30 Ağustos 2019 Cuma

HARİTANIN EN UZAK KÖŞESİNDE; VAN’DAN HAKKÂRİ’YE BİR YOL HİKÂYESİ-3


VANADOKYA-ALBAYRAK BARTHOLOMEOS KİLİSESİ-DEREİÇİ TRAVERTENLERİ
(3.Bölüm)
19-23 Haziran 2019
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Çavuştepe’de arkada bıraktıklarımız; bize düşündürttükleri, memleketin en batısında yıllar öncesinde tanıdığımız; şimdi bu diyarı terk edip gitmiş ıssız ören yerlerinin saygıyı hak eden rahmetli bekçileri; gözümüzün önünden birer birer geçip gidiyorlar. Mehmet Kuşman Amca, bize ne güzel şeyler hatırlattı bugün? İyi insanları; bütün naifliklerine rağmen bu toprağın ürettiği geçmiş uygarlıkların bugün aynı topraklarda yaşayanlara emanet ettikleri kültürel değerleri nasıl sahiplendiklerini; ekmek kavgası çevresinde şekillenen saygıdeğer bir serüvenin isimsiz kahramanları olarak iyi bir insan olmanın pratiğini bize gösterdikleri gerçeğini düşündürttü. İyi basitti ve aslında çok da zordu hayatta; ama o isimsiz kahramanlar bunu başarmışlardı. Aynı hemşerimiz Kymeli ozan Hesiodos’un 2500 yıl önce İşler ve Günler isimli manzum eserinde belirttiği gibi: 
 
“İnsanlar kötülüğe yığınla akın eder; ona kolayca ulaşırlar, yolu düzdür, yeri yakındır; ama iyiliğin önüne tanrılar alın terini koymuşlardır, ona varan yol uzun ve diktir.”


 
Vanadokya; Yavuzlar köyünde peribacaları


Dereiçi Travertenleri

Latmos Herakleia’sında yıllarca Athena Tapınağı’nın yanındaki bir derme çatma masayı mekânı bellemiş Mehmet Gümüştekin(1) mi desek; Erythrai’nin kıdemli ören yeri bekçisi Hüseyin Yavuz’dan(2) mı söz etsek? Gözlerimizin önünden, görev yaptıkları antik kentleri namusu bellemiş isimsiz ören yeri bekçilerinin hayalleri geçiyor bir bir… Mehmet Kuşman da onlardan biri olacak mutlaka; belki hatırlanacak, belki unutulacak. Ama bu kubbede onun söyledikleri de yankılanıp evrenin derinliklerinde bir yere doğru sonsuzluk yolculuklarına uğurlanacak. Ne mutlu ona, ne mutlu bize; bu gezide onu tanıdık.


 
Çavuştepeli Mehmet Kuşman Amca; Son Urartulu...

Yol üstünde; Osmanlı Döneminde bölgede savat işçiliği ile nam salmış eski bir Ermeni köyü Zerinok’un yakınlarından geçiyoruz. Köy yoldan biraz daha yukarıda kalıyor. Şimdi tabii ki eskilerden kimsecikler kalmamış bu kadim gümüş işlemeciliğinin başını çeken köyde. Ermenilerle birlikte, bu köyler de terk edilmiş; derin bir sessizliğe bürünmüş. İlk olarak Urartular tarafından geliştirilen ve gümüşün üzeri karartılarak gerçekleştirilen bu zanaat, yüz yıllarca ayakta kalmayı başarmış. Osmanlı döneminde zirveye ulaşan “gümüşün kara sevdası” savat, günümüzde birbirinden güzel takılarla yeniden canlanma çabasında. Şimdilerde Van merkezinde bu işi sürdürmeye çalışan birkaç imalatçı var hala. Urartulardan kalma tematik çalışmalarla göz kamaştıran örnekleri Cumhuriyet Caddesi’ndeki vitrinleri süslüyor Van’da.


 
Albayrak Bartholomeos Kilisesi

Zerinok’u arkamızda bırakalı epey oldu. Bir süre sonra Zernek Suyu üzerinde kurulmuş Zernek Baraj Gölü’ne ulaştık. Göl, Van-Hakkâri karayolu boyunca bize bir süreliğine yoldaşlık etti. Güzeldere virajlarına doğru sarıyor minibüs bu arada. Yerel rehberimizin söylediğine göre, 32 virajlar olarak anılıyor bu bölge; döne döne tırmanıyoruz dağlara doğru. Güzeldere geçidinden geçiyoruz; 2730 metre…


 
Vanadokya öncesinde yol üstünde mola...

 
Yaylalarda...
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

 
Çukurca'da...
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

Bir süre sonra Van-Hakkâri yolunda bir yol üstü konaklama tesisinde mola veriyoruz. Kuzey Irak’tan, İran’dan sınırları çizilmemiş insan suretleriyle karşılaşıyoruz; molada çay içerken. Başka bir coğrafyanın habercisi lisanlar, yüzler, kıyafetler ve kültürler… Her şey değişti artık buralarda.


 
Albayrak yolunda korungalar arasında...
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

 
Yavuzlar köyünde Ebruli gezginlerinin Vanadokya hatırası
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

  
Yavuzlar köyünün kerpiç evleri ve arkada Yiğit Dağı

Bundan sonraki ilk hedefimiz, Başkale’ye bağlı Albayrak beldesinin arka dünyasında yer alan ve tüf kayalıkların doğal etkiler altında aşınması sonucunda ortaya çıkmış bulunan peribacalarıyla kaplı Yavuzlar köyü yakınındaki Elbak Vadisi idi. Elbak, aslında Başkale bölgesinin de eski adı imiş. Yavuzlar köyü civarı ise şimdilerde, Kapadokya’daki oluşumlara benzerliği nedeniyle çevrede Vanadokya olarak adlandırılıyor.


 
Vanadokya

 Önde Yavuzlar köyünün tezek yığınları, arkada Yiğit Dağı ve peribacaları; en yukarıda Rıkan Kalesi

Başkale ilçesine 33 km uzaklıktaki Yavuzlar köyünün hemen üstünde yükselen volkanik Yiğit Dağı’nın (3468 metre) püskürtüleri ile oluşmuş bulunan tüf kayaçlar, binlerce yıldır doğanın aşındırıcı etkileri altında (yağmur ve rüzgâr) Kapadokya’da görülen peribacalarına benzer yapılar oluşturmuşlar. Mağaralar ve uzun tüneller de bu volkanik özellikteki kayaçlar içinde dikkat çekiyor.


 
Yavuzlar köyünün ağıl işlevi gören açık avlularından biri

 
Avluda yavrusunu emziren bir keçi

Peribacaları

Vanadokya'dan bir başka görünüm

Yavuzlar köyü florasından bir örnek...

Yavuzlar köyü, kerpiç evleri, yine küçükbaş hayvanlara ağıl işlevi gören üst üste konulmuş taşlardan oluşmuş derme çatma duvarlarla çevrili avluları, sarı sıcakta kurumaya bırakılmış üst üste yığılı tezek yığınları, toz toprak sokaklarda peşimize takılan çocuk kalabalıkları, sessiz evlerin kapılarından sokağa doğru uzanan meraklı başlardan ibaret bizim için… Her şeye yabancı bizler, karşımızda bir duvar gibi yükselen volkanik Yiğit Dağı’nın yamaçlarında hala oluşumu devam etmekte olan bir doğa harikasının izlerinden ayıramıyoruz gözlerimizi. Önümüzde yanımızda koşturan köyün çocukları doğal rehberimiz sanki. Kayaların içine oyulmuş mağaralara tırmananlar, fotoğraflar için poz verip peri bacalarının serpildiği yamaçlara doğru koşturan öncüler; bizi yukarıdaki kaleye doğru sürüklercesine çekiyorlar sanki. Hemen önümüzde; ilerideki dağdan gelen sel yatağının önünü kesen bir bent var.


 
Ebruli gezginleri, vadinin bir kolunun girişinde Yavuzlar köyünün çocuklarıyla birlikte...

 
Peribacalarının dibindeki bir mağaranın girişi 

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Azad Sağlam Selçuk ve Halil Zorer’in Ocak 2017’de Türkiye Jeoloji Bülteni’nde yayınlanan Başkale Bölgesi’nin (Van) Jeolojik ve Jeomorfolojik Özellikleri isimli makalesinde Yavuzlar köyündeki peribacaları oluşumlarıyla ilgili şu bilgiler verilmekte:

Başkale Havzası içerisinde, farklı yer süreçleri sonucunda gelişmiş birçok jeolojik miras üyesini görmek mümkündür. Bunlardan bazıları tektonik, bazıları ise volkanik kökenlidir. Havzanın kuzeydoğusunda, Yavuzlar köyünde volkanik kayaçlardan oluşan peribacaları (Vanadokya) yer alır. Havzanın güneyinde ise yaygın traverten oluşumlarını görmek mümkündür. Bunlardan bölgede en iyi bilinenleri Dereiçi köyünde bulunan (Pamukkale benzeri) teras tipi travertenler ile Çamlık köyünde bulunan sırt tipi travertenlerdir.


 
Peribacalarının yer aldığı vadide seli önlemek amacıyla yapılmış bir bent

 
Harikalar diyarı; her yer peribacalarıyla dolu... 

Van’ın Başkale ilçesine bağlı Yavuzlar köyünde bulunan kırgı bayırı topografyasında gelişmiş peri bacalarına, yöre halkı tarafından “Vanadokya” ismi verilmiştir. Plio-Kuvaterner(3) yaşlı Yiğit Dağı volkanizmasının ürünlerinin farklılaşmış aşınımı sonucu gelişen peribacaları, jeolojik ve jeomorfolojik koşulların ortak işlevleri sonucu meydana gelmiştir. Bu yapılar genel olarak tüf, tüfit ve ignimbrit(4) ardalanmasından(5) oluşan bir serinin üzerinde yer alırlar. (İnceleme bölgesinde) 55 km2 alan içerisinde yaklaşık 17000’den fazla peribacası ile birlikte 35 mağara ve 12 oyma kaya evi bulunduğu bilinmektedir. Bunlar genel olarak şapkalı, sütunlu ve sivri tiplerdir.


 
Vanadokya vadisinde sıraca otları

 
Altın otları ya da ölmez çiçek

Peribacaları; koni şeklinde olup, çoğunlukla tipik bir peribacası morfolojisine sahiptir. Bir gövde ile çoğunlukla tepe kısmında bulunan bir bloğun oluşturduğu takke olmak üzere iki kısımdan oluşur. Çalışma alanı içerisinde takkeyi oluşturan (ignimbritler) blokların çoğu düşmüştür ve gövdeleri genellikle silindirik veya konik biçimli geometri gösterirler. Bu durumun sıkça görülmesinin nedeni takkeyi oluşturan bloğun yalnızca ignimbritlerden oluşmasıdır. Ayrıca inceleme alanında yamaçların üst kesimlerinde yer alan peribacalarında aşınma ve bozunma seviyesi daha azdır. Çok az eğimli ve alt bölümlerde yer alan peribacalarının yoğunluğunun azaldığı ve biçimlerinin bozulduğu görülmektedir. Bölgede, son yıllarda yağışların etkisiyle ortaya çıkan, metrelerce uzunluktaki çok sayıda tünel ve mağara da ilginç yer şekilleri arasındadır.”(5)

 
Vanadokya'da Yavuzlar köyü çocuklarının sevinci

 
Peribacalarından bir görünüm

 
Rıkan Kalesi

Köyle iç içe konumda peri bacalarının üst bölümünde, devasa bir taş blok var. Peribacaları arasında bizle birlikte dolaşan köyün çocukları, oranın 150 basamaklı bir tünelle ulaşılan doğal bir kale olduğunu söylüyorlar. Adı da Rıkan Kalesi… Yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki kalenin, ana kayanın içine oyulmuş 150 basamaklı bir tünelle ulaşılabilen tek bir girişi var.


 
Önde Yavuzlar'ın kerpiç evleri, arkada Rıkan Kalesi; bir başka açıdan...

Sel yatağının önünü kesen bendin üstüne çıkıyoruz. Arkamızda Yiğit Dağı’nın yamaçlarını sarmış yüzlerce peribacası, önümüzdeki vadide çaresiz bir yalnızlık içinde Yavuzlar köyünün çamurdan evleri; tepemizde dönüp duran bir “drone” filmimizi çekmekte; bir Vanadokya hatırası, başka bir şey değil… 


Vanadokya'da bir bendin üzerindeyiz. Tepemizde bir drone...
(Kaynak: Murat Adıyaman)

Yavuzlar köyünden ayrıldıktan sonra, yeniden Albayrak beldesine yöneliyoruz gerisin geri. Yerleşime Yavuzlar köyü girişinde, alçak bir tepenin üstünde; zamana mı, yoksa insana mı yenilmiş bir manastır yıkıntısı var; Aziz (Surp) Bartholomeos Manastırı… Yakın geçmişte bir dönem bölgede askeri faaliyetler esnasında kullanılan manastır, artık Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmiş durumda.


 
Bartholomeos Kilisesi; batı cephesinde yer alan giriş

 
Tavanı olmayan kilise; Albayrak'da...

Doğu-batı doğrultusunda uzanan kilisenin tavanı tamamen çökmüş. Kaynaklar, kilisenin ilk kez IV. yüzyılda inşa edildiğini belirtiyor. 13-14. yüzyıllarda yapı neredeyse tamamıyla yenilenmiş. 1647-1655 tarihli bir onarım kitabesini üzerinde taşıyan manastırdan günümüze üst örtüleri tamamen yıkılmış kilise ile batı yönünde yer alan jamadun (cemaat yeri) ulaşabilmiş.


 
Kilisenin içi

 
Giriş kapısının içten görünüşü 

Bir inanışa göre; Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Bartholomeos’un mezarının da burada olduğu; bu nedenle de manastırın ona adandığı ve onun ismiyle onurlandırıldığı söyleniyor.

Batı cephesinin ortasındaki anıtsal giriş oldukça etkileyici. Üstten sivri kemerli bir alınlıkla vurgulanmış portal, dikdörtgen çerçevesi içinde, köşelerden duvara gömülmüş yuvarlak küçük sütunlarla (sütunce ya da piller) sınırlandırılmış, sivri kemerli bir girinti oluşturuyor. Bunun tam ortasında girişi temsil eden basık kemerli bir kapı açıklığı yer alıyor. Kapının üstündeki alınlıkta ise, at üstündeki iki süvarinin mücadelesini betimleyen bir friz (kabartma) bulunmakta. Küçük kemerli kapının üstünde yer alan büyük kemerin içindeki üst alınlıkta ise tanrı, dört meleğin taşıdığı bir tahtta oturur durumda betimlenmiş. Ama bu kabartmanın üst bölümü bugün tamamıyla tahrip olmuş durumda. Orijinal kabartmada Tanrının omuzlarında güvercinler, ayaklarının altında ise aslan figürleri varmış. Bugün sadece tahtın dibindeki iki aslan figürü seçilebiliyor. Güvercinler ve tanrı figürünün neredeyse tamamı uçup gitmiş.


 
Kilisenin batı cephesinde yer alan kemerli giriş kapısı; kapının iki yanında gömülü sütunceler ve üstteki kemerin üzerinde yer alan melek kabartmaları

 
Küçük kemerli kapının üstünde yer alan  süvari kabartması

  
Kilisenin yandan görünüşü

Günümüze harap vaziyette ulaşan kilise, basit Yunan haçı planlı olarak inşa edilmiş. Şu anda yerinde bulunmayan ve eski fotoğraflarına bakılarak değerlendirme yapılan kilisenin orta mekânını örten merkez kubbesi, doğuda; duvarlardan ileriye taşınmış duvar payandalarına, batıda ise; dört yana kemerli bağlantıları olan haç biçimli ayaklar üzerinde yükselen sivri kemerlere oturtulmuş. Doğudaki apsis beş kemerli olup, yanlarında papaz hücreleri yer alıyor. Yapının tamamında; manastırın doğusunda yer alan traverten ocaklarından getirildiği düşünülen travertenlerden elde edilmiş düzgün kesme taşlar kullanılmış.


 
Kilisenin iç duvarlarında yer alan haç grafitileri

 Kiliseden dışarı bakış

Albayrak'da Bartholomeos Kilisesi

Albayrak’dan Van-Hakkâri yoluna doğru tali asfalttan ilerlerken, sağımız solumuz pembe renkli korunga çayırlarıyla kaplı. İnanılmaz renklilikte göz alabildiğine uzanıp gidiyor çayırlar. Her yer pembeye boyanmış gibi; sanki ilahi bir fırçayla. O kadar hakiki ki her şey.


 
Albayrak yolunda korunga çayırları

 
Korungalar; yakından...

 
Tarla sarmaşıkları

 
 Albayrak yolunda göz alabildiğine uzanan yeşil çayırlar

Zap Suyu’nu kuzeyden besleyen Çığlı Suyu, biraz öteden köpüre köpüre akmakta. Biraz sonra batıya doğru bir toprak yola sapıyoruz; bizi Dereiçi köyü civarındaki traverten oluşumlarına götürecek yol bu. Solumuzda deli deli akan yine bir çay var; ismi KaracasuKaracasu, güneyden Van ile Hakkâri’nin sınırının da bir bölümünü çiziyor bir yandan. O da önce Çığlı’ya ve daha sonra Hakkâri sınırları içinde Zap Suyu’na karışacak. Hepsinin acelesi var; taşıdıkları toprakla boz bulanık bir şekilde güneye doğru akıyorlar.


 
Karacasu Çayı

 
Dereiçi travertenlerine doğru...

Yol çatısından yaklaşık 19 km.lik bir toprak yolla ulaşıyoruz travertenlere. Dağlara doğru yükseldikçe, çevremizdeki çayırların yeşilliği başımızı döndürüyor. Yerel rehberimizin belirttiğine göre; yaz aylarında Şırnak yönünden göçerler, bölgelerindeki otlar tükendikçe bu civardaki dağlara doğru ilerliyorlar. Aşağılarda otlar sararıp tükendikçe, yukarılara vuruyor sürüler. Her yıl bu serüven kendini yineliyor Hakkâri civarında; tabii ki güvenlik koşullarının el verdiği ölçüde…


 
Dağlar dağlar; yeşil dağlar, kışın etekleri buz bağlar.

 
Karacasu'ya karışan küçük derelerden biri

 
 Karacasu vadileri

 
Karacasu kıyısında gelincikler

 
İsmini bilemedik.

Kışın buralarda bambaşka bir manzara olmalı. Yollar ve dağlar, her yer bembeyaz bir kar örtüsü ile kaplanmış. Geçit vermeyen dağlar; hayat zor buralarda. Son yıllarda kışın karla kapanan yolların hemen devlet tarafından açıldığını ve eskisi gibi kapalı kalmadığını anlatıyor köylüler. Dağların yamaçlarında sürüler otluyor. En yükseklere kadar yayılmışlar her yere. Dağların tepelerinde ya da vadi diplerinde küçücük yerleşimler gözümüze çarpıyor. İnsan yaşar mı, yoksa boş mudur; pek fark edilmiyor uzaktan. Dereiçi yakınlarından geçiyoruz. Karacasu’nun yatağının yoldan uzaklaştığı bir noktada; Uludoruk (ya da Paltonis) ismiyle de anılan bir küçük yerleşimin hemen yakınlarında arabadan iniyoruz ve dere yatağına doğru bir patikadan yürümeye başlıyoruz.


 
Oluşumunu tamamlamış travertenler üzerinde; aşağıda ise oluşumu süren beyaz renkli travertenler...

  
Dereiçi travertenleri
(Fotoğraf: Tuğrul Topaloğlu)

Önümüzde uzanan bir sırtta ilk traverten oluşumları fark ediliyor. Sırt dere yatağına doğru alçalıyor ve traverten oluşumlu bir köprü şeklinde Karacasu çayının üstünü örtüyor. Dere, burada bir noktadan kayayı patlatarak, büyük bir şelale şeklinde altındaki dev kazanına doğru dökülüyor.


 
Bir tanrıça heykelini andıran traverten kaya

 
Pamukkale travertenlerini andıran Dereiçi traverten basamakları; kahverengi ve beyaz bir arada... 

 
Traverten havuzları

Sağımızdan solumuzdan küçük derecikler, aşağıdaki Karacasu’ya doğru akıyor. Bunlardan birinin üstündeki köprü işlevi gören derme çatma iki ağaç kütüğünün üstünden geçerek, yukarıda sözünü ettiğimiz sırtın yanından travertenlere doğru iniyoruz. Travertenlerin bir kısmı kararmış durumda; bir kısmında ise canlılık sürüyor. Bunun traverten oluşumunu besleyen su kaynaklarının yer değiştirmesinden kaynaklanabileceğini düşünüyoruz. Dere yatağına doğru alçalan traverten bloğunun üzerinde traverten havuzlarında ılık denilebilecek ölçüde su mevcut.


 
Dereiçi traverten oluşumlarının yer aldığı vadinin genel görünümü; oluşumu tamamlanan travertenler daha yukarıdakiler...

 
Dereçi traverten havuzları

Karacasu çayının karşı yakasındaki yamaçta, sanki üzerinde kitonu ile temsil edilmiş bir tanrıça heykelini andıran bir kaya kütlesi var. O da kalkerli bir yapıda belli ki… Buraların sahibi gibi dikiliyor karşımızda. Traverten balkonundan dağlara, Karacasu çayının yukarılarına ve hemen yukarımızda yer alan aktifliğini kaybetmiş ve kahverengine dönüşmüş travertenlere bakıyoruz. Bambaşka bir dünyada gibiyiz; yemyeşil yamaçlar, çevremizde yüksek dağlar ve ıssızlığın ortasındayız. Sadece traverten köprüyü patlatıp akan suyun sesi var kulaklarımızda.


 
Traverten oluşumları; yakından...

  
Travertenler üzerinde ışık oyunları

 
Dereiçi travertenleri; en sağda Van-Hakkari karayolu...
(Kaynak: Google Earth)

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Azad Sağlam Selçuk ve Halil Zorer’in Ocak 2017’de Türkiye Jeoloji Bülteni’nde yayınlanan Başkale Bölgesi’nin (Van) Jeolojik ve Jeomorfolojik Özellikleri isimli makalesinde Dereiçi Travertenleri ile ilgili şu bilgiler verilmekte:

“Van il merkezine 150, Başkale ilçesine ise 35 kilometre uzaklıkta bulunan Dereiçi köyünün batısında yaygın traverten oluşumları gözlenmektedir. Yaklaşık 2 km2’lik alanda yer alan Dereiçi travertenleri, havzayı batıdan sınırlayan Başkale Fay Zonu’nun tavan bloğu üzerinde yer almaktadır. Aktif traverten oluşumları günümüzde havza içerisinde devam etmektedir. Teras tipi travertenlerden oluşan Dereiçi travertenleri, havzanın batısında yer alan kaynaklardan çıkan suyun yamaç aşağı akmasıyla oluşmuşlardır. Teras tipi travertenlerin güney kısmı, genel olarak beyaz ve kirli beyaz renkte görülmektedir. Halen aktif olarak beslenen ve depolanmaya devam eden güney kısımda su sıcaklığı 30-35°C arasındadır. Kuzey kesimi besleyen aktif su kaynaklarının kimyasının güneye göre daha farklı olduğu çökelen travertenlerden anlaşılmaktadır. Kuzey kesim kırmızı-sarı renkli travertenlerden meydana gelmektedir. Eğimli bir yamaç boyunca yer alan teras tipi travertenler, boyutları santimetreden metreye varan traverten havuzları ve terasları içerirler. Üst kısımlarda daha geniş traverten havuzları bulunurken, alt kesimlerde daha küçük havuzlar bulunmaktadır. Bunun nedeninin suyun alt kesimlerde kısmen soğuması ile ilişkili olduğu söylenebilir (Weed, 1989; Altunel 1996).”(7)

 
Bir sığır kuyruğunun ardındaki dünya; Dereiçi travertenleri

 
Vadiden bir görünüş; hep o tanrıça heykeli (!)

Kaynakların aktarımına göre; oluşumu süren traverten basamaklarının bugünkü şeklini almasında basamakların üst tarafından daha önce oluşmuş travertenler arasından çıkan, içinde kalker ve kükürt barındıran su kaynakları etkilidir. Basamakların üst tarafından birkaç noktadan çıkan kaynakların suyu, kış ve ilkbahar mevsiminin ilk aylarında azalır. İlkbahar sonu ve yaz mevsiminin gelmesiyle çevrede yüksek yerlerde bulunan karların erimesi artar. Bunlara bağlı olarak kış mevsiminde basamaklarda daha mat bir görünüş vardır. Yaz mevsiminde kaynak sularının fazlalığı nedeniyle içinde erimiş halde taşıdığı malzemelere bağlı olarak daha parlak ve beyaz bir görünüşe kavuşur.


 
Bir tür dağ çayı olmalı...

 
 İsmini bilemedik; bir tür yonca mı?

“Oluşumun devam etmesi nedeniyle, Denizli Pamukkale traverten sekilerinde olduğu gibi, gerek küçük havuzlarda, gerekse havuzlardan dökülen suyun oluşturduğu travertenler yeterince sertleşmemiştir. İnsan eli ile rahatlıkla koparılabilen, üzerine herhangi bir basınç uygulandığında şekli bozulabilen, aynı şekilde üzerine basıldığında ayak şeklinin çıkabileceği kadar yumuşak ve kırılgandır.


 
 Yaban gülleri ya da "rosa canina"lar

 
Vadim o kadar yeşildi ki...

Araştırma sahasındaki en önemli akarsuyu Karacasu Çayı oluşturur, Merkez Dağ (3240 m), Küçükkale Dağı (3040 m) ve Gilehöyük Tepe (3505 m) yamaçlarından kaynaklarını toplayan Karacasu Çayı daha sonra çevredeki diğer suları da toplayarak Zap Suyu'na kavuşur. Sahada karstik ve fay hatlarına bağlı olarak çok sayıda kaynak vardır. Bunlar arasında en önemli kaynaklar traverten sahasının üzerinde olan 10 kadar kaynak suyudur. Söz edilen kaynaklar, traverten oluşumunu sağladığı gibi basamaklardaki havuzlara da devamlı su vermektedir.”(8)

 
Karacasu Çayı;  batı yönü...

 
Karacasu Vadisi; doğu yönü... 

 
Hakkari'ye girerken; köpüren suların yanında akşam yemeği
(Kaynak: Ebruli Arşivi) 
 
Hakkari; Bulvar Caddesi'nde gece ışıkları
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

Dereiçi travertenlerinden ayrılma vakti yaklaşıyor. Travertenlerin üzerine akşam kızıllığı vurmuş. Dağların arkasında kaybolmuş köylerde akşam başladı bile. Şimdi Karacasu vadisinden aşağı doğru inilecek ve bir akşam vakti güvenlik noktalarından geçe geçe dağların arasındaki sıkışmış şehir; Hakkâri’ye bir gece vakti usulca girilecek. Karanlıklar arasından geçilerek; bir anda son virajdan sonra, ışıkla karşılaşacak insanlar. Hakkâri’de şehri bir boydan bir boya kat eden Bulvar Caddesi’nde; tuhaf sokak lambalarıyla, sokaktaki oluk oluk akan erkek kalabalıklarıyla şallak mallak olacak Hakkâri yolcuları. İyi geceler Hakkâri


 
Hakkari yaylalarının eşsiz çiçeği ters lalelerden esinlenerek yapılmış sokak aydınlatmaları
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

  
Geceleri Hakkari sokaklarında bu çay ocaklarına sıkça rastlanabilir.
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

Dipnotlar:
1.       Bafa Gölü kıyısındaki Latmos Herakleia’sının ören yeri bekçisi rahmetli Mehmet Gümüştekin için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2012/04/bafa-golunun-arka-dunyas-coban-endymion.html
2.      12 Ion yerleşiminden biri olan Erythrai’nin ören yeri bekçisi rahmetli Hüseyin Yavuz için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/11/erythraiden-ildiriya.html
3.      Pliosen Çağ, zamanımızdan beş milyon yıl ile iki milyon yıl önceki 3. Jeolojik zamanın son dilimini temsil eder. Miyosen’de başlayan küresel soğuma eğilimi Pliosen boyunca devam eder; kutup buzulları büyür, dönemin sonlarına doğru buzul çağına girilir. Kuaterner, dünya tarihinden günümüze kadar uzanan yaklaşık son iki milyon yılı kapsayan bir jeolojik çağdır. Bu çağ, iki alt bölüme ayrılır. Bunlardan Pleistosen, günümüzden iki milyon yıl ile on bin yıl öncesi, Holosen ise, on bin yıl öncesinden günümüze kadar uzanan zaman dilimine verilen addır. Dünyanın daha eski jeolojik çağları ile karşılaştırıldığında, Kuaterner’e ilişkin paleoklimatik kanıtların çok daha fazla ve güvenilir olduğu görülür. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. İlhan Kayan; Yeni Yaklaşımlarla Türkiye’nin Plio-Kuaterner Paleocoğrafyasıisimli çalışmasında “Pliosen’de Türkiye tektonik hareketlerle bloklar halinde yükselen bir karadır. Genellikle yarı kurak iklim şartları altında sel tipi etkilerle yüzeysel aşınma ve sel çamurlarınının çukur alanlarda depolanması şeklinde bir jeomorfolojik gelişme olmuştur. Bununla birlikte Pliosen, paleocoğrafya bilgilerimizin az ve yetersiz olduğu bir dönemdir. Kuaterner, genellikle akarsu şekillerinin geliştiği bir dönemdir. Ancak aşınma ve birikme devam ettiği için Pliosen’deki sel rejiminden Kuaterner’deki akarsu rejimine geçiş belirgin değildir. Bu nedenle Türkiye paleocoğrafyası veya daha özel olarak paleojeomorfolojisi için genel bir Plio-Kuaterner kavramı kullanılabilir” demektedir.
4.      Tüf: Volkanik püskürtü ve kayaç türü, tüfit: volkanik konglomera, ufalanmış volkanik kırıntı ve kumtaşı, ignimbirit: asit karakterli maddeler çıkaran patlamalı bir volkan civarında, sıcak hamur kıvamında maddelerin tekrar kristallenmeleri, erime ve ezilmeden dolayı yapışma ve çimentolaşmaları sonucunda oluşan bir cins volkanik konglomera.
5.      Ardalanma: kayaç oluşumu evrelerinin art arda gelişi
6.      Azad Aslan Selçuk, Halil Zorer; Yüzüncü Yıl Üniversitesi; Başkale Bölgesinin (Van) Jeolojik ve Jeomorfolojik Özellikleri; Türkiye Jeoloji Bülteni, Cilt: 60, Sayı:1, Ocak-2017; bkz. https://dergipark.org.tr/download/article-file/283384
7.       Azad Aslan Selçuk, Halil Zorer; a.g.m. Dereiçi Travertenleri ile ilgili bölüm.
8.      Yrd. Doç. Dr. Süleyman Elmacı, Yrd. Doç. Dr. Ramazan Sever; Doğal Bir Anıt: Akçalı Travertenleri (Van-Başkale); Doğu Coğrafya Dergisi; cilt:11, sayı:15 (2006); sayfa:137-153; bkz. http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunidcd/article/view/1021006866
9.      Yazıya konu olan gezi, bir Ebruli Turizm etkinliğidir.
10.   Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Derleyen ve Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

3 yorum:

  1. Bu anlatılanlar, bu muhteşem doğa fotoğrafları insanı büyülüyor. Yörenin Tarih ve doğa zenginliği o yöre insanının refahına katkı sağlamasını dilerim...Sağlığım elverse ilk gideceğim yerler... Gezilerinizi bu blog da yazarak-resimleyerek Anadolu'nun unutulmuş değerlerini tanıtıyorsunuz...büyük bir kültür hizmeti bu yaptığınız...her türlü ödüle övünce layık... C.D.

    YanıtlaSil
  2. Okumaktan çok keyif aldım, teşekkürler arkadaşım.

    YanıtlaSil