Sayfalar

21 Aralık 2015 Pazartesi

BİRGİ’DEN KİRAZ’A



KESTANE DÜNYASINDA 
BOZDAĞLAR'IN ETEKLERİNDE BİR YOLCULUK


25 Kasım 2015
İbrahim Fidanoğlu

Birgi, Bozdağlar Coğrafyası’nda bu sıradağlara yüzyıllardır sırtını yaslamış olmanın verdiği güven ve ondan güç alarak gelişen kadim geçmişiyle; bölgenin öne çıkan bir yerleşimi olarak varlığını günümüzde de sürdürmektedir. Gerek Bozdağlar’ın kendine has fiziksel koşulları ve gerekse tarihin bu topraklarda bıraktığı kültürel izlerin zenginliği Birgi’yi bizim için de benzersiz kılmaktadır. Ama bizim bugünkü esas hedefimiz, daha çok Birgi’nin arka dünyasına doğru sarkmak; kestanenin en güzellerinin yetiştiği bu havalide kestane gömülerinin durumuna bakmak ve daha sonra Yılanlı Kale rotasıyla Bozdağları yalayarak kıvrım kıvrım ilerleyen dağ yollarını takip ederek sonunda Kiraz’a ulaşmak…

 
Birgi'den Bozdağlar'a doğru

 
Çınarlar, çamlar, zeytinler, meşeler ve kestaneler; beşi aynı karede...

Sabahın erken saatlerinde ulaştığımız Birgi’de bizi bekleyen ilk sürpriz, fırından yeni çıkmış, tam buğday unundan tatlı maya ekmeklerdi. Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi’nin önündeki meydana çıkan ağaçlıklı yolun üstündeki Tokoğlu Ekmek Fırını, bu anlamda özel bir yerdi. Fırın, yoğunlukla dükkânların ve lokantaların bulunduğu bölgenin hemen üstünde yer alıyordu. Bir aile işletmesi görünümündeki fırının işletmecisiyle ayaküstü sohbet ettik. Bizim beğenimiz, onu daha da mutlu etmişti. İzmir’in merkez ilçelerine yönelik dağıtım projelerinden söz etti. Dumanı üstünde tüten bu leziz ekmeklerden hem tattık, hem de İzmir’e götürmek üzere birer ikişer yanımıza aldık.

 Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi; Birgi
(Fotoğraf: Ocak 2009-İF)

 Yorgun Birgi evleri
(Fotoğraf: Ocak 2009-İF)

Fırından ayrıldıktan sonra Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi’nin yer aldığı meydandan Bozdağlar’a doğru kıvrılan Yılanlı Kale levhasının bulunduğu yola saptık. Köşedeki Birgi’nin asırlık kahvehanelerinde hayat uyanmıştı bile. Yıkık bir su kemerini ve İmam Birgivi’nin türbesini arkamızda bırakarak Yılanlı Kale’ye doğru bir tırmanışa başladık. Tırmandıkça güzelleşen; doğanın eşsiz fırça darbeleriyle ardımızda önümüzde bir tablo gibi biten manzaranın doyumsuzluğu karşısındaki hayranlığımız sınırsızdı.

 
Hacıhasan'dan Birgi'ye ve sisler altındaki Küçük Menderes Ovası'na bakış

 
Kemerköy yakınlarında bir kestane gömüsü


Bozdağlar’a doğru Hacıhasan Köyü’nden sonraki tepeyi aştığımızda kestane ağaçları ve yol kenarlarında üzerleri eğrelti otlarıyla kaplı kestane gömüleri başladı. Artık lezzetine doyum olmayan Birgi’nin arka dünyasındaki kestanelerin diyarına gelmiştik. Kemerköy’ün hemen altındaki bir virajda köylüler, bir gömüyü açmakla ve gömüden çıkardıkları kestaneleri sınıflandırarak büyük çuvallara doldurmakla meşguldüler. Örtü altında çürümeye bırakılan dikenli zırhların içindeki kestaneler, yaklaşık 2-3 hafta bu şekilde bekletildikten sonra eğrelti otu ağırlıklı örtüleri kaldırılarak temizlik ve ayıklama faslına geçiliyordu. Bizim bugün şahit olduğumuz aşama, işte bu anı temsil ediyordu. Çoğunluğu kadınlardan oluşan işçiler, bu işlemleri yaparken; birkaç erkek işçi de güç gerektiren çuvalları istifleme, traktör römorklarına yükleme vb işlerle meşgul oluyorlardı.

 
 Kemerköy'de kestane gömüsünün açılışı

 
Kestaneler, temizlik sonrası çuvallara dolduruluyor.

Bölge, Türkiye’nin en lezzetli kestanelerinin yetiştiği bir havza olarak dikkat çekiyor. Özellikle kara aşı ve sarı aşı olarak adlandırılan kestane türleri, bu yörede en çok yetiştirilen ve kalite açısından da en aranan cinsler olarak biliniyor. Bunun yanında Balyambolu yada Beydağ olarak bilinen bir başka tür daha var. Ama özellikle kara aşı kestaneler, damarsız ve yekpare bir yapıya, ayrıca sağlam bir genetik özelliğe ve benzersiz bir lezzete sahip olması nedeniyle Bursa yöresi kestane şekeri üreticileri ve uluslar arası ithalatçılar tarafından tercih ediliyor.

 
Yılanlı Kale yolunda bir çeşme başında mola verdik.

Gezginlerin çeşme başı "selfie"si

 
 Çınarların ve cevizlerin altında usulca akan suyun sesini dinledik.

Kestane gömüsünün açılışına dair izlenimleri geride bırakarak Kemerköy’ün meydanına kadar çıktık ve meydandaki kahvehanelerden birinde çay molası verdik. Kahvehanenin içi oldukça sakindi; çünkü herkes kestanesinin peşinde ve hasat telaşındaydı. Ağaçtan toplanmasından toprağa gömülmesine, gömüden çıkarılıp çürüyen dikenlerinin ayıklanmasına, sınıflandırılmasına ve çuvallanmasına kadar oldukça emek yoğun işlemlerle pazara sunulabilir hale gelen kestanenin bu serüveni üretici için oldukça eziyetliydi. Hele bir de tüccara olan mahkûmiyet; köylünün emeğinin yeterince karşılık bulamaması ve yaratılan değerin aracılarca paylaşılması; bu da tabii ki işin her zaman olduğu gibi can yakıcı yönüydü. Kahvehanede yanan soba başında köylülerle yaptığımız kısa sohbete çaylar eşlik etti. Artık dağlara vurma zamanıydı; kara aşı kestanelerimizi torbalarımıza doldurarak Kemerköy’den ayrıldık.

 
 Yılanlı Kale ve eteklerindeki Yılanlı Köyü

Birbiri ardına uzanan derin vadilerin yamaçları boyunca; kahverengiye boyanmış bir denizi andıran Kemerköy’ün arka dünyasında, neredeyse Kiraz’a kadar kıvrım kıvrım dağ yollarından geçerek dura kalka ilerledik. İlk vardığımız köy, Yılanlı idi.

Yılanlı Kale

Yılanlı Köyü, aynı adla anılan bir Pers dönemi savunma kalesinin de bulunduğu oldukça dik bir tepenin hemen eteklerine kurulmuş. Bölgede buna benzer Pers savunma noktalarına rastlanmakta. Keldağ üzerindeki Kale(1), Tire yakınlarındaki Yörükler Gediği’nde Fesattepe’de yer alan Pers Satrapı Gamersos’un garnizonunun bulunduğu Kale(2) bu yapılardan bazıları olarak dikkat çekiyor. Hatta üzerinde yer alan Ana Tanrıça Meter’e adanmış sunak alanlarının yer aldığı Balabanlı(3) ve Peşrefli Kaleleri(4) bile Persler tarafından aynı dönemde stratejik geçişleri kontrol etmek için kullanılmış olabilir. Doğal olarak; aynı hâkim mevkiler, Bizans Dönemi’nde de özellikle 12-13.yy.larda Türk akınlarına karşı bir gözetleme noktası olarak kullanılmış olmalı.

 
 Yılanlı Köyü'nden vadiye doğru bakış

 
Yılanlı Kale

Arkeolog Şükrü Tül’e göre ise kuruluşu Hellenistik Döneme uzanan kale, Bizans Dönemi’nde 7-8.yy.lardan başlayarak 12-13.yy.lara kadar kullanılmıştır. Özellikle biçimlenişi merkezi yönetimin isteği ile değil, dağda yaşayan halkın isteğiyledir. Bu nedenle Bizans vakıf ve öteki resmi kayıtlarında anılmaz. Türk akınları sırasında koyunların saklanması amacını taşıyabilir. Bu yanıyla Ödemiş yakınlarındaki Balabanlı, Fata (bugünkü Gökçen) ve Peşrefli Kalesi gibi kalelerle benzeşen dağ başı güvenlik alanlarından biridir.(5)
 
Yılanlı Kale'nin sağlam burçları
(Fotoğraf: Ocak 2013;İF) 


 Yılanlı Kale; sur duvarlarına örnekler
(Fotoğraf: Ocak 2009-İF)

Yaklaşık 2 yıl kadar önce bölgeye bir kez daha gelmiş ve Yılanlı Kale’ye kadar çıkmıştık.(6) Oldukça sarp ve şist yapıda kayrak taşlarla kaplı bir yamaçtan gerçekleştirdiğimiz tırmanışımızda, eğim ve kaleye giden düzgün bir patikanın bulunmaması nedeniyle epey zorlanmıştık. Yukarı çıkınca gördük ki; yaklaşık 1200 metrelik bir yükseklikteki Yılanlı Kale, İlkçağ’da Ephesos-Philadelphia (Alaşehir) geçişine hâkim bir noktada kurulmuş oldukça iyi bir gözetleme mekânı olarak kabul edilebilir. Kaleden bugün bakıldığında, önündeki tepelerin ardından Küçük Menderes Ovası ve Beydağ Barajı rahatlıkla seçilebiliyor. Kaleye bugün oldukça harap durumdaki güney yönünde yer alan bir kapıdan giriliyor. Kalenin güneyinde yer alan iki burç, kale girişini kontrol etmekte. Duvarlar yerel malzeme olan kayrak taşlardan ve yer yer tuğla karışımlı olarak yapılmış. Savunma yapısı, iç ve dış kaleden oluşuyor. İç içe iki sıralı duvar temelleri rahatlıkla izlenebiliyor. Kalenin kuzey ve batı yönlerindeki iki burcu ve onları birleştiren sur duvarları günümüze oldukça iyi durumda ulaşmış. Ancak güney ve doğuya bakan duvarlar için aynı şeyi söylemek mümkün değil.

 
Yılanlı Kale
(Fotoğraf: Ocak 2009-İF)

 
Yılanlı Köyü

Yılanlı'da sonbaharın renkleri

Daha ötesi ve Kiraz’a doğru başka vadiler

Batıdan doğuya doğru giderek alçalan bir vadinin kuzey yakasında yer alan Yılanlı Köyü ve diğerleri, Kiraz yakınlarındaki Çatak Barajı’na kadar bu vadinin kuzey yamaçları boyunca inebildikleri kadar aşağılara doğru sarkarak konumlanmışlardı. Yılanlı Köyü’nden Dokuzlar’a doğru ilerlerken, yolun kıyısında birikmiş kestane ve ceviz yapraklarının oluşturduğu manzara görülmeye değerdi. Sessizliğin içinden süzülürken yaprakların ve zaman zaman rastladığımız yol kenarlarındaki çeşmelerden akan suyun sesi dışında doğa bütün sesleri yutmuştu sanki. Bazen bir kuşun ötüşü, bazen yoldan geçen bir traktörün sesiyle bölünen bu sessiz ayin, kaldığı yerden yine devam edecekti birazdan.

 
Yılanlı'dan Dokuzlar'a doğru iki yanı kestane yapraklarıyla kaplı böyle bir yoldan geçtik.

 
Yeşilden sarıya dönmekte olan yaprakların arasından karşı tepelere böyle baktık.

 
Yerler sadece yaprak ve kestane dikeniyle kaplıydı.

Dokuzlar Köyü’ne ulaştığımızda karşı tepelerin kahverengi örtüsü karşıladı bizi. Belli ki kestane ağaçlarının egemenliği altındaydı karşı tepeler. Birgi’nin arka dünyasındaki kestane diyarında süren yolculuğumuz, Çatak Köyü yakınlarındaki Kadın Deresi’ne doğru zigzaglar çizen keskin virajlarla devam etti. Yol düzleminden aşağılara doğru bakıldığında altımızdaki Öküzdere Vadisi’nin önünün kesilerek oluşturulduğu anlaşılan Çatak Baraj Göleti’ni görebiliyorduk artık. Ama hala 800-900 metrelerde dolaşmaktaydık henüz. Sürekli “S” çizerek devam eden inişimiz Kadın Deresi’nde son buldu.

 
Virajın böylesine can kurban...

 
Dokuzlar yolunda yalnız bir çeşme daha...

 
Öküz Deresi Vadisi ve önünü kesen Çatak Baraj Göleti

 
Çatak Barajı

Kadın (Çatak) Deresi ile birleşen Öküz Deresi Vadisi’nde yükselen bendin arkasında epey su birikmişti. Görüldüğü kadarıyla inşaat faaliyetleri bir yandan sürmekteydi. Çünkü baraj alanı, halen bir şantiye görünümündeydi. Biz rotamızı, kuzey-güney hattında Küçük Menderes’e doğru akmakta olan Kadın Deresi’nin yukarılarına doğru çevirdik.

 
Kadın Deresi Vadisi'nin doğusunda yükselen Bozdağlar'ın güney kolları



Küçük Menderes'e doğru ilerleyen Kadın Deresi Vadisi

 
Kadın Deresi

Kadın Deresi, aslında İlkçağ’da Kaystros adıyla anılan ve Artemis’e adanmış toprakları geçip Pamucak önlerinden Ege Denizi’ne dökülen Küçük Menderes Irmağı’nın Bozdağlar’dan doğarak gelen ilk orijinal hali olarak biliniyor. Bu dere, İlkçağ’da Kelbos yada Kilbos adıyla anılırmış.(7) Bugün Kiraz’ın içinden geçerek güneye doğru kıvrılan Kadın Deresi, Kiraz’ın güneyinde Haliller Deresi ile birleşerek Küçük Menderes Irmağı’nı oluşturmakta ve Beydağ Barajı’na doğru akmakta.

 
 Kadın Deresi yada Küçük Menderes'in doğuşu

Kadın Deresi'nde Kasım ayında suyun bolluğu

Kadın Deresi

Dere boyunca vadinin içerlerine doğru yürüdük. Çatak Köyü’nün bir mahallesi de vadinin dibine doğru çekilmişti. Dere üstünde yer alan sel kırıcı bentler, bize Tire yakınlarındaki Eğridere Vadisi’ni hatırlattı. Derede Kasım ayı olmasına rağmen oldukça fazla miktarda su vardı. Bu da bize baharda yükselen suyun çevredeki köyler ve tarımsal alanlar için ne derece bir tehdit olduğunu göstermesi açısından dikkat çekiciydi. Ama esas hazin olan ise, Bozdağlar’dan gelen bu coşkun suyun Küçük Menderes Ovası’nda kayboluşu ve Tire Kutsan yakınlarında çevre yerleşimlerden gelen pis suların da karıştığı cılız bir dereye dönüşmesiydi.

 
Kadın Deresi yakınlarındaki alabalık çiftliği

 
Dere yatağındaki piknik yerinde bulunan hamaklar

 
Kadın Deresi'ndeki piknik alanı ve alabalık lokantası

 
Yeşildere "selfie"si

Köyün evlerinin bittiği bir noktada tam dere yatağının kıyısında bir alabalık çiftliği ile karşılaştık. Anlaşıldığı kadarıyla yaz mevsiminde sık çınar ağaçlarının koyu gölgesi altında ve dere yatağının neredeyse içine atılmış masalarda gelenlere servis yapılıyordu. Ancak hafta arası olduğu için olsa gerek, şimdi ortalıkta kimsecik yoktu. Balıkların bulunduğu havuzlar, mutfak ve diğer teşkilat yolun öbür yakasındaydı. Etrafa göz attıktan sonra dere boyunca geriye dönüp daha güneydeki; bir kartpostal görünümündeki Yeşildere Köyü’ne doğru hareket ettik.

 
Yeşildere'ye doğru sel kırıcı bentler

 
Kadın Deresi Vadisi ve Yeşildere Köyü Camisi

 
Yeşildere Köyü

 
Gezginler, Yeşildere Köyü'nün üstündeki bir çeşme başında...

Çatak Baraj Gölü’nün üst düzleminden bakıldığında Kadın Deresi’nin iki yanında yer alan türlü yeşillikteki ekili tarlalarıyla oldukça sevimli ve pastoral bir görünüme sahip köyün evleri yine diğerlerinde olduğu gibi arazilerin genişliğine uygun şekilde çevreye dağılmış durumdaydı. Köyün hemen üstünde yer alan bir patika ilgimizi çekti; nereye gittiğini öğrenmek amacıyla patikayı takip ederek yukarı doğru yürüdük. Patika, bir süre sonra bir toprak yolun kenarında sonlandı. Yolun nereye gittiğini aramızda tartışırken, geçmekte olan bir arabadaki köylüden yukarıdaki bir mahalleye gittiğini öğrendik. Velhasıl aşağıdaki yoldan bu yola kısa bir geçişti bulduğumuz patika. Yeniden aşağıya doğru indik ve dere yatağına yakın konumdaki caminin yanından geçerek Kiraz’a doğru hareket ettik.



  
Kadın Deresi Vadisi; ilerde Kiraz

 
Pastoral Yeşildere

 
Yeşildere'ye veda zamanı

Derenin kıyısını takiben ilerlerken, ufuk çizgimizde küçük bir tepenin üstündeki hisarı fark ettik. Oraya uğramazsak olmazdı. Saçlı Köyü üzerinden köy yollarını takip ederek, hisarın bulunduğu aynı adla anılan Hisarköy’e ulaştık. Köy, Kiraz’ın yaklaşık 2 km kadar kuzeyinde kalıyordu.

 
Hisarköy'e girerken; kalenin kuzeydoğuya bakan evlerle bütünleşmiş duvarları

 
Hisarköy evleri

Hisar Kalesi olarak anılan kale, yaklaşık 350 metre yüksekliğindeki bir tepenin üstünde kuzeybatı-güneydoğu ekseninde konumlanmış. Kaleye Kiraz Belediyesi’nin Sosyal Tesisleri’nin yer aldığı arkadaki bir başka tepeye çıkan asfalt yol üzerindeki güneybatı yönünde bulunan bir kapıdan giriliyor. 19.yy.dan kalma evleriyle içinde halen kullanılmakta olan bir mahalleyi de barındıran kalenin dört tane burcu ayakta. Kale duvarları ile kalenin içindeki evlerin duvarları yüzyılı aşkın bir kardeşlik içinde neredeyse bütünleşmiş durumda. Ayrıca kalede bir de cami yer alıyor. Ancak evlerin arasındaki sokakları dolaşırken büyük bir sefaletin ve çaresizliğin izlerini sürüyoruz.

 
Kiraz Belediyesi Sosyal Tesisleri'nden Hisar Kalesi'nin görünümü

 
Hisar Kale'nin bugünkü girişi

 
Hisar Kale ve Kiraz

 
 Hisar Kale

Bizi gören ve resmi bir görevli sanan mahalle sakinlerinden bir ihtiyar amca, terlikleri ayağında derdini anlatmaya başlıyor. Devletin kendilerini evlerinden çıkartmak istediğini, tapuları bulunmadığını, şu andaki evlerinde de kira karşılığı oturduklarını ve çok zor durumda olduklarını anlatıyor. Anlaşıldığı kadarıyla bölge Koruma Kurulu tarafından SİT alanı olarak ilan edilmiş ve restorasyon çalışmalarının başlatılabilmesi için de kalenin içindeki evlerin yıkım kararı alınmış. Bu süreçte karşılıklı bir takım davaların varlığı ise, sürecin uzamasına neden oluyor. Ancak görünen manzara; kale içinde yaşayan insanların bu ağır yükü kaldıramayacak durumda oldukları.

 
Kale girişindeki kemerli kapı

 
Kalenin içindeki altı sağır iki katlı büyük ev

 
Kalenin içinden bir görünüm; arkada kemerli bir geçiş var.

Kale; kaynaklarda İlkçağ yerleşimi Koloe’nin ilk kurulduğu yer olarak belirtiliyor. Roma Dönemi’nde Koloe ve bugünkü Beydağ’daki Palaiapolis kenti, bir yönetim merkezi altında birleştirilerek Kilbianoi adıyla sikke bastırmış.(8) 5000 yıllık bir geçmişi olduğu söylenen kalenin bugün güneybatı yönündeki sur duvarları ve burçları ayakta. Dere yatağına paralel; kuzey doğu duvarları ise oldukça harap vaziyette olup, 19.yy.dan kalma yerleşim yapılarıyla bütünleşmiş durumda. Moloz taş ve tuğla malzeme kullanılarak yapıldığı anlaşılan kalenin bugünkü halinin, bir Ortaçağ kalesi görünümü arz ettiği söylenebilir. Bu da bugünkü yapının büyük olasılıkla Bizans Dönemi’nden kalma olduğunu, ayrıca Aydınoğulları ve Osmanlı Dönemi’nde onarılarak kullanıldığını anlatıyor.

 
Kalenin güneybatısında yer alan burçlardan biri

 
 Bulutların izin verdiği bir anda; ışıklar altında Hisar Kale

Kalenin içindeki sağlam durumdaki iki katlı büyük bir ev, 19.yy.daki hayata dair ziyaretçilerine ipuçları sunuyor. Hisarköy’ün de bu anlamda 19.yy.dan kalma bir köy olduğu söylenebilir. Bugün kalenin kuzeybatı yönündeki sur duvarlarına içerden yaklaşmak, kalenin bu kısmının koyun ağılı olarak kullanılması ve çoban köpeklerinin bu bölgeyi kontrol altında tutmaları nedeniyle pek mümkün görünmüyor.

 
 Renklerin oyunu; dönüş anı

Bizim için bir keşif gezisi niteliği taşıyan bugünün sonu artık. Kiraz Belediyesi’nin Sosyal Tesisleri’nde Hisar Kale’ye karşı gecikmiş bir öğlen yemeği sonrasında hedef İzmir olacak yine. Ama Bozdağlar’ın güneyinde yaptığımız bu pastoral yolculuk, asla unutulmayacak ve bu coğrafyadaki yeni yolculuklara ihtimal ki kapılar açacak. Haydi hayırlısı…

Dipnotlar
(2)   Pers Satrapı Gamersos’un Kalesi hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/02/pers-satrabi-gamersosun-tire.html
(5)   Artemis Yolu üstünde İlkçağ Kenti HYPAIPA, Arkeolog Şükrü TÜL; Ödemiş Belediyesi Yıldız Kent Arşivi ve Müzesi Yayını:10, Basım: Mart-2014; sayfa:142
(6)  Yılanlı Kale yürüyüşü hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2013/11/bozdagin-eteklerinde-kestane.html
(7)   Kadın Deresi hakkında bkz. http://www.kultur.gov.tr/TR,72730/kiraz.html
(8)  Kiraz Tarihi ile ilgili olarak bkz. http://www.kultur.gov.tr/TR,72730/kiraz.html
(9)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında yürüyüş sırasında Aydın Aydemir tarafından çekilmiştir.


Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC



Bumerang - Yazarkafe



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder