Sayfalar

17 Kasım 2016 Perşembe

GÖKÇEN EFE’NİN ÜÇYOL SAVAŞLARI


ÜÇYOL SAVAŞLARI'NIN MEKANLARI
 ADAGÜME-KÜRE GEDİĞİ-MENDEGÜME ROTASINDA
ÜÇYOL-AKTAŞ TEPESİ-KARINCALIK MEVKİİ

6 Kasım 2016
İbrahim Fidanoğlu

Adagüme-Küre Gediği-Mendegüme-Köşk geçişi, Aydın Dağları’nın iki yakasına doğal geçiş olanağı sağlayan en önemli geçitlerinden biridir. 950 metre rakımlı Küre Gediği, Koçak Deresi’nin derin vadilerini izleyerek güneye; Büyük Menderes’e doğru aktığı bu hırçın topografyada önemli bir kilometre taşıdır. Küre Gediği’ni güneye doğru aşınca Mendegüme havzasına gelinir. Bu havzada yer alan 5 köyün Roma Döneminde vergi toplamak ve devlete gelir sağlamak amacıyla birleştirilip hamam ve çeşme gibi yaşam konforunu sağlayıcı yapılarla desteklenen bir idari yapıya kavuşturulması ve PentaKome ismiyle de taçlandırılması, sanki günümüze Mendegüme ismiyle ulaşan bu toplumsal örgünün yüzlerce yıllık devamlılığının göstergesi gibidir.(1)

 
Karıncalık Mevkii'nden Kervan Düzlüğü ve Mum Kayası'na bakış; sonbaharın renkleri eşliğinde...

 
Küre Gediği'nden Küre köyünün görünüşü

 
Mendegüme-Köşk yolunda bir eski değirmen
 
Adagüme’den sonra; yol kıyısındaki en az yüz yıllık kerpiç evleriyle ayırt edilen Bozcayaka köyünü geçince başlar sonbaharın renkleri… Derin vadiler boyunca suya hasret dere yataklarında aradığımız çağıldayan suyun sesini bulmak umuduyla vururuz kendimizi yükseklere. Çamlıca ve Küre, Köşk geçişinde Ödemiş yakasında bıraktığımız köylerden diğer ikisidir Küre Gediği’ne doğru yükselirken. 950 metre yüksekliğindeki Küre Gediği, Mendegüme dünyasına açılan bir kapı gibidir. Bu hırçın coğrafyanın yükselişi, Mendegüme’ye doğru yavaşlar; adeta Mendegüme düzleminde soluklanır. Koçak Deresi’nde toplanan yüksek tepelerden süzülen sular, Köşk’e doğru derin bir kanyona dönüşen; kireç taşından dev kayalıkların arasından, kıvrım kıvrım kıvrılarak kendine yol bulmaya çalışır. Eninde sonunda varacağı kucak, Boz Menderes’in ovada açtığı büklümlerdir. İşte bu dere yatağı boyunca onun kıvrımlarına paralel ilerleyen bir dağ yolu, yolcusunu 19.yy.ın eşkıya yatakları ve Kuvayı Milliye direnişinin dayanak noktaları arasından Köşk’e doğru ulaştırır. Tıpkı 1919 yazındaki kâbus ve utanç dolu işgal günleri gibi…

 
Küre'ye doğru suyu çekilmiş dereler

 
Bir dere yatağındayız aslında...

 
Mendegüme coğrafyası

 
Mendegüme'nin hastalıktan kırılan kestaneleri

Üçyol Savaşları

15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalini takip eden günlerde Yunan işgali, önce İzmir’in kasabalarına, daha sonra da peyderpey çevre şehir ve kasabalara doğru yayılır. 26 Mayıs’ta Germencik, 27 Mayıs’ta ise Aydın ve İncirliova işgal edilir. 57.Tümen Komutanı Albay Şefik Aker komutasındaki milli kuvvetler, Çine önlerine çekilir. Onların esas meselesi, Batı Anadolu’da hızla ilerlemekte olan Yunan işgaline karşı Kuvayı Milliye cephesini oluşturmak ve bu ilerleyişe engel olmaktır. Direnişin Aydın Dağları’nın güney yakasındaki önderleri, bunun türlü sıkıntılarıyla Köşk’teki harekât merkezinde boğuşurlarken, Aydın Dağları’nın kuzey yakasında ise Gökçen Efe’nin Tire, Ödemiş ve Bayındır’ı işgal etmiş bulunan Yunan birliklerine karşı baskınlar ve çete savaşları şeklinde yoğunlaşan direnişi öne çıkar.

 
57.Tümen Komutanı Albay Şefik Aker


 
Gökçen Efe

 
Yörük  Ali Efe; fotoğrafın altında kendi el yazısı ile "İlk teşkil ettiğim milli müfreze" ifadesi yer alıyor. 
(Malgaça Baskını öncesi)

28-30 Haziran 1919 tarihlerinde Yörük Ali Efe komutasındaki Kuvayı Milliye gönüllülerinin Malgaça Baskını’nın takiben Aydın’ı Yunan işgal güçlerinden geri almaları; ancak daha sonra İzmir’den yetişen daha iyi teçhiz edilmiş ve ilkine göre çok daha kalabalık Yunan kuvvetleri tarafından Aydın’ın yeniden işgali, Nazilli önlerinde oluşturulmaya çalışılan cephe hattını tehlikeye sokar. Bir yandan Aydın üzerinden Nazilli’ye doğru ilerleyen işgalin bir kolu ve ona Ödemiş-Tire hattı boyunca Aydın Dağları’nın doğal geçitlerini kullanarak aşmaya çalışan kuzeydeki Yunan birliklerinin desteği… İşte Temmuz-Ağustos 1919 aylarında Tire’nin yukarılarında yer alan Karaçamur Yaylası’nda bulunan harekât merkezlerinde Gökçen Efe ve arkadaşlarının kafalarını meşgul eden sorun budur. Kuzeyden güneye doğru Kuvayı Milliye’nin Batı Anadolu’daki oluşum aşamasındaki cephe hattına bir kama gibi girmeye çalışan Yunan kuvvetlerini Mendegüme önlerinde karşılamak ve onları geri püskürterek Nazilli-Köşk’te bulunan milli kuvvetleri rahatlatmak…

 
Tire Ovacık Yaylası'nda sonbaharın renkleri
 (Fotoğraf: A.Aydemir; Kasım 2015)

Celal Bayar, Ben de Yazdım ismini taşıyan anılarında Yörük Ali Efe ve Gökçen Efe’nin belli bir koordinasyon içinde; milli kuvvetleri Aydın’a değil de; neden Adagide(Ovakent) ve Bademya (Bademli)’nin üstünde yer alan Üçyol Mevkii ve Aktaş Tepesi’ne yönlendirdikleri konusunda şunları yazıyor:

“Karargâhımızda birden, ‘Aydın’daki düşmana hücum edelim… Aydın’ı kurtaralım’ sözleri dolaşmaya başladı. Zeybek Orduları Kumandanı Hacı Şükrü, Demirci Mehmet Efe ile Yörük Ali Efe’nin ağızlarından bu sözler dökülüyordu. Bu taarruz fikir ve teşebbüsü İstanbul Hükümeti’ne ve İtilaf Devletleri kumandanlarına aksetmişti. Yunan işgal ordusuna kumanda eden General Milne, İstanbul Hükümeti’ni ve İstanbul Hükümeti de orduya tazyike başladı. Hükümetin ve bir dereceye kadar Harbiye Nezareti’nin, Ege bölgesindeki milli kuvvetleri baskı altına almak istediklerini biliyorduk. Fakat İngiliz generalinin sahneye çıktığından haberimiz yoktu.”(2)

  
Küre'den önce Çamlıca köyüne yaklaşırken...


Celal Bayar’ın ifadesinde; sonradan Albay Şefik Aker’den öğrendiklerine göre, İtilaf Devletleri Umum İşgal Kumandanı İngiliz Generali Milne, Harbiye Nezareti’ne ve İtalyan generali vasıtasıyla 57.Tümene Yunan işgal kuvvetlerine saldırmamaları yönünde tehditler savurmaktadır. Aynı General, Söke’de bulunan Osmanlıların 135. Alayının Aydın’da bulunan Yunan birliklerini taciz etmemesi için Köşk-Çine hattının doğusuna çekilmesini istemekte, ayrıca Milli kuvvetlerin Aydın’a saldırmaları durumunda Yunan kıtalarının Osmanlı kıtalarına karşı faaliyet geçmeleri, Yunan kuvvetlerinin asayişi sağlamak üzere Anadolu’nun daha içlerine ilerlemeleri doğrultusunda emirler vereceğini belirtmektedir. 

 
Mendegüme yolunda bir yalnız çeşme

Gerek Yunan kuvvetlerinin Mendegüme üzerinden yapmayı planladıkları saldırılar ve gerekse İngiliz Generali Milne’nin İstanbul Hükümeti‘ne Aydın çevresindeki milli kuvvetlerle ilgili olarak uyarıları çerçevesinde Köşk’teki harekât merkezinde hâkim fikir Yunan kuvvetlerini Mendegüme önlerinde karşılamaktır.

Bu amaçla Köşk merkezli oluşturulan harekât planına göre 1000 civarı Yörük Ali Efe kuvvetleri ile yaklaşık 300 gönüllüden oluşan Gökçen Efe’nin savaşçıları 26 Ağustos 1919 günü Üçyol Mevkii’ndeki Yunan kuvvetlerine karşı saldırıya geçeceklerdi. Gökçen Efe’nin Aydın Dağları’nın iki yakasında yankı bulan Fata Baskını(3) sonrasında Karaçamur Yaylası’nda dinlenmekte olan savaşçıları, Mendegüme’ye kaydırıldı. Karaçamur Yaylası’nda yörük obalarını korumak üzere Gökçen Efe’nin kurmayı ve sağ kolu Hacı Halil Efe’nin kardeşi Mustafa Ağa kumandasında bir müfreze Karaçamur’da bırakıldı. Bu sırada harekâta destek olmak üzere Denizli ve Tavas civarından yedek zabit Mümtaz Bey’in kumandasında 200 kadar destek savaşçı da Mendegüme’ye ulaşmıştı.

 
Karaçamur Yaylası ve Eğridere Vadisi

 
Karıncalık Mevkii'nden Asar Tepe'ye ve Küçük Menderes ovasına bakış

 
Küre Gediği'ne doğru bir kuytu köşe; yol üstündeki Yıldız Çeşmesi'nin yanı

 
Yıldız Çeşmesi

26 Ağustos öncesinde ilk saldırı 16 Temmuz 1919 günü gerçekleştirilecekti. Gökçen Efe’nin planına göre, Yunanlıların tahkim edilmiş mevzilerine yönelik Keleş ve Dıkanç Efelerle onlara bağlı 20 kişilik bir fedai grubu, esas saldırıyı ateşleyecek bir şafak baskını düzenleyeceklerdi. Üçyol Mevkii’nden yukarıda Aktaş Tepesi’nde oluşturulan cephe hattının ortasında Hacı Halil Ağa ve arkadaşları, sol tarafta Gökçen Efe ve kızanlarıyla Mümtaz Bey’in Denizli’den yetişen kuvvetleri, sağda ise diğer gönüllüler yer almaktaydı. Öncü olarak pusuda bekleyen Keleş ve Dıkanç Efelerden planlandığı üzere ilk ateş için bir ses çıkmayınca, Gökçen Efe; Yunan mevzilerine sızan fedailerin canlarını tehlikeye atmamak için savaşı fişekleyecek ilk ateşi başlattı. Yunan birliğinin 4 adet topu, Kuvayı Milliye mevzilerine yönelik açık bir üstünlük sağlamıştı. Akşama kadar süren çarpışmalar sonucu Yunan kuvvetleri mevzilerinden sökülüp atılamadı. Kuvayı Milliye kuvvetlerinin şehit ve yaralıları vardı. Pusudaki gönüllülerden eski jandarma süvarisi Tire’nin Küp Mahallesi’nden Ahmet Efendi şehit olmuş, yedek zabit Hüseyin Bey ile Küçük Kemerdere’den Kel Ağa’nın oğlu Çakır Efe yaralanmışlardı. Savaş boyunca Mendegüme köylülerinin çarpışma hattına kadar sokulup su testisi ve ayran bakraçlarıyla savaşçılara verdikleri destek ise benzersizdi. Lakin Yunanlılar, bu desteği asla unutmayacaklar ve bu olayın intikamını Üçyol Savaşları’nı takiben 1921 yılında mitralyöz ateşiyle katlettikleri 40 Mendegümeli köylüden alacaklardı.

 
Yunan topçusunun mevzilendiği Üçyol sırtları

 
Karıncalık Mevkii

 
Aktaş Tepesi'ne tırmanırken

Üçyol Savaşları’ndan ilki Yunanlıların topçu üstünlüğü nedeniyle sonuçsuz kaldı. Köşk’teki harekât merkezine çarpışmalarla ilgili bilgi ulaştırıldığında Kuvayı Milliye’ye Mendegüme önlerindeki Yunanlılara karşı topçu desteği sağlanmasının bir zorunluluk olduğu konusunda mutabakat oluşmuştu. Yörük Ali Efe’nin koordinasyonunda; daha önceden Afyonkarahisar’dan Köşk’e getirtilen iki adet cebel topunun Mendegüme’ye ulaştırılması için çevre köylülerin ve savaşçıların çabasıyla sarp dağ geçitlerinde gerekli yollar açıldı. Koçak köyünden temin edilen öküzlerle çekilen cebel topları, Hacı Halil Efe ve iki subay nezaretinde Kuyucular, Koçak, Akçaköy, Mendegüme yoluyla Üçyol cephesine kadar ulaştırıldı ve Üçyol Mevkii’nde mevzilenmiş bulunan Yunan kuvvetlerinin karşısında yer alan tepeye yerleştirildi. 26 Ağustos 1919 günü gerçekleştirmesi planlanan saldırı için her şey hazırdı. Harekâta Köşk’ten gelen Binbaşı Hacı Şükrü Bey ve Yörük Ali Efe’nin de kuvvetleri destek verdiler.

 
Köşk Cephesi'ndeki Kuvayı Milliye Kumandanı Binbaşı Hacı Şükrü Bey 
(27 Haziran 1919'da Aydın'a Yörük Ali Efe ile birlikte girmişti. Cumhuriyet döneminde Aydındağ soyadını aldı.)
 
Yörük Ali Efe

Koçak Deresi’nin ağzını Ödemiş Jandarma Tabur Komutanı Yüzbaşı Tahir Özerk tutmuştu. Aktaş Tepe, Sancaktar elindeydi. Aktaş Tepesi’nde kurulan cephenin ortasında Hacı Halil Ağa’nın kumandasındaki Tire gönüllüleri, sağ kolda Yörük Ali Efe ve Gökçen Efe’nin kuvvetleri ile çeşitli yerlerden gelen zeybekler; sol kolda ise Mümtaz Bey ve Akçaköy’den Halil İbrahim Efendi’nin kumandasındaki birlikler vardı. Şafak sökmeden saldırı başlamıştı. Aktaş Düzlüğü ve Üç Yol Mevkii arasındaki top ve makinalı tüfek ateşi, dağların zirvelerinde yankılanıyordu. Türk topçusunun iki atışı Yunan topçusunun tepesinde patladı; iki Yunan topu tahrip edilmiş ve savaş dışı kalmıştı. Ancak, Yunan topçusunun yine de silah ve mühimmat üstünlüğü barizdi. Buna karşılık Aktaş Tepesi’ndeki direniş akşama kadar sürdü. Yunan mevzilerinden yağmur gibi gelen düşman ateşi yıldırıcıydı. Yörük Ali Efe ve Gökçen Efe’nin savaşçıları arasında ağır kayıplar vardı. Gökçen Efe kızanlarıyla Mendegüme’ye çekildi. Akşama doğru, Celal Bayar’ın ifadesiyle; yüksek cesaretle başlanan Üçyol Savaşı, her iki tarafın ağır kayıplarıyla sonuçlanmış; Yunanlılar, Milli Kuvvetlerin direnişini kıramayarak Köşk’e doğru Mendegüme üzerinden daha fazla ilerleyememişler; buna karşılık Kuvayı Milliye kuvvetleri de hedefledikleri Üçyol’daki Yunan mevzilerini yerlerinden söküp atamamışlardı. Ama yine de, Mendegüme önlerindeki; Köşk’e yönelik düşmanın ilerleyişinin durdurulmuş olması, bir kazanç sayılabilirdi.(3)

 
Karıncalık Mevkii'nden Aktaş Tepesi'nin görünüşü

 
Aktaş Tepesi altındaki çeşme

 
Aktaş Tepesi'nin kayalıkları

 
Aktaş meşelikleri

Savaşın geçtiği mekânlara ziyaret; Üçyol Mevkii, Karıncalık Mevkii, Aktaş Tepesi, Aktaş Düzlüğü ve Çiğdem Düzlüğü

Pastırma yazının hüküm sürdüğü Kasım ayının güneşli bir öğle vakti, Üçyol Savaşları’nın gerçekleştiği mekânları görmek amacıyla Adagüme (Konaklı) üzerinden Küre Gediği’ne doğru çevirdik rotamızı. Sonbaharın bütün renkleri vadinin derinliklerine kadar nüfuz etmişti. Kahverengiden sarıya ve yeşile kadar binlerce farklı rengin kombinasyonuyla doğa benzersiz bir şölen hazırlamıştı bize. Bozcayaka, Çamlıca ve Küre köylerini birer birer arkamızda bıraktık. Zamanın yıpratıcılığına karşı zorlukla direnen yorgun evleriyle dikkat çeken köylerin arasından usul usul geçtik. Bahçeler bozulmuş, elmalar dallarda kalmıştı. Nedense memlekette her sene elmanın sefilliği yaşanır olmuştu artık. Sokaklara dökülen elmalar, dallarda kalan, ağaçların dibine yığılan ve üretici nezdinde asla para etmeyen o güzelim elmalar… Benzer manzaralar, Mendegüme çevresinde de vardı.

 
Aktaş Tepesi'nden Küçük Menderes Ovası'na bakış; arka planda Ödemiş...

 
Karıncalık Mevkii'nden Bademli üstündeki yamaçların görünümü

950 metrelik Küre Gediği’ne ulaştığımızda hava serinlemişti. Bizi Aktaş Tepesi’ne ve Karıncalık Mevkii’ne götürecek toprak yola gelmiştik. Bademya (Bademli) yönünde toprak yola girdik. Yaklaşık 8 kadar bu yoldan gittik. Ipıssız bir coğrafyadaydık; sanki bizden başka dağlarda başkası yoktu. Altımızda uzanan derin vadilerle Küçük Menderes Ovasına doğru alçalan topografyadan giderek uzaklaştığımızı hissediyorduk. Yükseklik 1000 metreyi geçmişti. Zaten Karıncalık Mevkii, haritadan baktığımız kadarıyla 1200 metre civarındaydı.

 
Üç Yol Savaşları'nın vuku bulduğu coğrafya
(Mevkii adları Google Earth'de işaretlenmiştir.)

 
Bizleri dağlarda ağırlayan değerli dostlarımız; Adagideli Mustafa Bey ve eşi Ayten Hanım

 
Karıncalık Mevkii'nde sonbahar; Mustafa'nın mekanına giriş...

 
Mustafa kardeşimiz, aynı zamanda yaman bir avcıdır; sevgili köpeğiyle...

Yaklaşık 8 km kadar yol kat ettikten sonra dağın başında bir üç yol ağzına geldik. Bademya-Adagide yönündeki küçük bir tepenin ardından motor sesi gelmekteydi. Sese doğru yürüdük. Önce elma bahçeleri, büyük bir havuz ve derme çatma bir ev çıktı karşımıza. Çardağın altında birkaç kişi bir masanın çevresinde bir şeyler yiyorlardı. Onlara doğru yaklaştık; selam verip kendimizi tanıttık. Ne amaçla orada olduğumuzu anlattık. İşte o an, Adagideli Mustafa kardeşimizle tanıştığımız andı. Hemen bizi buyur ettiler. Mustafa Bey, bulunduğumuz yerin Karıncalık Mevkii olduğunu söyledi. Hele bir oturun dedi; ben size bütün çatışma alanlarını ve siperleri göstereceğim diye de devam etti. Bu durum, bizim için bulunmaz bir fırsattı. Biz yanımızda eşlerimizin de olduğunu söyledik ve onlara haber verelim dedik.

 
Gezginler, Aktaş Tepesi yolunda; haydi hayırlısı...

 
Aktaş'a çıkarken ilk siperler

 
bir diğeri...

 
Aktaş çıkışında ağzı kapanmış bir mağara ağzı; is karaltıları dikkat çekici...

 
Aktaş Tepesi'nde siperler

Bunun üzerine Mustafa Bey, hemen traktörüne atlayıp, bahçenin aşağı kotlarında barbun fasulye toplamakta olan eşini almak üzere fırlayıp gitti. Gözle kaş arasında eşini getirmiş, hep beraber tanışma faslını tamamlamıştık nihayet. Mustafa Bey, Adagide’de (Ovakent) traktör tamircisiydi. Eşi Ayten Hanım ise Bademli köyündendi. Burası onların yaylası gibiydi; bütün yaz akşamlarını tepeden aşağıya doğru uzanan bir çardağın altında geçiriyorlardı. Hemen altımızda akşam karanlığında bizim de tanık olduğumuz Adagide ve Bademli’nin ışıklarıyla aydınlanmış ovanın görünümü benzersizdi. Mustafa, hemen içerden getirdiği bir taşınabilir belleği, çardağın direklerinden birine asılı olan müzik çalarına taktı ve o anda dağdan ovaya doğru şu ezgiler yayılmaya başladı:

Gökçen Efem iner gelir inişten
Her yanları görünmüyor gümüşten
Gökçen Efem şimdi gelir dövüşten
Gökçen Efem, efelerin efesi
Altın gümüş para dolu kesesi
Gökçen Efem efelerin efesi
Altın gümüş para dolu kesesi
Bozdağı'ndan gelir onun gür sesi
Gökçen Efem, efelerin efesi
Altın gümüş para dolu kesesi
Gökçen Efem inip gelir inişten
Her yanları görünmüyor gümüşten
Gökçen Efem şimdi gelir cümbüşten
Gökçen Efem efelerin efesi
Gökçen Efem efelerin efesi
Altın gümüş para dolu kesesi
Bozdağ'dan gelir onun gür sesi
Gökçen Efem efelerin efesi

 Tireli Muammer Ketencoğlu'ndan Gökçen Efem türküsü
(Youtube'dan alınmıştır.)

Böyle bir güzellik olabilir miydi? Ama oldu. Biz Üçyol Savaşları’nda; Gökçen Efe’nin ve kızanlarının Yunan kuvvetlerine karşı savaştığı Üçyol sırtı ile Aktaş Tepesi’nin arasında bulunan Karıncalık Mevkii’ndeydik ve şu anda Mustafa’nın sayesinde; Gökçen Efe’yi, onun adına yakılan bir yöre türküsünün eşliğinde; bu dağ başında anmaktaydık. Bundan daha büyük bir bahtiyarlık olabilir miydi? Çın çın ötüyordu dağlar; o güzelim türkünün ezgisi, Gökçen Efe’nin tüfeğinden çıkan kurşunların seslerine karışıyordu sanki…

 
Mustafa, Aktaş Tepesi'nde Gökçen Efe'nin siperlerinin izinde...

 
Aktaş Tepesi siperleri

 
Aktaş Tepesi'nde tipik bir siper örneği daha...

 
Aktaş Tepesi, bir siperin görüş açısı içinde yer alan soldaki sırt, Üçyol Mevkii; burada Yunan mevzileri bulunmaktaydı.

 
Üçyol Mevkii

Hemen masa temizlendi. Mustafa Bey’in eşi birden ortadan kayboldu. 15 dakika mı geçti, yirmi mi; bilinmez. Birden masanın üstü mütevazı bir şekilde donatıldı. Dağların başında, kıt olanaklarla hazırlanan bu sofranın tadına doyulamadı. Mustafa Bey, bize bir yandan topografya ile bilgiler de aktardı o sıralar. Bulunduğumuz Karıncalık Mevkii’nin kuzey batısında hemen altımızda Üçyol Mevkii uzanmaktaydı. Burası Üçyol Savaşları sırasında Yunan mevzilerinin bulunduğu sırttı.

 
Aktaş Tepesi'nden Karıncalık Mevkii ve hemen altında yer alan Asar Tepe'nin görünüşü

 
Karıncalık Mevkii'nde; 1200 metre rakımda bir öğle yemeği için her şey mevcuttu masada.

 
Aktaş Tepesi hatırası; kekik toplarken...

 
Aktaş Düzlüğü; her yer geven kaplı...

Karıncalık Mevkii’nin güney batısındaki yaklaşık 1400 metre rakımlı Aktaş Tepe ise Üçyol Savaşı’ndaki Gökçen Efe’nin kuvvetlerinin mevzilendiği tepeydi. Bunun güneyinde Aktaş Düzlüğü ve adını bugünlerde yeni yeni açmakta olan çiğdem çiçeklerinden alan Çiğdem Düzlüğü yer alıyordu. Bunun hemen arkasında ise köylülerin Hacet Dede dedikleri 1600 metre yüksekliğindeki zirve, onun doğusunda ise Bademya (Bademli)’ye doğru hafif bir meyille alçalan Kervan Düzlüğü bulunmaktaydı. Doğumuzda yer alan ve kıvrım kıvrım dağ yollarının yer aldığı derin vadiye ise yörede Ay Çukuru adı verilmekteydi. Karıncalık Mevkii’nin aşağılarında ve kuzey doğu yönünde; Adagide (Ovakent) ile Bademya (Bademli)’nin arasında uzanan ve üzerinde Bizans Dönemi gözetleme kalelerinden biri bulunan Asar Tepe isimli çıplak bir tepe de yakınımızdaki topografyanın önemli unsurlarındandı.

 
Çiğdem Düzlüğü'nde bir çobanın duygularından yansıyan; göklere selam olsun diye...

  
Mendegüme ile Bademya'nın otlaklarını ayıran çit; bir zamanlar ihtilaf konusu olmuş.

  
Çiğdem Düzlüğü'nde kekiklerin bembeyaz çiçekleri

 
Arkada Mum Kayası ve daha düşük kotta devam eden Kervan Düzlüğü

Mustafa kardeşimiz, yemek sonrası; bizi traktörünün arkasındaki römorka bindirerek oldukça dik ve bozuk bir yoldan Aktaş Tepesi’ne çıkardı. Eşi Ayten Hanım, bir rehber gibi çevredeki topografya hakkında bizi bilgilendirmekteydi. Aktaş Tepesi’nin ovaya bakan cephesinde siper kalıntılarını gördük. Gökçen Efe’nin kızanlarıyla birlikte basmadık yer bırakmadığı bu dağlarda şimdi biz dolaşıyorduk. Onun ve bu uğurda canlarını hiçe sayan yiğit savaşçılarının sayesinde özgürce bu dağlarda dolaşabiliyorduk bugün.

 
Mustafa Bey ve eşi Ayten Hanım; Çiğdem Düzlüğü'nden inerken bu dağlar bizden sorulur derler gibi..

 
 Aktaş Düzlüğü'nde Gökçen Efe'den ve kızanlarından bugüne kalan boş bir kovan; dibinde 1912 tarihi okunuyor.
(Fotoğraf: Hasan Doğan)

 Bu da aynı yerde savaşın başka bir izi; yamulmuş ve patlamamış bir mermi
(Fotoğraf: Hasan Doğan) 

Aktaş Düzlüğü ve Aktaş Tepe; ismini, barındırdığı beyaz renkli çakmak taşından alıyor olmalıydı. Çünkü çevrede bu tür taşlara çok miktarda rastlama olanağı vardı. Aktaş Düzlüğü’nde dolaşırken Mustafa, yer yer mezar izlenimi veren yerleri işaret etti. Bunları “cavır” mezarları olarak tanımladı anlatırken bizlere. Tepe gevenler ve kekik ocaklarıyla kaplıydı. Kekiklerin bazıları üzerinde bembeyaz çiçekleriyle hala capcanlıydılar. Biraz daha ilerideki düzlükte çiğdemler vardı; gevenlerin ortasında açmakta olan… Çiğdem Düzlüğü denmesinin altında yatan anlam da bu olsa gerekti.

 
Çiğdem Düzlüğü ve Ay Çukuru

 
Çiğdem Düzlüğü'ne ismini veren lila rengi çiğdemler baş vermişti o gün.

 
Önde Çiğdem Düzlüğü; arkada Aktaş Düzlüğü ve en arkada Üçyol Mevkii'nin bulunduğu sırtlar...

Ay Çukuru’na doğru; Çiğdem Düzlüğü’nün kıyısında taşların üst üste konmasından oluşturulmuş birkaç kule dikkatimizi çekti. Mustafalar, bunu yörede hayvan otlatan bir çobanın can sıkıntısından yaptığını anlattılar. Uzaktan bakınca Himalayalar’daki Budist nişangâhlarını hatırlattı bize her nedense. Belki de kendince bir anlamı vardı. Belki gökteki “Tengri”ye bir şeyler anlatmak istemişti; kim bilir?

Çiğdem Düzlüğü'nde bir çobanın yaptıkları...

 
Ay Çukuru ve Bademya'ya doğru vadiler...

 
Gevenlerle kaplı Çiğdem Düzlüğü, küçük bir gölet, çoban kulesi; arkada Mum Kayası 

Biz Aktaş ve Çiğdem Düzlüğü’nde dolaşırken akşam karanlığı çökmüştü bile dağlara… Biraz önce karşımızda olan güneş, aceleyle Tire üzerinden ardında kızıllığını bırakarak kaybolup gitti. Havanın ayazı da etkiliydi artık. Neyse ki, Mustafa’nın verdiği avcı gocuğu sayesinde “zibek” gibi ortalıkta dolaşmaktan kurtulmuştuk.

 
Çiğdem Düzlüğü'nün kıyısındaki kayalıklar üzerinde; Mustafa ile birlikteyiz. 

Ama Mustafa’ya göre dolaşacak yerler bitmemişti daha. Bize, traktörün ışıkları altında ve koyu karanlıkta; tüm elmalığını ve aşağılardaki bahçesini gösterdi. Bayır aşağı, bahçe arasındaki toprak yoldan inerken ovadaki ışıklar içindeki Adagide ve diğer köylerin manzarası benzersizdi. Arka planda ise yoğun ışıklar içinde Ödemiş, Bayındır ve daha silik olmakla birlikte Birgi yer almaktaydı. Sessizlik ve sadece karanlığın içinden bize ulaşıp gelen ışık, bir de traktörün motor sesi; başka bir şey yoktu.

 
Batıda; Tire üstünden güneş batmakta; biz hala Aktaş Tepesi'ndeyiz.

 
Aktaş Tepesi'nden dönüş yolunda...  

Mustafa kardeşimizin son jesti, bize sunduğu dalından elma servisi oldu. Dağ başında hiç tanımadığı, belki bundan sonra da hiç karşılaşmayacağı bu insanlara evini, sofrasını açmış; onları dağ bayır traktörü ile dolaştırmış, bir de üstüne üstlük çeşit çeşit lezzette o güzelim elmalardan kendi elleriyle toplayarak iki çuval elmayla bizi İzmir’e uğurlamışlardı. Küçük oğlu, İzmir’de bir üniversitede okumaktaydı. Bu konuksever, aydınlık yüzlü ve dost canlısı insanlara hayran kalmıştık doğrusu… Karanlıkta vedalaşarak ayrıldık yanlarından. Onlar ise, daha ortalığı toparlayıp, yılan gibi kıvrılan dağ yollarından ovaya ineceklerdi. Bizim ise, içimizde bir burukluk kalmıştı sanki. Gökçen Efe’nin izini sürdüğümüz Aktaş Düzlüğü’nde, Karıncalık ve Üçyol Mevkilerinde bir duygu yoğunluğu yaşamıştık bugün. Kurtuluşun o isimsiz ve aziz kahramanlarını saygıyla anarak Küre Gediği’nden ovaya doğru kendimizi usulca karanlığın koynuna bıraktık. Hedef Tire ve İzmir’di.

Dipnotlar
(1)    Mendegüme ve çevresi ile ilgili olarak bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/02/yeniden-aydin-daglari-mendegume-ve.html
(2)   Celal Bayar, Ben de Yazdım, 7.Cilt; Sabah Kitapları-1997; sayfa:57
(4)  Celal Bayar, a.g.e, 7.Cilt; Sabah Kitapları-1997; sayfa:56-60
(5)   Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında gezi sırasında İF/NF tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

7 yorum:

  1. Ege dağlarında kurtuluş savaşının izlerini gösteren, Efelerin bu savaşlardaki az bilinen rollerini anlatan bu gezi- yazınız takdiri şayandır.Ayrıca şehir insanında bulunmayan,, Doğanın kucağında yaşayan insanların sıcaklığını doğrulayan anlatımlarınız insanı çok düşündürüyor.Yaşam mekanlarımızın davranışımızı ve karakterimizi nasıl etkilediğini unutuyoruz çoğunlukla...

    YanıtlaSil
  2. Sevgili İbrahim Bey, ellerinize sağlık. Harika bir gezi ve sunum olmuş. Babamın amcası Demokrat İzmir Gazetesi yazarlarından ve eski CHP İzmir Milletvekili Ziya Hanhan'ın, Gökçen Efe Destanı adlı bir kitabı bulunmaktadır. Saygılarımla, esenlikler dilerim.

    Uluç Hanhan
    www.uzunada.blogspot.com.tr

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uluç Bey, bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz nedeniyle size teşekkür ederiz. Açıkçası büyük amcanız Ziya Hanhan'ın kitabını karıştırmak isteriz. Gökçen Efe, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcında çok özel bir kişiliktir. Hamaset içinde yok oluyor kahramanların özü. Umarız doğru yolu buluruz bir gün. Sevgiyle kalın. Görüşmek dileğiyle...İF

      Sil
  3. ben çok etkilendim.elinize sağlık.adım adım gezmiş gibi oldum. sabahattin burhan'dan okumuştum buraları çok merak ediyordum.sayenizde tüm merakım giderildi.çok çok teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize teşekkürler... Devamılığı dileğiyle...İF

      Sil
  4. Güzel bir çalışma Teşekkü
    r ederim

    YanıtlaSil