Sayfalar

26 Haziran 2021 Cumartesi

DATÇA’DAN BETÇE’YE-2020-6

MARİN’DEN GARİN BOĞAZI YOLUYLA BELENKÖY'e ve YAZIKÖY KALESİ’ne
21-24 Ekim 2020 
Hasan Doğan-İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş 
 
Bugün bir zamanlar pınarlarıyla meşhur ve Yaka’nın köylülerinin bahar aylarından başlayarak yaz boyunca sebze tarımı yaptıkları Marin’den Garin yoluyla Belenköy’ün girişine dek yürüdük. Yürüyüşün sonunda ise, köyün girişine göre kuzey yönünde yer alan; bütün güney denizine dek ufku açık ve Knidos’a giden yolları denetleyen Yazıköy Kalesi’ne ve yörede Yığmataş olarak bilinen bir Tümülüs’e çıktık. Karşımızda Saranda Kalesi; sağımızda Yazıköy’ün ovadaki evleri, özetle topografyaya hâkimdik o anda. 
 
Marin, Kumyer Kalesi ve Yakamar
(Ekim 2020)
 
Garin Boğazı'ndan Palamut Bükü'ne bakış
(Ekim 2020)

Garin Boğazı'ndan Belenköy'e doğru...
(Ekim 2020)
 
Marin; suyun beslediği yer 
 
Geçmişte pek çok köylünün bahçe olarak kullandığı, baharı hatta yazı geçirdiği güzel bir yerdi Marin. Sözcük anlamı olarak yerel söyleyişte, pınar ini anlamına geliyor. Marin, güneyinde Kisle Yanı (Kızıl Kilise Yanı) ve su kaynağı olan Çaylayık, kuzeyinde yine Yassımar (yani yassı pınar), batı tarafında ise, Bükceğiz ve İncir Marini ile denize açılan verimli bahçelerin olduğu, bol su kaynakları ile geçmişten günümüze uzanan benzersiz bir yaşam alanıdır. Yarımadanın kıt olan su kaynaklarının aksine, bu yöre hiç kesilmeyen bereketli kaynaklarının yanında, kuyularıyla da yarımadada oldukça sulak bir alan olarak dikkat çekiyor. Ancak giderek tatsız olan, bu sulak ve tarıma elverişli alanın artık yerleşime ve sayfiyelik villaların egemenliğine terk edilmekte oluşu… Bu eskiyi bilenler ve yaşayanlar için oldukça can acıtıcı olsa gerek. 
 
Marin'de terk edilmiş eski bir bağ evi
 (Ekim 2020)

Marin'de bademlikler içinde baş veren villalardan biri
(Ekim 2020)

Marin'de terk edilmişliğin resmidir.
(Ekim 2020)

Marin’in güneyinde yer alan ve eski bir Rum Ortodoks kır kilisesinin (Kızıl Kilise) kalıntılarının varlığı nedeniyle Kisle Yanı denilen bölge, tamamen deniz gören ve pek çok eski badem çeşidinin ortaya çıktığı bir bölge. Bunlardan en güzeli Dedebağ bademi. Yine Marin’in güneyinde Çaylayık ise, bir su kaynağının bulunduğu mekân olarak dikkat çekiyor. Buradaki su kaynağı, halen yaz ve kış sürekli akmaktadır. Marin’de aşağı pınarın önündeki yol sizi denize götürür. Bükceğiz, denilen bu bölge küçük bir koydur. Bu koyun da güneyinde Divan Burnu yer alır. Marin’de yukarı pınar, Yassımar olarak bilinir. İki pınar arasında bahçeler vardır. Bu bahçeler tarıma elverişlidir. Şimdilerde geçerli akçe badem olduğu için, buraların çoğu bademliktir. Yine Yassımar’dan batıya giderseniz, bu yol sizi İncir Marini ve Gargıcak’a götürür. Her iki yerde de su kaynağı bulunmaktadır. 
 
Marin'den Bükceğiz'e doğru...
(Mart 2004)

Bükceğiz sahili
(Mart 2004)
 
Yassımar
(Ekim 2020)
 
İncir Marini’nin başlangıcında bir düzlük yer alıyor. Özellikle Hıdrellez günleri, burası insanların toplaştığı bir mesire alanı olarak işlev görürmüş. Hıdrellez’de insanlar, mutlaka deniz kenarlarına giderler buralarda. Evlerinde yaptıkları iç bakla makarnası, sarma gibi yemekleri denizin kıyıcığında yerler. Erkekler de mutlaka içerler ve eğlenirler. İncir Marini’ndeki bu düzlük, tamamen denizi gören ve çevreye hâkim bir yerdedir. Karşınızda ise masmavi bir deniz ile İlleki ve İncirli adaları uzanmaktadır. Buradan aşağıya doğru dikkatlice inerseniz, birazcık sağa doğru saptığınızda, sizi Gargıcak karşılar. Gargıcak, bir su kaynağı gibi düşünülebilir. Suyundan kana kana içebilirsiniz. Buradaki sızıntıdan suyunuzu içtikten sonra bir yere ilişip, Akdeniz’in güzelim koylarını doya doya seyretmenin ise keyfi benzersizdir. Çeşmeköylü Yaşar Çuhadar, burada bir mağaradan söz ediyor. Mağara dışarıdan fark edilmezmiş. Bundan dolayı Kıbrıs harbinde bazı ihtiyarlar bu mağaraya gizlenmişler. Denize doğru alçalan teraslı bir topografyaya sahipmiş bu kıyı.
 
İncir Marini
(Hasan Doğan Arşivi)

İncir Marini ve sağda Gargıcak...
(Hasan Doğan Arşivi)
  
Yakamar'dan solda Marin ve sağda Yassımar'a bakış; vadinin tam ortasında Uluçay'ın şimdilerde kuru yatağı var.
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 
  
Marin; Sindelli'de bir zamanlar bu evlerde ne hayatlar yaşandı?
(Hasan Doğan; Haziran 2021)

Marin; Sindelli'de bir su gözü ve bahçesindeki havuz
(Haziran 2021)

Hasan Hoca; Betçeli yaşlıların belleğinde yer etmiş o eski zamanların Marin’ine dair hatıraları şöyle dillendiriyor: 
 
Marin (Pınar İni) ve Yassımarin ya da Yassımar (Yassı Pınar), bir zamanlar suyun harıl harıl aktığı ve insanların bu bölgelerde yaz mevsimini geçirdikleri konfor alanları imiş. Suyu hiç kesilmeyen bu pınarların varlığı ve onların insanlara armağan ettiği o eski yaşamlar, bugün hala Betçe yaşlılarının belleğinden hiç çıkmıyor. Bunlardan birisi de teyzemiz Sabiha Uslu En büyük ablası gelin olduktan sonra, diğer ablası ile bütün çocukluğu ve genç kızlığı bu yörede geçmiş Sabiha Teyze’nin. Suyu hiç dinmeyen bir eski pınarın olduğu Çaylayık’ta sürekli akan bu su kaynağı sayesinde, bahar ve yaz aylarını hep buralarda geçirmişler. Çocukluk ve genç kızlık dönemlerinde buraya dair çok güzel anıları olmuş Sabiha Teyze’nin. Özellikle Marin’de; pınarın başında çocukken, arkadaşları ile oyunlar oynadıklarını ve bahar aylarında gelişen dut ağaçlarına çıktıklarını ve bu ağaçlardan bol bol dut yediklerini anlatıyor. Babaları kahveci olduğu için Yaka’dan pek gelemediğinden, bahçeleri hazırlama işini ablası ile birlikte yaparlarmış. Marin’de o zamanlar her türlü meyve ve sebze yetişirmiş. Sabiha Teyze, özellikle akşamları ben de buradayım dercesine; çakal seslerine karışan eşek anırmalarını unutamıyor. Eşekte doğal olarak bir korku varken, çakal ise kim bilir kimlere gönderme yapıyordu? Oysa o saatlerde tilki, tüm kurnazlığı ile kümes önlerinde sessizce nöbette; hiç bıkmadan ve usanmadan ev sahibinin bir anlık gafletini beklemektedir. 
 
Marin'de bademlikler
(Ekim 2020)
 
Marin; Sindelli'de bir evin yıkık duvarlarının yanından geçtik.
(Ekim 2020)
  
Marin’in insanları, ancak sabahleyin “içtima” alanına gitmekte ve doğruca kümeste tavuk sayma işini yapmaktaymışlar. Buralarda tilkinin kurnazlığı ile ilgili bolca hikâyeler anlatırlar aslında. Güya tilki ulaşabildiği tavuğun başını ağzına alırmış, zavallı tavuk ne yapsın; sonunda havasız kalıp ölürmüş. Özellikle yaşlı ev sahipleri unutkanlıklarının ceremesini ağır bir şekilde öderlermiş. Tilki bu; unutkanlıkları hiç affetmez. Ben de buradaki yaşamı biraz biraz hatırlıyorum. Her akşam evde kümesin kapısının kapatılıp kapatılmadığı sorgulanırdı o yıllarda. Evin annesi mutlaka sorardı; kümesi kim kapattı diye. Kapatan da cevabını verirdi. Herhangi bir gün sorulmazsa eğer, tilkiye bayram çıktı demektir. O yıllarda sadece küçücük pencerelere konmuş lambalarla aydınlatılmış loş odalarda, insan siluetleri dışında, herhangi bir figür de yoktur ortalıklarda. Işığın feri ancak ona yeter. 
 
Marin; Pınar İni önündeyiz.
(Ekim 2020)
 
Marin'in yıkık hatıraları
(Ekim 2020)
 
Marin'de bir sekiden Yakamar ve Kumyer Kalesi'ne doğru bakış 
(Ekim 2020)
  
Buna karşılık Marin ve Yassımar çevresindeki yaşamların dışında, çobanların hayvanları ile kaldıkları inler de oldukça geniş ve koruyucu mekânlarmış o yıllarda. Bunlardan birisi de İncir Marini yolu üzerindeki ve Çeşmeköylü Fırıncı Talip Amca’nın babası Koca Ali Dede’nin yıllarca hayvanları ile kaldığı Mecidin İni denilen mağara olarak biliniyor. Mağaranın ağzı güneye bakıyor ve içeri doğru en az 30 hatta 40 metre derinliği sahip. İleri doğru gittiğinizde göreceğiniz tabana döşenen kayrak taşların varlığı ise, burada yaşamın izleri olarak değerlendirilmeli. Ayrıca mağaranın giriş kısmında yer alan bir duvar ve mağaraya doğru giden bir patikanın varlığı da buradaki yaşama dair birer delil niteliği taşımakta.”
 
Marin'de mola anı
(Ekim 2020)

Marin'den Palamut Bükü'ne bakış
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
  
Marin’de bir öğle vakti 
 
Marin’e vardığımızda vakit öğleye yaklaşmaktaydı. Bükceğiz’e doğru ilerleyen yolun kıyısındaki bir bademliğin önünde durduk. Hasan Hoca, arabanın bagajından rejisör sandalyelerini çıkarıverdi hemen. Bir termos dolusu çay eşliğinde kısa bir yemek molası verdik bir bademin gölgesinde. Biraz ileride ise, Marin’e adını veren Pınar İni ve Çaylayık, uğrayıp avarelik ettiğimiz diğer konfor alanlarıydı. 
 
Marin; Pınar İni
(Ekim 2020)

Pınar İni'nin ana kayaya oyulmuş üçgen kesitli su tüneli
(Ekim 2020)
 
Samos adasındaki Eupalinos su tünelinden bir görünüm
(Kaynak: internet ortamı)
 
Restorasyon sonrası Samos adasındaki Eupalinos tünelinin son hali
 
Pınar İni, oldukça eski bir döneme; belki de Knidos zamanlarına tarihlenebilecek kadar eski bir su kaynağı. Üçgen bir kesite sahip bir derin kanaldan geliyor su. Tünelin karanlık ve derin oluşu; üstelik üçgen bir kesite sahip oluşu aklımıza Atinalı Mimar Eupalinos’un Samos (Sisam) adasındaki su getirmek amacıyla Kastro Dağı’na açtığı ve kendi ismi ile anılan Eupalinos Tüneli’ni akla getiriyor.(1) Elbette o kadar uzun ve muazzam değil; ama bizimkisi bir andırış sadece… Önünde yer alan bir oluktan taştan yontulmuş bir yalağın içine usul usul akan su, işte bu dedirtiyor insana; basit ama konforlu… 
 
Marin; Pınar İni
(Mart 2003)

Pınardan akıyor su; Marin, Pınar İni
(Ekim 2020)

Marin'de Pınar İni; özetle bir konfor alanı...
(Ekim 2020)

Tünelin ağzı, çepeçevre poligonal taşlarla örülmüş. Ne kadar eskidir; doğrusu bakarak kestirmesi zor… Görebildiğimiz kadar içeriye doğru baktığımızda ise, bizi su kaynağına dek götüreceğini düşündüğümüz ana kayaya oyulmuş bir tünel uzanıyor; bir derin karanlığa doğru... Çeşmenin hemen önünde ise yeni konduğu anlaşılan bir piknik masası bir şekilde huzurlu bir ortamın tamamlayıcısı oluyor. Güzel olan ise, çevrede bu hoş manzarayı bozacak bir piknik artığının bulunmaması. Pınar İni’nin önünden denize doğru ilerleyen patika yol, sonunda Betçe’nin küçük, ama şirin koylarından biri olan Bükceğiz’e ulaştırıyor yolcusunu.
 
Marin'den Bükceğiz'e...
(Mart 2004)
 
Marin'de keçiboynuzları çiçekte...
(Ekim 2020)
 
Mora dönmüş gövdeleriyle Marin kaparileri; sezonu kapamış gibiler.
(Ekim 2020)
 
Çaylayık da ise, bambaşka bir güzellik saklı. Yol boyunca gördüğümüz keçiboynuzları çiçeğe durmuş besbelli. Seneye yaza yeriz kısmetse; baldan tatlı Betçe keçiboynuzlarını. Tam arkamızda dik kayalıklarla kendini belli eden ve Marin’den Bükçeğiz yoluyla ayrılan tepe ise, yine bir başka su kaynağını barındıran Yassımar… Hasan Hoca’nın anlatımına göre Yassımar da bölgeye hayat veren önemli su kaynaklarından biri…
 
Çaylayık; hayatın kaynağı su...
(Ekim 2020)

Çaylayık'tan "Kızıl Kisle"ye doğru; Marin'de bir sekideyiz. Önümüzde Palamut Bükü...
(Ekim 2020)

Çaylayık'da bir sekiden Yakamar ve Kumyer Kalesi'ne bakarken...
(Ekim 2020)

Çaylayık'da bir konfor alanı daha; meyve ağaçlarının gölgesinde bir havuz ve dört sandalyesiyle birlikte bir tahta masa...
(Ekim 2020)


Çaylayık’a ulaştığımızda, aşağıdaki vadiye doğru bakan bir sekinin üzerine konumlanmış ve ağaçların arasında kalmış saklı bir cennetle karşılaştık; ama biraz da hüzne bulanmıştı ortalık. İçi su dolu bir havuz; asmalar, yeni dünyalar, narlar ve başka meyve ağaçları; bir de çınarlar… Ortada her ne kadar bir derbederlik olsa da; havuzun yanına atılmış bir tahta masa ve çevresindeki dört sandalye aynı zamanda bir huzurun bileşenleri gibiydi. İlişiverdik kıyısına… Arkamızda bir alçak duvarın üzerine öylesine bırakılmış yüzlerce boş şarap şişesi, bu mekânın şimdilerde ne amaçla kullanıldığının delili gibiydi. Suyun kaynağı ise, bu duvarın sonlandığı noktada yine bir ana kayanın altındaydı. Su bu kaynaktan bir kanal aracılığıyla şimdilerde tarumar olmuş durumdaki Marin bahçelerine doğru usul usul akıp gitmekteydi. Hemen yanındaki taştan yapılmış bir ocak, şarap şişelerine eşlik eden nevalelerin kaynağını teşkil ediyor olmalıydı. Ah Betçe; ah Betçe; çilelerin ve keyfin yatağı; kim bilir bu havuz başında ne şişeler devrildi, ne hikâyeler üretildi; olup biten ana karaya kapalı; yüzü denize dönük ve sanki “adalı” halkın hüznü ve sevinçleriydi. 
 
Çaylayık'da bir duvarın üzerindeki boş şarap şişeleri eşliğinde hüznü ve sevinci biriktirenler
(Ekim 2020)
 
Çaylayık'da bir taş fırın
(Ekim 2020)

Aynı yerde bir başka su kaynağı
(Ekim 2020)

Kaynağın daha yakından görünümü
(Ekim 2020)

Çaylayık’dan biraz daha öteye; Palamut Bükü yönüne doğru yürüyünce karşımıza bir kilise yıkıntısı çıktı. Palamut Bükü denizine hâkim bir noktadaki kilise, Rumlarla Türklerin yarımadada birlikte ve barış içinde yaşadıkları günlerden kalma bir yapı olmalıydı. Halk arasında “Kızıl Kisle” ya da sadece “kisle” olarak adlandıran ve Rumların bu toprakları terk ettikten sonra içindeki ocak, oda bölmeleri gibi eklentilerle daha sonra modifiye edilerek yaşam mekânı olarak kullanıldığı anlaşılan yapının bugünkü durumu ise oldukça berbattı. 
 
Kızıl Kilise'ye doğru...
(Ekim 2020)
 
Kızıl Kilise
(Ekim 2020)
 

Kızıl Kilise; yandan ve kuzeyden görünüşü
(Ekim 2020)
  
Kilisenin bodrum girişi; bir mezar odası mı?
(Ekim 2020)
 
Bodrumdaki odalardan bir diğeri
 (Ekim 2020)
 
Tam bir yıkıntı haline gelmiş kilisenin altında yer alan ve kemerli bir kapıdan erişilen bodrumunda ise, birbiri ile bağlantılı 4 odacık yer alıyor. Bir mezar odasını andıran bölümlerde taş yığınları nedeniyle ayrıntılı bir tetkik yapamadık. Diğer yandan da aklımıza Ortodoks kiliselerinde sıkça rastlanan kemik depoları (ispitalya) geldi; ama kesin bir kanaate varmak odalardaki taş yığınları nedeniyle mümkün değildi. Yapının çökme riskini de dikkate alarak belli yerlerini fotoğraflayıp Kızıl Kilise’den ayrıldık.
 
Bodrumda bir başka geçiş kapısı; içi moloz taş dolu...
(Ekim 2020)

Rumlar gittikten sonra kiliseye yapılan eklentilerden biri ; bir ocak...
(Ekim 2020)

Kilisenin tonozlu tavanı
(Ekim 2020)

İçeriden avluya bakış
(Ekim 2020)

Yapının kilise olarak kullanıldığı zamandan kalan duvar sıvaları
(Ekim 2020)

Kızıl Kilise; ayrılırken...
(Ekim 2020)

Garin Boğazı 
 
Çaylayık’tan ayrıldıktan sonra Garin Boğazı’na doğru yürüdük. Marin’den Belenköy’e, bu boğazı aşan bir toprak yolla ulaşmak mümkün. Çok eski zamanlardan beri kullanıldığı söylenen bu geçidin güneyinde Soğuk Dağ, kuzeyinde ise Garin Dağı yer alıyor. Yaşlıların belirttiğine göre, her iki tepenin üzerinde İlkçağ’dan kaldığı sanılan gözetleme noktalarına ait izler bulunmaktaymış. Hasan Hoca’nın anlatımına göre; Garin Boğazı, Knidos limanına emtia götüren kervanların takip ettiği bir güzergâh olabilir. 
 
Garin Boğazı'na doğru...
(Ekim 2020)

Yakamar'dan Garin vadilerine bakış; en önde Çalıca Tepe'de Çeşmeköy Muhtarlığı'nın yaptırdığı metruk köy konağı; solda Soğuk Dağ'ın eteğinden ilerleyen ve bizim yürüdüğümüz Garin güzergahı; en sağdaki tepe ise Garin Dağı, onun hemen solundaki vadide şimdi kuru bir yatağa sahip Garin Deresi bulunuyor.
(Hasan Doğan; Haziran 2021)

Yassımar'dan Garin'e ayrılan yol; Garin deresine ve eski kervan yoluna gider.
(Hasan Doğan; Haziran 2021)

 
Hasan Hoca ile Çeşmeköylü Yaşar Çuhadar, bir gün birlikte; Garin Boğazı’ndan Belenköy’e doğru giden güzergâhı, vadi tabanından ilerleyerek takip etmeye çalışmışlar. Bu deneyim ile ilgili olarak kendisi şu izlenimlerini aktarıyor: 
 
“Yaşar Çuhadar ağabeyim, yıllarca bu dağlarda avcılık yapmış. Kendi ifadesine göre basmadık çalı dibi kalmamış. Şimdilerde yeni yol (bizim Marin’den Belenköy’e yürüdüğümüz yol-İF) Soğuk Dağ’ın belinden geçerken, çok eskiden bu geçit Garin Dağı’nın belinden dolanırmış. Uzun yıllar önce, bir gece vakti Yaşar Çuhadar’ın arkadaşı Belenli Şener Usta’nın babası, Belenköy’den Marin’e doğru gelirken bu eski yol üzerinde düşmüş ve hayatını kaybetmiş. Belenköy’e doğru geçiş imkânı veren bu iki tepenin arasından Garin Deresi olarak bilinen bir dere akarmış eskiden. Dere o yıllarda o kadar çok su taşırmış ki; Uluçay’ın suyunun akmadığı zamanlarda dahi Garin Deresi’nin suyu hiç kesilmezmiş.
 
Garin Deresi'nin ikizleri
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 
Garin Boğazı'ndan Yakamar'a bakış
(Ekim 2020)
 
Çeşmeköylü Yaşar Çuhadar; Garin yolunda...
(Hasan Doğan; Haziran 2021)

Garin dere yatağında...
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 
Yaşar Çuhadar Ağabey, Hasan Hoca'ya Garin Deresi'ni anlatıyor.
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 
Yaşar Çuhadar ağabey ile şimdi kupkuru haldeki Garin dere yatağından yürüyerek, Garin Dağı’nın eteklerinde yer alan geniş ağızlı ve içeriye doğru giderek derinleşen bir mağaraya ulaştık o gün. Yaşar ağabeyin belirttiğine göre; bu büyük mağaraya eskiden Ağaların İni derlermiş. Çünkü mağaranın bulunduğu arazi, Çeşmeköy ağalarına(2) aitmiş. Mağaranın büyüklüğüne bakılarak halk arasında buranın bir garaja benzetilerek “gar ini” olarak adlandırıldığı; daha sonra da bu ismin “garin”e dönüştüğünü anlatıyor Yaşar Çuhadar. 
 
Garin'de Ağalar İni
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 
Yaşar Çuhadar Ağabey, Ağalar İni hakkında bilgi veriyor.
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 
Garin'de Yaşar Çuhadar Ağabey eski günleri yad ediyor. 
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 

Adını hem boğaza, hem de eteğindeki tepeye veren bu mağara, gerçekten görülmeye değer. Yörede gördüğüm mağaraların en büyüklerinden birisi bu. Yaşar ağabeyin anlatımına göre; mağaranın derinliklerinde tavandan damlayan kalkerli sudan kaynaklanan sarkıtlar da mevcutmuş. Eskiden sırtlan yaşarmış bu mağarada. Geceleri çalı yakarak sırtlanı dışarı çıkartırlarmış. Artık ne yazık ki, bu topraklarda sırtlan bile yok. Şimdilerde Yaşar ağabey, mağaranın porsuklara mekân olduğunu söylüyor.
 
Garin'de İlkçağ'dan kaldığı düşünülen sarnıç yapısı
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 
Aynı sarnıcın bir başka görünümü
(Hasan Doğan; Haziran 2021)
 
 

Mağaradan geriye doğru dönerken, güzergâh üzerinde eski antik yolun izlerine ve bir sarnıca rastladık. Sarnıç bir kaya üzerine oyulmuş ve içi sıvanmış durumdaydı. Dağdan gelen sular bir kanal yardımıyla sarnıca doğru yönlendirilmiş olmalıydı.” 
 
Soğuk Dağ'ın terasları
(Ekim 2020)
 
Arkamızda bıraktıklarımız; Palamıut Bükü ve Kumyer Kalesi
(Ekim 2020)
 
Biz ise, Belenköy’e; Hasan Hoca’nın ifadesiyle Garin Boğazı’ndan geçen yeni yolu takip ederek ulaştık. Solumuzdaki alçak tepeler, Soğuk Dağ olarak adlandırılan yükseltileri oluşturmaktaydı. Uluçay’ın yatağını takip ederek yaklaşık 200 metre kadar sonra, solda Garin Deresi’nin yatağına ulaştık. Bu noktadan itibaren ise, Garin dere yatağının solundaki bir patika yola saparak, Soğuk Dağ’a paralel bir şekilde Belenköy’e doğru ilerleyen toprak yola vasıl olduk. Yol boyunca Belenköy’e kadar tatlı bir eğimle sürekli yükseldik. Arkamızda bıraktığımız Kumyer Kalesi(3), Yakamar(4) dünyası ve Palamut Bükü denizi bir süre sonra gözden kayboldu. 
 
Garin Boğazı; arkamızda Yakamar...
(Ekim 2020)
 
Garin Boğazı'nda...
(Ekim 2020)

Hasan Hoca, ahlat armutlarını kontrol ederken...
(Ekim 2020)
 
Garin Boğazı'nda ahlat armutları
(Ekim 2020)
 
Yol üstünde mersin üzümleri
(Ekim 2020)
 
Yol boyunca ahlat armutlarının ve mersin üzümlerinin olgunlaşıp olgunlaşmadığını kontrol etmek görevi, her zamanki gibi Hasan Hoca’nındı. Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüş sonrasında, Belenköy’ün girişindeki yol çatısına ulaştık. Buradan köye adını veren beli aşarak, bir süre bayır aşağı indik. Vardığımız son nokta, Belenköy meydanı idi. Meydanda hem covid19 salgını, hem de yaz sonu olması nedeniyle sessizlik hâkimdi. Kahvehane de kapalıydı. 
 
Garin Boğazı'ndan Yazıköy Kalesi'nin görünüşü; en arkada...
(Ekim 2020)

Belenköy Meydanı'na girerken; sağda beyaz begonviller karşıladı bizi.
(Ekim 2020)
 
Yığmataş'ın önünde beyaz badanalı tipik bir Belenköy evi
(Ekim 2020)
 
Yığmataş Tümülüsü
(Ekim 2020)
 
Hasan Hoca ise, Belenköy ile ilgili şu bilgileri aktardı bize: 
 
Belenköy, adına uygun olarak; bu yörede diğer köylere göre daha yüksek bir topografyada yer alıyor. Köye yukarıdan bakıldığında; sanki ortası çukur bir çanak şeklindedir Belenköy’ün merkezi. Burası son yıllara kadar Yazıköy’ün mahallesi konumundaydı. Köy, Knidos yolu üzerinde olması nedeniyle, bugün dahi bu konumuyla öne çıkıyor. Köyde; belki de diğerlerine göre daha yüksek bir irtifaya sahip olması nedeniyle, her türlü sebze yetişiyor. Bu civardaki pazarlarda özellikle Belenköy kadınları, ürünlerini hem yetiştirip, hem de satma konusundaki becerileri ile dikkat çekiyor. Köy içinde Kanlı Çeşme ve köy dışında da Gocamuar (Gocamar) olarak bilinen çeşmeler mimari açıdan görülmeye değer ve oldukça tarihi nitelikte yapılar… Her iki çeşme, bizlere Rumlardan kalmış olabilir. Köyün içindeki Kanlı Çeşme’nin ise dramatik bir öyküsü var; köyün eski sakinlerinden Sayim Ermiş’in anlatımına göre;  bu çeşmenin su akan pınarına, bir çocuk kafasını sokmuş ve bir daha çıkaramayarak havasızlıktan ölmüş. Bu olay nedeniyle olsa gerek; çeşmeye o günden sonra Kanlı Çeşme adını vermişler. 
 
Belenköy'de Kanlı Çeşme
(Hasan Doğan Arşivi)
 
Bir başka Belenköy evi
(Ekim 2020)
 
Belenköy kahvehanesinin avlu duvarında bir kesme taş; Knidos hatırası...
(Ekim 2020)
 

Diğer çeşme ise, Belenköy’ün güneybatısında ve kırsalda yer alıyor. Gocamuar olarak adlandırılan bu çeşme ve çevresi; karşıdaki Saranda Kalesi’ne dönük yüzü ve asırlık palamut ağaçlarının benzersiz gölgesiyle bir konfor alanına dönüşüyor. Çeşme ve yanındaki küçük havuzda kullanılan kesme taşlara bakılırsa, yapının oldukça eski bir zamandan kaldığı söylenebilir. Hala akan suyu ile Gocamuar, çevrede iyi bilinen bir dinlenme alanı da diyebiliriz. 
 
Belenköy kırsalında Goca Çeşme ya da Gocamuar (Gocamar)
(Ekim 2019)
 
Kesme taşlarıyla dikkat çeken Gocamar'ın havuzu
(Ekim 2019)
 
Palamutlar altında bir konfor alanı; Gocamar...
(Ekim 2019)

Gocamar karşısında Saranda Kalesi'ne bakar.
(Ekim 2019)
 

Belenköy’ün ortasından geçen yol, Yazıköy’den gelen yolla birleşir. Bu birleşen yol, yolcusunu batıya doğru; ortalama 8 km sonra Knidos antik kentine ulaştırır. Bu yol üzerinde Bağlı Belen denilen yerde arabanızdan inip seyir yapabilirsiniz. Karşınızda Bağlaryüzü sahili ile Yunan adalarından Tilos ve Nisiros sizlere el eder. Bizler bu adalar için İlleki ve İncirli adlarını kullanırız. “İlek” bilindiği gibi erkek incirlerin meyvesine verilen addır. Buralarda erkek incirlere boğa (Karia’dan kalma bir benzetim olabilir-İF) diyorlar. Bu incirlerin nisan aylarında gelişen “ilek”lerinin içinde barınan sinek sayesinde, dişi incirlerin meyveleri döllenir. Zaten incirin Latince adı ve soyadı Ficus Caria’dır. Yani incirin anavatanı buralardır; Karia’dır. Bu anlamda karşı adaların isimlerinin inciri çağrıştırması da oldukça ilginç olmalıdır. Betçe, yakın zamana kadar bir incir deposu iken, bu avantajını 70’li yıllarda kaybetti. İncirler tek tek söküldü ve yerlerine badem ağaçları dikildi. Oysa her evin kilerinde ya da yatak odasında kocaman bir sandık; sandığın içinde ise, defne yaprakları ile sarılmış incirler ve ayrıca kavrulmuş; yani fırınlanmış incirler bulunurdu. Yıllarca evlerin tatlı ihtiyacı ve misafir ikramlarını bu incirler karşıladı. Bu yörede incir içine badem koyup fırınlamak o yıllarda oldukça meşhurdu. O evlerin başköşelerinde özenle saklanmış ve fırınlanmış incirler, şimdilerde artık ne yazık ki hiç kalmadı.” 
 
Belenköy girişinde beyaz begonviller
(Ekim 2020)
 
Yığmataş Tümülüsü
(Ekim 2020)
  
Belenköy ve Yazıköy Kalesi 
 
Belenköy Meydanı’nın hemen kuzeyinde yer alan bir tepeciğin üzerinde yörede Yığmataş olarak da adlandırılan bir Tümülüs yer alıyor. Köyün girişinde de dal budak sarmış bir beyaz begonvil… Biz de köyün beyaz badanalı evlerinin arasından tepeye ulaşan bir patikayı takip ederek etrafı blok taşlarla çevrili Yığmataş Tümülüsü’ne kısa sürede ulaştık. 
 
Yığmataş Tümülüsü'nün çevresinde dolaşırken...
(Ekim 2020)

Yığmataş'ın çevresindeki duvarlar
(Ekim 2020)
 
Yığmataş Tümülüsü
(Ekim 2020)
 
Yığmataş Tümülüsü'nün eteklerini çepeçevre saran duvar temelleri
(Ekim 2020)
 
Yığmataş Tümülüsü, anlaşıldığı kadarıyla epey hırpalanmış; belki de zamanında tırtıklanmış bir görünüme sahip. Çevre topografyaya hâkim bir noktaya yapılmış bu mezar yapısı, anlaşıldığı kadarıyla zamanının önemli bir kişisine ait olmalı. Knidos ile ilişkili olması pek muhtemel olsa da, kimliğine dair bir bilgi ne yazık ki mevcut değil. 
 
Yığmataş'tan Yazıköy Kalesi'ne doğru yürüyoruz. Önümüzde Saranda Kalesi...
(Ekim 2020)

Patikalar boyunca pirenler...
(Ekim 2020)
 
Yazıköy Kalesi yolunda
sakız (ilki) çalıları meyveye durmuş.
(Ekim 2020)

 
Önümüzde Yazıköy Kalesi'nin bulunduğu tepe...
(Ekim 2020)
 
Tümülüs’ün hemen arkasında ve kuzeyinde devam eden bir patikayla ulaşılan, yaklaşık 500 metre uzaklıktaki bir başka tepenin üzerinde ise, Yazıköy Kalesi yer alıyor. Patika boyunca her yanımız makiliklerle kaplı; ilkiler(sakız çalıları) pirenler, gevenler, yabani zeytinler ve pırnar meşeleri, aşılması zor ve sık bitki örtüsünün en dikkat çeken unsurları… Yazıköy ve hemen kuzey karşısında konumlanmış Saranda Kaleleri, Knidos’a doğru bir geçişi kontrol etmenin ötesinde, Knidos Limanı’na ve yarımadanın Ege’ye bakan kuzey yüzüne dek ulaşabilen bir görüş alanına da sahip bulunmaktalar. Knidos Limanı’nın; yarımadanın dünyaya açılan kapısı olarak İlkçağ’daki önemi düşünüldüğünde, limana ulaşan kervan yollarının güvenliği açısından bu gözetleme kalelerinin ne denli önemli olduğunu belirtmeye sanırız gerek yoktur.
 
Kuzeyde Yazıköy düzlükleri ve Gocadağ...
(Ekim 2020)
 
Güneybatıda Knidos Limanı'na giden yol ve adalar...
(Ekim 2020)
 
Yazıköy Kalesi
(Ekim 2020)
 
Yazıköy Kalesi’nin çevresinde yer alan sık makiliklerden dolayı ilerlemek zaman zaman zorlaşsa da, giriş kapısına kadar yanaşabiliyoruz. Ana kayanın üstüne örülmüş sur duvarları dikkat çekici… Ama göründüğü kadarıyla doğa kaleyi ele geçirmiş durumda; her yeri makiliklerle kaplanmış sanki. İlerlemek bile oldukça güç.
 
Yazıköy yönünde yalçın kireçtaşı kayalıklar
(Ekim 2020)
 
Yazıköy Kalesi'nin sur duvarları
(Ekim 2020)
 
Yazıköy'ün evleri
(Ekim 2020)
 
Yazıköy Kalesi önünde "ilki"ler
(Ekim 2020)

Çevre topografyaya egemen konumdaki kalenin alt düzleminden Knidos Limanı’na doğru bakıyoruz. Biraz ileride ise İncirli adası uzanıyor. Güneyimizde ve arkamızda Soğuk Dağın tepeleri; bir silsile halinde ardı ardına sıralanıyor. Yamaçlarında ise, beyaz tonda yapılaşmalar dikkat çekici. Belli ki oralara dek sıçramış durumda inşaat canavarının pervasız faaliyetleri… Karşıda Saranda Kalesi; sağ yanımızdaki düzlüklerde Yazıköy’ün evleri seçiliyor uzaktan. Gözlerimizle tarıyoruz topografyayı. Arada “arıza”lar olsa da; gördüğümüz manzara aslında benzersizdir. 
 
Yazıköy Kalesi'ne veda...
(Ekim 2020)
 
Soğuk Dağ'da yapılaşmalar...
(Ekim 2020)

Dönüş yolunda yeniden Garin Boğazı'nda...
(Ekim 2020)
 
Garin  Boğazı'ndan akşama doğru Palamut Bükü...
(Ekim 2020)
 
Nerdeyse gün akşama doğru uzanmakta… Dönüş yolunda geldiğimiz rotayı izleyerek, Palamut Bükü’ne dek yürüyeceğiz daha. Vakit tamamdır. Şimdi dönme zamanıdır; Belenköy tepelerini ardımızda bıraka bıraka… 
(DEVAM EDECEK) 
Dipnotlar:
(1)     Samos adasındaki Eupalinos Tüneli ile ilgili olarak bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2017/06/anadolunun-devami-olan-ada-samos.html 
(2)    Çeşmeköy Ağaları hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2020/01/datcadan-betceye-2.html 
(5)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 

Yazan: Hasan Doğan-İbrahim Fidanoğlu

Düzenleyen: MYC

4 yorum:

  1. Ali Hıdır Coşkun22 Temmuz 2021 12:53

    Değerli Hasan Hocam, Betçemizin eşsiz coğrafyasını bukadar güzel bir dille bize anlattığınız için size çok teşekkür ediyorum. Elinize yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize teşekkürler... Devamlılığı dileğiyle...İF

      Sil
  2. Güzelbir çalışma olmuş,resimlerde çok güzel

    YanıtlaSil