Sayfalar

20 Ocak 2021 Çarşamba

DATÇA’DAN BETÇE’YE-2020-1

BİR ZAMANLAR KARGI KOYU'NDA…

21-24 Ekim 2020

Hasan Doğan-İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Kararsız sonbahar havaları başlıyor gene. Geçen yıl Datça yarımadasında yaptığımız avareliklerimizi 2020 yılı boyunca Corona salgını günlerinde sayıkladık durduk hep. Evlere tıkıldığımız bir zaman diliminde; doğanın içinde olmak, nimetlerinden yararlanmak özlemimiz oldu. Yaz aylarında kısmi rahatlama günlerinde dahi biz rahatlayamadık nedense hiç. Geçen yıl olduğu gibi Betçe’de soluk aldığımız bu kısa molayı saymazsak elbette.

Datça-İskele
(Datça Belediyesi Arşivi)

İzmir’den yola çıktığımızda hava biraz bulutlanmıştı. Muğla için yağış gösteriyordu hava tahminleri. Aydın, Çine derken öğleye doğru ulaştık Menteşe sırtlarına. Yükseldikçe hava karardı; iyice yüklendi ve Kavaklıdere yol ayrımından sonra ise yükünü boşaltmaya başladı ağır ağır. Kötekli rampasında şiddetlenen yağmur altında geçtik Ula’dan. Çetibeli’nde verdiğimiz mazot ve ihtiyaç molasından sonra yeniden Marmaris yoluna vasıl olduk. Marmaris’ten çıktıktan sonra yağmur iyice hafifledi. Yırtılan kara bulutların arasından gösterdi yüzünü güneş. Giderek yaklaşıyordu Datça; orada dostlar bekliyordu bizi; bakalım yine ne sürprizler hazırlamışlardı bize?

Kargı Koyu
(Ekim 2020)

Datça’nın dibinde; Mandalya ve Kargı Koyu

Sırasıyla Mandalya ve Kargı, makilerle kaplı sırtlardan Akdeniz’i seyreden Datça yarımadasının ilçe merkezine en yakın koylarından ikisidir. Datça’nın batısına doğru uzanan tali asfalt yoldan ilerlerken önce sizleri Datça’nın batısına doğru bitmeyen bir hareketlilik içindeki betonlaşma hamlelerinin ürünleri karşılar. Sürekli inşaat, sürekli yol çalışması insanı bezdirecek düzeydedir. Bunların arasından geçerek yeniden denize paralel bir şekilde ilerleyen yol, sizi önce Mandalya ve daha sonra da Kargı koyuna ulaştırır.

Mandalya koyu
(Ekim 2020)

Mandalya koyu
(Kaynak: www.coşkunturgut.net)

Kargı koyuna doğru akan Kargı deresi eskiden yaz kış suyunu hiç yitirmezmiş. Bugün bile bunun bir delili koya doğru giderek sıklaşan sazlıklardır. Koydaki bir turistik tesisin arkasında yoğunlaşan sazlıklar arasında neredeyse kaybolmuş eski bir değirmen ise, Kargı deresinin suyunu yitirmediğinin bir başka delilidir ve Eski Datça köyünden Hakkı Çavuş’a ait eski zamanların hatıralarını saklar. Bugün yol kıyısında küflenmiş, kararmış bir suyla kendini hissettiren Kargı deresinin kıyısındaki bu eski değirmenin karşısında ise, 19.yüzyılda buralarda yaşayan Rum ahalinin kullanmış olduğu bir kır şapeli bulunmaktadır.

Kargı Koyu
(Hasan Doğan Arşivi)

Haydin Dermene (Değirmene)

Hasan Hoca’nın Yakaköylü Goca Mehmet Emmi’den aktararak anlattığı bir çocukluk hatırası Betçe’den Datça’ya ne yol ne de izin olduğu o zor zamanlardaki Kargı değirmeni günlerini gözümüzde canlandırıyor. 

“1940’lı yıllardayız. Datça daha yeni ilçe olmuş. Betçe ile araba yolu henüz yok. İnsanlar gerek yayan, gerekse de bir hayvan yardımı ile bu 25 km.lik yolu aşmak zorundalar. O yıllarda aileler, nedense erkek çocuklarını değirmene tek başlarına gönderirlermiş. Goca Mehmet de henüz 10’lu yaşlarında iken, babası Goca İbram, iki çuval arpayı yükler eşeğe, çilbirini (eşeğin ipi) de verir eline; hadi bakalım doğru Kargı koyundaki Hakkı Çavuş’un dermenine (değirmenine). O yıllarda bu yaşta bir çocuğu tek başına uzaklara göndermek akıl alır gibi değil. Çocuk 8 saatlik bir yolu yürüyerek gidecek, üstelik Datça’dan sonra en az bir saat daha gitmesi gerekiyor. Neyse ki; bu anlatılanları yaşayan kişi (Goca Mehmet) henüz hala hayatta. Allah uzun ömür versin. 

Yaka'nın yaşayan bilgesi; Goca Mehmet Emmi
(Hasan Doğan Arşivi)

Datça’da pek çok değirmen varken, niye bu kadar uzaktaki değirmene gidilir diye bir soru sorulabilir tabii ki. Yanıtı zor değil; havada rüzgâr yoksa yel değirmenleri çalışmıyor. Yine derelerde; örneğin suyla çalışan Uluçay’da Şükrü Balcı değirmeni ve ileride Puslular deresinde en az 7 değirmen daha var. Belli ki o yıl yağmurlar yağmamış ve dolayısıyla dereler de akmamış olmalı. O halde kesintisiz su kaynağı olan başka değirmenlere yönelmek gerek. O yıllarda batıda Galamış değirmeni(1) ile kuzey batıda Değirmenbükü(1) değirmenleri; hatta Kargı koyundan önce Datça ilçe merkezine çok yakın konumda Ilıca değirmeni de var. Belli ki o dönemde her değirmenin müşterisi ayrı; belki de bu nedenle baba Koca İbram bunların içinden Kargı’daki değirmeni tercih etmiş olmalı.

Kargı değirmeni ve Kargı Koyu
(Ekim 2020)

90 yaşını deviren Goca Mehmet, Kurubük'te dinlenirken;  sonuna kadar sağlıklı bir ömür dileğiyle...
(Hasan Doğan; Aralık 2020)

1940’lı yıllarda Betçe köylüleri, belki de yokluktan; un için arpayı tercih ederlermiş. Buğday ekmeği ancak bayramlarda yapılırmış. Datça yarımadasında topografyanın son derece engebeli olması ve tarıma uygun alanların azlığı nedeniyle ekin ekecek yeterli alan hiçbir zaman olmadı. Bu nedenle bu zorlu coğrafyada; dağlar arasında, boş bulunan ne kadar tarıma uygun alan varsa, köylüler oraları çapalarlar ve ekin ekerlerdi. Betçe, yakın zamana kadar palamut örtüsünün yoğun olduğu arazilerle kaplıydı. Ayrıca Palamutbükü’nde yüzlerce dev keçiboynuzu ağacı vardı. Zaman içinde belki de bademlere yer açma kaygısıyla teker teker kesildiler hepsi. Şimdi de yazlık villalara yer açmak için sıra bademliklere gelmiş gibi duruyor. 

Betçe'de erkenciler ve arkada Gocadağ'ın karı
(Hasan Doğan; Ocak 2021)

Goca Mehmet’in hikâyesine dönecek olursak; Yaka’dan sabahın erken vaktinde eşeği ile yola çıkan küçük çocuk, patikaları takip ederek akşama doğru Kargı’daki değirmene ancak ulaşır. Bir hayli yorulmuştur. Yükü değirmene boşalttıktan sonra yorgunluktan değirmenin içinde uyur kalır zavallı. Değirmencinin karısı da bir şey demez ona. Değirmenci Hakkı Çavuş, akşamın geç vaktinde çocuğu değirmenin içinde uyurken bulunca karısı ile başlar kavgaya. Çocuk yaştaki zavallı Goca Mehmet, yaka paça değirmenden dışarı atılır. Bunun üzerine Goca Mehmet, karşıdaki Kargı kilisesine sığınır; uyur kalır oracıkta. Değirmene gönderilen çocuğun ne zaman döneceği belli olmaz o yıllarda. Değirmende sıra nedeniyle belki günlerce sürebilir iş. Bu durumda iaşe işi de ayrı bir sorundur; ne yiyip ne içeceksin; bir de buna ilaveten yanındaki eşeği de doyurmak zorundasın.

Goca Mehmet'in değirmene geldiğinde gecelediği Rumlardan kalma Kargı Kilisesi
(Ekim 2020)

Goca Mehmet ve 97 yaşındaki Kalaycı Karısı namı ile tanınan ninemiz aynı karede...
(Hasan Doğan; Ocak 2021)

O yıllarda değirmenler, yüzde on ile çalışırlarmış. Para filan ne gezer. Değirmende ekmek de yapılırmış. Tahılının öğütülmesini bekleyen köylüler de bu ekmekle karınlarını doyururlarmış. Değirmenciler, değirmene gelen bu çocukları bahçelerinde de çalıştırırlarmış. Betçeli yaşlıların anlatımına göre; o eski zamanlarda konumları gereği, yarımadadaki değirmenciler en çok sözü geçen insanlarmış. Hatta bu değirmenin sahibi Hakkı Çavuş, her gün meyhanede içer içer, önüne gelene kafa tutarmış. Ona karşı kimse bir şey diyemezmiş. Biraz da kabadayılığı varmış rahmetlinin. Bir gün kaymakam bey de nasibini almış Hakkı Çavuş’un zılgıtlarından. Hiç bozuntuya vermeden ve hiç sesini çıkarmadan uzaklaşmış oradan kaymakam.

Kargı değirmeninin yanında yer alan yaşlı keçiboynuzu ağacı
(Ekim 2020)

Hakkı Çavuş, gençliğinde yarımada ile Yunan adaları arasında bir yelkenli ile ticaret yaparmış. Adalardan benzin, sigara, şeker, içki getirir, oralara ise Datça’dan canlı hayvan götürürmüş. Bu nedenle Rodos ve Sömbeki adalarında iyi tanınan birisiymiş. Daha sonraki yıllarda adalar arasındaki taşıma işini bırakan Hakkı Çavuş, Kargı’daki Rumlara ait bu değirmeni satın alarak uzun yıllar işletmiş.” 

Değirmenci Hakkı Çavuş'un işlettiği Kargı değirmeninin havuzunun duvarı; onun da bir kısmı yıkık...
(Ekim 2020)

Değirmenci Hakkı Çavuş

Yakaköylü araştırmacı yazar ve emekli öğretmen Mehmet Akın Pilavcı’nın bir sözlü tarih çalışması olan “Yol Uzun Mühlet Kısa” isimli kitabında sözünü ettiği Hakkı Çavuş, 1894 doğumlu ve Eski Datça köyündendir. Ailesi çiftçilik yaparak geçinmektedir. 1.Dünya Savaşı sırasında; 1915-1918 yılları arasında askerliği yaparak memleketine dönen Hakkı Çavuş bir süre Kargı deresinin kıyısındaki bugün mezbelelik halinde bulunan değirmende çalışır. Bölgedeki Rumlar, Kurtuluş Savaşı ve onu takip eden Mübadele günlerinde Anadolu’yu terk ederek Yunanistan’a geçerler. Rumların Datça yarımadasından ayrılışları sonrasında Hakkı Çavuş da bir yelkenli tekne edinerek yakındaki Yunan adalarına gidip gelmeye ve Rodos ve Sömbeki adalarıyla Datça arasında mal taşımacılığı yapmaya başlar. Bu yolculukları sırasında Sömbeki adasında tanıştığı bir Rum kadından bir de çocuğu olur. Oysa Datça’da onun ayrı bir ailesi ve çocukları vardır. Bir süre bu ikili yaşam sürer gider; ta ki savaş yıllarına kadar. İkinci Dünya Savaşı’na yaklaşılan zamanlarda adalara bu gidiş gelişler giderek zorlaşır. Hatta karşıya hiç geçemez hale gelirler. İşte tam bu sıralar bir gün Sömbeki’den bir şekilde Datça’ya ulaşan Rum kadın ile Hakkı Çavuş’tan olma kızı, Kargı’daki değirmenin kapısına dek gelirler. Hakkı Çavuş bu durumdan hiç hoşlanmaz ve onları kabul etmeyerek Sömbeki’ye geri gönderir. Ama aile bireyleri Hakkı Çavuş’un bu ikili hayatından haberdar olmuşlardır artık. Namı yürür Hakkı Çavuş’un… 

Kargı Kilisesi ve avlunun kemerli girişi
(Ekim 2020)

Hakkı Çavuş’un maceraları hiç bitmez. Bir gece yarısı değirmendeyken kapısını zorlayan bir kaçağın üstüne tüfeğini doğrultup ateşler. Kaçak, sazlıkların arasında sindiği yerden Hakkı Çavuş tarafından yakalanıp içeriye alındığında, aslında onun teknesi batan bir adalı olduğu anlaşılır. Sabaha varmaz, adam yine karanlığın içinde ortadan kaybolur gider. Bir gün tartışmaya girdiği Hızırşahlı bir tütün eksperiyle iş kızışır. Tütün eksperi, evine gidip silahını alır ve Hakkı Çavuş’un üstüne 7 kurşun boşaltır. Marmaris’e götürecek ne yol, ne iz vardır o zamanlar; Hakkı Çavuş’u eşek sırtında önce iskeleye, daha sonra da yaralı halde Rodos adasına götürürler. Kurşunlardan 5’i vücudundan çıkarılır. Diğer kalan ikisi ile ölünceye dek birlikte yaşayıp gider.

Datça yarımadasının bu ilginç siması 1972 yılında bu diyardan ayrılır. Kargı değirmeni de o günden beri artık mahzun ve öksüz kalır.(2)

Kargı yolu
(Ekim 2020)

Mehmet Ali Ambarcı ve Kargı hatıraları

Mehmet Ali Ambarcı, Datça’nın bütün belleğini yaşamış, biriktirmiş ve bunları da kâğıda kaleme dökmüş bir büyüğümüz. Bir zamanlar ismi dahi geçmeyen İskele’den önce, bugün Eski Datça dediğimiz mahallede; yani Dadya’da doğmuş, büyümüş. Gargı (Kargı) derelerinde, dedesi ile birlikte bahçelerinde her türlü meyveyi yetiştirmiş; hatta bahçedeki meyve ağacı sayısı 99 olunca, yüzüncüsünü ben dikeceğim diye diretmiş, o kadar düşkün yani doğaya ve bitkilere. 

Mehmet Ali Ambarcı  Kitabı; Yitik Zamanın Ardında, Datça Anıları
(Hasan Doğan Arşivi)

Dadya ya da Eski Datça köyü
(Hasan Doğan Arşivi)

Datça İskele; 1950'li yıllar...
(Yılmaz Bozkurt Arşivi)

Bugün Eski Datça’nın güneyindeki vadiden Gargı deresi akarmış bir zamanlar. Bu derenin doğusu da Babayanı olarak bilinirmiş. Bu mevki bahçelik alanlarıyla sanki cennetten bir köşe gibiymiş o yıllarda. Aile, marangozluktan tabakçılığa, pamuktan her türlü elbise dikimine dek bütün ihtiyaçlarını kendileri karşılarmış. 

Piri Reis haritalarında Datça Yarımadası; haritada sağda Değirmendere deresi olarak belirtilen dere ve koy, Kargı deresi ve koyu olarak daha sonra düzeltilmiştir.
(Anadolu'nun Değirmenleri; Atilla Bir, M. Şinasi Acar, Mustafa Kaçar; Yem Yayınları)

Böyle bir ortamda büyüyen Mehmet Ali Amca, daha çocuk denecek yaşlarda nalın, tabure, dolap yapmaya başlamış. 1928 yılında Dadya ilçe olunca, Kastamonu ilinin Daday ilçesi ile isim benzerliğinden dolayı karışmaması düşüncesiyle 1934 yılında zamanın İçişleri Bakanı ve İstanköy doğumlu Şükrü Kaya tarafından Dadya ismi Datça’ya dönüştürülmüş. Daha sonraki yıllarda ise ilçe merkezi İskele’ye taşınmış.

Mehmet Ali Ambarcı, emeklilik döneminde adı verilen caddenin başında...
(Mehmet Ali Ambarcı'nın Anıları'ndan alınmıştır.)

Mehmet Ali Ambarcı, Datça’nın kaza oluşunu yaşamış ve iskeleye taşınmanın sıkıntılarını gözlemlemiş ve bunları tek tek kayıt altına almış, Datça’da nüfus memurluğundan kaymakam vekilliğine kadar birçok görevde bulunmuş bu toprakların yetiştirdiği bir değerli insan. Kendisi çok zor şartlar altında devam edebildiği eğitim hayatında Muğla’da ancak ortaokulu bitirebilmiş. Hatta son sınıfı Süleyman Demirel ile birlikte okumuşlar. 

Eski Datça-İskele fotoğraflarından...
(Datça Belediyesi Arşivi)

O yıllarda imkânsız bir coğrafyada yaşayan pek çok Betçeli çocuk, onun yardımları ve evinin kapısını onlara ardına dek açmasıyla hayata tutunabilmişler. Ama bugün Datçalı da onu asla unutmamıştır ve Mehmet Ali Ambarcı hala tüm Datçalıların sevgi ile andığı bir kişiliktir. 

Ambarcı'nın nineleri Datça'da...
(Mehmet Ali Ambarcı'nın Anıları'ndan alınmıştır.)

Mehmet Ali Ambarcı, anılarında Dadya diye bir köyde doğduğunu, kendi ailesi, nineleri ve dedeleriyle hep birlikte yaşadıklarını anlatır. O yıllarda ninelerinin Kargı koyunda bahçeleri bulunmaktaymış. Nineler, her yıl Nisan ayında Kargı’da bulunan bu bahçeye göçerlermiş. Kasım ayına dek; iki nine, yalnız başlarına; kapısız penceresiz bir barakada kalırlarmış. Her gün sırayla yemeklerini yaparlar, birlikte yer ve bütün kışlıklarını hazırlarlar, Dadya’ya; ancak bu işleri bitirdikten sonra gerisin geri dönerlermiş. O yıllarda her yerden kaynayan tatlı sularıyla adeta bir cennet gibiymiş Kargı bahçeleri.(3)

Mehmet Ali Ambarcı (ayakta ve en sağda) ve diğer Datça devlet görevlileri  eşleriyle İskele'de...
(Mehmet Ali Ambarcı'nın Anıları'ndan alınmıştır.)

Mehmet Ali Ambarcı ve eşi Dudu Hanım İskele'deki bahçelerinde...
(Mehmet Ali Ambarcı'nın Anıları'ndan alınmıştır.)

Bugün Kargı yolunda ve Kargı koyunda gördüğümüz manzaraların ise bu cennet ile hiçbir ilgisi kalmamıştır. Yol kenarlarına acımasızca dökülmüş yazlık villaların inşaatlarından kalma atıklar ve moloz yığınları, her türlü pisliğe mahkûm edilmiş güzelim Kargı ve Kargı koyu; paranın esiri zavallı insanoğlu ne yazık ki buraların da içine etmiş durumda. Cumhuriyet döneminin Dadya’sından kalma hatıraların gömülü olduğu yıkık bir değirmen, ahır olarak kullanılmış eski bir Rum şapeli ve her yerde inşaat ve katledilmiş Kargı; mübarek olsun sizlere… 

Kargı yolunda çevre katliamından örnekler
(Aralık 2020)

Kargı yolunda kaybettiğimiz insanlığımız(!)
(Aralık 2020)

Gargı (Kargı) Deresi’nin Piynar (Pırnar) Odunu

Yaş kesilen piynar (pirnar meşesi) odunu, özellikle keşkek gibi şölen yemeklerinin yavaş pişmesinde etkilidir. Zira çok sert olan piynar, üstelik de yaş olunca yavaş yavaş yanar ve yemeklerin dibi tutmaz. Özellikle nacak, kürek ve balyoz sapları piynar odunundan yapılır. Düğünün aşçıları için piynar odunu, yemeğin bir garantörüdür. Telafisi olmayan bu tür yemeklerin büyük bakır kazanlarda yavaş yavaş pişmesi, yemeğin lezzetini artırır. Düğün yemeklerinin aşçıları genellikle kadınlardır. Ayrıca yaş odun yanarken çok duman yapar; bu da bir tür haberleşme olarak anımsanır. Yani bir köyde duman kuvvetli ise, çevre insanları orada bir düğün olduğunu anlar ve bu duman, bir davetiye yerine de geçer.

Datça-Ilıca değirmenleri
(Hasan Doğan Arşivi)

Düğünlerden hemen önce, kurban bayramlarının arifesinde gençlerin piynar odununa gitmeleri Datça yarımadasında eskilere dayanan bir gelenektir. Hatta öyle ki; gençlerden yavuklusu olanlar, bir eşek yükü piynar odununa da sözlüsü genç kızın evinin önüne yıkarlarmış.

Kargı deresi önlerinde...
(Ekim 2020)

Anlatılanlara göre; eskiden Dadya’da Gargı (Kargı) deresine piynar odununa gitmeyen gence kız vermezlermiş. Dadya‘da eski zaman düğünlerinden bir gün önce, bütün gençler toplanıp davul zurna eşliğinde hep birlikte oynayarak oduna giderlermiş. Düğün elle olur misali; oduna giden gençlerden birisi nacakla bacağını kesmiş. Gençleri karşılamaya giden kızlardan birisi de bu talihsiz gencin sözlüsüymüş. Zavallı genç kızın gözlerinden yaşlar boşalmış o an; yavuklusunun acısıyla genç kız bir türkü yakmış sevdiğine; dökülmüş dilinden sözleri ve ezgisi hep birlikte, birer birer: 

“Gargı deresinin piynar odunu

Nacaklar mı kesti senin budunu

A’şam oldu aşamadım dağları

Duman bastı bulamadım yolları

Gideriydi gitmez oldu dizlerim

Ararıydı görmez oldu gözlerim”

Kargı değirmeninin önündeki keçiboynuzu ağacı altındayız.
(Ekim 2020)

Datçalı emekli öğretmen Osman Karadeniz’in aktarımına göre türkünün yakılmasına neden olan hikâyenin bir başka versiyonu ise türkünün sözlerine paralel bir şekilde aşağıdaki gibi düzenlenmiş: 

Datça ilçemizin Eski Datça mahallesinden iki genç nişanlıydılar. Birbirlerine çok düşkündüler. Mevsim sonbaharın sonları… Artık kış kendini iyiden iyiye göstermeye başlamıştı. Yemek pişirmek ve ısınmak için oduna gereksinim vardı. Delikanlı eşeğine bindi, Gargı deresine gitti. Kalınca bir pinar dalına nacağını hızla indirdi. Sert dalın üstünde nacak kaydı ve delikanlının buduna saplandı. Oluk gibi kan fışkırdı. 

Nacaklar mı kesti senin budunu

A’şam oldu aşamadım dağları 

Vakit ilerlemişti. Akşamın karanlığı dereye düşmeye başlamıştı. Sürüne sürüne eşeğini bağladığı yere kadar gitti, eşeğinin ipini çözdü. Eşek birden elinden kurtulup köye doğru koşmaya başladı. Çaresiz delikanlı yürümeye çalıştı. Birden mevsimin bir özelliği olarak ortalığı sis bastı. On adım ilerisi görünmüyordu.

A’şam oldu aşamadım dağları

Duman bastı bulamadım yolları

Yol, iz görünmüyordu. Gücü de kalmamıştı. Çok kan kaybediyordu. Yürümeye çalıştı. Dizleri sanki onun değildi, taşımıyordu. Son bir gayretle ayağa kalkıp etrafına bakındı. Hiçbir şey görünmüyordu. Gözleri kararmaya başlamıştı. Olduğu yere çöktü, kaldı. 

Gideriydi gitmez oldu dizlerim

Ararıydı görmez oldu gözlerim

Eşek koşarak köye boş olarak döndü. Nişanlısı boş eşeği görür görmez bir şeylerin ters gittiğini anladı. Hemen kayın babasına koştu. Hep birlikte Gargı Deresi'ne koştular. Bir kayanın dibinde, kayaya yaslanmış delikanlıyı bulduklarında yarı baygındı, bilincini kaybetmek üzereydi.”(4)

Kargı değirmeninin önündeki dünya; sazlar, kamçı gibi yapraklarıyla kovalık diye adlandırılan bataklık bitkileri, sarı çiçekleriyle yapışkan andız otları (Betçe'de bu bitkiye boz ot adı verilirmiş; Latince ismi innula viskoza)
(Ekim 2020)

1930’lu yıllardan söz ediyoruz. Mübadele sonrasında Rumlar Kargı’yı terk etmişlerdir. Kargı’daki Rumlardan kalma su değirmenini de artık Hakkı Çavuş işletmektedir. O yıllarda Kargı Koyu’nun sakinleri olarak Arap Mehmet, Golcular, Nineler (Hocaoğlu ve Çelebi Nine), Hamit Ağa ve Kos adasından gelme Reşat gibi isimler anılmaktadır. İşte böyle bir cennet koyun kıyısında değirmenci Hakkı Çavuş, her akşam Ormancı ile birlikte Datça’dan getirttiği kemancı ve klarnetçi ile alem yaparlarmış. Bu alemlerde “Kargı deresinin piynar odunu” türküsünü sıkça çalıp oynarlarmış. Bir süre sonra Ormancı emekli olup memleketi Fethiye’ye dönmüş ve orada da Datça’da sürdürdüğü alemlere devam etmiş tabii ki. Onun vesilesiyle bu türkü kısa sürede Fethiye’de de çalınıp söylenmeye başlanmış. Türk Halk Müziği’nin büyük ustası; rahmetli Muzaffer Sarısözen de Fethiye’de derleme çalışmalarını yürüttüğü bir sırada tesadüfen bu türküyü orada derlemiş. Oysa aynı adla Bodrum’da da bu türkü söylenmektedir. Bodrum türkülerini derleyen isimlerden Mehmet Uslu da bu türkünün Datça’ya ait olduğunu belirtmiştir. (5) 

Osman Nuri Bilgin, bir törende bir başöğretmen olarak Datça İskele'de eski hapishane binasının önünde öğrencilerine sesleniyor.
(Gökçe Karaağaç Arşivi)

Bir başka bilgiye göre ise; “Kargı deresinin piynar odunu” türküsü” ilk olarak Bodrumlu emekli öğretmen rahmetli Osman Nuri Bilgin tarafından kayıt altına alınmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere daha sonraki yıllarda Fethiye’de söylenen versiyonu üzerinden rahmetli Muzaffer Sarısözen tarafından derlenerek TRT repertuarına kazandırılmıştır. 

"Gargı deresinin piynar odunu"; Datça düğünlerinin vazgeçilmez oyunudur. Oynayan: Belenköy'den Yaşar Sönmez oğlu Bünyamin Sönmez...
(Hasan Doğan Arşivi)

Datça düğünlerinin vazgeçilmezi olan ve bu türkü eşliğinde oynanan oyunu ise ayrıca görülmeye değerdir. Yarımada düğünlerinde çalınan ve sadece kadınlar tarafından oynanan bir başka Datça türküsü daha bilinmektedir. Yine Osman Karadeniz’in aktarımına göre; yörede aynı hazin olaya dayandırılan bu türkü “A’şam Oldu” türküsü olarak adlandırılmaktadır. Türkünün sözleri ise şöyledir:

“Aşam oldu aşamadım dağları

A yavrım kaşı gözü sürmelim

Amman da sürmelim amman

Duman bastı bulamadım yolları

A yavrım kaşı gözü sürmelim

Süremezsen ben sürüvereyim

Çok bekledim geçeceğin yolları

A yavrım kaşı gözü sürmelim

Amman da sürmelim amman

Kıran girdi kaldıramadım kolları

A yavrım kaşı gözü sürmelim

Süremezsen ben sürüvereyim

Uyma dedim uydun elin sözüne

A yavrım kaşı gözü sürmelim

Amman da sürmelim amman

Güccük yaşta düştük alem diline

A yavrım kaşı gözü sürmelim

Süremezsen ben sürüvereyim”(6)

"A'şam Oldu"; Betçe'de sadece kadınlar oynar bu oyunu.
(Osman Karadeniz Arşivi)

Kargı’dan izlenimler 

Kargı’da değirmenin yanına vardığımızda bizi bir keçi sürüsü, arkasından bir sevimli sıpa ve Kargı deresinin hala akmakta olan suyunun sesi karşıladı. Değirmenin arkasından denize doğru uzanan geniş bir alan bataklık haline dönüşmüş; bu alanda karasuluktan beslenen sazlar ve kovalık diye adlandırılan bataklık bitkileri ve bu mevsimde sapsarı çiçekleriyle dikkat çeken yapışkan andız (innula viskoza) otları her yanı sarmıştı. Keçi sürüsü, önümüzden sırta doğru geçip gittiler. Ama sevimli sıpa, terk etmedi bizi ayrılıncaya dek. 

Kargı Kilisesi önünde bir keçi sürüsüne rastladık.
(Ekim 2020)

Bir de sevimli bir sıpaya...
(Ekim 2020)

Sevmelere doyamadık.
(Ekim 2020)

Değirmenin önündeki düzlükte dallarıyla geniş bir alanı örten anıtsal görünümlü bir keçiboynuzu ağacı vardı. Bu ağacın yanından ilerleyerek su değirmeninin müştemilatını tespit etmeye çalıştık. Her yer kırık döküktü. Bir viranelik haline dönüşmüştü Hakkı Çavuş’un değirmeni. Yaşlı keçiboynuzunun yanından güneye ve dereye doğru uzanan bir duvar izlenebiliyordu. Duvarın üzerinden yürümeye çalıştık; ancak bir yerden sonra yıkıntılar nedeniyle ilerlemek mümkün olmadı. Duvarın her iki yanı da bataklıktı.

Kargı değirmeninin yanındaki tonozlu yapı; acaba bir depo mu?
(Ekim 2020)

Değirmenin yanında ve yol kıyısında; tonozlu girişi yola bakan dikdörtgen formatlı depo görünümlü bir yapı dikkatimizi çekti. Hasan Hoca sarnıcı andıran bu yapılardan Betçe’de çok sayıda olduğunu; uzun zamandır bu yapıların yerlerini tespit etmeye çalıştığını belirtti. Kargı deresinin kıyısında; onun gücünden beslenen bir su değirmeninin yanında bir sarnıç anlamlı olmazdı. Hasan Hoca’ya göre Betçe’deki bu tonozlu taş yapılar, İlkçağ’da şarap üretimi ve ihracatı ile ün salmış Knidos’un tarımsal alanlarının hemen kıyısında konumlanmış ve limana doğru sevki bekleyen amfora ambarları olabilirdi. Yaklaşım bizlere de akla yatkın geldi. Bu depoların diğer örneklerine de bakmak üzere aklımızın bir köşesine Knidos bağlantısını not ettik. 

Kargı'da 19.yy.dan kalma Rum şapeli; apsis duvarının dıştan görünümü
(Ekim 2020)

Değirmenin hemen karşısında 19 yy.dan kalma eski bir Rum şapeli vardı. Doğu-batı ekseninde konumlanmış; moloz taştan inşa edilmiş beşik tonoz örtülü yapı, oldukça büyük sayılabilecek bir kemerli kapı ile erişilen ve bir kısmı ayakta bulunan taş duvarla çevrili bir avlunun içinde yer almaktaydı. Kilise, belki de ironik bir şekilde; ahır olarak kullanılması sayesinde günümüze oldukça iyi durumda ulaşabilmişti.

Kargı Kilisesi'nin batı yönündeki giriş kapısı ve kapı üstündeki kitabe yeri; arkada ise avlunun kemerli giriş kapısı
(Ekim 2020)
Kargı Kilisesi'nin kuzeye bakan kemerli penceresi
(Ekim 2020)

Kargı Kilisesi’nin batıya bakan kapısı, eğreti bir tahta kapı ile örtülmüştü. Kapalıydı; içeri giremedik. Ancak kuzey ve güney yönündeki iki penceresi açıktı. Kilisenin içten bakıldığında anlaşılan kemerli kapısının üstünde; sonradan sökülmüş olduğu boş yerinden anlaşılan bir kitabe vardı. Kim bilir neredeydi şimdi? Kemerli pencerelerden içerisini görmek mümkündü. Kilisenin tavan ve duvarları düzgün bir şekilde sıvalıydı. Apsis yönündeki doğu duvarı ise, yarıya yakın bir yükseklikte içe doğru bir apsis boşluğu oluşturacak şekilde zeminle buluşmaktaydı. Bu boşluğun içine ise, sonradan yapıldığı anlaşılan bir yer ocağı oturtulmuştu. Yapı bu durumdan da anlaşıldığı üzere bir dönem mesken olarak kullanılmış olmalıydı. Belki de Hakkı Çavuş’un yakınları ya da değirmene tahıl öğütmeye gelen Betçeli köylüler buralarda konaklamışlardı.

Kilisenin tahta ile kapatılmış batıya bakan girişinin içten görünümü
(Ekim 2020)
 
Mübadele sonrasında kilisenin bir dönem yaşam mekanı olarak da kullanıldığını gösteren apsis boşluğuna sonradan yapılmış ocak
(Ekim 2020)

Bugün kilisenin yakın çevresinde birkaç ev ve ağıl bulunuyor. Sahilde ise belki salgın nedeniyle şu aralar etkinliğini yitirmiş durumda birkaç turistik tesis var. Kargı koyunun tam karşısında ise kayalıklarla kaplı Simi ya da Sömbeki adası yer alıyor. Hakkı Çavuş’un sık sık uğrak yeri olan bu adanın Kargı koyuna yaklaşık 7-8 km kadar uzaklıkta olduğunu söyleyebiliriz. Plajdan kuzey batıya doğru kıvrılan işaretlenmiş bir patika ise, Karia Yolu’nun bir rotası olarak meraklılarına göz kırpıyor.

Gezginler; Ilıca değirmenleri önünde...
(Ekim 2020)

Datça-Ilıca gölü ve Ilıca değirmenleri
(Ekim 2020)

Kargı’dan dönüş yolunda sırttan ilerleyen yoldan denize doğru saparak Ilıca değirmenlerinin hemen üzerinden geçtik. Bu güzergâhta da manzara iç açıcı değildi. Bir sürü otel ve sayfiye evleriyle kaplı sırtlar beyaz bir betondan örtü gibi doğal bitki örtüsü makiliklerin yerini almıştı; Kargı yolundaki gibi. Virajı dönünce karşımızda Datça göründü; sevinsek mi üzülsek mi bilemedik. Rotamız Hızırşah ya da eski adıyla Batır’a doğruydu.

(DEVAM EDECEK)

Dipnotlar:

(1)   Galamış ve Değirmenbükü değirmenleri için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2020/01/datcadan-betceye-2.html

(2)  Mehmet Akın Pilavcı, Yol Uzun Mühlet Kısa, Datça Yol Hikâyeleri; Datça Yerel Tarih Derneği Yayınları-01; 1.Baskı-Ekim 2019; sayfa: 90-92

(3)  Yitik Zamanın Ardında, Mehmet Ali Ambarcı’nın Anılarında Datça; Hazırlayan: Ganime Altun Pekmezci; Ütopya Yayınları

(4)  Kaynak kişi: Emekli öğretmeni Osman Karadeniz; Betçe Sanat Merkezi

(5)  Kaynak kişi: Hatice Dudu Ay; Aktaran: Emekli öğretmen Osman Karadeniz; Betçe Sanat Merkezi

(6)  Kaynak kişi: Emekli öğretmeni Osman Karadeniz; Betçe Sanat Merkezi

(7)     Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

 

Yazan: Hasan Doğan-İbrahim Fidanoğlu

Düzenleyen: MYC