24 Eylül 2024 Salı

YANGINDAN SONRA ÇIPLAK’TA ve BAYINDIR’DA…

 18 Eylül 2024
İbrahim Fidanoğlu
 
Yangın
 
Köy adı Çıplak
Sonra mahalle,
Adı Yeşilova.
Ne hatıralar,
Ne hayatlar!
Sıcak bir yaz,
Yangın her yerde
Savrulan közler
Seni de vurmuş.
Eski adına nispet;
Tekrar çıplak…
Kabirler, zeytinler, hayıtlar çıplak.
Kavrulmuş kabuklar,
İçi boş canlar!
Ölüm içinde ölüm…
Kurtuluş yok.
Bu günden yarına!
Devir öyle
Devir.
 
Aybey Çini
 
Yeşil ve Kara; Çıplak’ta…
 
Çıplak, sırtını dayadığı kuzeybatıda Nazardağ, kuzeydoğuda Dededağ ve onların ortasında Yemişalanı olarak anılan tepeliklerin eteğinde; kendini mümkün olduğunca sakladığı bir sekiden Küçük Menderes Ovası’na doğru bakan kadim bir köy aslında. Köy halkı, yüzlerce yıl dağın eteklerinde zeytincilik, çayırda ise pamuk ve sebze tarımı ile geçimini sağlamış. Genellikle yazları hayat, çardaklarda ve derme çatma mekânlarda; ovada geçermiş. Zamanla ovadaki yaşamın gereksinimleri çerçevesinde bir yerleşim mekânı oluşmuş. Yöreye elektrik gelmiş bu arada. Köy de giderek ovaya kaymış; o günkü kıt kanaat koşullarda hem dağın eteğindeki, hem de ovadaki evlere elektrik alma gücünü kendilerinde bulamayan köylüler, ovadaki yerleşime elektrik almayı yeğlemişler ve köy bu şekilde zamanla ovaya inmiş. Adı da yemyeşil bir görünüme sahip çayırlıktan kaynaklanmış olsa gerek; Yeşilova olarak uygun görülmüş. Dağdaki yüzlerce yıllık eski köy yerleşimi ise, giderek terk edilmiş ve Eski Çıplak köyü olarak anılmaya başlanmış.
 
Eski Çıplak köyü; karşıda Aydın Dağları'nın silueti...
(Haziran 2012)
 
Çıplak köyünün camisi ve önünde bir zamanlar köyde bayramların kutlandığı Kurtuluş Abidesi...
(Haziran 2012)
 
Yangından sonra hayat bulanlardan biri; hodangillerden bambul otu (heliotropium)...
(Eylül 2024)
 
Geçmiş yıllarda bu köyü iki kez çevresindeki coğrafya ile birlikte dolaşma fırsatı bulduk.(1) Dolaşırken Coşkun Ağabey’in geçmişle yüklü çocukluk ve ilk gençlik yıllarına ait anılarıyla bazen hüzünlendik, bazen de gıpta ettik geçmişe. Bugün ise çevremizdeki iklim tamamen farklıydı. Ağustos ayında köyün kuzey batısında Nazardağ civarında, kuzey doğusunda ise Dededağ civarında çıkan/çıkarılan yangınlar sonrasında dağın eteklerinden itibaren ovaya doğru inen bir kara bir örtü serilmişti sanki dağın taşın üstüne. Sırtlarda yangından bir şekilde kendisini kurtarabilmiş zeytinliklerin yeşili ile alçaklardaki koyu karaltı tam bir tezat halindeydi. Yangının ardında bıraktığı is karası ve yok ettiği canlılara dair her türlü iz, gerçekten yürek burkucuydu. Neredeyse Bayındır-Canlı-İzmir karayoluna dek inen yangın, yol kıyısında sıralanmış çiçek seralarını da vurmuştu. Öyle manzaralar vardı ki, şaşırtıcı şekilde; seralarda eski antik hamamların alttan ısıtma kanallarındaki zemini taşıyan silindirik tuğla desteklerini andıran ve topraktan kaleler gibi sıra sıra öbekler oluşmuştu. İlk bakışta anlam veremediğimiz bu oluşumların yangın sonrası fidan ya da çiçek saksılarındaki plastik malzeme ile saksıdaki dikili bitkinin gövdesinin yandıktan sonra geriye kalan kalıntısı olduğunu anladık. İskelet gibi ayaktaydılar.
 
Yangından sonra; Eski Çıplak köyü ve sırtlar...
(Eylül 2024)
 
Yanık zeytin gövdelerine bakarken Coşkun Ağabey'in ne düşündüğünü bilebilir misiniz?
(Eylül 2024)
 
Tarihi mezarlığa yürüdüğümüz toprak yol ve arkada Bozdağ'ın yeşil-siyah sırtları; aşağılarda ovanın karanlığı...
(Eylül 2024)
 
Köyün eski mezarlığında dolaşırken her yer is karası idi. Ergenli’den dağın eteklerini yalayarak Yusuflu üzerinden Elifli ve Çıplak’a doğru uzanan eski kervan yolunun bulunduğu dere yatağının iki yanındaki hayıtlar ve diğer çalılıklar yanıp kül olmuştu. Ama geçen hafta yağan şiddetli yağmur, yaşama can suyu olmuştu ovada yeniden. Dere yatağının iki yakasında sazlıkların ve hayıtların köklerinden fışkıran taze sürgünler, bize filizlenmekte olan yeni hayatı fısıldar gibiydiler.
 
Bir çiçek serasından kalanlar; topraktan kaleler gibi...
(Eylül 2024)
 
Yenilmiş bir ordu gibi; arka arkaya dizilmişler.
(Eylül 2024)
 
Yanık bir zeytin gövdesinden geriye kalan; yıkılmamış ayakta hala...
(Eylül 2024)
 
Yanık hayıt dallarının dibinden yeniden yeşeren hayat...
(Eylül 2024)
 
Yanıklıkta hayıt çiçekleri
(Eylül 2024)
 
Mezarlık; yangın yeri
(Eylül 2024)
 
Köye Elifli kavşağı üzerinden ulaştık. Dededağ’a doğru çıkan Hasan Dayı Yolu’nu geçtikten sonra, arabayı köyün merkezindeki camiye yakın bir yere bıraktık. Çıplak civarında son zamanlarda inşaat faaliyetleri artmıştı. Köyün batı çıkışındaki; içinde tarihi ve anıtsal nitelikteki bilge zeytin ağaçlarının bulunduğu, geçmişte de uğradığımız alanda şimdi iki katlı ve geniş avlulu bir ev vardı. Coşkun Ağabey’in aktarımına göre; o anıtsal zeytin ağaçlarının tam üstüne oturmuştu bina. Coşkun Ağabey’in tabii anıt olarak tescil ettirmeye uğraştığı, ama yetkili makamlardan doğru dürüst bir yanıt alamadığı en görkemlisi de yoktu artık. Bir kısmını inşaat, diğer bir kısmını ise evin çevresini saran yangın yok etmişti.
 
Bugün bir kır evinin üzerine konduğu tabii anıt zeytin ağaçlarından biri; 5 yıl öncesinden...
(Mayıs 2019)

Bilge zeytin ağacının yaşını ele veren dev gövdesi, yarılarak ortasında bir odaya izin vermiş gibi.
(Mayıs 2019)
 
Bilge zeytin ağacının gölgesinde  eski bir hatıra
(Mayıs 2019)
 
Evin altından kervan yoluna doğru inen bir toprak yolu takip ederek, yine daha önce içinde dolaştığımız köyün eski mezarlığına doğru yürüdük. Her yer kapkaraydı ve sanki hala yanıklık alanda üstümüze vuran bir sıcaklık vardı. Yanmış zeytin ağaçlarının kapkara gövdelerinin yanından geçtik. Çevremizdeki manzara dehşet vericiydi. Her şey yanmıştı. Tarihi mezarlığın mezar taşları bile kapkaraydı. Eskiden hatırımızda kalanları arayıp bulduk. Kimi balbal, kimi İlkçağ’dan kalma mimari parçaların devşirilmesiyle oluşturulmuş, kimisi Osmanlı dönemine ait ve üzerinde yazısı mevcut ve en son yakın döneme ait yeni mezarlar ve onlara ait mezar taşları her yana dağılmış durumdaydı. Yıllar önce mezarlıkta gördüğümüz ve Bizans Dönemine ait; belki bir kiliseden kalan eliptik kesitli bir sütun parçası da oradaydı.
 
Mezarlık yolunda...
(Eylül 2024)
 
Tarihi mezarlıktaki Osmanlı dönemine ait mezar taşlarından biri; yangın yerinde... Üzerinde Hicri 1187 tarihi seçiliyor. Bu ise, Miladi 1773 tarihine karşılık geliyor.
(Eylül 2024)

Orta yerinde kırılmış bir Osmanlı dönemi mezar taşı yerde yatıyor; yangın yerinde...
(Eylül 2024)

Mezarlıkta kullanılan eski bir Bizans dönemi sütunu; 2012'deki yerinde duruyor.
(Eylül 2024)

İstiridye kabuğu desenli bu mimari parça mezar taşı olarak kullanılmış olmalı.
(Eylül 2024)
 
İlkçağ'dan kalma bir Dorik sütun parçası; çevredeki bir antik yerleşime işaret ediyor.
(Eylül 2024)

Yangın yerinde balballar
(Eylül 2024)

Yangın sadece nebatı vurmamıştı. Diğer canlılar da nasibini almıştı bu felaketten. Mezarlar arasında dolaşırken, iki kaplumbağa yavrusuna ait içi boşalmış kılıflarla karşılaştık. Can gitmiş, zırh kalmıştı geriye. Hazin bir manzaraydı. Bu sadece mezarlıkta dolaşırken gördüğümüz tekil bir örnekti. İhtimaldir ki; bunun gibi binlerce canlı yok olmuştu.
 
Tarihi mezarlıkta yakın zamana ait iki mezar; Coşkun Ağabey, Çıplak köyünden 1924 doğumlu Hamit Türe'yi (1924-1984) hatırlıyor.
(Eylül 2024)
 
19.yy.da Ergenli'den ve Elifli üzerinden Çıplak köyüne ulaşan kervan yolu bu dere yatağından geçiyordu.
(Eylül 2024)
 
Mezarlıkta bir zeytin ağacından geriye kalanlar...
(MYC; Eylül 2024)
 
İçi boş yavru kaplumbağa kılıfları
(Eylül 2024)
 
Yangın yerinde is karası kütükler
(Eylül 2024)
 
Bir başka yanmış kaplumbağa yavrusundan geriye kalanlar
(Eylül 2024)

Tarihi mezarlığın genel görünümü; önde kara, en arkadaki sırtlarda ise yeşiller...
(Eylül 2024)
 
Sağda solda yangından kurtulabilmiş hayıtlar vardı; kimi beyaz, kimi mor renkli çiçekleriyle yaşamı savunur gibiydiler. Tepelere doğru zeytinlikler içinde 15 civarı ev serpilmişti sırtlara. Yapılaşma refleksi; hem de suyun ve elektriğin olmadığı bu dik yamaçlarda, insanlar ovaya hâkim bir manzaranın mı peşindeydiler acaba?
 
Beyaz renkli hayıt çiçekleri
(Eylül 2024)

Eski Çıplak köyü camii
(Eylül 2024)

Caminin minaresi
(Eylül 2024)

Cami yakınlarındaki İlkçağ'dan kalma çarkı felek motifli mimari parça
(Eylül 2024)
 
Çarkı felek motifli mimari parçanın 2012 yılında gördüğümüz hali
(Haziran 2012)
 

Caminin ön avlusu
(Eylül 2024)

Mezarlığın içinden geçen eski kervan yolunu takip ederek geldiğimiz yöne doğru yürüdük. Köyün camisinin içinde dolandık biraz. Daha önceki gezilerde gördüğümüz antikitelerin hepsi yerli yerindeydi. Dağın eteğindeki “avlaka”nın (çamaşırhane) yanında bulunan çeşmeye dönüşte uğradık. Bir zamanlar buğday dövmek için kullanılmış olabileceğini düşündüğümüz bir İlkçağ Dorik sütununun parçasından devşirilmiş dev dibek taşı, dev gibi bir dut ağacının altında durmaktaydı. Çeşmenin suyundan içtik. Şişelerimizi doldurduk. Coşkun Ağabey’in aktarımına göre; bu suyun yıllarca önce köylü tarafından kazılarak bulunmuş kaynağı, arkadaki sırtın yükseklerindeydi. Sağımızdaki sırtta yer alan zamanının gösterişli evlerinden biri ise, yangında zarar görmüş ve oldukça harap vaziyetteydi.
 
Avlaka (çamaşırhane) ve çeşmesinin 2012 yılındaki hali
(Haziran 2012)
 
Avlaka, dut ağacı ve mermer sütun parçasının konumları; 2012 yılında...
(Haziran 2012)
 
Aynı mekanın 2024 versiyonu; avlaka yıkılmış, çeşme ayakta... Sütun duruyor.
(Eylül 2024)

Avlaka çeşmesi; yandaki sırtta yer alan gösterişli ev ne yazık ki yangından nasibini almış.
(Eylül 2024)

Mermer sütundan dibek taşı; dut ağacının gölgesinde...
(Eylül 2024)

Ipıssız Çıplak; terk edilmişlik ruhu içinde yapayalnız kaldı arkamızda. Yangının yok ettikleri ise cabasıydı üstüne üstlük. Yüzlerce yıllık zeytin ağaçları, kömüre dönmüş canlılar, bütün enkaz ortalıktaydı. Caminin altındaki boş alanda otlar arasında yer alan kurtuluş abidesi, Coşkun Ağabeylerin okuduğu; şimdilerde ise Ödemiş-Kaymakçı’dan buralara savrulmuş bir evsize yurt olmuş eski ilkokul da çaresiz ve derbederdi. Sessiz köyü arkamızda bırakarak Bayındır’a doğru yola çıktık.
 
Köyün camisini mesken edinmiş can dostlardan biri bizi uğurluyor.
(Eylül 2024)
 
Bayındır’ın eski mahallelerinde dolaşırken…
 
Yanık Çıplak sırtlarında dolaşırken ruhumuz kararmıştı. Hem karnımızı doyurmak, hem de sokak sağlıklılaştırma çalışmalarının yürütüldüğü Bayındır’ın sırtında yer alan eski mahallelerinde biraz avarelik etmek niyetiyle Bayındır’a uğradık. İlk uğrağımız, kötü bir restorasyon geçiren 19.yy.daki eski Ermeni Kilisesi’nin bulunduğu yerdeki Bayındır Belediyesi’nin kütüphane olarak kullandığı binaydı.
 
Bayındır'ın yukarı mahallelerinde...
(Eylül 2024)

15 Temmuz Demokrasi ve Laiklik Meydanı'na yakın konumda bulunan ve mahallenin girişi diyebileceğimiz bir meydanlığa bakan eski bir Bayındır evi
(Eylül 2024)
 
Ermeni Kilisesi'nin yanından sokağa bakış
(Eylül 2024)
 
Cumhuriyet döneminde bir ara sinemaya dönüştürülmüş olan Ermeni Kilisesi’nin adı kayıtlarda Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi olarak geçiyor.(2)(3) 1857 yılında inşasına başlandığı belirtilen kilisenin cemaati Rum ve Türk nüfusa bakıldığında 19.yy.da oldukça azdır. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Emine Tok’un Bayındır Ermeni Kilisesi isimli makalesinde; 1831 tarihli nüfus sayımı kayıtlarına göre Bayındır’da Ermenilere ait erkek nüfus 73 olarak verilmekte, 1880-1890 yıllarına ait nüfus bilgilerine göre Ermeni nüfus 177, 1893 yılı nüfus kayıtlarında ise 259 olarak belirtilmektedir.(2)
 
 Ermeni kilisesinin restorasyon sonraki hali; doğudan bakış...
(https://kulturenvanteri.com/tr/yer/surp-asdvadzadzin-ermeni-kilisesi-bayindir/36608eeb-4926-4afb-9761-a714d9a98f84/)

Kilise civarındaki daracık sokaklar ve geçitlere kadar nüfuz edilmiş.
(Eylül 2024)

Arabayı park ettiğimiz sokak
(Eylül 2024)

Sonu bir çıkmaz sokak ama; aynı özen orada da var.
(Eylül 2024)

O çıkmaz sokakta yer alan bir deri çanta atölyesi
(MYC; Eylül 2024)

İngiliz antikacı ve gezgin Francis Arundel’in aktarımında 19.yy.Bayındır’ı ile ilgili olarak şu bilgiler yer alıyor:
 
“Bayındır, Tmolos Dağı’nın (Bozdağ) yamaçlarına yaslanmış bir kasabadır. Kasaba, 8000 evden ibarettir. Evlerden 300’ü Yunanlılara, 15’i Ermenilere, 5-6 kadarı Yahudilere aittir. Geri kalan nüfus Türklerdir. Kasabada 1 Yunan Kilisesi, 1 Ermeni Kilisesi, 6 cami bulunmaktadır. Handa kaldığım odada gün batımı çok güzel izlenmektedir.”(4)
 
Bir sokağın köşesindeki evin duvarına yansıyan uygarlık; köşe duvarında çarpmaları engellemek için pah kırılmış.
(Eylül 2024)

Yokuşun eğimine paralel sırt sırta vermiş evler
(Eylül 2024)

1850 yılında bir kilise misyoner topluluğunun yayınladığı raporda ise yine Bayındır ile ilgili olarak aşağıdaki bilgiler aktarılıyor:
 
“7 Mayıs 1850; Ödemiş’ten Bayındır’a hareket ettik. Kaystros üzerindeki verimli tarlalar arasındaki yolculuk, tam 4 saat sürdü. Yolda bir kahvede mola verdik. 2 saatten az bir süre içinde Bayındır’a ulaştık. Bu kasabada 3000 Türk evi, 600 Rum evi var. Kasabada çok az nüfusta Ermeni aile yaşıyor. Konumu mükemmel olan kasaba, bir yandan dağa yaslanmış durumdadır ve tüm ovaya hâkimdir.”(4)
 
Bayındır'ın eski mahallelerinde; daracık sokaklarda...
(Eylül 2024)
 
Tepeye doğru yürüyoruz. Yukarıda tahkim edilmiş bir sokağın duvarı görünüyor. Üzerinde bir çeşme...
(Eylül 2024)

Dağa Kaçtım gezginleri, Bayındır'ın tarih kokan sokaklarında... Arkada Hacı Kemal Camii...
(Eylül 2024)
 
Fransız mimar, arkeolog ve gezgin Charles Texier ise, Bayındır kasabası ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir:
 
“Bayındır şehri tamamen yenidir. Bozdağ yamaçlarından birinin güney kısmında hoş bir yerdedir. Evler kırmızı tuğla ve ağaçla yapılmıştır. On kadar camisi varsa da, yalnızca ikisi taştan yapılmıştır. En önemlisi (Hacı Sinan Külliyesi kast ediliyor olmalı-İF) bir kubbe ile örtülmüş ve etrafı sütunlu kemerlerle çevrilmiştir. Sokaklarda çok sayıda çeşme akar. En kalabalık kısmı Türk mahallesidir. Bu mahalle yedi bin haneden çoktur. Rumlar dört yüz aile kadar çıkar. Birkaç Ermeni ile biraz da Yahudi vardır. Temel maddeler ile tohum, zeytinyağı ve deri ticareti oldukça ileridedir.”(4)
 
Kurt Mahallesi; Hacı Kemal Camii
(Eylül 2024)
 
Aynı sokakta yer alan eski bir Rum Evi
(Eylül 2024)
 
Evin orijinal kapısı; ama asma kilitli... Demek ki o da terk edilmiş.
(Eylül 2024)
 
Yanındaki evlerle tamamlanan uyum
(Eylül 2024)
 
Bugün yoldan oldukça düşük bir seviyede ve sokak düzleminden merdivenle inilerek ulaşılan kilisenin avlusunda birkaç Ermeni mezar taşı ilk dikkatimizi çeken unsurlardan. Kilise, Cumhuriyet döneminde sinemaya dönüştürüldüğü sırada doğudaki ve batıdaki duvarlarını kaybetmiş. Batı duvarı yıkılıp batıya doğru genişletilerek sinemanın sahnesine uygun hale getirilmiş. Doğudaki apsis duvarı ise, yine yıkılıp seyircinin oturmasına yönelik olarak doğuya doğru genişletilerek seyircini oturmasına uygun hale getirilmiş ve bir düz duvarla bina sonlandırılmış.
 
Ermeni kilisesi; restorasyon öncesi; kemerli pencereler sinemaya dönüştürülürken kapatılmış olmalı.
(Mayıs 2012)
 
Tonozlu tavandan bir görünüm; restorasyon öncesi...
(Mayıs 2012)

Kilisenin naos bölümü; restorasyon öncesi
(Mayıs 2012)

O gün gördüğümüz tavandaki süslemelerden kalanlar
(Mayıs 2012)

Kilise tek nefli bir kilise olarak tasarlanmış. Şu anda kilisenin naos (cemaatin ibadet için toplandığı bölüm) bölümü bir kütüphane olarak işlev görüyor. Restorasyon sırasında yapılan sondajlara göre kilisenin batı girişinde bir narteks (camilerdeki son cemaat yerine karşılık gelen sütunla ya da duvarla çevrili; kilisenin naosa açılan giriş bölümü) bulunmuyor. Naos, içte beşik tonoz örtüsü ile örtülmüş durumdadır. Tonoz örtü malzemesi tuğladır.(5)
 
Ermeni kilisesinin bugünkü hali; naos şimdilerde kütüphane işlevi görüyor.
(Eylül 2024)
 
Kilisenin kuzey yönünde yer alan üç kemerli pencerenin bugünkü hali
(Eylül 2024)
 
Naosun üstünü örten tonoz tavanın bugünkü hali
(Eylül 2024)
 
Kuzey pencereleri; yakından...
(Eylül 2024)
 
Günümüzde kiliseye giriş, kuzeybatıdaki dikdörtgen kapıdan sağlanmaktadır. Ancak bu giriş kapısı, sonradan yapıya eklenmiş olan duvar üzerindedir. Orijinal giriş değildir. Kilisenin içi, kuzey ve güney yönünde kemerli pencereleri ve süslemeler orijinal halinden oldukça uzaklaşmış olsa da yine de böyle bir yapının varlığını 21.yüzyıla taşıyabilmiş olması da bölge için bir şans olarak kabul edilebilir.
 
Kilisenin avlusunda yer alan mezar taşlarından biri; üzerinde seçilebilen bir çekiç ve üzengi deseninden ölenin soğuk demirci olduğu anlaşılıyor. Ölüm tarihi ise 1863...
(Eylül 2024)
 
Bir diğer mezar taşı; üzerinde bir vazonun içinde yer alan çiçek süslemeleriyle taçlandırılmış.
(Eylül 2024)

Bir başkası; üzerinde ölüm tarihi olarak 1866 kaydedilmiş.
(Eylül 2024)

Kilisenin önünden Bayındır’ın sırtını dayadığı dağın eteklerine doğru ilerleyen bir dizi sokak, son yıllarda yapılan iyi niyetli sokak sağlıklılaştırma çalışmalarıyla yeni bir çehreye bürünmüş durumdaydılar. Güneydoğudan gelen yoksul ailelerin yaşam mekânı olarak seçtiği bu eski ve tarihi evler, yaklaşık 20 yıl önce buraları dolaştığımız zamanlara göre oldukça farklı geldi bizlere. Evlerin dış cepheleri Denizli’de Babadağ ve Buldan’da gördüğümüz sokak sağlıklılaştırma çalışmalarına benzer şekilde çok farklı renklerde badanayla boyanmış, kapı ve pencere doğramaları da elden geçirilmişti.
 
Soğuksu Sokak'ta; bir Bayındır hatırası
(Coşkun Dilme; Eylül 2024)
  
Soğuksu sokağın hemen altından aşağıya yönelen Zafer Sokağın köşesinde sokağa doğru uzanan birkaç Türk evi de vardı.
(Eylül 2024)

Aynı evlere yakından bakış
(Eylül 2024)

Bozdağ'ın eteklerine doğru; Kurt Mahallesi'nde...
(Eylül 2024)

Sokaklar ise döşeme taş, suyun akmasına izin veren sevimli oluklar, bazen bir ağaç altında ya da Küçük Menderes Ovası manzaralı küçücük parklar şeklinde düzenlenmiş konfor alanları ile bambaşka bir kimliğe bürünmüşlerdi. Doğrusu; zamanında pislik içinde ve yıkılmaya yüz tutmuş evlerle kaplı bu dik sokaklar yenilenmişti sanki.
 
Soğuksu Sokağı'nda; ilerde Hacı Kemal Camii...
(Eylül 2024)

Soğuksu Sokak'taki yorgun evlerden biri
(Eylül 2024)
 
Hacı Sinan Külliyesi'nin hemen arkasındaki Manyasoğlu Sokak'ta yer alan bir zamanların Bayındır Hükümet Konağı; şimdi otel...
(Ağustos 2024)

Eski Hükümet Konağı'nın restorasyon öncesindeki hali
(Ekim 2008)

Ama bizi en çok etkileyen akşama yaklaşan zaman darlığından dolayı neredeyse arabaya dönmek üzere olduğumuz bir anda, bir sokağın girdabında fark ettiğimiz o muazzam güzellikteki 3 katlı ve kâgir yapı; Papazın Evi oldu. Şimdi yıkılmış durumdaki eski Rum kilisesinin bulunduğu Kilise Sokağı’na yakın konumda ve yine Kaystros Ovası’nın muhteşem manzarasına hâkim bir noktada yer alan görkemli ev, bir rivayete göre Papaz Bedros’un Evi olarak da adlandırılıyor.(6)
 
Eski Cami'nin üst düzleminde yer alan Güneşli Sokak'taki Papaz Bedros'un Evi
(Eylül 2024)
 
Papazın Evi'nden Çukur İnişi Sokak aralığından Bayındır'a ve ovaya bakış
(Eylül 2024)
 
Papazın Evi'nin merdivenlerinde...
(A. Çini; Eylül 2024)

Papaz Bedros Evi
(Eylül 2024)
 
Ev, detaylara inildikçe insanı ele geçirip çarpıyor doğrusu. Üç katlı evin üzerinde demir parmaklıklarla çevrili ve ovaya hâkim konumda bir de taraça var. 12 mermer basamakla ulaşılan evin merdiven sahanlığı da mermerden ve iç içe spiral halkalar ve düz inen demir parmaklıklardan oluşmuş bir ferforje kapı girişine ulaştırıyor konuğunu. Evin kapısının ve pencerelerinin lentolarının üzerindeki alçı süslemelerinde yer alan istiridye kabuğu deseni sıkça tekrarlanmış.
 
Evin 12 basamaklı giriş merdiveni ve merdiven korkuluğunun bir sanat eseri olarak nitelendirilebilecek tek kalmış topuzu
(Eylül 2024)

Mermer merdiven basamakları (12 adet) ve korkuluğu
(Eylül 2024)

Evin batı cephesi; orada da bir veranda ve eve açılan ferforje bir kapı var.
(Eylül 2024)

Evin 1. katında yer alan pencerelerinden biri; lentonun üzerinde yer alan istiridye desenli alçı süslemelerini görünce Eski Çıplak köyünün tarihi mezarlığındaki İlkçağ'dan kalma istiridye desenli mimari parça (şimdi mezar taşı) geldi aklımıza.
(Eylül 2024)

Evin demirden giriş kapısının üzerine denk gelen konumda; ikinci katta cumbalı bir balkon yer alıyor. Balkon ferforje demirden 4 ankastre kiriş üzerine oturtulmuş, ön cephesinde 4 çarkıfelek süslemesinin yer aldığı ahşap bir yapıya sahip. Ahşap olduğu için, belki 150 yıla yaklaşan tarihiyle özellikle eski fotoğraflara bakıldığında artık bugün zamanın yıpratıcılığı karşısında yenik düşmüş görünüyor.
 
Evin giriş kapısının yanında bulunan bir diğer pencere; kepenkler sağlam görünüyor.
(Eylül 2024)

Evin giriş kapısının üzerine denk gelen konumda; 2.katın 4 adet ankastre ferforje demir kiriş üzerinde duran ahşap cumbalı balkon; balkonun ön cephesinde yer alan 4 adet ahşap üzerine çarkıfelek desenleri harap olsa da oldukça etkileyici.
(Eylül 2024)
 
Merdiven altındaki boşluktan erişilen bodrum katın giriş kapısı
(Eylül 2024)
 
Üst katın lento üstü istiridye desenli ve sağlam kepenkli pencereleri
(Eylül 2024)
 
Alt katta yer alan tüm pencerelerin demir kepenkleri kapalı ve her şeye rağmen sağlam durumda. Merdivenle yükseltilmiş evin zemininde bir bodrum katı daha mevcut. Bununla birlikte evin toplam kat sayısı 3… Demir parmaklıklarla çevrili taraçaya ise, aşağıdan görülebildiği kadarıyla küçük bir kulübeyi andıran sahanlıktan ulaşılıyor. Taraçadan ovaya 19.yy.da bakmanın konforunu ve keyfini tasavvur etmek, bugün için neredeyse imkânsız.
 
3.katın üzerinde yer alan ve çevresi demirden korkuluklar ile çevrilmiş taraça
(Eylül 2024)
 
Evin 1.katına batı yönünden bakış
(Eylül 2024)
 
Papazın Evi; üst katın içinden bir görünüm
(https://www.visitizmir.org/tr/Destinasyon/14390#gallery-13)
 
Papaz Bedros Evi; genel görünüm
(MYC; Eylül 2024)
 
Yunan işgali yıllarında yapılan demografik verilere göre; “Sotiriadis, Bayındır kazasında 16.325 kişilik toplam nüfus içinde 6.850 Hellen olduğunu ve bu sayının toplam nüfusun %42’sini oluşturduğunu belirtiyor. Bir başka Yunan araştırmacı Anagnostopulu ise, Bayındır kazası konusunda Sotiriadis’in demografik verileriyle uyuşarak, 6890 Rumdan söz ediyor. Bu Rumlardan 4.500’ü 5000 Türk ile birlikte Bayındır kazasında yaşıyordu. Öbürleri ise çevredeki Türk köylerine dağılmışlardı.”(7)
 
Bayındır Rum Ortodoks Agios Nikolaos (Aya Nikola) Kilisesi
(A.Munis Armağan, Tarihin Gizemli Kenti Bayındır; Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları; 2.Baskı, Şubat-2013-Bayındır; Sayfa: 123)
 
Kilise Hamamı, şimdi yerinde olmayan Rum Aya Nikola Kilisesi'nin yanında yer alıyordu.
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1499)
 
Kilise Hamamı ve Küçük Menderes Ovası
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1499)
 
Harap haldeki Kilise Hamamı'nın içi
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1499)
 
 
Dolaştığımız Bayındır’ın sırtlarındaki eski mahallelerinde Rumlardan kalma çok sayıda ev gördük. Bunlar farklı ve göz alıcı mimarileriyle hemen dikkat çekmekteydiler. 19.yy.daki Rumların Küçük Menderes’in bereketinden kaynaklanan yaşam standardının yüksekliği Rum evlerine yansımış durumdaydı. Sokak sağlıklılaştırma çalışmaları bunları yeniden gün yüzüne çıkarmıştı bir anlamda. Şimdi ortada olmayan Rum Ortodoks Agios Nikolaos (ya da Aya Nikola) Kilisesi’nin çevresinde öbeklenmiş Rum aileler zenginliklerini bir şekilde evlerine taşımışlardı. Bugün harap vaziyetteki Kilise Hamamı, isminden de anlaşılacağı gibi şu anda yerinde olmayan Rum kilisesinin yanında yer almaktaydı.
 
Papazın Evi'nin bulunduğu Güneşli Sokak altındaki Eski Cami
(Eylül 2024)

Güneşli Sokak'tan Hacı Sinan Külliyesi'ne doğru bakış
(Eylül 2024)

Hacı Sinan Külliyesi; cami ve medrese
(Ağustos 2024)

Hacı Sinan Külliyesi'nin avlusu ve devşirme sütunlarla çevrili caminin son cemaat yeri, solda ise medrese ve öğrenci odaları
(Ağustos 2024)

Hacı Sinan Külliyesi'nin camisi
(Ağustos 2024)

Dağın eteğindeki sokaklardan bir indik, bir çıktık durmaksızın. Batı yönündeki vadinin ötesinde; yine yakınlarda yeniden restore edilen Hacı Sinan Külliyesi görünüyordu. Zaman azalmış, Bayındır’ın çarşısındaki bir pideciye ısmarladığımız düğünlerin geleneksel yemeği etli ekmekler büyük olasılıkla hazırlanmış ve bizi bekliyor olmalıydı. Bayındır Belediye Parkı’nın karşı köşesindeki sokağın içine yöneldik. Fırının önündeki pide ustası, bizim etli ekmekleri fırından çıkarıyordu. Bundan daha iyi bir zamanlama olamazdı. Yaklaşık 1,5 saat civarında Bayındır’a tarihi kent statüsü kazandıran eski sokaklarında dolaşmış, kasabadaki 19.yy.ın kozmopolit kültürüne dair izleri sürmüştük. Şimdi gecikmiş öğle yemeği zamanıydı.
 
Eski Cami'nin avlusundan ovaya doğru bakış
(Eylül 2024)

Güneşli Sokak'tan indikten sonra...
(Eylül 2024)
 
Eski Cami
(MYC; Eylül 2024)
 
Yokuşlardan indik, çıktık; Bayındır'ın eski mahallelerinde dolaşırken.
(Eylül 2024)
 
Etli ekmek, genellikle sipariş üzerine; evde içi hazırlanıp Bayındır’daki pide fırınlarında, neredeyse lokmalık boyutta yaptırılan ve daha çok Ramazan’da iftarlık şeklinde ya da düğün yemeklerinde tüketilen eski bir yemek olarak biliniyor. Küçücük pideyi andıran etli ekmekler, mayalı hamurun küçük lokmalar halinde kesilmesi, daha sonra üzerlerine kıyma, soğan, maydanoz, baharat ve tuzdan oluşan harcın konularak fırında pişirilmesiyle elde ediliyor. Yediğimiz etli ekmeklerin tadı damağımızda dönüş yoluna vasıl olduk. Ama Parmaksız’ın “datlı” maya ekmeğinden aldıktan sonra…
 
Dr.Vahit Evi; pidecinin (Gürkan Pide) sokağı ile karşı karşıya...
(Ağustos 2024)
 
Bayındır'ın şölen yemeği; etli ekmek...
(MYC; Eylül 2024)

Pidecide günün sonu...
(Eylül 2024)

Günü; bir yangının ardından bıraktıklarını sorgulayarak açmıştık Eski Çıplak köyünde. Öğleden sonra ise, Bayındır’ın Bozdağlar’ın eteklerinde yer alan eski mahallelerinde 19.yy.da tüketilen kozmopolit yaşamların izlerini sürmüştük. Artık gitme zamanıydı. Kızılcaova üzerinden dağa sardık önce; yaylaya vardığımızda ise, Çınardibi’nde Coşkun Ağabeylerin bahçesinde bir tür sonbahar hasadıyla sonlandı günümüz. Elmalar, armutlar, cennet hurmaları, mürdüm erikleri; daha neler neler… Bol gönüllü, konukseverlikte zirve tanımaz Coşkun Ağabeyimizin bahçesinin ürünleriyle yüklendi arabamız. Vedalaşıp Armutlu Vadisi’nden bıraktık aşağıya kendimizi; Kemalpaşa-İzmir asfaltına doğru…

Dipnotlar:
(2)  Bayındır Ermeni Kilisesi için bkz. Doç. Dr. Emine Tok, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Sanat Tarihi Dergisi, Nisan 2009; sayfa: 73-98; https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/152386
(3)   Surp Asdvadzadzin; Azize Meryem Ana anlamına geliyor.
(4)  Doç. Dr. Emine Tok; a.g.m. sayfa: 75
(5)  Doç. Dr. Emine Tok; a.g.m. sayfa: 77-81
(6)  A.Munis Armağan, Tarihin Gizemli Kenti Bayındır; Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları; 2.Baskı, Şubat-2013-Bayındır; Sayfa: 124
(7)   Dr. Georgios Nakracas, Anadolu ve Rum Göçmenleri kökeni, 1922 Emperyalist Yunan Politikası ve Anadolu Felaketi; Yunanca’dan çeviren: İbram Onsunoğlu, Belge Yayınları; 1.Baskı, Şubat 2003; sayfa: 99
(8)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC