BİRGİ’DE
BİR HAFTA SONU
14-15 Ekim 2023
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Birgi, 2159 metre rakımlı ve İzmir’in en yüksek
zirvesi olan Bozdağ’ın eteklerinde
konumlanmış; tarihi isminde gömülü ve İ.Ö. 3 binli yıllara dek uzanan kadim bir
yerleşimdir. İlkçağ’da Ephesos’tan Sardeis’e doğru uzanan Kral Yolu üzerindeki Hypaipa antik yerleşiminin hemen
yakınlarında kurulmuştur. Çekül Vakfı’nın
rehberliğinde yıllardır sürdürülen sokak sağlıklılaştırma ve her biri bir
mücevher gibi parıldayan sivil mimari örneklerinin restorasyon çalışmaları, Birgi’ye değer katıyor. En önemlisi
yüzlerce yıldır birbiri üstüne bina edilmiş kesiksiz yaşamlar, Birgi’yi tarihsel derinliğinde
ayrıcalıklı kılıyor. Bu hafta sonu Ege’nin Safranbolu’su
olarak değerlendirilebilecek geleneksel Türk mimarisinin damgasını vurduğu
bütünleşik bir yerleşim olarak dikkat çeken İyonya
Beyleri; Aydınoğulları’nın
başkenti, zamanının metropolü bu güzelim yerleşim Birgi’deydik. Ne zamandır bir geceyi Birgi’de geçirme düşüncemiz vardı; onu bu kez gerçekleştirebildik. Şimdi Birgi Tarihi ile başlayalım söze.
(Ocak 2012)
Birgi
Tarihi
İlkkçağ’da bugünkü Birgi’nin yaklaşık 9 km kadar
batısında; Ephesos’u Sardeis’e bağlayan Kral Yolu üzerinde Hypaipa
(Dabbey ya da bugünkü Günlüce köyü) önemli bir yerleşimdi. İ.Ö. 546’da Persler tarafından Sardeis’in ele geçirilmesi ile Anadolu’da satraplar eliyle
oluşturulan yeni düzen, Perslerle birlikte Doğulu tanrıların da Ege kıyılarına
dek Anadolu’nun içlerine nüfuz etmesi sonucunu doğurmuş olmalı ki; Bozdağ’ın
eteklerine doğru Küçük Menderes kırsalındaki Hypaipa’da bu inanç sentezi, Artemis
Anaitis Tapınağı şeklinde boy göstermektedir. Doğudan gelen bu rüzgâr, Hypaipa’nın tarihsel yolculuğunda o
kadar etkili olur ki; Roma’nın Anadolu egemenliğine kafa tutan Pontuslu Mithridates’in isyanında Roma’ya karşı
duruş noktasına kadar taşır kenti.
Sardeis Artemis Tapınağı
(Mart 2012)
(Kasım 2013)
Sardeis’i Hypaipa’ya bağlayan ve Subatan Yaylası üzerinden Küçük Menderes
kırsalına bağlanan tarihi Artemis Yolu,
Pers döneminde iki kez Sardeis
üzerine yönelen Kıta Yunanistanı kaynaklı akınların güzergâhı olur. İ.Ö. 498’da
Miletos önderliğinde, Ege kıyılarında
gelişen İyonya Ayaklanması sırasında;
Atina’dan gelen kuvvetlerle birleşen İyonyalı isyancılar, yerel rehberleri
kullanarak Bozdağlar’ı aşarlar ve Paktolos (şimdiki Sart Çayı) Irmağı’nın kıyısındaki kenti kolaylıkla
ele geçirirler. Atinalıların kışkırtması ile gelişen olaylar karşısında gafil
avlanan Persler, Sardeis’in
Akropolü’ne çekilir. Kentin Atinalılar tarafından yağmalanması sırasında Kybele Tapınağı’nda çıkan yangın kentte
bir kaosu körükler ve arkadan yetişen destek Pers kuvvetleriyle Helenlerin dağ
yolundaki geri çekilmeleri sırasında kırılmalarına yol açacak çatışmalara yol
açar. Bunun arkasından gelen süreç ise, Persler nezdinde İyonya Ayaklanması’nın
baş sorumlusu olarak görülen Miletos’un
ve Dydma’daki tapınağın yakılıp
yağmalanmasına ve Ege’nin karşı yakasında; Atina’nın Pers akınlarıyla alt üst
edilmesine yol açacaktır.
(Mart 2012)
(Kasım 2013)
İ.Ö. 496’daki Spartalı Agesilaos’un Sardeis üzerine düzenlediği sefer ise, yine Ege kıyılarındaki Yunan
yerleşimcilerin Pers boyunduruğundan kurtarılması amacı ile düzenlenmiş ve Sardeis’in ele geçirilmesi ile
sonuçlanan ikinci denemedir. Bozdağlar’ı
bir dağ geçidinden aşarak Sardeis’e
ulaşan Spartalılar; acaba onlar da Artemis
Yolu’nu kullanmışlar mıydı? Olasılık dâhilinde olan bu hikâyelerin, Hypaipa üzerindeki günümüz yerleşimi Günlüce Köyü’nü antik Sardeis’in üstünde kurulu Sart Kasabası’na bağlayan rotanın
izlenebilirliği açısından teşvik edici bir yönü olduğu söylenebilir.
(A.Aydemir; Haziran 2014)
(Kasım 2013)
“Yakınlarda,
Hypaipa’nın üst kısmında, Tmolos (Bozdağ) Dağı’nın yamacında Dios Hieron adlı
önemli bir Zeus mabedinin çevresinde küçük bir yerleşim mevcuttu. Bu kasaba
günümüzde Bozdağ adıyla anılmaktadır.”(1)
Bugün Birgi’deki Aydınoğlu Mehmet Bey Camii’nin (Ulu Cami) bir köşesinde geleni geçeni
izleyen mermerden bir aslan heykeli, büyük olasılıkla Hypaipa’nın İlkçağ zamanlarından kalmış olmalıdır.
(Ocak 2012)
(Haziran 2023)
Hypaipa ve Dios Hieron’u çevreleyen
topraklar, İlkçağ’da sırasıyla Frigyalıların, Lidyalıların ve Perslerin
egemenliğine girer. İ.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren yöre tamamıyla Grek
kültürünün etkisi altındadır. Büyük İskender
ve ardıllarından Pergamon Krallığı
döneminde bu etki süreklidir. Roma egemenliğini
takiben Bizans yönetimi sırasında Birgi, Bozdağ’ın yamacına yaslanmış bir “kale” yerleşim görünümünde ve Prygion adıyla anılan bir piskoposluk
merkezine dönüşür.
(Ocak 2012)
(Ocak 2012)
(Ocak 2012)
Roma sonrası dönemde ilkin silikleşen ama varlığını sürdüren Birgi’deki yerleşim yerinin “şu ya da bu
şekilde yaşamını sürdürmüş olması; gelişmesinin ise, Bizans Anadolu’sunun
kendisini toparlamaya başladığı X.yüzyıl ortalarında başlamış olması çok
muhtemeldir. 879 tarihinde adı geçen “Kule”
(Prygion kast ediliyor; İF) bugünkü
kent merkezinin üzerinde yer aldığı uzun ve dar tepeyi çevreleyen bir surla
kuşatılmış olmalıydı. Bu müstahkem mevki, etrafı surlarla çevrili, en çok
130*120 metre boyutlarında bir alanın ortasında, sağlam, yüksek bir kuleden,
bir “kale”den ibaret olmalıydı. Pyrgi(on) adı da böyle müstahkem bir mevkiyi
çağrıştırmaktadır. Alanı çevreleyen surların kalıntıları, kentin üzerinde
kurulduğu düzlüğün doğusunda ve batısında, Ulu Cami’nin hemen güneyinde hala
görülebilmektedir. Balkanlar ve Batı Anadolu’daki birçok Bizans surunda
görüldüğü gibi, duvarlarda harçla karıştırılmış kırık taş ve tuğlalar
kullanılmıştır. Bu yöntem, Antik dönemde kullanılan sur inşa tekniğine göre çok
basit, ancak o oranda da ucuz bir yöntemdi. Daha iyisini inşa etmek için yöre
halkının ne parası, ne de teknik bilgisi vardı.”(2)
(Ocak 2012)
(Şubat 2022)
Derviş Ağa Külliyesi civarında bir Birgi Konağı; sol yanından şirin bir yürüyüş yolu başlar; Ulu Cami'ye kadar...
(Ocak 2012)
1193-1199 yılları arasında metropolitlik derecesine
yükseltilen Pyrgion, XIII. yüzyıl
sonlarında bölgede faaliyet gösteren Menteşe
Bey’in damadı Sasa Bey’in
hücumlarına hedef oldu.
Anadolu
Selçuklu Devleti, 1243 yılındaki Kösedağ
yenilgisi sonrası bir daha belini doğrultamadı. Onlarca yıl devam eden Moğol
akınları ile giderek zayıflayan devlet, bir yandan taht kavgaları, bir yandan
iç karışıklıklar ve isyanlar neticesinde birliğini kaybetti ve dağılarak tarih
sahnesinden çekildi. Bu süreçte, üzerlerindeki devlet otoritesinin giderek zayıflamasına
koşut olarak uç beyleri güçlendiler ve yerel güç odakları haline gelerek, çoğu
Batı Anadolu’da olmak üzere 10’u aşkın Anadolu Beylikleri’ni kurdular.
Menteşe Bey'in damadı Sasa Bey, Tireli kıymetli ağabeyimiz; rahmetli Seha Gidel Hocamızın fırçasından, onun tasavvuru...
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
(Mayıs 2014)
Batı Anadolu’da devam eden Bizans
egemenliği, 13.yy.dan itibaren, giderek artan Türk akınlarıyla zayıflamaktaydı.
Bu süreçte, Bizans’ın gerileyen hükümranlığının yerine bölgedeki iktidar
kavgası, üç beyliğin öne çıktığı bir eksene oturdu. Bunlar Germiyan ve Menteşe Beyliği
ile Aydınoğulları idi.
13. yy. sonlarında Anadolu’nun en
güçlü beyliklerinden biri haline gelen Germiyan
Beyliği’nin, Denizli, Afyon ve Kütahya dolaylarından batıya doğru Bizans
topraklarını fetih girişimi ile Aydınoğulları’nın
da tarih sahnesine çıkması bir oldu. Çünkü Hz.
Mevlana’nın hayat öyküsünü yazan Eflaki’nin
(Ölümü 1360) bildirdiğine göre; Aydınoğulları
Beyliği’ni kuran ve Aydınoğlu Mehmet
Bey diye anılan Mübarizüddin Mehmet
Bey, Germiyani Alişir oğlu Yakup Bey’in emrinde subaşılık yapmaktadır.(3)
(Ocak 2009)
(Ağustos 2006)
Diğer taraftan, Germiyan Hükümdarı Alişir oğlu
Yakup Bey, Bizanslıların elindeki Alaşehir (Philadelphia) kentini kuşatır.
Yine tarihi kaynaklara göre; bu kuşatmaya Sasa
Bey ile birlikte Aydınoğlu Mehmet Bey
de katılır. Bizans İmparatoru IX. Mihael,
Batı Anadolu’daki son toprak parçasını koruyabilmek adına Moğollardan ve
Katalan askerlerinden yardım ister. Katalan Komutan Roger de Flor bu çağrı üzerine Küçük Asya’ya kuvvetlerini gönderir.
Dr. Himmet Akın’ın Paul Wittek’in Menteşe Beyliği adlı eserinden aktardığına göre olaylar şöyle
gelişir:
“Katalanlar, Germiyan Beyi’nin Alaşehir’i kuşatması üzerine 1304
yılında Bandırma üzerinden güneye inerler; Alaşehir yolunda bir yerde Türk
Kuvvetleri ile çarpışırlar ve onları yenilgiye uğratırlar. Katalanlar, bugünkü
Kemalpaşa üzerinden Manisa’ya çekilirler. Bu sırada Tire Türkler tarafından baskı
altındadır. Katalan askerler, bu vesile ile Tire’yi de emniyete alırlar. Birgi
ve Ayasuluğ’a sefer düzenlerler. Ayasuluğ’da, Sakız adasından Ephesos’un
güneyinde bulunan Ania isimli bir limana (Prof
Dr. Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel
Adlar isimli yapıtının 65. sayfasında Panionion isimli ilk çağ kentinin
doğu yakınında Anaia isimli bir başka ilk çağ kentinin bulunduğunu, bu kentin
isminin Türklerin ağzında Anya’ya dönüştüğünü, yakın zamanda bu ismin Soğucak
olarak değiştirildiğini yazmaktadır. Soğucak, konum olarak kıyıdaki
Kadıkalesi’nin hemen üstünde yer almaktadır.) yanaşan donanmadan çıkan kuvvetlerle
buluşurlar. Bu civarda Aydın Alayı’nın bir hücumunu püskürtürler. Bu
hareketlilik ve yer değiştirme esnasında Tire ve birkaç yere bırakılan muhafız
taburları (Tire’de 20 süvari ve 100 kadar nefer piyade mevcuttur), Bizans
İmparatoru’nun kuvvetleri Avrupa’da kullanma isteği nedeniyle bölgeden çekilir
ve böylece; Katalan seferi sonuca ulaşmamış bir şekilde biter. Katalan
askerlerin bölgeden çekilmesini takiben Sasa Bey, Tire, Ayasuluğ ve Birgi’yi
ele geçirir. Katalanların seferleri sırasında yerli halka yapılan zulüm
nedeniyle buraların ele geçirilişi nispeten kolay olur.”(4)
(Şubat 2004)
(Ocak 2023)
Ulu Cami yakınlarında alt bölümü bir sur formunda sağır; muhteşem bir Birgi konağı; ama can çekişiyor.
(Haziran 2008)
Bütün bu mücadelelerde Bizans’a
karşı Germiyan Beyi Yakup Bey, Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey ve Aydınoğlu Mehmet Bey kuvvetleri dayanışma içinde hareket ederler.
Düsturname-i
Enveri’de “Aydın İline önce Sasa
Bey adlı bir gazi erin geldiği, Birgi’yi
ilk defa Sasa Bey’in fethettiği, Aydınoğlu Mehmet Bey ile Sasa Bey’in bu fütuhat hareketinde
dostane bir işbirliği içinde olduğu” belirtilmektedir:
“Sasa Bey derler idi bir Gazi er
Gelmiş Aydın İline evvel meğer
Evvela ol Birgi’yi feth eylemiş
Aydınoğlu’nu getürmüş toylamış
Aydınoğlu Ayasuluğ’a gelüb
Fetheder hem dairesini alub.”(5)
Sasa
Bey’in, Tire’yi
Katalanların bu toprakları terk etmesinden hemen sonra fethettiği
anlaşılmaktadır. Bu da 1304 yılı Sonbaharına denk düşmektedir.(6)
(Ocak 2010)
(Ocak 2010)
(Ekim 2023)
Yine Düsturname’ye göre bu işbirliği ilişkisi, çok geçmeden yerini
düşmanca bir tutuma terk eder. Tire,
Ayasuluğ ve Birgi’nin fethinde
birlikte hareket eden bu iki komutan, bir süre sonra bölgenin egemenliği uğruna
bir iktidar mücadelesine girişirler. Sasa
Bey, bu mücadelelerde Hıristiyanlarla ittifak içine girer.
Aydınoğlu
Mehmet Bey, Germiyanoğulları’nın
yanında Subaşı olarak görev
yaptığından dolayı, ihtimaldir ki bu yakın ilişki o yıllarda da sürmektedir. Bu
kez, ortak düşman Sasa Bey’e karşı Aydınoğlu Mehmet Bey, Germiyanoğulları’ndan aldığı destekle
bölgede teşkilatlanarak avantaj sağlamaya çalışır. (Aydın’a bağlı bugünkü Germencik’in isminin Germiyancük’den geldiğini
Dr. Himmet Akın referans olarak belirtmektedir.)
(Ocak 2010)
(Şubat 2022)
(Temmuz 2008)
Sasa
Bey; Aydınoğlu Mehmet Bey
ve müttefiklerine karşı; bazı tarihi kaynaklara göre Suriye’den kovulup Rodos’a
çıkan Hospitalier Şövalyeleriyle,
bazı kaynaklara göre ise; Gelibolu Yarımadası’na doğru ilerleyen Türk
Kuvvetleriyle çarpışan Bizans, Sırp ve Alanlardan(7) oluşan ordu
ile işbirliği yapar. Büyük ihtimalle Germiyan
Beyliği’ne bağlı uç beylerinin Balıkesir
ötesine doğru bu seferlerindeki Sasa Bey’in
düşmanın yanında yer alan tavrı, Aydınoğlu
Mehmet Bey’le olan hasmane ilişkilerini iyice kötüleştirir. (8)
Selçuk'ta (eski Agios Theologos ya da bozunarak Ayasulug) Ayasuluk Tepesi'nin altındaki Aydınoğlu İsa Bey Camii'ne uzaktan bakış
(Temmuz 2008)
(Ocak 2012)
(Ekim 2023)
Düsturname’de Sasa Bey ile Aydınoğlu Mehmet Bey arasındaki ilişkilerin kötüleşmesi şu şekilde
anlatılmaktadır:
“Çok kilise mescid etti ol Emir
Gazi Mehmet Beg sahada bi-nazır
Mancılığı ile Kilas’ı (bugünkü
Kiraz) aldı ol
Çıkuban tekfuru hizmet kıldı bol
Çıktı deryadan ana bir gün firenk
Alanos u Rum u Sırb eyledi cenk
Geldi beş kardaş ile durdu çeri
Oğraşuban kırdı sıdı kâfiri
Hem hasedden fitne Sasa eyledi
Mü’min iken avn-ı tersa eyle
Ol gazada katl oldu ol dahi
Çok ganimet mal alur Mir-i Sahi.” (9)
Bizans, Sırp ve Alan kuvvetlerinin
seferi bir sonuç alınmadan sona erer. Bu sefer sonrası Sasa Bey, Aydınoğlu Mehmet
Bey karşısında yalnız kalır. Her iki beyin kuvvetleri, Tire önlerinde; yine
bazı kaynaklara göre (Paul Wittek,
Menteşe Beyliği) 1310 yılında, bazı kaynaklara göre ise (İrene Mélikoff) 1308 yılında karşı
karşıya gelir. İki ordunun savaşından Aydınoğlu
Mehmet Bey galip ayrılır. Savaş sonunda Sasa
Bey, savaş meydanında kafası kesilerek etkisiz hale getirilir. Hazin bir
şekilde savaş meydanında hayatı son bulan Tire’nin
ve Birgi’nin fatihi Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey, bugün Tire’nin Selçuk yönünden
girişinde yaklaşık 700 yaşındaki bir kara servinin dibinde Kesikbaş’ın Mezarı olarak bilinen yerde yatmaktadır.
Tire'nin Selçuk yönünden girişinde, bir ulu kara servinin dibinde yatar Tire Fatihi Sasa Bey ya da nam-ı diğer Kesikbaş...
(Temmuz 2008)
(Mayıs 2014)
Aydınoğlu Mehmet Bey, Sasa Bey’i
ortadan kaldırdıktan sonra Aydınoğulları
Beyliği’ni aynı yıl başkenti Birgi
olacak şekilde kurar. 1312’de kendi adıyla da anılan Ulu Cami’yi yaptırır. İzmir’in
Kadifekale civarında öbekleşmiş
Müslüman kesimini, Tire, Ayasuluk (Agios Theologos; bugünkü Selçuk),
Ödemiş, Bademya (eski Potemia;
bugünkü Bademli) ve Sultanhisar’ı ele geçirir. İdaresi
altındaki yerleri 5 oğlu arasında paylaştırır; Ayasuluk’ta bir donanma oluşturarak Sakız adasına baskın düzenledikten sonra Sakız Hâkimi Cenovalı Marino Zaccaria’dan iki buçuk
yıllık bir kuşatma sonrası “Gâvur” İzmir olarak bilinen deniz kıyısındaki
bugünkü Hisarönü’nün bulunduğu yerdeki
İzmir Limanı’nı ele geçirir.
İzmir; Hisarönü'nde Kızlarağası Hanı
(Şubat 2019)
İzmir; Namazgah'ta Emir Sultan Türbesi ve ve çevresindeki tarihi mezarlık
(Şubat 2019)
1333
yılında ünlü gezgin İbni Batuta, yaz
aylarında Bozdağ’daki sayfiyesinde
bulunan Mehmet Bey’i ziyaret ettikten
sonra, onunla birlikte geldiği Birgi’yi
seyahatnamesinde güzel ve zengin bir belde olarak tarif eder. Onun Birgi’den ayrılmasından hemen sonra Mehmet Bey, 1334 yılında vefat eder. Kardeşlerinin
teşvikiyle yerine geçen oğlu Gazi Umur
Bey, Birgi’de tahta çıkar ve üç
gün kadar Birgi’de kaldıktan sonra İzmir’e döner.
Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusu Aydınoğlu Mehmet Bey’in oğlu Umur
Bey, Ege Denizi’nde düzenlediği birçok seferde Yunan adalarını talan etmiş
olup, Bu olaylar Dr. Himmet Akın’ın Aydınoğulları Tarihi hakkında bir araştırma
isimli kitabında Düsturname-i Enveri’ye
dayandırılarak şöyle anlatılıyor:
(Haziran 2008)
Gazi Umur Bey, 1338 ve 1339 yıllarında Ege adalarına ve
Yunanistan’a yönelik seferlerini düzenler. Kardeşi Hızır Bey’in de yer aldığı bu seferler, önce Atina Dükü’nün (Katalan Kumandanı) Latinlere karşı yardım ricasıyla
başlar ve daha sonraları bir dizi “gaza”
ile devam eder. Bu zaferlerden dönülürken, kopan bir fırtına kazasından ise Umur Bey ve yanındakiler, Midilli Valisi’nin yardımıyla kurtulurlar.
(Eylül 2012)
“Düsturname’de
bundan sonra Umur Bey’in Yunanistan
ve Eflak seferleri anlatılmaktadır ki, bir yandan Umur Paşa’nın gemilerini KERME Hisarı (Hexamilion)
yanındaki (bugünkü Korinth kanalının
bulunduğu kıstak-İF) karadan öbür tarafa aşırıp düşmanlarla savaştığı,
diğer taraftan 300 gemi ile İstanbul önünden Karadeniz’e geçerek “Kili”ye
çıktığı ve Eflak illerini talan ettiği naklolunmaktadır.”(10)
246 nolu dipnotta; Aşıkpaşazade’de; “Mora’nın
ağzında Kerme (Germe) Hisar vardır.” İfadesiyle, yine Kilisli Rifat’ın çevirisiyle Behişti’de
Osmanlılar’ın Fatih Sultan Mehmet dönemindeki Mora fethini anlatırken “Mora adadır ki, derya canibinden ihata
eylemiştir. Hemen üç mil kadar kuru yeri var ana dahi bir Kerme çekmişlerdir
ki, Kermenin beş hisarı var. Dört yanın saklar, hemen iki üç yerden deymeye
kabil yeri var; kangısına bu hisarların hücum olunursa sairlerinden muavenet
olur seb’a şeddattır. Teftihi ve teshiri haylıca müşkildir” ifadesiyle Mora
yarımadasında Korint kıstağındaki Doğu Roma devrinden; M.S. 5.yy.dan kalma Altı Mil Suru’ndan (Heksamilyon Surları) söz edilmektedir. (11)
(Haziran 2008)
(Ocak 2012)
(Ocak 2012)
Aynı dip notta; yine Himmet Akın; Düsturname-i Enveri’den aktararak, Umur Bey’in bu kıstağı karadan
geçişini şu şekilde anlatmaktadır:
Düsturmane
S. 43-44
"Çünkü
Kermeye (Germeye) eriştiler
Gaziler
Kermeyi öte aştılar
Girdi
bunlar Karadeniz o taraf
Kerme
önünde bunlar bağladı saf
Hüküm
Paşa kıldı ettiler yerak
Karadan
gemi çeker olub yayak
Tahtaları
döşeyüb sabunıla
Gemileri
çekdi anlar onıla”(12)
Himmet Akın, “Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde Gazi
Umur Bey’in karadan İnebahtı
körfezine gemilerini aşırdığı249,
Tac-üt-Tevarih250 ile Sahaif-ül-Ahbar’da251 bu konuya temas olunduğu
ve Dursun Bey’in Tarih-i Ebül-Feth’inde252
Kefe seferini anlatırken, Gazi Umur Bey’den bahsedildiği dikkate
alınırsa her iki seferin yapıldığına hükmolunabilir” demektedir. Konuyla
ilgili belirtilen kaynaklardan yapılan alıntılar, kitapta sırasıyla 249-250-251-252
no.lu dipnotlarda ayrıntısıyla verilmektedir. (13)
(Eylül 2012)
(Eylül 2012)
249 no.lu dipnotta;
“Seyiste
(?) derler bir kal’a vardır, ol kal’anın İnebahtı tarafında “keşişlik” derler
bir adacuk var, merhum adacığı Gazi Umur Bey fetheylemişdür. Hatta ol yerün
eski kâfirlerinden işittikkim: merhum Gazi Umur Bey, Atene körfezinden mezkur
İnebahtı körfezine karadan altı mildür, bu altı mil yere gemilerin aşurub
zikrolan İnebahtı kurbünde bazı yerleri feth ettikten sonra mezkur gemileri ol
diyarda od’a urub aldığı esirleri karadan sürüb bu canibe götürmiş vesselam.”
(Kitab-ı Bahriye; Piri Reis; S.316) (14)
250 no.lu dipnotta;
“Sad-ed-din
C.2. S.59: “Mevsim-i şita nezdik olub
donanmayı-Hümayunun İstanbul’a azimeti muktezayı ihtiyat olduğu cihetden İnebahtı
denizinde Kermeye karib mahalde Gazi Umur Bey limanı demekle şöhret bulan
limanda kışlamasına ferman kaza cereyan nüfuz buldu” kayıtlarıyla XVI.
yüzyılda bile bu yerin aynı adla anıldığı anlaşılmaktadır.”(15)
251 no.lu dipnotta;
“Sahaif-ül Ahbar C.3. S.425: “Veziriazam Hersekzade Ahmet Paşa sefineden çıkub rikabı hümayuna vusul
buldu şita garib olmakla donanmayı Mora’da Kerme Hisar kurbünde Umur Bey
Limanı’nda kışlamak ferman ve orduyu hümayun …anda kışlamak mukarrer oldu.”
(16)
252 no.lu dipnotta;
“Tarih-i Ebül Feth S.160:
Eğer
görse anı Gazi Umur Bey
Deye
olmaya bu donanmadan yeğ
Mavnalar
kadırgalar bu üzre
Sanasın
dağlar yürür su üzre” (17)
Bütün bu alıntılardan
sonra özetlersek; Umur Bey, 1338’de Korint kıstağından sabunlu tahtalar
üzerinden kaydırdığı gemilerini Korint ya da İnebahtı Körfezi’ne indirmiş; oraları bir güzel talan ettikten
sonra, o topraklarda namını bırakarak yine aynı yoldan kıstağı karadan geriye
bir daha geçerek yeniden Ege Denizi’ne ulaşmıştır.
(Ağustos 2015)
Ulu Cami yönünden Hıdırlık Tepesi'ne ve sırtlara doğru bakış
(Mayıs 2014)
Aydınoğulları’nın egemenliği döneminde Birgi, bir metropolitlik merkezi olma
özelliğini sürdürür. Hatta Efes (Ayasuluk) metropoliti, bağımsız Birgi metropolitliğinin kendisine bir
piskoposluk olarak bağlanması için uğraşmaktadır. İki metropolitlik arasındaki
tartışmalar ve suçlamalar, İstanbul patrikliğinin müdahalesine yol açmış,
mahallinde bir soruşturma bile yaptırılmıştır. Nihayetinde; 1378’de Birgi, piskoposluk olarak Efes’e bağlanır ve XV. yüzyılın
başlarındaki Ankara Savaşı sonrasındaki çalkantılı Fetret Dönemi’ne döneme dek faaliyetini sürdürür.
(Ocak 2007)
(Ocak 2007)
Birgi, 1391’e doğru İsa Bey tarafından Osmanlılara terk edilir. Osmanlı hükümdarı Yıldırım Beyazıt bu dönemde İsa Bey’in kızlarından birisi olan ve
halen Tire’nin sırtlarında adına bir
külliyesi bulunan Hafsa Hatun ile
politik amaçlı bir evlilik yapar. Ancak 1402 yılındaki Ankara Savaşı’ndan sonra kışı Tire
ve İzmir civarında geçiren Timurlenk, Anadolu Beylerine bir manevra
alanı açar ve Birgi, bu sırada yeniden
Aydınoğulları’nın eline geçer.
15.yüzyılın başlarında Karaburun ve Aydın ellerindeki Börklüce İsyanı sırasında bir ara İzmir Beyi Cüneyd Bey tarafından işgal edildiyse de Osmanlı’nın I.Mehmet Çelebi eliyle şehzadeler
arasındaki taht kavgalarını sonlandırıp Bedrettin
İsyanı’nın bastırması sonrası; Birgi,
II. Murat tarafından yeniden kesin
olarak Osmanlı egemenlik alanına dâhil edilir. Aydın sancağına bağlı bir kazanın merkezini teşkil eden Birgi, bilhassa XV. yüzyıldan itibaren
XIX. yüzyıla kadar uzanan yavaş ve sürekli bir gelişme seyri gösterir. 1919
yazında Yunan işgaline uğrayan ve yaklaşık 3 yıl boyunca işgal günlerinin
karanlığını yaşayan Birgi, Poslu Mestan Efe’nin merkezinde yer
aldığı ve bu uğurda canını verdiği bir destansı direniş(18) ve işgalin bitmesine yakın günlerde Birgi’den çekilen Yunan kuvvetlerinin
kaçarlarken kasabayı ateşe verip sebep oldukları büyük yangın(19) ile hatırlar işgal
günlerini.
Ulu Cami altından geçen geçit
(Haziran 2008)
(Haziran 2008)
Aynı rota üzerinden genişleyen bir sahanlıktayız. Arkada Aydınoğlu Mehmet Bey Camii'nin (Ulu Cami) minaresi seçiliyor.
(Haziran 2008)
Bugün Birgi, her ne kadar zamanın, Yunan
işgalinin ve insanımızın neden olduğu bütün tahribata rağmen, nispeten iyi
niyetli restorasyon ve sokak sağlıklılaştırma çalışmalarıyla korunmuş tarihi
yerleşimlerimizden biri olarak kabul edilebilir. Merkezi yönetimin tasarrufu
ile bugün Ödemiş’e bağlı bir mahalle
konumuna indirgenen bu güzelim ve kadim tarihi kent, yerelden yönetilmeyi ve
denetlenme şansını şimdilik yitirmiş görünüyor. Son yıllarda gelişen turizm
olanakları ve bunu izleyen yatırımların kentin tarihi dokusunu bozmayacağını
ümit etmek istiyoruz; sözün özü, onun dokusuyla ne kadar az oynar ve onu ne
kadar az yorarsak; her şey Birgi’ye
daha iyi gelecek.
Birgi’de dolaşırken
Bayındır’da lokma şeklinde bir atıştırmalık
gibi duran etli ekmek sürprizi ile başladık güne. Bayındırlı dostumuz Hasan’ın
kasabanın merkezindeki bir pidecide Birgi
ekibi için hazırlattığı bu benzersiz atıştırmalıklar, biz Bayındır’a girerken fırından henüz
çıkmaktaydı. Pakete girmeden önce dumanı üzerinde etli ekmeklerin ilk lezzet
testini, henüz daha onlar fırından çıkıp tezgâhın üzerine düşmüşken yapma
fırsatımız oldu. Yalın, ama benzersiz bir lezzeti vardı.
(Ekim 2023)
Etli ekmek,
genellikle sipariş üzerine; evde içi hazırlanıp Bayındır’daki pide fırınlarında, neredeyse lokmalık boyutta
yaptırılan ve daha çok Ramazan’da iftarlık şeklinde ya da düğün yemeklerinde
tüketilen eski bir yemek olarak biliniyor. Küçücük pideyi andıran etli ekmekler,
mayalı hamurun küçük lokmalar halinde kesilmesi, daha sonra üzerlerine kıyma, soğan,
maydanoz, baharat ve tuzdan oluşan harcın konularak fırında pişirilmesiyle elde
ediliyor.
Bayındır; restorasyon öncesi Ermeni kilisesi; bir dönem sinema olarak kullanılmış.
(Mayıs 2012)
(Mayıs 2012)
(Mayıs 2012)
Dağdan Bayındır'a bakış; karşıda Aydın Dağları ve eteklerinde Tire...
(Mayıs 2012)
Bayındır’dan yüklendiğimiz etli
ekmeklerimizle birlikte dümeni Birgi’ye
doğru kırdık. Bir hafta sonu avareliği yapmaktı amacımız. Birgi’ye vardığımızda bizi karşılayan kasabanın girişindeki en az
700 yıllık anıt servi ağacı oldu. O ne muhteşem bir ağaçtı; sanki Aydınoğulları’nın kuruluş öyküsünün
bütün sırlarını saklar gibiydi koskoca gövdesinin içinde. Akşam kalacağımız
pansiyona şöyle bir uğrayıp her iki yanı fıstık çamlarıyla kaplı Fatih Mehmet Bey Caddesi’nden ilerleyerek eski belediye binasının önündeki alana
arabaları park edip yürümeye başladık.
Birgi'nin girişindeki anıt kara servi; en az 700 yaşında...
(Ekim 2023)
(Eylül 2020)
Sarıyar ya da Birgi Deresi ve ona doğru alçalan derenin doğu yakasındaki evlerin
bir üst düzlemden görünümleri gerçekten güzeldi. Hafta sonu olmasına rağmen
belki de sabah saatlerinde Birgi’ye
ulaşmış olmamızdan dolayı ortalık sakindi. Ama esas kalabalıklar, tepedeki Ulu Cami’nin çevresindeki kahvehaneler
ve eski Birgi evleri civarında
yoğunlaşmış olmalıydı.
Sarıyar ya da Birgi Deresi
(Şubat 2022)
Birgi Deresi'nden Bozdağ'ın eriyen kar suları akarken; 2022 baharına doğru...
(Şubat 2022)
(Ekim 2023)
İlk
durağımız olan Derviş Ağa Medresesi’ne
doğru inerken tam karşımızdaki Hıdırlık
tepesinin üzerinde yer alan birkaç yaşlı kara servi ile temsil edilen tarihi Birgi Mezarlığı ve oradan itibaren
derenin bulunduğu vadiye doğru alçalan yamaçlardan itibaren son yıllardaki
sokak sağlıklılaştırma çalışmalarıyla öne çıkan Kurt Gazi mahallesinin güzelim evleri dikkat çekiciydi. Birgi’ye tepeden bakan bu mezarlıkta iki
mermer sütun arasındaki bir mezarda Aydınoğulları’nın
kurucu atası; Aydınoğlu İsa Bey’in
baştabibi Hızır Ali Paşa (ya da
kısaca Hızır Paşa) yatmaktaydı. Simavna Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin’in
Mısır’dan yakın arkadaşı, Anadolu’ya yeniden dönüşünde büyük ihtimalle yoldaşı
olan bu büyük tıp bilgini, Bergamalı
Galenos ve İbni Sina’yı kendine
rehber bellemiş. Aydın Vilayetine geldiklerinde ise, Aydınoğlu İsa Bey’in Birgi’de
kalma önerisini kabul edip, saraya hekimbaşı olmuş. Öldüğünde de halk arasında Hızır Paşa olarak anılan bu bilgin adamı
Hıdırlık diye bilinen bu tepeye
gömmüşler. Cumhuriyet döneminde ise Hızır
Paşa’nın anısına Derviş Ağa Camisi’nin
önlerinde bir yere yol üstünde bir andaç
kitabe konulmuş.
Hızır Ali Paşa'nın Hıdırlık Tepesi'ndeki kabri
(Ocak 2012)
(Ocak 2012)
(Ekim 2023)
Andaçta
şöyle yazıyor:
“13üncü Milat ve 7inci Hicri asırda Mısır’da
(Maristani Mısır) denilen hastane başhekimi olan Birgili Hızır Ali Bey adındaki
büyük Türk doktorunu anmak için andaçtır. Hayatında sekiz büyük eser yazmış ve
bir kısmı Evropa dillerine çevrilmiştir. Aydınoğlu İsa Bey’in davetiyle
Mısır’dan ana yurdu Birgi’ye gelmiş, Milat 1404, Hicri 820 yılında ölmüştür.”
(Ekim 2023)
Andacın
hemen yan karşısında; yolun karşı kaldırımından başlayıp evlerin kenar
çizgisinden içeri doğru çekilerek yaratılmış geniş bir sahanlıkta yer alan; bir
mermer lahdin yalak olarak kullanıldığı tarihi bir çeşme vardı. Bıçakçı Hacı Ali Ağa Çeşmesi olarak
bilinen ve tuğladan örülmüş çeşmenin ana gövdesinin üzerinde yer alan mermer
aynasının iki yanında “Allah”
yazıları seçiliyordu. Suyun döküldüğü; büyük ihtimalle Bozdağ’ın eteklerindeki
İlkçağ Lidya yerleşimi Hypaipa’dan
gelme bir devşirme lahdin üzerindeki boğa rölyefleri ve boynuzlarını temsil
eden girlandlar ise oldukça göz alıcıydı. Çeşmenin kıyısında Birgili kadınlar,
gelene gidene bir şeyler satma telaşındaydı o anda; nar ekşisi, kantaron yağı,
nohut mayası ekmek, ceviz gibi…
Gelelim Derviş Ağa Camii, medresesi ve hamamına…
(Haziran 2008)
(Ocak 2012)
(Şubat 2022)
Derviş Ağa Külliyesi
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde söz ettiğine göre; Derviş Ağa, 17.yüzyılda yaşamış, kasabanın en zengin insanlarından
biri olmalıdır. Onun aktarımına göre Derviş
Ağa’nın kendi adı ile anılan cami, medrese ve hamamdan oluşan külliyenin
iki vakıf senedinde yöredeki ekonomik faaliyetlere konu olan ürünlerden söz
edilmektedir. Gezgin, Birgi’yi
anlatırken, keklik yumurtası büyüklüğünde leziz kirazlardan, incir, nar, üzüm,
limon, turunç ve kasabanın ünlü servi ağaçlarından; ayrıca pamuk ipliği
üretildiğinden, pek çok yöreye gönderilen ince dokumalardan, zeytinyağına kadar
uzanan geniş bir ekonomik ürün yelpazesini vurgulamaktadır.
(Şubat 2022)
(Şubat 2022)
Evliya Çelebi’ye göre; Derviş Ağa, döneminin Birgi kasabasının zengin insanlarından
biri olarak, Tire’deki Ulu Cami’nin onarılmasını da finanse
etmiştir. Birgi’nin Celali isyanları sonrasındaki
tahribattan ve eski tımar sisteminin bozulmasından sonra geçirdiği değişim ve
taşrada zengin toprak sahiplerinin ortaya çıkışı (merkezi otoritenin
zayıflayarak ayanlık mekanizmasına doğru evrilme süreci) 17.yüzyılın ilk
yarısına denk gelmektedir.
(Ekim 2022)
(Ocak 2012)
(Ocak 2012)
Derviş Ağa Camii, Birgi Deresi’nin doğu yakasındaki düzlük
alanda yer alır. Tek kubbeli; son cemaat yeri üç küçük kubbe ile örtülü üç ayrı
bölümden oluşan, kare planlı ve kesme taştan 1663 yılında (Hicri 1074) inşa
edilmiş bir ibadet mekânıdır. Dört paye üzerine oturan sekizgen kasnaklı kubbe
köşe kuleleriyle takviye edilmiştir.
(M.Ali Kıral; Ekim 2023)
(M.Ali Kıral; Ekim 2023)
Evliya Çelebi’nin aktarımına göre;
zamanında caminin hemen arkasında 70 hücreli Derviş Ağa Medresesi ve 200 dükkân, iki han bir de hamam
bulunuyordu. Son yıllarda yapılan restorasyonlar sonrası harap durumdaki
medrese ve hamam ayağa kaldırılmış durumdadır.
Derviş Ağa Hamamı; restorasyon sürecinde....
(Ocak 2012)
Çukur Medrese adıyla da anılan Derviş Ağa Medresesi’nin kayıtlara göre Hicri 1068 ya da Miladi 1658 tarihinde yapıldığı belirtiliyor. Evliya Çelebi’nin 70 hücresi vardı diye tanımladığı medresenin batı
ve güney kenarına yerleştirilen hücreler mevcut haliyle 7 adetten ibarettir. Bu
fark belki de Evliya Çelebi’nin
abartılı anlatımına bir örnek olarak değerlendirilebilir. 70 nerede, 7 nerede…
Medresenin avlusu, kare planlı olup, medresenin batı ve güneyinde yer alan
hücrelerin önünde ise yaklaşık 2 metre genişliğinde birer revak (portiko) bulunuyor.
(Şubat 2022)
Derviş Ağa Hamamı'nın içinde hayat bulanlar...
(Şubat 2022)
Medresenin
tam karşısında ise, yine Derviş Ağa
Vakfiyesi içinde yer alan ve Dernek
mahallesindeki Derviş Ağa Külliyesi’nin
bir bileşeni olan Derviş Ağa Hamamı
ya da Çukur Hamam yer alıyor. Her ne
kadar külliyenin bir parçası olarak anılıp 17.yüzyıla tarihlense de hamamın
kesin olarak ne zaman yapıldığına dair bir kayıt mevcut değildir. Prof. Dr. Semavi Eyice’nin tanımlamasına
uygun olarak; kare planlı bir sıcaklık etrafında sıralanan halvet hücrelerinden
oluşan bir hamam tipindedir. Hamam kesme taştan, tuğla hatıllı olarak dikdörtgen
planlıdır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşur.(20) Uzun yıllar harabe
şeklinde kalmış olmasına karşılık son yıllardaki restorasyon hamlelerinden
nasibini alarak bugünkü haline kavuşmuştur. Bugün Birgi tarihine ve arkeolojisine dair tanıtım levhalarının bulunduğu
bir tür sergi mekânı işlevi görmektedir.
Derviş Ağa Hamamı'nın ön cephesi
(Şubat 2022)
Birgi, girişinden Ulu Cami’nin yer aldığı meydana doğru ağır ağır yükselen bir
topografyaya sahip. Çekül Vakfı’nın
rehberliğinde yürütülen sokak sağlıklılaştırma çalışmaları sonucunda, kasabanın neredeyse bütünü yenilenmiş ve mücevheri andıran bir çehreye bürünmüş durumda. Bütün gün
Birgi’yi dolaşırken edindiğimiz
izlenim; emek ve estetik kaygısıyla yürütülen bu çalışmalar sırasında, sokakların
zemin döşemeleri, evlerin dış cephesinde yer alan duvar, ahşap kapı ve cephe
boyalarının tümü elden geçmiş, çatı ve duvar kiremitleri dekoratif bir şekilde
yeniden düzenlenmiş olduğu yönündeydi. Sokakların açıldığı geniş sahanlıklarda
yer alan ağaçların çevresi, taştan sekiler haline getirilmiş; kenarlarına
doyumsuz Birgi manzaralarını
seyreylemek için ahşaptan oturma mekânları konulmuş, sokaklarda orada burada
yer alan değirmen ve dibek taşları ise, korunarak; sokak aralarında anıtsal
objelere dönüştürülmüştü. Gerçekten bir açık hava müzesi gibiydi Birgi sokakları…
(Ocak 2023)
(Haziran 2008)
Ulu Cami’nin yer aldığı meydana doğru
yürüdük.
Ulu Cami
Ulu Cami ya da Aydınoğlu Mehmet Bey Camii’nin bulunduğu meydana ulaştığımızda,
önce Ulu Cami sokağına bakan
kahvelerin bulunduğu alanda biraz soluklandık. Yazdan kalma koruk şerbetleri
eşsizdi doğrusu. Ortalık hareketlenmiş, insanlar bu alanda toplaşmışlardı. Ulu Cami’de epeydir devam etmekte olan
restorasyon çalışmaları hala bitmemişti. Bu nedenle bu muhteşem caminin içini
dolaşmamız ne yazık ki mümkün olmadı. Biz de eski ziyaretlerimizden aklımızda
kalan izlenimleri paylaşarak devam ettik Birgi’nin
tarih kokan sokaklarındaki dolaşmalarımıza.
(Ekim 2023)
(Haziran 2008)
Meydanda
bütün ihtişamı ile yükselen ve Bozdağlar’ın
eteklerinde yatan Lidya kenti Hypaipa’nın
devşirme malzemesi ile ayağa kaldırılmış Ulu
Cami ya da Aydınoğlu Mehmet Bey Camii,
Selçuklu mimari yaklaşımlarına sahip olduğu kadar, diğer camilerden oldukça
farklı bir yapı arz etmekte. Yapım tarihi olarak Aydınoğlu Mehmet Bey’in Aydınoğulları
Beyliği’ni 1308’de kurduktan hemen sonra; Hicri 712, Miladi
1312-1313 tarihleri veriliyor. Neredeyse onun ilk bayındırlık eseri; Ulu Cami… Bir yandan çatı konstrüksyonu,
bir yandan cami girişinden daha alçak bir zemine inilerek ulaşılan caminin iç
mekânı (kabire inme düşüncesini
hatırlatırcasına), minberindeki evreni anlatan eşsiz kündekari panolar,
çalınarak İngiltere’ye kaçırılan ve uyanık bir İngiliz kadının bir müzayedede
fark etmesi sayesinde İnterpol aracılığıyla tekrar ülkeye geri getirilip yerine
takılan minber kapısı, turkuaz mihrap ve taşıyıcı granit devşirme sütunlar bu
caminin ilginç yanlarından sadece bir kaçı olarak sayılabilir. Ayrıca caminin meydandaki
Birgivi Medresesi’ne bakan yönünde,
duvara monte edilmiş nazarlık gibi duran devşirme aslan heykelini de bir İslam
eserinde pek görmediğimizi eklemeliyiz.
Aydınoğlu Mehmet Bey Camii; köşesinde aslan...
(Ocak 2012)
Caminin kündekari tekniği ile yapılmış minber panolarından biri
(Haziran 2008)
Caminin İngiltere'ye kaçırılıp yeniden Türkiye'ye getirilen ve yerine takılan muhteşem minber kapısı
(Haziran 2008)
(Haziran 2008)
(Haziran 2008)
(Haziran 2008)
Caminin
avlusunda ise, Aydınoğlu Mehmet Bey
ve oğullarının yattığı bir de türbe mevcut. Kız kardeşi Şah Sultan ya da Ümmühan
Sultan ise, iki yanında çam ağaçlarıyla kaplı Fatih Mehmet Bey Caddesi’nin meydanla buluştuğu yerde ve yolun tam
ortasında yer alan türbede yatıyor. Şah
Sultan Türbesi’nin karşısına gelen bir konumda ise Mehmet Bey’in oğlu Gazi Umur
Bey’in bir heykeli yer alıyor.
Önde Şah Sultan Türbesi, arkada Aydınoğlu Mehmet Bey Camii
(Ekim 2023)
(Haziran 2008)
(Şubat 2022)
Caminin
oturtulduğu düzlemin Birgi Deresi’ne
bakan yüzünün ne kadar sağlam bir şekilde tahkim edildiğini ve caminin bu
zeminin üstüne itina ile inşa edildiğini de belirtmeliyiz. Zaten Batı
Anadolu’da en erken Türk – İslam eserlerinden olan bu caminin, hala dimdik
ayakta bugünlere kadar gelebilmiş olmasının en muhtemel nedeni de inşaatında
uygulanan bu yaklaşımlar olmalıdır.
(Haziran 2008)
(Haziran 2008)
(Ekim 2023)
Taşpazar’ın konakları
Ulu Cami’nin yanından ayrıldıktan sonra İmam Birgivi Medresesi’nin arkasından
başlayarak aşağıdaki dere yatağına dek uzanan Taşpazar mahallesindeki eski Birgi
konakları arasında dolaştık. Tarihi Birgi konaklarının yoğun bulunduğu bu
mahalle, Batı Anadolu’daki Bizans egemenliğini sona erdirmek uğruna birlikte
hareket edip cenk yapan, ama daha sonrasında iktidar mücadelesinde birbirlerine
düşüp kellesine veren Menteşe Bey’in
damadı Sasa Bey’in adından esinlenilmiş
Sasallı mahallesi’nden bir dere
yatağı ile ayrılmaktaydı. Sandıkoğlu
ve Keremağa Konakları, geleneksel Birgi evlerinin en büyük ve gösterişli
olanlarıydı. Birbirinin üzerine yıkılacakmış gibi yanaşmış bu yüzlerce yıllık
dev konakların kimisinde restorasyon çalışmaları tamamlanmış, kimisinde ise
halen sürmekteydi.
(Ocak 2012)
(Ocak 2012)
(Haziran 2008)
Bunlardan
19.yy.dan kalma Sandıkoğlu Konağı,
yasal mirasçıları tarafından devlete bağışlanarak yakın zamanlarda onarılmış ve
Mimar Sinan Üniversitesi’nin
öğrencilerinin çalışmalarına tahsis edilmiş durumdaydı. Aynı restorasyon süreci
şimdilerde Kerimağa Konağı için söz
konusu olmalı; halinden öyle anlaşılıyordu.
(Ocak 2009)
Taşpazar'da Birgili bir teyzenin yanındayız.
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Birgi’deki geleneksel Türk Mimarisinin
çizgilerini taşıyan bu konaklarda Batı Anadolu’da görülen dış sofalı konut
uygulamaları öne çıkıyor. Bu çözümlerin oluşumunda Türk aile yapısının içe
dönük yaşantısı etkili olmuş. Bu etki konutların iç avluyu çevreleyen
duvarlarının yükselmesi, hizmet ve yaşam mekânlarının birbirinden belirgiin bir
biçimde ayrılması şeklinde gelişmiş. Birgi’de
geleneksel konutların alt ve üst katlarında sağır duvarların kâgir, diğer
duvarların ahşap karkas şeklinde yapıldığı görülüyor. Ahşap karkas duvarlarda
dolgu malzemesi olarak taş, kerpiç ve tuğla kullanılmış. Dolgulu ahşap
duvarlar, kıtıklı kireç, samanlı çamur veya bağdadi tekniğinde sıvanmış, kâgir
duvarlar ise sıvasız bırakılmış. Yerleşimdeki hâkim çatı tipi, alaturka
kiremitli, kırma veya beşik çatı olarak dikkat çekiyor.(21)
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
(Haziran 2008)
(Mayıs 2014)
(Mayıs 2014)
Konakların
arasındaki daracık sokaklarda zaman durmuş gibiydi. Köşede suyu akmayan bir
çeşme, zamana direnemeyip büyük kısmı yara alıp neredeyse yıkıntıya dönüşmüş
geleneksel Birgi evleri
kurtarıcılarını bekler gibiydiler çaresizcesine. Bu evlerden birinde oturan bir
Birgi sakininin avlu duvarından yandaki boş alana sarkan bir güz incirinin yüksekteki
son kalan meyvelerinden birkaç tanesinin tadına bakma fırsatımız oldu. Ayaküstü
Birgili kardeşimizle sohbet ettik; şeker hastasıymış; günde bir tane tadımlık
yiyorum dedi. Sonra yıkık konaklardan söz etti; restorasyonların devlet desteği
olmadan gerçekleştirilmesinin imkânsızlığından ve süreç boyunca yaşanan bürokratik
sıkıntılardan yakındı. Kolay değildi; bu ağlayan konakları ayağa kaldırması.
Yediğimiz incirler için teşekkür edip yanında ayrıldık.
(Haziran 2008)
(Haziran 2008)
Aynı konağın koca kapısı
(Haziran 2008)
(Haziran 2008)
İmam Birgivi’nin makamına giden yol
üzerinde Şerif Ali Konağı vardı; hem
ziyaret, hem de ticaret mekânıydı içerisi. Cevizden kestaneye, nar ekşisinden
kuru incire, gözlemeden ayran, çay ve kahveye kadar çok geniş bir yelpazede hem
karnını doyurmak, hem de bu ve benzeri yerel ürünleri satın alıp eve götürmek
mümkündü bu mekânda. Konağın üst katındaki başoda, açık sofa ve diğer odalar
ise ziyaret edilebiliyordu. Kıtık minderlerle kaplı divanlar üzerinde bir süre
oturduk başodada. Konak oldukça yıpranmış olmakla birlikte hala işlevseldi; bu
kez turizme yönelmişti Şerif Ali Konağı…
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(MYC; Ekim 2023)
Şerif Ali Konağı başodasındayız; panoromik görünüşü
(MYC; Ekim 2023)
Çakırağa Konağı’nı en sona
bırakmıştık. Şimdi yemek zamanıydı. Yeniden merkeze; Ortaçağ’dan kaldığı
söylenen Küpuçuranlar Kulesi’nin
arkasında; eski Belediye binasının altındaki kahvehanelerin olduğu bölgeye
döndük. Eskiden beri uğradığımız bir kahvehane vardı burada; yüksek zeminli bir
avlusundan geleni geçeni izlemek pek hoştu doğrusu. Yakın zamanlarda o
yıpranmış görüntüsünden silkelenip kurtulmuş; kısacası bir tadilat sonrası mekân
lokantaya dönüşmüştü; bir nevi esnaf lokantası… O güzelim etli ekmekleri işte
burada mideye indirdik; nefis bir ziyafetti doğrusu. Ayranlı, çaylı muhabbet
uzadıkça uzadı. Ama Çakırağa Konağı
bizi beklerdi. Çekül Evi’nin önündeki
köprüyü geçerek Birgi Deresi’nin
karşı kıyısına geçerek Çakırağa Konağı’na
yöneldik.
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Ödemiş Halk Eğitim Merkezi'nin Birgi'de Fatih Mehmet Bey Caddesi üzerindeki dokuma atölyesi
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Aynı dokuma atölyesinin arka avlusunda bir Birgi hatırası
(Ekim 2023)
Çakırağa Konağı
Restorasyon
ve sokak sağlıklılaştırma çalışmalarıyla kendini yenilemiş Birgi’nin güzelim sivil mimari örneği Türk evlerinin sıralandığı
caddeden yukarı doğru yürüdük. Çakırağa
Konağı bu caddenin ortalarına denk gelen bir konumdaydı. Uzun süren
restorasyon süreci sonrasında ziyarete açılmıştı bir süredir. Geniş avlusuyla
kucak açtı ziyaretçilerine 18.yy.dan kalma Çakırağa
Konağı…
Birgi Çakır Ağa Konağı
(Haziran 2008)
(Ekim 2023)
Çakırağa Konağı, kaynaklara
göre 18.yüzyılın ikinci yarısında (kaynaklarda yapım tarihi 1761-1764 veya
1771-1774 olarak veriliyor) Batı Anadolu’da gelişen ticari kapitalizmin zengin
kıldığı bölgedeki tacirlerden Çakıroğlu
Mehmet Bey tarafından yapılmış. Konak o yıllarda o kadar muazzam büyüklükte
tasarlanıp, her yeri kalem işi süslemelerle kaplanmış ki; anlatılana göre biri
İzmirli, diğeri İstanbullu iki eşi için sıla hasretini yenmek adına duvarlarını
süsleyen duvar resimleri bugüne dek varlığını koruyabilmiş.
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
İslam Ansiklopedisi’nde yer
alan bilgiye göre ise, Çakırağa Konağı’nın
Birgi halkı arasında Çakırların Tahir Bey adıyla anılan ve o
tarihlerde dericiliğin canlılığını koruduğu bu şehirde debbağhaneleri (deri tabaklama ve imalathaneleri) bulunan varlıklı
bir kişi tarafından yaptırılmış. Aynı bilgiler Çakırağa Konağı'nda bulunan bilgi panolarında da yer alıyor.
Çakırağa Konağı’nın mimari
yapısının özellikleri ve geleneksel Türk mimarisi içindeki yeri ile ilgili
olarak ise, yine İslam Ansiklopedisi’nin
Çakırağa Konağı maddesinde şu
bilgiler veriliyor:
“Konağın günümüze ulaşabilen kısmının,
asıl ana binayı teşkil eden harem bölümü olduğu anlaşılmaktadır. Arka bahçede
bulunduğu tahmin edilen selâmlık ve diğer müştemilâtın bütünüyle ortadan
kalkmış olmaları sebebiyle konumlarını ve mimari özelliklerini tespit edebilmek
mümkün değildir. “U” biçiminde bir kitle içinde toplanan harem bölümü üç katlı
olup dış sofalı, eyvanlı(23), çift köşk odalı bir
tasarım sergiler.
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Yapı sokak cephesinde köşk odaların
çıkmalarıyla, avlu cephesinde de minyatür birer köşk niteliğindeki şahnişinlerle(24) zenginleştirilmiştir. Ahşap çatkılı duvarlarda
dolgu malzemesi olarak tuğla kullanılmış, kuzeydeki avluya açılan sofaların revakları ile eyvan revakları(25)
ise bağdâdî(26) tekniğinde yapılmıştır.
Güney yönündeki sokaktan dikdörtgen
açıklıklı mütevazı bir kapı ile girilen basık tavanlı, taş döşeli zemin katta
dinlenme sekileri, seyislerle ahır uşaklarının odaları ve ahırlar yer alır.
Giriş dışında bütünüyle sokağa kapalı olan bu kat, göğüslemelerle takviye
edilmiş ahşap direklerden meydana gelen bir bölümle avluya açılır. Zemin kat
gibi basık tavanlı olan birinci katta kışlık odalarla hizmetkâr odaları
bulunmaktadır. Güneybatı ve güneydoğu köşelerine simetrik bir şekilde
yerleştirilen odalar, demir parmaklıklı dikdörtgen pencerelerle
aydınlatılmıştır. Bu odaların arasına, Osmanlı Baroku’na has birleşik
kemerlerden meydana gelmiş bir revakla sofadan ayrılan, aynı türde pencerelerin
görüldüğü sedirli bir eyvan kondurulmuştur. Birinci kat sofasının ahşap
direkleri arasında korkuluklar uzanmakta, simetri eksenindeki açıklığı da avlu
yönüne doğru bir şahnişinle genişletilmiş bulunmaktadır.
(Ekim 2023)
Zemin kattan avluya bakış
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Üst kat; sofa duvar süslemelerine örnekler
(Ekim 2023)
Birinci katın mimari ayrıntı ve
süslemeler bakımından oldukça sade tutulmasına karşılık, yüksek tavanlı ikinci
katın, özenli işçiliği ve göz alıcı bezemesiyle dikkat çektiği görülmektedir.
Bu katın sofasında ahşap direklerin göğüslemeleri barok üslûpta yalancı
kemerlerle gizlenmiş, birinci kattaki şahnişinin üzerine de biraz daha ileri
çıkan bir ikincisi oturtulmuştur. Sofanın çevresinde, dik açılı iki eksene göre
simetrik olarak yerleştirilmiş dört oda ve bunların aralarında da üç eyvan yer
almaktadır. Sokak cephesindeki iki köşk oda ile aralarındaki eyvan, eğri eliböğründelere(27) dayanan çıkmalarla genişletilmiş, çift sıra
pencerelerle ışıklandırılmıştır. Dikdörtgen olan alt sıradaki pencereler ahşap
kepenkler, korkuluklar ve kafeslerle, basık kemerli olan tepe pencereleri ise
camları renkli çift cidarlı alçı revzenlerle(28) donatılmıştır. Eyvanlarda olduğu gibi odalarda da
sedirlere yer verilmiş, ayrıca güneydoğu köşesindeki köşk oda hariç diğerlerine
birer ocak yapılmıştır. Pahlanmış köşelerden girilen bu odalar, geleneksel Türk
evlerindeki mekân düzenlemesinin belli başlı bütün unsurlarına sahip olmalarının
yanında Osmanlı Baroku’na has üslûp özelliklerini de en belirgin biçimde
yansıtırlar. Oymalı ve boyalı ahşap kapı kanatlarında, cepheleri kıvrımlı
yüklüklerde, aynı kıvrımlı hattı izleyen raflarda, tavanlarda dikdörtgen
panolara (kitabelere) ayrılmış bulunan sıvalı yüzeylerdeki kalem işlerinde hep
bu geleneksel-yenilikçi kaynaşması ve barok üslûbun bütünleyici etkileri
görülmektedir. Özellikle iki köşk odada yüklüklerle tavan arasındaki, köşelere
doğru silindirik bombeler yapan duvar yüzeylerine resmedilmiş olan İstanbul ve
İzmir panoramaları, yapıyı geç devir halk resmi açısından da ilginç hale
getirmektedir.
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Üst kat; İzmir odası kapı üstü süslemeleri
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Konağın oldukça farklı görünümler arz eden
sokak ve avlu cepheleri, hareketli kitleleri ve uyumlu oranları ile dikkat
çeker. Her katta “U” şeklinde avluyu kuşatan açık sofaların meydana getirdiği
iç cephede üst üste bindirilmiş şahnişinler, merdivenler ve bağdâdî kemerlerin oluşturduğu revaklar
hareketliliği sağlayan başlıca unsurlardır. Sokak cephesinde ise ikinci kattaki
köşk odalarla bunların arasındaki eyvana ait kavisli eliböğründelerle ve çift sıra pencerelerle donatılmış çıkmalar
dikkat çekmektedir. Sağır bırakılmış olan zemin kat duvarları ile sınırlı
sayıda pencerenin yer aldığı birinci kat duvarlarında sıva üzerine, Anadolu
Türk mimarisinde en erken örneklerine Selçuklu devrinde rastlanan, muhtemelen
Antikçağ mimarisinden mülhem kesme taş örgü görünümünde boyama yapılmış,
böylece kale duvarı izlenimi verilen bu kısmın üzerinde, renkli kalem işleriyle
ve bol miktarda pencereleriyle ileri doğru çıkan ikinci katın daha ihtişamlı
durması sağlanmıştır.
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Çıkmalarda, pencerelerden artakalan
alanlar dikdörtgen panolara taksim edilmiş, bunların içi Osmanlı barok üslûbuna
has süsleme unsurları ile doldurulmuştur. Hemen bütün Batı Anadolu’daki benzer
örneklerde olduğu gibi mavi, sarı ve koyu yeşil tonların hâkim bulunduğu bu
süsleme unsurları arasında, özellikle içi somaki görünümü verecek şekilde
boyanıp “S” ve “C” kıvrımlarıyla çerçevelenmiş beyzî madalyonlar, girlandlar,
çiçek demetleri ve vazolar göze çarpmaktadır. Çıkmaların arasında kalan sağır
duvar yüzeyleri ise kıvrımları başarılı biçimde gölgelendirilmiş perde
resimleriyle tezyin edilmiştir.
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(MYC; Ekim 2023)
Mimari ayrıntıları kadar süsleme programı
açısından da geleneksel Türk mimarlığı ile Batı kökenli unsurların ustaca
kaynaştırıldığı Çakır Ağa Konağı, Osmanlı Baroku’nun sivil mimari alanındaki en
başarılı örneklerinden birini teşkil etmekte ve söz konusu üslûbun İstanbul
dışındaki yerleşmelerde de benimsendiğini açıkça göstermektedir.”
(MYC; Ekim 2023)
(Ekim 2023)
(Ekim 2023)
Çakırağa Konağı’ndan
çıktıktan sonra, günü sonlandırmak üzere Birgi’nin
sırtını dayadığı Bozdağlar üzerinde
yer alan Gölcük yaylasına ve Bozdağ kasabasına uğradık. Yayla domatesleri,
deri tulum peynirleri, ceviz ve kestanelerle zenginleşen günümüz, Gölcük’e karşı Ödemiş Belediyesi’nin sosyal tesislerinde ve en son olarak da Bozdağ’da şirin bir kahvehanede içilen
yorgunluk kahveleriyle son buldu. Artık akşam karanlığı basmış, gezginler
gezmekten bir anlamda harap ve bitap düşmüşlerdi. Artık Birgi’ye geceleme için dönme zamanıydı. Bozdağlar’dan Birgi’ye
doğru; yaklaşık 1200 metrelerden inerken, ovadaki Ödemiş’in ve diğer irili ufaklı yerleşimlerin şıkır şıkır ışıkları bir
anlamda göz kamaştırıcı bir manzara sunmaktaydı. Karşımızda gün batımının
lacivert karanlığı ve aşağılarda; ovada yaşamın habercisi ışıklar…
Dipnotlar:
(1)
Birgi (Tarihi, Tarihi Coğrafyası
ve Türk Dönemi Anıtları); yayına hazırlayan: Prof. Dr. Rahmi Hüseyin Ünal; T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları/2573; Birinci Baskı, 2001-Ankara; sayfa: 5
(2)
a.g.e; sayfa: 6
(3) Aydınoğulları
Tarihi hakkında Bir Araştırma; Dr. Himmet
Akın; Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, 1968; s.15.
(4) a.g.e; s.21
(5) a.g.e; s.19
(6) a.g.e; s.21; Paul Lemerle’den alıntı dipnotu. Bu nota
göre; Sasa Bey’in Tire’yi fethi (1304 yılı 20 Ekim’den önce; Sasa Bey ile
Aydınoğlu Mehmet Bey’lerin Efes’i almaları ise 1304 yılı 24 Ekim’den biraz sonra
ifadesi ile verilmektedir.
(7) Hun baskısı ile Orta Asya’dan Batı’ya göç eden
ve Kafkasya’da 13 yy.a kadar hüküm sürmüş bir krallık kuran kavime mensup
paralı askerler.
(8)
Birgi (Tarihi, Tarihi Coğrafyası
ve Türk Dönemi Anıtları); yayına hazırlayan: Prof. Dr. Rahmi Hüseyin Ünal; T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları/2573; Birinci Baskı, 2001-Ankara; sayfa: 10-11
(9)
a.g.e.; 10
(10) Aydınoğulları Tarihi ile ilgili bir
Araştırma; Dr. Himmet Akın, DTCF Yayını; sayfa: 44
(11) a.g.e.;sayfa: 44; dipnot: 246
(12)
a.g.e.; sayfa:
44; dipnot: 246
(13)
a.g.e.; sayfa:
45
(14)
a.g.e.; sayfa:
45; dipnot: 249
(15)
a.g.e.; sayfa:
45; dipnot: 250
(16) a.g.e.; sayfa:
45; dipnot: 251
(17)
a.g.e.; sayfa:
45; dipnot: 252
(18) 15 Mayıs
1919’da İzmir’in işgalini takiben Yunan kuvvetleri, trenle Bayındır, Ödemiş ve
Tire üzerine yönelirler. Bir telgrafla İzmir işgalinden haberdar olan
Birgililer Poslu Mestan Efe’nin
etrafında toplanırlar. 30 Mayıs 1919’da Tsavellas komutasındaki Yunan
kuvvetleri, İzmir’den hareket ederek Ödemiş’i işgal eder. Bu sırada Birgi’de Poslu Mestan Efe komutasında yaklaşık
1500 kişilik bir direniş birliği oluşturulur. Bu birlik esas olarak Yunan
kuvvetlerinin Salihli yönünden ve Bozdağ üzerinden Ödemiş’e doğru sarkmasını
engellemektedir. Albay Kandilis’in komuta ettiği iki Yunan birliği ile girilen
şiddetli çatışmalarda Poslu Mestan Efe
vurulur ve şehit düşer. Cephe dağılır; direniş kırılır ve Birgi, Yunan
kuvvetleri tarafından işgal edilir. Bugün Bozdağ kasabasının girişinde bir
heykeli yer alan Poslu Mestan Efe’nin
cenazesinin nerede olduğu halen belirsizdir.
(19) 2 Eylül
1922’de Türk kuvvetleri Birgi’ye hücum etmiş ve çarşıda bulunan Yunan
karakolunu basmıştır. Bu baskın sırasında çarşıda yangın çıkar. Yangını
söndürmek için sokaklara çıkan Birgililer, silahlanmış Rumlar tarafından
öldürülür. Türk milislerin Hacı Hasan köyü yönünde çekilmesi ile de Birgi’de
eline geçirdikleri Türkleri öldürmeye başlarlar. Bir yandan da Birgi’yi
kundaklayıp yakarlar. Bu insan avından kurtulabilen halk Taşpazar Mezarlığı,
Birgi Deresi ve Hacı Hasan köyü yönünde çekilirler, Birgi’nin yanışını Hacı
Hasan köyü yamaçlarından izlerler. Bu yangın ve katliamda 21’i kadın ve 63
erkek olmak üzere 84 Birgili hayatını kaybeder. 1008 evin bulunduğu Birgi’de
500 ev yanmıştır. Birgi halkı gibi Yunanlıların ve Rumların mezaliminden
kasabanın tarihi dokusu da zarar görmüştür. Kültür Bakanlığı tarafından
yayınlanan Birgi kitabını yayına
hazırlayan Prof. Dr. Hüseyin Rahmi Ünal’ın
belirttiğine göre Birgi’nin yarıdan fazlası ve özellikle de küçük dere ile
doğusundaki vadi arasında yer alan sırtın üzerindeki kasabanın nüvesini
oluşturan kesim yok olmuştur. Yangının Ulu Cami’ye ve Cami Kebir mahallesine
ulaşmasına Kemer yaylasından gelen zeybek grubu ile Birgililer engel olmuşlar
ve yangının üst kesimlere sıçramasına fırsat vermeden yetişip söndürmüşlerdir.
Bkz. İşgal ve Kurtuluş; Yunan İşgalinin
Sonu, Küçük Menderes Bölgesinin Kurtuluşu; Günver GÜNEŞ-Filiz Akın ÖZCAN;
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi; Özel Sayı (2022); sayfa: 237-263; https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2652797
(20)
Birgi (Tarihi, Tarihi Coğrafyası
ve Türk Dönemi Anıtları); yayına hazırlayan: Prof. Dr. Rahmi Hüseyin Ünal; T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları/2573; Birinci Baskı, 2001-Ankara; sayfa: 135-140
(21)
Birgi Geleneksel Ahşap
Konutlarında Yapısal Sorunlar ve Çözüm Önerileri; Engin Aktürk, Tülay Çobancaoğlu;
bkz. https://www.academia.edu/36117013/Birgi_Geleneksel_Ah%C5%9Fap_Konutlar%C4%B1nda_Yap%C4%B1sal_Sorunlar_ve_%C3%87%C3%B6z%C3%BCm_%C3%96nerileri
(22) İslam Ansiklopedisi; Çakırağa Konağı maddesi;
Müellifi: M. Baha Tanman; bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/cakir-aga-konagi
(23)
Eyvan: Üzeri genellikle tonozla örtülü,
üç tarafı kapalı, bi tarafı açık mimari yapı birimi
(24) Şahnişin: Türkçede “cumba” olarak ifade
edilen, genellikle evlerin üst cephesinde yer alan etrafı pencereli çıkmalara
verilen Farsça isim.
(25) Revak: stoa ya da portiko;ana binaya
bitişik, çevresi sütunlu payelerle
desteklenmiş üstü örtülü, gölgelikli alan
(6) Bağdadi: Ağaç direkler üzerine birbirine
paralel şekilde ve 1-2 cm. aralıklarla çakılan çıtaların üzerinin sıva ile
örtülmesi suretiyle yapılan duvar ya da tavan
(27) Eli böğründe: Yapılarda ve özellikle ahşap
evlerde çıkmaların altına aralıklı olarak konan cepheye ayrı bir güzellik katan
eğik desteklerden her biri, payanda
(28)
Revzen: nakışlı pencere; pencerelerde
alçı kayıtlar arasına renkli ve renksiz cam parçaları yerleştirilerek desen
oluşturulması, bir tür vitray…
(29)
Fotoğraflar,
belirtilenler dışında gezi sırasında İ.
Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Emeklerine sağlık, yine aldı beni de gezdirdi eserin, teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilGeri bildiriminiz ve değerli satırlarınız için ben teşekkür ederim. Bu değerli geri bildirimler sayesinde yaklaşık 14 yıldır Ege'nin ve ülkenin her yerinde; dağ başlarında ve derin vadilerde bilinmedik ellerde yürüyüp duruyoruz keyifle. Umarım ayaklarımız ve beynimiz bir süreliğine daha ihanet etmez bize. İlginizin sürekliliği dileğiyle...İF
Sil