Sayfalar

30 Aralık 2015 Çarşamba

YUNT DAĞI’NDA BİR AİOL KENTİ: AİGAİ



9 Aralık 2015
İbrahim Fidanoğlu

Güne Buruncuk’ta bir Aiol yerleşimi olan Larissa Antik Kenti’nin eteğindeki bir yol üstü kahvehanesinde sabah kahvaltısı ile başladık. Bu yıl bitmek bilmeyen bir yüksek basınç kâbusuyla yağmurdan ve kıştan uzak, ancak bunun yanında da baskılanmış ve hareketsiz havanın getirdiği yoğun kirlilik nedeniyle oldukça sıkıntılı bir atmosferle birlikteyiz uzun zamandır. Böyle bir kirli bir havada en azından şehirlerden uzakta olmak yine de bir şanstır diyerek koyulduk yollara. Bugünkü rotamız çoğunlukla Aiol coğrafyası olacak. Hedefimiz ise kıyıdan oldukça içerlerde; Yunt Dağı volkanik kütlesinin sarp tepelerinden birisi olan Gün Dağı’nın zirvesinde kurulmuş Aiol yerleşimi Aigai Antik Kenti… Canımız nerede isterse orada duracağız, döşeme yoldur, Kapıkayası’dır, Yunt Dağı’nın dağ köyleridir demeden kenarda köşede bakılacak ne varsa bu coğrafyada; günlerin iyice kısaldığı bu dar zamanda bir şekilde hepsine bakmaya gayret edeceğiz.

 
Yunt Dağı'nda Kocaçay Vadisi

Yunt Dağı, kütlesel olarak bakıldığında Dumanlı Dağ ile sınırını oluşturan Güzelhisar Çayı’nın kıyısından başlayarak kuzeydoğuya doğru tedrici olarak artan yükselme eğilimi, insanda sanki kuzeydoğu yönünden Çandarlı Körfezi’ne doğru eriyip akmış hissini veren yapısal görünümü ve bunun yanında çekirdeğini oluşturan volkanik yapısıyla öne çıkan ilginç bir coğrafyayı kapsıyor. Andezit, bazalt; yer yer mika şist ve kireç taşı oluşumlarla neredeyse birçok jeolojik yapıyı içinde barındıran bu dağ kütlesi, Çandarlı Körfezi’nden Soma, Kırkağaç ve Akhisar havalisine kadar uzanan oldukça geniş bir alanda kendini gösteriyor. Dağın jeolojik yapısına uygun şekilde gelişen bitki örtüsü çeşitliliği içinde kızılçamlar, yoğun olarak meşeler ve pırnar meşeleri, melengeçler, keçilerin bayıldığı kesme çalıları, zeytinlikler, ahlat armutları, son zamanlarda Osmancalı, Türkmen, Ortaköy düzlüklerinde geliştirilen kara üzüm bağları dikkat çekiyor.

 
Karakuzu köyü yakınlarında Güzelhisar Çayı'nın Dumanlı Dağ yönünden gelen diğer kolu
 (Fotoğraf: Nisan 2011-İF)

Şakran’ın arka dünyasına sarkarak Aigai Ören Yeri odaklı gerçekleştirdiğimiz gezimize; sabahın erken saatlerinde ulaştığımız İzmir-Çanakkale asfaltı üzerindeki Şakran-Yunt Dağı Köseler sapağından dağa ve doğuya doğru kıvrılarak başladık. Son yıllarda yapılan dev boyutlardaki F Tipi Şakran Cezaevi Kompleksi’nin yanından seyirtip yukarı doğru tırmanırken, neden bu kadar çok ve büyük hapishanelerimiz var diye hayıflandık. Hapishanelere sığmıyordu suçlular; tıkıyordu içeri güçlüler… Bu nasıl bir sarmaldı Tanrım? Barolar Birliği başkanlarından ve aynı zamanda öğretim üyesi rahmetli Prof. Dr. Faruk Erem vardı eskilerde. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenen onun bir oyununu izlemiştim; ismi her şeyi anlatıyordu: “Suçluyu kazıyınız; altından insan çıkar!”

 
Kapıkaya'dan Yunt Dağı volkanik kütlesine bakış

Bugün iyi şeyler düşünmeliydik; çünkü sessizliğin ortasında; sadece doğanın kendi sesi vardı bize eşlik eden. Bu da kendimizi iyi hissetmek için yeterli bir nedendi. Hapishanenin tam karşısına düşen gölet, suyun en az olduğu bu mevsimde bile bu kez bana biraz daha büyümüş gibi geldi; ama nedenini anlayamadım. Tırmanmaya devam ettik. 

 
Kapıkaya'dan Şakran Düzlüğü'ne bakış

Yunt Dağı’nın yukarılarındaki Türkmen köylerine doğru kıvrıla kıvrıla ilerleyen yol bizi adıyla müsemma kapı gibi dev bir kayanın ortasından geçerek Kapıkaya köyüne getirdi. Andezit ve bazalt taşlarla yapılmış köyün eski evleriyle çevrili meydana sabahın mahmurluğu çökmüştü sanki. Meydana bakan evlerden birinin önündeki bankta oturan iki yaşlıdan başka ortalarda kimsecik yoktu. Arabayı meydana bırakarak biraz aşağı kotta yer alan Kapıkayası’na doğru yürüdük.

 
 Bir kale burcunu andıran Kapıkaya kayalığı

 
 Kapıkaya köyü girişindeki sulama amaçlı kullanılan gölet

Kapıkaya

Kapıkaya, Şakran Düzlüğü’ne hâkim bir noktada; yaklaşık 300 metre yüksekliğinde bir kaya kütlesi. Neredeyse bir kaleyi andıran kaya kütlesinin ovaya doğru uzanan bir burç şeklindeki en ileri noktası, ovaya doğru oldukça dik bir şekilde inen bir uçurumla sonlanıyor. Tam bu noktadan çevredeki topografyayı izlemek son derece keyifli… Açık bir havada özellikle Çandarlı açıklarındaki Corciyo Adası’na kadar uzanan bir ufuk hâkimiyetine sahip olması nedeniyle iyi bir seyir terası işlevi görüyor. Ne yazık ki, yüksek basınç nedeniyle oluşan havadaki pus, ufka dair görüşümüzü engelliyor.


 
Gezginler, sabahın erken saatlerinde Kapıkaya önlerinde...

 
Kapıkaya

Döşeme Yol

Kapıkaya’dan ayrıldıktan sonra bir sonraki köy olan Karaahmetli’ye doğru hareket ettik. Köyün çıkışındaki son tepeden aşağı doğru sarkarak ulaştığımız bir virajda; yoldan da fark edilebilecek bir uzaklıkta İlkçağ’dan kalma bir döşeme yolun parçası vardı. Yol, Karahmetli köyü yönünde tepeye doğru ilerliyordu. Köye yaklaştıkça mevcut asfalt yola daha paralel konuma gelen yol, bir süre sonra makiliklerin arasında tamamen toprak bir şoseye dönüştü. Yolun ilk ortaya çıktığı noktadan yaklaşık 100 metrelik bir mesafede; ikili bir yapıda devam ettiği söylenebilir. Yaklaşık 1 metreye yakın bir genişlikteki bölümü, daha büyük boyutlarda gnays taşlardan yapılmıştı; yolun enine kesitinde kalan bölüm ise Arnavut kaldırımını andıran tarzda; yine ufalanmış gnays malzemeden ibaret daha düzensiz bir yapıya sahipti. Yukarıda sözü edilen 100 metrelik mesafe geçildikten sonra tepenin arkasına ve Karaahmetli köyüne doğru yönelen yol, tamamen uniform bir yapıda; ufak boyutlardaki taş malzemeyle elde edilmiş bir zemine dönüşüyordu.

 
Kapıkaya köyünün sivil mimari örneği asırlık taş evleri

 
Karaahmetli çıkışındaki döşeme yol

Bu yolun Gryneion ile Magnesia ad Sipylum’u birbirine bağlayan İlkçağ’ın dağdaki en önemli ulaşım şebekesinin bir parçası olduğuna dair bilgiler var.(1) Aigai kentini Apollon Khresterios Tapınağı’nın yer aldığı kutsal alana bağlayan ve Kocaçay’a paralel bir şekilde ilerleyen yaklaşık 2,5 km.lik parçasının da bu yol güzergâhı ile bağlantısının bulunması olası… Çünkü Gryneion’da bulunan Apollon Tapınağı ile Aigai kırsalındaki Apollon Khresterios Tapınağı’nın İlkçağ’da birbiriyle bağlantılı olması makul görünüyor.
 
Döşeme yol, bu noktada ikiye ayrılıyor; soldaki kolu Karaahmetli köyü çıkışına kadar devam ediyor. Sağdaki kol ise biraz ilerde kayboluyor.

 
İki gezgin, yaşlı bir pelitin altında; döşeme yolun hemen yakınındalar.


Döşeme yolu yürüdükten sonra Aigai ören yerinin bulunduğu Yuntdağı Köseler köyüne doğru hareket ettik. İki köy birbirine o kadar yakındı ki; bulunduğumuz noktadan köyü ve Aigai antik kentinin kurulmuş olduğu Gün Dağı’nı görebiliyorduk. Köseler köyü de geride bıraktığımız diğer iki köy gibi genellikle çevrede bulunan andezit ve bazalt ağırlıklı yerel malzemeden yapılmış evlerden oluşuyordu. Oldukça orijinal bir yapıya sahip evlerin arasından, kilit taşlarla kaplı bir yolu izleyerek Aigai Kazı Kampusu’na, oradan da köy çıkışından itibaren asfaltı takip ederek tepedeki Aigai ören yerinin girişine ulaştık.

 
 Döşeme yol

Aigai Antik Kenti

Aigai antik kenti, Şakran’dan yukarıda, İzmir-Çanakkale asfaltından yaklaşık 13 km uzaklıkta; birkaç Yunt Dağı köyünü geçerek ulaşılan bir Aiol yerleşimi. Aioller, İ.Ö. 11.yy.dan itibaren kuzeyden Kıta Yunanistanı’na yönelen akınlar nedeniyle, Orta Yunanistan’dan Trakya ve Çanakkale Boğazı üzerinden Batı Anadolu’ya göç eden ve hayvancılıkla geçimini sağlayan bir çoban halk olarak tanımlanabilir. Genellikle, kıyıda konumlanan Aioller, Aigai’de komşu Temnos ile birlikte istisnai bir durum yarattılar ve yaklaşık 350 metrelik bir sarp tepenin zirvesinde bu kenti oluşturdular.

 
Aigai topografik haritası ve yerleşim planı; ören yeri girişinden...


Doğu ve güney yönünden Aliağa yönüne doğru akmakta olan Kocaçay’ın (Tisna yada Pythikos) derinleştirdiği bir vadinin dimdik yükselen yamaçları boyunca; kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda yer alan Gün Dağı, konumu itibariyle Aigai’e oldukça güçlü bir savunma imkânı sunar. Bugün kalıntılarının kısmen ayakta olduğunu söyleyebileceğimiz dağın esas yerleşim alanları da kuzeyli rüzgârlara kapalı konumdaki güney ve batı yönünde yoğunlaşmıştır.


(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

 
 Agora terasından Kocaçay Vadisi'ne bakış

Coğrafyacı ve gezgin Strabon, Aigai’i şu şekilde anıyor:

“Şimdiki Aiolis kentlerine Aigai’i ve keza “Retorik Sanatı”nı yazmış olan Temnos’u da katmalıyız. Bu kentler, Kyme, Phokaia ve Symrna topraklarının üst kısmında bulunan dağlık arazide yer alırlar. Hermos (Gediz) Nehri bu topraklar boyunca akar. Romalılar tarafından bağımsız bir kent olarak ilan edilen ve Sipylos Dağı’nın aşağısında buluna Magnesia da bu kentlerden uzak değildir.”(2)

 
Gün Dağı'ndan Yuntdağı Köseler köyünün bir sonbahar günü gün batımındaki hali

Her ne kadar Aiollerin Batı Anadolu’ya İ.Ö. 11.yy.dan itibaren geldikleri söylense de Aigai’daki ilk yerleşim izleri İ.Ö. 7.yy.lardan başlamaktadır. Sözcük anlamı olarak herhalde bu kadar dağlık ve volkanik kayalarla kaplı bir topografyaya sahip bir yerleşim için en uygun isim olan keçiden ilham almış olmalılar. Çünkü İon dilinde Aigaios keçi demekmiş. Burada yaşayan halkı tanımlamak adına Keçiler Halkı anlamına gelen Aigai, kentin ismi olarak geçerlilik kazanmış.(3)

 
Gezginler, Apollon Tapınağı yolunda...

Aigai halkının tarih boyunca volkanik tepeler arasına sıkışmış dar düzlüklerde tarımsal faaliyetlerde bulunduğu, ama geçimini ağırlıklı olarak hayvancılık ve özellikle keçi çobanlığı ile sağladıkları anlaşılıyor. Attaloslar zamanında yakın ilişkide bulundukları Pergamon Krallığı ile keçi derisi üzerinden gelişen güçlü ticari ilişkilerin varlığından söz ediliyor.(4) Keçi derisinden elde edilen parşömenin Pergamon Kütüphanesi için ne kadar hayati bir değeri olduğu düşünülürse bu varsayımın doğruluğu güçlü bir olasılıktır.

 
Apollon Tapınağı'na yürürken nekropolis alanının içinden geçen döşeme yol; solumuz ağıl ve zeytinlikler...

 
Apollon Tapınağı yolu; nekropoliste belki bir mezar anıtının temelleri

İ.Ö. 546’da Anadolu’yu kasıp kavuran Pers istilasına karşı komşu Temnos kenti ile birlikte direnen Aigai, doğal savunma olanakları sunan topografyası sayesinde bu saldırıları savuşturarak bağımsızlığını korumuş olmalı.

 
Apollon Tapınağı yolunda bir lahit kapağı

Hellenistik Dönemde Büyük İskender’in ardılları arasında sürdürülen iktidar mücadelelerinden bir şekilde galip çıkan Lysmakhos’un komutanı Philetairos’un Pergamon Krallığı’nı kurması ve arkasından Attaloslar döneminde ticari ilişkilerin artışı ile Aigai üzerindeki Pergamon etkisi giderek belirginleşmiş, kente bir anlamda mimari yaklaşımları ve kutsal alanların şekillendirilmesi gibi geniş bir yelpazede damgasını vurmuştur.

 
Kocaçay'ın üst düzleminden bizi Apollon Tapınağı'na götüren antik döşeme yol

Attalos Hanedanlığı yaklaşık 150 yıl süren hâkimiyetleri boyunca Hellen dünyasının kutsal merkezlerine ve farklı kentlerine binalar ve başka adaklar vakfederek bilim ve sanatın koruyucusu olduklarını gösteren bir politika izlemişlerdir.”(5)

 
Altımızdaki vadide kıvrımlar çizerek ilerleyen Kocaçay

Pergamon Krallığı’nın kurucusu olan Philetairos döneminden itibaren; kente ve hemen yakınındaki Apollon Khresterios Tapınağı’na önemli yardımlarda bulunulmuştur. Bu tapınak alanında ele geçen bir yazıt, Philetairos’un etki alanını Aigai’e kadar genişlettiğini kanıtlamaktadır.”(6)

“Engebeli bir arazide yer alan Aigai ve Pergamon’daki kamu yapılarının yerleştiriliş biçimleri arasındaki benzerlik, başka bir deyişle yelpazeyi andıran ortak kent planlaması dikkat çekicidir.”(7)

 
Döşeme yolun daraldığı zor geçitlerden biri

 
Yolumuzu tapınağa doğru bir korkuluk kesti.

Pergamon Krallığı’nın İ.Ö. 133 yılında III.Attalos’un ölümü sonrasında vasiyeti üzerine Roma egemenliğine girmesiyle Aigai’nin de aynı nüfuz bölgesine dahil olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Bu döneme dair kentle ilgili en önemli tarihsel bilgi ise, bizim bugün Karaahmetli çıkışında izlerini sürdüğümüz döşeme yolun da ordunun intikali sırasında kullanılmış olabileceği; Romalıların Magnesia önlerinde Selevkoslarla gerçekleştirdikleri büyük savaştır.

 
Pergamon'un limanı Antik Elaia'nın mendireği
(Fotoğraf: Eylül 2008-İF)

M.Ö. 190 yılı kışında Bağlaşık Roma – Pergamon Ordusu, Selevkosların üstüne yürür. Filler, atlılar ve piyadelerden oluşan yaklaşık 34 000 kişilik bu dev Roma ordusunun Elaia önlerinden Batı Anadolu’ya çıkışı muhteşem olmalıdır. Ordu; buradan, bugün de Şakran’ın hemen üstünde yer alan ve Kapıkaya - Köseler arasında izlenebilen döşeme bir yol üzerinden Aigai’e ulaşır. Bu kadar büyük bir ordunun iaşesi ve onlarla ilgili her türlü lojistik destek, küçük Aigai kentinin altından kalkabileceği bir durum olmasa gerektir. Ancak Pergamon Krallığı’nın desteği ile bu ordunun konaklaması ve Magnesia ad Sipylum (yani bugünkü Manisa) önlerinde gerçekleşecek büyük karşılaşmaya en iyi bir şekilde hazırlanması mümkün olabilmiştir. Elaia limanından sağlanan lojistik desteğin bu anlamda ne kadar hayati olduğu tartışılmaz. Son derece yüksek kabiliyetli ve disiplinli Bağlaşık Roma – Pergamon Ordusu, Aigai’den hareket ederek Yunt Dağı’nı aşar ve Manisa önlerinde Harmandalı Ovası’nda Selevkosların Kralı III.Antiokhos’un ordusunu yenilgiye uğratır. Bu savaş, Selevkosların Batı Anadolu’daki egemenliğine son verecek ve M.Ö. 188 yılında bugünkü Dinar’da yapılacak Apameia Barış Antlaşması ile Selevkoslar, Toros Dağları’nın ardına çekileceklerdir.

 
 Kocaçay'ın yatağını sis basmış.

Kent, İ.S. 17’de büyük bir depremle sarsılır. Depremin açtığı derin yaralar Roma İmparatoru Tiberius’un yardımlarıyla yeniden sarılır; kent ayağa kaldırılarak imar edilir. Ancak Anadolu’yu kasıp kavuran Got akınları nedeniyle İ.S. 3.yy.dan itibaren önemini giderek yitiren kent, Türkmenler’in Batı Anadolu’ya ulaştığı 13.yy.a kadar Bizans döneminde dağ başında bir savunma kalesi olarak işlev görür. 13.yy.ın ikinci yarısında; Manisa ve çevresine Saruhanoğulları’nın yerleşmesiyle Aigai’nin bir dönemi kapanır.

 
Apollon Khresterios Tapınağı'nın hemen üstünde yer alan ve antik malzeme kullanılarak yapılmış değirmen kalıntıları

 
Tapınağın İyonik sütunlarının parçaları ve tapınak malzemesinden oluşturulmuş duvar

Apollon Khresterios Tapınağı

Apollon’a adanmış tapınağın, Pergamon Krallığı’nın kurucusu Philetairos’un yüksek ilgisine mazhar olduğu, hatta onun katkısıyla yapıldığına dair bilgiler olduğunu yukarıda söylemiştik. Hemen Kocaçay’ın kıyısındaki bir düzlükte kurulu tapınak, “kehanetler bildiren” anlamında “khresterios” sıfatıyla anılmış. Klaros’taki, Dydma(Didim)’daki Apollon Tapınakları’na benzer şekilde bu kutsal alanın da; onlara göre daha mütevazı da olsa aynı işleve sahip olduğu söylenebilir.

 
 Apollon Tapınağı'nın cella'sının kapı söveleri hala ayakta.

Tapınak alanına ören yerinin girişindeki yol kıyısından başlayan ve kuzeydoğuya doğru (üzerinde baraj gölünün kurulu olduğu Setlik Deresi yönüne doğru) ilerleyen bir patikayı takip ederek ulaşmak mümkün. Patika ağaçlıklı bölgeyi geçince giderek genişleyip, sınırları çalılarla kapatılmış bir arazinin içindeki ağıl ve taş kulübelerin bulunduğu zeytinlik alanına teğet geçen bir döşeme yola dönüşüyor.

 
Apollon Tapınağı'nın üstünde bir sel yatağına kurulu değirmen yapısının Kocaçay'a bakan duvarı

Yolun giderek doğuya doğru kıvrıldığı bu alan aslında bir mezarlık (Nekropolis) alanı… Yolun iki yanında çevreye saçılmış lahitler ve lahit kapakları ile zamanında birer mezar anıtı olabilecek büyüklükte temel izlerine sahip yapı kalıntıları yer alıyor. Mezarlığın bu bölgesinde doğuya ve Kocaçay Vadisi’ne doğru kıvrılan bir yol var. Yine yer yer döşeme yolun parçalarının bulunduğu bu bölümde, taştan yapılmış bir kulübe ve çalılıklar bulunuyor. İşte Apollon Khresterios Tapınağı’na gitmek için kuzeydoğuya doğru ilerleyen patikadan Kocaçay yönüne doğru ilerleyen bu döşeme yola sapmak gerekiyor.

 
Apollon Tapınağı'nın antik döşeme yolundan bir bölüm

Kocaçay’ın yüzyıllardır oyarak derinleştirdiği vadi, yolun büyük bölümünde gezginin bulunduğu noktadan çok aşağılarda (bazen 100-150 metreye varan bir uçurum) seyretmektedir. Ama yaklaşık 2300 yıllık antik döşeme yolun üzerinden yürüyerek aşağıdaki vadide sonbaharın türlü renkleriyle bezenmiş benzersiz manzarasını seyretmenin de keyfine doyum olmayacaktır.

 
Tapınak, işte bu Kocaçay'ın tam kıyısındaki bir düzlüğe kurulmuş.

Yol üstündeki bir dere yatağını aştıktan sonra yolun vadiye doğru duvarlarla güçlendirilmiş bölümüne gelinir. Vadiye bakan dik yamaçların, zamanının kısıtlı imkânları düşünüldüğünde nasıl bu şekilde güçlendirilmiş olduğu merak uyandırıcıdır. Yolun neredeyse Kocaçay’ın yatağı seviyesine alçaldığı bir noktada, kesme taş bloklardan oluşmuş bir su kanalının da bulunduğu bir devşirme yapıya ulaşılır. Dağdan gelen suyun belki de bir su değirmenine yol verdiği bu kanalı kapsayan yıkıntıların hemen altında ise, Apollon Tapınağı’nın depremler sonucunda devrilmiş ve etrafa saçılmış mimari kalıntıları ile karşılaşılır. İonik sütun blokları ve başlıklar, kimisinin üzerinde yazıları da seçilebilen boğa başı ve çelenk (girland) süslemeli alınlık parçaları, sütun kaideleri ve tapınağın “cella”sının kapı söveleri olduğu bildirilen(8) ayaktaki iki kolon parçası tapınağın ilk anda dikkatimizi çeken mimari parçalarını oluşturuyor.

 
Tapınak alanındaki sütun ve diğer mimari parçalar

 
Tapınak alanında bulunan İon tarzı bir sütun başlığı

 
Üzerinde lotus çiçeği süslemeleri olan bir arşitrav parçası

Tapınak, tek sıralı 6x12 adet İon tipi sütunlarla çevrili bir peripteros yapısında tasarlanmış. Tanrı Apollon’un heykelinin bulunduğu ve sadece kehanetleri bildiren rahiplerin girebildikleri kutsal hücre “cella”nın kapı söveleri halen ayakta duruyor. Arkeolog Şükrü Tül’ün anlatımına göre sütunların yükseklikleri yaklaşık 7,5 metre olarak hesaplanmış. Tapınağın cephesine basamaklarla ulaşıldığı, alınlıkları üzerindeki yazıttan anlaşıldığına göre de tapınağın bu en son haliyle Anadolu’da İ.Ö. 48-46 yıllarında görev yapan Roma Valisi Sevilius Poplius Isauricus tarafından ayağa kaldırıldığı bilgisi mevcut. Geç Hellenistik Dönemde yapının kurulmasını sağlayan prokonsülün bir heykeli, Aigai’deki tiyatronun üstündeki tapınaklarda durmaktaymış.(9)

 
Tapınak alanının mimari parçalarıyla dolu kalbi; arkada cella kapısının söveleri

Tapınağın bulunduğu düzlükten Seklik köyüne doğru biraz ilerlendiğinde topografyanın yeniden bir falez gibi dikleşmesinden dolayı artık çayın kıyısından yürümek imkânsız hale geliyor. Kasım ayının su açısından en fakir bir dönemi temsil etmesi açısından Kocaçay’ın su seviyesi oldukça düşük… Bundan istifade ederek iki kez çayı taşların üzerinden atlayarak karşı kıyılara geçebiliyoruz. Çayın kıyısındaki dar düzlüklerde Seklik köyünün sakinleri ufak bahçeler yapmışlar. Birisiyle yolu sormak amacıyla kısa bir sohbet yapıyoruz. Tapınağa ulaşma konusunda da ondan bilgi aldığımızı söylemeliyiz.

 
Sütun parçaları ve arkasında tapınağın alınlığının bir parçası

 
Tapınağın dönüş yolunda Kocaçay'a nazır bir düzlükte otlayan koyunlarla karşılaştık.

Aigai’i Apollon Khresterios Tapınağı’na bağlayan döşeme yol yaklaşık 2,5 km uzunluğunda. İlkçağ’da Gryneion’u bu tapınağa bağlayan yolun iri kesme taşlarla muntazam bir şekilde döşenmiş zemininde yürümek son derece konforlu olsa gerek. Taşların yüzeyinde at arabalarının tekerleklerinin aşındırmasından oluşan izleri zaman zaman takip etmek de mümkün. Bu da gezgin açısından; binlerce yıl önce bu yoldan başka insanların da geçtiğini düşündüğümüzde heyecan verici bir duygu olsa gerek.

 
Apollon Khresterios Tapınağı'nın dönüş yolunda...

Aigai haritası
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Aigai Ören Yeri

Sessizliğin esir aldığı bir günde Kocaçay ile üzerinde sulama amaçlı bir baraj gölünün yer aldığı Setlik Deresi’nin iki yandan çevirdiği Gün Dağı’nın tepesindeki Aigai antik kentinin kapısını çaldık. Kapıdaki görevli ile kısa bir sohbetten sonra, merdivenlerle çıkılan nekropolis alanının içinden geçen döşeme yolu takiben Gün Dağı’na yürüdük.

 
Ören yerinin girişindeki nekropolis alanı

 
Mezarlık alanında yer alan çelenkli lahitlere bir örnek
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF) 

 
Şükrü Tül Hoca'nın değerli hatırası için; Nekropolis alanında yaşlı meşenin altındayız.

Yolun iki yanında üzerlerinde boğa başı ve çelenk kabartmaları bulunan andezit taştan lahitler vardı. Ama özellikle bir tanesinin üstündeki kabartmalar dikkat çekiciydi. Parçaları bir araya getirilerek ayağa kaldırılmış olan lahit üzerinde; parşömen ruloları, açık halde bir defter ve üç adet çelenk kabartması seçiliyordu. Çelenkler ölünün hayattayken aldığı ödülleri temsil ederken, diğer semboller ise onun kentte ileri gelen bir kamu yöneticisi olduğunun göstergesi olarak kabul ediliyor.

 
 Üç çelenkli, parşömen rulolu ve açık bir defter şeklinde kabartmaları bulunan ören yerindeki en dikkat çekici lahit

Aigai kentinin Yunt Dağı’nın bugün de en önemli sorunu olan su temini probleminden etkilenmiş olmaması düşünülemez. Bu açıdan kent için yaşamsal önemdeki suyun temini için yegâne kaynak, yağmur suyu idi. Kentin altı tamamen bir kanalizasyon şebekesi ile kaplı; ama bu şebeke sadece kente temiz su temini için kullanılmaktaymış. Saçaklardan akan suyun tümü, drenaj kanallarında toplanarak varlığı yüzlerle ifade edilen sarnıç ve küçük göletlerde biriktiriliyordu. Bu durum aynı zamanda yağmur sularının bina temellerine zarar vermesine de engel oluyordu. Sarnıçlar insanların su ihtiyacını karşılarken, göletler de kentin ekonomik hayatında son derece önem taşıyan hayvanlar içindi. Ayrıca, kente Gün Dağı’nın eteklerini yalayarak akan aşağıdaki Kocaçay’dan da eşeklerle içme suyu taşındığına dair yaklaşımlar bulunuyor.(9)

 
Şehrin içindeki döşeme yolların altından geçen ve suyu toplayan kanalizasyon şebekesine bir örnek

 
Kente giriş caddesi
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF)
 
 Kuzey Hamamı'nın altında yer alan ve onu tahkim eden muntazam duvar
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF) 

Kentin yerleştiği alanın oldukça engebeli oluşu nedeniyle topografyanın düzlenmesi ve yapıların yapay olarak oluşturulan bu düzlemlere oturtulması için tonozlu tünellerden, molozla elde edilen dolgulardan ve sağlam temelli duvarlardan yararlanılmış. Bunun bir örneği kentin kuzeyinde yer alan hamam yapısının altının doldurulmasında uygulanmış. Kentin çekirdeğine doğru ilerleyen döşeme yola kadar inen gösterişli duvar, onun üstünde yükselen hamamın sağlamlaştırılmasında önemli bir işlev görüyor.

 
2008 Kasım'ında Aigai'de Arkeolog Şükrü Tül anlatıyor; arkada emekli ören yeri bekçisi Ahmet Altınay (beyaz sakallı) ve diğerleri dinliyor.


 
Yenikapı
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF) 

 
 Demirkapı
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF) 

Kentin şu ana kadar sürdürülen kazılar sonucunda iki kapısı tespit edilmiş. Bunlardan birisi 2004 yılına kadar kente ulaştığımız Demirkapı; diğeri ise bu kapının lento ve arşitrav benzeri mimari parçalarla Roma Dönemi’nde kapatılması sonrasında kente girişi sağlayan ve Tiberius’un adıyla da anılan Yenikapı. Bu kapı, 2006 yılında yürütülen kazılarda ortaya çıkarılmış. Halen Aigai kazılarını yürüten heyette yer alan Yrd. Doç Yusuf Sezgin’e göre Demirkapı’nın tarihteki kapatılma eylemi, İ.S. 2-3 yy.larda inşa edilen kuzey yönündeki hamam yapısının varlığı ile ilgili olmalı.(11)

 
Agora meydanına giden şehrin ana caddesi üzerinde bir sarnıç

Demirkapı’nın arkasında muntazam bir şekilde devam eden döşeme yolun altında kenti bir ağ gibi saran kanalizasyon sisteminin bileşenleri olan su kanalları görünüyor. Bu noktadan batıya, doğuya, kuzeye ve güneye giden su kanallarının tümü, yağmur suyunun biriktirilerek örneğin aşağıdaki hamam yapısı gibi kentin suya ihtiyaç duyulan noktalarına, sarnıçlara ve diğer biriktirme haznelerine ulaştırılmasını sağlıyordu.

 
Kuzeydoğuya bakan terasta yer alan  Bizans Şapeli

Bugün artık kapalı durumda olan Demirkapı’yı kullanma imkânı yok. Yenikapı’dan şehre girerek bizi kentin en gözde yapılarından olan Şehir Meclisi (Bouleuterion) ve Agora’ya ulaştıracak ana caddesinden yürürken bir sarnıç ile yol boyunca son kazılarda ortaya çıkarılan ve mesken olarak kullanıldığı düşünülen sivil yapılar dikkat çekici. Bunların doğusunda; Demirkapı’dan doğuya doğru yönelen yolun neredeyse sonunda ise, daha sonraki zamanlara ait bir Bizans Şapeli bulunuyor. Tek nefli, doğuya dönük apsisi ve girişi belirgin yapının, çevresindeki mezar kalıntıları nedeniyle bir mezar şapeli olma olasılığı yüksek görünüyor.

 
Agora Caddesi üzerinde yer alan Bouleuterion ya da Şehir Meclisi

 
İlkçağ'da bu duvar örgüsünün hemen üstünde ve oturma sıralarının önünde; orkestra için bir ahşap platform yer almaktaydı.

Kentin doğuya bakan yüzünde ve Yenikapı’dan gelen yol üzerinde Şehir Meclisi yer alıyor. Dağın topografyasına uygun olarak iki katlı bir yapı şeklinde tasarlanan meclis binasının, orkestra düzleminden yola doğru çıkıntı yaparak uzanan alt katında bir takım odacıklar; onların üzerindeki zeminde kentin koruyucusu kabul edilen tanrı ya da tanrıça heykelleri (Apollon, Zeus Boulaios ve Hestia Boulaia(12)) yer alıyordu. İlginç olan; kazılar esnasında bu odacıklarda ele geçen şölen artığı kap kacak v.b. malzemenin buralarda düzenlenen törensel yemekler sonrasında tanrının insanlara bahşettiği yiyeceklerin yenildiği eşyalara da bir kutsallık atfedildiğinin işareti olmasıdır.

 
Tanrı ve tanrıça heykelleri birinci katın üstünde temelleri seçilen mermer kaideler üzerinde bulunuyordu. 
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF) 

Bouleuterion’un özgünlüğü, oturduğu eğimli zeminin topografyasından dolayı oturma sıralarının önündeki orkestra düzleminin yaratılması probleminin bir bodrum kat ile çözümlenmesi ve bu katın üstüne ahşap orkestra düzleminin oturtulmasıdır. Bu sayede alt katın üstündeki bir takım mermer kaidelerin üzerine oturtulan tanrı ve tanrıça heykelleri; bu sayede şehrin Agora Meydanı’na bağlanan ana caddesindeki ön cephe mimarisinin düzenlemesinde önemli katkı sağlamış olmalıdır. Aigai Bouleuterion’u, bu açıdan yeryüzündeki yegâne iki katlı şehir meclisi binası olarak bilinmektedir.

 
Bouleuterion şölenlerinde kullanılan eşyaların kazılar esnasında gömülü olarak bulunduğu 1.katta yer alan içiçe odacıklardan biri
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF) 

Meclis binası yakınlarında bulunan bir arşitrav yazıtında şehrin ileri gelenlerinden Apollonidas oğlu Antipanes’in koruyucu tanrılara bir yapı adadığı belirtilmektedir.(13) Zamanında bu yazıt büyük olasılıkla yapının ön cephesini süslemekteydi. Binanın kuzey kenarında oturma sıralarına paralel olarak caddeye doğru alçalan duvar boyunca, mermer bir kaidenin üstünde aile üyelerinin heykelleri bulunmaktaydı.

 
 Bouleuterion'a bağışta bulunan şehrin ileri gelenlerinden Antipanes ve aile üyelerinin heykellerinin yer aldığı meclis binasının kuzey sınırındaki mermer kaide (Aigai Kazı Kampüsü)
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF) 
Şehir meclisi binası üç bölümden oluşmaktaydı: en üstte 6 adet İon tarzı sütunun bulunduğu kulis bölümü, onların hemen önünde 12 sıralı ve yaklaşık 190 kişilik bir oturma kapasitesine sahip cavea denilen çanak kısım; onların hemen önünde bodrum katın üstünde Agora Caddesi’ne doğru uzanan yarım daire formunda ahşap orkestra platformu…

 
Bouleuterion'un oturma sıralarından orkestranın yer aldığı 1.kat düzlemine bakış; şimdi açık olan 1.kattaki odacıkların üzeri, İlkçağ'da orkestranın yer aldığı bir ahşap örtü ile kaplıydı.
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF) 

Bouleuterion’dan güneye doğru biraz yüründüğünde Agora Meydanı’na ulaşılır. Bu meydan, kentin Kocaçay Vadisi’ne bakan doğu yüzündeki Anadolu’daki en iyi korunmuş agora yapısının üçüncü katının taban düzlemine denk gelmektedir.

 
Agoranın doğuya bakan üç katlı duvarı; en alt katta 12 adet dükkan vardı.

Agora; kuzey-güney doğrultusunda uzanan L şeklinde bir yapı özelliği göstermektedir. En alt katında doğu yönünde 12, kuzey yönünde ise 2 adet dükkânın yer aldığı binanın orta katı sağır olup hububat v.b. malzemenin stoklandığı bir depo işlevi görmekteydi. En üst kat ise halkın toplanma yeri planlanmış; çift sıralı sütunlarla çevrili bir stoa yapısı ile sonlanmaktaydı.

 
 Agora duvarının içerden görünüşü; orta kat tahıl v.b. malzemeyi depolamak için kullanılan sağır (penceresiz) bir kattı.

Yapının doğu cephesinde yer alan duvar örgüsü günümüze ulaşmış haliyle bile insanda hayranlık uyandıracak bir mükemmelliğe sahiptir. Andezit kesme taş bloklardan herhangi bir bağlayıcı kullanılmaksızın isodomik duvar tekniğine göre inşa edilmiş olan agora duvarının iç ve dış duvar bileşenlerinin arası moloz malzeme ile doldurulmuştur. Duvarın dış yüzeyleri içerdeki yüzeylere göre daha düzgün ve gösterişli bir işçiliğe sahiptir.

 
Agoranın doğu cephesine bakan dükkanlardan biri

 
1.katta yer alan dükkanlardan birinin içerden görünüşü

Agora’nın doğu yüzündeki dükkânların önünden geçen yolun döşeme taşlarının altındaki su kanalına; binadan sızan bütün yağmur suları bir şekilde drene edilmekte, dolayısıyla suyun binanın temeline herhangi bir zarar verme olasılığı ortadan kaldırılmaktadır. Bu amaçla kullanılan binadan suyun tahliye edilmesine yönelik oluklar, halen zemine yakın bir konumda görülebilmektedir.

 
 Agoradaki suyu drene eden kanallara bir örnek
(Fotoğraf: Ekim 2010-İF) 
 
Agoranın yükseldiği zemini güçlendiren tahkimat duvarları

Agoranın tam önündeki terasta; dairesel formlu, et tezgâhlarının sabitleme deliklerinin de bulunduğu döşeme taşlı bir zemine sahip; dört basamaklı et ya da balık pazarı (macellum) yer alır. Bu yapının bir örneği de Kütahya’da Çavdarhisar yakınlarında Aizonai antik kentinde bulunmaktadır. Yapının zeminine suyun giriş ve çıkışını sağlayan delikler mevcuttur. Islak bir zemine sahip macellum’da zemin döşemesi oldukça düzgündür.

 
Agora'nın doğu terasında yer alan macellum ya da et pazarı

Aigai kazıları, son yıllarda daha çok kentin doğu ve kuzey yakasında yoğunlaşmıştır. Ancak, kuzeyli rüzgârlara kapalı olması açısından batı ve güneydeki yapılar sakinlerine daha konforlu bir yaşam sunmaktaydı. Peki; bu yakada hangi yapılar vardı?

Güney hamamının oturduğu zemini düzlemek amacıyla oluşturulmuş tonoz tüneller

Aigai’nin güneyde yer alan ikinci hamamı, hemen onun yanında güçlü bir Hellenistik duvarla tahkim edilmiş güney terasında konumlanmış bir eğitim kurumu olan gymnasion bu yakanın en önemli yapılarındandır. Arazinin engebeli bir yapıya sahip olmasından dolayı burada da tonoz tünellerden yararlanılarak hamamın alt düzlemi tesis edilmiştir.

 
Gymnasion'un sütunları

Gymnasion alanı
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF)  
Aigai Tiyatrosu; 3 kemerli vomitorium (seyirci giriş tüneli) örneği
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF)

 Aigai Tiyatrosu; vomitoriumdan giriş; tonoz tünelin içi

 
 Tiyatronun Roma Dönemi gösterişli sahne yapısına ait heykel kaidesi v.b. mimari parçalar

 
 Tiyatro ve arkadaki tapınak kalıntılarının bulunduğu düzlemi güçlendiren duvar aynı karede...

Gymnasion’un hemen arkasındaki düzlükte ise; yer saçılmış durumda heykel kaideleri, sütun parçaları v.b. mimari elemanlarla kaplı sahne yapısının üzerinde yükselen Aigai tiyatrosu; onun üst düzleminde yer alan ve Pergamon’daki benzer yaklaşımla biri Tanrıça Athena’ya adanmış tapınaklar kompleksi yer alır. Bu tapınaklar kompleksinin bulunduğu düzleme, tiyatro cavea’sının en üst sırasından başlayan bir merdivenle erişilir. Üçlü kemer örgüsünün kullanıldığı tiyatronun doğusundaki vomitorium’unu oluşturan düzgün kesme taşlardan yapılmış tonoz tünelin sağlamlığı dikkat çekicidir. Oturma sıralarına dair tiyatronun çanağında herhangi bir iz bulunmuyor. Tapınaklar düzleminin üst üste devrilmiş yüzlerce mimari parçasının bulunduğu bölümün en doğusunda ise kentin bir ortaçağ savunma kalesine dönüştüğü Bizans Dönemi’nden kalma devşirme malzemeyle örülmüş bir oval burç duvarı mevcut. Bu duvarın doğuya bakan yüzündeki dikdörtgen kesitli bir mazgal deliği ve hemen onun altına denk düşen konumda ve üçte ikisi toprakla dolmuş kemerli bir kapı girişi dikkat çekici…

 
Tiyatronun üzerinde yer alan tapınaklar düzlemi ve Bizans Dönemi kale burcu kalıntısı
(Fotoğraf: Kasım 2008-İF)   

 
Bizans Dönemi kale burcunun içerden görünümü
Aigai Araştırma Tarihçesi

Aigai ören yerindeki ilk çalışmalar, Fransız araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Kentteki ilk araştırma 1881 yılında S. Reinach tarafından yapılmıştır. Reinach, Nemrut Kalesi’ndeki yerleşmenin (Aigai’daki kaleleşmiş yerleşime Nemrut Kale de denmektedir.) ilk kez kendisi ve W.M. Ramsay tarafından incelendiğini söylemektedir. Kentteki ilk kazı çalışmaları ise 1882 yılının yaz ayında Fransız araştırmacı M.A. Clerc tarafından yürütülmüştür. Clerc, Nekropolis alanında yürüttüğü kazı çalışmalarında, buluntuları Louvre Müzesi’nde korunmakta olan 450 mezar açmıştır. Kentteki en kapsamlı çalışmalar Pergamon kazısı üyesi olan R.Bohn ve C. Schuchhardt tarafından gerçekleştirilmiştir. Aigai antik kentindeki son dönem kazıları, 2004 yılından beri, Ege Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ersin Döğer başkanlığındaki ekip tarafından yürütülmektedir.(14)

Yunt Dağı Köseler’den öteye

Yunt Dağı dünyası, Kocaçay’ın iki yakasına konumlanmış bir dizi köyle devam eder; Yuntdağı Köseler’den öteye. Bölgedeki su ihtiyacının karşılanması amacıyla çok sayıda sarnıç, küçük gölet ve sulama baraj gölünün bulunduğu güzergâhımızda biraz ötede Seklik, bölgenin en büyük köylerinden Yuntdağı Yenice ve halı dokumacılığıyla öne çıkan Örselli köyleri yer alıyor.

 
 Gün Dağı'ndan Yunt Dağı coğrafyasına bakış
(Fotoğraf: Ekim 2011; İF)

Kocaçay'ın 2007 Aralık'taki hali
(Fotoğraf: Aralık 2007-İF) 

Arazinin volkanik bir yapıda olması, tarıma elverişli düzlük alanların azlığı nedeniyle Yunt Dağı köylerinde temel geçim kaynağı hayvancılık gibi görünüyor. Son yıllarda Aliağa’nın arkasındaki Türkmen, Ortaköy ve Osmancalı civarında çekirdekli kara üzüm bağları yaygınlık kazanıyor.

Kocaçay’ın kıvrımlar çizerek ilerlediği derin vadinin zaman zaman alçaldığı noktalardaki yol geçişlerinde, dere yatağını aşan andezit taştan yapılmış tek yada iki kemerli tarihi köprüler mevcut. Kimisi yıkılmış, kimisi de üstü asfaltla kaplanarak modern zamanlarda da kullanılıyor olsa da en dikkat çekicileri olduğu gibi korunan bir kaçı… Yuntdağı Yeniceköy’den sonra Pınarköy ve Süngüllü’yü geçtikten sonra Kocaçay’a paralel seyreden asfalt köy yolunun kıyısında; Kocaçay’ın kuzeydoğuya doğru bir kıvrım yaptığı noktada köprülerin üçü bir arada bulunuyor. Kocaçay’ın yatağı, bu noktadan itibaren tamamen kuzeydoğuya doğru yöneliyor. İşte tam bu noktada Kocaçay’a güneyden gelen bir başka küçük dere katılıyor. Her iki derenin üstünde biri yıkık toplam üç köprü bulunuyor.

 
Kocaçay üzerindeki köprülerden biri
(Fotoğraf: Mart 2008-İF)  

 
 Kocaçay'a karışan diğer derenin üzerindeki köprü
(Fotoğraf: Mart 2008-İF)  

Akşamın ayazı iyice çökmüş durumda. Köprünün yakınlarındaki yine andezit taştan yapılmış bir kır çeşmesinin başında atıştırdığımız gecikmiş bir yemek sonrası yeniden yola çıkıyoruz. Karanlık çökmek üzere ve biz hala dağların başındayız. Yörenin büyük köylerinden Pelitalan’ın dışından geçen asfaltı takip ederek, sırayla; Karaveliler, eski ve otantik taş evleriyle dikkat çeken Kozaklar, Küçükbelen, Çamlıca ve Bostanlar köylerini arkamızda bırakıyoruz. Vardığımız nokta; Manisa-Muradiye yakınlarındaki Bağ Yolu yol ayrımı…

 
Yunt Dağı'nda güne veda vakti

Karanlığın iyice çöktüğü bir vakitte Muradiye’nin içinden geçerek bizi Menemen’e ulaştıracak Emirâlem Boğazı’na kavuşuyoruz. Hedef Menemen üzerinden Karşıyaka… Yunt Dağı’nın türlü zenginlikleriyle geçen yorucu bir günün sonu daha; ama ne gam… Yaşanmışlıklar, kazanç hanemize yazılacak.

Dipnotlar
(1)    Antik Anadolu Coğrafyası, Geographika: XII-XIII-XIV, Strabon; Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman; Arkeoloji ve Sanat Yayınları; 3..Baskı-1993; sayfa:127
(2)   Aiolis’de bir Dağ Kenti: Aigai; Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; CBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü; Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, cilt 3, sayı 5, sayfa:104
(3)   Aigai, Aiolis’de bir dağ kent; Arkeolog Şükrü TÜL, Ege Yayınları; sayfa:12-13
(4)  Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; a.g.m. sayfa:99
(5)   Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; a.g.m sayfa:96
(6)  Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; a.g.m sayfa:96, dipnot:3
(7)   Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; a.g.m sayfa:97, dipnot:4
(8)  Arkeolog Şükrü TÜL, a.g.e sayfa:36-37
(9)  Arkeolog Şükrü TÜL, a.g.e sayfa 37
(10) Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; a.g.m sayfa:105
(11)Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; a.g.m sayfa:106
(12)  Hestia: Ocağı simgeleyen Hestia, Kronos’la Rheia’nın birinci kızı, Zeus’la Hera’nın kız kardeşidir. Poseidon ve Apollon ona talip oldukları halde, Hestia evlenmek istememiş ve Zeus’tan ömrü boyunca kız oğlan kız kalma sözünü almıştır. Ayrıca tanrılar ve insanlar arasında büyük bir şeref payı elde etmiştir: Her tapınakta ve her evde sunağı vardır. Ocak, tanrıların da, insanların da konutlarında dinsel bir merkez sayılır. (bkz. Mitoloji Sözlüğü, Azra ERHAT, Remzi Kitabevi, 11.Basım-Kasım 2002; sayfa: 144
(13)  Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; a.g.m sayfa:100
(14)  Yrd. Doç. Yusuf SEZGİN; a.g.m sayfa:99
(15)  Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında, yürüyüş sırasında Aydın Aydemir tarafından çekilmiştir.


Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC



Bumerang - Yazarkafe



7 yorum:

  1. GEZGİN DİLİNİ ARKEOLOJİK BİLGİLERLE HARMANLAYAN HARİKA BİR METİN VE EN AZ ONUN KADAR DEĞERLİ FOTOĞRAFLAR. AIGAI'YE OLAN SINIRLI İLGİ VE BİLGİME YENİ BOYUTLAR KATTINIZ.. ÇOK TEŞEKKÜRLER.
    İlhami ARSLAN Emekli Yayıncı İzmir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlhami Bey,
      Bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginize ve övgü dolu sözlerinize çok teşekkür eder, eleştiri ve katkılarınızın sürekli olmasını dileriz. İF

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. Bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginize teşekkür eder, devamlılığını dileriz.

      Sil
  3. Aigai antik kentinin bu kadar güzel anlatıldığını daha önce raslamamıştım teşekkürler

    YanıtlaSil
  4. Aigai antik kentinin bu kadar güzel görsellerle anlatımı gerçekten taktire şayan teşekkürler.

    YanıtlaSil
  5. Övgü dolu satırlarınız için teşekkürler... Bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz için de ayrıca teşekkürler... Devamlılığı dileğiyle...İF

    YanıtlaSil