5 Şubat 2016
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
İzmir’in merkezinden uzakta değiliz bu hafta da… Hedefimiz, Urla
kırsalında; İlkçağ’dan kalma bir kutsal alana ve zaman ekseninde onun
çevresinde gelişen tarihe dair izlere yaklaşmak ve dokunabilmek biraz da.
Sözünü ettiğimiz kutsal alan, Karaburun Yarımadası’nı anakaraya bağlayan en dar
kıstakta; 19.yy.da Rum yerleşimcilere ev sahipliği etmiş Gülbahçe-Demircili eksenindeki terk edilmiş mübadil köylerinden
birisi olan Söğüt köyünün kalıntıları
yakınında yer alıyor. Bölgede kuzey-güney doğrultusunda denize doğru uzanan Kaplan Tepesi, kireç taşı görünümüyle
mağara oluşumlarına imkân tanıyan bir yapıya sahip. Bu nedenle de dolaştığımız
batı yamaçlarında jeolojik zamanlarda oluşumunu tamamlamış çok sayıda mağara
veya kaya oyuğu bulunuyor. Bunlardan en irisi diyebileceğimiz; Söğüt köyü kalıntılarına yaklaşık 1 km.
kadar uzakta ve önünde uzanan geniş düzlüğün Kaplan Tepesi’ne doğru sonlandığı noktada yer alan kaya oyuğu,
binlerce yıllık kutsal mekâna ev sahipliği etmiş. İşin ilginç yanı, Arkaik
Dönemden kalma bu tapınak alanının yakın çağda bölgede yaşayan Hristiyanlar
için de kutsal bir mekân olarak kabul görmesi.
Terk edilmiş eski Söğüt köyüne
ulaşmak için, Urla-İçmeler’i ve Gülbahçe kavşağına doğru Tatar Deresi’ni geçtikten hemen sonra
Karaburun’a ayrılan yolun karşısında yer alan tali asfalt yola sapmak gerek. Bu
yol, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün (İYTE) arıtma tesislerinin de
bulunduğu İYTE’ye ait tel örgülerle çevrili iki tanımlı alanın arasından
İzmir-Çeşme otoyoluna doğru ilerliyor. İYTE arıtma tesislerini geçtikten sonra
Çeşme otoyolunun altından geçip, otoyola paralel bir şekilde ilerleyip, birkaç
kır evi ve çiftlik arazisini geçmek gerekiyor.
İYTE arazisi içindeki fabrika binasını andıran eski yapılardan biri
Çiftlik mi jandarma karakolu mu?
Bu yol üzerinde; şimdi İYTE arazisi içinde kalmış eski bir fabrika
binası ve onun müştemilatı dikkat çekici. Oldukça geniş bir alana yayılmış 19.yy.dan
kalma bir çiftlik görüntüsü veren bu kalıntıların içinde bir de zeytinyağı
işleyen tesis de var mıydı? Söz konusu yapı kalıntılarının bazıları bu tür
sınaî faaliyete konu bir mekânı işaret ediyor. Ayrıca yola yakın konumdaki
kirli sarı renkte sıvasıyla dikkat çeken iki katlı bir yapının pencere söveleri
ve lentoları ise, bir Rum yapısından izler taşıyor. Çevredeki Gülbahçe (Rodonas), Söğüt, Günepsi
ve Yukarı Demircili köyleri(1) gibi eski Rum yerleşimlerinin
varlığını dikkate alırsak bu da şaşırtıcı olmasa gerek. Yer yer tuğla dolgulu
taş yapıların kimisi yine taş duvarlarla çevrili avluların içinde yer alıyor.
Yapıların tümünü, tel örgüler arkasında kaldığı için yakından inceleme
fırsatımız ne yazık ki olamadı.
Yürüyüş sonrası, aldığımız geri bildirimlere göre; söz konusu yapı kompleksi, 1924 Nüfus Mübadelesi sırasında; Söğüt havzasındaki Rum köylerinin boşaltılması ve onların intikali sırasında güvenliği sağlamak amacıyla jandarma karakolu olarak kullanılmış. (Bkz. yazı sonundaki ilk yorum) Ancak, yine de şu soru hala aklımızda; acaba bu binalar, 1924’den ne kadar eski ve ilk kuruluş amacı, jandarma karakolu muydu? Bu konuda bilgi sahibi değiliz.
Yürüyüş sonrası, aldığımız geri bildirimlere göre; söz konusu yapı kompleksi, 1924 Nüfus Mübadelesi sırasında; Söğüt havzasındaki Rum köylerinin boşaltılması ve onların intikali sırasında güvenliği sağlamak amacıyla jandarma karakolu olarak kullanılmış. (Bkz. yazı sonundaki ilk yorum) Ancak, yine de şu soru hala aklımızda; acaba bu binalar, 1924’den ne kadar eski ve ilk kuruluş amacı, jandarma karakolu muydu? Bu konuda bilgi sahibi değiliz.
İki katlı bir idari binayı andırıyor.
Aynı yapılar kompleksi içinde yer alan kemerli bir avlu girişi
İlgimizi çeken noktalardan birisi de, İYTE arazisi içinde sakız
çalılarının ıslahına yönelik bir girişimin başlatılmış olması. Öyle ki, Anadolu
anakarasının bir uzantısı konumundaki Sakız Adası’nda sakız ağaçlarının durumunu
ve sahip olduğu ekonomik değeri gördükten sonra, Çeşme ve yakın coğrafyasında
bu türün gelmiş olduğu hazin duruma insan ne kadar hayıflansa yeridir. Yine de
böyle iyi niyetli bir girişime öncülük edenleri kutlamak gerek. Tabii ki, esas
olan bu çabanın sürdürülebilir olması.
Söğüt Deresi
İzmir-Çeşme otoyolundan da görülebilen, İYTE-Zeytinler köyü yolundaki Tatar Köprüsü
(Fotoğraf:İF; Ekim-2008)
Gülbahçe yol ayrımından Söğüt Mevkii Kutsal
Alanı yaklaşık olarak 10 km. uzaklıkta bulunuyor. Yolun neredeyse 2 km.lik
bölümü, kısmen asfalt, kısmen toprak şose görünümlü. Yolun devamında eski Çeşme
yolu üzerindeki Cumhuriyet dönemi yapısı Tatar
Köprüsü ve Zeytineli köyü var.
Ama biz, oralara kadar uzanmayacağız bugün. Hedefimiz, Söğüt Kutsal Alanı olduğuna göre, bir çiftlik arazisinin duvarını
yalayarak güneydoğu yönünde Söğüt Deresi’ne
doğru inen patikaya sapıyoruz. Karşıdan gelen bir koyun sürüsü, çiftlik
arazisinin arkasından kayboluyor. Son köpek de arkalarından… İlk köpek
baskısını salimen atlatmış durumdayız. Söğüt Deresi’nin usul usul aktığı yatak, zakkumlar ve çınar ağaçlarıyla kaplı. Ağaçların
bütün yapraklarından arındığı bu mevsimde bile dere yatağı, ağaç boyundaki
zakkumlar ve sık çınar dokusu nedeniyle yeterince gölgelik. Düşünün; gayri siz,
yazın o sıcağındaki konforu…
Söğüt Deresi'nin üzerinden geçerken...
Dere yatağındaki su, son yağmurlarla kabarsa da geçişimize engel değil.
İri taşların üzerinden sekerek karşı kıyıya kolaylıkla geçiyoruz. Yıllar önce; çok
şiddetli bir yağmur eşliğinde bir Karaburun dönüşünde, Tatar Deresi’nin eski Çeşme yolundaki köprünün altından denize
doğru ve yatağına sığamaz bir şekilde, boz bulanık akışını hatırlıyorum. Bu akışla
asla kıyaslanmaz.
Tatar Deresi'nin kollarından biri
Tatar Deresi'nin kollarından Söğüt Deresi’nin neredeyse ortadan ikiye böldüğü düzlükten güneye doğru, zeytinlikler
arasından ilerliyoruz. Kimisi çok yaşlı; gövdeleri döne döne büklüm büklüm
olmuş. Yolun iki yanında, Girit ladenleri, pırnar meşeleri, dere boyunda
zakkumlar, sık mersin ve sakız çalıları, nadir de olsa dağ çileklerinden oluşan
makilik alanlar hâkim bitki örtüsünü oluşturuyor. Söğüt Düzlüğü’nün batı yakasında ise kızılçamlar ağırlıkta.
Söğüt Mevkii'ne doğru yürürken...
Kaplan Dağı
Solumuzda en yüksek noktası 565 metreye ulaşan ve kuzeyden güneye alçalarak
Demircili koylarına doğru inen Kaplan Dağı uzanıyor. Bugünkü hedefimiz
olan mağaralar da bu kireç taşından kütlenin batı yamaçlarında yer alıyor. İlk
anda dağın sırtlarına doğru ilerleyen büyük bir keçi sürüsünün çıngırak sesleri
geliyor kulaklarımıza. Daha sonra da bizi fark edip sırttan aşağıya doğru hızla
yaklaşan çoban köpeklerinin havlamaları… Neyse ki, yolun üst düzlemine kadar
gelip bizim yoldan geçişimizi havlayarak denetliyorlar. Ama görevlerinin o
kadar bilincindeler ki; yolun kıvrımlarına uygun olarak konumlanmış çalılar
arasında gözden kaybolana dek, arkamızdan bizi gözle izlemeye devam ediyorlar. Ne
görev duygusu yarabbi…
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı
Söğüt Mevkii Kutsal
Alanı
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı, bu alana ismini veren eski Söğüt
köyünün yaklaşık 1 km. kadar güneydoğusunda; Söğüt Deresi’nin ise doğu yakasında yer alıyor. Sunak, kireç taşı
kayalıkların dağın yamacına doğru yükselmeye başladığı ve önünde uzanan geniş
düzlüğe oldukça hâkim bir noktada konumlanmış. Bölgede yürütülen yüzey
araştırmalarından elde edilen bulgulara göre(2) Söğüt Mevkii
Kutsal Alanı’nın tarih öncesi dönemlerden beri bilindiği; ama esas olarak,
bölgeden elde edilen seramik buluntularının değerlendirilmesi çerçevesinde
sunağın Arkaik Dönemde İ.Ö.VI. yy.dan itibaren işlevsel hale geldiği
belirtiliyor.
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'nda yer alan sunak mağarası; aynı zamanda bölgedeki Hristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen Meryem Ana Kaya Kilisesi
İlkçağın ünlü coğrafyacısı Strabon,
bölgeden bahsederken şunları yazıyor:
“Ondan sonra
Khalkideis’e ve Teoslularla Erythrailılara ait olan Khersonesos berzahına(3) (Karaburun ya da Çeşme Yarımadası’nı anakaraya bağlayan kıstak-İF)
gelinir. Halen Erythrailılar, berzahın beri yanında, fakat Teoslular ve
Klazomenailılar bizzat berzahın üzerinde otururlar; berzahın güney tarafı yani
Khalkideis Teoslular, kuzey yanı ise, toprakları Erythrailılarla birleşen
Klazomenailılar tarafından işgal olunur. Berzahın başladığı yerde, bir tarafta
Erythrai, diğer tarafta ise Klazomenai toprakları bulunan Hypokremnos denen yer
vardır. Khalkideis yukarısındaPhilippos oğlu Aleksandros’a tahsis edilmiş olan
kutsal bölge yer alır, burada Aleksandreia denen ve İonların genel meclisi
tarafından ilan edilen oyunlar oynanır. Berzahı, Aleksandros’un kutsal
bölgesinden ve Khalkhides üzerinden Hypokremnos’u aşarak geçiş elli elli
stadiadır.(4) Hemen yolun
ortalarında bir yerde, önünde Hippi (Atlılar
anlamında-İF) adında dört adacığı ve bir limanı olan Erythrai kenti yer
alır.”(5)
Kutsal sunağın önündeki Söğüt Düzlüğü; acaba tarihteki İskender Oyunları bu alanda mı gerçekleştiriliyordu?
Tarihi kaynaklar(6),
Büyük İskender’in Batı Anadolu’ya
geldiği İ.Ö. 333-334 yıllarında bölgede bulunduğu sırada; hayata geçirilemeyen,
ama onun dile getirdiği; bu kıstağı kuzeyden güneye doğru aşan bir kanal açma
projesinden söz eder. Fikri aşamada kalan bu İlkçağ projesinin muhtemel
güzergâhlarından birisi kuzeydeki Gülbahçe
ile güneydeki Demircili plajlarını
birbirine bağlayan dere yatakları üzerinden çalışan bir rota olabilir. Bu rota Söğüt Mevkii Kutsal Alanı’nın
yakınlarından geçmektedir. Diğer bir seçenek ise, Teos’un bir demos’u(7) konumundaki Seferihisar-Herakleia (bugünkü Hereke
yada Düzce köyü yakınları)-Azmak bölgesinden içerilere doğru giren
Azmak Deresi üzerinden bugünkü Kilizman sahillerine doğru yönelen dere
yatakları rotasıdır. Kuzeyden güneye doğru gemi geçişlerinde yarımada
kıyılarının tümünü dolaşarak, kaybedilecek zaman ve emeği en aza indirmeyi
hedefleyen bu projenin gerçek rotasının neresi olduğu elbette ki; düşünceden
fiile geçişe dair bir kanıt bulunmaması nedeniyle, herhalde hiçbir zaman
kesinlik kazanmayacaktır.
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'nda yer alan tüm zamanların kutsal mağarasının girişi
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'nda yer alan mağara içindeki sunak ve haç
Önündeki geniş düzlüğe son derece hâkim bir noktadaki kireç taşından bir
kaya oyuğunda yer alan sunak, ana kayaya oyulmuş üç basamak ve üzerinde yer
alan ve yine ana kayaya oyulmuş bir tahttan oluşuyor. Tahtın arkasındaki
duvarda ise, bir haçı andıran; ellerini iki yana açmış bir insana benzer figür
bulunuyor. 20.yy.a dek çevredeki Rum köylerinde yaşayan Hristiyanlar tarafından
da kutsal kabul edilen ve Meryem Ana’ya adanmış bir kaya kilisesi olduğuna dair
bilgiler bulunan sunakta, ana kayaya kazınmış; haçı andıran rölyefin hemen
altında, vakti zamanında yakılan binlerce mumun bıraktığı simsiyah izler bugün
dahi varlığını koruyor.
Gezginler, Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'nda yer alan sunağın önünde...
İlkçağ sunağının yer aldığı Söğüt Mevkii'ndeki mağaranın içinin girişten görünümü
Bugüne kadar sunakta herhangi bir kazı faaliyeti olmadığını belirten
kaynaklar, ne yazık ki yanılıyorlar(!); çünkü sunağın tam önünde kaçak kazı
yapan defineciler tarafından açılmış kocaman ve derin bir çukur, 5 Şubat 2016
tarihi itibariyle varlığını koruyor. Mağaranın dar tavanında ise, girişe yakın
noktalarda oluşumunu tamamlamış sarkıtlar ve hayvan kafataslarına benzettiğimiz
yumrular mevcut. Mağaranın yan duvarlarında karşılıklı olarak yer alan küçük
nişler, sunağın kilise olarak işlev gördüğü günlere ait ahşap malzemenin
dayanak noktaları gibi duruyor.
Mağaranın içindeki sunağın hemen önünde açılmış defineci çukuru
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'nda yer alan diğer mağaralar
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'nda yer alan büyük düzlük; taş döküntülerin varlığı dikkat çekici...
2012 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi’nde yayınlanan Söğüt Mevkii Kutsal Alanı’ndan elde
edilen seramik buluntularının değerlendirilmesine dayanan yüzey araştırması sonuçlarına
göre söz konusu makalede aşağıdaki sonuç dile getirilmiş:
“Sonuç olarak, Söğüt kutsal alanının, konumu, mimarisi
ve seramik buluntularının gösterdiği gibi Erken Tunç Çağı’ndan itibaren
kullanılan bir kült mağarası olduğu söylenebilir. Az sayıdaki seramik
buluntular her ne kadar yetersiz olsa da, nitelikleri bakımından dönemlerini
tam olarak ifade eden, tipik örneklerdir. Özellikle, Klazomenai, Phokaia ve
Chios gibi yakın mesafedeki önemli Ionia kentlerindeki örneklerle benzerlik
göstermektedir. Kutsal alan olarak kullanılan bu kaya sığınağı, yapı itibariyle
bir kült mağarası niteliğindedir. Bu nedenle, Pergamon Kapıkaya ve Metropolis
Uyuzdere gibi kült mağaraları ile Antakya Aziz Peter, Ephesos Yedi Uyurlar,
Ereğli Cehennemağzı ve Kırklareli Balkaya mağara-kiliseleriyle aynı kategoride
değerlendirilmelidir.”(2)
Mağara tavanında yer alan oluşumlar
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı’ndan Öteye
Bugünlerde
Ortadoğu’dan yükselen savaşın ateşi, acının izlerini buralara kadar taşımış
gibi. Ege Denizi’ndeki Yunan adalarına yönelen mülteci akınının izlerini sunak
alanının önündeki düzlükte görmek mümkün. Suriyeli mültecilerin yürümekten
delik deşik olmuş lastik ayakkabılarından arta kalan döküntüler çalılıkların
çevresine saçılmış durumda. Gecenin ıssızlığında, soğuk sulardaki onları
bekleyen ölüme doğru yapılan bu çaresiz yolculukların kazananları kim; onları
da bilen biliyor zaten…
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'nın günceli; Suriyeli kaçak göçmenlerin Yunan adalarına doğru çıktıkları ölüm yolculuklarının ardında bıraktıkları parçalanmış ayakkabıları
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı'ndan Ulaştıran Tepesi'ne ve Kıran Dağı'na doğru bakış; önde hakim bitki örtüsü kızılçamlar...
Söğüt Düzlüğü’nden denize doğru yürürken doğu yönünde bir hayvan
çiftliğinin sınırları beliriyor. Birkaç inek çayırlarda otlamakta… Çevrede
düzensiz bir şekilde oraya buraya saçılmış çiftlik malzemesi ve ağıl benzeri
barakayı uzaktan seçebiliyoruz. Görünen manzara, buraların oldukça sahipsiz
yerler izlenimini verdiği yönünde. Ipıssız ve her türlü istismara açık
mekânlar. Uzaktan bizi fark eden birkaç köpek havlayarak üstümüze doğru
geliyor. İlk anda bize saldıracaklarını düşündüğümüz üç köpek, kısa sürede
ulaştıkları yanımızda kuyruk sallamaya başlıyorlar. Belli ki karınları aç;
ancak ne yazık ki, biz de son nevalemizi sunakta tüketmiş durumdayız. Toprak
yolun, makilikler arasında kaybolduğu ve denize doğru bir sırtın başladığı bu
noktada geri dönmeye karar veriyoruz. Önümüzde gelirken uğramadığımız mübadil
köyü Söğüt var. Biz önde, aç köpekler
arkada uzun süre birlikte yürüyoruz. Bizden ümidi kesen köpekler, bir süre
sonra geldikleri yönde çiftlik arazisine doğru görüş açımızdan kayboluyorlar.
Gezgin bir yol ayrımında; İzmir Büyük Şehir Belediyesi'nin Rotamız Yarımada projesi kapsamında yürüyüş yollarına konulan işaret levhaları
Mübadil Köyü Söğüt Harabeleri
Dokuz Eylül
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Ahmet Uhri
ile Ali Öz’ün “Söğüt Mevkii Kutsal Alanı
Urla hakkında İlk Gözlemler” isimli ortak çalışmasında eski bir Rum
şarkısında yer alan şu sözler hatırlanmış:
“İsam Zeytinköylü,
haçım Söğüt’ten ve de Meryem Alaçatılı, hepsiyle çevriliyim ben”(8)
Terk edilmiş Söğüt köyünün ortasından geçen yol kıyısındaki evlerin duvarları
Arkada Kaplan Dağı; önde Söğüt köyünün yıkıntıları
Söğüt Mevkii Kutsal Alanı’ndan başlayarak bu kez geriye doğru Söğüt Deresi’nin batı kıyısından yürürseniz, yaklaşık 1 km kadar sonra; dere
yatağından batıya doğru tatlı bir eğimle yükselen alçak bir sırta yaklaşırken kimi
duvarları hala ayakta, kimisi ise sadece temel örgüsüyle seçilebilen 19.yy.dan
kalma eski bir Rum köyünün kalıntıları karşılar sizi. Biraz solunuzdaki
kızılçamlara doğru sokulmuş köyün evlerinin arasındaki daracık sokaklarında
dolaşırken, bu eski şarkının sözleri geçer aklınızdan. Dere yatağına doğru
nispeten daha iyi durumda bugüne ulaşabilmiş bir eve ait odanın içindeki ocak,
duvardaki nişler ve evin toprak zeminine döşenmiş kayrak taşlarla kaplı taban örtüsü
dikkatinizi çeker. Sonuçta yok olan yaşanmışlıktır ve dahası bu topraklarda silinip
gitmiş bu izlerin üstüne; asla bir taş eklenememiş olan bir kültürün bugüne
uzanan kırıntılarıdır.
Söğüt köyünün kurulduğu sırt
Söğüt Deresi ve eski Rum köyü Söğüt
Yunan yazar Georgios Nakracas, Anadolu
ve Rum Göçmenlerin Kökeni isimli kitabında Urla civarındaki Rum köylerinden
söz ederken en büyüklerinin Gülbahçe (Rodonas), Yağcılar ve Tolos olduğunu,
geriye kalan on köyün ise Rumca konuşan nüfuslarının önemsiz sayılacak ölçüde az
olduğunu belirtiyor. 19.yy.da küçük bir kasaba görünümündeki Gülbahçe’de Karistos, Ildır ve Kiklad
takımadalarından gelen 2.500, Yağcılar’da
Urla, Gülbahçe, Çeşme ve Samos adasından gelen 750, Tolos’da ise Çeşme ve Kythera adasından gelen 1.500 kişi yaşarmış.
Terk edilmiş Rum köyü Söğüt'teyiz.
Söğüt köyünden günümüze kalanlar
Söğüt köyündeki bir evin içinden görünüm; taban döşemesi dikkat çekici...
Yazar, bizim de bugünkü ziyaret ettiğimiz köy olan Söğüt ve çevresindeki diğer köylerle ilgili olarak şu bilgileri
veriyor:
“Boşaltılmış
veya Türkler tarafından kısa süre önce terk edilmiş olan bu köyler şunlardı: … Yukarı
Demircili köyü; burada çevredeki bölgelerden gelen 200 Rum vardı-1877’e
kadar bu köyde kimse oturmuyordu. Aşağı Demircili köyü; burada
çevredeki bölgelerden ve Samos adasından gelen 340 Rum ile 25 Türk vardı-1800’lere
dek bu köyde kimse oturmuyordu. Söğüt köyü; burada 60 Rum hane vardı
ve köy sakinleri Alaçatı’dan gelmişlerdi. Günepsi köyü; burada 23 Rum hane
vardı ve köy sakinleri Alaçatı ve Karistos’dan gelmişlerdi. Kilismani
köyü, burada Paros ve Naksos adaları ile Urla Yarımadası’ndan gelen 400
Rum ve 890 Türk vardı.”(9)
Söğüt köyünün evleri
Söğüt'ün yıkıntıları arasında
Söğüt köyünde zeytin ağacının tanıklığında...
Anadolu'daki Rumların yoğun olarak yaşadıkları yerleşimlerin, genellikle bir de Rumca adı var. Yukarıda Nakracas'ın bazı Urla köylerinde referans olarak belirttiği şekilde; örneğin Gülbahçe Rodonas, Kilizman Kilismani, Urla İskelesi Skala gibi... Söğüt köyünün isminin Türkçe olarak anılması ise, bence köyde önemli sayıda Türkün de yaşamasından ya da eski bir Türk köyü olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Nakracas’ın aktarımına göre; Urla civarındaki köyler de, 1821 Mora İsyanı sonrasında adalardan Batı Anadolu’ya yönelen Rum göçünden nasibini almış gibi duruyor. 19.yy. öncesinde bölgenin demografik yapısı nasıldı; o konuda pek bilgimiz yok. Ama 13.yy.da Aydınoğulları’nın Urla civarını ele geçirmesi, bölgenin Türkleşmesi yolunda önemli bir adım olarak görünüyor.
Nakracas’ın aktarımına göre; Urla civarındaki köyler de, 1821 Mora İsyanı sonrasında adalardan Batı Anadolu’ya yönelen Rum göçünden nasibini almış gibi duruyor. 19.yy. öncesinde bölgenin demografik yapısı nasıldı; o konuda pek bilgimiz yok. Ama 13.yy.da Aydınoğulları’nın Urla civarını ele geçirmesi, bölgenin Türkleşmesi yolunda önemli bir adım olarak görünüyor.
Zeytinlikler arasında şirin bir köydü Söğüt.
Köyün güney yönündeki girişi
Köyün sırta konumlanmış evlerinden arta kalanları birer birer dolaşıyor
ve fotoğraflıyoruz. Köyün tam ortasından geçen yolun iki yakasında ayakta
kalabilmiş iki duvar parçası zamana direniyor. Belli ki, Söğüt Kutsal Alanı’nda geride bıraktığımız ilahlar koruyamamış
buraları. Suriyeli mültecilerin akınından buraları da payına düşeni almış gibi.
Ortadaki gözümüze çarpan artıklardan bu sonuca varıyoruz. Şimdi (8 Şubat 2016) 7 ajansından
işitiyoruz ki; yine Dikili açıklarında Suriyeli kaçakları taşıyan bir tekne batmış
ve 10’dan fazlası çocuk olmak üzere 27 civarı insan boğulmuş Ege’nin buz gibi
soğuk sularında… Herhalde bir o kadarı da kayıptır şimdi… Savaşın kirli yüzü
her yerde insanı yakalıyor bir şekilde, bedel ödüyor insanlık; ilahlar nerede?
Elveda Söğüt
Urla kırsalında bir kutsal alan ve mübadil yorgunu eski bir Rum köyünden
kalanlara ayırdığımız günün artık son demlerindeyiz. Yine eski bir Rum köyü
olan Urla’nın Skala’sında; berbat bir
lodosa rağmen denizin ta kıyıcığındayız. Dalgalardan dolayı göz gözü görmüyor
denizde. Bir tufan sanki ortalık; yarınki şiddetli yağmurun doğum sancıları
bunlar; orasını anladık da; Ortadoğu’daki sancılar hangi doğuma / doğumlara
gebe orası biraz meçhul gibi görünüyor.
Dipnotlar
(1) Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni, Dr. Georgios Nakracas; Yunancadan çeviren: İbram
Onsunoğlu, Belge Yayınları, 1.Baskı-Şubat 2003; sayfa:89-90
(2) Urla Söğüt Kutsal Alanı seramiklerinin değerlendirilmesi, Aygün Ekim Meriç, Ali Kazım Öz
ve Ahmet Uhri; Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:1,
Sayı:1, 2012; bkz. http://webb.deu.edu.tr/edebiyat.dergi/images/stories/sayi1/meric_oz_uhri.pdf
(3) Berzah sözcüğü, Arapça’da bir yarımadayı anakaraya bağlayan kıstak anlamında
kullanılmaktadır. Burada sözü edilen bölge, Karaburun ya da Çeşme Yarımadası’nı
anakaraya bağlayan ve Söğüt Mevkii Kutsal Alanı’nın da içinde olduğu Urla’dan
Seferihisar kıyılarına dek uzanan dar kıstaktır.
(4) 1 stadia=185 metre olarak kabul
edilirse, kıstağın en dar yerini işaret eden geçiş uzunluğu 50 stadia yaklaşık
olarak 9,25 km.ye karşılık gelmektedir.
(5) Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları;
3.Baskı-İstanbul 1993; Kitap XIV,C644; sayfa: 163
(6) İ.S. 2.yy.da Roma Döneminde
yaşamış Manisalı coğrafyacı ve gezgin Pausanias,
bu tarihi kaynaklardan biridir. Büyük İskender’in gerçekleşmemiş kanal
projesinden o da söz eder. “Philip oğlu
Alexander, Mimas kıstağı, boyunca bir kanal açmak istedi. Onun bu girişimi,
başarısız olmuş (hayata geçmemiş) yegâne projesidir.” Bkz. http://www.theoi.com/Text/Pausanias2A.html
; Pausanias; Yunanistan’ın
Tasviri: 2.Kitap, bölüm: THE ISTHMUS; paragraf: 2.1.5
(7) Demos: Antik Yunan’da köy irisi bir idari bölümlenme; modern Yunanistan’da ise
belediyelik anlamında kullanılıyor.
(8) Söğüt Mevkii kutsal alanı Urla hakkında ilk gözlemler, Ahmet Uhri ; Ali K. Öz; III.-IV.
Ulusal Arkeolojik Araştırmalar Sempozyumu
(9) Dr. Georgios Nakracas; a.g.e; sayfa:89-90
(10) Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İF ve MYC tarafından çekilmiştir.
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Düzenleyen: MYC
Merhaba, Yine zengin bir gezi yapmışsınız. Sizi birkaç yıldır, daha doğrusu Karareis, Meli Köy(orada evim var) gezileriniz sayesinde fark ettim. Gezi notlarınızı okuyor, sizi izliyorum. Söğüt Kutsal Alanı gezinizin başında İYTE arazisi içinde gördüğünüz ve "çiftlik evleri" diye adlandırdığınız binalar, bildiğim kadarıyla Urla'nın eski Jandarma Karakolu binalarıdır. Bu binalar Nüfus Mübadelesi öncesi Söğüt Ovası ve çevresindeki köyler boşaltılmadan öncesi ve sonrası bölgede güvenliği sağlamak için Jandarma Karakolu olarak kullanılmış. Soğut Ovası Kutsal Alan ve çevresini gezdikten sonra ben de gördüklerimi şu şekilde özetlemiştim: https://www.youtube.com/watch?v=9-w7IHanqYY Saygılar, Bundan önce aynı yorumu yazdım fakat kaydedemeden kaybettiğimi düşünerekten bunu tekrar ekledim. Terkar oldu ise affola.
YanıtlaSilMerhabalar...Katkınız için teşekkürler...İYTE arazisi içindeki Jandarma karakolu binaları ile ilgili olarak verdiğiniz bilgiler dikkate değer. Değerlendirelim. Teşekkür eder, yeni katkılarınızı bekleriz.
YanıtlaSilBilgilendirmeniz için çok teşekkürler.
YanıtlaSilİYTE Mimarlık fakültesinde öğrenciyim.Tasarım dersimizde verilen bir ödevim için blogunuzdan kaynak göstererek alıntı yapmak ve fotoğraf almak istiyorum,mümkün müdür?Yardımcı olursanız çok sevinirim.
YanıtlaSilKötü amaçlı kullanımlar dışında her türlü paylaşıma açığız. Amacımız zaten bilgiyi ve gördüklerimizi paylaşmak. Sayfalarımız korumalı, ancak bazı arkadaşlar bunu aşmasını biliyorlar. Eğer özel bir bilgi ya da resim isterseniz blog sayfasının altında yer alan e-mail adreslerini kullanarak bizlere erişebilirsiniz. O yolla size istediğiniz bilgi/belgeyi e-mail adresnizie gönderebiliriz. Size çalışmalarınızda başarılar dileriz. İF
SilTeşekkür ederim!
YanıtlaSilHarika sunum ve fotoğrafçılık!
Dimitris Thomadakis
Türkçe yazdığınız için aynı dilde yanıtlıyorum; ilginize çok teşekkürler. Sınırlar ötesinden geri bildirim almak bizim için çok değerli. İlginizin sürekliliğini dilerim. Dostlukla kalın. İF
Sil