incir ağaçları vardı. Büyük ihtimalle bardacıktı bunlar.
 
Ali Onbaşı Vadisi; arkada Kızıldağ silsilesi...
(Şubat 2025)

Kızıldağ'ın eteklerinde; ormana doğru...
(Şubat 2025)

Vadide henüz suskun kavaklar ve yeni hayata uyanmış badem ağaçları
(Şubat 2025)
 
Yol kıyısında incir ağaçları yapraklanmaya hazırdılar.
(Şubat 2025)
 
Vadinin tabanı çınar ağaçlarıyla kaplıydı. Ama henüz uykudaydılar.
(Şubat 2025)
 
Vadinin çevresi boyunca dağın eteklerinden dolaşan yürüdüğümüz yol, oldukça konforluydu. Yamaçlarda meşe ve makiliklerden oluşan örtü aşağılara dek uzanmaktaydı. Yol düzleminden dağın yükseklerine doğru tırmanan kızılçamlar ise, yamaçlarda yemyeşil bir görüntü sunmaktaydı. Güney yönünde dağdan küçük çavlanlar oluşturarak akan suyun sesini duyduk önce. İri kayaların arasından köpüre köpüre akan Ali Onbaşı Deresi’nin suları, yolun üzerindeki bir köprünün altından asırlık çınar ağaçlarının yer aldığı vadinin aşağılarına doğru akıyordu.
 
Dereeye doğru yürüdüğümüz yol
(Şubat 2025)

Gezginler, dere yolunda...
(Şubat 2025)

Ali Onbaşı Deresi'ni besleyen su, çavlanlar yaparak kayaların arasından akıyor.
(Şubat 2025)
 
Çağıldaya çağıldaya Kızıldağ'dan geliyordu dere.
(Şubat 2025)
 
Ali Onbaşı Deresi'nin yolun üst bölümünde kayaların arasından akan bölümü
(Şubat 2025)
 
Ali Onbaşı Deresi kıyısında yemek molasında…
 
Yürüyüşün başlangıcında verdiğimiz bir avuç kemik uğruna taa Park Orman Tesisleri’nden beri peşimizden ayrılmayan yoldaşımız Dost, yemek molası verdiğimiz dere kıyısındaki ulu çınarlarla kaplı konfor alanında yine yanımızdaki yiyeceklerden ve Cezzar’ın etli tarhanasından nasibini aldı. Suyun akan sesi eşliğinde yemeğimizi yedik. Oturduğumuz dere kıyısında su, çağıldaya çağıldaya hemen dibimizden Altın Vadi’ye doğru akıyordu. Bu huzurun tarifi imkansızdı. Çevremizde yerdeki kuru çınar yaprakları arasından çok miktarda yabani dağ sümbülleri fışkırmıştı.
 
Gezgin ve çavlanlardan biri
(Şubat 2025)

Artık çınarlar altında; aşağılara doğru uzanan mesirelikteyiz. Hemen yanı başımızdan Ali Onbaşı Deresi akıyor.
(Şubat 2025)

Ali Onbaşı Deresi başında; yemek molasında...
(Şubat 2025)
 
Dere geliyor dere; kumunu sere sere...
(Şubat 2025)
 
Dağa Kaçtım gezginleri; Ali Onbaşı Deresi kıyısında...
(MYC; Şubat 2025)
 
Yukarıdan gelerek çınarların arasından çağıl çağıl aşağılara doğru akan derenin suyu hepimizi mest etmişti; Dost ismini verdiğimiz köpeği bile. Uzun bir süre suyun akışına kaptırdık kendimizi. Doğanın kucağında sadece biz, çınarlar ve durmaksızın akan Ali Onbaşı Deresi’nin akan suyunun sesi vardı. Bundan daha güzel bir armağan olabilir miydi insanoğlu için? Ama ne yazık ki çevremizde bu mesireliğe dolu gelip, boşlarını ardında kayıtsızca bırakarak giden piknikçi zatlar vardı; onlara ne demek gerekirdi. Biz insanımsı ismini verdik. Henüz tekâmül evresindeydiler; insan olamamışlardı daha.
 
Yabani dağ sümbülleri; çınar yaprakları arasında...
(Şubat 2025)

Gezgin ve Dost; aynı karede...
(Şubat 2025)
 
Ali Onbaşı Deresi; çınarların arasından usul usul akıyor.
(Şubat 2025)
 
Sümbüllere doyamadık.
(Şubat 2025)

Güzelim çınar gövdeleri; aralarından Ali Onbaşı Deresi akıyor.
(Şubat 2025)
 
Çınarlar altındaki mola yerinde neredeyse 1 saate yakın oyalanmış, sessizliğin ortasında doğanın keyfini doya doya çıkarmıştık. Artık yürüme zamanıydı. Ali Onbaşı Deresi’nin aktığı vadinin önce güney, daha sonra da batı yamaçları boyunca dolandık. Güneyden batıya döndüğümüz noktada Ali Onbaşı Deresi’ne doğru yönelen bir sel yatağını geçtik ama burada su yoktu. Yürüdükçe vadi tabanından yükseldik. Bir süre kıvrım kıvrım ilerleyen toprak orman yolunu takip ettik. Bazen kızılçamların arasından Altın Vadi’nin girişindeki blok apartmanlar ve körfezin hayali bir görünüp bir kayboluyordu uzaklardan.
 
Yeniden yürümeye başladık. Ufuk çizgimizde Altın Vadi evleri ve İzmir Körfezi...
(Şubat 2025)
 
Dere yatağından oldukça yükseldik; kızılçamların ardında Ali Onbaşı Deresi'nin aktığı vadi...
(Şubat 2025)
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Narlıdere yönünde; dönüş yolunda...
(Şubat 2025)
 
Kızılçamlar arasında; kıvrım kıvrım yollarda...
(Şubat 2025)
Altın Vadi’ye dönerken…
 
Aşağılardaki bir düzlükte arı kovanları vardı. Vadinin yamaçları boyunca kolayca ufalanan kayaç tabakaları ise, topografyanın jeolojisi hakkında bize bilgiler sunmaktaydı. Katmanlar halinde birbirinin üzerine yığılmış hissini veren kayaç tabakalarında en ilginç özellik, bu tabakaların yaprak yaprak birbirinden ayrılıp ufalanıyor olmasındaydı. Daha çok Armutlu Vadisi ve Bayındır civarında rastladığımız bu kayaç tabakaları halk arasında kayrak taş olarak adlandırılmaktaydı.
 
Aşağıdaki düzlükte arı kovanları...
(Şubat 2025)
 
Kolayca ufalanan kayaç tabakaları; Kızıldağ jeolojisi...
(Şubat 2025)

Vadi yamaçlarından aşağılara doğru uzanan kızılçam denizi
(Şubat 2025)

Her yer Kızıldağ; her yer yemyeşil...
(Şubat 2025)
 
Uzun süre Ali Onbaşı Deresi’nin aktığı vadinin batı yamaçları boyunca yürüdük. Burası sanki kapalı bir havza gibiydi. Vadinin sadece Ali Onbaşı Deresi’nin aktığı kuzey yönündeki girişinin dışında bütün etrafı Kızıldağ’ın uzantıları olan tepelerle çevrilmişti. Yalıtılmış gibiydi ortam. Zaman zaman dağ çileklerinin ve sandal ağaçlarının bulunduğu yamaçların altından geçtik.
 
Sanki kapalı bir havzada yürüyoruz; her yanımız kızılçamlar ve Kızıldağ'ın tepeleriyle kaplı...
(Şubat 2025)

Rotacımız önde; biz arkada...
(Şubat 2025)
 
Narlıdere'ye doğru; dönüş yolunda...
(Şubat 2025)
 
Dönüş yolunun panoraması
(Şubat 2025)
 
Altın Vadi’ye oldukça yükseklerden bakıyorduk. Vadinin girişindeki apartmanlara ve teras evlere oldukça yaklaşmıştık. Ama başladığımız yere dönebilmek için yılan gibi kıvrıla kıvrıla güneye doğru yönelen bir bayırı inmek durumundaydık. Bu noktada bir üç yol ağzına geldik; yolun devam eden bölümü Narlıdere’ye yönelirken, bizi Altın Vadi’ye ve Ali Onbaşı Deresi’nin aktığı vadi tabanına ulaştıracak olan diğer bölümü ise, bu rotadan ayrılarak geriye doğru kıvrılıyordu.
 
Kızıldağ tepeleri; ardı ardına sıralanmışlar gibi...
(Şubat 2025)

Gezginin dağ çileği sevdası; sezon sonunda son yakalayabildiklerimizden...
(Şubat 2025)
 
Altın Vadi'nin girişine doğru...
(MYC; Şubat 2025)
 
Ali Onbaşı Deresi'nin yatağına doğru inerken...
(Şubat 2025)
 
Dost, yürümekten yorulmamıştı. Bazen hızlı hızlı önden gidip gözden kayboluyor, sonra ilerilerde bir yerde bizi bekliyordu. Bu şekilde dere yatağının tabanından vadinin derinliklerine doğru ilerleyen bozuk asfalt yola indik. Vadiye ilk girişimizde gördüğümüz derme çatma evlerin yanından bir daha geçtik. Dere kıyısındaki bahçelerde köpekler vardı. Bizden önce Dost’un kokusunu aldılar; üç dört tane iri köpek yola kadar çıktılar. Bunu gören ve kendisine saldırabileceklerine hisseden gariban köpek Dost, tornistan geri döndü ve hemen köpeklerin bulunduğu bölgeden uzaklaşarak, bir anda kızılçamlarla kaplı vadinin yamaçlarında gözden kaybolup gitti. Dost’a bir veda bile edememiştik. Ne yazık ki, biz de o sıralar yola havlayarak fırlayan köpekleri savuşturmakla meşguldük.
 
Altın Vadi evleri
(Şubat 2025)
 
Dağ çilekleri çiçekte...
(Şubat 2025)

Ali Onbaşı Deresi'ne doğru...
(Şubat 2025)
 
Birkaç virajı döndükten sonra, Park Orman Tesisleri ve onun kıyısına bıraktığımız arabamız göründü. Bu sırada Ali Onbaşı Deresi’nin önünün bir setle kesilmesi suretiyle elde edilmiş bir küçük gölete rastladık. Büyük olasılıkla bahçeleri sulamak amacıyla yapılmıştı. Göletin üzerine vurmuş ağaçların yeşili, oldukça hoş bir yansıma oluşturmuştu.
 
Ali Onbaşı Deresi'nin önünün kesilmesiyle elde edilmiş bir küçük gölet
(Şubat 2025)

Göletin savağı
(Şubat 2025)
 
Günün sonuna gelmiştik; Saat 10.30 gibi başladığımız yürüyüşü 15’e doğru Park Orman Tesisleri’nde bitirmiştik. 4,5 saatlik süreye yaklaşık 1 saatlik Ali Onbaşı Deresi kıyısında verdiğimiz yemek molası da dahildi. Toplamda 12 km kadar yürümüş ve gün boyu kızılçamlar içinde; şehrin neredeyse dibinde yer alan bir vadinin çevresini, sevginin ve azığının peşindeki bir sokak köpeğinin yoldaşlığında dolaşıp durmuştuk. Şimdi İzmir’e dönme ve o berbat Cuma trafiğine girme zamanıydı.

Dipnotlar:
(1)   Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu