VANADOKYA-ALBAYRAK BARTHOLOMEOS KİLİSESİ-DEREİÇİ TRAVERTENLERİ
(3.Bölüm)
19-23
Haziran 2019
İbrahim
Fidanoğlu
Giriş
Çavuştepe’de
arkada bıraktıklarımız; bize düşündürttükleri, memleketin en batısında yıllar
öncesinde tanıdığımız; şimdi bu diyarı terk edip gitmiş ıssız ören yerlerinin
saygıyı hak eden rahmetli bekçileri; gözümüzün önünden birer birer geçip
gidiyorlar. Mehmet Kuşman Amca, bize
ne güzel şeyler hatırlattı bugün? İyi insanları; bütün naifliklerine rağmen bu
toprağın ürettiği geçmiş uygarlıkların bugün aynı topraklarda yaşayanlara
emanet ettikleri kültürel değerleri nasıl sahiplendiklerini; ekmek kavgası
çevresinde şekillenen saygıdeğer bir serüvenin isimsiz kahramanları olarak iyi
bir insan olmanın pratiğini bize gösterdikleri gerçeğini düşündürttü. İyi
basitti ve aslında çok da zordu hayatta; ama o isimsiz kahramanlar bunu
başarmışlardı. Aynı hemşerimiz Kymeli
ozan Hesiodos’un 2500 yıl önce İşler ve Günler isimli manzum eserinde
belirttiği gibi:
“İnsanlar kötülüğe
yığınla akın eder; ona kolayca ulaşırlar, yolu düzdür, yeri yakındır; ama
iyiliğin önüne tanrılar alın terini koymuşlardır, ona varan yol uzun ve
diktir.”
Vanadokya; Yavuzlar köyünde peribacaları
Latmos Herakleia’sında yıllarca Athena Tapınağı’nın yanındaki bir derme çatma masayı mekânı bellemiş Mehmet Gümüştekin(1) mi desek; Erythrai’nin kıdemli ören yeri bekçisi Hüseyin Yavuz’dan(2) mı söz etsek? Gözlerimizin önünden, görev yaptıkları antik kentleri namusu bellemiş isimsiz ören yeri bekçilerinin hayalleri geçiyor bir bir… Mehmet Kuşman da onlardan biri olacak mutlaka; belki hatırlanacak, belki unutulacak. Ama bu kubbede onun söyledikleri de yankılanıp evrenin derinliklerinde bir yere doğru sonsuzluk yolculuklarına uğurlanacak. Ne mutlu ona, ne mutlu bize; bu gezide onu tanıdık.
Çavuştepeli Mehmet Kuşman Amca; Son Urartulu...
Yol
üstünde; Osmanlı Döneminde bölgede savat işçiliği ile nam salmış eski bir
Ermeni köyü Zerinok’un yakınlarından
geçiyoruz. Köy yoldan biraz daha yukarıda kalıyor. Şimdi tabii ki eskilerden kimsecikler
kalmamış bu kadim gümüş işlemeciliğinin başını çeken köyde. Ermenilerle
birlikte, bu köyler de terk edilmiş; derin bir sessizliğe bürünmüş. İlk olarak Urartular tarafından geliştirilen ve gümüşün üzeri
karartılarak gerçekleştirilen bu zanaat, yüz yıllarca ayakta kalmayı başarmış.
Osmanlı döneminde zirveye ulaşan “gümüşün kara sevdası” savat, günümüzde
birbirinden güzel takılarla yeniden canlanma çabasında. Şimdilerde Van merkezinde bu işi sürdürmeye çalışan
birkaç imalatçı var hala. Urartulardan kalma tematik çalışmalarla göz
kamaştıran örnekleri Cumhuriyet Caddesi’ndeki vitrinleri süslüyor Van’da.
Albayrak Bartholomeos Kilisesi
Zerinok’u arkamızda bırakalı
epey oldu. Bir süre sonra Zernek Suyu
üzerinde kurulmuş Zernek Baraj Gölü’ne
ulaştık. Göl, Van-Hakkâri karayolu
boyunca bize bir süreliğine yoldaşlık etti. Güzeldere
virajlarına doğru sarıyor minibüs bu arada. Yerel rehberimizin
söylediğine göre, 32 virajlar olarak
anılıyor bu bölge; döne döne tırmanıyoruz dağlara doğru. Güzeldere geçidinden geçiyoruz; 2730 metre…
Vanadokya öncesinde yol üstünde mola...
Yaylalarda...
(Kaynak: Ebruli Arşivi)
Çukurca'da...
(Kaynak: Ebruli Arşivi)
Bir süre sonra
Van-Hakkâri yolunda bir yol üstü konaklama
tesisinde mola veriyoruz. Kuzey Irak’tan, İran’dan sınırları çizilmemiş insan
suretleriyle karşılaşıyoruz; molada çay içerken. Başka bir coğrafyanın
habercisi lisanlar, yüzler, kıyafetler ve kültürler… Her şey değişti artık
buralarda.
Albayrak yolunda korungalar arasında...
(Kaynak: Ebruli Arşivi)
Yavuzlar köyünde Ebruli gezginlerinin Vanadokya hatırası
(Kaynak: Ebruli Arşivi)
Yavuzlar köyünün kerpiç evleri ve arkada Yiğit Dağı
Vanadokya
Önde Yavuzlar köyünün tezek yığınları, arkada Yiğit Dağı ve peribacaları; en yukarıda Rıkan Kalesi
Başkale ilçesine 33 km uzaklıktaki Yavuzlar köyünün hemen üstünde yükselen volkanik Yiğit Dağı’nın (3468 metre) püskürtüleri ile oluşmuş bulunan tüf kayaçlar, binlerce yıldır doğanın aşındırıcı etkileri altında (yağmur ve rüzgâr) Kapadokya’da görülen peribacalarına benzer yapılar oluşturmuşlar. Mağaralar ve uzun tüneller de bu volkanik özellikteki kayaçlar içinde dikkat çekiyor.
Yavuzlar köyünün ağıl işlevi gören açık avlularından biri
Avluda yavrusunu emziren bir keçi
Peribacaları
Vanadokya'dan bir başka görünüm
Yavuzlar köyü florasından bir örnek...
Yavuzlar
köyü, kerpiç evleri, yine küçükbaş hayvanlara ağıl işlevi gören üst üste
konulmuş taşlardan oluşmuş derme çatma duvarlarla çevrili avluları, sarı
sıcakta kurumaya bırakılmış üst üste yığılı tezek yığınları, toz toprak sokaklarda
peşimize takılan çocuk kalabalıkları, sessiz evlerin kapılarından sokağa doğru
uzanan meraklı başlardan ibaret bizim için… Her şeye yabancı bizler, karşımızda
bir duvar gibi yükselen volkanik Yiğit
Dağı’nın yamaçlarında hala oluşumu devam etmekte olan bir doğa harikasının
izlerinden ayıramıyoruz gözlerimizi. Önümüzde yanımızda koşturan köyün
çocukları doğal rehberimiz sanki. Kayaların içine oyulmuş mağaralara
tırmananlar, fotoğraflar için poz verip peri bacalarının serpildiği yamaçlara
doğru koşturan öncüler; bizi yukarıdaki kaleye doğru sürüklercesine çekiyorlar sanki.
Hemen önümüzde; ilerideki dağdan gelen sel yatağının önünü kesen bir bent
var.
Ebruli gezginleri, vadinin bir kolunun girişinde Yavuzlar köyünün çocuklarıyla birlikte...
Peribacalarının dibindeki bir mağaranın girişi
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Azad
Sağlam Selçuk ve Halil Zorer’in
Ocak 2017’de Türkiye Jeoloji Bülteni’nde
yayınlanan Başkale Bölgesi’nin (Van)
Jeolojik ve Jeomorfolojik Özellikleri isimli makalesinde Yavuzlar köyündeki peribacaları
oluşumlarıyla ilgili şu bilgiler verilmekte:
“Başkale Havzası içerisinde, farklı yer
süreçleri sonucunda gelişmiş birçok jeolojik miras üyesini görmek mümkündür.
Bunlardan bazıları tektonik, bazıları ise volkanik kökenlidir. Havzanın
kuzeydoğusunda, Yavuzlar köyünde
volkanik kayaçlardan oluşan peribacaları (Vanadokya)
yer alır. Havzanın güneyinde ise yaygın traverten oluşumlarını görmek
mümkündür. Bunlardan bölgede en iyi bilinenleri Dereiçi köyünde bulunan (Pamukkale benzeri) teras tipi travertenler
ile Çamlık köyünde bulunan sırt tipi
travertenlerdir.
Peribacalarının yer aldığı vadide seli önlemek amacıyla yapılmış bir bent
Harikalar diyarı; her yer peribacalarıyla dolu...
Van’ın
Başkale ilçesine bağlı Yavuzlar köyünde bulunan kırgı bayırı
topografyasında gelişmiş peri bacalarına, yöre halkı tarafından “Vanadokya” ismi verilmiştir. Plio-Kuvaterner(3) yaşlı
Yiğit Dağı volkanizmasının
ürünlerinin farklılaşmış aşınımı sonucu gelişen peribacaları, jeolojik ve
jeomorfolojik koşulların ortak işlevleri sonucu meydana gelmiştir. Bu yapılar
genel olarak tüf, tüfit ve ignimbrit(4) ardalanmasından(5)
oluşan bir serinin üzerinde yer alırlar. (İnceleme bölgesinde) 55 km2
alan içerisinde yaklaşık 17000’den fazla peribacası ile birlikte 35 mağara ve
12 oyma kaya evi bulunduğu bilinmektedir. Bunlar genel olarak şapkalı, sütunlu
ve sivri tiplerdir.
Vanadokya vadisinde sıraca otları
Altın otları ya da ölmez çiçek
Peribacaları;
koni şeklinde olup, çoğunlukla tipik bir peribacası morfolojisine sahiptir. Bir
gövde ile çoğunlukla tepe kısmında bulunan bir bloğun oluşturduğu takke olmak
üzere iki kısımdan oluşur. Çalışma alanı içerisinde takkeyi oluşturan
(ignimbritler) blokların çoğu düşmüştür ve gövdeleri genellikle silindirik veya
konik biçimli geometri gösterirler. Bu durumun sıkça görülmesinin nedeni
takkeyi oluşturan bloğun yalnızca ignimbritlerden oluşmasıdır. Ayrıca inceleme
alanında yamaçların üst kesimlerinde yer alan peribacalarında aşınma ve bozunma
seviyesi daha azdır. Çok az eğimli ve alt bölümlerde yer alan peribacalarının
yoğunluğunun azaldığı ve biçimlerinin bozulduğu görülmektedir. Bölgede, son
yıllarda yağışların etkisiyle ortaya çıkan, metrelerce uzunluktaki çok sayıda
tünel ve mağara da ilginç yer şekilleri arasındadır.”(5)
Vanadokya'da Yavuzlar köyü çocuklarının sevinci
Peribacalarından bir görünüm
Rıkan Kalesi
Köyle iç içe konumda peri bacalarının üst bölümünde, devasa bir taş blok var. Peribacaları arasında bizle birlikte dolaşan köyün çocukları, oranın 150 basamaklı bir tünelle ulaşılan doğal bir kale olduğunu söylüyorlar. Adı da Rıkan Kalesi… Yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki kalenin, ana kayanın içine oyulmuş 150 basamaklı bir tünelle ulaşılabilen tek bir girişi var.
Önde Yavuzlar'ın kerpiç evleri, arkada Rıkan Kalesi; bir başka açıdan...
Sel
yatağının önünü kesen bendin üstüne çıkıyoruz. Arkamızda Yiğit Dağı’nın yamaçlarını sarmış yüzlerce peribacası, önümüzdeki
vadide çaresiz bir yalnızlık içinde Yavuzlar
köyünün çamurdan evleri; tepemizde dönüp duran bir “drone” filmimizi çekmekte;
bir Vanadokya hatırası, başka bir şey
değil…
Vanadokya'da bir bendin üzerindeyiz. Tepemizde bir drone...
(Kaynak: Murat Adıyaman)
Yavuzlar köyünden ayrıldıktan sonra, yeniden
Albayrak beldesine yöneliyoruz
gerisin geri. Yerleşime Yavuzlar köyü
girişinde, alçak bir tepenin üstünde; zamana mı, yoksa insana mı yenilmiş bir
manastır yıkıntısı var; Aziz (Surp)
Bartholomeos Manastırı… Yakın geçmişte bir dönem bölgede askeri faaliyetler
esnasında kullanılan manastır, artık Kültür ve Turizm Bakanlığı’na
devredilmiş durumda.
Bartholomeos Kilisesi; batı cephesinde yer alan giriş
Tavanı olmayan kilise; Albayrak'da...
Doğu-batı
doğrultusunda uzanan kilisenin tavanı tamamen çökmüş. Kaynaklar,
kilisenin ilk kez IV. yüzyılda inşa edildiğini belirtiyor. 13-14. yüzyıllarda
yapı neredeyse tamamıyla yenilenmiş. 1647-1655 tarihli bir onarım kitabesini
üzerinde taşıyan manastırdan günümüze üst örtüleri tamamen yıkılmış kilise ile
batı yönünde yer alan jamadun (cemaat
yeri) ulaşabilmiş.
Kilisenin içi
Giriş kapısının içten görünüşü
Bir inanışa
göre; Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz
Bartholomeos’un mezarının da burada olduğu; bu nedenle de manastırın ona
adandığı ve onun ismiyle onurlandırıldığı söyleniyor.
Batı
cephesinin ortasındaki anıtsal giriş oldukça etkileyici. Üstten sivri kemerli
bir alınlıkla vurgulanmış portal, dikdörtgen çerçevesi içinde, köşelerden
duvara gömülmüş yuvarlak küçük sütunlarla (sütunce ya da piller)
sınırlandırılmış, sivri kemerli bir girinti oluşturuyor. Bunun tam ortasında
girişi temsil eden basık kemerli bir kapı açıklığı yer alıyor. Kapının
üstündeki alınlıkta ise, at üstündeki iki süvarinin mücadelesini betimleyen bir
friz (kabartma) bulunmakta. Küçük kemerli kapının üstünde yer alan büyük
kemerin içindeki üst alınlıkta ise tanrı, dört meleğin taşıdığı bir tahtta
oturur durumda betimlenmiş. Ama bu kabartmanın üst bölümü bugün tamamıyla
tahrip olmuş durumda. Orijinal kabartmada Tanrının omuzlarında güvercinler,
ayaklarının altında ise aslan figürleri varmış. Bugün sadece tahtın dibindeki
iki aslan figürü seçilebiliyor. Güvercinler ve tanrı figürünün neredeyse tamamı
uçup gitmiş.
Kilisenin batı cephesinde yer alan kemerli giriş kapısı; kapının iki yanında gömülü sütunceler ve üstteki kemerin üzerinde yer alan melek kabartmaları
Küçük kemerli kapının üstünde yer alan süvari kabartması
Kilisenin yandan görünüşü
Günümüze
harap vaziyette ulaşan kilise, basit Yunan haçı planlı olarak inşa edilmiş. Şu
anda yerinde bulunmayan ve eski fotoğraflarına bakılarak değerlendirme yapılan
kilisenin orta mekânını örten merkez kubbesi, doğuda; duvarlardan ileriye
taşınmış duvar payandalarına, batıda ise; dört yana kemerli bağlantıları olan
haç biçimli ayaklar üzerinde yükselen sivri kemerlere oturtulmuş. Doğudaki
apsis beş kemerli olup, yanlarında papaz hücreleri yer alıyor. Yapının
tamamında; manastırın doğusunda yer alan traverten ocaklarından getirildiği
düşünülen travertenlerden elde edilmiş düzgün kesme taşlar kullanılmış.
Kilisenin iç duvarlarında yer alan haç grafitileri
Kiliseden dışarı bakış
Albayrak'da Bartholomeos Kilisesi
Albayrak’dan Van-Hakkâri yoluna doğru tali asfalttan ilerlerken, sağımız solumuz
pembe renkli korunga çayırlarıyla
kaplı. İnanılmaz renklilikte göz alabildiğine uzanıp gidiyor çayırlar. Her yer
pembeye boyanmış gibi; sanki ilahi bir fırçayla. O kadar hakiki ki her şey.
Albayrak yolunda korunga çayırları
Korungalar; yakından...
Tarla sarmaşıkları
Albayrak yolunda göz alabildiğine uzanan yeşil çayırlar
Zap Suyu’nu kuzeyden besleyen Çığlı Suyu, biraz öteden köpüre köpüre
akmakta. Biraz sonra batıya doğru bir toprak yola sapıyoruz; bizi Dereiçi köyü civarındaki traverten
oluşumlarına götürecek yol bu. Solumuzda deli deli akan yine bir çay var; ismi Karacasu… Karacasu, güneyden Van
ile Hakkâri’nin sınırının da bir
bölümünü çiziyor bir yandan. O da önce Çığlı’ya
ve daha sonra Hakkâri sınırları
içinde Zap Suyu’na karışacak.
Hepsinin acelesi var; taşıdıkları toprakla boz bulanık bir şekilde güneye doğru
akıyorlar.
Karacasu Çayı
Dereiçi travertenlerine doğru...
Yol
çatısından yaklaşık 19 km.lik bir toprak yolla ulaşıyoruz travertenlere.
Dağlara doğru yükseldikçe, çevremizdeki çayırların yeşilliği başımızı
döndürüyor. Yerel rehberimizin belirttiğine göre; yaz aylarında Şırnak yönünden
göçerler, bölgelerindeki otlar tükendikçe bu civardaki dağlara doğru ilerliyorlar.
Aşağılarda otlar sararıp tükendikçe, yukarılara vuruyor sürüler. Her yıl bu
serüven kendini yineliyor Hakkâri civarında; tabii ki güvenlik koşullarının el
verdiği ölçüde…
Dağlar dağlar; yeşil dağlar, kışın etekleri buz bağlar.
Karacasu'ya karışan küçük derelerden biri
Kışın
buralarda bambaşka bir manzara olmalı. Yollar ve dağlar, her yer bembeyaz bir
kar örtüsü ile kaplanmış. Geçit vermeyen dağlar; hayat zor buralarda. Son
yıllarda kışın karla kapanan yolların hemen devlet tarafından açıldığını ve
eskisi gibi kapalı kalmadığını anlatıyor köylüler. Dağların yamaçlarında
sürüler otluyor. En yükseklere kadar yayılmışlar her yere. Dağların tepelerinde
ya da vadi diplerinde küçücük yerleşimler gözümüze çarpıyor. İnsan yaşar mı,
yoksa boş mudur; pek fark edilmiyor uzaktan. Dereiçi yakınlarından geçiyoruz. Karacasu’nun yatağının yoldan uzaklaştığı bir noktada; Uludoruk (ya da Paltonis) ismiyle de anılan bir küçük yerleşimin hemen yakınlarında
arabadan iniyoruz ve dere yatağına doğru bir patikadan yürümeye başlıyoruz.
Oluşumunu tamamlamış travertenler üzerinde; aşağıda ise oluşumu süren beyaz renkli travertenler...
Dereiçi travertenleri
(Fotoğraf: Tuğrul Topaloğlu)
Önümüzde
uzanan bir sırtta ilk traverten oluşumları fark ediliyor. Sırt dere yatağına
doğru alçalıyor ve traverten oluşumlu bir köprü şeklinde Karacasu çayının üstünü örtüyor. Dere, burada bir noktadan kayayı
patlatarak, büyük bir şelale şeklinde altındaki dev kazanına doğru dökülüyor.
Bir tanrıça heykelini andıran traverten kaya
Pamukkale travertenlerini andıran Dereiçi traverten basamakları; kahverengi ve beyaz bir arada...
Traverten havuzları
Sağımızdan
solumuzdan küçük derecikler, aşağıdaki Karacasu’ya
doğru akıyor. Bunlardan birinin üstündeki köprü işlevi gören derme çatma iki
ağaç kütüğünün üstünden geçerek, yukarıda sözünü ettiğimiz sırtın yanından
travertenlere doğru iniyoruz. Travertenlerin bir kısmı kararmış durumda; bir
kısmında ise canlılık sürüyor. Bunun traverten oluşumunu besleyen su kaynaklarının
yer değiştirmesinden kaynaklanabileceğini düşünüyoruz. Dere yatağına doğru
alçalan traverten bloğunun üzerinde traverten havuzlarında ılık denilebilecek
ölçüde su mevcut.
Dereiçi traverten oluşumlarının yer aldığı vadinin genel görünümü; oluşumu tamamlanan travertenler daha yukarıdakiler...
Dereçi traverten havuzları
Karacasu çayının karşı yakasındaki yamaçta,
sanki üzerinde kitonu ile temsil edilmiş bir tanrıça heykelini andıran bir kaya
kütlesi var. O da kalkerli bir yapıda belli ki… Buraların sahibi gibi dikiliyor
karşımızda. Traverten balkonundan dağlara, Karacasu
çayının yukarılarına ve hemen yukarımızda yer alan aktifliğini kaybetmiş ve
kahverengine dönüşmüş travertenlere bakıyoruz. Bambaşka bir dünyada gibiyiz;
yemyeşil yamaçlar, çevremizde yüksek dağlar ve ıssızlığın ortasındayız. Sadece
traverten köprüyü patlatıp akan suyun sesi var kulaklarımızda.
Traverten oluşumları; yakından...
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Azad Sağlam Selçuk ve Halil Zorer’in Ocak 2017’de Türkiye Jeoloji Bülteni’nde yayınlanan Başkale Bölgesi’nin (Van) Jeolojik ve
Jeomorfolojik Özellikleri isimli makalesinde Dereiçi Travertenleri ile ilgili şu bilgiler verilmekte:
“Van il merkezine
150, Başkale ilçesine ise 35
kilometre uzaklıkta bulunan Dereiçi köyünün
batısında yaygın traverten oluşumları gözlenmektedir. Yaklaşık 2 km2’lik
alanda yer alan Dereiçi travertenleri,
havzayı batıdan sınırlayan Başkale Fay
Zonu’nun tavan bloğu üzerinde yer
almaktadır. Aktif traverten oluşumları günümüzde havza içerisinde devam
etmektedir. Teras tipi travertenlerden oluşan Dereiçi travertenleri, havzanın batısında yer alan kaynaklardan
çıkan suyun yamaç aşağı akmasıyla oluşmuşlardır. Teras tipi travertenlerin
güney kısmı, genel olarak beyaz ve kirli beyaz renkte görülmektedir. Halen
aktif olarak beslenen ve depolanmaya devam eden güney kısımda su sıcaklığı
30-35°C arasındadır. Kuzey kesimi besleyen aktif su kaynaklarının kimyasının
güneye göre daha farklı olduğu çökelen travertenlerden anlaşılmaktadır. Kuzey
kesim kırmızı-sarı renkli travertenlerden meydana gelmektedir. Eğimli bir yamaç
boyunca yer alan teras tipi travertenler, boyutları santimetreden metreye varan
traverten havuzları ve terasları içerirler. Üst kısımlarda daha geniş traverten
havuzları bulunurken, alt kesimlerde daha küçük havuzlar bulunmaktadır. Bunun
nedeninin suyun alt kesimlerde kısmen soğuması ile ilişkili olduğu söylenebilir
(Weed, 1989; Altunel 1996).”(7)
Bir sığır kuyruğunun ardındaki dünya; Dereiçi travertenleri
Vadiden bir görünüş; hep o tanrıça heykeli (!)
Kaynakların aktarımına göre; oluşumu süren traverten basamaklarının bugünkü şeklini almasında basamakların üst tarafından daha önce oluşmuş travertenler arasından çıkan, içinde kalker ve kükürt barındıran su kaynakları etkilidir. Basamakların üst tarafından birkaç noktadan çıkan kaynakların suyu, kış ve ilkbahar mevsiminin ilk aylarında azalır. İlkbahar sonu ve yaz mevsiminin gelmesiyle çevrede yüksek yerlerde bulunan karların erimesi artar. Bunlara bağlı olarak kış mevsiminde basamaklarda daha mat bir görünüş vardır. Yaz mevsiminde kaynak sularının fazlalığı nedeniyle içinde erimiş halde taşıdığı malzemelere bağlı olarak daha parlak ve beyaz bir görünüşe kavuşur.
Bir tür dağ çayı olmalı...
İsmini bilemedik; bir tür yonca mı?
“Oluşumun devam
etmesi nedeniyle, Denizli Pamukkale traverten sekilerinde olduğu gibi, gerek
küçük havuzlarda, gerekse havuzlardan dökülen suyun oluşturduğu travertenler
yeterince sertleşmemiştir. İnsan eli ile rahatlıkla koparılabilen, üzerine
herhangi bir basınç uygulandığında şekli bozulabilen, aynı şekilde üzerine
basıldığında ayak şeklinin çıkabileceği kadar yumuşak ve kırılgandır.
Yaban gülleri ya da "rosa canina"lar
Vadim o kadar yeşildi ki...
Araştırma
sahasındaki en önemli akarsuyu Karacasu Çayı oluşturur, Merkez Dağ (3240 m), Küçükkale Dağı (3040 m) ve Gilehöyük Tepe (3505 m) yamaçlarından
kaynaklarını toplayan Karacasu Çayı daha sonra çevredeki diğer suları da
toplayarak Zap Suyu'na kavuşur.
Sahada karstik ve fay hatlarına bağlı olarak çok sayıda kaynak
vardır. Bunlar arasında en önemli kaynaklar traverten sahasının üzerinde olan
10 kadar kaynak suyudur. Söz edilen kaynaklar, traverten oluşumunu sağladığı
gibi basamaklardaki havuzlara da devamlı su vermektedir.”(8)
Karacasu Çayı; batı yönü...
Karacasu Vadisi; doğu yönü...
Hakkari'ye girerken; köpüren suların yanında akşam yemeği
(Kaynak: Ebruli Arşivi)
Hakkari; Bulvar Caddesi'nde gece ışıkları
(Kaynak: Ebruli Arşivi)
Hakkari yaylalarının eşsiz çiçeği ters lalelerden esinlenerek yapılmış sokak aydınlatmaları
(Kaynak: Ebruli Arşivi)
Geceleri Hakkari sokaklarında bu çay ocaklarına sıkça rastlanabilir.
(Kaynak: Ebruli Arşivi)
Dipnotlar:
1.
Bafa Gölü kıyısındaki
Latmos Herakleia’sının ören yeri bekçisi rahmetli Mehmet Gümüştekin için bkz.
https://dagakactim.blogspot.com/2012/04/bafa-golunun-arka-dunyas-coban-endymion.html
2.
12 Ion yerleşiminden biri olan Erythrai’nin ören yeri bekçisi rahmetli Hüseyin Yavuz için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/11/erythraiden-ildiriya.html
3. Pliosen Çağ, zamanımızdan beş milyon yıl ile
iki milyon yıl önceki 3. Jeolojik zamanın son dilimini temsil eder. Miyosen’de başlayan küresel soğuma eğilimi Pliosen boyunca devam eder; kutup
buzulları büyür, dönemin sonlarına doğru buzul çağına girilir. Kuaterner, dünya tarihinden günümüze
kadar uzanan yaklaşık son iki milyon yılı kapsayan bir jeolojik çağdır. Bu çağ,
iki alt bölüme ayrılır. Bunlardan Pleistosen,
günümüzden iki milyon yıl ile on bin yıl öncesi, Holosen ise, on bin yıl öncesinden günümüze kadar uzanan zaman dilimine
verilen addır. Dünyanın daha eski jeolojik çağları ile karşılaştırıldığında, Kuaterner’e ilişkin paleoklimatik kanıtların
çok daha fazla ve güvenilir olduğu görülür. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü öğretim üyelerinden Prof.
Dr. İlhan Kayan; “Yeni
Yaklaşımlarla Türkiye’nin Plio-Kuaterner Paleocoğrafyası” isimli çalışmasında “Pliosen’de Türkiye tektonik hareketlerle
bloklar halinde yükselen bir karadır. Genellikle yarı kurak iklim şartları
altında sel tipi etkilerle yüzeysel aşınma ve sel çamurlarınının çukur
alanlarda depolanması şeklinde bir jeomorfolojik gelişme olmuştur. Bununla
birlikte Pliosen, paleocoğrafya
bilgilerimizin az ve yetersiz olduğu bir dönemdir. Kuaterner, genellikle akarsu şekillerinin geliştiği bir dönemdir.
Ancak aşınma ve birikme devam ettiği için Pliosen’deki sel rejiminden
Kuaterner’deki akarsu rejimine geçiş belirgin değildir. Bu nedenle Türkiye
paleocoğrafyası veya daha özel olarak paleojeomorfolojisi için genel bir Plio-Kuaterner kavramı kullanılabilir” demektedir.
4. Tüf: Volkanik püskürtü ve kayaç türü,
tüfit: volkanik konglomera, ufalanmış volkanik kırıntı ve kumtaşı, ignimbirit: asit karakterli maddeler çıkaran patlamalı bir volkan civarında, sıcak
hamur kıvamında maddelerin tekrar kristallenmeleri, erime ve ezilmeden dolayı
yapışma ve çimentolaşmaları sonucunda oluşan bir cins volkanik konglomera.
5. Ardalanma: kayaç oluşumu evrelerinin art arda gelişi
6.
Azad Aslan Selçuk, Halil Zorer; Yüzüncü Yıl
Üniversitesi; Başkale Bölgesinin (Van)
Jeolojik ve Jeomorfolojik Özellikleri; Türkiye Jeoloji Bülteni, Cilt: 60,
Sayı:1, Ocak-2017; bkz. https://dergipark.org.tr/download/article-file/283384
7.
Azad Aslan Selçuk, Halil Zorer; a.g.m. Dereiçi Travertenleri ile ilgili bölüm.
8.
Yrd. Doç. Dr. Süleyman Elmacı, Yrd. Doç. Dr. Ramazan Sever; Doğal Bir Anıt: Akçalı
Travertenleri (Van-Başkale); Doğu
Coğrafya Dergisi; cilt:11, sayı:15 (2006); sayfa:137-153; bkz. http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunidcd/article/view/1021006866
9.
Yazıya konu olan gezi, bir Ebruli Turizm etkinliğidir.
10.
Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ.Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir.
Derleyen ve Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Düzenleyen: MYC
Bu anlatılanlar, bu muhteşem doğa fotoğrafları insanı büyülüyor. Yörenin Tarih ve doğa zenginliği o yöre insanının refahına katkı sağlamasını dilerim...Sağlığım elverse ilk gideceğim yerler... Gezilerinizi bu blog da yazarak-resimleyerek Anadolu'nun unutulmuş değerlerini tanıtıyorsunuz...büyük bir kültür hizmeti bu yaptığınız...her türlü ödüle övünce layık... C.D.
YanıtlaSilİlginize teşekkürler...İF
SilOkumaktan çok keyif aldım, teşekkürler arkadaşım.
YanıtlaSil