Sayfalar

29 Mart 2015 Pazar

KUŞİNİ MAĞARASI ve PRANGA ÇEŞMESİ



6 Mart 2015
İbrahim Fidanoğlu

Tire-Selçuk karayolu üzerinde; Kaynarpınar’dan Efes Antik Kenti’ne İlkçağ’da su temin eden önemli bir suyolunun yakınlarındaki Pranga Çeşmesi ve Kurt Kaya Tepesi’nin batı yüzündeki Kuşini Mağarası bugünkü uğrak noktalarımızdı. Birincisine erişmek çok kolaydı; ancak mağaraya doğru noktadan yaklaşamadığımız için ikincisi epey zorladı bizi.

 İzmir-Selçuk karayolundan görülebilen Kuşini Mağarası


Sabahın erken saatlerinde İzmir’den Belevi’ye doğru yola çıktık. Belevi’deki geleneksel kahvaltı molasında çorbayla güne merhaba dedik. Saat 9.45 gibi Pranga Mevkii’ne ulaşmıştık bile. Pranga Çiftliği diye bilinen ve 19.yy.dan bugüne sarkmış yapılarıyla kısmen ayaktaki küçük bir köyden geriye kalan izler üzerinden yürüyerek çiçeğe yeni durmuş erkenci şeftali bahçelerinin arasından geçtik ve İzmir-Selçuk karayoluna doğru bir yay çizen eski bir asfaltı takip ederek Pranga Çeşmesi’ne ulaştık. Roma Döneminden kalma eski bir lahdin; yalak işlevi gördüğü çeşme, büyük olasılıkla eski zamanlardan beri akmaktaydı. Ancak; zaman içinde geçirdiği onarımlarla çeşme, bugünkü haline bürünmüştü.


Pranga Mevkii'nde erkenci şeftali ağaçları çiçekte...
Fotoğraf: M.YC

Pranga Mevkii, İlkçağ’ın Metropolü Ephesos’u besleyen suyollarının üzerinde olması nedeniyle dikkat çekiyor. Roma Döneminden itibaren daha sonraki zamanlarda da kullanıldığı bilinen bir dizi su kemerinden günümüze ulaşan vadi geçişlerindeki izler, Selçuk’a doğru seyrederken; Kaynarpınar’dan gelen suyolunun üzerinde bugün de seçilebiliyor.(1)

 Gezginler, Pranga Çeşmesi başında...
Fotoğraf: M.YC

Pranga Çeşmesi’nin hemen üst düzleminde bir hayvan çiftliğinin yapıları yer alıyor. Traktörler, sabah telaşındalar. Bir bahar hareketliliği ki; değme gitsin. Bizim çeşmenin fotoğrafını çektiğimizi gören köylüler meraklı gözlerle bizi süzmekteler. Havadaki çiriş otlarının yoğunluğuyla kendini hissettiren baharın kokusunu içimize çekerek selamladık köylüleri ve yola devam ettik.

 Pranga Çeşmesi; başındaki dut daha uyanmamış.

Pranga Çeşmesi'nin yalağı, Roma döneminden kalma girlandlı eski bir lahit...

Biraz ileride, İzmir-Selçuk karayoluna eriştiğimiz noktada Bülent Ecevit Hatıra Ormanı’na kıvrılan yola saparak Pranga Mevkii’nden doğu yönünde vadinin derinliklerine doğru yürümeye başladık. Hedefimiz, Pranga Çiftliği’nin arka dünyasında yer alan ve mermer döküntüleriyle uzaktan da seçilebilen Kurt Kaya Tepesi’nin batı cephesinde; kuzeyden güneye geniş bir yarık şeklinde uzanan Kuşini Mağarası idi.

 Kuşini Mağarası'na giden yolun başındayız.
Fotoğraf: M.YC


Selçuk-İzmir karayolunun öte yakasında Alaman Dağı'nın üstündeki Keçi Kalesi'nin bulunduğumuz noktadan görünümü

Karı, yağmuru, boranıyla oldukça sert geçen bir kıştan sonra Ege Dağları’nı aniden bahar bastı. İki yanımızda çiriş otları çiçeğe durmuş, yer yer çiğdemler beyazdan mora türlü renkte sergilemekte hünerlerini. Yol kıyısına dikilmiş sınır çizgisi gibi akasyalar henüz uykuda daha. Ama karşı yamaçlara saçılmış bademler, erik ağaçları ve yeni yeni patlamakta pespembe çiçekleriyle erkenci şeftaliler… Doğanın tüm renkleri, sözleşmişçesine açmaya durmuştu sanki. 

Zeytinlerin altında papatya tarlaları


Çiğdemler; beyazı, moru, sarısı...
Fotoğraf: M.YC

Doğu yönünde 6 km.lik orman yolunda bir süre yürüdük. Cibe Deresi yönüne dönen ve tepenin kuzey yakasına dolaşan bir sapağı arkamızda bırakarak tatlı bir meyille tepenin güney yakasındaki yolu takiben Kurt Kaya Tepesi’ne doğru devam ettik. Toprak yolun iki yanındaki zeytinlikler yeni budanmıştı. Yol boyunca tarlalar içinde bağ evlerine rastladık. Kimisi yıkık dökük ve terk edilmişti. Biraz ilerde iki tepenin kesiştiği noktada Pranga Boğazı belirdi. Başlangıçta 6 km olarak tanımlanan yol bu noktadan itibaren Belevi’nin arka dünyasındaki vadiye doğru ilerliyordu. Daha önceki yürüyüşlerde kullandığımız bir rotanın da bulunduğu bu vadide; yörede bir eren mertebesine yükseltilmiş ve 18.yy.da Keçi Kalesi’nin eteklerinde saraçlık yaparak yaşamını sürdürmüş Sinan Dede’nin yaşlı bir meşenin dibindeki mezarı da vardı. 

Kurt Kaya Tepesi'ne doğru ilerlerken ardımızdaki manzara; İzmir-Selçuk Karayolu ve Küçük Menderes Ovası'nın görünümü

Kurt Kaya Tepesi'ne doğru geriye dönüp baktığımızda gördüklerimiz...

Kurt Kaya Tepesi'nin eteklerindeyiz; bir çiftlik ve akmayan çeşmesi 
Fotoğraf: İF

Pranga Boğazı’na varmadan güneye doğru ilerleyen patikaya girdik. Bu yol bizi Kurt Kaya Tepesi’nin karşısındaki bir yamacın eteklerindeki bir başka çiftliğin sınırlarına getirdi. Çiftliğin ortasında yer alan kırmızı tuğlalı bir ev, daha sonra Kurt Kaya Tepesi’nde aşağımızda kalan Kuşini Mağarası’nı ararken bize rehberlik etti. Artık tam Kuşini Mağarası’nın karşısındaydık. Dağın eteklerindeki sandal ağaçları, pırnar meşeleri, kesme çalılarından oluşan sık makilik örtüsü mağaraya batı yönünden yaklaşmamızı engelledi. Çiftlik sınırlarından, önümüzdeki bir tepenin güney yamaçlarına doğru ilerleyen toprak yoldan yürümeyi denedik. Bir ara Kurt Kaya Tepesi’nden uzaklaşıyor hissine kapıldık. Bu nedenle geri dönüp Pranga Boğazı’na doğru ilerleyen ve Kurt Kaya Tepesi’ni kuzey yönünden çeviren toprak yola doğru yürüdük.

 Kuşini Mağarası'nın aşağılardan görünümü

Bizi Kurt Kaya Tepesi'nin arkasına ulaştıracak olan kızılçamların arasından geçen orman yolu

 Yolda rastladığımızı bir kuyunun ağzı

Zeytinlikler arasındaki sel yatağı

Sinan Dede'nin bir meşenin dibindeki mezarı; çok uzaktan...

Yol boyunca hep sağımızda kalan Kurt Kaya Tepesi’ne yaklaşabilmemiz sık maki örtüsü nedeniyle bir türlü mümkün olmadı. Orman içinden ilerleyen yol bizi sonunda Kurt Kaya Tepesi’nin arkasındaki zeytinliklerin içine doğru taşıdı. Bu noktadan aşağıdaki vadiye baktığımızda; Şirince-Görünmez Tepe-Selçuk Fidanlığı geçişinde yer alan ve daha önceki yürüyüşlerimizden birinde kullandığımız rotada, Sinan Dede’nin yaşlı bir meşenin dibindeki mezarını seçebiliyorduk. Zeytinlikler arasından yukarı doğru ilerlemeye devam ettik. İki tepe arasına sıkışmış bir dere yatağında sel kırıcılar gibi davranan sekiler hemen dikkatimizi çekti. Sel yatağının her iki yanı tırmanılacak gibi değildi. Çaresiz oldukça dik bu güzergâhı tırmanış için seçtik. Yaklaşık 550 metre yüksekliğindeki Kurt Kaya Tepesi’ne arka yüzünden ulaşacaktık. Hemen ilk adımda önümüzdeki yatağın dibinde çınar ağaçlarıyla kaplı sulak bir alan dikkatimizi çekti. Bu alanda önce eski bir çeşmeye ve biraz daha yukarıda ise ana kayanın içindeki derin bir oyuktan gelen pırıl pırıl bir su kaynağına ulaştık. Küçük bir dehlizi andıran suyun geldiği karanlık girişin dağın altında oldukça derinlere doğru açıldığı belliydi. Kurt Kaya Tepesi’nin ana çekirdeğinin altında önemli su kaynakları olduğuna tanıklık ederek tırmanışa devam ettik.

 Zeytinler arasında bir badem ağacı

Zeytin sekilerinden Belevi Gölü'nün görünümü

 Sel yatağı üzerindeki çeşme

Dağın dibinden gelen suyun yeryüzüne ulaştığı ağızlar

Gezginler, Kurt Kaya Tepesi'ne sel yatağından tırmanırken...

Altımızdan kayıp giden kayrak taşlar yürümeyi zorlaştırsa da, sonunda zirvenin hemen alt düzleminde yer alan ve dik kayalıklarla çevrili bir düzlüğe ulaştık. Biraz ileride başlayan kızılçamların içine dalmadan önce dönüp arkamızda bıraktığımız Belevi Gölü ve Küçük Menderes Ovası’nın manzarasını doya doya seyrettik. Kızılçam ormanı, makilerin bittiği yerden başladı. Orman içinde beliren patika ise, bizi biraz yukarıdan geçen oldukça konforlu bir toprak yola ulaştırdı. Tepeden güneye doğru ilerleyen yol, büyük olasılıkla Kurt Kaya Tepesi’ne nereden çıkacağız diye batı eteklerinde dolaşırken bir süre yürüdüğümüz yola kavuşuyor olmalıydı. Aşağıdaki yanılgımızı bu noktada anlamıştık. Dönüş yolunda bu düşüncemizin doğruluğu perçinlendi. 

Anemonlar, çiğdemler, yabani karanfiller ve katır tırnakları...
Fotoğraf: M.YC

Yaşlı bir sandal ağacı

Gezginler, Kurt Kaya Tepesi'nin arka yüzünde, zirvenin hemen alt düzleminde Belevi Gölü'ne doğru bakarken...

Tepeye kadar çıkan yol yer yer makilikler arasından geçerek bizi zirveye taşıdı. Yol da burada sonlandı zaten. Şimdi dağın en tepesindeydik, ancak batı yüzünde yer alan Kuşini Mağarası’nı görmemiz mümkün değildi. Aramızda bölünerek tepenin batı yüzünde alçalarak mağarayı aramaya başladık. Uzun süren uğraşılar sonunda mağaranın bulunduğu düzleme saat 13.30 gibi ulaşabildik.

hızlı gezgin, soluklanma anında...
Fotoğraf: M.YC

Kuşini Mağarası

Mağara aslında İlkçağ’da kullanılmış bir mermer ocağı… Büyük olasılıkla Efes Kenti için mermer çıkartmak amacıyla açılmış ocakta; biri girişe yakın konumda, diğeri ise ona göre daha içeride ve solda dikdörtgen kesitli ve sütun şeklindeki iki payanda ile galeri tavanının çökmemesi için önlem alınmış. Mağaranın girişi aşağıdan bakıldığında, oldukça büyük bir yarığı andırmakla birlikte, yanına gelindiğinde bunun geniş bir ağza dönüştüğü anlaşılıyor. Başlangıçta mağaranın içinde çalışmayı kolaylaştıracak kadar oldukça yüksek bir tavan konforuna sahip mekânın derinliklerine gidildikçe tavan yüksekliği azalıyor. Mağara mermer çıkarımı sırasında oldukça büyük bir galeri şeklinde genişletilmiş. Yaklaşık olarak 100 metre genişliğinde, 40 metre derinliğinde olan mağaranın iç mekânının yüksekliği girişten itibaren çeperlere doğru 10 metreden 5 metreye kadar değişiyor.

Kuşini Mağarası girişi

Mağaranın yaklaşık 100 metrelik derinliğe sahip içi

 Mağaranın tavanını taşıyan payandalardan öndeki

Daha içeride yer alan diğer payanda

Mağaranın içinden bir başka görünüm

Ana kayadan mermerin koparılma izleri


Mağaranın ismi çevre topografyaya hâkim bir noktadaki Kurt Kaya Tepesi’nin neredeyse zirvesinde yer alması nedeniyle, çevre köylüleri tarafından kuşlara yuva olarak düşünülmüş olmasından kaynaklanıyor olmalı.


Efes'e götürülememiş bir mermer blok ve üzerindeki izler

1970’li yıllarda mağaraya birkaç kez gelerek burada bir yüzey araştırması yapan ve sonuçlarını Arkeololoji Dergisi’nde raporlaştıran Erol Atalay’a göre mermer ocağının mermerleri, kalitesi nedeniyle Belevi civarındaki diğer mermer ocaklarından farklılık gösteriyor. İnce ve iri tanecikli beyaz mermerlerin ise mavi damarlı olup oldukça kaliteli olduğunu belirten Erol Atalay, ocağın Efes Kenti’ne olan yakınlığı, mermer bloklarını dağdan indirme imkânları ve Efes’e nakli konusundaki avantajlarına dikkat çekiyor.


Mağaranın ağıl olarak kullanıldığına işaret eden basit duvar örgülü bölmeler

Gezginler, mağaranın girişindeler.


 Bugün itibariyle mermer ocağının içinde; belki de yüzyıllarca ağıl olarak kullanıldığına dair belirgin izler mevcut. Ağıl amaçlı; irili ufaklı taşlarla harç kullanmadan yapılmış örgü duvarlardan oluşan bölmeler, çobanların yaktığı ateşlerden oluşan; tavan ve duvarları kaplamış is ve yine duvarlarda yer alan yazı ve resim örnekleri bizim mağaranın içinde görebildiklerimiz. Mağaranın zemininde rastladığımız çok sayıdaki oklu kirpi oku onların da burayı mekân bellediğini gösteriyor.

 Mağara zeminindeki oklu kirpi okları

Mağaranın batıya bakan girişinin altında yer alan yamaca yayılmış mermer döküntüleri, Selçuk-İzmir karayolundan görülüyor. Mermer ocağının girişine yakın bölümlerde İlkçağ’daki yöntemle; tahta kılavuzların ıslatılarak patlatılması sonucu koparılmış blokların üzerindeki izler seçilebiliyor. Aynı mermer yarıkları, girişin hemen sol üst kenarındaki mermer damarlarında da izlenebiliyor. Sanki 2000 yıl önce yarım bırakılıp gidilmiş gibi…

 Kuşini Mağarası'na veda etmeden önce...

 
Mağaranın hemen 30 metre sağındaki diğer bir mermer ocağı

Kuşini Mağarası’ndan; yaklaşık yarım saatlik bir keşif sonrası ayrıldık. Mağaradan aşağıya doğru inen patikaları ve kireç taşından doğal basamakları takip ederek dağın zirvesinden aşağıya doğru inen toprak yola kavuştuk. Geldiğimiz rotayı takip ederek çıkışımızdan çok daha kısa bir sürede saat 16 civarında arabayı bıraktığımız İzmir-Selçuk karayolu kıyısına ulaştık. Gün boyu yaklaşık 13 km. yürümüş ve oldukça dik ve zorlu bir zeminde yaklaşık 550 metrelik Kurt Kaya Tepesi’ne arka yüzünden tırmanmıştık. Günün yorgunluğunu Selçuk Ahmet Ferahlı Parkı’nda çıkardıktan sonra yönümüzü İzmir’e çevirerek dönüş yoluna vasıl olduk.

 Restorasyonu yeni tamamlanan Selçuk'taki Efes Müzesi'nin önündeki lahitlerden biri


Dipnotlar:
(1)      Kaynarpınar su kaynağı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/12/kucukkaleden-buyukkaleye.html 
(2)      Kuşini Mermer Ocağı hakkında Ön Rapor; Erol ATALAY; Arkeoloji Dergisi-Sayı: XXIII-1, 1976; sayfa: 13-15; Türk Tarih Kurumu Basımevi –Ankara; yazıya ulaşmak için bkz. http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=2&ved=0CCIQFjAB&url=http%3A%2F%2Fwww.kulturvarliklari.gov.tr%2Fsempozyum_pdf%2Fturk_arkeoloji%2F23_1.turk.arkeoloji.pdf&ei=5D4WVcLjM4Tvarj6gLgF&usg=AFQjCNHmaBJ-NjBMQipO3iNPYuQMZYbAsQ&sig2=40CrQIGcMn-ftPfurSdOwg
(3)      Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi anında A. Aydemir tarafından çekilmiştir.



Yazan: İbrahim Fidanoğlu 
Düzenleyen: M.YC



Bumerang - Yazarkafe

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe



3 yorum:

  1. Merhaba. Çocukluğumdan beri birkaç defa Ephesos ve civardaki pek çok antik kente gezi yapmış olmakla birlikte, mermer ocağının bulunduğu Kuşini'ne gitme fırsatım olmamıştı hiç. Fotoğraflarınızdan bazılarını, kaynak göstererek derslerimde kullanabilir miyim?

    YanıtlaSil
  2. Mete Bey, Merhabalar...Fotoğraflarımızı kaynak göstererek tabii ki kullanabilirsiniz. Ayrıca bu durumun, bizim için teşvik edici bir yönü de bulunmaktadır. Bunun için bloğumuzdaki e-mail adresime (ifidanoglu@gmail.com) hangi fotoğrafları istediğinizi belirtirseniz ben de sizin e-mail adresinize söz konusu fotoğrafları gönderebilirim. Bloğ sayfalarımızdan uygunsuz kullanımları engellemek için kopyalamaya izin vermiyoruz. Bu yüzden kusurumuza bakmayınız lütfen. Görüşmek dileğiyle...İF

    YanıtlaSil
  3. Harika yerler varmış ülkemizde, bunların çoğundan böyle fotoğrafa gönül vermiş kişilerin gezi fotoğraflarıyla bilgi sahibi olabiliyoruz, teşekkürler.

    YanıtlaSil