DERNEKLİ’DEN DAĞTEKE’YE
8 Şubat 2024
İbrahim
Fidanoğlu
Giriş
Kemalpaşa-Armutlu Vadisi’nin yukarılarında yer alan iki Yörük köyü arasında
kızılçam ormanları içinden yürüdük bugün. Bayındır’a
bağlı Dernekli köyünden başlayıp, Torbalı’ya bağlı Dağteke'ye yönelen yürüyüşümüz; bu köyde verdiğimiz yemek
molası sonrasında dönüş yolunu takiben, yine başladığımız köy olan Dernekli’de son buldu. Yaklaşık yarım
saatlik yemek molası dışında, saat 11’de başladığımız yürüyüşümüzü, 5
saatlik sürede ve 14,7 km.lik bir parkurda yürüyerek saat 16.30'da Dernekli köyünde tamamladık. Şimdi
gelelim günün ayrıntılarına…
(Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Dernekli’de sabah vakti
Sabah
saat 11’e yaklaşırken Dernekli’ye
ulaştık. Köyün camisinin önüne arabamızı park ederken, yüksek zeminli
kahvehanesinin avlusunda oturan birkaç köylünün meraklı bakışları hemen bize
döndü. Sabah çaylarını içmeden ve köylülere merhaba demeden yürüyüşe başlamak
olmazdı. Yol düzleminden birkaç basamakla ulaşılan kahvehanenin avlusunda
oturanlarla selamlaşarak bir masaya iliştik. Kahveci hemen içeriden bir masa
örtüsü kapıp geldi. Geçen yıl Mayıs ayında yine Dernekli civarında yürümüş(1) ve aniden bastıran
bir sağanak yağıştan kahvehaneye sığınarak kurtulmuştuk. Uzun süre köylülerle
sohbet ettiğimiz için içlerinde bir iki kişi hatırladı bizi. O sırada geçen
hafta Bayındır’ın dağ köylerinden Çamlıbel’de karşılaşıp sohbet ettiğimiz
Derneklili nakliyeci Mehmet Ali Bey, yanımızda bitiverdi. O da şaşırdı, biz de;
birer hafta arayla yine karşılaşmıştık. Kısa sohbet sonrası kahveciye
“arkadaşlardan çay parası alma” diye seslendi. Yine mahcup etmişti bizi Ege’nin
konuksever köylüleri… Teşekkür ettik ve biz de bir süre sonra kahvedekilerle vedalaşıp,
Dağteke yönüne gitmek üzere Dernekli’nin tepedeki çıkışına doğru
yürüyüşe başladık.
(MYC; Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Yürüyüşün başlangıcında; Dernekli'de bir köy evinin avlusunda rastladık onlara; koyun koyuna yatıyorlardı.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Köyün
çıkışındaki tepeye ulaştıktan sonra, bir süre güneybatı yönünde Armutlu-Bayındır yoluna bağlanan Dernekli köy asfaltını takiben yürümeye
başladık. Amacımız solumuzdaki kızılçam ormanının derinliklerine doğru
ilerleyen bir patikanın başlangıcına ulaşmaktı. Bir süre sonra bu girişi fark
ederek kızılçam ormanının içine girdik.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Yürüdüğümüz
orman yolunun iki yanında kızılçamlardan oluşan yoğun bir orman örtüsü vardı.
Yeryüzü jeolojisini ele veren ilginç oluşumlar ayaklarımızın altında ufalanıp
gidiyordu sanki. Halk arasında kayrak
taşı diye bilinen bu yöreye özgü kayaç tabakaları, orman yolunun zeminini
de kaplamaktaydı. Bazı yerlerde o kadar ilginç oluşumlara rastladık ki
fotoğraflamadan duramadık.
(Şubat 2024)
Yaprak yaprak açılıyor önümüzde zaman. Un ufak oluyor her şey onun içinde; topraktır geriye kalan...
(Şubat 2024)
“Arduvaz
ya da damtaşı olarak da bilinen kayrak taşı,
aslında bir başkalaşım kaya kütlesidir. Katmanlar halinde bulunduğu bölgeden
çıkartıldığında yaprak, yaprak ayrılabilen, ince taneli, gözenekli ve yüzeyi
doğal pürüzlü bir taş olan kayrak taşı, jeolojik olarak
tortul yapısında; çamur, silt ve volkan külleri bulundurur. Ana kaya kütlesi
başkalaşırken birbirini takip eden şeritler halinde katmanlaşır. Yarılma ise,
bu kaya kütlesinin üzerine yüzyıllar boyunca binen basınçtan dolayı meydana
gelir. Bu sebeple kayrak taşı daha çok eski kayaçlarda bulunur.”(2)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Doğanın
fırçasının dokunduğu bu muhteşem oluşumlar, o kadar hassastı ki; yüz binlerce,
belki de milyonlarca yıl boyunca basınca maruz kalmaktan un ufak olmaya hemen
hazırdılar. Sonunda onların da akıbeti toprak olmaktı. Dokununca ufalanıveriyorlardı.
Ormanın
içinden güneybatıya doğru ilerleyen yangın yolu, Sarısu Pınarı’na doğru batıya yöneldi. Bu sırada arkamızda
bıraktığımız birkaç tepeyi aşmıştık. Sırasıyla Takaraklı, İhane ve Sarıtaş
tepeleri… Kızılçamların dışında kızıl gövdeleri ve kırmızı renkli meyveleriyle
dikkat çeken sandal ağaçları, pırnar meşeleri, standart yapraklı Girit
ladenleri (cistus creticus) ve defne
yapraklı Girit ladenleri (cistus
laurifolius) bitki örtüsünün diğer hâkim unsurlarıydı. Üzerlerindeki
meyveleri geçmiş de olsa, yer yer ağaç çileklerine de rastladık.
Biraz
ileride topraktan yeni yeni fışkırmakta olan bir tür çiğdem çiçekleri (crocus nubigena) kesti yolumuzu. Taç
yapraklarının içi tamamen beyaz renkte, dışı ise bordo-lacivert renkli
çizgilerle kaplı; ortasında sarı-turuncu renkli dişi organları ve sarı renkli
çiçek boğazı ile göz alıcıydılar. Kimi tomurcuk halinde, kimi ise daha yeni
hayata merhaba demiş gibiydiler. Selam verip geçtik yanlarından.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Terkedilmiş Marmariç'in sessizliğinde...
Kuru
bir dere yatağını aştıktan sonra Armutlu-Bayındır
yoluna; daha sonra da yolun batı yakasındaki bir sırtta yer alan ve şimdilerde
bir ekolojik köy yaşamının deneyimlendiği eski Marmariç köyünün evlerinin yakınlarına ulaştık. Buralara yıllar
önce uğramış ve henüz oluşum aşamasındaki köyün mekânlarını dolaşmıştık.(3)
O günlerde İstanbul’dan gelen köyün yeni sakinlerinin onarmaya başladıkları
eski Marmariç köyünün yıkıntılarının
bir kısmı, bugün oldukça iyi bir duruma gelmiş; köyün merkezinde yer alan iki
katlı okul binası tamamen elden geçirilerek ekolojik köyün bir anlamda en
gösterişli yapısına dönüşmüştü. Köyün çeşmesinin bulunduğu meydanlığa
ulaştığımızda köyün köpeklerinden birkaçı bizi denetlemeye geldiler; ama çevremizde
dolaşıp ayrıldılar. Biz de köyün altından geçip Dağteke’ye doğru ilerleyen bir toprak yolu takip ederek önümüzdeki
ormana doğru yürüdük.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Eski Marmariç köyünün ilkokul binasının restorasyonu tamamlanmış; ekolojik köyün merkezi konumunda...
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Arkamızda
“permakültür” ekolojik çiftliğinin
yazdan kalan bozulmuş bahçelerini bırakarak, Gemikaya Tepesi ile Çırpılı
Tepesi arasındaki vadi boyunca kızılçamlar arasından önce batıya, daha
sonra da güneye yönelen bir orman yoluna girdik. Bu şekilde ulaştığımız
nokta; Armutlu-Bayındır Kızılcaova
asfaltındaki Dağteke yol ayrımıydı.
Burası bizim için çok bildik bir yerdi; çünkü sık sık Armutlu Vadisi’ndeki bir çeşmeden su doldurmaya geldiğimizde, Dağteke’deki gözlemeci Perihan Abla ile
eşi Sezai Ağabeylere uğramadan geçmezdik asla. Bu noktadan itibaren her zaman
arabayla yaptığımız yolculuğumuzu, bu kez ayni asfalttan bir süre yürüyerek
gerçekleştirdik. Ama bir süre sonra bayır aşağı inen keskin bir dönemeçte bizi
bekleyen bir orman yolu, kurtarıcımız oldu bir anlamda. Bu yolun sonu Dağteke köyünün ilk evlerine dek
götürecekti bizi.
(Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Dağteke'ye doğru...
Köyün
ilk evleri göründü uzakta. Solumuzdaki dere yatağına doğru atılmış her türlü
atık malzeme ve yol kıyısındaki arı kovanlarının hurdaları can sıkıcı olsa da
yapacak bir şey yoktu; kalibremiz bu kadardı ne yazık ki… Köyün ilk evlerinin
girişinde ise, üst üste yığılmış arı kovanlarından tepeler karşıladı bizleri.
Kilit taşı döşeli yolun başlangıcına yakındı kovanlar. Köyde arıcılığın yaygın
bir uğraş olduğunu köyün meydanındaki köylü pazarından çok iyi biliyorduk.
Yerel malzeme olan kayrak taşlardan yapılmış Dağteke evlerinin arasından geçerek ulaştığımız köyün mezarlığının
yanından geçen bir dar geçidi kullanarak, köyün meydanına doğru süzüldük.
(Şubat 2023)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Dağteke,
Armutlu Vadisi ile Torbalı ovasını birbirine bağlayan
geçişte önemli bir yerleşim. İzmir ve civarında böbreklere iyi gelen suyuyla ün
salmış; bunun için dertli birçok insanı suyuna, toprağına çeken bir özelliğe
sahip. Bu vesileyle gelenlerin soluklandığı meydanda gözlemeciler ve köylülerin
yerel ürünlerini satışa sundukları tezgâhları mevcut. İndiğimiz sırttan köyün
içine doğru akan Karadere, meydanın
kıyısında soluklanıp Torbalı yönüne
doğru kıvrılıp gidiyor ovaya doğru; ama içinde su yok…
Öğle yemeği için mola verdiğimiz Dağteke'deki yaşlı kadınlardan dinlediğimize göre bizim bugün yürüyüşe başladığımız Dernekli'deki düğünlere yürüyerek gidip gelirlermiş köylüler o günlerde. Hatta kadınlardan birisi; o yıllarda Torbalı-Kemalpaşa geçişindeki Mahmut Dağı'nın eteklerinde yer alan Cumalı'ya bile yürüyerek gidip geldiklerini aktardı. Biz de bugün köyün yaşlılarının yıllar önce yaşadıklarını bir anlamda deneyimlemiş olduk.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Dağteke
köyünün ismi, son yıllarda Dağtekke
olarak değiştirildi. Yıllardır köyün ismini her yerde Dağteke şeklinde duyduk, okuduk, öğrendik. Ne hikmetse, yakın
zamanlarda yukarıda sözünü ettiğimiz değişiklik gerçekleşti. Ama biz yine de
alışık olduğumuz şekliyle Dağteke
demeyi; köye köy, mahalleye de mahalle demeyi yeğliyoruz. Manalara dokunmanın,
anlamları ters yüz etmenin ne anlamı var ki? Cumhuriyet döneminde yerleşim
yerlerinin isimleriyle çok oynandı; kökeninden, aslından değişik nedenlerle
sıyrılıp koparıldı. Allah aşkına bir yerin ismini değiştirip yok ederseniz;
onun geçmişini, tarihini ya da her neyse yaşananları unutturabilir misiniz?
Bunların hepsi beyhude bir çabadan öte anlam taşımaz. Bu işlere karar
verenlerin halkın gönlüne dokunan daha anlamlı ve yararlı işlerle uğraşmasında
sayılmayacak kadar yarar var. Ama…
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Sezai
ağabeylerin mekânında önce yanımızda getirdiğimiz azıkları, daha sonra da
içerden söylediğimiz otlu peynirli gözlemelerimizi sıcacık çayların eşliğinde
paylaştık yemek molasında. Sezai Ağabey, Torbalı
pazarına gitmişti. Bir süre dinlendikten sonra vedalaşıp ayrıldık Dağteke’den… Dönüş yolumuz; köyün
meydanından önce batıya, daha sonra da güneye kıvrılarak, asfalt yoldan ayrılan
bir toprak patikayı takiben yükselen sırta doğruydu. Yine kızılçamların içinden
ilerleyen yol bir süre sonra bizi yaklaşık 750 metre yüksekliğindeki Keltepe’ye doğru taşıdı. Kızılçamlar ve
makilikler arasından ilerleyen oldukça geniş yangın yolunu takip ederek, Keltepe’nin kuzey eteklerinden Armutlu-Bayındır Kızılcaova asfaltına
kadar yürüdük.
Bayındır düzlemini ilk gördüğümüz an; kızılçamlar arasından bir hayal gibi Yakapınar ve Uladı Deresi...
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Dağteke'den Dernekli'ye; yeniden...
Kurt Gediği civarında
asfalt yolu aşıp, doğu yönünde kızılçamların içindeki bir patikaya doğru
yöneldik biraz sonra. Önce güneye, daha sonra sert bir virajla doğuya doğru
kıvrılan az kullanılmış bir patika, bizi Küçük
Menderes ovasına hâkim bir noktaya ulaştırdı. Aşağılarda geniş yatağıyla
dikkat çeken susuz Uladı Deresi’ni ve
hemen yanı başındaki Yakapınar köyünü
görüyorduk uzaklarda. Bir sis tabakası kaplamıştı köyün üstünü. Yükseklerden
hayal gibiydi gördüklerimiz sanki.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Meyveleri
geçmiş çiçekteki ağaç çilekleri, yine sandal ağaçları ve yeni dikilmiş kızılçam
fidanlarıyla kaplı bir sırttan Sarıtaş
Tepesi’ne tırmandık. Giderken izlediğimiz yol ile birleşmek üzereydik
neredeyse. İki dev kayrak taşı ya da arduvaz kütlesinin dibinden geçtik. Henüz
ufalanmamışlardı daha. Oldukça görkemliydi duruşları doğrusu...
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Sarıtaş Tepesi’ni
aştıktan sonra, Dernekli’ye doğru
inmeye başladık hızla. Dizlerimizin dermanını Sarıtaş Tepesi tırpanlasa da, kızılçamların arasından Dernekli görüş alanımıza girmişti bile.
Köyün meydanına ulaşmamız da fazla sürmedi zaten. Köyün meydanındaki
kahvehanenin sakinleri birkaç kişi dışında, sabah bırakmışız gibi aynı
yerdeydiler. Anlaşılan hayat, bu mevsim oldukça durağan seyrediyordu Dernekli’de.
(Şubat 2024)
Bu da Söğütören köyünün hayali gibi; bir vadi koyağına saklanmış sanki...
(Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Gün
boyu toplamda 14,7 kilometre yol yürümüştük dağlarda, dere yataklarında. Terk
edilmiş köyleri mesken tutmuş şehir kaçkınlarının hayata tutunma çabalarına
tanıklık etmiştik yeniden. Hayata merhaba diyen çiğdemlerin sevincine, salkım salkım
meyveleriyle kızıl gövdeli, göz alıcı sandal ağaçlarının cazibesine, milyon
yıldır korkunç çileler altında başkalaşıp tabakalar halinde ayrışıp, un ufak
olarak toprağa karışan kayrak taşlarının çilesine ortak olmuştuk dağlarda. Yine
doğanın kucağında sessiz sedasız bir günde; sadece ve sadece rüzgârın,
baştankaraların ve çalılıklardan aniden havalanan karatavukların seslerine
eklemiştik zamanı. Ne mutlu bize; ne mutlu doğanın farkındalığı içinde yaşayıp,
onun peşinden gidenlere, yürüyenlere…
Haydi;
şimdi İzmir’e; büyük şehrin, dertli şehrin karmaşasına doğru…
Dipnotlar:
(1) Çınardibi-Dernekli yürüyüşü için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2023/06/cinardibinden-dernekliye-dogru.html
(2) Kayrak taşlarla ilgili olarak
bkz. https://www.researchgate.net/profile/Nadir-Avsaroglu/publication/339149519_ANADOLU%27NUN_BINLERCE_YILLIK_DOGALTASLARI/links/5e41a2ffa6fdccd9659a1433/ANADOLUNUN-BINLERCE-YILLIK-DOGALTASLARI.pdf
ve http://www.mercanmadencilik.com/kayrak-tasinin-jeolojik-ozellikleri/
(3) Terk edilmiş Marmariç köyü
hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2017/04/armutludan-bayindira-dogru.html
(4) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ. Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC