Sayfalar

17 Aralık 2017 Pazar

TİRE’DEN KİRAZ’A



“Küçük esintiler”
8 Aralık 2017
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Bugün Tire’de başlayıp Bozdağ’ın eteklerinden Kiraz’a dek uzanan geniş bir coğrafyadaydık. Amacımız ise; Tire’de yeni restore edilen bir bedesten ile bir hamama bakmak; daha sonra Birgi civarında lezzeti benzersiz sezonun son kara aşı kestanelerinin peşinde koşturmak ve en sonunda Yılanlı Kale yoluyla daha önceden geçiş yaptığımız Birgi- Kiraz güzergâhında yer alan; Bozdağ’ın güney yamaçlarındaki kışa hazırlanmış çırılçıplak bir bitki örtüsünün sessizliğine dalıp çıkmaktı. Doğa, üzerindeki bütün yüklerinden kurtulmuş; kışın yok edici soğuğuna karşı ısı kaybını en aza indirgeyecek şekilde ısı transferi yüzeylerini küçültmüştü. Bu manzara sonbaharın bin bir renginden azade olsa da yine de güzeldi; baharda yeniden yeşerecek yeni hayatın tomurcuklarını içinde barındırmaktaydı çünkü. İşte günün o daldan bu dala sıçramalı bir şekilde cereyan eden hikâyesi…

 
Yalınayak Hamamı

Tire’de iyi niyetli restorasyon hamleleri

Sabahın ilerlemiş bir vaktinde Tire’ye ulaştığımızda yüksek basıncın etkin olduğu bir günün başlangıcındaydık. Tire Belediyesi’nin önderliğinde son yıllarda yoğunlaşan restorasyon hamleleri kapsamında Tire’nin değerli kültür varlıklarından ikisini görmek üzere çarşıya doğru yöneldik. İlk hedefimizde Alay Parkı’nın yukarılarında yer alan ve restorasyonu neredeyse bitmek üzere olan Yalınayak Hamamı vardı.

 
Yalınayak Hamamı
(Kasım-2006) 

 
Yalınayak Hamamı
(Aralık-2017)

 
Yalınayak Camisi

 
Soğukluk bölümü; ortada şadırvan-bugünkü hali

 
Yalınayak Hamamı; sıcaklık

Kendi adıyla anılan sokağın köşesinde; şimdi önündeki yıkık dökük yapıların temizlenmesiyle ortaya çıkan meydanlığa bakan 16.yy.dan kalma bu hamam yapısı, gayretli bir çalışma sonrası yeniden ayağa kaldırılarak esas işlevini gerçekleştirebilecek hale getirilmişti. Öğrendiğimize göre Yalınayak Hamamı bundan böyle kadınlar hamamı olarak Tirelilere hizmet verecekmiş. İlk yapıldığında erkekler ve kadınlar olmak üzere çifte hamamlı bir yapı olarak tasarlanmış olan Yalınayak Hamamı, aslında hemen yan karşısında yer alan Yalınayak Camisi ve medrese ile birlikte Yalınayak Külliyesi’nin bir bileşenini oluşturuyor. Yalınayak Camisi de yakın zamanlarda bir onarım süreci yaşamış bulunuyor.

 
Yalınayak Hamamı; sıcaklık bölümü-sekizgen göbek taşı
(Kasım-2006)

 
Sıcaklık bölümünün üstünde yer alan kubbe
(Kasım-2006)


Yalınayak Hamamı'nın sekizgen göbek taşı; sıcaklığın bugünkü hali

Hamamın banisi Hasan Çavuş’un; Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar Seferi sırasında ölümü üzerine, bu haberi büyük bir gizlilik içinde Şehzade II. Selim’e ulaştıran kişi olduğu bilgisini Tire üzerine yerel tarih araştırmalarıyla tanınmış araştırmacı-yazar A. Munis Armağan’dan öğreniyoruz.(1)

  
Restorasyon sonrası Yalınayak Hamamı'nın ön cepheden görünüşü

 
 Yalınayak Hamamı; odacıklardan biri
(Kasım-2006)


Yalınayak Hamamı; bugünkü hali

Hamam ile ilgili tanıtım panosu ve A. Munis Armağan’ın Devlet Arşivlerinde Tire kitabındaki Yalınayak Hamamı ile ilgili bölümden elde edilen bilgiler özetle şöyle:

Yalınayak Hamamı, hem semt hamamı hem de medrese hamamı olarak işlev görmüş. Halk bu hamama “günah hamamı” dermiş. Anonim bilgilere göre bu hamamda “sedef nalınlı bir gelinin yıkandıktan sonra günahlarının temizleneceğine” inanılırmış. Bir diğer rivayete göre ise; bir gün devlet görevlileri, Hasan Çavuş’un yakalanması için hamama gelmişler. Hamamda onları karşılayanlar, gelen görevlilere Hasan Çavuş’un banyo yaptıktan sonra götürülmesini istemişler. Ancak, görevliler uzun süre hamamda beklemelerine rağmen, Hasan Çavuş bir daha hamamdan çıkmamış. A. Munis Armağan’ın anlatımına göre bu rivayet halk arasında Hasan Çavuş’un evliyalık mertebesine yükseltildiğini ifade etmektedir. Yine aynı kaynakta yer alan bilgiye göre; Hasan Çavuş’un mezarının, kadınlar hamamı güney duvarına bitişik bir konumda olduğu belirtilmektedir.

 
Yalınayak Hamamı; bugüne erişmiş mermer kurnalardan biri
(Kasım-2006)

 
Yalınayak Hamamı; kurnaların bugünkü hali

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Yalınayak Hamamı, kadınlar ve erkekler için olmak üzere çifte hamamlı bir yapıdır. Hamamın önüne konulan bilgi panosunda Yalınayak Hamamı’nın mimarisi ile ilgili şu bilgiler yer alıyor:

“Erkekler hamamı, giriş kuzeyden olup dış duvarına çeşme ve sebil yerleştirilmiştir. Erkek soyunma yeri, kubbe ve tonozun birlikte kullanıldığı, örtü sistemiyle kapatılmıştır. Yapı, kare planlı bir görünüme sahiptir. Ana kubbe, güneye doğru beşik tonozlu bir büyütme ile bütünleşmektedir. Kubbe fenerinin altında şadırvan yer almaktadır. Kubbeli ana mekân, yarım kubbeli havlu kurutma hücresiyle dışarı taşmaktadır. Hamamın sıcaklık bölümü, kare planlı olup kubbeyle örtülmüştür. Dört köşesi simetrik olmayan, üzeri kubbe ile örtülü dört mekânı olup; arasına beşik tonozla örtülü odacıklar yerleştirilmiştir. Dört ışıklı kubbenin bulunduğu odada, bir havuz yer almaktadır. Soğuklukta olduğu gibi, kare mekânlı olan sıcaklık bölümünde de sekizgen göbek taşı bulunmaktadır. Soğukluk, sıcaklık kapısının güneyinde olup kare planlıdır. Burada fıskiyeli havuz yer almaktadır.

Yalınayak Hamamı; beşik tonoz örtülü odacıklardan biri
(Kasım-2006)

 
Yalınayak Hamamı; aynı odacığın kubbesi
(Kasım-2006) 


Yalınayak Hamamı; bugünkü hali

Kadınlar hamamı, hamamın güneyindedir. Kubbeli ana mekân ve sıcaklık bölümünün sağ ve sol tarafında platformlardan oluşmakta; burada karşılıklı birer kurna ile kemerli nişler bulunmaktadır. Soyunma yerinden dar bir koridora sahip tonoz örtülü soğukluğa geçilmektedir. Soğukluk koridoru dokuz ışıklı görünüm sergilemektedir. İki halvetli sıcaklık bölümü de 52 ışıklı kubbe ile aydınlatılmıştır. Külhan batıda yer almaktadır. Yapı taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiştir.”(2)

 
Yalınayak Hamamı'nın önündeki yeni açılan meydanlığın bugünkü görünümü

Hamamın önünde belediye bir meydan düzenlemesi yapacak gibi görünüyor. Yıkımlar henüz bitmiş ve zemin üstündeki moloz yeni kaldırılmış. Bu meydan düzenlemesi ile birlikte hem hamam daha görünür bir hale gelecek ve hem de mahallenin bu bölümü için sosyal hayat daha canlanacak gibi duruyor.

 
Tire Bedesteni; batıdan bakış

Yalınayak Hamamı’ndan sonra hedefimizde Ali Efe Hanı’nın altında bulunan ve restorasyonu bu yıl içinde tamamlanan Bedesten vardı. Bugün Tire çarşısı hareketliydi yine, Cuma günleri köylü pazarı kuruluyordu sokaklarında. Her ne kadar Salı Pazarı kadar Tire’nin çarşısındaki bütün sokaklarına yayılmasa da, yine de Ali Efe Hanı ve Yeni Cami’den başlayarak aşağılara doğru Yıldız Çeşmesi’ne kadar uzanan bir zenginliği yansıtıyordu tezgâhlarına. Biz pazar tezgâhların arasından kendimize yol bularak, Atatürk Caddesi’nden Ulu Cami’nin hemen altındaki Bedesten’e doğru yürüdük.

 
Tire Bedesteni

Bedesten, Türk Dili Kurumu Sözlüğü’nde Farsça kökenli bezistan sözcüğünden dilimize geçmiş; kumaş, mücevher vb. değerli eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı olarak tanımlanıyor. İslam Ansiklopedisi’nde ise Osmanlı şehir kurgusu içinde bedestenin önemi şu şekilde ifade edilmiş:

 
Hasan Hoca, Tire Bedesteni'nde...

“Eski Osmanlı - Türk şehirciliğinin ana prensiplerinden biri şehirlerde dini ve ticari merkezlerin kurulması olmuştur. Şehir ancak bu merkezlerin etrafında gelişerek çevreye yayılıyordu. Dini merkez erken dönemde hemen hemen bütün şehirlerde örneklerine rastlanılan Ulu Camidir. Şehir zenginleşip kalabalığı arttıkça bu nüvenin etrafında genişliyor. Ulu Caminin çevresinde başta medreseler olmak üzere çeşitli vakıf binaları inşa ediliyor, yeni kurulan mahallelerde ihtiyaca göre yeni cami ve mescitler açılıyor, fakat şehrin her bakımdan merkezi olarak yine Ulu Cami ve etrafı kalıyordu. Ticaret hayatı da yeni Türkleşen her şehirde ilk kurulan tesislerden olan ve mimarisi bakımından Ulu Cami’ye benzeyen bir bedesten etrafında ve yakın çevresinde gelişiyordu. Bütün ticaret bölgesinin merkezi olarak kurulan bedesten sağlam ve kâgir yapısı ile tüccarların değerli mallarını koruyan bir çeşit iç kale oluyordu.”(3)

 
Tire Bedesteni; payelerden biri..

Yine aynı kaynaktan öğrendiğimize göre; Osmanlı devrinde şehir içindeki han ve kervansarayların çoğu dışarıdan mal getiren tüccarın malı ve hayvanı ile konakladığı tesislerdi. Bunlar genellikle belirli bir esnaf veya tüccar grubunun toplu olarak barındıkları, zanaatkârların çalıştıkları, mallarını sattıkları binalardı. Şehirde birçok tüccar ve esnaf-zanaatkâr hanı olduğu halde yalnız bir bedesten vardı. Bu anlamda bedesten, şehirdeki ticaret hayatının kalbi gibiydi. Bedesten yapılarının afetlere karşı sağlam ve dayanıklı olarak inşa edilmiş olması nedeniyle; tüccarların kıymetli malları dışında çarşı esnafının, tüccarların kasaları, evrakları, defterleri, yakın tarihlere gelinceye kadar önemli bir sosyal müessese olan esnaf ve zanaatkâr loncalarının belgeleri hep şehrin bedestenlerinde muhafaza ediliyordu.

 
Tire Bedesteni'nin içi

İslam Ansiklopedisi’nde Tire Bedesteni ile ilgili olarak şu bilgiler verilmekte:

“Evliya Çelebi bu eseri, "kal'a-misal metanet üzere mebni bir kargir bina-yı metin sekiz kubbeli bir bezzazistan" olarak tarif eder. XIV. yüzyıl sonlarında yapıldığı yolunda bir iddia varsa da bunu doğrulayacak bilgi elde edilememiştir. İçinde aynı sırada üç paye bulunur. Böylece meydana gelen sekiz bölümün üzerleri kubbeler ile örtülüdür. Çepeçevre dış dükkânları olduktan başka ayrıca içinde bir duvarında Edirne ve İstanbul'daki bedestenlerde olduğu gibi küçük gözler sıralanır.”(4)

 
Tire Bedesteni; dışa açılan dükkanlar; güney cephesi

Bedesten’de yer alan tanıtım panosunda ise yapı hakkında şu bilgiler aktarılıyor:

“Bedestenler, değerli malların depolandığı, korunduğu, alınıp satıldığı, tüccarların toplandığı anıtsal görünümlü, taştan, yer yer tuğlalı ve simetrik planlı eserlerdir. Bu yapılar güvenceli olduklarından mücevherat gibi kıymetli eşyalar ve tüccarların fazla paraları emanet şeklinde buraya verilebilirdi. Bu işlevleri göz önüne alındığında banka görevi de gördüklerini söyleyebiliriz.

 
Tire Bedesteni; kuzey cephesinde yer alan dükkanlar

14.-15. yy. Beylikler Devri’nde sayıca az olan bedestenler, 16-17.yy. Osmanlı mimarisinde fazlalaşır. Tire Bedesteni ise, 15.yy.ın ilk çeyreğine tarihlendirilir. Eser, yapım malzemesi olarak kullanılan Bizans Dönemi devşirme taşlarıyla da dikkat çekmektedir.

42*26 metrelik bir alana oturan yapı, içte üç yığma ayakla (paye) taşınan sekiz kubbeli, dikdörtgen planlıdır. Dış dükkân ölçüleri kuzeyde 3,20*3,40 metre, güneyde 3,60*3,45 metre, batıda 2,60*2,60 metre, doğuda da 3,30*3,40 metredir. Dört yönde de girişleri bulunur. Yapıyı çevreleyen 33 dükkân ünitesi mevcuttur. İçte ise güneyinde 10, doğusunda 4 adet depo/mahzen olarak adlandırılan hücreleri mevcuttur. Hücreler, bedestenin içine birer kapı ile açılırlar. Beşik tonozla örtülmüşlerdir. Tonoz ve kubbeler, dıştan kiremit kaplıdır. Hücreler, “L” şeması oluşturacak şekilde dizilmişlerdir. İç mekândaki bu bölmeler, 15.yy. bedestenlerinde görülen bir özelliktir.

 
Tire Bedesteni; beşik tonozla örtülen kubbeler

Bedesten yapısında süsleme sanatına yer verilmemiştir ve yapı yığma yapım tekniği ile inşa edilmiştir. Yapının beden duvarları, kaba yonu (binanın sıva yapılmayacak cephe duvarlarında veyahut çevre ve istinat duvarlarında uygulanan bir taş duvar tekniği-İF), moloz taş ve tuğlalarla; kubbe ve kemerler ise tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Yapının ışık sorunu, duvarların üst kesimlerinde yer alan dikdörtgen şekilli pencereler ve kubbe içindeki aydınlatma delikleri çözülmeye çalışılmıştır. Kuzey ve güney duvarlarında dörder, doğu ve batı duvarlarında ise ikişer pencere yer almaktadır.

 
Tire Bedesteni; payeler ve kubbe geçişleri

1916 Büyük Yangını’nda zarar gören yapı, bazı tamir ve tadilatlar geçirerek yine çarşı ve depo görevini sürdürmüştür. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde “Kale gibi sağlamlık üzerinde kurulmuş kâgir sağlam bir bina olan sekiz kubbeli bedestenin tüm dükkânları aşı boyası ile boyalıdır. Dört yanında sağlam kapısıyla güç bulmuştur” şeklinde bahseder.

 
Tire Bedesteni'nin çevrsindeki sosyal hayat; Ali Efe Hanı ve kahvehaneler

 
Ali Efe Hanı 

Restorasyon Aşaması:

Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait yapı, Tire Belediyesi tarafından 49 yıllığına kiralanmıştır. Restorasyon işi projelendirilip Tire Belediyesi kontrolörlüğünde, yüklenici firma eliyle 22.01.2014 tarihinde başlamıştır. 2014 yılında Tarihi Kentler Birliği tarafından “En İyi Restorasyon Projesi” ödülüne layık görülmüştür.

2016 yılı sonunda tamamlanan restorasyon projesi sonrasında yapının, Tire Belediyesi tarafından Türk Geleneksel El Sanatları Müzesi kimliğine dönüşmesi çalışmaları devam etmektedir.”(5)

Bedesten’in Atatürk Caddesi’ne bakan ön cephesinde ise bir çevre düzenlemesi yapılmış. Orada eskiden kalan kırık dökük ne varsa temizlenip havuzlu bir yeşil alanla bina daha sevimli ve görünür hale getirilmiş. Yapanların ve ön ayak olanların ellerine sağlık…

 
Ali Efe Hanı'nın girişi; kapıda tımarlanan bir at

Ali Efe Hanı'nın içi

 
Ali Efe Hanı içinde yer alan salaş çayhane

 
Ali Efe Hanı; alt katta atların konduğu ahırlar,üst katta ise konaklama odaları 

Bedesten’in içinin halkın ziyaretine açılışı sonrasında bir de resim sergisi düzenlenmişti. Resimlerin çoğunda Tire’nin kültür varlıkları betimlenmişti. Bizimkileri sergide bırakarak ben sokağın üstündeki Ali Efe Hanı’na doğru yürüdüm. Gerçekten çarşının bu kesimi, bugün bile Tire’de hayatın kalbi gibiydi. Hemen yakınlarda Ulu Cami, Sakarya Caddesi üzerinde Yeni Cami, Ali Efe Hanı; tarihi kahvehaneler, biraz aşağılardaki Tahtakale’ye doğru uzanan Arasta’nın dükkânları canlı bir hayatın bileşenleriydiler. Ali Efe Hanı’nın girişinde atına tımar yapan bir seyisle karşılaştım. Girişte köşedeki salaş kahvehanede insanlar çaylarını yudumluyordu. Hanın odaları atlar için konaklama mekânı gibiydi. Tarihi han, aslında hiç de iyi durumda değildi. Özel mülk olan bu mekânın da bir şekilde toparlanması gerekiyordu. Bu da Tire Belediyesi’nin önünde bekleyen bir mesele olmalıydı diye düşündük ve kara aşı kestaneler için Birgi’ye doğru yola çıktık.

 
Ali Efe Hanı

 
Bedesten civarı; Yeni Cami

Birgi’nin kestane dünyasında; Birgi’den Kiraz’a doğru

Birgi, Beylikler Dönemi’nde Aydınoğulları’nın başkenti olarak öne çıkan, ama ondan çok daha eski bir uygarlık geçmişinin izlerini bağrında taşıyan kadim bir yerleşim. Zamanın yavaş ilerlediği, insanı ruhen rahat hissettiren bir atmosfere sahip bu güzel belde, yakın geçmişte belediyelik olmaktan çıkarıldı. O zamandan beri Birgi’den her geçişimizde bir sahipsizlik, bir rant hevesi; kısacası tuhaf bir hava hissediliyor. Batı Anadolu’nun Osmanlı-Türk geçmişini bu en güzel yansıtan mücevher değerindeki kasabasının başına da bir şeyler gelecek diye yüreğimiz ağzımıza geliyor. Çevremizi kuşatan hoyratlık, uygarlığın tarih boyunca nasıl inşa edildiğinin ve ne demek olduğunun anlaşılamamış olması ve her gün bunun en sıradan örneklerine şehirlerde ve kasabalarda kolayca rastlanılır hale gelmesi bizim korkularımıza kaynaklık ediyor. Yine de kendimizi yeise kaptırmayalım, inşallah korkularımızda yanılırız; Birgi gene Çekül Vakfı’nın önderliğinde yürütülen bilinçli restorasyon ve sokak sağlıklılaştırma çalışmalarıyla yeniden gündeme gelir ve bir mücevher gibi Bozdağ’ın eteklerinden çevresini pırıl pırıl aydınlatmaya devam eder.

 
Bozdağ'ın eteklerinden Birgi'ye bakış; yüksek basıncın etkisiyle ovanın üstünü sis kaplamış durumda...

 
Çekül Vakfı'nın rehberliğinde sağlıklılaştırılmış bir Birgi bayırından Derviş Ağa Camisi'ne doğru bakış
(Ocak-2012)

 
Birgi; derenin sol yakası
(Ocak-2012)

 
Birgi evleri
(Ocak-2012)

Bugün Birgi’den yukarılara Kemerköy’e doğru çıktık. Amacımız gecikmiş de olsa, tadı benzersiz kara aşı kestanelerinin sonuna yetişebilmekti. Kasım ayının başlarından beri doludizgin bir şekilde yürüyen kestane alımları neredeyse bitmek üzereydi. Ama Kemerköy’de kara aşı kestaneyi bitmeden yakaladık. Köyün meydanına bakan sekideki birkaç depoda balyalanmış kestane çuvalları, kamyonlara yükleniyordu. Kadın işçiler, depolardaki kestaneyi ayırarak bir yandan yeni çuvallar hazırlarken, diğer yandan da karşı depoda yükleme devam ediyordu. Kestaneden biz de nasiplendik. Her ne kadar sezonun sonu olması nedeniyle en iyi kestaneyi 18 TL/kg gibi bir fiyata alsak da; yine de şehir pazarlarından en azından 6-7 TL daha ucuzdu. Üreticilerle konuştuğumuzda bu sene Kasım ayının başlarında kestanenin bu dağlarda perakende olarak 12 TL civarında satılmış olduğunu öğrendik.

 
Kemerköy kara aşı kestaneleri 

 
Kemerköy'de kestaneler ayrılıyor ve sevkiyata hazırlanıyor.

Bozdağ eteklerinde yer alan bu bölge, Türkiye’nin en lezzetli kestanelerinin yetiştiği bir havza olarak dikkat çekiyor. Özellikle kara aşı ve sarı aşı olarak adlandırılan kestane türleri, bu yörede en çok yetiştirilen ve kalite açısından da en aranan cinsler olarak biliniyor. Özellikle kara aşı kestaneler, damarsız ve yekpare bir yapıya, ayrıca sağlam bir genetik özelliğe ve benzersiz bir lezzete sahip olması nedeniyle Bursa yöresi kestane şekeri üreticileri ve uluslar arası ithalatçılar tarafından tercih ediliyor.

 
Kemerköy; kestane diyarı

 
Yılanlı Kale yolunda; o çeşmedeyiz yine...

Kestane muhabbeti sonrasında Bozdağ’ın etekleri boyunca Kiraz’a doğru devam eden bir vadiden ve artık bütün yüklerinden kurtulmuş; kışa hazır bir bitki örtüsünün içinden Yılanlı Kale yönüne doğru hareket ettik. Daha önceden iki kez geçtiğimiz bu vadide sessizlik hâkimdi.(6) Birgi-Kiraz geçişini kontrol eden eski bir Pers kalesinin konumlandığı oldukça dik eğimli tepe uzaktan rahatlıkla fark ediliyordu. Yılanlı köyü ve onu takip eden Dokuzlar köyünün evleri, bir üzüm salkımı gibi vadinin derinliklerine doğru sarkıtmışlardı kendilerini. Hele Dokuzlar köyü; Çatak Barajı ile önü kesilmiş vadinin dibine doğru yılan gibi kıvrılarak inerken, en aşağılarda köyün son evlerine giden bir döşeme yolu gördük. Demek ki; tepedeki yol düzleminden başlayan evler, vadinin neredeyse dibine kadar iniyordu.

 
Birgi'den Kiraz'a doğru; Bozdağ'a paralel uzanan vadiye ve masmavi göğe bakış
 
 
Yolumuz Yılanlı Kale'ye doğru...

 
Yılanlı Kale
(Kasım-2015)

Küçük Menderes’in en önemli kolu Kadın Deresi’nin ovaya doğru aktığı vadinin dibinde Çatak köyünün son evleri vardı. Bozdağ’ın ayakucunda yer alan bu güzelim köyün ve Kiraz’a doğru biraz daha ileride bulunan Yeşildere köyünün meyve bahçelerindeki nar ağaçlarının hemen hemen hepsinde narlar üzerindeydi daha. Çoğunu kuşlar didiklemiş, bir kısmı çürüyerek diplerine düşmüş; ağlar vaziyette bulduk onları. Kendilerini kışın acımasız soğuğuna karşı koruyabilmeleri ve yeni hayata hazırlanabilmeleri için yüklerinden bir an önce kurtulmaları gerekiyordu. Çevredeki bahçelerde çalışan köylülere narların neden ağaçlarda kaldığını ve toplanmadığını sorduğumuzda, kimsenin nar istemediğini ve meyveye talebin olmadığını; bu nedenle de toplamanın kendileri açısından hiçbir cazibesinin kalmadığını söylediler. Bu ne kadar acı bir durumdu bizim ve ülkemiz için; narı yemeye bile üşenen, onu ufalamaktan bile çekinen garip bir millet olmuştuk. Durmaksızın tüketen bir toplumun sonu, korkarız ki; nar ağaçlarının dallarında asılı narlar gibi olacaktı. Halimize hayıflanarak; köylülerin izniyle nar ağaçlarından iki torba nar topladık. Bu arada da dalından kopardığımız lezzeti anlatılmaz bir o kadar narı da afiyetle yedik.

 
Çatak köyü; Kadın Deresi kıyısında bir alabalık kır lokantası

 
Küçük Menderes'in aslı; Kadın Deresi, Bozdağlar'dan doğar ve ona katılanlarla birlikte Pamucak plajlarında Ege Denizi'ne kavuşur(du). Şimdilerde ovada kaybolup gidiyor ve yazları yok oluyor artık.


Kadın Deresi hatırası; Çatak köyü

Kadın Deresi’nin aktığı vadinin dibinde daha önce de gördüğümüz güzel bir alabalık kır restoranı vardı. Akan derenin kıyısına atılmış masalarda yazın sıcağında yenilen o yemeklerin tadı eminiz ki; benzersizdi. Bir süre dere kıyısında seli önlemek için yapılmış bentlerden suyun akışını seyrettik. Narlardan sonra, ruhumuzun dinlendiği bir andı.

 
Kadın Deresi'nin bentleri

 
Çatak köyünde huzur

Kiraz’a doğru son durağımız, Saçlı köyünden sonraki Hisarköy oldu. Burası eski bir Bizans kalesinin bulunduğu; ama kale içinde 19.yy.dan günümüze dek uzanan ve bugün can çekişmekte olan bir hayatın kırık dökük izlerinin de bulunduğu bir mekândı. Yörede Hisar Kalesi olarak bilinen kale; kaynaklarda İlkçağ yerleşimi Koloe’nin ilk kurulduğu yer olarak belirtiliyor. Roma Dönemi’nde Koloe ve bugünkü Beydağ’daki Palaiapolis kenti, bir yönetim merkezi altında birleştirilerek Kilbianoi adıyla sikke bastırmış. 5000 yıllık bir geçmişi olduğu söylenen kalenin bugün güneybatı yönündeki sur duvarları ve burçları ayakta. Dere yatağına paralel; kuzey doğu duvarları ise oldukça harap vaziyette olup, 19.yy.dan kalma yerleşim yapılarıyla bütünleşmiş durumda. Moloz taş ve tuğla malzeme kullanılarak yapıldığı anlaşılan kalenin bugünkü halinin, bir Ortaçağ kalesi görünümü arz ettiği söylenebilir. Bu da bugünkü yapının büyük olasılıkla Bizans Dönemi’nden kalma olduğunu, ayrıca Aydınoğulları ve Osmanlı Dönemi’nde onarılarak kullanıldığını anlatıyor.

 
Kiraz Belediyesi Sosyal Tesisleri'nden Hisar'a bakış

 
Ardımızda bıraktığımız Bozdağlar

 
Kiraz'da Hisar Kalesi

Kalenin kuzeyinde yer alan tepede Kiraz Belediyesi’nin sosyal tesisleri bulunuyor. Buradan Kalenin dördü halen ayakta olan burçlarını ve onları birleştiren surları seyretmek oldukça keyifli… Hele ki; batıdan vuran akşam güneşinin kızıllığı altındaysak… Kalenin içindeki sefalette değişen bir şey yok; SİT alanı ilan edilmiş kale içinde yaşayanların evlerinin boşaltılması söz konusu; ancak bu kararın ne zaman uygulanacağı belirsiz. Kültür varlıklarının korunması açısından belli bir hassasiyeti temsil etse de; kalenin ve içinde yaşayanların bugünkü sefaleti bu iyi niyetli kararla pek de örtüşmüyor. Umarız yönetenler, herkesi memnun edebilecek bir çözümü en kısa sürede yaratırlar.

 
Hisar Kalesi ; arkada Kiraz...

 
Kale içinden...

  
Kale içinde 19.yy.dan kalma eski bir ev


Kale içinde bir hayat vardı; sokaklardan biri...


Bir başka sokak daha...


Kale içinde bir de cami var.

Tire’den başlayarak Bozdağlar’ın etekleri boyunca Kiraz’a dek uzanan ve Küçük Menderes Havzası’nda yoğunlaşan gezimizi akşama doğru Hisarlık sırtlarında tamamlamıştık. Bahardan kalma bir günün kapanışı, Kiraz Belediyesi’nin sosyal tesislerinde; ardı ardına içilen sıcacık çaylar eşliğinde olmuştu. Doyurucu ve doğanın bağrında geçen dinlendirici bir gün ruhumuzu temizlemişti yine. Şimdi gitme zamanıydı; önce Tire’ye, daha sonra İzmir’e doğru…

Dipnotlar:
(1)     A. Munis Armağan, Devlet Arşivlerinde Tire; Bilkar Bilge Karınca Matbaacılık; Nisa-2003; sayfa: 305
(2)    Tire Belediyesi’nin Yalınayak Hamamı önünde yer alan tanıtım panosundan alınmıştır.
(3)    İslam Ansiklopedisi; Cilt:5 sayfa:302-303; bedesten maddesi; Yazan: Ord. Prof. Dr. Semavi Eyice
(4)    İslam Ansiklopedisi; a.g.m.
(5)    Bedesten’in içinde yer alan Tire Belediyesi’nin tanıtım panosundan alınmıştır.
(6)    Birgi’den Kiraz’a yazısı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2015/12/birgiden-kiraza.html
(7)     Yazıda belirtilenler dışındaki fotoğraflar, gezi sırasında İ.Fidanoğlu / N. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

1 yorum: