Sayfalar

8 Nisan 2021 Perşembe

ELAİA’DAN KAZIKBAĞLARI’NA-2

ELAİA HAKKINDA HER ŞEY… 
(BÖLÜM-2) 
ROMA’DAN ÖTEYE 
22 Mart 2021
İbrahim Fidanoğlu
 
Batı Anadolu’da Roma’nın Egemenlik Tesisi 
 
Elai ile ilgili önceki yazımızda Pergamon Krallığı’nda bir taht kavgası üzerinden ortaya çıkan Aristonikos İsyanı’nın Roma Ordusu’nun ve Anadolu’daki müttefiklerinin desteğinde bastırılması ile birlikte Roma Devleti’ne Anadolu’nun kapılarının ardına kadar açıldığını belirtmiştik. Aristonikos Ayaklanması sırasında Elaia şehri de, Batı Anadolu’daki Aristonikos İsyanı’na destek vermeyen yerleşimlerden biriydi. Phokaia ve Mysia’daki Stratonikeia dışında, bu isyanı açıktan destekleyen başka bir şehir devleti de yoktu. 
 
Elaia akropolünden Elaitikos (Çandarlı) Körfezi'ne bakış
(Eylül 2008)
 
Murat Tozan’ın Arkeoloji ve Sanat Yayınları arasında çıkan Roma’nın Anadolu’daki Egemenlik Politikası; Kentler ve Bağımlı Krallıklar (İ.Ö. 133-İ.Ö. 89) isimli kitabındaki aktarımına göre; Pergamon’un liman kenti Elai’da bulunan bir yazıtta, şehrin karada ve denizdeki büyük tehlikeler içinde Aristonikos’a karşı durduğundan söz ediliyor. Söz konusu yazıttan elde edilen bilgiye göre; isyanın bastırılması sonrasında ise, Elaia ve Roma arasındaki ilişkiler daha da güçlenerek bir dostluk ve bağlaşıklık ilişkisine dönüşüyor. İki taraf arasında imzalanan bir antlaşma ile kayıt altına alınan bu durum, bir Hellen şehir devletinin Roma’nın Anadolu’da egemenlik sürecinin başında, onunla kurduğu müttefiklik ilişkisini yansıtması açısından öne çıkıyor.(1) 
 
Elaia'da bir zeytinliğin sınır taşı gibi; İlkçağ'dan kalma İon tarzı bir sütun parçası
(Mart 2021)
 
“Yazıtın başlarında belirtilen Elaia ile Roma arasında eskiden beri devam ede gelen dostluk, muhtemelen II. Makedonya Savaşı sırasında V.Philippos’un bölgedeki faaliyetleri zamanına kadar gerilere gitmekteydi.(2) Elaia, Aristonikos Ayaklanması sırasında da yine Roma tarafında yer almıştı. Geçmişe yönelik bu ifadelerin ardından Elaia ile Roma arasında imzalanan dostluk ve ittifak anlaşmasından söz edilmektedir. Bronz tabletlere kazınan anlaşma maddeleri Roma’da da Jupiter Capitolinus tapınağında, Elaia’da ise kentin en önemli tapınağı olan Demeter tapınağında muhafaza edilecekti. Yapılacak olan dualarda bundan böyle Roma ile olan dostluğun daimi olması dilenecek olup, kentin ana tanrıçaları olan Demeter ve Kore’ye yapılan kurban kadar artık Tanrıça Roma adına da sunulacaktı. Tanrıça Roma adına bu kurbanların sunulduğu gün bayram ilan edilip, bu bayram kapsamında çeşitli şenlikler düzenlenecekti.”(3) 
 
Kazıkbağları'ndan Elaia'ya doğru...
(Mart 2021)
 
Burada esas ilginç olan; taraflar arasındaki bu anlaşmanın her ne kadar görünüşte eşitler arasında imzalandığı izlenimi yaratılmış olsa da, aslında o dönemde giderek topraklarını genişleten Roma’nın, stratejik bir liman kenti ile imzaladığı bu anlaşma ile Elaia’da Tanrıça Roma kültünün oluşturulmasını sağlayarak bölgede kendi egemenliğinin tesisine yönelik bir hamleyi gerçekleştirmiş olmasıdır.(3) 
 
Elai limanının Kaikos'un çamurlarına bulanmış mendireği
 (Mart 2021)

 
Bu şekilde Aristonikos Ayaklanması sonrasında birkaç kentin cezalandırılması dışında Roma, III. Attalos’un vasiyetini kabul eder etmez, muhtemelen vasiyetnamedeki şart gereği; Batı Anadolu’daki Hellen yerleşimlerinin özgürlüğü benzer uygulamalarla hayata geçirilmişti. Uydu devletçikler haline dönüştürülen bu kentler, kendi yasalarını kullanma haklarına sahip olsalar bile, Roma’nın conventus sistemi(4) gereği, kentlerin sınırları içindeki Romalı vali de yargılama gücünü kullanabiliyordu. 
 
Elaia'da bir bahçenin kıyısında bir Dorik sütun parçası
(Mart 2021)
 
Bu Hellen yerleşimlerinin ekonomik bağımsızlıkları bulunmakla beraber, kendi vergi sistemlerinin yanı sıra, artık Romalı vergi tahsildarları da bu kentlerin gümrüklerinde vergi toplama istasyonları kurabiliyorlardı. Elaia da benzer bir duruma sahipti; bir yandan Roma ile imzaladığı anlaşma ile özgür ve müttefik bir yapıyı tesis etmiş gibi görünse de; Roma yönetimi, Elaia’da bir gümrük istasyonu kurarak kentin gelirlerine ortak olmuş ve bir anlamda kent yönetimi üzerinde egemenlik oluşturmuştu.(5) 
 
Elaia'da melengiçler ve zeytin ağaçlarının altında kalmış İlkçağ'dan kalma bir yapının temel izleri; bilgi toprak altında saklı...
(Mart 2021)
 
Roma Döneminde Batı Anadolu’yu sarsan büyük depremler 
 
Roma döneminde Batı Anadolu’da vuku bulan depremlerin yaratmış olduğu tahribat büyüktür. Elaia da elbette bunlardan nasibini alır. Kayıtlara geçen bu büyük depremlerin ilki İmparator Tiberius’un iktidarda olduğu (İ.S. 14-27 yılları arasında) döneme rastlar. İ.S. 17 yılında meydana gelen bu çok şiddetli depremde, tek bir gecede Alaşehir’den (Philedelphia) Ege kıyılarına dek bütün Gediz (Hermos) Grabeni içinde yer alan tüm kentler yerle bir olur. İlkçağ’ın yazarları Strabon ve Tacitus’un verdikleri bilgilere göre; Sardis, Magnesia ad Spylos (Manisa), Apollonis (Akhisar-Mecidiye yakınlarındaki İlkçağ yerleşimi), Mostene (Manisa’nın Çobanisa kasabası), Hyrkanis (Saruhanlı-Halitpaşa yakınlarında) gibi Lydia kentlerinin yanı sıra Elaia, Myrina, Kyme ve Temnos gibi Aiolya kentleri de yıkılır. Bu geniş çaplı felaket karşısında İmparator Tiberius, yıkılan kentlere karşı oldukça cömert davranır. Depremden zarar gören yerleşimlere yönelik yaptığı nakdi yardımların yanı sıra, kentlerin Roma hazinesine ödemek zorunda oldukları tüm vergilerden 5 yıl boyunca muaf tutulmasını sağlar. Depremzede kentler ise; imparatorun bu cömert ve himmetli davranışı karşısında minnetlerini Roma’da Venüs Tapınağı’na bir heykel grubu diktirerek gösterirler. 
 
Myrina'da erken bahar
(Şubat 2010)
 
Myrina; Öteki Tepe ve antik liman
(Şubat 2010)

Antik kaynaklara yansıyan ikinci büyük deprem, olasılıkla 105 yılında meydana gelir. Kyme’nin yanında Elaia, Myrina ve Pitane (Çandarlı) kentleri yine büyük hasara uğrarlar. Bölgedeki diğer büyük bir deprem ise, İmparator Antoninus Pius’un(138-161) Smyrna’yı ziyaretinden kısa bir süre sonra meydana gelir. Lesbos (Midilli) adasındaki Mytillene kenti tamamen yıkılır; Smyrna ve Ephesus büyük ölçüde tahrip olur. Depremlerin kısa aralıklarla devam etmesi bölgede büyük bir paniğe yol açmıştır. Smyrnalılar, Klaros’daki Apollon Tapınağı’na başvururlar; tanrı, rahipleri aracılığı (kehanette bulunarak) ile evlerde durmamalarını ve tanrı heykellerini açık alanlara çıkarmalarını bildirir. Bu arada kentte bulunan Kurtarıcı Zeus Tapınağı’na bir öküz adarlar. Kent, Smyrnalı hatip Aelius Aristeides’in İmparator Antoninus Pius ile olan dostluğu sayesinde kentin yeniden imarı için yardım sağlanır. 
 
Güzelhisar çayının denize döküldüğü yer; Myrina
(Şubat 2010)
 
Elaia mendireği; 11 yıl önce...
(Şubat 2010)
 
178 yılında ise, İmparator Marcus Aurelius’un döneminde, bir önceki depremden de şiddetli yeni bir felaket Smyrna ve çevresini tahrip eder. Kentteki tüm resmi yapılar ve tapınaklar yıkılır. Daha önceki depremlerden sonra olduğu gibi çevre kentlerden ve imparatordan önemli yardımlar gelir. Kent bu kez de on yıl boyunca tüm vergilerden muaf tutulur. Antik kaynaklardan öğrendiğimize göre üç yıl içinde Smyrna daha güzel bir şekilde yeniden inşa edilir.(6) 
 
Elaia antik limanının panaromik görünümü
(Mart 2021)
 
Elaia; liman mendireğinde blokları birleştiren kenet yuvaları; kurşunları alınmış.
(Mart 2021)

Mendirekte kenet yuvaları; yakından...
(Mart 2021)

Elaia, bu büyük depremlerden ve Kaikos’un durmaksızın taşıdığı alüvyonlu çamurların kent için hayati öneme sahip limanı ele geçirmesi ve işlevsiz hale dönüştürmesi nedeniyle zaman içinde giderek önemini kaybeder ve terk edilir. Çok sonraları, volkanik Yunt Dağı’nın sırtlarına çekilen yöre halkı, Zeytindağ kasabasında ve Elaia’nın devşirme malzemeleriyle kurulan Reşadiye iskelesinde zeytincilik, bağcılık ve balıkçılık merkezli bir yaşamı sürdürürler. 
 
Elaia'da Kaikos'un kopan kollarından biri; deltanın gelişimi
(Mart 2021)
 
Bizans Döneminde Aiolya’da kıyı kentlerinin durumu 
 
3. yüzyılda en geniş sınırlarına ulaşan Roma İmparatorluğu; özellikle kuzeyden, Avrasya’dan dalgalar halinde gelen barbar akınlarının darbeleri ile büyük ekonomik, toplumsal ve sosyal çalkantılar içine girdi. Bu dönemin imparatorları, devletin daha iyi yönetilmesi için bazı idari ve ekonomik reformlar gerçekleştirdiler. Dönemin en ünlü imparatorlarından ikisi olan Diocletianus ve Constantinus imparatorluğun doğu bölgelerine (Balkanlar, Anadolu) daha fazla önem verdiler. Birincisi hayatının büyük bir kısmını Nikomedia’da (İzmit) geçirdi. Diğeri ise, İstanbul Boğazı’ndaki Byzantion’u ikinci başkent (Yeni Roma) olarak yeniden inşa ettirdi ve böylece Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinin temellerini atmış oldu.(7) 
 
Elaia limanı; 2008 yılı
(Eylül 2008)
 
Doğu Roma İmparatorluğu, Hellen dilini konuşan, Hıristiyanlığın zaman içinde geliştirilmiş bir yorumu olan, İstanbul’daki Patrikhane’ye bağlı Ortodoks mezhebine mensup bir halk çoğunluğu üzerine dayalı idi ve idari yapı olarak geleneksel Roma devlet sistemine dayanıyordu. Kısaca söylememiz gerekirse, Bizans dönemi sadece Roma tarihinin yeni bir devresi, Bizans Devleti ise Roma Devleti’nin devamından başka bir örgüt değildir. Yöneticiler ve halk kendilerini hiçbir zaman Bizanslı olarak tanımlamamıştır.(7) 
 
Elaia zeytinlikleri
(Mart 2021)
 
Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinden bahsetmek üzere “Bizans” sözcüğünün ilk kullanımı, 1557’de Alman tarihçi Hieronymus Wolf’un tarih kaynakları koleksiyonu Corpus Historia Byzantine’e dayanır. Terim, kaynağını Konstantin’in başkenti Konstantinopolis olarak adlandırmasından önce, şehrin ismi olan “Byzantion”dan alır. Şehrin bu eski adı, Konstantin’den sonra, tarihi ve edebi kaynaklar dışında hemen hemen hiç kullanılmaz.”(8) Bir başka açıklamaya göre ise; bu isim kendi devletini Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu olarak adlandırmak isteyen Kral Charles V (V. Karl) ya da yaygın ismiyle Şarlken (1550-1558) tarafından rakibini küçültme amacıyla kullanılmıştır.(9) 
 
Güzelhisar ve çevresini gösteren 19.yy.a ait haritalardan biri; Dr. Alfred Philippson tarafından çizilmiş.
(Hilal Ortaç, Tapu Tahrir Defterlerine göre 16.yy.da Güzelhisar, Aliağa Kent Kitaplığı; sayfa: 30-31)
 
Bu yüzyıllar arasında Aiolya coğrafyasında varlıklarını sürdüren kentler ile ilgili bilgiler, kilise tarihçisi Hierokles’in (6. yüzyıl) Synekdemos adlı eserinde verilmektedir. Bu yazarın verdiği liste içinde bölgedeki piskoposluk merkezleri arasında Fokaia, Aigai (Apae olarak), Myrina, Kyme (Myke olarak) ve Temnos’un adı bulunmaktadır. Belki de bunun nedeni, bu eserde sadece piskoposluk merkezlerinin adlarının verilmiş olmasıdır. Dolayısıyla bölgemizde daha önceki dönemlerden adlarını bildiğimiz Neonteikhos (Yanıkköy Kalesi), Larissa (Buruncuk Kalesi), Herakleia (Ballık Kayası-Eski Emirâlem) gibi kentlerin önemlerini kaybettikleri, köy durumuna düştükleri veya terk edildikleri anlaşılmaktadır.(7) 
 
Elaia önlerinde Bakırçay'ın öbek öbek alüvyonları
 (Eylül 2008)

 
5. ve 6. yüzyıllarda Kyme, Batı Anadolu kıyısındaki bir dizi yerleşim içinde ticari açıdan; bir liman kenti olarak önemli bir merkez niteliğini sürdürürken, Myrina ve Elaia hakkında kaynaklarda bu konuyla ilgili olarak herhangi bir bilgiye rastlanmaz. Buralarda gerçekleştirilecek sistematik arkeolojik kazılar ve araştırmalar sonrasında, bu kentlerin Ortaçağ’da ticari önemlerinin devam edip etmediği konusu açıklığa kavuşturulabilir. 
 
Myrina'da bir sur parçası
(Şubat 2010)
 
Bununla birlikte kilise kaynakları, bu kıyı kentlerindeki Hıristiyan cemaatin varlığından haber vermektedirler. Örneğin; 451 yılındaki Kalkhedon (Kadıköy) Konsili’ne Kyme’den Khrysogonos, Myrina’dan Proteiros ve Elaia’dan Hesaias adlı piskoposların katıldığına dair bilgiler bulunmaktadır. Yine 553 yılında II. İstanbul Konsili’nde ise, Kyme’den Anatolios, Myrna’dan ise Ioannes hazır bulunurlar.(7) 
 
Elaia bataklıklarının yeni sahipleri; Kazıkbağları'nda inekler...
 (Mart 2021)

 
Ortaçağ’da Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki Osmanlı’nın tımarlı sipahilerini besleyen tımar sistemine benzer thema sisteminin giderek bozulması ve buna bağlı olarak onun desteklediği askeri yapının zayıflaması sonucunda imparatorluk güçten düşer. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle, Ege’de dolaşan Bizans donanmasını beslemek bile bir külfet haline dönüşür. Donanmanın dağıtıldığı bu dönemde Bizans açısından Ege Denizi’ndeki savunma ihtiyaçları, Doğu Ege kıyılarında ve adalarda Cenevizlilere sağlanan kolonizasyon imkânları çerçevesinde Ceneviz donanması tarafından karşılanır. 
 
Foça Kalesi'nin restore edilen surları
(Ağustos 2014)
 
Yeni Foça önlerinde; bir zamanlar Ceneviz Kalesi vardı.
(Mart 2021)
 
Batı Anadolu kıyılarında Cenevizlilerin kolonizasyonu esnasında; İzmir’den başlayarak Sakız ve Midilli adalarında, Çandarlı (Pitane), Şakran (Gryneion) ve Dikili’ye sahilden giderken; bugünkü Denizköy’ün karşısındaki Corciyo adasında kaleleşme çabalarına paralel olarak Yeni Foça’da (Nea Phokaia)(10) da bir Ceneviz kalesinin oluşturulduğunu yazıyor kaynaklar. Ortaçağ’da Yeni Foça’da Kozbeyli’nin arkasındaki Şap Dağı’ndan şap elde ediliyordu. Şap, o zamanlar dokumacılıkta boya sabitleyici olarak kullanılan stratejik bir madendi. Bu yatakları kontrol edenlerin sahip olduğu güç emsalsizdi. Bizans ile Cenevizliler arasında kurulan bu çıkar ilişkisi, aşağı yukarı Batı Anadolu kıyılarının Osmanlı Dönemi’nde Fatih Sultan Mehmet tarafından fethine dek sürer.
 
Yeni Foça limanı
(Ocak 2021)
 
Çandarlı; Ceneviz Kalesi
(Şubat 2004)
  
Osmanlı ve sonrasında… 
 
Sonuç olarak; Foça ile Çandarlı arasındaki coğrafyada yer alan Elaia da Ortaçağ’daki bu Ceneviz kolonizasyonunu yaşayan yerleşimlerden biri olmalıdır. Her ne kadar limanı, Bakırçay’ın taşıdığı alüvyonlar nedeniyle o günlerde ekonomik değerini yitirmiş olsa da; daha sonraki zamanlarda ya Elaia limanının rolünü üstlenecek olan Reşadiye İskelesi üzerinden ya da yakınlardaki Çandarlı limanından Elaia’nın arka planında yer alan Yunt Dağı’ndaki manastırlar dünyasının bu ekonomik ilişkilerden beslenmiş olması olasıdır. 
 
Şakran önlerinden Sakarkaya'ya bakış
(Aralık 2020)
 
Elaia mendireği
(Mart 2021)
 
Bugün Aliağa ile Çandarlı arasındaki bölgede; özellikle Yunt Dağı coğrafyasında yer alan bazı köylerin; Osmanlı Döneminde tutulan tapu tahrir defterlerinde ve vergi kayıtlarında yer alan isimlerine bakıldığında, bunların Bizans dönemindeki buralarda kurulmuş manastır ve kilise kökenli olduğu izlenimi edinilmektedir. 
 
Frenk (Kalabak), Kilise (Doğanoğlu/Zeytindağ) ve Kızıl Kilise (Davud Dede) gibi isimler taşıyan köyler, Türk dönemi öncesinin veya Saruhanoğlu Beyliği döneminin hatıralarını yansıtmaktadırlar. Günümüzde Myrina kentinin harabelerinin bulunduğu Kalabakhisar (Karadut-İF) mevkisinde olduğu düşünülen Frenk (nam-ı diğer Kalabak) köyü, adını Bizans ve Saruhanoğlu döneminde burada antlaşmalı olarak bulunan Cenevizli kale muhafızlarından almış olmaları mümkündür. 
 
Keza Kilise (Doğanoğlu/Zeytindağ) ve Kızıl Kilise (Davud Dede) gibi yer isimleri de Bizans döneminde bölgede etkili olan manastır gibi güçlü din kurumlarının varlığını göstermektedir.”(11) 
 
Elaia’nın da içinde yer aldığı kuzeydeki Bakırçay vadisinden bugün Foça ve Menemen’e bağlı bazı köyleri de kapsayacak şekilde; güneyde Kyme’ye dek uzanan, doğuda ise Dumanlı Dağ ve Yunt Dağı volkanik kütleleriyle sınırlandırılmış geniş bir idari alan, Saruhan Beyliği Dönemi’nden başlayarak 19.yy.a dek, neredeyse bütün Osmanlı Dönemi boyunca Güzelhisar-ı Menemen kazası olarak anılır. 
 
Konya Mevlana Müzesi'nde bulunan Saruhanlı Sancağı; 1313 tarihli...
(Hilal Ortaç, Tapu Tahrir Defterlerine göre 16.yy.da Güzelhisar, Aliağa Kent Kitaplığı; sayfa: 17)
 
“Genel olarak kabul edildiği üzere 1313 tarihinde Saruhan Bey’in Manisa’yı alarak Saruhan Beyliği’nin merkezi yapmasından sonra egemenliğini batıda deniz kıyısına kadar uzatmış ve bazı yerleşim merkezleri bu beylik sırasında oluşmuştur ki, Güzelhisar-ı Menemen de bu merkezlerden biridir. Bizans Dönemi’nden kalma yol ağı, beylik merkezini deniz kıyısına ulaştırmasında yardımcı olmuştur. Böylece dış ticaret yapma imkânı da bulmuşlardır. XIV. yüzyıldan itibaren bölgede egemenlik kuran Saruhanoğulları’nın, yerel Rum denizcilerinin birikimlerinden yararlanarak denize açılmaları ve komşusu Aydınoğulları’yla birlikte Bizans ve Osmanlılarla birlikte hareket ederek ve bölgeye yerleşmiş olan Cenevizlilere karşı bir denge ve kontrol sağlama isteği, yeni yerleşim merkezlerinin oluşmasını sağlamış olmalıdır. Denizden içeride ve korunaklı bir nitelik taşıyan Güzelhisar, bu nitelikleri taşımaktadır ve Saruhan Beyliği Dönemi’nde oluştuğu, Saruhanoğulları’nın burada kurduğu vakıflardan da anlaşılmaktadır. Saruhan Beyliği’nin başlangıçtan beri dostça ilişkiler içinde olmadığı, nüfuzu yayma girişiminden rahatsız olduğu Osmanlı egemenliğine girişiyle Güzelhisar-ı Menemen’de Osmanlı Dönemi başladı. Saruhan Beyliği’ne ait olan topraklar, Saruhan Sancağı adı altında, Anadolu Beylerbeyliği’nin bir parçası olarak Osmanlı idari düzeninde yer aldı.”(12) 
 
Batı Anadolu'da 16.yy.da Osmanlı Dönemi'nin idari merkezleri; 166 No.lu Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937-1530); Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
(Hilal Ortaç, Tapu Tahrir Defterlerine göre 16.yy.da Güzelhisar, Aliağa Kent Kitaplığı; sayfa: 17)
 
Ersin Doğer’in Aliağa Tarihi isimli kitabında aktardığı bilgilere göre; Osmanlı döneminde bölgede ırmak ağızlarında çeltik tarımı yapıldığı, Kazıkbağları’nın 1 km güneyinde; Ilıcapınarı ile Değirmentepe arasından akan Ilıcaderesi’nin Osmanlı defterlerinde Nehr-i Ilıca olarak anıldığı; buradan 1100 akçe vergi alındığı belirtiliyor. Yine deniz kıyısındaki Değirmentepe’nin yanındaki dalyanı da balık üretme alanı olarak tanımlıyor. 16.yy.daki kayıtlara göre henüz bölgede zeytin tarımı ve zeytinyağı üretimi yaygın değil. Zeytinyağı, İlkçağ’da olduğu gibi daha çok aydınlatma amaçlı kullanılmış olmalı. Halkın mutfağında kullanılan yemeklik yağ ise, o yıllarda Yunt Dağı’ndaki yoğun bitki örtüsü unsurlarından olan melengiç ağaçlarından elde ediliyor. Bu bölgede yaşayanlar belli ki yemeklik zeytin ve zeytinyağı ile çok sonraları; belki de Mora Ayaklanması sonrasında (1821-1829) Kıta Yunanistanı’daki ekonomik kriz ve kıtlık nedeniyle verimli Batı Anadolu topraklarına yönelen Rum nüfusun bu bölgeye gelişiyle birlikte tanışıyor olmalı. 
 
Güzelhisar çayı Myrina önlerinde denize dökülürken...
(Şubat 2010)
 
Bir zamanlar çeltik tarımı yapılırmış bu bataklıklarda...
(Şubat 2010)
  
Çeltik ekildiği için 1224 akçe vergi üreten bir diğer ırmaktan ise, Nehr-i Çıtak ismiyle söz ediliyor vergi defterlerinde. Bu derenin de bugün Aliağa’ya bağlı ve Dumanlı Dağ’ın eteğindeki bir vadide yer alan Çıtak Deresi olduğunu, Ersin Doğer’in Aliağa Tarihi kitabından öğreniyoruz. Çeltik ile ilgili olarak; yine bir ırmak ağzında yapılan üretimden elde edilen 10 bin akçelik külliyatlı bir vergi gelirinden söz edilen yer ise Nehr-i Arık; yani bugünkü Kalabakhisar ya da Myrina yakınlarından denize dökülen Güzelhisar çayı ya da Kocaçay(13) 
 
Elaia bataklıkları
(Mart 2021)
 
Zeytindağ'da Cami-i  Kebir; Büyük Cami; yapım tarihi: H. 1303
(Mart 2004)
 
Zeytindağ; Cami-i Kebir; kemerli mermer giriş kapısı
  (Mart 2004)

 
Aynı dönemde (16.yy.da) vergi defterlerinde vergi gelirine konu olan tek tuzla ise; bugünkü Kazıkbağları Mevkiinde bulunan ve Tuzla olarak adlandırılan; İlkçağ’daki Elaia limanının kuzey kesimi… Vergi defterlerinde buranın ismi ise, Kazlık köyü olarak verilmekte… 
 
Yunt Dağı'nda Kocaçay üzerinde Pelitalan köyü yakınlarında bir eski köprü
(Mart 2008)

Yunt Dağı havzasında önemli bir akarsu; Kocaçay
(Mart 2008)

Yunt Dağı'nda Pelitalan ile Süngüllü köyleri arasında bir eski köprü daha; ama pislikler içinde...
(Aralık 2020)

Köprünün devamında yer alan Pergamon yol şebekesinin bir parçası; belki İlkçağ'dan kalma...
(Aralık 2020)
 
Aynı Bizans’da olduğu gibi tımarlı sipahileri besleyen miri toprak sisteminin (has-zeamet-tımar) bozulması ile ortaya çıkan ekonomik kriz ve gerileme sürecinde (18.yy.dan sonra) merkezi yönetim asker ve vergi toplama ile asayişi sağlama gibi devletin birtakım görevlerini yerel otorite olarak öne çıkan ayanlar eliyle sağlama yoluna gidiyor. Bu ise eşkıyalığın ve zorbalığın köylere indiği bir zaman dilimine denk düşmektedir. Yunt Dağı, o yıllarda bölgede eşkıyaların ve yerel zorbaların yuvalandığı bir mekân olarak dikkat çekmektedir. Bir önceki yüzyılın (17.yy) örgütlü ve yaygın Celali ayaklanmalarının yerine, bu yüzyılda küçük sayıdaki çeteler tarafından gerçekleştirilen asayiş ihlalleri daha kolaylıkla engellenmekteydi. Bu dönemde de eşkıya, en fazla Yunt Dağı bölgesinde barınmaktaydı. Burası sarp ve dağlıktı. Bundan dolayı Yunt Dağı, gelecek yüzyılın ortasına kadar harap ve ıssız kalmış, bu bölgede sükûn ve hayat, ancak 19. yüzyılda kalabalık aşiretlerin yerleştirilmesinden sonra başlamış olmalıdır. 
 
Kazık Bağları'nın arka dünyası; Yunt Dağı'nın kuzey kapılarından biri olan Zeytindağ kasabasının sokaklarında...
(Mart 2004)
 
 Batı Anadolu’da Rumlar; yeniden… 
 
19.yy.da Mora Ayaklanması sonrasında Kıta Yunanistanı’ndan ve Ege adalarından Batı Anadolu’ya yönelen Rumların göçü, geldikleri yerlerde eksikliğini hissettikleri zenginlik ve refahı arama refleksiyle özellikle Ege kıyısındaki kasabalarda ve şehirlerde tutundu. Öyle ki; Ortodoks Hıristiyanlar, Anadolu’ya göçmezden önce; örneğin Çeşme (Krini) kazasının nüfusu tümüyle Müslüman’dı. Bunu 1670’de Çeşme’nin katışıksız bir Türk bölgesi olduğunu yazan Evliya Çelebi’den de öğreniyoruz. Bu demografik gerçek, neredeyse 18.yüzyılın başlarına dek hiç değişmedi.
 
Zeytindağ'da kemerli pencere ve kapılarıyla dikkat çeken eski bir Rum evi; şimdilerde bir işyeri...
(Mart 2004)
 
Zeytindağ'da Rum yapılarına başka örnekler
(Mart 2004)
 

Anadolu’daki 20.yy.ın başlarındaki Rum demografisi hakkında iyi bir kaynak oluşturan Yunan yazar Georgios Nakracas’ın “Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni” isimli çalışmasında Batı Anadolu’ya yönelen bu göçün dinamikleri ile ilgili olarak şu savlar ileri sürülüyor: 
 
“1839’da Tanzimat’ın ilanıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan özgürleştirmenin en önemli sonuçlarından biri, büyük toprak ağalarının topraklarında çalışan köylüleri toprak kölesi olarak kullanma haklarının kaldırılması olmuştur. Bu toplumsal reform, Peloponnesos’tan (Mora), adalardan, Makedonya’dan ve Yunanistan anakarasının öbür bölgelerinden gelen Ortodoks Hıristiyanların Anadolu’ya göçlerini hızlandırdı. Bu göçmenler özgür üreticiler olarak yerleşiyor ve toprak ağalarının sömürüsünden kurtulmak için köylerini terk edip dağlık bölgelere sığınmış Türk toprak kölelerinin yerlerini alıyorlardı. Bu büyük göç hareketiyle, Anadolu’daki Ortodoks Hıristiyanların sayısı, yerli Ortodoks Hıristiyanlara mali göçmenler de katılınca, 19.yy.ın sonuna doğru 2.000.000 kişiye ulaştı. Çağdaş Yunanlı yazarların “Anadolu Hellenleri, ne Yunanistanlıydılar ne de göçmendiler” diye ileri sürdükleri sav, Yunan soyunun bu bölgede zaman içinde sürekliliğine ilişkin milliyetçi söylenceye hizmet etmeyi amaçlamaktadır yanlızca.(14) 
 
Yeni Foça'da Rum evlerine örnekler
(Şubat 2019)
 
Yeni Foça'da Rum yapılarının en güzel örneklerinden bir konak eskisi
(Aralık 2019)
 
Bölgedeki etnik ve dini dengenin giderek Hıristiyan Rum ahali lehine bozulması sonrasında; Osmanlı yönetimi, yüksek yaylalarda yaşayan konargöçer Türkmenleri köylere yerleştirmeye zorlar. Nitekim 1864 yılından itibaren Saruhan Sancağı’nda bulunan aşiret ve cemaatler, kalıcı olarak yerleştirilmeye başlanır. Özellikle Yunt Dağı, Türkmenleri yerleşik hayata zorlama deneyimi açısından bir laboratuar işlevi görür. 1864-1873 yılları arasında bölgeye yerleşmiş ve yerleşmek üzere olan konargöçer oymakların sayısı otuz dokuzdur. 1863-1873 yıllarına ait sicil defterlerine göre Çaparlı Yörükleri; Güzelhisar’ın Kiliseköy’ünde (Zeytindağ), Sırtlanda Yörükleri; Kilimalanı mevkisinde ve Çalbahçe köyü civarında, Derici aşireti; Güzelhisar, Uzunhasanlı ve Mamaklı köyleri civarında, Karayağcı aşireti ise; Belen, Durasıllı ve Kalabak köylerine yerleşmişlerdir. Daha sonraki dönemde Karakuzulu köyü, tümüyle Derici aşireti tarafından kurulacaktır.(15) 
 
Yunt Dağı'nda bir yörük yerleşimi; Koyuneli'nin su kuyuları...
(Mart 2017)

Koyuneli köyünün genel görünümü
(Aralık 2020)

Çandarlı Baskını 
 
17 Mart 1821’de Kıta Yunanistanı’nda Mora İsyanı patlar. Yunanların imparatorluktan ayrılmak isteği ile başlattıkları bağımsızlık savaşı sadece Mora Yarımadası ile sınırlı kalmayarak, daha önceden örgütlenmiş olduğu anlaşılan hızlı bir yayılma ile Kıbrıs, Sisam, Kos, Sakız, Psara ve Midilli gibi adalarla Batı Anadolu kıyılarına dek ulaşır. Bu gelişmeler, giderek Batı Anadolu’da yaşayan Rum azınlığın da milliyetçi rüzgârların etkisinde kalarak bu isyanlara destek verip, yerel ayaklanmalara katılmalarına neden olur. Kıyılardaki bazı kasabaların yerli Müslüman halkı ise, Ege adalarından izbandut denen teknelerle gelen Rum kapetanların baskınlarına ve katliamlarına maruz kalırlar. Özellikle 1822 yılında adalardan gelen Rum çetelerinin idaresindeki tekneler, Menemen’e ve Çandarlı’ya baskın niteliğinde ciddi saldırılar düzenlerler.
 
Çandarlı sahilinde Koçanlı Konağı; baskın korkusu duvarlara sinmiş.
(Şubat 2004)
 
 
Koçanlı Konağı'nın kemerli giriş kapısı; yapım tarihi: 1859...
(Şubat 2004)
  
Mora İsyanı sırasında Ada Rumlarının baskınlarından biri de Çandarlı’ya yapılmıştır. 1822 (Hicri 1239) yılında, Sakız, Sisam ve Psara (İpsala) adalarından kalkan korsan gemileri, gece yarısı Çandarlı’yı basarlar. Gece yarısı gerçekleşen bu baskın sırasında haydutlar, çoluk çocuk ayırımı yapmaksızın evlere saldırıp her şeyi talan ederler. Sadece Çandarlı Kalesi, zamanın Çandarlı Voyvodası Kırantaoğlu Mehmet Ağa’nın Kulesi (şimdiki çarşıdaki caminin arka yönünde yer alıyordu) ve Ziynet Hoca Kulesi (yok olmuş) gibi savunmaya elverişli yerlerden piştovlarla karşı konulur. Rum haydutlar, kaledeki şiddetli direnişi kırmak için kalenin dibindeki Taşlı Cami’yi ateşe verirler. Daha sonra ele geçirdikleri esirleri gemilere sürüklerler, direnenleri ise öldürürler. Çatışma sonrası şafak sökerken 90 civarı tekneyle denize açılan haydutlar arkalarında büyük bir vahşetin iniltisini ve 100’den fazla masum insanın ölüsünü bırakmışlardır. Rum çetecilerin arkalarında bıraktıkları kıyım öylesine büyüktür ki; Bergama’ya ancak sabah vakti haber ulaştırılabilir. Ağalardan ve eşraftan 20–30 kişi atlarına atlayarak Çandarlı’ya geldiklerinde karşılaştıkları tablo dehşet vericidir. Ölülerin sayılmasının ardından 130 kadar çocuk ve kadının kaçırıldığı anlaşılır. Ölüler, Çandarlı’nın o zamanki şehitliğine gömülür. Bugün Çandarlı Büyük Mezarlığı’nda bulunan Halimağa oğlu şühedadan Molla Mehmed’in 1239 Hicri tarihli mezar taşı bu olayın tek şahidi olarak durmaktadır. (Şehitlik 1930 yılında kaldırılmış bulunmaktadır.) 
 
Koçanlı Konağı'nın yan sokağa bakan pencerelerinin demir parmaklıklarına yansıyan Çandarlı Baskını'nın 30 yıl sonraya uzanan korkusu
(Eylül 2007)
 
Çandarlı'nın kuzey sahilinde 19.yy.dan kalma eski bir zeytinyağı fabrikası
(Şubat 2004)
 

Baskının ardından konu İstanbul’a; Saraya bildirilir. Serdar Ömer Paşa ve Konya Ereğlisi derebeyi Davaslıoğlu Hasan Bey adalardan intikam almakla görevlendirilir. Ayvalık ve Sakız adasına yapılan baskınlarla intikam alınır. Oradan getirilen kız ve erkek çocukları zengin ailelerine evlatlık verilir. Bunların tümü Müslüman olurlar. Midilli adasının ayanı olan Kulaksızoğlu, adalara kaçırılan Türk çocuklarından 30 kadarının, 32’şer altından diyetini ödeyerek Çandarlı’ya geri dönmelerini sağlar.”(16) 
 
Çandarlı Kalesi
(Nisan 2008)

Çandarlı Kalesi'nden bir görünüm daha...
(Mart 2018)

Çandarlı; güney sahilinde...
(Haziran 2020)
 

İşgal ve Kurtuluş 
 
1.Dünya Savaşı’nın öncesinde Osmanlı topraklarında; Rumeli’nde ve Anadolu’da kabaran milliyetçi akımlar, Batı Anadolu’da da etkisini gösterdi. Emperyalist kışkırtmaların etkisi altında; yıllarca barış içinde yaşamış bu toprağın insanları, 1922’de; daha sonradan karşı yakadakilerin Küçük Asya Felaketi olarak adlandıracakları büyük bir ayrılığa doğru sürüklendiler. Savaşlar, acılar, dökülen kanlar; toplumlar arasına ekilen yeni düşmanlık tohumları, hep bu yıllarda döşedi taşlarını. 
 
Bergama'da Bergama Çayı (Selinus) boyunca 19.yy.dan kalma çoğu Rumlara ait eski çırçır fabrikalarının yıkıntıları; arka planda Kızıl Avlu...
(Temmuz 2008)

Bergama Çayı boyunca yer alan aynı fabrikalardan birine yakından bakış; arkada Bergama Akropolü
(Temmuz 2008)
 
Bergama'da 19.yy.da Rumların yaşadığı mekan; Domuz Alanı'ndan Bergama'nın Türk mahallelerine bakış; en arkada Viran Kapı...
(Haziran 2004)
 
Yunan kaynaklarına göre, 30 Mayıs 1919 tarihinde 8. Giritliler Alayı’nın 1. Taburu, beraberinde bir topçu, bir de süvari takımı olduğu halde Bergama’yı işgal etti. 2 Haziran günü Yunan taburu daha üstün Türk kuvvetleri tarafından kuşatıldı ve büyük kayıplar vererek Menemen’e çekildi. Türk kaynaklarına göre Bergama’nın Türk nüfusu, kentin işgal edildiği sırada hiçbir direniş göstermedi. Ancak sonraki üç gün içinde Yunan ordusunun giriştiği hırsızlık, Türk vatandaşlarını katletme, kadınlara tecavüz gibi eylemleri, Türk ahalinin silahlı ayaklanmasına yol açtı ve Yunan taburu kentten kovuldu.(17) 
 
Bergama'da; Domuz Alanı'nda 19.yy.dan kalma Rumların kahvehanesi, Kafeneon Attalos; şimdilerde Ticaret Odası Lokali...
(Haziran 2004)
 
19.yy.da Bergama'da Rum ve Yahudi mahallelerini birbirinden ayıran Selinus Çayı ve Kızıl Avlu'nun altından geçen Roma devri tünelleri
(http://www.bluepoint.gen.tr/izmir)
 
“Bu olaylardan sonra, hayatı ve şerefi tehdit edilen Bergama nüfusu, yekvücut halinde ayaklandı ve sayısının azlığına ve silahlarının kötü kalitesine rağmen Yunan taburunu kovmayı başardı ve tabur, telaş ve karışıklık içinde geriledi. Şanlı(!) Yunan askerleri, geriledikleri sırada karşılaştıkları masum vatandaşları katlederek ve Türk köylerini tahrip ederek öç aldılar. İki binden çok Müslüman öldürüldü. Yunanlıların Bergama’dan geri çekilişlerinden bir gün sonra Midilli’den Dikili’ye dört bin kişilik bir eşkıya kuvveti çıktı ve önce orada birkaç yüz Müslümanı katletti. Bu askeri kuvvet, Bergama’ya doğru yürürken yolda karşılaştığı her şeyi yağmaladı ve herkesi kılıçtan geçirdi. Kırıklar, Sahancı, Şakköy, Kalarga, Çamköy, Alacalar, Tekeli ve Sendel köyleri yerleri tanınmayacak derecede tahrip edildi ve kundaktaki bebelerine kadar sakinlerinin tümü katledildi. 
 
Silahlı Yunanlılar yaklaşınca Bergama nüfusu kaçıp Soma’ya sığındı. Zamanında kaçamayan ihtiyar ve hastalar insafsızca kılıçtan geçirildi.” (Greek Atrocities in the Vilayet of Smyrna; (1919); sayfa:49) 
 
Bergama'da belki de bir Cumhuriyet Bayramı kutlamasında bir tören geçişi
(www.bergamaturkey.cjb.net)
 
Bergama'da19.yy.da suyun (Selinus) öte yakasındaki Türk mahalleleri
(www.bergamaturkey.cjb.net)
 
17 Haziran 1919 tarihinde 8. Giritliler Alayı’nın 1.Taburu, Bergama’dan geri çekilerek Menemen’e girdi ve o gün TürMenemenk bibliyografya kaynaklarına göre kentin Türk nüfusunun katliam gününe dönüştü. Aynı kaynağa göre; Rum izciler, katliamdan önceki akşam Türk evlerine özel işaretler koydular ve aynı gece Yunan birliğinin erleri kaymakamlık binasını ele geçirerek Kaymakam Kemal Bey’i ve jandarmayı öldürdüler. Olayın ayrıntıları, İzmir Vilayetindeki Yunan Vahşeti başlıklı Türk yayınında şöyle anlatılmaktadır(18) 
 
Menemen'de 19.yy.daki Rum mahallesinden bir sokak; şimdilerdeki hali; en arkada kilise...
(Ocak 2008)
 
Menemen'de Rum mahallesinde yer alan Rum Ortodoks Kilisesi; restorasyon öncesi...
(Nisan 2008)

Menemen'de restorasyon görmüş eski bir Rum evi daha...
(Nisan 2008)
   
“Geçtiğimiz Mayıs ayının 22’sinde Kaza Kaymakamı Kemal Bey, Menemen’in Yunan orduları tarafından işgal edileceğini halka haber verdi ve bizi sakin olmaya çağırdı. İşgal tam bir sakinlik içinde gerçekleşti. 17 Haziran Salı gününden itibaren Yunan askerleri ve yerliler tarafından Menemen Müslüman ahalisine karşı girişilen katliamları şikâyet etmek üzere ekselanslarına hitap ediyoruz. […] Cinayetten bir önceki gece kaymakamlık konağını ele geçiren güçlü bir Yunan müfrezesi, kaymakamı ve orada bulunan altı jandarmayı katletti. […] Menemen’de yapılan katliam ve zorbalıkları haber almış olarak, biz; aşağıda imzası bulunan Vali İzzet Bey, İngiliz subayları Yüzbaşı Charns ve Teğmen Lorimer, İngiliz ve İtalyan konsolosluklarından tıbbi delegeler, 17 Haziran 1919 Salı günü burada vuku bulan olaylar hakkında soruşturma yapmaya geldik. […] Yunanlı işgal komutanı, Yunan askerlerine arkadan ateş açıldığını ve bunu izleyen çatışmada Kaymakam Kemal Bey ve daha birkaç kişinin öldürüldüğünü iddia etti. […] Türklerden bin kurbana karşılık Yunanlılardan sivil veya asker yaralıların bulunmayışı tanıklıkların gerçek olduğunu doğrulamaktadır.” (Greek Atrocities in the Vilayet of Smyrna; (1919); sayfa:56) 
 

Menemen'de Yunan işgali sırasında şehit edilen Kaymakam Kemal Bey'in anısına Kurtuluş'tan sonra dikilen anıt
(Ocak 2008)

15 Mayıs 1919'da İzmir'de karaya ayak basan işgalci efzun taburlarının Kordon'da resmi geçidi
 
Sonra ne oldu? Aradan geçti 3 koca yıl ve daha fazlası… Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde sürdürülen vatan savunması ve Kurtuluş… Batı Anadolu’da İzmir’e doğru çekilen Yunan işgal güçleri tarafından ateşe verilmiş kasabalar bir bir yanarken; Geldik 9 Eylül 1922’ye… 
 
9 Eylül 1922'de İzmir'e giren Türk Ordusu Kordon'da...
 
13 Eylül 1922; İzmir yanıyor, işgalin destekçileri can pazarında; rıhtımda kaçacak tekne arıyor.
 
Yangından sonra İzmir... 
 
“13 Eylül, saat 03.45’de 1. Ordu Komutanlığı’na 2. Kolordu’dan içinde Reşadiye (Zeytindağ) Belediye Reisi’nin verdiği bilgiler de olan aşağıda özeti yazılı rapor gelir ve emrin ne şekilde olacağı sorulur: 
 
Yunan Jandarmaları ile bir kısım Hıristiyan halkın ve 5.000 kadar Yu­nan askerinin 11/12 Eylül gecesini Bergama batısında geçirerek, 12 Eylül sabahı Dikili doğrultusunda gittikleri, Dikili’de bir haftadan beri dört-beş nakliye gemisinin bulunduğu, Reşadiye [Zeytindağ] Belediye Reisi tarafından bildirilmektedir. Bu kuvvetin 12 Eylül akşamı Dikili’ye varacağı ve Midilli Adası'na geçeceği muhakkak olduğundan, 13 Eylül sabahı sevk olunacak bir müfrezenin Yunanlılara yetişmesine imkân görünmemektedir. Bu müfrezenin Bergama civarında çekilen yerli Hıristiyanlara yetişmesi mümkündür. Ayvalık ve Edremit kıyılarında da yerli Rumlara rastlanılabilir. Dikili ve daha kuzeyine müfreze gönderilip gönderilmemesine emir ve müsaadeleri.” (ATASE Arşivi) 
 
1.Ordu Komutanı bu raporu alınca, 13 Eylül saat 05.00’de 2.Kolordu’ya; 2.Süvari Tümeni’nin kolordu emrine verildiğini ve Dikili’ye hareket ettirilmesi, Kolordunun en kuzeyindeki tümeninin de Dikili’ye gön­derilmesi, düşman döküntülerinin esir veya yok edilmesi emrini verir. (ATASE Arşivi) 
 
2.Süvari Tümeni saat 10.00’da Karşıyaka’dan Menemen-Aliağa-Re­şadiye yoluyla yürüyüşe geçer ve saat 22.00’de Reşadiye İskelesi’nin 3 km güneyinde açıkta geceler. 
 
14. Piyade Tümeni de Menemen doğusundaki Yahşelli bölgesinden saat 10.30’da hareket eder. 7.Tümen’in emrine verilen 23.Piyade Alayı’nı Helvacıköy’den alıp, saat 23.00’de Reşadiye İskelesi’ne vararak gecelemeye geçer. 
 
14 Eylül saat 06.00’da hareket eden 2.Süvari Tümeni, saat 12.30’da Dikili’ye ulaşır. Yunanların son kafilesi, 13/14 Eylül gecesi kasabayı yakarak vapurlarla Midilli’ye geçmiş olduklarından, Süvari Tümeni Yunan birliklerine rastlamaz. 14.Piyade Tümeni ise, 14 Eylül akşamı saat 18.00’de Dikili’ye varır. Yunanlar kasabada birçok cephane, bomba, araç gereç bırakmışlar, bir kısım hayvanları öldürmüşler ve 1.000 kadar beygir, katır, öküz ile 3.000 kadar koyunu başıboş bırakmışlardır.”(19) 
 
Kazıkbağları'ndan Elaia'ya
(Mart 2021)
 
Elaia mendireği
(Mart 2021)
 
Reşadiye İskelesi'nde yer alan 19.yy.dan kalma Reşadiye Camii; restorasyon öncesi...
(Şubat 2010)

Reşadiye İskelesi'nde yer alan 19.yy. antrepo yapılarından biri
(Şubat 2010)

Elaia bugünkü adıyla Kazık Bağları; günümüzde hemen altında uzandığı Zeytindağ kasabası ile birlikte, bir şekilde hayatiyetini sürdürmektedir. Osmanlı döneminde bir ara V. Mehmet Reşat’ın tahta çıkışı ile Reşadiye ismini alan Zeytindağ (eski Kiliseköy), şimdilerde bu ismi Şakran yönünden Bergama’ya doğru ilerlerken deniz kıyısında yer alan İskele mevkiinde yaşatmaktadır. Halk arasında Reşadiye İskelesi olarak da bilinen bu bölgede 19.yy. Osmanlı döneminden kalma eski bir cami kalıntısı ve kıyıdaki antrepolar dikkat çekmektedir. Söz konusu cami, yakın zamanlarda bir restorasyon geçirerek yaşadığı tarihi süreç ile ilgisi olmayan bir isimle adlandırılmış olsa da, kıyıdaki Reşadiye İskelesi’nin 19.yy.dan kalma yıkık dökük depoları ile birlikte Osmanlı’nın son zamanlarındaki yaşanmışlıklarının bir delili olarak ayakta durmaktadırlar. 
(DEVAM EDECEK)
 
Dipnotlar:
1.       Murat Tozan, Roma’nın Anadolu’daki Egemenlik Politikası; Kentler ve Bağımlı Krallıklar(İ.Ö. 133-İ.Ö. 89); Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul-2016; sayfa:69 
2.      II. Makedonya Savaşı sırasında Elaia’nın 10 km kadar güneyindeki Myrina, V.Philippos tarafından ele geçirilmiş, daha sonra Roma ile yapılan anlaşma gereğince Philippos garnizonunu geri çekmişti. (Murat Tozan, a.g.e; sayfa: 118 dipnotu) 
3.      Murat Tozan, a.g.e; (117-118-119) 
4.      Conventus Sistemi: Roma Devleti’nde eyaletlerde (provincia) yargı işlerinin yürütüldüğü yapı 
5.      Murat Tozan, a.g.e; (121-122) 
6.      Ersin Doğer, Aliağa Tarihi, İlkçağ’dan 21.yüzyıla; Aliağa Belediyesi, Aliağa Kent Kitaplığı Dizisi-4; Ekim 2017-Ankara; sayfa: 94-95 
7.       Ersin Doğer; a.g.e; sayfa: 97-99 
8.      Bizans kelimesinin kaynağı hakkında bkz. Bizans İmparatorluğu - Vikipedi (wikipedia.org) 
9.      Ersin Doğer; a.g.e; sayfa: 98 
10.   Foça’daki Ceneviz egemenliği 1275 yılında İmparator Mikhael Paleologos tarafından 1275 yılında Zaccaria ailesine dirlik olarak verilmesi ile başlar. 
11.    Bizans dönemi bilgileri için bkz. Ersin Doğer; a.g.e; sayfa: 97-99 
12.   Hilal Ortaç; Tapu Tahrir Defterlerine göre 16.yüzyılda Güzelhisar; Aliağa Belediyesi, Aliağa Kent Kitaplığı Dizisi-7; Aralık 2018-Ankara; sayfa: 19-20 
13.   Ersin Doğer; a.g.e; sayfa: 133 
14.   Dr. Georgios Nakracas; Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni, Yunancadan çeviren: İbram Onsunoğlu, Belge Yayınları, 1.Baskı-Şubat 2003; sayfa:68 
15.   Ersin Doğer; a.g.e; sayfa: 183-184 
16.   Osman Bayatlı, Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl Olayları; 1957 Baskısı; Sahife:45–46’dan yararlanılmıştır. 
17.    Dr. Georgios Nakracas; a.g.e.; sayfa: 92-93 
18.   Dr. Georgios Nakracas; a.g.e.; sayfa: 94-95 
19.   Ersin Doğer; a.g.e; sayfa: 217 
20.  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir. 
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
 

 

2 yorum:

  1. Çok güzel,tarih turu tadında bir çalışma, elaia ile pergaman arasındaki yolun neredeyse ortasında zeytin bahçem var,her zaman beklerim, üstünde yürüdüğümüz yerlerin tarihini hep merak etmişimdir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bloğumuza göstermiş olduğunuz ilgi ve geri bildiriminiz için çok teşekkürler... Nazik davetiniz için de ayrıca teşekkürler...İF

      Sil