15 Mayıs 2022
İbrahim Fidanoğlu
Efsaneleşmiş tanrılara karışmış ulu Mimas Dağı,
bir kez daha görkemli
ve Apollon’un kutsal ışığıyla parlayarak;
seyrediyordu Ege’nin sularının yaslandığı yerinde…
(Homeros)
Giriş
Baharın en güzel
günlerinden biriydi. Karaburun coğrafyasına epeydir uğramamıştık. Şimdi sapsarı
katırtırnaklarının, açık pembe renkli çiçekleriyle yaban güllerinin (kuşburnu)
coştuğu zamanlardı. Hem onları görmek, hem de Karaburun’un doğu kıyısındaki; varsa iyi-kötü değişiklikleri
yerinde gözlemlemek üzere yönümüzü Karaburun
yarımadasına çevirdik bugün. Bakalım neler görmüşüz; haydi hayırlısı…
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Sabah vakti; Uzunkuyu
Eski İzmir-Çeşme karayolu üzerindeki
Uzunkuyu, adını köyün merkezinde yer alan bir ulu çınar ağacının hemen
yakınındaki eski bir su kuyusundan alıyor. Bu kuyulardan köyde birkaç tane daha
var. Demek ki Çeşme coğrafyasında
eskiden beri devam ede gelen bir su problemi ve bunun ortadan kaldırılmasına
yönelik çabalar hep süre gelmiş.
(A.Aydemir; Şubat 2014)
Çınaraltı kahvehanesinde baharda bir Pazar sabahının
erken uyanışı vardı sanki. İçilen çaylara karışan, köylülerin ve şehirden gelip
buralara yerleşen emekli taifesinin muhabbeti yankılanıyordu çınar altında. Ya
köyün camisinin girişindeki bir mermer plakada yazan şu dizelere ne demeli;
anlayanlar için sanki hayat dersi gibi…
“Mala mülke mağrur olma
Deme yoktur ben gibi
Bir muhalif rüzgâr eser
Savurur harman gibi”
Yunan işgalinde Yunanların karakol olarak da kullandığı eski Barbaros İlkokulu; şimdi turistik amaçla kullanılıyor.
(Nisan 2007)
Çınaraltı’nda simit, peynir ve arka arkaya gelen çaylarla
zenginleşen mütevazı kahvaltımız sonrasında, Uzunkuyu’dan Manzara Kahvesi
yoluyla Barbaros köyüne doğru hareket
ettik. Amacımız Karaburun yarımadasının
doğu kıyılarını takip ederek kuzeye doğru ilerlemek; Barbaros-Karapınar boğazını aşarak, Karapınar deresi boyunca uyanan doğadaki değişime tanıklık etmekti.
Acaba katırtırnakları ne durumdaydı; karabaş otları açmış mıydı? Doğanın
kokusu, baharın kokusuna ne kadar karışmıştı? Merakla Manzara Kahvesi sapağından yangın amaçlı bir dizi göletin de
bulunduğu Barbaros düzlüğüne doğru
indik.
Barbaros İlkokulu; ön cephesi (eskiden bu haldeydi)
(Nisan 2007)
(Nisan 2007)
Barbaros’tan Karapınar’a
Barbaros köyü, son yıllarda Urla-Çeşme
sahanlığındaki tüm köylerde olduğu gibi ziyaretçilerine hoş sürprizler
hazırlayan bir değişim içinde… Yunan işgali döneminde askeri karakol olarak da
kullanılan; köyün girişindeki 1912 yılından kalma tarihi ilkokul binası, Çanakkale
Savaşı’nda verdiği şehitlerle duyduğu gururu atalarına bir selam gönderircesine
somutlaştırdığı saygı anıtı, meydanında yer alan canlı kahvehaneler, yerel
ürünlerce zengin hoş dükkânlar, birbirine bitişik
nizamda yapılmış bembeyaz badanalı evlerinin arasından geçen daracık sokaklar;
bu sokaklarda dolaşırken
karşınıza ansızın çıkıveren sevimli korkuluklar, hafif bir meyille köyün
derinliklerine doğru yükselen yolun sonunda eski tarihi cami ve özellikle hafta
sonları şehrin bunaltıcı hayatından kaçan ziyaretçilerine sunduğu sakin, ama
neşeli ve aktif zamanlar; işte size Barbaros’un
özeti…
(Nisan 2007)
(Nisan 2007)
Köyün üst düzleminde yer
alan eski caminin yanından geçerken avlusundaki bilge zeytin ağacını
selamlayarak Karapınar yoluna doğru
yürüdük. Daha önce 2015 yılında Karapınar’dan
Barbaros’a doğru gerçekleştirdiğimiz
yürüyüşümüzde, iki köyü birbirine bağlayan ve batısındaki Kocadağ’ın eteklerine yalayarak Barbaros
yakınlarında Ildır’a doğru kıvrılan
dereye paralel yol topraktı. Şimdi ise asfaltlanmıştı.
Barbaros'da bir koca kapı; ardında koskoca bir dünya...
(Mayıs 2015)
(Mayıs 2015)
Barbaros köyünün Karapınar yönündeki çıkışında yer alan bir eski yel değirmeni yıkıntısı
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Barbaros’un çıkışında yolun kıyısında 19.yy.dan kalma eski bir yel
değirmeni yıkıntısı vardı. Kuzeyli sert rüzgârlara açık duvarın büyük bölümü
yıkılmıştı. Üst katına çıkmak için yapılmış merdiven basamaklarından küçük bir
bölüm hala belirgin durumdaydı. Silindirik değirmen duvarının üst kat zeminini
taşıyan ahşap hatılların yuvaları ise hala mevcuttu.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Dereye paralel seyreden yolun Karapınar
çıkışına doğru ilerledik. Çıkışa yakın konumda; yol düzleminden daha alçak seviyedeki
bir düzlükte yoğun ceviz ve çınar ağaçları altında bir koyu gölgelik vardı.
Dereye inen kısa patikanın iki yanında sapsarı çiçekleri ve etkileyici
kokusuyla katırtırnakları doluydu. Narenciye ve ceviz ağaçlarının bir arada
bulundukları bu düzlük, Karapınar’a
doğru genelde makilik bitki örtüsünün hâkim olduğu topografyada benzersiz bir
konfor alanıydı.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Karapınar, Karaburun yarımadasının
pınarlarla anılan iki köyünden biridir aslında. Bir diğeri de Karaburun ilçe merkezine yaklaşık 12 km
uzaklıkta olan Kaynarpınar’dır. Her
iki kaynak da; özellikle Şeyh Bedrettin’in
müridi Börklüce Mustafa’nın bu
yarımadada ağırlık kazanan 15.yy.daki Çelebi
Mehmet iradesine karşı önderlik ettiği ayaklanmanın askeri ve lojistik
hikâyelerinde su temini açısından önem taşır. Özellikle Börklüce kuvvetlerine karşı, zamanına göre son derece donanımlı Şehzade Murat ve Beyazıt Paşa komutasındaki 30.000 kişilik Osmanlı ordusunun günlük
su ihtiyacının karşılanması o gün için önemli bir lojistik problemi olmalıdır.
Bu da Osmanlı ordusunun Kanlıburun’a
doğru evrilecek rotasının belirlenmesinde anahtar meselelerden biri olarak
kabul edilmelidir.
(Mayıs 2019)
(A.Aydemir; Mayıs 2015)
(Ocak 2010)
Eğlen Hoca ve İnecik
Karaburun’u Çeşme-İzmir asfaltına bağlayan ana yola
çıktıktan sonra Balıklıova ve Mordoğan üzerinden Eğlenhoca köyüne doğru devam ettik. Yarımadayı çepeçevre saran kıyı
çizgisi boyunca konumlanmış; kimi Akdağ’ın
yamaçlarında, kimisi ise hemen kıyıda bulunan köylerin isimlerinin hepsi ayrı
bir hikâyeyi saklar gibidir.
(Mayıs 2022)
Eğlenhoca baraj yolundan İnecik yönüne bakış; önde katırtırnakları; arka plandaki tepede İnecik köyü
(Mart 2010)
(Mart 2010)
Çevredeki köy adları; Eğlen Hoca,
Kösedere, İnecik; biraz daha ilerde Ambarseki
ve Saip; Gerence Körfezi’ne bakan yüzde Tepeboz
ve sanki bozgunlar ve korsan saldırılarına karşı sinmiş ve derin bir vadinin
ardına saklanmış gibi denizi gözetleyen Bozköy,
Gerence’nin diğer köyleri; Hasseki, Sarpıncık, Eski Rum köyü Sazak, Parlak,
Salman ve Küçükbahçe ve dağdaki Meli ile deniz kıyısındaki Kara Reis…
(Nisan 2015)
(Mart 2016)
Bu köylerin bir kısmı 15.yy.daki bu coğrafyada yaşanmış bir büyük
deneyimin ve kavganın tanıkları olmuşlardı. Öyle bir alt üst oluş ve kıyımı
yaşamış olmalı ki yarımada; belki Osmanlı’nın bu toprakları lanetlemesi, belki
de kıyımdan kurtulan kılıç artığı halkın korkudan ve acıdan sinerek, bu dar
geçitlerin hikâyelerinden uzaklaşıp unutmak düşüncesiyle bu vadilere ve eski
yerleşim alanlarına en az iki yüz yıl uğramayışı sonrasında her yer balkanlık
olmuş.
(Mart 2010)
(Mart 2010)
Bütün bunlar; Karaburun
yarımadasında yaşanan o toplumsal dramın izlerinin üstünü doğanın yorganıyla
örtüvermiş sanki. Bütün patikalar, bütün yollar kapanmış gitmiş. Yaşam alanları
battal olmuş; evlerin taş duvarları birer yıkıntıya dönerek zaman içinde ağıl
malzemelerinde değerlendirilmiş. Kırsalda taşların çevrildiği dev taş
havuzlarına dönmüş yaşam mekânları.
(Mart 2010)
(Mart 2010)
(Ocak 2010)
Eğlenhoca da bu eski yerleşimlerden biri… Köyün isminde
belli ki kadim hatıralar ve sırlar saklı; hoca kim; neden oyalanıp eğleniliyor?
Beklenen kimdir? Akla hemen bu toprakların eski hikâyeleri geliyor; Börklüce Mustafalar,
Dede Sultanlar; yârin yanağından gayri her şeyin ortak olduğu bir ütopyanın
peşinde koşarak Kanlıburun’da
kılıçtan geçirilen ak libaslı Bedrettin yiğitleri, Sakızlı Rum gemiciler, on
binler geliyor akla? Sisli bir hayal gibi; yüzyıllar ötesinde şimdi…(1)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Biz ise, sıcak bir bahar
sabahında köyün meydanından eğimli bir araziye oturtulmuş tarihi camiye
yürüyoruz şimdi. İki yanımızda çınarlar, salkım söğütler ve başkaları…
Minaresinde yer alan
kitabesinden anlaşıldığı kadarıyla 19.yy.da inşa edilmiş köyün camisi son
yıllarda kapsamlı bir restorasyon süreci yaşadı. Caminin de yer aldığı köyün
merkezi sayılabilecek bu yokuşun iki yakasında kahvehaneler ve küçük dükkânlar
yer alıyor. Caminin karşısında yer alan iptidai bir çeşmeden Akdağ’ın derinliklerindeki katmanlardan
süzülüp gelen tatlı ve şifalı bir suyun aktığını belirten bir levha var;
üzerinde aynen şöyle yazıyor:
(Mayıs 2022)
(Mart 2010)
“Su, Yeraltı Nehri;
Akdağ’a yağan kar ve yağmur sularının geri dönüşümü; Alacan Çeşmesi, Baldır
Pınarı, Aşapınar (yani Aşağı Pınar), Köprü; Solca Çeşme, Kerim Pınarı, Aksu;
köyün içinde üç yerde 24 saat kaynaklar…
Eğlenhoca’da yaşayanlar, bu su kaynaklarıyla 100 yaş
üzeri yaşam sürmüşler. Bu akan su, yukarı pınardan gelmekte; %100 şifa, pet
şişelerinizi doldurun. Ücretsiz…”
Derme çatma levhada
bundan sonra yer alan kısım ise, bu suların ve su kuyularının Mordoğan’ın içme suyu ihtiyacını
karşılayabileceği, Eğlenhoca’nın üst
düzleminde DSİ tarafında geçmiş yıllarda yapılmış olan gölete ihtiyaç
bulunmadığını belirten ve kendince konuyla ilgili eleştiriler de getiren
ifadeler yer alıyor. Naifçe ama içten yazılmış; sanki makama yönelik açık bir
dilekçe gibi…
(Mayıs 2022)
Avlu düzleminden basamaklarla erişilen Eğlenhoca Camisi'nin üzerinde onarım tarihi olan 1902'yi taşıyan giriş kapısı
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Eğlenhoca Camisi’nin avlusunda ve karşı
yakadaki kahvehanenin bahçesinde çınar ağaçlarının koyu gölgesine sığınmış
yoğun bir müşteri kalabalığı var. Biraz cami avlusunda soluklanıyoruz;
çaylarımızı içerken bir yandan.
(Mart 2010)
Eğimli bir topografyaya
oturtulmuş Eğlenhoca Camisi, dıştan
bakıldığında dikdörtgen formuna sahip; ama son cemaat yeri olarak
adlandırılabilecek girişi, kare planlı harim bölümü ile bütünleşmiş bir
anlamda. İki katlı bu bölümün üst kısmı, caminin kadınlar mahfilinin bir
uzantısına dönüşmüş. Caminin dış cephesinin köşeleri kesme taştan, diğer
yüzeyler ise moloz taştan örülmüş durumda. Kitabesinde Hicri 1239; Miladi 1824
tarihinin okunduğu minarenin ana gövdesi, kesme taştan örgülü bir kaidenin
üstünde yükseliyor. Üzerinde bir ay-yıldız motifinin de yer aldığı caminin
giriş kapısında yer alan 1902 tarihi ise, bir onarım tarihine işaret ediyor.
(Mart 2010)
19.yy.dan kalma İzmirli Rum saat ustası Anghelidakis'e ait bu antika duvar saati Mart 2010'da çalışmasa da caminin hariminin bir köşesinde duruyordu. Ama 2022'de yoktu. Acaba ne oldu?
(Mart 2010)
(Mart 2010)
Üzerinde kırmızı renki üzüm salkımları ve yeşil asma yapraklarıyla bezenmiş; 19.yy.daki ustasının isminin (J.A. Anghelidakis) yazılı olduğu Smryna saati
(Mart 2010)
Caminin iç mekânları,
Barok tarzı süslemelerle kaplı… Ahşap tavanın ortasında dışarıdan
algılanamayan, içi ahşap süslemelerle bezeli; yine ahşaptan bir kubbe yer alıyor.
Alçı süslemelerin ağırlıkla kullanıldığı yarım daire görünümlü bir nişe
yerleştirilmiş, yukarıdan aşağıya doğru dökülen, alçıdan püsküllü kordonla iki
yana doğru çekilerek önü açılmış perdeler, iki yanında kompozit başlıklı
sütuncelerin ortasına yerleştirilmiş mihrap oldukça göz alıcıdır.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Mihrap nişinin üzerinde
dikdörtgen şekilli bir çerçevenin içinde bir ayet kitabesi yer alır. Kitabenin
iki yanında yana yatırılmış lotus motifleri, kitabenin üzerinde ise, üzüm
salkımları ve asma yapraklarından oluşan alçıdan kompozit bir süsleme
bulunmaktadır. Bu süslemelerin hemen üzerinde alçıdan bir saçak ve onun
üzerinde mihrap süslemelerini bir anlamda tamamlayan üçgen görünümlü dallar ve
yapraklardan oluşan bitkisel alçı süslemeler mevcuttur.(2)
(Mart 2010)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Mihrabın solundaki
köşede yer alan kürsü ve sağındaki oldukça sade ahşap işçiliği ile dikkat çeken
minber ile harimi çevreleyen kemerli pencereler caminin iç mekânını tamamlayan
diğer unsurlardır.
Özetle dışı son derece
sade görünümlü, taş ve ahşap örgülü bu caminin içindeki süslemeler gerçekten etkileyici…
Yakın zamanda tamamlanan uzun süreli bir restorasyon sonrasında Eğlenhoca Camisi 19.yy.ın başlarından
kalan bir ibadet mekanı olarak Karaburun yarımadasındaki diğer benzerleri
arasında öne çıkıyor.
(Mayıs 2022)
Caminin bulunduğu eğik
düzlemin alt kodunda yer alan köyün meydanı özellikle hafta sonları canlanıyor.
Yakınlarda yapılan ve yöresel yiyeceklerin sunulduğu küçük bir
lokanta-kafeterya, köylülerin kendi ürettiği ürünleri sattıkları sıra sıra dükkânlar
ve kesme taş kullanılarak yakında yapılmış bir çeşme meydandaki çerçeveyi
dolduruyor. Köyün girişinde yer alan kalkınma kooperatifinin mandırasında ise, Karaburun yarımadasının kıl keçilerinden
sağlanan keçi sütünden peynir v.b. ürünler üretilip satış mağazasında
satılıyor. Fiyatları da şehre göre oldukça ehven…
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Karaburun köyleri, Akdağ’ın
bağrındaki saklı koyaklara korkuyla sinmişlerdir hep. Korsan baskısı bir
yandan, diğer yandan Osmanlı’nın Fetret Devri’nden kalan isyan ve zulüm
hatıraları, coğrafyanın hafızasına kazınmıştır sanki. Denize paralel kıyı
boyunca seyrederken Akdağ’ın
eteklerine gizlenmiş bu köyleri neredeyse hiç göremezsiniz. Oralara ulaşmak
için emek ister, sevgi ister; o topraklara tutku ile bağlanmak ister.
Yarımadanın ucundaki bir Bozköy, bir Tepeboz, batıya dönünce yarımadanın Sakız’a bakan yüzünde yer alan Hasseki, Sarpıncık, terk edilmiş Rum
yerleşimi Sazak, Salman, Parlak ve Küçükbahçe, Karareis üstündeki yine terk
edilmiş eski Rum köyü Meli, yukarıda
tarif edilen ve denizden bakıldığında asla fark edilemeyecek bir konumda
yerleştirilmiş gibidir.
(Mart 2010)
(Mart 2010)
İnecik; bir kale köy gibi…
Eğlenhoca’dan yine Akdağ’ın
bağrında saklı bir başka köye; İnecik’e
doğru yöneldik. Bahçe aralarından ilerlerken, köyün çıkışında; önce bir
zeytinyağı fabrikasının, hemen sonra da suyu gürül gürül akan eski bir Karaburun çeşmesinin önünden geçtik. Kösedere-İnecik kavşağına gelince İnecik’e doğru yöneldik. Köyün girişinde
yemyeşil bağlar, tarlalar arasındaki toprak bir yol sapağının köşesinde yeni
çiçeklenmiş yaban gülleri (kuşburnu ya da rosa canina’lar) ve yeni yapılmış modern çizgide evler vardı. Ama
bizim için esas çekici olan, köyün meydanının çevresinde konumlanmış ana
çekirdek idi.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
İnecik, gerçekten isminin şirinliği bir yana; hem o “-cik” ekindeki minikliğe ve denize doğru;
kıyıdaki iskelesi Kaynarpınar’a doğru
alçalan bir eğimli arazinin hemen tepe ucunda konumlanmasına işaret eden bir topografyaya
sahip. Ege’deki Yunan adalarında dolaşırken, yine denizden gelebilecek korsan
akınlarına karşı bir refleks olarak evlerin bitişik nizamda sırt sırta vermiş
şekilde; sanki bir kale gibi yerleşim sınırlarını çepeçevre sarması, aynen İnecik’te de gözleniyor. Çünkü orası da aynı
korkuyu yaşamış olmalı. Köyün tam ortasındaki şirin meydanın bir köşesinde,
yarımadanın doğu denizine bakan ve aynı zaman da kahvaltı evi olarak da işlev
gören köyün kahvehanesi vardı. Kahvehanenin kızılçamların gölgesindeki
avlusunun güzelliği bir yana, denize bakan verandası ise benzersizdi. Tabii ki
bu manzarayı yudumlamak şarttı. Avludaki eski bir zeytinyağı işliğinin
zamanında zeytin ezmek amacıyla kullanılmış olan taş baskı düzeneği, dış
cephesi dekoratif tuğla ile kaplı bir kaidenin üstünde yükselen bir Atatürk
büstü, piknik masaları, meydana bakan halen faal bir taş çeşme meydanın önemli
unsurlarındandı.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Verandanın hem alt
düzleminde bulunan bir iğde ağacının çiçekleri yeni açmıştı anlaşılan. Baharın
tam ortasında aşağılardan gelen bu eşsiz kokular, balkondaki ziyaretçilerin
başını döndürecek düzeydeydi. Hiçbir parfüm bu kokunun yerini asla tutamazdı. Karşımızdaki
Ayvaz Boğazı’ndan denize doğru
alçalan yemyeşil bir topografya ve onun ardında uzanan körfezin mavilikleri; İnecik’in doğu yönündeki manzarası da
oldukça etkileyiciydi. Kuzey yönündeki Değirmentepe
ise kızılçamlarla kaplıydı. Solumuzda kuzeye ve denize doğru inen yol, İnecik’i aşağıdaki köyün iskelesi
konumundaki Kaynarpınar’a bağlıyordu.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Hemen altımızda Zeytin Okulu isminde; zeytin kültürü ve
tarımından yola çıkarak, ekolojik tarım ve yaşam biçimleri üzerine odaklanmış
bir sivil toplum girişiminin binası yer alıyor. Okul, kendi ifadeleriyle(3) ekolojik yaşam
pratikleri konusuna ilgi duyan ve çoğunluğu İzmirli akademisyenlerden oluşmuş;
kuruluş tarihi 2013 yılı olan Zeytince
Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin geliştirdikleri ortak girişimlerden
biri… Daha önceleri köyün ilkokulu olarak kullanılan, ama kırdan kente yönelik
göçler ve taşımalı eğitim sistemleri nedeniyle işlevsizleşen ve yıkık dökük bir
yapıya dönüşen bu bina, İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin katkılarıyla bir tür
zeytin ve zeytincilik üzerine bir araştırma ve bilgi paylaşımı merkezine
dönüştürülmüş. 2017 yılında devreye alınan İnecik
Zeytin Okulu’nun çarpıcı bir de
sloganı var; “Zeytinin bi’ bildiği var!”
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Köyün kahvehanesinin de
bulunduğu meydanın kuzey cephesinde ise İnecik’in
oldukça eski ve sade görünümlü camisi yer alıyor. II. Abdülhamit döneminde yöredeki Müslüman ahalinin azınlıkların
kabarışı karşısında moralini yükseltmek amacıyla bir kampanya şeklinde
yaptırılan minarelere bir örnektir İnecik
köy camisinin minaresi de. O dönemde bordoya çalan sarımsak taşından tek tip
mimari çizgilere sahip bu minarelere Karaburun
yarımadası dışında İzmir’de Basmane’de
Çorakkapı ve Soğukkuyu’da Çömezcizade
Mehmet Efendi camilerinde, Menemen’de
Gediz ovasında, nehrin doğu
yakasında; Dumanlıdağ’ın eteklerine
sıralanmış bazı köylerin (Yanıkköy
gibi) camilerinde de rastlanır.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
İnecik köy camisi, zamanla geçirdiği restorasyonlar
sürecinde oldukça değişikliğe uğramış olsa da, yarımadanın bu yakasında önemli
tarihi yapılardan birisidir. Minare kaidesinin üzerinde yer alan 1902 tarihli
kitabe büyük olasılıkla onarım tarihine işaret etmekte olup, caminin ahşap
tavanla örtülü plan şeması ve yöredeki diğer yapılarla benzerliği dikkate alındığında
inşa tarihinin 18 ya da 19.yy. aralığında olması muhtemeldir.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Cami; dikdörtgen planlı,
girişi ve son cemaat yeri kuzey yönünde yer alan, minaresi cami yapısı ile
ayrık özellikte, mihrap dışında harimde yer alan minber ve diğer unsurlar son derece
sadedir. Mihrab yarım daire şeklinde bir nişe yerleştirilmiş ve çerçevesi basit
silmelerle oluşturulmuştur. Niş içinde yer alan süslemeler yakın zamana ait
olup oldukça basit tarzdadır. Mihrabın üst bölümünde ise Karaburun
yarımadasındaki diğer köy camilerinde görülene benzer Barok tarzda alçıdan bir
üçgen tepelik şeklinde süslemeler yer alır. Burada süsleme elemanı olarak daha
çok bitkisel yaprak ve dallar kullanılmıştır. Üzerleri yaldız boyalıdır.(4)
Harimin üzeri düz ve
ahşap bir tavanla örtülmüştür. Tavan, son cemaat yerinde olduğu gibi
çaprazlamasına yerleştirilmiş ahşap çıtalarla bezenmiştir. Harimin kuzeyinde
dört ahşap destekle taşınan ve harime doğru küçük bir balkoncukla sonlanan
kadınlar mahfili yer alır. Kadınlar mahfiline çıkan ahşap merdiven ise, son
cemaat yerinde konumlanmıştır. Caminin kuzey yönündeki avlusu; meydanın
konumlandığı sekinin nihayet bulduğu ve kızılçamların altındaki koyu gölgeliği
ile özellikle sıcak yaz aylarında ziyaretçilerine oldukça konforlu bir alan
sunar. Aşağıdaki deniz kıyısında Kaynarpınar
İskelesi’ne hâkim konumdaki bu avludan manzara yine doyumsuzdur.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Köyün meydanına açılan
bir daracık sokaktan güneye doğru yürüdük. Birbirine yaslanarak sırt sırta
vermiş; çoğu 19.yy.dan kalma eski taş evler, bugüne dek hızlı bir devinim
içinde sürekli el değiştirmiş; çoğu bugünkü sahiplerinin elinde yaşadıkları onarımlar
sonrasında belli oranda temel özelliklerini koruyabilmiş durumdaydılar. Sokak
ıpıssızdı; ayak seslerimiz evlerin duvarlarında yankılanıyordu sanki. Sakinlerinin
içinde olduğu bazı evlerden ise sesler ulaşıyordu sokağa doğru.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
İnecik'de bir başka köşe; artık "kale"den çıkıyoruz.
(Mayıs 2022)
Evlerin hemen hemen
hepsi taştan… Pencere kepenklerinin çoğu kapalı; sakinleri teşrif etmemişler
henüz. Olasıdır ki; Mayıs sonrasında buralarda hayat canlanır ve insan sesleri
yankılanır bu daracık sokaklarda. Hala içlerinde el atılmamış boş ve yıkık
dökük birkaç ev eskisi daha var İnecik’de.
Ama yakın zamanlarda buralarda da başka hayatlar filizlenecektir mutlaka.
İnecik sokakları
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Kaynarpınar İskelesi
Kaynarpınar, Akdağ’ın
eteklerinde sanki üçlü bir sacayağı gibi konumlanmış Eğlenhoca, İnecik ve Kösedere
köylerinin denize ulaştıkları son nokta; bir anlamda iskelesi gibidir. Karaburun’a doğru daha ilerideki Boyabağ ve Esendere iskeleleri de bu köylere yakın diğer iskeleler olarak
dikkat çekerdi eski zamanlarda. Esendere,
Ambarseki’ye yakınlığı nedeniyle o köy için daha işlevseldi.
(Mart 2012)
(Mayıs 2019)
Kıyıda balıkçı
tekneleri, birkaç balık lokantası, denize doğru bakan bir sekide konumlanmış
ulu çınarın altındaki kahvehane, hemen arkasındaki çeşme ve eski bir zeytinyağı
fabrikası yıkıntıları arasından göğe doğru yükselen tuğla örgülü bir fabrika
bacası; Kaynarpınar’ın kıyıdaki
dikkat çeken unsurları…
Kaynarpınar Çınaraltı kahvehanesinin arkasındaki eski bir zeytinyağı işletmesinden kalan tuğla baca; gezginlerin tetkiki sırasında...
(Mayıs 2019)
Kaynarpınar, Esendere, Boyabağ ile daha ilerideki Saip Altı’ndaki bu derme çatma ahşap iskelelerden 19.yy.da Karaburun yarımadasının bu yakasının üzüm ve zeytin gibi yerel
ürünleri, şimdi izi bile kalmayan İzmir Körfezi’nin karşı kıyısındaki (Deniz Bostanlısı’nın hemen kuzeyinde)
eski Menemen iskelesine mavnalarla
taşınırmış. Oradan alınan başka ürünler ise, bu yakanın ihtiyacını gidermek
adına dönüşte yine bu iskelelere indirilirmiş. Kim bilir ne çileli
yolculuklardı o eski zamanlarda; o günün dar imkânlarıyla?
(Mayıs 2019)
Kaynarpınar, Karaburun yarımadasının doğu
sahilinde su kaynaklarıyla bilinen ve bunu ismine taşımış bir küçük balıkçı
köyü aynı zamanda. Şimdilerde yazlıkçıların rağbet ettiği küçük iskele,
muhtemelen Börklüce Ayaklanması’nı
bastırmak için 30.000 kişilik ordusuyla yarımadaya gelen Şehzade Murat ve
Beyazıt Paşa’nın askerlerinin su ihtiyacını karşılamak için seçtikleri bir rota
üzerinde yer alıyor olmalıydı. Bugün Balıklıova-Gerence
Körfezi geçişi üzerinde yer alan Kozağaç
Çeşmesi’nden Kaynarpınar’a doğru
ilerleyen ve tarihte yaşanan olaylardan esinlenerek Cehennem Deresi olarak adlandırılan bu rota, Börklüce kuvvetlerinin
yarımadada sıkıştırıldığı ve bugün Karaburun’un
kuzey-batı ucunda yer alan Kanlıburun’a
doğru sürüldüğü coğrafyanın bir parçasını oluşturmaktadır.
Kozağaç-Kaynarpınar rotasında Cehennem Deresi olarak bilinen vadide; Aşağı Ovacık'ın hemen altındaki bir dere yatağına yakın konumda bulunan eski bir çeşme
(Ocak 2010)
(Ocak 2010)
Kaynarpınar İskelesi’nden ayrıldıktan sonra Karaburun yolu üzerindeki Ambarseki
ve Saip köylerine uğradık. Son
durağımız ise, Karaburun (Ahırlı)
İskelesi oldu.
(Mayıs 2022)
Ambarseki'de köy mezarlığının üst düzleminde yer alan köy kahvehanesi; bazen de kahvaltı evi...
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Ambarseki
Ambarseki, adından anlaşılacağı gibi Karaburun yarımadasının doğu yakasında; denize Akdağ’ın eteklerinde yer alan bir sekiden bakıyor. 19.yy.da köyün
iskelesi olarak işlev görmüş Esendere’yi
geride bıraktıktan sonra Akdağ’a
doğru kıvrılan bir rampa ile ulaşılır köye. 19.yy.da Rumların ve Türklerin
birlikte yaşadığı köyün merkezi diye tanımlayabileceğimiz caminin hemen doğu
yönünde yer alan kızılçamların gölgesindeki köyün kahvehanesi, son yıllarda
kahvaltı evi olarak işlev görüyor. Kır kahvesinin bulunduğu sekinin alt
düzleminde; göğe doğru uzanan kara servilerin arasında köyün mezarlığı yer
alıyor. Cengiz Gürbıyık’ın Karaburun yarımadasında Türk Mimarisi
isimli kitabında verilen bilgilere göre “1831 yılı nüfus sayımında 42 hane olarak
belirlenen köyde, az sayıda Rum nüfusa da rastlanmaktadır. 1923 yılı nüfus
sayımında ise köyün 66 haneye yükseldiği görülür. Bazı yerleşmelere göre
nüfusun fazla olması, işlek bir iskelesi bulunan Saip köyüne yakınlığından dolayı olmalıdır.”(5)
Ambarseki mezarlığı
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
1891 yılına ait
salnamede ismi Ambarseki olarak
belirtilen köyün adını aldığı sekiden başlayarak denize doğru alçalan
topografyada, Saip Altı İskelesi, Bodrum Plajı ve Karaburun kasabası ile iç körfezin mavilikleri uzanıyor. Korsan
baskısı nedeniyle savunma refleksiyle Akdağ’ın
bağrına sinmiş Ambarseki, Kurtuluş
Savaşı sonrasında ada Rumlarını kaybederken, 1924 mübadelesi ile Kıta
Yunanistan’ından ve özellikle Selanik civarından gelen Türk mübadillere
kucağını açmış.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Köyün camisi; kare
planlı bir harim, harimin kuzeyinde bir son cemaat yeri ve hemen batı köşesinde
ise 1968 yılında onarım gören minareden oluşuyor. Cami, yakın zamanlarda
gördüğü onarımlar sırasında tamamen değişime uğramış; örneğin mihrap
fabrikasyon çinilerle kaplanarak orijinal özelliğini tamamen yitirmiş. Ahşap
desteklerle taşınan kadınlar mahfiline son cemaat yerinden merdivenle
erişilmekte olup, harimin tavanı ise ahşap bir örtü ile kaplıdır. Kürsü ve
minberin herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. Caminin 18.yy-ile 19.yy
arasındaki bir zaman diliminde yapıldığı sanılmaktadır.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Ambarseki’nin daracık sokaklarından geçerken bahçe
duvarlarının ardından sokağa doğru sarkan narenciye dallarında yüzlerce çiçeğin
kokusu karışıyor hafiften esen rüzgâra. Akdağ’ın
eteklerinde sapsarı katırtırnakları; ceviz ağaçları yapraklanmış tümden…
Şehirden gelip yerleşenlerin yaptığı kimi gösterişli konakların yanı sıra,
zamana meydan okuyan Ambarseki’nin
kimi kesme taştan ya da beyaz badanalı duvarlarıyla 19.yy.dan kalma mütevazı
köy evleri; bahçelerde sardunyalar, yeni açmış güller ve başka çiçekler; hep
birlikte yeni hayatın uyanışına ayak uydurmuşlar gibi… Bahçelerden yükseliyor
akşamın telaşı; insan sesleri karışıyor ayak seslerimize; yürüyoruz Saip’e doğru…
(Mayıs 2022)
Saip yolunda Kavimler
Kapısı olarak anılan bir sanat atölyesinin hemen yakınlarında; bir ulu
çınarın altında eski bir kır çeşmesi bulunuyor. Ötepınarı çeşmesi olarak anılan bu çeşmenin suyu halen akıyor.
Köyün içinde Küppınarı, Mordoğan-Karaburun yolu üzerinde de Pençepınarı isimli iki çeşme daha var Ambarseki’de… Bir de Mordoğan-Karaburun yolu üzerinde Ambarseki’ye henüz gelmeden, Kaynarpınar’ı geçince; zamanın İzmir
Valisi Kazım Dirik tarafından bu
yolun 1933 yılında açılışının hatırasına yaptırılan mermerden bir çeşme
bulunuyor. Çeşmenin ön cephesinde yer alan 4 ayrı pencerede kenara doğru
toplanmış izlenimi veren açılmış perdeler ve onların üzerinde birer İzmir
rozeti mermere işlenmiş. Çeşmenin üst alınlığında yer alan kitabede ise çeşme
ile ilgili olarak şu ifadeler yer alıyor:
(Mayıs 2019)
(Kasım 2009)
(Kasım 2009)
“Cumhuriyetin mübarek eserlerinden Mordoğan Karaburun
yolunun hatırası olarak İzmir Valisi Kazım Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Şubat-1933”
Saip’e doğru
Saip; Karaburun’a
oldukça yakın konumda; yine korsan akınlarına karşı tüm yarımadada gelişen
savunma refleksinden kaynaklanan nedenlerle Akdağ’ın
eteklerindeki bir başka sekide yer almaktadır. 19.yy.da genellikle Osmanlı’dan
elde edilen bağımsızlık sonrası geçim kaygısı nedeniyle Ege adalarından Batı
Anadolu kıyılarına yönelen Rum ahalinin göçleri sonrası, Ege kıyılarındaki kıyı
kasabalarında Rum nüfusun artışı gözlenmektedir. Batı Anadolu şehir ve
kasabalarındaki 19.yy.daki Rum nüfus hareketlerinin esas nedeni genellikle
budur.
(Eylül 2010)
(Eylül 2010)
Saip köyü de bu zaman diliminde Ege adalarından Rum tebaanın
göçünden etkilenen Karaburun
köylerinden biridir. Ari Çokana’nın 20.yy. başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum
Yerleşimleri isimli kitabından Saip
köyünde 19.yy.da 800 Rum ile 300 Türkün birlikte yaşadığını öğreniyoruz.(6) İsmini bilemediğimiz;
ama Saip kırsalında yıkıntıları
bulunan kilisenin varlığı 19.yy.da köydeki Rum cemaatin varlığına işaret
ediyor.
(Şubat 2010)
(Şubat 2010)
Saip köyünden 3 km uzaklıktaki Karaburun’un merkezinde (Ahırlı
olarak anılıyordu o yıllarda); bugün kafeteryaların bulunduğu sekinin hemen
altındaki düzlemde; dere yatağına doğru, otların arasında yere uzanmış
vaziyetteki iki sütun parçası bize Karaburun
merkezindeki bir Rum Ortodoks kilisesinin varlığını gösteriyor. Ama sağa sola
saçılmış taş yığınlarından başka bir işaret yakalamak mümkün değil. Yine Ari Çokana’nın kitabında belirttiğine
göre aynı dönemde (19.yy.da) Karaburun’da (Ahırlı)
750 Rum ve 350 Türk yaşamaktaymış. Belki de bizim sütunlarını yerde gördüğümüz
kilisenin ismi ise Agios Nikolaos
Kilisesi olarak veriliyor.
Karaburun'un merkezinde (Ahırlı) 19.yy.dan; Agios Nikolaos kilisesinden kaldığını düşündüğümüz sütunlardan biri
(Ocak 2010)
(Şubat 2010)
Eski bir hatıra; Saip'te yeni çiçeklenmiş bir badem ağacının altındayız.
(Şubat 2010)
Ambarseki’den Akdağ’ın
eteklerini dolaşarak Saip’e ulaşan dağdaki
yolun dışında, köye Mordoğan-Karaburun
karayolu üzerindeki iki farklı noktadan ayrılan tali asfalt yollarla da ulaşma
imkânı mevcut aslında. Zaten köyün Karaburun
ve Mordoğan yönündeki esas ulaşım
rotaları bu iki yolla irtibatlı… 19.yy.da oldukça işlek olduğu bilinen kıyıdaki
Saip Altı İskelesi bugün de balıkçıların ve yazlıkçıların uğrak noktasını
oluşturuyor. Ari Çokana’nın
kitabından alınan Saip köyüne ve Karaburun merkezine (Ahırlı) ait 19.yy. nüfus rakamlarına
göre, Saip köyünün en az Ahırlı kadar önemli bir yer olduğu
anlaşılıyor. Saipliler, o yıllarda daha çok tarım, hayvancılık ve kıyı
balıkçılığı ile uğraşırlarmış. Hayvanlarının ahırları da Saip’ten yaklaşık 3 km kadar uzaklıkta bulunan bugünkü Karaburun merkezindeymiş. Bu hayvan
damlarının bulunduğu yer nedeniyle bugünkü Karaburun
merkezi, o yıllarda Ahırlı adıyla
anılırmış.
(Şubat 2010)
(Şubat 2010)
(Şubat 2010)
Saip köyünün camisi, bugün daha çok bir kahvaltı evi olarak
işlev gören ve aşağılardaki Saip Altı
İskelesi’nin bulunduğu deniz kıyısına hâkim konumdaki köyün kahvehanesinin
hemen arkasında yer alıyor. Yapı doğudan batıya doğru eğimli bir arazide;
dikdörtgen planlı bir yapı olarak inşa edilmiş. Caminin duvarları sıvalı ve
badanalı… Caminin girişindeki ahşap sütunların taşıdığı sundurmanın altındaki
son cemaat yerinin iki penceresinin üzerinde birer vazo içinde yaprak ve
çiçeklerden oluşan kalem işi bitki süslemeleri, harimin doğudaki ve batıdaki
cephelerinde ise, yine pencere alınlıklarının üzerinde bu kez iki ayrı cami
tasviri yer alıyor.
(Şubat 2010)
(Şubat 2010)
Son cemaat yerinden
harime açılan basit görünümlü kemerli ahşap kapının en üstünde ise, bir
kitabenin iki yanında birer servi ve birer ay-yıldız motifi bulunuyor. Harimin
üstü ahşap bir tavanla örtülü olup, diğer Karaburun camilerine benzer şekilde
harime doğru uzanan küçük balkonlu bir kadınlar mahfili; mahfilin harime bakan
korkuluklarının yüzünde mahfil boyunca uzanan, koyu yeşil renkli, stilize
edilmiş sivri tepeler ve tepelerin arasında ağaç siluetleri yer alıyor. Minber ve
kürsü, ahşaptan olup herhangi bir özelliğe sahip değil.
Caminin inşa tarihine
ilişkin bir bilgi olmamakla birlikte; harime giriş kapısının üzerinde yer alan
kitabeden, caminin (Hicri 1250/Miladi 1835 yılında Ali Efendi tarafından
onartıldığını öğreniyoruz. Onarım tarihinin 19.yy.ın ilk yarısı olduğu dikkat
edilirse, caminin ilk inşasının 18.yy. içinde gerçekleştirilmiş olması
olasıdır.
(Şubat 2010)
(Şubat 2010)
Önde bir Saip evi; arkada Akdağ...
(Şubat 2010)
Saip köyünün daracık sokaklarında dolaşırken, moloz taş/köşelerinde
ise kesme taş kullanılarak yapılmış; sıvalı ve badanalı ya da sıvasız çok
sayıda eski köy evini görmek mümkün. Bunların bir kısmı yıkılmak üzere, bir
kısmı ise restorasyon geçirip günümüze daha sağlam bir şekilde ulaşabilmiş
durumdalar.
Saip’ten Ahırlı’ya
Saip’den Ambarseki’ye
doğru kırsaldan ilerleyen bir patika üzerinde ve bir rampanın hemen
başlangıcında; belki de 19.yy.dan kalma ve suyu halen akmakta olan eski bir çeşme
vardı. Karaburun yarımadasındaki karakteristik örneklerinden biri olan bu taş
örgü çeşme, bir yarım daireye karşılık gelecek şekilde; bir sıra taşla örgülü
kemeri, ortasındaki kilit taşı, ön cephede kemerin iki yanında yer alan; yine
taşla örülmüş silmeler, toprağın içinde gömülü kalmış haznesi ve buz gibi akan
suyuyla oldukça gösterişliydi.
(Mayıs 2019)
Abdullah Ağa Camisi'nin arkasındaki dere yatağında gördüğümüz Agios Nikolaos Kilisesi'nin diğer sütunu
(Ocak 2010)
Akdağ’ın eteklerini yalayarak kıyıya inmeden yükseklerden
ilerleyerek Karaburun köylerini birbirine
bağlayan; kısmen döşeme, kısmen patika yollardan hep vardı yarımadada. Belki de
korsan baskısı ve Karaburun İsyanı
sonrası içine kapanmışlık hissiyatı içinde yarımadada yaşayanların hayata
tutunma şekliydi bu. Zaten Osmanlı Devleti tarafından bastırılan isyan sonrası ülkede
yeniden birliği sağlayıp kargaşanın önüne geçen merkezi yönetim, neredeyse iki
yüzyıl kadar yarımadada yerleşime engel oldu. Bir anlamda devletin isyan
nedeniyle yarımadada yaşayanlara kestiği bir cezaydı bu. Bunun en büyük delili ise,
bugün Karaburun’un üzerinde
konumlanmış eski Çullu köyünün
kalıntıları arasında saklıdır. Yakın zamanlarda restore edilen Çullu Camisi’nin kitabesi üzerinde inşa
tarihi olarak Hicri 1016 / Miladi 1604
okunmaktadır.
(Eylül 2010)
(Eylül 2010)
(Eylül 2010)
Benzer tarzda Saip’den Karaburun merkezine (eski Ahırlı)
kadar ulaşan bir başka patika yol, Karaburun’dan
Yaylaköy’e doğru ilerleyen asfaltın altından
ve eski Karaburun mezarlığının hemen yanından kıvrılarak Karaburun’a doğru ilerliyordu. Mezarlıktan Abdullah Ağa Camisi’nin alt düzlemine kadar taş döşeme şeklinde
devam eden yol, buradaki otoparkın kıyısında sonlanıyordu.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Eylül 2010)
(Mayıs 2022)
Diğer Karaburun camileri
gibi 18.yy.dan kalma olduğu sanılan Abdullah
Ağa Camisi, dikdörtgen planlı harim, kuzeyinde yer alan son cemaat yeri ve
kuzeybatısında ise bordoya çalan renkte sarımsak taşından yapılmış minareden
ibarettir. Kadınlar mahfili, son cemaat yerinin üstünü örtecek şekilde kuzeye
doğru taşırılmış ve üstüne üçgen bir alınlık yerleştirilmiştir. Kadınlar
mahfiline minarenin yanında bulunan bir merdivenli girişten ulaşılır. Caminin
son yıllarda yapılan onarımları sırasında eski halinden oldukça farklılaştığı
söylenebilir. Örneğin mihrap, bazı Karaburun
camilerinde olduğu gibi bozularak tamamen çini kaplı hale getirilmiş
durumdadır. Yapı süsleme açısından zengin değildir. Harimi örten ahşap tavanda
bulunan göbekte; kalem işi asma dalları, yaprak ve üzüm salkımları
betimlenmiştir. Göbeğin zemini sarı, asma yaprakları yeşil, üzüm salkımları ise
siyah renktedir.
(Eylül 2010)
(Eylül 2010)
Tavan süslemeleri
(Eylül 2010)
(Eylül 2010)
(Eylül 2010)
Caminin hemen yanında
yer alan çeşmenin kitabesinde; çeşmenin Hicri
1183/Miladi 1770 yılında Hüseyin Ağa
ile Halime Kadın tarafından
yaptırıldığı ifade edilmekte; caminin minaresinin ise, üzerindeki kitabeye göre
Hicri 1316/ Miladi 1898 tarihinde
inşa ettirildiği anlaşılmaktadır.(7)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Karaburun’da son durağımız İskele oldu. Kıyı boyunca Yeni
Liman yönünde tamamlanan rıhtım ve yürüyüş yolu boyunca İskele Mevkii’ne en yakın konumdaki mavi
bayraklı Kuyucak Plajı’na dek yürüdük.
Karşıda Büyük Ada (belki de İlkçağ’da
Sidoussa yerleşimi); kıyı boyunca başta
Karaburun kefali (topan kefal) olmak
üzere türlü deniz ürünün servis edildiği balık lokantaları, çökertme ağ
tekniğiyle; özellikle kefal sürülerinin ağlarla sınırlandırılmış dalyanlara
sıkıştırılarak avlandığı deniz içindeki derme çatma gözlem kuleleri, dibi
görünen tertemiz bir deniz; hepsi bizle birlikteydi o an.
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Karaburun’da çökertme dalyancılık
Çökertme tekniğiyle
yapılan dalyancılık, Karaburun koylarında
çok eskilerden sürdürülen bir geleneksel balık avlama yöntemi olarak biliniyor.
Çökertme dalyanlarının en önemli özelliği, kıyıya yakın konumda kurulmaları… Balık
sürülerinin hareketinin izleneceği kuleler ya deniz kıyısında bulunan yüksekçe
yamaçlara ya da kıyıdan fazla uzakta olmayan denizin içindeki iskelelerin üzerine
kuruluyor.
Karaburun'da; Kuyucak Plajı'na yakın konumda çökertme ağ ile yapılan balık avcılığında kullanılan denizin içindeki gözetleme kulelerine örnek
(Mayıs 2022)
(Mayıs 2022)
Çökertme işi ağların
denizin içindeki kazıklara serilmesiyle başlıyor. Bir küçük kayık, ağların
serpilip toplanmasında, düzeltilmesinde ve ağlarla sınırlandırılmış dalyanın
içine hapsolup ağa takılan balıkların toplanmasında önemli bir işleve sahip. Çökertme
ağlar, kazıklar arasında taş ağırlıkla yardımıyla dibe çökertildikten sonra, gözlem
kulelerinden topan kefal sürülerinin geçişi gözleniyor. Bu en zahmetli iş; sıcakta,
poyrazda ve yağmurda bitmek bilmeyen uzun bir bekleme süreci; balıkçıyı en çok
yoran aşaması… Gözünü bir an bile denizden ayırmamak gerek; saniyeler
mertebesinde balık sürüsü önünüzden geçip gidebilir.
(Şubat 2016)
Bu fotoğrafta karaya kurulan gözetleme kulelerinin kıyıdan yüksekçe bir yere kurulduğu daha belirgin...
(Şubat 2016)
Balık sürüsü çökertme
ağın üzerine geldiği anda, ya yardımcı tayfaların ya da eğer tek başınaysa;
kuledeki gözlemcinin ağa bağlı ipleri çekerek ağın balık sürüsünün geçişi
sonrasında dalyanın içine hapsedilmesi sağlanıyor. Dalyana hapsolan balıklar
ise, kayık yardımıyla toplanmakta. Balıkların ağlardan toplanması sonrasında ağlar
yeniden düzenlenerek denizin dibine çökertilmesi işlemi tekrarlanıyor. Avın
sonunda yapılacak bir tek iş kalıyor; Karaburun çarşısında ve sokaklarında
tutulan balığın pazarlanıp satılması…
Esendere kıyısı
(Şubat 2016)
Doğanın göç takvimine ve
geleneğine bağlı olarak gelişen bir avcılık tekniği özetle çökertme avcılığı… Karaburun’un Gülbahçe’den başlayarak Balıklıova,
Kaynarpınar, Esendere, Boyabağ, Karaburun, Hasseki ve Denizgiren’e kadar uzanan; neredeyse tüm kıyıları boyunca bu
geleneksel yöntemle balık avcılığı halen sürdürülmekte. Bunu da nereden
anlıyoruz; kıyının yakınlarında, denizin içinde kurulu gözetleme kulelerinden…
(Mayıs 2022)
Karaburun coğrafyası
benzersizdir; derinliklidir. Anlatmakla bitmez. Yarımadada hayat; Akdağ’ın vadi koyaklarında, engebeli
coğrafyasında; bahara doğru yamaçları saran sapsarı katırtırnaklarının, ölmez
otlarının ve karabaş otlarının arasında, Ege’nin derin maviliklerinde topan
kefal sürülerinin peşinde, iristen nergise dek; yarımadanın yüzlerce yıl geriye
giden kadim geçmişinden beslenen mitolojik hikâyelerinde, yaşanmışlıklarda ve
isyanlarda saklıdır. Umut da peşi sıra gelir; hayatın içinde o da vardır çünkü Karaburun’da…
Dipnotlar:
(2) Cengiz Gürbıyık, Karaburun Yarımadası’nda Türk Mimarisi; Arkeoloji ve Sanat
Yayınları-2010; Sayfa: 59-67
(3) Cengiz Gürbıyık, a.g.e.; Sayfa: 120-125
(5) Cengiz Gürbıyık, a.g.e.; Sayfa: 86
(6) Ari Çokona, 20 yüzyıl başlarında Anadolu ve Trakya’da Rum Yerleşimleri; Literatür
Yayınları; 1.Basım, Kasım 2016; sayfa: 284
(7) Cengiz Gürbıyık, a.g.e.; Sayfa: 77-82
(8)
Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC