Alankıyı, Bayındır’dan yaklaşık 12 km.
uzaklıkta ve 800 metre rakımda; Kemalpaşa Yiğitler – Bayındır geçiş yolu
üzerinde yer alıyor. Eski zamanlardan beri sıcak yaz günlerinde Bayındırlılar
için en yakındaki yayla özelliği taşıyan yerleşimde bitki örtüsü olarak elma,
kiraz, şeftali, ceviz, kestane v.b. meyve ağaçları ile hemen köyün
sınırlarından başlayan kızılçam ormanları dikkat çekiyor. Geleneksel olarak
Yörüklerin yaylak olarak kullandığı bölgede zamanla yapılaşmalar artmış;
şimdilerde birbirinden oldukça dağınık bir şekilde yaylaya saçılmış da olsa
50’den fazla villa ve köy evi yer alıyor. Köy içinde de titiz bir şekilde
yapılmış ve mimari değerler açısından belli bir estetiğe sahip örneklere de
rastlıyoruz. Ama her yerde olduğu gibi, bu işin çığrından çıkma potansiyeli ne
yazık ki burada da hissediliyor. Çünkü buralardan her geçtiğimizde yapılaşmanın
biraz daha arttığını çok rahat gözleyebiliyoruz.
Ocak ayında köye girişte, sessizlik ve kış
mevsiminde de burada yaşayan birkaç ailenin oturduğu evlerin bacalarından tüten
dumandan başka bir hayat belirtisi ile karşılaşamıyoruz.
Alankıyı; yayla köyü
(Resmin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)
Girişte yer alan iki
kahveden soldakine girdiğimizde kahveciden başka kimsenin olmadığını görüyoruz.
O da zaten yeni gelmiş; çayı demlemekle ve kahvenin ortasında yer alan varilden
bozma odun sobasını yakmakla meşgul. Çayımızı içip yürüyüşe başlıyoruz.
(Resmin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Bu gün hava ayaz ve yağışlı idi. Sıcaklık 1 dereceye kadar düştü. Yükseldikçe kar yağışı da başlıyor. Kuzeye dönüşlerimizde sert rüzgâr ile birlikte kar yağışı hafiften tipiyi andırıyor. Küçük Menderes Ovası’na 837 metre rakımlık bir tepeden bakan konumda, Tire civarında 1989 yılında çıkan bir orman yangınında hayatını kaybeden görev şehidi Orman Yüksek Mühendisi Ali Yağbasan’ın adının verildiği bir piknik alanı ile karşılaşıyoruz. Geçtiğimiz Nisan ayında devreye alınan "Bayındır Kent Ormanı" piknik alanında bir restoran ve yangın göleti de yer alıyor. Hava sıcaklığını arabadan uzakta olduğumuz için ölçme şansımız artık yok, ama yürürken her halde sıfırın altında olmalı diye düşünüyoruz. Kar yağışı ve sis tepede artarak devam ediyor ve yaklaşık 2 saatlik bir yürüyüş sonrası piknik alanından dönüşe geçiyoruz.
(Resmin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)
Dönüş yolunda bütün yapraklarından azade, dev söğüt ağacını selamlayarak ve köyün sınırında yer alan evlerin arkasındaki patikadan, Yiğitler yönüne akan dereye doğru inerek başladığımız yere geri dönüyoruz. Çıtır çıtır yanmakta olan odunların ateşiyle iyice coşan sobanın başında yediğimiz yemekten sonra, kahvehaneden ayrılarak Bayındır’a doğru hareket ediyoruz.
Alankıyı yaylasında yapayalnız söğüt ağacı
(Resmin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)
Bayındır’da daha önceleri yıkılmak üzere gördüğümüz Hacı Sinan Külliyesi arkasında yer alan eski Hükümet Konağı’nın Belediye ve İl Özel İdaresi’nin ortak çabası ile sürdürülen bir restorasyon sonrası ayağa kaldırıldığını; ayrıca biraz aşağıda Belediye tarafından asılan ilan tahtalarındaki duyurulardan eski bir Ermeni Kilisesi (daha sonra kütüphane), Papazın evi, Hacı Sinan Külliyesi Deveci Hanı ve Belediye Hizmet Binası ile ilgili restorasyon çalışmalarının da sürdürüldüğünü sevinerek öğreniyoruz. Biraz aşağıda 19.yy.da İngilizler tarafından Victoria dönemi mimarisine uygun olarak inşa edilmiş istasyonlardan biri olan tarihi Bayındır tren istasyonunun da restore edildiğine tanıklık ediyoruz. Yılların yorgunluğuna direnerek ayakta kalmaya çalışan bu değerli kültürel varlıklarımızın kimin eliyle olursa olsun sahiplenilmesi ve ayağa kaldırılması bizi gerçekten umutlandırıyor.
Eski Hükümet Konağı
(Resmin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)
Bayındır çıkışından Tire’ye doğru yöneliyoruz. Biraz ilerden, Küçük Menderes Ovası’nı enine kat etmemizi sağlayacak Mahmutlar Regülâtörü’ne doğru sağa sapıyoruz. Önce Küçük Menderes taşkınlarını önlemek ve ovaya düzenli su vermek amacıyla Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya ve İzmir Valisi Kazım Dirik’in girişimleriyle yaptırılan ve Cumhuriyet’in kutlu eserlerinden olan Türkiye’nin ilk regülâtörü ile karşılaşıyoruz. Regülâtörün tanıtım levhasından; inşaatının 1935 yılında başlayıp 1939 yılında tamamlandığını, inşaatın Su İşleri İkinci İdaresi Tire Şube Mühendisi Adnan Sancar tarafından kontrol edildiğini; projenin ise Profesör Mösyö Teodor Rebak’a ait olduğunu öğreniyoruz. Bu değerli insanların yanmış yıkılmış bir ülkeyi ayağa kaldırmak üzere nasıl bir kalkınma hamlesi başlattıklarına, anıları önünde minnet ve saygıyla eğilerek bir kez daha tanık oluyoruz.
Yol, Mahmutlar’a doğru Akkoyunlu kavşağında Tire – İzmir asfaltına kavuşuyor. Mahmutlar’a dönüp biraz ileride bizi Tire – Selçuk (eski Sardes – Efes Kral yolu olarak da bilinir) asfaltına ulaştıracak olan Eskioba – Yenioba – Kurşak yoluna, sola sapıyoruz. Yaklaşık 10 km. sonra Kurşak köyüne geliyoruz.
Köyün meydanına hafifçe yüksekten bakan, hala gösterişli ve bakımlı eski bir konak dikkatimizi çekiyor. Kahvecinin babası ile yaptığımız sohbette; konağın buraların eski sahiplerine ait olduğunu, köy arazisinin Cumhuriyet’in ilk dönemlerine kadar Hacı Mukaddes Hanım isimli bir kadının çiftliğinin sınırları içinde kaldığını, daha sonraları bu arazilerde Naim Çeşmelioğlu ve Âdem Beylerin hüküm sürdüklerini, ilerleyen zamanda ise toprağın köylülere satılarak yada dağıtılarak bu köyün kuruluşuna ön ayak olunduğunu öğreniyoruz. Kırmızıbiber üretiminin önemli yer tuttuğu köyde bu ürünün satışında kullanılmak üzere kurulmuş bir de kantar yer alıyor. İçtiğimiz ada çaylarını bitirir bitirmez, kahvedekilere veda edip yavaş yavaş İzmir’e dönüşe geçmek üzere kahvehaneden ayrılıyoruz. Önce Tire – Selçuk asfaltına; oradan da Aydın – İzmir otoyoluna kavuşarak dolu dolu geçen yorgun bir günün ardından yönümüzü İzmir’e doğru çeviriyoruz.
Yazan: İ.F
Düzenleyen: MYC
Düzenleyen: MYC
NE KADAR GÜZEL ELİNİZE SAĞLIK TEBRİK EDİYORUM ULVİ SESSİZLİĞİN İLÇESİ GÜZEL BAYIDIRIMIZI VE ÇEVRESİNİ ÇOK GÜZEL ANLATMIŞSINIZ...
YanıtlaSil