24 Ocak 2016 Pazar

LİTVANYA GEZİ NOTLARI-1



 18-20 Temmuz 2015
İbrahim Fidanoğlu

Giriş
Uçağımız Litvanya’nın başkenti Vilnius’a doğru alçalırken dikkatimizi ilk çeken, ülkenin; yemyeşil çayırlar ve ormanlarla kaplı bir bitki örtüsünün arkasına saklanmış; irili ufaklı yüzlerce göl ve ırmaktan oluşan sulak alanlarıyla bezenmiş coğrafyasıydı. Ülkemizde bıraktığımız yazın kavurucu sıcaklarıyla hiç de benzeşmeyen bu iklim ve bitki örtüsü, bizi ilk anda oldukça şaşırttı. Yemyeşil çayırlar, ormanlar, irili ufaklı bir sürü göl ve ırmak ve bunların arasına serpilmiş; dik çatılı masalsı güzelim evler… Bambaşka bir diyara gelmiştik; coğrafyasından iklimine, alabildiğine sakin gelişen toplumsal hayatından, uzak ve yakın tarihine kadar; anlaşılması gereken bir o kadar konu başlığı vardı; daldık konuya hemen…

 
Vilnius yakınlarındaki Trakai, Büyük Vytautas zamanında Litvanya'nın yönetim merkezi işlevini de gören Galve Gölü'nün ortasındaki bu Ortaçağ kalesini Vytautas yaptırmıştı.

Baltık Kıyılarında coğrafyadan insana

Sovyetler Birliği dağılmadan önce Litvanya, Letonya ve Estonya’dan oluşan Baltık ülkelerinin her biri, 15 Sovyet cumhuriyetinden biriydi bir zamanlar. Amerika ile kafa kafaya çekiştikleri basketbol maçlarındaki Sabonis’ler, Chomicius’lar, Kurtiniatis’lerle hatırladığımız soğuk savaş döneminin o donuk suratlı insanlarının ülkesine bir gün gideceğimiz o günlerde geçmezdi aklımızdan. Ama oldu.

 
Kaunas yolundaki Kernaves'de nilüfer çiçeklerinin güzelliği

Baltık Denizi kıyısında yer alan Baltık ülkeleri, Polonya ve Rusya’nın bir parçası olan Kaliningrad, jeolojik zamanlar boyunca Baltık Denizi’nin çürüttüğü reçinelerin ambere dönüşmesi sürecinde neler yaşadı bilinmez, ama bugün için bu denize kıyısı olan Petersburg dâhil yukarıda saydığımız hangi ülkenin hangi şehrine giderseniz gidin mutlaka bir amber muhabbeti ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Su içinde yüzeye yükselmesiyle doğalını yapayından ayırt etme imkânının olduğu bu değerli taş, bu coğrafyada bir turizm enstrümanına dönüşmüş durumda. Biz de Litvanya’nın dolaştığımız şehirlerinde bu manzarayla sıkça karşılaştık.

 
 Kernaves'de bir kilise önündeki güzelim peyzaj

Yazın; sıcaklığı 20-25 derece arasında dolaşan serin havası ve zaman zaman yağışlı iklimiyle, Litvanya; geride bıraktığımız kavurucu sıcaklardan sonra bizim için ilaç gibi geldi desek yeridir. Buralarda kışın, oldukça sert bir iklime sahip olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Ancak yine de Baltık kıyısında olmanın avantajıyla iklimin, göreceli olarak iç bölgelerdeki karasal koşullara göre daha ılıman olduğu söylenebilir.

 
Kernaves çayırları; aslında bir milli park...

Litvanya; genel olarak fazla dağlık alanlara sahip olmayan, geniş düzlüklerle kaplı, çok sayıda irili ufaklı göl ve ırmağın yer aldığı, yağışlı iklim rejimine uygun şekilde gelişmiş sık ormanlar ve çayırlarla örtülü yemyeşil bir Baltık ülkesi olarak dikkat çekiyor. Ülkenin en yüksek tepesi bile ancak 300 metre yüksekliğinde(1)… İşte göz alabildiğine uzanan düzlüklerde, ırmaklarla yarılmış belki de bir plato görünümündeki bu güzel ülkenin en ilgi çekici coğrafik oluşumlardan biri de Baltık kıyısındaki tek limanı ve üçüncü büyük şehri Klaipeda’dan feribotlarla ulaşılan ve karayla bağlantısı olan diğer ucu da Kaliningrad’a kadar uzanan Kuronya kumulları…

 
Baltık Denizi kıyısındaki Kuronya Kumulları; Neringa Milli Parkı

Baltık denizinin yüzlerce yıldır taşıyıp uç uca eklediği ve neredeyse kilometrelerce uzanan bir kumdan yarımadaya dönüştürdüğü bu kumullar, zaman içinde insan eliyle de yetiştirilen bitki örtüsüyle birlikte; bir ormanlık alana ve milli parka dönüşmüş durumda. Şimdi bu bölge; tatil zamanlarında Litvanyalıların ve çevre ülkelerden gelen turistlerin en çok ziyaret ettikleri bir alan haline gelmiş. Neringa Milli Parkı’nda Cadılar Tepesi gibi Litvanya’nın pagan geçmişinden gelen esintilerle zenginleştirilmiş; ahşap heykellerle kaplı bir tepe, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi karşıtı Alman yazar Thomas Mann’ın bir süre yaşadığı ev gibi birtakım başka kültürel öğeler, sakin ve sessiz bir tatilin insan eliyle yaratılmış alt yapısı; yaklaşık 90 km uzunluğundaki bu kumdan yarımadaya ve onunla ana kara arasında sıkışıp kalmış lagüne bambaşka bir kimlik kazandırıyor. Bazen ana karaya 400 metre kadar yaklaşan kumul tepeleri, bazen de 4 km açıklara kadar uzaklaşabiliyor. Bu yarımadanın bir kısmı da Rusya’ya ve Kaliningrad’a ait.

 
 Nida'da; Thomas Mann'ın bir süre yaşadığı Baltık kıyısındaki evin bahçesindeyiz.

Litvanya, bize göre çok küçük de olsa; 65.300 km2’lik yüzölçümü ile Baltık ülkeleri içinde en geniş toprağa sahip bulunuyor. Nüfusu ise 3,2 milyon civarı. Başkent Vilnius’ta ise yaklaşık 550 bin insan yaşıyor. Diğer önemli şehirleri ise bir zamanlar başkentliğini yapmış Kaunas, tek liman kenti olan Klaipeda ve Šiauliai… Bunların nüfusları ise Vilnius’a göre oldukça az ve birkaç yüz bin mertebesinde. Baltık kıyısında yer alan Palanga da bir sayfiye kenti olarak Baltık kıyısındaki plajlarıyla dikkat çekiyor. Ortaçağ’da bir dönem Litvanya Düklüğü’nün önemli yönetim merkezlerinden biri olan Trakai de hafta sonlarında ve yaz tatillerinde Litvanya’nın tarihinde önemli bir yeri olan Vytautas’dan kalan kale ve içinde yer aldığı Galve Gölü ile birlikte ayrı bir çekim merkezini oluşturuyor.

 
Nida'da, Cadılar Tepesi'nde; Litvanyalı sanatçılar tarafından pagan geçmişten esinlenerek yapılan onlarca ahşap heykelden biri

 
Kuzeylilerin haçları da bir tuhaf...

 
Klaipeda'da burnu okşandığında okşayana şans geitrdiğine inanılan bir fare heykeli

 
Klaipeda limanında denizden çıkan cadı heykeli

Litvanca, Hint-Avrupa dil grubuna dâhil ve Avrupa’daki en az bozulmuş bir dil olarak öne çıkıyor. Hristiyanlığın Avrupa’da en geç kabul edildiği ülke olarak bilinen Litvanya, pagan kültürün izlerini bugün dahi gündelik yaşamın içinde yaşatıyor. Bir kültürel çeşitlilik mi dersiniz, yoksa eski köklere duyulan bir saygının ifadesi mi; bilinmez ama bugün dahi bu pagan dönemin izleri, Litvanya’yı dolaşırken dahi ziyaretçilere zaman zaman göz kırpıyor. Kaunas ve Klaipeda’da şehir içinde dolaşırken rastladığımız bir dizi kötülük veya iyilik getireceğine inanılan obje ya da hayvan heykelcikleri, haçların bile yerelleşmiş halleri, Nida’da Cadılar Tepesi’nde gördüğümüz onlarca; gerçeküstü cadılık günlerine dair hikâyelerin temsil edildiği ahşap heykeller bunun aklımızda kalan birkaç örneği olarak sıralanabilir.

 
 Nida'nın çiçekleriyle bezenmiş kuzey bahçeleri

Litvanya’da nüfusun çoğunluğu Katolik Hristiyan (yaklaşık % 80); geri kalanlar ise Ortodoks ve Protestan Hristiyan inançlara mensup. Etnik çeşitlilik açısından Polonyalı ve Rus azınlığın toplam nüfus içindeki payı %6 civarında… Az sayıda da olsa Karaimlerin ve Tatarların da Litvanya’nın etnik renklerinden olduğunu belirtmeliyiz. Özellikle Trakai’da 20 civarı Karaim Türkü kalmış durumda. Zamanında Rusların baskısından kaçarak Kırım Yarımadası’ndan göç eden ve o zamanki Litvanya Düklüğü tarafından Litvanya topraklarına davet edilen Karaimler, bugün için giderek asimile olmuşlar ve kaybolmak üzereler. Tatarlar ise, daha fazla bir nüfusa sahip olsalar da, onlar da benzer bir kadere doğru yürüyorlar.

 
Karaimlerin Trakai'deki sinagogları

Sakin şehir unvanını birçok kente göre daha çok hak ettiğini düşündüğümüz Vilnius (özellikle Eski Şehir) ve diğer Litvanya şehirlerinde bu atmosferi yaratan belki de kuzeyin iklimsel özellikleridir. Ama bunun yanında eski bir Sovyet cumhuriyeti olarak yaşanan yılların toplumda bıraktığı tortular ya da çok eski zamanlardan beri taşınan kültürel özellikler de bu sonuç üzerinde etkili olmuş olabilir. Ama nihayetinde Litvanya Düklüğü’nün tutkulu dönemlerinden kalma barok yapılarına sinmiş böyle bir atmosfer var Vilnius’da.

 
 Vilnius; Şafak Kapısı'ndan Ausros Vartu Caddesi'nin görünümü

Irksal özellikleriyle kuzeyli nitelikte; renkli gözlü, sarışın ve beyaz tenli; oldukça uzun boylu, özellikle basketbola yatkın; sağlıklı ve güzel bir neslin temsilcileri olarak dikkat çeken Litvanya Halkı’nın; İkinci Dünya Savaşı ile kesikliğe uğramış tarihi sürecin 1991’de yeniden başlayışının yarattığı sonuçları yeni yeni algılamaya başladıklarını söyleyebiliriz. Dünyada Soğuk Savaş sonrasında gelişen yeni koşullar, blokların ortadan kalkışı, NATO ve Avrupa Birliği’ne kabul ediliş süreçleriyle Litvanya, bu yeni evrede, kendine; sahip olduğu entelektüel sermayesi ve Avrupalılık potansiyeliyle bir yer açabilmenin mücadelesini veriyor.

 
 Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi tavanının alçı süslemeleri

Tarihte Litvanya
Litvanya’da tarih 1009 yılında Alman kaynaklı kroniklerde Litvanya adının geçmesiyle başlatılıyor. Hatta bu o kadar önemsenmiş ki, 2009 yılında ülkede bu tarihsel kilometre taşının 1000.yıldönümü törenlerle kutsanmış. Avrupa’da pagan inançların en son terk edildiği yerlerden biri Litvanya. Belki bu nedenledir bilinmez, ama bugün dahi kuzeyin bu küçük ve sevimli ülkesinde pagan ritüeller, bir şekilde Hristiyanlık inanışının içine gömülmüş gibi duruyor. Ülkede bir zamanlar ortak tarihte kader birliği yapmış oldukları Polonya’nın da etkisiyle Katolik mezhebi zaman içinde güç kazanmış ve bugün de nüfusun büyük çoğunluğu Katolik Hristiyan…

 
Vilnius'da üniversitenin arkasındaki çan kulesi; Polonya Elçiliği önünden...

Litvanyalıların bugün dahi sürekli olarak hatırasını yaşattıkları bir dönem var ki; çağının yumuşak bir gücü olarak; salt savaşla değil, ama daha çok diplomatik ve politik hamlelerle ülkenin sınırlarının Baltık Denizi’nden Karadeniz kıyılarına dek genişletildiği ve koca bir imparatorluk kimliğine dönüştüğü Litvanya Düklüğü’nün o egemenlik yılları, altın bir çağ olarak hatırlanıyor.
 
Vilnius, kentin nefes alıp verdiği parklardan biri

Litvanya’nın hangi şehrine giderseniz gidin; mutlaka şu üç eski kralın heykelleri ile karşılaşabilirsiniz. Bunlar; Litvanya Düklüğü’nün kurucu Kralı olan Mindaugas (13.yy), Litvanya Devleti’nin kökleşmesini ve Beyaz Rusya, Macaristan ve Polonya topraklarına genişlemesini sağlayan Gediminas (14.yy) ve en son olarak da bugünkü Polonya, bütün Baltık ülkeleri, Beyaz Rusya, Ukrayna ve Karadeniz kıyılarınsa kadar uzanan geniş Rusya topraklarında egemenlik tesis eden büyük kral Vytautas

 
Vilnius; Belediye Binası ve meydandaki kafeteryalar

Polonyalılar, Alman Töton Şövalyeleri ve Litvanya egemenlerinin giriştiği iktidar savaşlarında kardeşi Jogaila ile bazen karşı karşıya gelen bazen barışan Vytautas’ın (1350-1430) bu iktidar savaşımı şimdi bir gölün ortasındaki; kendisinin inşa ettirdiği Trakai Kalesi’nin duvarlarını süsleyen bir resimde anlatılıyor.

 
Trakai Kalesi'ndeki müzede yer alan ve Gediminas ile  Jogaila arasındaki iktidar çekişmesini konu alan resim

1795 yılına kadar Polonya ile oluşturdukları Lublin Birliği içinde kalan Litvanya, bu tarihten Birinci Dünya Savaşı yıllarına dek (1915) Rus Çarlığı’nın egemenlik sınırları içine dâhil edilir. Birinci Dünya Savaşı sonunda Rusya’da gerçekleştirilen Büyük Ekim Devrimi’nin yarattığı yeni koşullar içinde Litvanya 16 Şubat 1918’de bağımsızlığını ilan eder.

 
Vilnius Yahudi Gettosu

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Hitler Almanyası’nın işgaline uğrayan Litvanya, savaş sonrasında bu kez 1990’a dek sürecek Sovyetler Birliği’nin bir üyesi olarak 15 cumhuriyetinden biri haline gelir. Ama burada söz sahibi olan, elbette ki büyük ağabey Rusya’dır.

 
Aziz Anna Kilisesi yakınlarındaki bir parkta yer alan Polonyalı milliyetçi şair Adam Mickiewicz'in heykeli; şair 1855 yılında İstanbul'da hastalanarak ölür. 

1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben, Litvanya; diğer Baltık ülkeleriyle birlikte 11 Mart 1990’da yeniden bağımsızlığını ilan eder. Takip eden yıllarda Batı’ya entegre olma sürecinin önemli adımları olarak; 2004 yılında NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne; 2007 yılında Schengen Bölgesi ülkeleri arasına dâhil edilir. 1 Ocak 2015’te ise, Euro; Litvanya’nın resmi parası haline gelir.

 
Vilnius'da yürürken rastladığımız bir dükkanın vitrini önündeki çiçekler

Bugün ise, krizlerle beslenen Doğu-Batı arasındaki bir coğrafyada yer alan Litvanya’nın, özellikle Ukrayna krizi ve Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi sonrasında bölgede ortaya çıkabilecek yeni riskleri, tarihsel bir perspektiften bakarak değerlendirmekte olduğundan hiç şüphe duyulmamalıdır.

 
 Kernaves Kilisesi
Vilnius

Litvanya’nın başkenti Vilnius, 550.000 kişi civarındaki nüfusuyla Baltık ülkeleri içinde Riga’dan sonra en kalabalık şehir olarak dikkat çeker. Oldukça kozmopolit bir yapıya sahip olan Vilnius’un nüfusunun % 63’ünü Litvanyalılar, % 16,5’unu Polonyalılar, %12’sini Ruslar, % 4 civarını Beyaz Ruslar, % 0,5’ini Litvanya Yahudileri ve geriye kalan % 4’ünü ise muhtelif etnik gruplardan insanlar oluşturmaktadır. Vilnius’da İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından 75.000 civarındaki Yahudi’ye yönelik gerçekleştirilen katliam, şehrin demografisini değiştirecek boyuttadır.

 
Vilnius estetiği; doğal gaz bacasında çiçek saksıları...

Şehir; içinde yer alan parkları, düzenlenmiş bahçeleri ve yeşil alanlarıyla sanki nefes alıp veren bir canlı gibidir. Hele içinden ve yakınlarından geçen 16 irili ufaklı ırmak ve 30 civarı göl ile bu canlı habitat mükemmel bir şekilde tamamlanır. Şehre adını veren Vilnia Irmağı ile onun karıştığı Neris Irmağı, Vilnius’da birleşirler ve Nemunas Irmağı’na karışacakları Kaunas’a doğru akarlar. Onların ulaştıkları son nokta ise, kuzeydeki Baltık Denizi’dir.

 
 Vilnius; Katedral Meydanı ve Vilnius Katedrali

Vilnius’un elbette ki en önemli bölgesi, Ortaçağ’dan kalma benzersiz mimari yapılarıyla bir mücevheri andıran Eski Şehir’dir. 1994 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dâhil edilen Eski Vilnius, Ortaçağ’dan başlayarak Litvanya Düklüğü’nün neredeyse Doğu Avrupa’da bir imparatorluk boyutlarına eriştiği sonraki yüzyıllarda göstermiş olduğu gelişme ile bir Barok kent hüviyetine bürünmüştür.

 
 Vilnius, Katedral Meydanı'nda yer alan Çan Kulesi

Vilnius, buralara yazın geldiğimiz için midir bilinmez, ama Türkiye’de rastlamadığımız çeşitlilikte rengârenk çiçeklerin evlerden ya da dükkânların vitrinlerinden sokaklara taştığı, benzersiz güzellikte sokak peyzajına sahip bir şehir olarak da nitelendirilebilir. Kemerli kapılardan geçilerek bir evin avlusuna açılan geçitler boyunca uzayıp giden ferforjeli saksılarda dile gelmiş çiçeklerin güzelliği, o kadar etkileyici ki; anlatmakla bitmez…

 
 Vilnius çiçekleri

 
Vilnius'da renk cümbüşü

Vilnius, 1579’da Cizvit papazları tarafından kurulan ve Doğu Avrupa’nın en eski üniversitesi olarak dikkat çeken Vilnius Üniversitesi’ne de ev sahipliği yapar. Üniversiteden daha çok bronzdan kapılarına varıncaya dek, damgasını vurmuş mütedeyyin atmosferiyle bir manastırı andıran; Eski Şehrin içindeki bir kilise ve kütüphaneyi de kapsayan tarihi yapılar kompleksi, bugün bir restorasyon sürecinden geçmektedir.

 
Vilnius Üniversitesi

 
Vilnius Üniversitesi'nin kapılarından bir detay

Eski Şehri dolaşırken en dikkati çeken noktalar olarak; zamanında Karmelit rahibelerinin yaşadığı mekân olan Aziz Teresa Kilisesi ile bütünleşik yapıdaki; kente giriş kapılarından biri olan Şafak Kapısı, Aziz Stanislaus ve Aziz Vladislaus’ya adanmış Vilnius Katedrali, çan kulesi ve ortasında Grand Dük Gediminas’ı atının yanında betimleyen heykelinin yer aldığı Katedral Meydanı; yakınlarındaki Büyük Dükler Sarayı, hemen arkasında Ortaçağ’dan kalma Gediminas Kalesi ve kenti seyretmek için iyi bir nokta olan Gediminas Kulesi, İkinci Dünya Savaşı sırasında kentte yaşayan Yahudilerin hüzünlü hatıralarıyla dolu Pylimo Caddesi civarındaki Yahudi Gettosu; Vilnius Üniversitesi, Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi, Gediminas’ın ilk karısı Düşeş Anna’ya adanmış Azize Anna ve hemen arkasındaki Bernardine Kiliseleri sayılabilir.

 
 Vilnius Katedrali; ön cephe

Katedral Meydanı, kentin en önemli caddelerinden biri olan Gedimino Bulvarı ile Eski Şehrin kesiştiği bir bölgede yer alır. Meydandaki en önemli yapı, şüphesiz daha önceden aynı yerde bir pagan tapınağının bulunduğu düşünülen Vilnius Katedrali’dir. İlk olarak 13.yy.da Kral Mindaugas tarafından yaptırılan katedral, kralın ölümünden sonra yeniden pagan tapınağına dönüştürülmüş. 15.yy.da yeniden bir katedral olarak düzenlenen yapı, yangınlar ve doğal etkiler nedeniyle harap olması nedeniyle, birçok kez onarım görmüş ya da yeniden inşa edilmiş. Neo klasik bir yapı görünümü arz eden katedralin son hali, 18.yy.da bir Letonyalı mimar tarafından inşa edilmiş.

 
Vilnius Katedrali; alınlığın üstünde solda Aziz Stanislaus, ortada İmparator Konstantin'in annesi Azize Helena ve en sağda Aziz Kazimierz

Sovyetler döneminde; 1950 yılından itibaren sanat galerisi ve konser amaçlı toplantılar için kullanılan katedralin girişinden kaldırılan özgün figürler, bugün reprodüksiyonlarıyla yer alıyor. 6 adet Toscana sütununun arkasında 4 İncil yazarı ile boynuzlarıyla tasvir edilen Musa; alınlığın sol üstünde Polonya’nın koruyucusu Aziz Stanislaus, ortada Roma İmparatoru Konstantin’in annesi Azize Helena ve sağda ise Litvanya’nın koruyucusu kabul edilen Aziz Kazimierz yerleştirilmiş. 

 
Vilnius; Katedral Meydanı'nda yer alan Grand Dük Gediminas'ın atı ile yan yana betimlenmiş heykeli

Katedralin içinde yer alan 0n adet şapelden biri olan Aziz Kazimierz Şapeli, soyluların gömülü olduğu yer altındaki kripta bölümüyle birlikte katedraldeki Barok özellikleri korunmuş en eski ve en kutsal mekân olarak niteleniyor. Şapele ismini veren; Litvanya Düklerinden Vytautas ile iktidar mücadelesine tutuşan kardeşi Jogaila’nın genç yaşta veremden ölen oğlu olan Aziz Kazimierz’e zaman içinde türlü mucizeler atfedilmiş ve bir aziz olarak kutsanmış. Katedral Meydanı’nda kurucu kral Mindaugas’dan sonra yeniden pagan geleneklere dönen Grand Dük Gediminas’ı bir podyumun üstünde atıyla yan yana betimleyen bir heykel yer alıyor. Dükün; atın üstünde temsil edilmemesi ise, onun diplomasiye verdiği önemi vurguluyormuş.

 
 Vilnius, Katedral Meydanı'na çıkan ana yollardan biri

Meydanda Çan Kulesi’nin hemen yakınlarında üzerinde dilek tutulduğunda yerine geleceğine inanılan bir mucize taşı var. Bu taşın bir önemi de; Baltık Cumhuriyetleri’nin Sovyetler’den kopuş sürecinde bu noktadan başlayarak Vilnius’dan Estonya’nın başkenti Tallin’e kadar uzayan bir insan zincirinin oluşturulmuş olması imiş. 

 
Vilnius Üniversitesi

Katedral Meydanı’nın arka planında alçak bir tepenin üzerinde yer alan Gediminas Kalesi, kırmızı renkli tuğlalarıyla uzaklardan hemen fark edilen bir Ortaçağ yapısı görünümünde. Restore edilerek bir kuleye dönüştüren kalenin 14.yy.dan kalma Batı Burcu, bugün Vilnius’u temaşa etmek için iyi bir mekân sayılabilir.

 
Vilnius Tabyası'ndan Gediminas Kalesi'ne ve Batı Burcu'na bakış; önde Ortodoks Kutsal Ruh Kilisesi

Vilnius’da farklı temalar üzerine geliştirilmiş çok sayıda müze var. Baltık bölgesinin değerli malzemesi amberin öyküsünün de anlatıldığı; içinde fosilleri de içeren farklı amberlerin ve süs eşyasının sergilendiği amber müzesi, Litvanyalı Yahudilerin 2.Dünya Savaşı’nda uğradıkları katliamları anlatan Vilna Gaon Yahudi Müzesi, sanat galerileri ve kalenin hemen altındaki Litvanya Ulusal Müzesi bunlardan bir kaçı…

 
Litvanya'nın simgesi diyebileceğimiz amber

 
Vilnius; Amber Müzesi, içinde fosil barındıran amber örneği


 
 Vilnius; bir sokağın duvarından sanat manzaraları

 Vilnius; duvardaki sanat

Eski Şehrin biraz da kasvetli ve ıssız sokakları kentin nefes alıp verdiği yemyeşil koruluklara, mütevazı peyzajlarıyla dikkat çeken şirin parklara ya da meydanlara açılır. Bir köşe başında dikili sütunun tepesinden size doğru bir komiklik peşindeki; pagan günlere selam gönderen acayip heykeller, el sallar sanki. Simsiyah bronz eller ya da bacaklar birbirine karışmış gibidir ve hepsinin bir hikâyesi vardır.

 
Vilnius; bir sokağın köşesinde karşılar ziyaretçisini bronzdan heykeller...

Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi

Vilnius’un önemli dini yapılarından biri de bir Katolik kilisesi olan Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi’dir. Neris Irmağı’nın kıyısındaki küçük bir yükseltideki eski bir pagan tapınağının üstüne; 17.yy.da Polonya-Litvanya bağlaşık güçlerinin Ruslara karşı kazandıkları bir zaferi taçlandırmak için, o zamanın kralı Michael Kazimir Pac tarafından yaptırılan kilisenin son halini görmek, ne yazık ki kralın sağlığında nasip olmamış. Kilisenin en dikkati çeken yönü, duvar ve tavanlardaki 2000 civarındaki dinsel ve mitolojik sahneyi betimleyen alçı süslemeleridir. Hatta rivayet odur ki; kilisenin en yüksek ve ortasındaki kubbesinin tavanından aşağıya doğru bakan; uzun saçları ve sakallarıyla elini aşağıya uzatarak; biraz da korkutucu bir kompozisyonu çizilmiş figür, tanrının kendisidir. Kilisenin duvarlarını ve tavanını bezeyen alçı süslemeler sayesinde, yapının içinde beyazın egemenliği hemen hissedilir. Tavandan aşağı doğru sarkan gümüş telden örgülü bir balıkçı yelkenlisi ise, Aziz Petrus’un Galile’deki balıkçılık yaptığı günlere bir gönderme gibidir.

Aziz Peter ve Aziz Pul Kilisesi'nin altarı

 
Vilnius; Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi'nin tavanında tanrı detaydadır.

 
Balıkçı Petrus'un kilisenin tavanından sarkan gümüşten kayığı; Galile günlerine gönderme...

 
Vilnius; kilisenin küçük şapellerinden biri; alçı süslemelerin yoğunluğu  dikkat çekici

 
Vilnius; Aziz Peter ve Aziz Paul Katolik Kilisesi'nin tavan süslemelerine bir örnek...

Kentin diğer iki önemli dini yapısı, Eski Şehrin doğusunda; Maironio Caddesi üzerinde yer alır. Aziz Anna Kilisesi, uzaktan kırmızı renkli tuğlalarla kaplı ön cephesiyle sıra dışı bir görünüme sahiptir. Doğu Seferi sırasında buralara uğrayan Napolyon, rivayet odur ki, kiliseye hayran kalır ve onu dönüş yolunda Paris’e götürmeyi bile düşünür. Gotik tarzda inşa edilmiş kilisenin içi ise oldukça sadedir. 16.yy.da yaptırılan kilise, Litvanya Düklüğü’nün en büyük hükümdarlarından olan Büyük Vytautas’ın eşi olan Anna’ya adanmıştır.

 
Önde Aziz Anna ve arkada Bernadine Kiliseleri

Bu kilisenin hemen arkasında yer alan Bernadine Kilisesi de Gotik tarzda olup 16.yy.da yaptırılmıştır. İç mekânı ise, Aziz Anna Kilisesi’nin aksine, Barok çizgilere sahiptir. 1863’de Polonya-Litvanya isyanı sırasında; bir isyan odağı olarak görülüp Çarlık Rusya’sının gazabına uğrayan kilise, uzun süre kışla olarak işlev görmüş, Sovyetler döneminde ise sanat amaçlı olarak kullanılmıştır.

 
Gotik tarzda inşa edilmiş Aziz Anna Kilisesi

Yahudilerin Vilna dedikleri Vilnius’un hüzünlü mekânlarından birisi de 2.Dünya Savaşı sırasında yaklaşık 60.000 Yahudi’nin yaşadığı Yahudi Gettosu’nun yer aldığı Pylimo Caddesi’nin iki yakasında yer alan sokaklardır. Bunlardan birinin, Vilnius Belediyesi’nin de bulunduğu meydana açılan köşesinde, bu hatırayı anan bir plaket yer almaktadır. Bugün Pylimo Caddesi’nin üstünde ise, şehrin tek sinagogu bulunmaktadır.

 
Vilnius; Yahudi Gettosu'nda şimdi kahvehanelerin kaynaştığı bir köşe başı

 
Vilnius; Yahudi Gettosu'nda 2.Dünya Savaşı'nın çileli günlerini hatırlatan ölümün kol gezdiği o dar sokaklardan biri; şimdi başka bir havayı solumakta...

Nazilerin buralara eriştikleri 1941 Haziran’ından 1944 Temmuzu’na kadar, Vilnius’un yakınlarında yer alan Ponary Ormanları’nda Vilnius’da yaşayan Yahudi nüfusa yönelik büyük bir katliam gerçekleştirilir. Katliamlar sırasında civardan bölgeye taşınan başka Yahudilerin de bu bu ölüm sürecine dâhil edilmesiyle insan kayıpları 75.000 rakamını bulur.(2)

 
Vilnius; Yahudi Gettosu; Vilnius Belediye Meydanı'na açılan bir sokağın başındaki 2.Dünya Savaşı'ndaki acılı günlerin hatırasını anan plaket

Eski Şehrin sur duvarlarının, şehre giriş için izin verdiği geçişlerden bugüne ulaşan tek kapısı, Şafak Kapısı olarak biliniyor. 1522 yılında tamamlanan kapının üstünde şehri koruması için Bakire Meryem’in bir ikonası yerleştirilmiş. Bu mekân, Litvanya ve çevresinde o kadar kutsal kabul ediliyor ki; şehri ve insanları koruduğuna ve hastalıkları iyi ettiğine inanılıyor. (Hem Katolikler, hem de Ortodokslar için kutsal bir mekân olarak kabul ediliyor.) Bu nedenle de bu resmin bulunduğu Şafak Kapısı, neredeyse hem ziyaretçilerin akın akın geldiği bir hac mekânına dönüşmüş, hem de bu yüzden Vilnius’ta dilencilerin en çok rastlandığı bir yer haline… Burası bölgede o kadar önemli bir yer olarak görülüyor ki; Sovyetler döneminde bile sürekli olarak ziyarete açıkmış. Kapının üstündeki; sokağa açılan bir küçük bir salonda yer alan Bakire Meryem Tablosu, altın levhalardan oluşan elbiseler giydirilerek süslenmiş durumda. Resim ise, 17.yy.da ismi belirsiz bir ressam tarafından 8 adet meşe levhasının üstüne yapılmış.

 
 Vilnius; Şafak Kapısı

 
Vilnius; Şafak Kapısı'nda yer alan kutsal Bakire Meryem Tablosu

Vilnius; Şafak Kapısı'ndaki Bakire Meryem Tablosu karşısında dua eden insanlar

Kentin sokaklarında yürürken, bazen duvarları resimler ve küçük heykellerle süslenmiş sanat mekânlarına rastlıyorsunuz. Özellikle Vilnia Irmağı ile Eski Şehir’den ayrılan Uzupis, böyle bir bölge… Bu anlamda kent, özgür ve özgün sanatla nefes alıp veren, oldukça kültür yoğun bir yerleşim olarak dikkat çekiyor. Her gece sahnelerini açan onlarca tiyatrosu, konser salonları, sanat galerileriyle de bunu doğrulayan bir hali var kentin.

 
Vilnius; Şafak Kapısı ile bütünleşik yapıda Karmelit rahibelerin mekanı Azize Teresa Kilisesi

Eski Şehrin, sakinliği sokaklarına sinmiş sanki. Ausros Vartu Caddesi’nden Şafak Kapısı’na doğru yürürken, aslında belki de kentin en kalabalık yerlerinden birindesiniz. Ancak, bu kalabalığın çıkardığı sesler bile, Ortaçağ’dan kalma binaların duvarlarına çarpıp yeniden kulaklarınızda yankılanıyor. Ortaçağ’dan kalma bu yapılar, saygıdeğer bir çabayla ve AB fonlarının desteğinde hala yaşatılmaya çalışılıyor. Bir kısmı onarılıp restore edilmiş; şimdilerde butik otel olarak hizmet veriyor birçoğu. Velhasıl, uzun yıllar Sovyetler yönetiminde başka türlü bir yaşamın içine sürüklenmiş de olsa; Litvanya’nın ve Vilnius’un uygarlığın çemberinden(!) geçtiği her halinden belli.

 
 Vilnius; Şafak Kapısı'nın alınlığının üstündeki detay

 
Vilnius; bir küçük Litvanyalı sokak çalgıcısı, Litvanya'nın milli çalgısı "zither"i çalıyor.
Geceleri hava serinlese de yine de beyaz gecelerin yüzü suyu hürmetine olsa gerek, insanlar sokaklardan çekilmiyorlar. Sokaklarda, meydanlarda; barlar ve kafeteryaların önleri kalabalık. Sokağa taşmış mekânlar oldukça canlı ve turistlerin sefası var Vilnius sokaklarında…


Dipnotlar:
(1)      Litvanya’nın en yüksek tepesi olan Aukstojas Tepesi, 294 metre yüksekliğindedir.
(2)      Vilnius’taki Yahudi soykırımı hakkında bkz. http://www.yadvashem.org/yv/en/exhibitions/vilna/during/ponary.asp
(3)      Fotoğraflar, gezi sırasında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

(DEVAM EDECEK)
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Bumerang - Yazarkafe

1 yorum:

  1. Gezi rehberi niteliğinde güzel hazırlanmış, elinize dilinize sağlık.

    YanıtlaSil