18 Eylül 2024
İbrahim Fidanoğlu
Yangın
Köy adı Çıplak
Sonra mahalle,
Adı Yeşilova.
Ne hatıralar,
Ne hayatlar!
Sıcak bir yaz,
Yangın her yerde
Savrulan közler
Seni de vurmuş.
Eski adına nispet;
Tekrar çıplak…
Kabirler, zeytinler, hayıtlar çıplak.
Kavrulmuş kabuklar,
İçi boş canlar!
Ölüm içinde ölüm…
Kurtuluş yok.
Bu günden yarına!
Devir öyle
Devir.
Aybey Çini
Yeşil ve Kara; Çıplak’ta…
Çıplak, sırtını dayadığı kuzeybatıda Nazardağ, kuzeydoğuda Dededağ
ve onların ortasında Yemişalanı
olarak anılan tepeliklerin eteğinde; kendini mümkün olduğunca sakladığı bir
sekiden Küçük Menderes Ovası’na doğru
bakan kadim bir köy aslında. Köy halkı, yüzlerce yıl dağın eteklerinde
zeytincilik, çayırda ise pamuk ve sebze tarımı ile geçimini sağlamış.
Genellikle yazları hayat, çardaklarda ve derme çatma mekânlarda; ovada
geçermiş. Zamanla ovadaki yaşamın gereksinimleri çerçevesinde bir yerleşim
mekânı oluşmuş. Yöreye elektrik gelmiş bu arada. Köy de giderek ovaya kaymış; o
günkü kıt kanaat koşullarda hem dağın eteğindeki, hem de ovadaki evlere
elektrik alma gücünü kendilerinde bulamayan köylüler, ovadaki yerleşime
elektrik almayı yeğlemişler ve köy bu şekilde zamanla ovaya inmiş. Adı da
yemyeşil bir görünüme sahip çayırlıktan kaynaklanmış olsa gerek; Yeşilova olarak uygun görülmüş. Dağdaki
yüzlerce yıllık eski köy yerleşimi ise, giderek terk edilmiş ve Eski Çıplak köyü olarak anılmaya
başlanmış.
(Haziran 2012)
(Haziran 2012)
(Eylül 2024)
Geçmiş yıllarda bu köyü
iki kez çevresindeki coğrafya ile birlikte dolaşma fırsatı bulduk.(1) Dolaşırken Coşkun
Ağabey’in geçmişle yüklü çocukluk ve ilk gençlik yıllarına ait anılarıyla bazen
hüzünlendik, bazen de gıpta ettik geçmişe. Bugün ise çevremizdeki iklim tamamen
farklıydı. Ağustos ayında köyün kuzey batısında Nazardağ civarında, kuzey doğusunda ise Dededağ civarında çıkan/çıkarılan yangınlar sonrasında dağın
eteklerinden itibaren ovaya doğru inen bir kara bir örtü serilmişti sanki dağın
taşın üstüne. Sırtlarda yangından bir şekilde kendisini kurtarabilmiş
zeytinliklerin yeşili ile alçaklardaki koyu karaltı tam bir tezat halindeydi.
Yangının ardında bıraktığı is karası ve yok ettiği canlılara dair her türlü iz,
gerçekten yürek burkucuydu. Neredeyse Bayındır-Canlı-İzmir
karayoluna dek inen yangın, yol kıyısında sıralanmış çiçek seralarını da
vurmuştu. Öyle manzaralar vardı ki, şaşırtıcı şekilde; seralarda eski antik
hamamların alttan ısıtma kanallarındaki zemini taşıyan silindirik tuğla
desteklerini andıran ve topraktan kaleler gibi sıra sıra öbekler oluşmuştu. İlk
bakışta anlam veremediğimiz bu oluşumların yangın sonrası fidan ya da çiçek
saksılarındaki plastik malzeme ile saksıdaki dikili bitkinin gövdesinin
yandıktan sonra geriye kalan kalıntısı olduğunu anladık. İskelet gibi
ayaktaydılar.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Tarihi mezarlığa yürüdüğümüz toprak yol ve arkada Bozdağ'ın yeşil-siyah sırtları; aşağılarda ovanın karanlığı...
(Eylül 2024)
Köyün eski mezarlığında
dolaşırken her yer is karası idi. Ergenli’den
dağın eteklerini yalayarak Yusuflu
üzerinden Elifli ve Çıplak’a doğru uzanan eski kervan
yolunun bulunduğu dere yatağının iki yanındaki hayıtlar ve diğer çalılıklar
yanıp kül olmuştu. Ama geçen hafta yağan şiddetli yağmur, yaşama can suyu
olmuştu ovada yeniden. Dere yatağının iki yakasında sazlıkların ve hayıtların
köklerinden fışkıran taze sürgünler, bize filizlenmekte olan yeni hayatı
fısıldar gibiydiler.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Köye Elifli kavşağı üzerinden ulaştık. Dededağ’a doğru çıkan Hasan Dayı Yolu’nu geçtikten sonra,
arabayı köyün merkezindeki camiye yakın bir yere bıraktık. Çıplak civarında son zamanlarda inşaat faaliyetleri artmıştı. Köyün
batı çıkışındaki; içinde tarihi ve anıtsal nitelikteki bilge zeytin ağaçlarının
bulunduğu, geçmişte de uğradığımız alanda şimdi iki katlı ve geniş avlulu bir
ev vardı. Coşkun Ağabey’in aktarımına göre; o anıtsal zeytin ağaçlarının tam
üstüne oturmuştu bina. Coşkun Ağabey’in tabii anıt olarak tescil ettirmeye
uğraştığı, ama yetkili makamlardan doğru dürüst bir yanıt alamadığı en görkemlisi
de yoktu artık. Bir kısmını inşaat, diğer bir kısmını ise evin çevresini saran
yangın yok etmişti.
(Mayıs 2019)
(Mayıs 2019)
(Mayıs 2019)
Evin altından kervan
yoluna doğru inen bir toprak yolu takip ederek, yine daha önce içinde
dolaştığımız köyün eski mezarlığına doğru yürüdük. Her yer kapkaraydı ve sanki
hala yanıklık alanda üstümüze vuran bir sıcaklık vardı. Yanmış zeytin
ağaçlarının kapkara gövdelerinin yanından geçtik. Çevremizdeki manzara dehşet
vericiydi. Her şey yanmıştı. Tarihi mezarlığın mezar taşları bile kapkaraydı.
Eskiden hatırımızda kalanları arayıp bulduk. Kimi balbal, kimi İlkçağ’dan kalma
mimari parçaların devşirilmesiyle oluşturulmuş, kimisi Osmanlı dönemine ait ve
üzerinde yazısı mevcut ve en son yakın döneme ait yeni mezarlar ve onlara ait
mezar taşları her yana dağılmış durumdaydı. Yıllar önce mezarlıkta gördüğümüz
ve Bizans Dönemine ait; belki bir kiliseden kalan eliptik kesitli bir sütun
parçası da oradaydı.
(Eylül 2024)
Tarihi mezarlıktaki Osmanlı dönemine ait mezar taşlarından biri; yangın yerinde... Üzerinde Hicri 1187 tarihi seçiliyor. Bu ise, Miladi 1773 tarihine karşılık geliyor.
(Eylül 2024)
Orta yerinde kırılmış bir Osmanlı dönemi mezar taşı yerde yatıyor; yangın yerinde...
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Yangın sadece nebatı
vurmamıştı. Diğer canlılar da nasibini almıştı bu felaketten. Mezarlar arasında
dolaşırken, iki kaplumbağa yavrusuna ait içi boşalmış kılıflarla karşılaştık.
Can gitmiş, zırh kalmıştı geriye. Hazin bir manzaraydı. Bu sadece mezarlıkta
dolaşırken gördüğümüz tekil bir örnekti. İhtimaldir ki; bunun gibi binlerce
canlı yok olmuştu.
Tarihi mezarlıkta yakın zamana ait iki mezar; Coşkun Ağabey, Çıplak köyünden 1924 doğumlu Hamit Türe'yi (1924-1984) hatırlıyor.
(Eylül 2024)
19.yy.da Ergenli'den ve Elifli üzerinden Çıplak köyüne ulaşan kervan yolu bu dere yatağından geçiyordu.
(Eylül 2024)
(MYC; Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Sağda solda yangından
kurtulabilmiş hayıtlar vardı; kimi beyaz, kimi mor renkli çiçekleriyle yaşamı
savunur gibiydiler. Tepelere doğru zeytinlikler içinde 15 civarı ev serpilmişti
sırtlara. Yapılaşma refleksi; hem de suyun ve elektriğin olmadığı bu dik
yamaçlarda, insanlar ovaya hâkim bir manzaranın mı peşindeydiler acaba?
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Haziran 2012)
(Eylül 2024)
Mezarlığın içinden geçen
eski kervan yolunu takip ederek geldiğimiz yöne doğru yürüdük. Köyün camisinin
içinde dolandık biraz. Daha önceki gezilerde gördüğümüz antikitelerin hepsi
yerli yerindeydi. Dağın eteğindeki “avlaka”nın
(çamaşırhane) yanında bulunan çeşmeye dönüşte uğradık. Bir zamanlar buğday
dövmek için kullanılmış olabileceğini düşündüğümüz bir İlkçağ Dorik sütununun
parçasından devşirilmiş dev dibek taşı, dev gibi bir dut ağacının altında durmaktaydı. Çeşmenin
suyundan içtik. Şişelerimizi doldurduk. Coşkun Ağabey’in aktarımına göre; bu
suyun yıllarca önce köylü tarafından kazılarak bulunmuş kaynağı, arkadaki
sırtın yükseklerindeydi. Sağımızdaki sırtta yer alan zamanının gösterişli
evlerinden biri ise, yangında zarar görmüş ve oldukça harap vaziyetteydi.
(Haziran 2012)
(Haziran 2012)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Ipıssız Çıplak; terk edilmişlik ruhu içinde
yapayalnız kaldı arkamızda. Yangının yok ettikleri ise cabasıydı üstüne üstlük.
Yüzlerce yıllık zeytin ağaçları, kömüre dönmüş canlılar, bütün enkaz
ortalıktaydı. Caminin altındaki boş alanda otlar arasında yer alan kurtuluş
abidesi, Coşkun Ağabeylerin okuduğu; şimdilerde ise Ödemiş-Kaymakçı’dan buralara savrulmuş bir evsize
yurt olmuş eski ilkokul da çaresiz ve derbederdi. Sessiz köyü arkamızda
bırakarak Bayındır’a doğru yola
çıktık.
(Eylül 2024)
Bayındır’ın eski mahallelerinde dolaşırken…
Yanık Çıplak sırtlarında dolaşırken ruhumuz
kararmıştı. Hem karnımızı doyurmak, hem de sokak sağlıklılaştırma
çalışmalarının yürütüldüğü Bayındır’ın
sırtında yer alan eski mahallelerinde biraz avarelik etmek niyetiyle Bayındır’a uğradık. İlk uğrağımız, kötü
bir restorasyon geçiren 19.yy.daki eski Ermeni
Kilisesi’nin bulunduğu yerdeki Bayındır Belediyesi’nin kütüphane olarak
kullandığı binaydı.
(Eylül 2024)
15 Temmuz Demokrasi ve Laiklik Meydanı'na yakın konumda bulunan ve mahallenin girişi diyebileceğimiz bir meydanlığa bakan eski bir Bayındır evi
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Cumhuriyet döneminde bir
ara sinemaya dönüştürülmüş olan Ermeni Kilisesi’nin
adı kayıtlarda Surp Asdvadzadzin Ermeni
Kilisesi olarak geçiyor.(2)(3) 1857
yılında inşasına başlandığı belirtilen kilisenin cemaati Rum ve Türk nüfusa
bakıldığında 19.yy.da oldukça azdır. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat
Tarihi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr.
Emine Tok’un Bayındır Ermeni Kilisesi
isimli makalesinde; 1831 tarihli nüfus sayımı kayıtlarına göre Bayındır’da Ermenilere ait erkek nüfus
73 olarak verilmekte, 1880-1890 yıllarına ait nüfus bilgilerine göre Ermeni
nüfus 177, 1893 yılı nüfus kayıtlarında ise 259 olarak belirtilmektedir.(2)
(https://kulturenvanteri.com/tr/yer/surp-asdvadzadzin-ermeni-kilisesi-bayindir/36608eeb-4926-4afb-9761-a714d9a98f84/)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
İngiliz antikacı ve
gezgin Francis Arundel’in aktarımında
19.yy.Bayındır’ı ile ilgili olarak şu
bilgiler yer alıyor:
“Bayındır, Tmolos Dağı’nın (Bozdağ)
yamaçlarına yaslanmış bir kasabadır. Kasaba, 8000 evden ibarettir. Evlerden
300’ü Yunanlılara, 15’i Ermenilere, 5-6 kadarı Yahudilere aittir. Geri kalan
nüfus Türklerdir. Kasabada 1 Yunan Kilisesi, 1 Ermeni Kilisesi, 6 cami
bulunmaktadır. Handa kaldığım odada gün batımı çok güzel izlenmektedir.”(4)
Bir sokağın köşesindeki evin duvarına yansıyan uygarlık; köşe duvarında çarpmaları engellemek için pah kırılmış.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
1850 yılında bir kilise
misyoner topluluğunun yayınladığı raporda ise yine Bayındır ile ilgili olarak aşağıdaki bilgiler aktarılıyor:
“7 Mayıs 1850; Ödemiş’ten Bayındır’a
hareket ettik. Kaystros üzerindeki verimli tarlalar arasındaki yolculuk, tam 4
saat sürdü. Yolda bir kahvede mola verdik. 2 saatten az bir süre içinde
Bayındır’a ulaştık. Bu kasabada 3000 Türk evi, 600 Rum evi var. Kasabada çok az
nüfusta Ermeni aile yaşıyor. Konumu mükemmel olan kasaba, bir yandan dağa
yaslanmış durumdadır ve tüm ovaya hâkimdir.”(4)
(Eylül 2024)
Tepeye doğru yürüyoruz. Yukarıda tahkim edilmiş bir sokağın duvarı görünüyor. Üzerinde bir çeşme...
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Dağa Kaçtım gezginleri, Bayındır'ın tarih kokan sokaklarında... Arkada Hacı Kemal Camii...
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Fransız mimar, arkeolog
ve gezgin Charles Texier ise, Bayındır kasabası ile ilgili olarak şu
bilgileri vermektedir:
“Bayındır şehri tamamen yenidir. Bozdağ
yamaçlarından birinin güney kısmında hoş bir yerdedir. Evler kırmızı tuğla ve
ağaçla yapılmıştır. On kadar camisi varsa da, yalnızca ikisi taştan
yapılmıştır. En önemlisi (Hacı Sinan Külliyesi kast ediliyor olmalı-İF) bir
kubbe ile örtülmüş ve etrafı sütunlu kemerlerle çevrilmiştir. Sokaklarda çok
sayıda çeşme akar. En kalabalık kısmı Türk mahallesidir. Bu mahalle yedi bin
haneden çoktur. Rumlar dört yüz aile kadar çıkar. Birkaç Ermeni ile biraz da
Yahudi vardır. Temel maddeler ile tohum, zeytinyağı ve deri ticareti oldukça
ileridedir.”(4)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Bugün yoldan oldukça
düşük bir seviyede ve sokak düzleminden merdivenle inilerek ulaşılan kilisenin
avlusunda birkaç Ermeni mezar taşı ilk dikkatimizi çeken unsurlardan. Kilise,
Cumhuriyet döneminde sinemaya dönüştürüldüğü sırada doğudaki ve batıdaki
duvarlarını kaybetmiş. Batı duvarı yıkılıp batıya doğru genişletilerek
sinemanın sahnesine uygun hale getirilmiş. Doğudaki apsis duvarı ise, yine
yıkılıp seyircinin oturmasına yönelik olarak doğuya doğru genişletilerek
seyircini oturmasına uygun hale getirilmiş ve bir düz duvarla bina
sonlandırılmış.
Ermeni kilisesi; restorasyon öncesi; kemerli pencereler sinemaya dönüştürülürken kapatılmış olmalı.
(Mayıs 2012)
(Mayıs 2012)
(Mayıs 2012)
(Mayıs 2012)
(Mayıs 2012)
Kilise tek nefli bir
kilise olarak tasarlanmış. Şu anda kilisenin naos (cemaatin ibadet için toplandığı bölüm) bölümü bir kütüphane
olarak işlev görüyor. Restorasyon sırasında yapılan sondajlara göre kilisenin
batı girişinde bir narteks
(camilerdeki son cemaat yerine karşılık gelen sütunla ya da duvarla çevrili;
kilisenin naosa açılan giriş bölümü)
bulunmuyor. Naos, içte beşik tonoz
örtüsü ile örtülmüş durumdadır. Tonoz örtü malzemesi tuğladır.(5)
Ermeni kilisesinin bugünkü hali; naos şimdilerde kütüphane işlevi görüyor.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Günümüzde kiliseye
giriş, kuzeybatıdaki dikdörtgen kapıdan sağlanmaktadır. Ancak bu giriş kapısı,
sonradan yapıya eklenmiş olan duvar üzerindedir. Orijinal giriş değildir.
Kilisenin içi, kuzey ve güney yönünde kemerli pencereleri ve süslemeler orijinal
halinden oldukça uzaklaşmış olsa da yine de böyle bir yapının varlığını
21.yüzyıla taşıyabilmiş olması da bölge için bir şans olarak kabul edilebilir.
Kilisenin avlusunda yer alan mezar taşlarından biri; üzerinde seçilebilen bir çekiç ve üzengi deseninden ölenin soğuk demirci olduğu anlaşılıyor. Ölüm tarihi ise 1863...
(Eylül 2024)
Bir diğer mezar taşı; üzerinde bir vazonun içinde yer alan çiçek süslemeleriyle taçlandırılmış.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Kilisenin önünden Bayındır’ın sırtını dayadığı dağın
eteklerine doğru ilerleyen bir dizi sokak, son yıllarda yapılan iyi niyetli sokak
sağlıklılaştırma çalışmalarıyla yeni bir çehreye bürünmüş durumdaydılar.
Güneydoğudan gelen yoksul ailelerin yaşam mekânı olarak seçtiği bu eski ve tarihi
evler, yaklaşık 20 yıl önce buraları dolaştığımız zamanlara göre oldukça farklı
geldi bizlere. Evlerin dış cepheleri Denizli’de
Babadağ ve Buldan’da gördüğümüz sokak sağlıklılaştırma çalışmalarına benzer şekilde
çok farklı renklerde badanayla boyanmış, kapı ve pencere doğramaları da elden
geçirilmişti.
(Coşkun Dilme; Eylül 2024)
Soğuksu sokağın hemen altından aşağıya yönelen Zafer Sokağın köşesinde sokağa doğru uzanan birkaç Türk evi de vardı.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Sokaklar ise döşeme taş,
suyun akmasına izin veren sevimli oluklar, bazen bir ağaç altında ya da Küçük Menderes Ovası manzaralı küçücük
parklar şeklinde düzenlenmiş konfor alanları ile bambaşka bir kimliğe bürünmüşlerdi.
Doğrusu; zamanında pislik içinde ve yıkılmaya yüz tutmuş evlerle kaplı bu dik
sokaklar yenilenmişti sanki.
(Eylül 2024)
Hacı Sinan Külliyesi'nin hemen arkasındaki Manyasoğlu Sokak'ta yer alan bir zamanların Bayındır Hükümet Konağı; şimdi otel...
(Ağustos 2024)
(Ekim 2008)
Ama bizi en çok
etkileyen akşama yaklaşan zaman darlığından dolayı neredeyse arabaya dönmek
üzere olduğumuz bir anda, bir sokağın girdabında fark ettiğimiz o muazzam
güzellikteki 3 katlı ve kâgir yapı; Papazın
Evi oldu. Şimdi yıkılmış durumdaki eski Rum kilisesinin bulunduğu Kilise Sokağı’na yakın konumda ve yine Kaystros Ovası’nın muhteşem manzarasına hâkim
bir noktada yer alan görkemli ev, bir rivayete göre Papaz Bedros’un Evi olarak da adlandırılıyor.(6)
(Eylül 2024)
(A. Çini; Eylül 2024)
Ev, detaylara inildikçe
insanı ele geçirip çarpıyor doğrusu. Üç katlı evin üzerinde demir
parmaklıklarla çevrili ve ovaya hâkim konumda bir de taraça var. 12 mermer basamakla
ulaşılan evin merdiven sahanlığı da mermerden ve iç içe spiral halkalar ve düz
inen demir parmaklıklardan oluşmuş bir ferforje kapı girişine ulaştırıyor
konuğunu. Evin kapısının ve pencerelerinin lentolarının üzerindeki alçı
süslemelerinde yer alan istiridye kabuğu deseni sıkça tekrarlanmış.
Evin 12 basamaklı giriş merdiveni ve merdiven korkuluğunun bir sanat eseri olarak nitelendirilebilecek tek kalmış topuzu
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Evin 1. katında yer alan pencerelerinden biri; lentonun üzerinde yer alan istiridye desenli alçı süslemelerini görünce Eski Çıplak köyünün tarihi mezarlığındaki İlkçağ'dan kalma istiridye desenli mimari parça (şimdi mezar taşı) geldi aklımıza.
(Eylül 2024)
Evin demirden giriş kapısının
üzerine denk gelen konumda; ikinci katta cumbalı bir balkon yer alıyor. Balkon ferforje
demirden 4 ankastre kiriş üzerine oturtulmuş, ön cephesinde 4 çarkıfelek
süslemesinin yer aldığı ahşap bir yapıya sahip. Ahşap olduğu için, belki 150
yıla yaklaşan tarihiyle özellikle eski fotoğraflara bakıldığında artık bugün zamanın
yıpratıcılığı karşısında yenik düşmüş görünüyor.
(Eylül 2024)
Evin giriş kapısının üzerine denk gelen konumda; 2.katın 4 adet ankastre ferforje demir kiriş üzerinde duran ahşap cumbalı balkon; balkonun ön cephesinde yer alan 4 adet ahşap üzerine çarkıfelek desenleri harap olsa da oldukça etkileyici.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Alt katta yer alan tüm
pencerelerin demir kepenkleri kapalı ve her şeye rağmen sağlam durumda. Merdivenle
yükseltilmiş evin zemininde bir bodrum katı daha mevcut. Bununla birlikte evin
toplam kat sayısı 3… Demir parmaklıklarla çevrili taraçaya ise, aşağıdan
görülebildiği kadarıyla küçük bir kulübeyi andıran sahanlıktan ulaşılıyor. Taraçadan
ovaya 19.yy.da bakmanın konforunu ve keyfini tasavvur etmek, bugün için neredeyse
imkânsız.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(https://www.visitizmir.org/tr/Destinasyon/14390#gallery-13)
(MYC; Eylül 2024)
Yunan işgali yıllarında
yapılan demografik verilere göre; “Sotiriadis, Bayındır
kazasında 16.325 kişilik toplam nüfus içinde 6.850 Hellen olduğunu ve bu
sayının toplam nüfusun %42’sini oluşturduğunu belirtiyor. Bir başka Yunan
araştırmacı Anagnostopulu ise, Bayındır kazası konusunda Sotiriadis’in demografik verileriyle
uyuşarak, 6890 Rumdan söz ediyor. Bu Rumlardan 4.500’ü 5000 Türk ile birlikte Bayındır kazasında yaşıyordu. Öbürleri
ise çevredeki Türk köylerine dağılmışlardı.”(7)
(A.Munis
Armağan, Tarihin Gizemli Kenti Bayındır;
Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları; 2.Baskı, Şubat-2013-Bayındır; Sayfa: 123)
Kilise Hamamı, şimdi yerinde olmayan Rum Aya Nikola Kilisesi'nin yanında yer alıyordu.
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1499)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1499)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1499)
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1499)
Dolaştığımız Bayındır’ın sırtlarındaki eski
mahallelerinde Rumlardan kalma çok sayıda ev gördük. Bunlar farklı ve göz alıcı
mimarileriyle hemen dikkat çekmekteydiler. 19.yy.daki Rumların Küçük Menderes’in bereketinden kaynaklanan
yaşam standardının yüksekliği Rum evlerine yansımış durumdaydı. Sokak
sağlıklılaştırma çalışmaları bunları yeniden gün yüzüne çıkarmıştı bir anlamda.
Şimdi ortada olmayan Rum Ortodoks Agios
Nikolaos (ya da Aya Nikola) Kilisesi’nin çevresinde öbeklenmiş Rum aileler
zenginliklerini bir şekilde evlerine taşımışlardı. Bugün harap vaziyetteki Kilise Hamamı, isminden de anlaşılacağı
gibi şu anda yerinde olmayan Rum kilisesinin yanında yer almaktaydı.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(Ağustos 2024)
Hacı Sinan Külliyesi'nin avlusu ve devşirme sütunlarla çevrili caminin son cemaat yeri, solda ise medrese ve öğrenci odaları
(Ağustos 2024)
(Ağustos 2024)
Dağın eteğindeki
sokaklardan bir indik, bir çıktık durmaksızın. Batı yönündeki vadinin ötesinde;
yine yakınlarda yeniden restore edilen Hacı
Sinan Külliyesi görünüyordu. Zaman azalmış, Bayındır’ın çarşısındaki bir pideciye ısmarladığımız düğünlerin
geleneksel yemeği etli ekmekler büyük olasılıkla hazırlanmış ve bizi bekliyor
olmalıydı. Bayındır Belediye Parkı’nın karşı köşesindeki sokağın içine yöneldik. Fırının
önündeki pide ustası, bizim etli ekmekleri fırından çıkarıyordu. Bundan daha
iyi bir zamanlama olamazdı. Yaklaşık 1,5 saat civarında Bayındır’a tarihi kent statüsü kazandıran eski sokaklarında
dolaşmış, kasabadaki 19.yy.ın kozmopolit kültürüne dair izleri sürmüştük. Şimdi
gecikmiş öğle yemeği zamanıydı.
(Eylül 2024)
(Eylül 2024)
(MYC; Eylül 2024)
Etli ekmek,
genellikle sipariş üzerine; evde içi hazırlanıp Bayındır’daki pide fırınlarında, neredeyse lokmalık boyutta
yaptırılan ve daha çok Ramazan’da iftarlık şeklinde ya da düğün yemeklerinde
tüketilen eski bir yemek olarak biliniyor. Küçücük pideyi andıran etli
ekmekler, mayalı hamurun küçük lokmalar halinde kesilmesi, daha sonra üzerlerine
kıyma, soğan, maydanoz, baharat ve tuzdan oluşan harcın konularak fırında
pişirilmesiyle elde ediliyor. Yediğimiz etli ekmeklerin tadı damağımızda dönüş
yoluna vasıl olduk. Ama Parmaksız’ın “datlı”
maya ekmeğinden aldıktan sonra…
(Ağustos 2024)
(MYC; Eylül 2024)
(Eylül 2024)
Günü; bir yangının
ardından bıraktıklarını sorgulayarak açmıştık Eski Çıplak köyünde. Öğleden sonra ise, Bayındır’ın Bozdağlar’ın
eteklerinde yer alan eski mahallelerinde 19.yy.da tüketilen kozmopolit
yaşamların izlerini sürmüştük. Artık gitme zamanıydı. Kızılcaova üzerinden dağa sardık önce; yaylaya vardığımızda ise, Çınardibi’nde Coşkun Ağabeylerin
bahçesinde bir tür sonbahar hasadıyla sonlandı günümüz. Elmalar, armutlar,
cennet hurmaları, mürdüm erikleri; daha neler neler… Bol gönüllü,
konukseverlikte zirve tanımaz Coşkun Ağabeyimizin bahçesinin ürünleriyle
yüklendi arabamız. Vedalaşıp Armutlu
Vadisi’nden bıraktık aşağıya kendimizi; Kemalpaşa-İzmir
asfaltına doğru…
Dipnotlar:
(1) Eski Çıplak köyü çevresinde dolaşmalar; https://dagakactim.blogspot.com/2012/06/bayindirin-yalniz-ve-huzunlu-koyu.html
ve https://dagakactim.blogspot.com/2019/07/bayindir-kirsalinda-terk-edilmislik-ruhu.html
(2) Bayındır
Ermeni Kilisesi için bkz. Doç. Dr. Emine Tok, Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Sanat
Tarihi Dergisi, Nisan 2009; sayfa: 73-98; https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/152386
(3) Surp Asdvadzadzin; Azize Meryem Ana anlamına geliyor.
(4) Doç. Dr. Emine
Tok; a.g.m. sayfa:
75
(5) Doç. Dr. Emine
Tok; a.g.m. sayfa:
77-81
(6) A.Munis
Armağan, Tarihin Gizemli Kenti Bayındır;
Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları; 2.Baskı, Şubat-2013-Bayındır; Sayfa: 124
(7) Dr. Georgios
Nakracas, Anadolu ve Rum Göçmenleri kökeni, 1922 Emperyalist Yunan Politikası
ve Anadolu Felaketi; Yunanca’dan
çeviren: İbram Onsunoğlu, Belge Yayınları; 1.Baskı, Şubat 2003; sayfa: 99
(8) Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC