Sayfalar

12 Ocak 2019 Cumartesi

BOZOK YAYLASI’NDA; YOZGAT’TA…(1)


SARIKAYA ROMA HAMAMI, HAPİS BOĞAZI HİTİT HEYKEL ATÖLYESİ ve KERKENES DAĞI’NDAKİ ESKİ ZAMAN HİKÂYELERİ

11-14 Ekim 2018
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Yozgat’a, akşama doğru; kapanmadan önce kısa bir süreliğine uğradığımız Boğazkale üzerinden eriştik. Şehre tepeden bakan Çamlık Mesireliği’nin hemen alt düzleminde yer alan ve şehre hâkim bir noktadaki otelimize yüksekteki mahallelerin içinden geçerek ulaştığımızda hava zifiri karanlıktı. Gecikmiş akşam yemeği için bizi restoranda bekleyen görevliler, Yozgat’ın ünlü yemeği testi kebabı ile karşıladılar bizi. Bu daha başlangıçtı; yarın Yozgat’ta ve çevresinde bizi bekleyen türlü hikâyeler vardı. En önemlisi de Sarıkaya kasabasının göbeğinde yer alan görkemli Roma Hamamı…

 
Sarıkaya Roma Hamamı

 
Çamlık Milli Parkı

 
Yozgat'ta testiyi kırarken...
(Kaynak: Ebruli Arşivi) 

Hititlerin kadim başkenti Hattuşaş’ın hemen yakınlarında; özellikle Sorgun, Sarıkaya, Boğazlıyan, Yerköy civarında yoğunlaşan ve sıcak su çıkışına izin veren fay kırıklarının varlığıyla hayat bulan termal kaplıcalarıyla, şehre nefes veren Türkiye’nin ilk milli parkı Çamlık Parkı’yla, Perslerle Lidyalıların aman vermez savaşlarına sahne olan Kerkenes Dağı’ndaki harabeleriyle; 19.yy.daki Rum, Ermeni ve Kafkasya’dan kopup gelen muhacir halkların birbirine karışan kozmopolit hayatlarıyla ve bazen Osmanlı’da olduğu gibi merkezi yönetime, bazen de Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında olduğu gibi; oluşum aşamasındaki Kuvayı Milliye’ye karşı gelişen isyanlarla anılan yerel güç odağı Çapanoğulları’yla; özgün bir İç Anadolu şehriydi Yozgat.

 
II.Abdülhamit döneminden kalma Yozgat Saat Kulesi

 
Eski bir kiliseden bozma Fatih Camisi; şimdi restorasyon sürecinde...

Bir akşam vakti kör karanlıkta dolaştığımız Yozgat sokaklarında peşimiz sıra akan geçmişin hayaletleri yoldaşlık etti bize. Bazen bir eski Rum Ortodoks kilisesinin, bazen karanlıkta kendini sessizce ele veren eski bir Ermeni konağının önünden geçerken ya da şimdi beyaz badanalı duvarlarının ardında yeniden ayağa kaldırılmanın heyecanıyla yeniden hayat bulan eski Türk evlerinin önünde soluklanırken, geçmiş zaman hatıraları birer birer aktı hayalimizden. Yozgat; Bozok Yaylası’nın göbeğinde; başında tüten tütün dumanlarının acılı ezgilere dönüştüğü Çamlık Mesireliği’nin tam karşısında son yıllardaki dönüşüm girdabındaki sancılı şehir; bakalım saklayabilecek mi içindeki hazinelerini kaptırmadan zamanın dişlilerine bir bir…

"Çamlığın başında tüter bir tütün"; Büyük Usta Nida Tüfekçi'den...
(kaynak: Youtube)

Sarıkaya Roma Hamamı

Yozgat, Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde yer alıyor. Kaderi diyebileceğimiz bu durum, zengin sıcak su kaynakları nedeniyle ona tarihsel arka planında hep yer tutan; bir kaplıcalar diyarı olma özelliği kazandırmış. Yakın zamanda üzerinde yer alan yapılardan temizlenerek ortaya çıkarılan Sarıkaya Roma Hamamı, neredeyse orijinal haliyle bugün dahi kullanılabilir niteliği ve doğrudan sıcak su kaynağının üstüne yapılmış olması nedeniyle İngiltere’nin Bath kentindeki Roma Dönemi hamamı ile dünyanın eşsiz hamam yapıları arasında yer alıyor. Bu arada benzer bir özelliğe sahip olup da Bergama yakınlarındaki Yortanlı Barajı’nın gazabına uğrayarak sular altında kalan ve bizim şu kalan ahir ömrümüzde bir daha asla göremeyeceğimiz Allianoi Kaplıcaları’ndaki Roma hamamını da unutmamalıyız.

 
Sarıkaya (Terzili) Roma Hamamı; Roma döneminde Aqua Sarvenae, Bizans döneminde Therma Basilica

 
İngiltere'deki Bath şehrine adını veren Roma dönemi hamamı
(kaynak: wikipedia)

 Bergama yakınlarındaki Allianoi kaplıcaları; Roma hamamı; önce üstü toprakla örtüldü, sonra da Yortanlı Barajı'nın sularıyla...
(Eylül 2008)

Yaklaşık 6 yıl kadar önce üzerindeki yapıların kamulaştırılarak temizlenmesi ile ortaya çıkarılan hamam yapısının iki katlı batı cephesinin bugün sadece üst katının bir kısmı toprak üstünde yer alıyordu. Bu cephe yapısına tam karşıdan bakınca bu durumu anlamak son derece kolay, öyle ki; ikinci katın üstündeki dikdörtgen ve yarım daire şeklindeki kemerlerin toprak üstünde kalan en üst bölümü, yıllarca havayla temas ettiği için kararmış ve renk değiştirmiş durumda. Oysa bunun altında kalan mermer yapının büyük bölümü ise, beyaz rengini toprak altındayken korumuş.

 
Cephe yapısının arkasında yer alan ikinci havuz; seçkinlerin havuzu, üstü ahşap örtü ile kaplıydı.

Toprağın üstünde kalan kısmı, diğer bölümden kararmış hali ile fark ediliyor.

  
Önden yaklaşıldığında; en arka konumdaki sıcak su kaynağının da bulunduğu üçüncü havuz

Kaplıcalar bölgesi, Roma Döneminde Aqua Sarvenae, Bizans Döneminde Therma Basilica olarak adlandırılmış. İsa Peygamber’in havarilerinden Aziz Petrus’un Sebasteia’dan (Sivas) Caesarea’ya (Kayseri) ve oradan da bir Galat yerleşimi olan Tavium’a (Yozgat yakınlarındaki Büyüknefes köyü) doğru giderken, Therma Basilica’dan geçtiği söyleniyor. Bölge İ.S. 451 yılına kadar bir piskoposluk merkezi olarak işlev görmüş. Bugün iki katlı kemerlerle süslü gösterişli cephe yapısının önünde; yaklaşık 1,35 metre derinliğindeki kaplıca havuzunun dibinde yer alan mermerden haç, Bizans Döneminde hamam yapısının vaftiz amaçlı da kullanılmış olabileceğini gösteriyor.

 
Arkadaki ikinci havuz; su üçüncü havuzdan toprak borular yardımıyla önce bu havuza; daha sonra da öndeki büyük havuza aktarılıyor.

 
Sarıkaya Roma Hamamı'ndayız.

  
Arkadaki havuzlardan bir başka görünüm

 
Ön cephedeki büyük havuzun genel görünümü

1932 yılında Chicago Üniversitesi tarafından yürütülen Alişar Höyüğü Kazısı Başkanı Dr.Von Der Osten tarafından görevlendirilen Richard C. Haines başkanlığındaki bir ekip, Sarıkaya Roma Hamamı’nda ilk kazıları gerçekleştirmiş. 1987 yılında korunması gereken taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen yapının üzerinde yer alan konut binalarının kamulaştırma ve temizlenmesi sonrasında 2010 yılından itibaren programlı kazılar yürütülmüş. Sarıkaya kasabasının tam merkezinde yer alan Roma hamamının çevresinde bugün çok sayıda kaplıca oteli yer alıyor. Düzensizce bölünen sokaklarda yükselen bu oteller eklektik bir şekilde hamam yapısının çevresinde öbeklenmiş. Kasaba ikliminin sokaklarına sindiği Sarıkaya’da bir anda kalabalık bir grupla karşılaşan yerli halkın dikkati üzerimizden eksilmiyor. Kazı faaliyetlerinin ziyaretimiz sırasında halen sürdürülüyor olması ise, bizim için ayrı bir şanstı doğrusu.

 
Therma Basilica; ön havuzun ortasında bir gölge gibi suyun dibinden fark edilen ve Bizans döneminde havuzun vaftiz amaçlı da kullanıldığının delili olan haç kabartmalı mermer

 
Bizans döneminden kalan bir başka iz

 
Cephe yapısının önünde yer alan arşitravın kopan bir parçası üzerindeki boğa, girland ve yumurta kabartmaları

Sarıkaya Roma Hamamı, İ.S. 2.yy.a tarihleniyor. İmparator Antonius Pius döneminde; İmparatoriçe Faustina’ya adanmış bir hamam olduğu tahmin ediliyor. Üstü açık havuzun arkasındaki iki katlı mermer cephe yapısının üzerinde yer alan yarım daire ve dikdörtgen şeklindeki kemerler, ziyaretçisinin dikkatini çekecek biçimde; iki katta birbirine göre farklı diziliş sırasında inşa edilmişler. İki katlı mermer cephenin her iki yan arkasında yer alan iki küçük havuzun ise, alt kat kemerlerinin hemen üzerinde geriye doğru uzanan çıkıntının desteklediği bir ahşap örtü ile üstü kaplanmış ve dönemin ileri gelenleri tarafından kullanılmış olduğu sanılıyor. Bu iki havuzun arkasında ise, içinde 40-42 derece sıcaklığındaki suyun kaynadığı bir üçüncü havuz yer alıyor. En arka planda yer alan ve kaynağın bulunduğu bu havuzdan su, cephe yapısının önündeki büyük ve arkasındaki küçük havuzlara zeminin altından bağlanan kanallarla aktarılıyor.

 
Hamam kompleksinin kuzey doğusunda yer alan ve Bizans döneminden kalma bir bazilika olduğu söylenen yapının zemin döşemesi

  
Kuzeydoğudan hamam kompleksine bakış

İon tipi bir sütun başlığı

Cephe yapısının önünde yer alan açık havuzun boyutları 13*23 metre olarak veriliyor. Derinliği ise 1,35 metre kadar… Cephe yapısına yakın bir konumda ve hemen hemen havuzun ortasında yer alan altıgen formlu mermerden haç, hamamın Bizans döneminde vaftiz amaçlı kullanıldığına işaret ediyor. Zemin, komple mermer döşeli, mermer döşemenin altında da ise, bazalt taş döşemesi yer alıyormuş. İki katlı kemerli cephenin üstünde yer alan arşitravın ön yüzünde; gücün simgesi olarak kabul edilen boğa ile girland ve yumurta desenleri işlenmiş. Boğa başının alt tarafında yer alan stilize olmuş yılan motifi, buranın bir sağlık ve şifa bulma mekânı olarak kullanıldığının da göstergesi olarak kabul ediliyor. Hatta hamam yapısı ile ilgili olarak bu görsel motifleri destekleyen; halkın dilinde anlatıla gelmiş bir de söylence bulunuyor.

 
Apsisli yapıdan bir görünüm; kazı alanı giderek genişleyecek gibi...

 
Bizans Dönemi sütun parçaları

 
Hamam kompleksinin kuzey doğusundaki bazilika yapısının bulunduğu kazı alanı

Yörede Kral Kızı olarak da anılan hamam yapısı ile ilişkilendirilen bu söylenceye göre; dönemin Roma kralının kızı, amansız bir hastalığa yakalanır. Kral ne yaparsa yapsın kızını iyileştiremez. Kız dillere destan güzelliğini zaman geçtikçe yitirir ve yürüyemez hale gelir. Kız romatizma hastalığına tutulmuştur. Aynı zamanda cildinde yaralar çıkmış ve tedavisi imkânsız hale gelir. Kral, bunun üzerine kızının iyileşeceğinden ümidini keser. O günler de Sarıkaya sıcak sularının küçük gölcükler oluşturduğu, sazlık ve bataklıkların bulunduğu termal bir su kaynağıdır. Kral son çare olarak kızını bu termal su kaynağına gönderir. Artık ömrünün sayılı günlerini yaşayan zavallı kız avunmak için bu çamurlu gölet kenarında dolaşır. Arada bir arkadaşlarıyla bulanık sulara ve çamurlarına girer. Bir süre sonra kızın güzelliği eskisi gibi parıldamaya başlar. Genç kız yavaş yavaş adım atmaya ve yürümeye başlar. Sonunda tamamen iyileşen güzel kızın sıcak sudan iyi olduğu anlaşılır. Bunun üzerine kral, buraya mermerden bir havuz yaptırır, etrafını kesme büyük taşlarla çevirtir. Önceleri kimselerin olmadığı bu havuz çevresinde bir şehir oluşur. Kralın kızının adı bu yeni şehre verilir. Yetmiş bin nüfuslu bu şehrin adı "Öper" veya "Hoperi" olarak söylenmekte.

 
En arkadaki üçüncü havuzun üst düzleminden batıya doğru Sarıkaya Roma Hamamı'nın genel görünümü
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

 
Ebruli gezginleri, sıcak su kaynağının üzerine kurulu üçüncü havuzun başında...
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

 
Bizans döneminden kalma bir lahit  

Büyük termal havuzun batısındaki çevre duvarına ait kalıntılar bu alanın etrafının kapatıldığına işaret ediyor. Üçüncü havuzun güneyinde ortaya çıkan mermer döşemeli mekân ile cephenin gerisinde; ana cepheye dik ve paralel gelen büyük kireçtaşı blokların Roma Devri yapısına ait olduğu, ancak üçüncü havuza sonradan yapılan basamaklar ve kazı alanının kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan mekânların ise daha geç dönemlere ait olabileceği; hamam kompleksinin kuzey doğusunda yer alan ve zemininde şimdi zarar görmemesi için üstü örtülü mozaik zeminle kaplı kısmen görünür haldeki apsisli yapının ise Bizans Dönemine ait bir bazilika olabileceği düşünülüyor.

 
Kemerli cephe yapısının arkasından iki havuza bakış; su seviyesi oldukça yüksek...

 
Sarıkaya Roma Hamamı'na güneyden bakış; en arkada daha sonraki dönemlerden kalma yapı izleri

Cephenin kuzey ucundan 50 metre doğuya doğru gidildiğinde halen Roma duvarlarına ait temeller görülmekle birlikte, güney uçta 16 metre sonra başlayan sokak ve devamındaki modern yapılar mekânların tamamen ortaya çıkarılmasına olanak vermemiş. Esas itibarıyla havuzlardan başka cephe gerisinde ortaya çıkan birkaç mekân dışındaki yapıların tamamının Geç Roma ve muhtemelen Selçuklu ve Osmanlı dönemi müştemilat yapıları olduğu belirtiliyor.(2)

Cephe yapısına ait bir başka arşitrav parçası

 
Kuzey yönündeki yapı izleri 

Doya doya dolaştığımız Therma Basilica’dan öğleye doğru ayrıldık. Büyük havuzun arkasındaki iki katlı, kemerli cepheye karşı içtiğimiz yorgunluk çaylarının keyfi benzersizdi. Eşsiz bir insanlık mirasını sindire sindire gezmiştik. Bundan sonraki hedeflerimizden birisi Sorgun ilçe merkezinden yaklaşık 13 km kadar uzaklıkta bulunan Karakız taş ocağı ve Hitit heykel atölyesine dair izler, bir diğeri ise yine Sorgun yakınlarındaki Kerkenes Dağı üzerinde bulunan ve Friglerin kurduğu söylenen kayıp şehir Pteria antik kenti idi. 
  
Hapis Boğazı

Hapis Boğazı; Hitit Heykel Atölyesi

Sorgun’a ulaştığımızda saat 11 gibiydi. Karakız köyündeki antik Karakız taş ocağına ulaşmak üzere, Çiğdemli kasabası yakınlarında; halen yapımı süren Ankara-Sivas hızlı tren hattının üzerinden geçtiği Yozgat-Tokat karayolundan doğuya doğru saptık. Tali asfalt yoldan bir süre ilerledikten sonra Karakız köyüne ulaştık. İlk olarak amacımız, Hapis Boğazı diye bilinen ve granit kayalıklarla kaplı küçük tepelerin arasından bir dere yatağına doğru ilerleyen vadide bir keşif gezisine çıkmaktı. Elimizdeki bilgiye göre; bu vadide araziye saçılmış halde bir takım aslan heykellerinden söz ediliyordu. Köyün hemen çıkışından Hapis Boğazı’na saptığımız kısmen asfalt, daha çok toprak olarak devam eden yolun başlarında; geniş bahçesinde yüzlerce kazın yer aldığı bir kaz çiftliği ve ortasında konumlanmış oldukça güzel bir evle karşılaştık. Hapis Boğazı’nı ve heykelleri sorduk çiftlik sakinlerine. O anda bahçedeki kazların vaveylası koptu ansızın. Kazların bağırtıları arasında aldığımız ortalama bir tarifle Hapis Boğazı’na doğru ilerledik.

 
Hapis Boğazı yolunda rastladığımız kaz çiftliği

 
Hapis Boğazı'na doğru tepeler

 
Tepelere saçılmış gnays kayalar


Kayalar arasında yarım kalmış heykelleri ararken...


Tepelerde rastladığımız bir tür geven; ama sonbaharda çiçeklenen türünden...


Aynı bizim Ege'deki gevenleri andırıyor; yuvarlak bir top gibi gelişmiş.

İçimizden bir kaçımız sağımızdaki alçak bir tepeye saçılmış granit kayalıklar arasında bitmemiş heykel izleri aradı. Tepeye yakın bir yerde koyunlarını otlatan bir çoban sonunda derdimize derman oldu; yaklaşık 2 km. kadar ileride ağaçlarla kaplı bir dere yatağının yakınlarında buna benzer kayaların olduğunu; bu dev heykellerin yakınında da mermer bir çeşme bulunduğunu söyledi. Çobanın yanından ayrılarak tarife uygun yere kısa sürede ulaştık. Reyhan Pınarı isimli mermerden büyük bir yalağı olan çeşmeyi ve dere yatağını bulduk. Hemen yakınlarında ise definecilerin eşeledikleri çukurlar; anlamlı granit parçalar ve en önemlisi büyük bir kaya kütlesinin üzerine kazınmış bir aslan kabartması vardı. Henüz heykel aşamasına gelememiş; granit kayanın yüzeyinde bir rölyef görüntüsündeydi. Oldukça kaba hatlarla tanımlanmış aslanın bir sütun kaidesi olabileceğine dair yaklaşımlar vardı. Çevreye bakındık, ama başka bir örneğe rastlayamadık. Zaman kısıtı nedeniyle daha fazla oyalanmadan Karakız köyüne yeniden döndük.

 
Hapis Boğazı'nda rastladığımız bitmemiş bir aslan heykeli 

 
Önden görünüşü

 
Definecilerin Hapis Boğazı'nda yaptıkları kaçak kazılar ve tahribatlar

 
Hapis Boğazı'ndaki dere yatağı

 
ve dağ başında Hitit heykelini bulmamıza yardım eden Reyhan Pınarı 

Köyün merkezinde yer alan bir okul binasının hemen yakınlarında; evlerin arasındaki açıklık alanda yer alan büyük bir kaya kütlesinin üzerine yontulmuş aslan heykeli ise Hitit heykel atölyesine ait görebildiğimiz ikinci örnek oldu. Tonlarca ağırlıkta dev bir granit kayanın sabırla yontularak bir aslana dönüştürülmüş olması, aslında taşa kazınan nesnede temsil edilen; Demir Çağı insanının gücüydü. Saygıyla eğildik. Ama gerek Hasip Boğazı’nda gördüğümüz defineci tahribatı ve gerekse orada ve köyün ortasında sahipsiz durumdaki bitmemiş Hitit heykellerinin çaresizlikleri hüzün vericiydi. Köylülerden öğrendiğimiz kadarıyla Karakız köyünün merkezinde bir müze projesinden söz ediliyordu. Ne zamandı, nasıl gerçekleşecekti; orası meçhuldü. Karakız köyünden bir öğleden sonra güneşin epey yüksekte olduğu bir vakit Kerkenes Dağı’na doğru yola çıktık.

 
Karakız köyündeki Hitit heykel atölyesinden kalan bitmemiş bir aslan heykeli daha...

  
Bir başka açıdan...

 
Hapis Boğazı hatırası; en az 3500 yıllık dokunuş...
(Kaynak: Ebruli Arşivi) 

Kerkenes ya da Pteria; Bir Demir Çağı Şehri

Kerkenes Dağı, Anadolu platosunun ortasında granit özellikli bir yükselti olarak biliniyor. Uzmanlarca; Hititler tarafından Zippalanda şehri ile ilişkilendirilen kutsal Maha Dağı’nın burası olduğu tahmin ediliyor. Zippalanda’nın İmparatorluk Döneminde Hititler tarafından çok büyük önem atfedilen bir kült şehir olduğunu başkent Hattuşa’da ele geçirilen kil tabletlerden öğreniyoruz. Söz konusu kutsal yerleşimin, bugün için Kerkenes Dağı’nın birkaç kilometre kuzeyinde; Kuşaklı ya da Uşaklı Höyük olduğu belirtiliyor. Kerkenes Dağı’nda kurulmuş bu kentin ise, Hellenistik Dönem öncesi en büyük şehir olduğu, 7 km uzunluğunda güçlü surlarla çevrili ve 2,5 km2 genişliğinde bu dev boyutlardaki yerleşimin sınırlarının uzaydan bile görülebildiği kazı ekibinin kaynaklarında ifade edilmekte.(3)

  
Kerkenes Dağı

 
Kerkenes Dağı'ndan düzlükteki Şahmuratlı köyüne doğru... 

Bugünkü bilgilere göre şehrin İ.Ö. 7.yy.ın ortalarına doğru Frigler tarafından kurulmuş olabileceği ve büyük olasılıkla Herodotos’un Pteria diye andığı şehrin burası olduğu düşünülüyor. Kazı ekibinin yaklaşımlarına göre bu tanımlama doğruysa; İ.Ö. 585 yıllarında şehir, Medler tarafından ele geçirilmiş. Medlerin egemenliği, Lidya Kralı Krezüs’ün (ya da zenginliği üzerinden nam salmış ismi ile Karun’un) İ.Ö. 547 yılında kenti ele geçirip yakmasına dek sürmüş. Bilindiği üzere bu dönemde İç Anadolu’da Perslerle Lidyalıların bir güç savaşımı söz konusudur. İ. Ö. 546 yılında ise Kızılırmak’ın (Halys) doğusuna geçen Lidya Kralı Krezüs’ün Perslerle Kerkenes Dağı’nın hemen önünde uzanan düzlüklerde karşı karşıya gelerek uzun süreli bir savaşa tutuşması ve yenişemeyip geri dönerken onu arkadan kovalayan Pers Kralı Cyros’un (Kiros) Sardis’i kuşatıp kenti ele geçirerek Lidya’nın Batı Anadolu’daki egemenliğine dramatik bir şekilde son verişi, tarihin önemli bir dönemecini teşkil eder. Bundan sonra Anadolu’da çok kültürlü ve çok katmanlı bir yaşamın önü açılmaktadır.

 
Kerkenes kazı haritası; T'li kodlar farklı dönemlerdeki açmaları gösteriyor.
(Kaynak: http://www.kerkenes.metu.edu.tr/kerk1/16imfiles/KMaps/2011/11ksitemap.jpg)
  
 
Kerkenes Dağı'nın kuş bakışı görünümü; 7 km uzunluğundaki şehri saran surlar ve en solda ovadaki Şahmuratlı köyü
(Kaynak: http://www.dagarcikturkiye.com/kerkenes-yd-1757.html)

Tarihte Kerkenes Dağı’nın önündeki düzlüklerde (Gelingüllü Ovası) yapılan iki büyük savaştan söz edilmektedir. Bunlardan biri Medler ve Lidyalıların bitmek bilmeyen (6 yıl kadar sürdüğü söyleniyor) ve bir güneş tutulması ile sonlandırılmak zorunda kalınan Güneş Tutulması Savaşı; diğeri ise İ.Ö. 547’de bu kez Perslerle Lidyalılar arasında; Kiros ve Krezüs’ü karşı karşıya getiren Pteria Savaşı

 
Kerkenes'in doğuya bakan yamaçları; ileride Kapadokya Kapısı

 
Kerkenes Dağı ve bir yalnız alıç ağacı 
Herodotos’a göre; Medler ile Lidyalılar arasında yıllardır uzayıp giden savaşın altıncı yılında, muharebe bütün şiddetiyle devam ederken tıpkı Miletoslu Thales’in o yıl için tahmin ettiği gibi gün bir anda geceye döner. Sonradan “Güneş Tutulması Savaşı” olarak adlandırılacak bu olay, İ.Ö 585 yılının 28 Mayıs günü meydana gelir. Kilikyalılar ve Babilliler’in arabuluculuğuyla imzalanan barış antlaşmasıyla Kızılırmak, iki ülke arasında sınır olarak belirlenir ve antlaşma karşılıklı kız alıp verme ile sağlamlaştırılır. Heredotos’a göre; Med şehri Pteria, bu dönemde orta Kapadokya bölgesinin savunması en güçlü şehriydi.

 Kapadokya Kapısı'nın içten girişi
 
 
Kapodokya Kapısı önündeki tanıtım levhası

Medlerle barış yapan babası Alyattes’in ölümü ile onun yerine tahta geçen Krezüs’ün Kızılırmak’ın öbür yakasına geçerek İ.Ö. 547’de o çağda güçlü savunma surlarıyla dikkat çeken Med şehri Pteria’yı ele geçirir. Şehri yakıp yıkar. Bu sefere çıkmadan önce Yunanistan’daki bilicilik merkezi Delphi Tapınağı’na kaderini sorar. Rahiplerden gelen yanıtta “güçlü bir imparatorluğun yok olacağı” belirtilmektedir. Krezüs’ün Kerkenes Dağı’ndaki Med şehri Pteria’yı ele geçirip yakıp yıkması, Pers Kralı Kiros’u öfkelendirir. İki büyük gücün ordusu, yine Kerkenes Dağı’nın önlerindeki ovada karşı karşıya gelirler. Yenişemeyip geri çekilen Krezüs’ün ordusunu Pers Kralı Kiros amansızca Sardis’e kadar takip eder. Oysaki Krezüs, aynı yıl içinde yeni bir savaş beklememektedir. Ancak Pers Kralı Kiros bu konuda ondan farklı düşünmektedir. Sonuçta ordusuyla Sardis şehrini kuşatır. Sardis’i ele geçirir ve Krezüs’ü öldürtür. Delphi Tapınağı’ndaki rahiplerin kehaneti ne yazık ki Lidyalılar için çalışmıştır ve Lidya, bu dramatik yenilgi sonrasında tarih sahnesinden silinir.

  
Kapadokya Kapısı; iç avludan kateden döşeme yol

 
Kapadokya Kapısı; etrafını çeviren burçlar 

Sorgun’un güneyinde yer alan Kerkenes Dağı’na ulaşmak için Sorgun’un içinden güney batıya doğru ilerleyen bir tali asfalta saptık. Yol sapağında yönlendirici Kerkenes levhası vardı. Yaklaşık 10 km.lik yolun ucunda; deniz seviyesinden 1400 metre yükseklikte bulunan Kerkenes Dağı’nın hemen eteğindeki Şahmuratlı köyü vardı. Bir yol çalışması nedeniyle Şahmuratlı’ya; hemen doğusunda bulunan bir başka köy; Mehmetbeyli üzerinden ulaştık. Kaleye en yakın evlerden birinde oturan köylülerden aldığımız yardımla ören yeri bekçisine (Mehmet Erciyas) ulaştık. Bekçiyi beklerken, Anadolu’nun yerli köpeği bir Akbaş’ın sahibi köylü ile giriştiği sevgi gösterisi görülmeye değerdi.

 
Kerkenes Dağı'na çıkış öncesinde ören yeri bekçisini beklerken Akbaş'ın sahibi ile sevgi oyunu

 
Kerkenes Dağı'nın eteklerinde bizi o karşıladı; Anadolu'nun yerli türü; sevgi dolu bir Akbaş köpeği...

Önde bekçi, arkada tetkik heyeti bizler; köyün hemen çıkışındaki bir patikayı takip ederek antik yerleşimin sur duvarlarının ardına doğru bir tırmanışa başladık. Akşama Yozgat’a dönme zorunluluğu nedeniyle yaklaşık 2,5 km2lik Kerkenes yerleşiminin bütününü dolaşmamız zaten imkânsızdı. Bu nedenle Kapadokya Kapısı diye bilinen şehrin 7 kapısından kazılıp restore edilen en belirginine doğru ilerledik.

 
Kapadokya Kapısı; döşeme yol kapının dışına dek devam ediyor.

  
Ören yeri bekçisi Mehmet Erciyes anlatıyor; tetkik heyeti, Kapadokya Kapısı'nın dış duvarları hakkında bilgi alıyor.

Kerkenes Dağı’ndaki yerleşimle ilgili ilk tanımlamalar, 20.yy.ın başlarında; 1903 yılında J.G.C. Anderson tarafından Mitridates’in ele geçirdiği bir Galat şehri olarak yapılmış. 1926’da bölgeye gelen Hititolog E. Ferror ise Kerkenes’i Kimmerlerle ilişkilendirmiş. 1927 yılında Alişar Höyüğü kazısı ile ilgilenen Chicago Üniversitesi’nden arkeolog Von der Osten ve arkadaşlarının Kerkenes Dağı’nda yaptığı yüzey araştırmaları, ertesi yıl Osten’in ekibinden Erich Schmidt’in dağın 14 ayrı yerinde gerçekleştirdiği test amaçlı açmaları sonucunda Kerkenes Dağı’ndaki yerleşimin bir Demir Çağı yerleşimi olduğu ortaya çıkarılmış. Bölgede planlı ve sürekli kazı çalışmaları ise; 1993-2016 yılları arasında önce Geoffrey Summers, daha sonra da Scott Branting’in kazı başkanlığında Amerikalı ve Türk arkeologların katılımı ile birlikte yürütülmüş. Kazılarda uzaktan algılama ve öz direnç gibi modern teknolojik yöntemler kullanılarak yüzey araştırmaları yürütülmüş ve kazılar gerçekleştirilmiş.(4)

 
Kapadokya Kapısı'nın restore edilmiş surları; kuzey yönü

 
Kapadokya Kapısı surları; güney yönü

Kentin yedi kapısından biri olan Kapadokya Kapısı, taştan yapılmış ve kimi yerlerde 5 metre yüksekliğe kadar korunmuş. Kentin Lidya Kralı Krezüs (Karun) tarafından yıkılması sonrasında savunma duvarlarının üst kısımları, sanki gelecekte bir daha kullanılmaması için parçalanarak aşağılara atılmış. 2009 yılında kapı geçidi ve avlu kısmında taş döşemeli bir yol ve eklentileri, eklentilerin içinden geçen bir su kanalı ortaya çıkarılmış. Bugün itibariyle; doğu yönünden yaklaşılan Kapadokya Kapısı’nın görkemli girişi, yüksek duvarlarla çevrili bir avluya ve onun arkasında şehre doğru açılıyor. Döşeme yol ise son derece gösterişli.

 
Kapadokya Kapısı; yeniden şehre, içeri doğru giriyoruz.

 
Daha güneyde yer alan Saray Yapısı ile ilgili tanıtım levhası

 
Saray Yapısı'nın doğuya bakan girişi

Kapadokya Kapısı’ndan biraz güneye doğru ilerlendiğinde yine eğimli yüksek duvarlar arkasında çevreye hâkim konumda ve saray yapısı olduğu söylenen bir başka yapı kompleksi yer alıyor. Sarayın girişinde bulunan taş döşeli alanda büyük bir sütunlu salon ve iki kule bulunuyormuş. Kulelerin alt kesiminin yüzeyinde düzeltilmiş granit bloklar, üst taraflarında ise bir sıra sarımsı kumtaşı ve onun da üstünde yumuşak beyaz kireçtaşı kullanılmış. Her farklı taş sırasının arasında ise, büyük ahşap tomruklar bulunmaktaymış. Kent yanmaya başladığında buradaki ahşaplar yangını körüklemiş, granitlerin camlaşmasına ve kumtaşının erimesine yol açmış. Yanık dolgularının arasında birçok kabartmalı heykel parçası, insan şeklinde bir heykelin büyük bir kısmı ve Frig dilinde yazıtlara rastlanılmış. Yazıtların varlığı, kentin Frig kökenli bir yerleşim olduğu tezini güçlendirmiş. Saraya ait yapıların ön tarafında ise yapay bir havuz (Sülüklü Göl) bulunmuş. Kentin aşağı kesimi, merkezi ve kuzey bölümünde yapılan yüzey araştırmalarında sokaklar, açık alanlar ve karmaşık bir su sistemi tespit edilmiş. Aşağı kentin büyük kısmı mahallelere ayrılmış ve her birim birbirine üç ya da dört tarafta bulunan taştan teras duvarları ile bağlanmış.

 
Saray Yapısı'nın bir kaleyi andıran dış duvarları

 
Saray Yapısı'nın kuzey yönünde uzayıp giden dış duvarları

Saray Yapısı'nın bulunduğu yerden Kale diye anılan tepeye bakış; önümüzde bir dolu alıç ağacı...

2,5 km2lik geniş bir alana yayılmış yerleşimin tümü hakkında kısa sürede bir fikir sahibi olmak zor olsa da; yıllardır süren kazılarla ortaya çıkarılan ve kentin elle tutulur en önemli unsurları olarak, Hitit yerleşimlerinde olduğu gibi Demir Çağı’nın yığma kent duvarlarıyla benzeşen güçlü savunma surları dikkat çekiyor. Bugün Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmekte olan ve üzerinde ceylan, keçi, koyun ve inek figürlerinin bulunduğu bir fildişi kabartması ile Yozgat Müzesi’nde sergilenen topraktan yapılmış arkaik Demeter heykeli ise, bu ören yerinden elde edilen diğer önemli buluntular içinde yer alıyor.

 
Kerkenes Dağı'ndayız.
(Kaynak: Ebruli Arşivi)

Fotoğrafçının gölgesi, alıçlar ve Kale; aynı karede...

Bizi gezdiren ören yeri bekçisi Mehmet Erciyes’ten aldığımız broşürlerden öğrendiğimize göre, Kerkenes Dağı’nın hemen eteklerinde kurulu Şahmuratlı köyü de kazı ekibinin çalışma kapsamında yer alıyor. 

 
Kapadokya Kapısı'ndan yarı ikonik stel; Yozgat Müzesi 

 
Kumtaşından yönetici heykeli; Yozgat Müzesi 

Hem köydeki yaşamın içindeki; dağın geçmişinde saklı İlkçağ kültürünün izlerini kovalamak, hem de Kerkenes’de sürdürülen kazılarla köydeki yaşamın bağlarını kurarak ören yerinin muhafazasına ve yaşatılmasına dönük çabalara öncülük etmek amacıyla oluşturulmuş ŞAHDER ve Kerkenes Eko Merkezi kapsamında muhtelif çalışmalar yürütülmüş. Kendi kaynaklarında amaçlarını; yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını savunmak, doğru malzemeler ve etkin enerji tasarımları ile çevre dostu yapılanmanın teşviki ve hızlandırılması için çalışmak, tutarlı ve sürdürülebilir köy yaşantısı için tasarımların, malzemelerin ve faaliyetlerin deneneceği bir dinamik üs olarak çalışmak ve kırsal alanlardan şehirlere göçü durduracak hatta geri döndürebilecek köyün kalkınmasını ve gelir getirecek faaliyetleri cesaretlendirmek olarak tanımlamışlar.(5)

 
Demeter heykeli; Yozgat Müzesi

 
Demeter heykeli, yandan görünüş; Yozgat Müzesi

Yine aynı kaynakta belirtildiğine göre; Kerkenes Eko-Merkezi, uygun inşaat teknikleri ve etkin enerji tasarımları, organik tarım için damla sulama, güneş enerjisi, güneşte kurutma ve pişirme, geri dönüşüm, hem erkek hem de kadınlar için gelir getirecek faaliyetlerin canlandırılması ve yaratılması içim deneyler yapmaktadır.

 
Kerkenes buluntularına örnekler; fildişi parçalar
(Kaynak: Kerkenes Broşürleri)

 
Fildişi kabartma; geyik, keçi, koyun ve inek kabartmaları; Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergileniyor.

 
Kerkenes broşürleri

Sonuç olarak; iklimsel ve topografik koşulların zorladığı, genç nüfusun sürekli kırsaldaki köyleri terk ederek büyük kentlere göç ettiği yörede, Kerkenes Dağı’ndaki kazılarla bütünleşik bir şekilde civarda yaşayan insanların hayatını iyileştirmek için küçük küçük umut ışıkları yakılmaya çalışılmış bu destek projeleriyle. Umarız bu iyi niyetli çalışmalar sonuç verir ve yöre halkından destek bulur.

  
Kerkenes Dağı'ndan inerken...

 
Hemen dibine dökülmüş sapsarı meyveleriyle; alıç ağacının yalnızlığında...

 
Kerkenes'e son bakış; kuzey-doğu yamaçları


Kerkenes Dağı’nda arkamızda bıraktığımız direngen alıç ağaçları, diplerinde dökülüp gitmiş meyveleriyle hüzünlüydüler. Fazla oyalanmadan köye doğru indik. Hedefte Yozgat vardı. Yine bir akşam vakti Yozgat’a girdik.
(DEVAM EDECEK)
Dipnotlar:
(1)   Strabon; Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV); Çeviren: Prof. Dr. Adnan BEKMAN; Arkeoloji ve Sanat Yayınları; 3.Baskı: İstanbul 1993; sayfa:41
(2)  Sarıkaya Roma Hamamı Tarihçesi ve 2010-2015 yılı Kazı Çalışmaları Sonuçları; Hasan K. ŞENYURT; Yozgat Müzesi Müdürü; ilgili makale için bkz. https://bozoksempozyumu.bozok.edu.tr/dosya/cilt1/110-121.pdf
(3)  Kerkenes Dağı kalıntıları hakkında bkz. http://www.kerkenes.metu.edu.tr/kerk1/01intro/index.html
(6)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder