Sayfalar

23 Eylül 2018 Pazar

KAFKASYA'NIN KİLİDİ; GÜRCİSTAN-2


İMERETİ’NİN KALBİ KUTAİSİ
(MANASTIRLAR, KANYONLAR VE MAĞARALAR)
(2.BÖLÜM)
9-16 Temmuz 2018
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Gürcistan bugün yaklaşık 3,5 milyon insanın yaşadığı bir Transkafkasya ülkesi… Çalışmak için yurt dışına giden yüz binlerce insanın yaratmış olduğu demografik değişkenliği de göz önüne aldığımızda; Gürcistan için sabit bir nüfustan söz etmek bu aralar pek de olası değil. Ama ne olursa olsun, Gürcistan Kafkasya’da bir şekilde hep oldu; bugünden yarına yine olacak. Çünkü 1. bölümde biraz da uzatarak sözünü ettiğimiz Gürcistan’ın arka planında saklı kadim tarihi ve kültürü, ona bu birikimi kesinlikle sağlıyor. Her ne kadar bugün yoksul bir halkın bireyleri konumunda görünseler de; benzersiz coğrafyaları, bu coğrafyadan kaynaklanan stratejik konumları ve kimliklerinin birer önemli parametresi olan orijinal dil, alfabe ve dinsel özellikleriyle Gürcüler umutlarını geleceğe taşıyabilecek güce sahipler.

Batum 
Batumi (Batum) sırtlarında...

 
Batum'da Karadeniz kıyısında...
(Fotoğraf: Nilüfer Keyvanklıoğlu)


Sarp sınır kapısından girdikten sonra Gürcistan tarafında Sarp’ın Gürcü yarısı Sarpi’de bizi Türkçe levhalar ve sesler karşıladı önce. Telefon kartı, para değişimi yapanlar, Sarpi-Batumi arasında çalışan minibüslerin ve taksi şoförlerinin çığırtkan sesleri, mısır ve meyve satıcıları, gelen giden yolculardan oluşan hareketli bir kalabalığın içinde buluverdik kendimizi. Bir süre sonra bizi Batum, Kobuleti ve Samtredia üzerinden Kutaisi’ye götürecek aracımıza binerek Gürcistan toprağındaki serüvenimize başladık.

Sarpi 
Sarpi'de Gürcistan sınır kapısından girerken...

Sınırdan içerlere doğru ilerledikçe, Batum’u doğu yönünden saran; Kuzey Anadolu Dağları’nın uzantısı konumundaki yemyeşil bitki örtüsüyle kaplı dağların bildik görüntüsü ve onların arasındaki derin vadilerden ilerleyerek Karadeniz’e doğru alçalan, sonra Batum önlerinde genişleyen yatağına serilmiş bir peri gibi usul usul akmakta olan Çoruh’un denize kavuşma heyecanı karşıladı bizi. Yaklaşık sınırdan 16 km kadar içerde; çok katlı binalarıyla dikkat çeken Batum’a; dönüşte uğramak üzere kıyı boyunca takip ettiğimiz yoldan Kutaisi’ye doğru ilerledik.

 
Batum sırtlarında çay tarlaları
(Fotoğraf: Ebruli Arşivi)

Ali-Nino  
Batum'un sembol anıtlarından; Ali-Nino Heykeli
(Fotoğraf: Nilüfer Keyvanklıoğlu) 

Kutaisi yolunda

Kutaisi’ye ulaşmak için bir süre Karadeniz’e paralel seyrettik. Daha sonra Tskaltsminda’yı geçince İmereti bölgesine doğru ilerleyen karayoluna saptık. Her yer, bizim Karadeniz Bölgesi gibi yemyeşil bir bitki örtüsü ile kaplıydı. Çoruh, Rioni ve Supsa ırmakları tarafından sulanan düzlükler insanoğlunun tüm istediklerini verecek denli cömertti.

Batum 
Batum'da dağdan sahile doğru; topografya ve sosyoloji birarada...

İmereti 
İmereti kırsalında yol boyunca rastladığımız iki katlı evlerden biri

Köylerden geçtik; bazı evlerin önünde oturan birkaç köylüyü görsek de, ortalık belki de sıcak ve nemli iklimin etkisiyle oldukça sakindi. Sokaklarda kimsecikler yoktu. Köyler boyunca karayolunun iki yanında neredeyse standart yapıda; geniş bahçeler içinde, iki katlı; üst katına demir ferforjeli merdivenlerle dönerek çıkılan yorgun evler gördük. Evlerin üst kattaki ana giriş kapılarının üstünde, “ocağı” korusun ve uğur getirsin diye konduğunu düşündüğümüz; belki de Argonaut’lar efsanesindeki mitolojik kadın kahraman Medeia’nın atası olan Güneş Tanrısı Helios ile ilişkilendirilebilecek güneş kursları; bacalarda ise kuş motifleri vardı.

 
Bu da bir diğeri...

Kutaisi 
Ukimerioni Tepesi'nden Kutaisi'ye bakış

Çoğu Sovyetler Birliği zamanından kalma bu evlerin o dönemin kırsaldaki bir yaşam standardının izlerini taşıdığını düşündük. Bu köy ve kasaba evlerinin bir kısmı, zaman içinde sahibinin gelir durumuna bağlı olarak şekil değiştirmiş, onarılmış ya da onarılmayanlar ise, zamanın tahribatına karşı mevcudu koruma refleksi içindeydiler. Megrellerin yurdu Samegrelo bölgesinde Zugdidi-Poti arasında rastladığımız evler ise daha gösterişli ve birer villayı andırır güzellikteydi. Ama kırsaldakiler daha mütevazı görünüme sahiptiler. Kutaisi yolunda gördüğümüz evlerin çoğu sessiz ve kapalı gibiydi. Evlerin arkalarına doğru uzanan, ağaçlarla kaplı geniş bahçelikler vardı. Aşağı yukarı köylerde herkesin ineği ya da domuzu bulunmaktaydı. Hayvanlar, şehirlerarası yollarda Hindistan misali serbestçe dolaşmakta, hatta bu nedenle trafik zaman zaman kesintiye uğramaktaydı. İnek besleme, her bakımdan kıskaca alınmış Gürcistan toplumunun bir yaşam sigortası gibiydi. Herkes küçük ölçekli hayvancılık ürünlerini üreterek bir anlamda ayakta kalma savaşımı içindeydiler. Bu duruma bizzat şehirlerde gördüğümüz halk pazarlarında tanık olduk.

 
Batum halk pazarında askıdaki domuzlar...

 
Pazarda patates satıcıları

 
Gürcistan'da her yemeğe giren kişniş ya da onların ifadesi ile "kinzi" demetleri 

Yaklaşık 4 saat civarında bir yolculuk sonrasında akşama doğru Rioni Irmağı’nın ikiye böldüğü bir zamanların İmereti Krallığı’nın başkenti, şimdilerde ise Gürcistan Parlamentosu’nun bulunduğu kent olarak dikkat çeken Kutaisi’ye girdik.

Kutaisi 
Bagrati Katedrali'nin bulunduğu Ukimerioni Tepesi'nden Kutaisi'nin akşama doğru görünümü

Kutaisi’de…

Kutaisi, Sovyetler Birliği döneminde önemli bir sanayi kenti imiş. O yıllarda yaklaşık 600.000 civarında olan nüfus, bugünlerde 200.000 civarına gerilemiş durumda… 2012 yılında modern mimariye sahip bir binada faaliyete geçen Gürcistan Parlamentosu’nun Kutaisi’deki hayata getirmiş olduğu canlılıktan söz edilse de; gecesi ve gündüzüne tanıklık ettiğimiz kentin sakin ve mutedil hayatı, bizi daha fazla çekti kendine. Bilhassa kentin eski dokusunun bozulmamış olduğunu hissettiren havası, geniş parkları, Merkez Meydanı çevresinde öbeklenmiş kimlikli tarihi binalar ve ayrıca UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dâhil edilmiş; Kutaisi’ye yukarıdan bakan Ukimerioni Tepesi’nde kurulu Bagrati Katedrali bunun somut kanıtları gibi duruyor karşımızda. Bir de bunlara ilave olarak şehrin yakınlarında yer alan Gelati ve Motsameta Manastırları ile dinozor ayak izlerini taşıyan Sataplia ve Prometheus Mağaraları, kıyısına kurulmuş bir platformdan yürürken insanı ürpertecek denli bir derinliğe sahip Okatse Kanyonu’nu da eklersek Kutaisi’nin çekiciliği hakkında bir fikir edinilebilir.

 Bagrati  
Bagrati Katedrali

Bagrati Katedrali 
Bagrati Katedrali'nin çevresindeki surlar

Kutaisi’yi ikiye bölen Rioni’yi birkaç yerden aşan köprüler gece birer gerdanlık gibi asılı duruyor suyun üstünde. Kymeli hemşerimiz Hesiodos’un Theogonia’da(1) Phasis ismiyle adını andığı; İlkçağ’ın ünlü gezgini, coğrafyacı Strabon’un Geographika’da coğrafik konumunu çevresindeki yerleşimlerden stadia cinsinden uzaklıkları ile tanımladığı(2) Gürcistan’ın bu en büyük ırmağı, Kafkaslar’dan köpüre köpüre akarak ulaştığı İmereti düzlüklerinde ve Kutaisi’nin tam ortasından geçerken bir anlamda soluklanıyor.

Kutaisi 
Kutaisi'yi ikiye bölen Rioni Irmağı; ilerde Beyaz Köprü

Kutaisi 
Kutaisi; genel görünüm
(Ebruli Arşivi)

Bagrati Katedrali

Akşama doğru ulaştığımız Kutaisi’de ilk uğrağımız Ukimerioni Tepesi’nde kentin eski akropolisi izlenimini yaratan ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Bagrati Katedrali oldu. 11.yy.da Kral III. Bagrat tarafından yaptırılan kilise, zaman içinde eklentilerle genişleyerek, konumlanmış olduğu tepede bir kale içinde korunan ve bir sarayı da ihtiva edecek büyüklükte bir yerleşime dönüşmüş.

Bagrati  
Bir akşam vakti Bagrati Katedrali

Bagrati 
Bagrati Katedrali ve solunda çan kulesi
 
Bagrati Katedrali 
Bagrati Katedrali'nin çan kulesi

Kutaisi 
Katedral düzleminden Kutaisi'ye bakış

Gürcü kaynaklarına göre; Osmanlıların kenti ele geçirdikleri 1691 yılında kilise büyük tahribata uğramış; takip eden 18.yy.da Rus-Osmanlı ve Gürcü savaşları sırasında da yapı yine büyük zarar görmüş. Sovyetler Birliği döneminde 1950’li yıllarda Gürcü sanatçılar, katedralin restorasyonu üzerinde çalışmışlar; ancak yapının bugüne ulaşan son hali 2000’li yılların ikinci yarısında gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda ortaya çıkmış. 1913 tarihini taşıyan Rus orijinli eski bir fotoğrafa bakarken; çöken tavan ve duvarlarından ötürü, restorasyon süreçlerinde katedralin neredeyse baştan yaratıldığı anlaşılıyor.

Bagrati Katedrali 
Restorasyon öncesi Bagrati Katedrali'nin hali
(Kaynak:https://www.georgianjournal.ge/culture/33639-georgias-medieval-bagrati-cathedral-removed-from-unesco-cultural-heritage-list.html)

Bagrati Katedrali
Restorasyon öncesi Bagrati Katedrali'nin içinden bir görünüm
(Kaynak: http://www.tabula.ge/en/story/70442-bagrati-cathedral-copy-or-original)

Bagrati Katedrali 
Bagrati Katedrali ; kale içi

Bagrati Katedrali 
Katedralini giriş kapısı üstünde yer alan bir Ortodoks Haçı

Ortodoks Haçı şeklindeki kilisenin tabanında ilk yapım zamanına ait mimari izler, yapılan arkeolojik kazılar ve restorasyon süreçleri sonunda ortaya çıkarılmış. Kilisenin çan kulesi kale duvarları ile sınırlanan alanın en ucunda ve katedralden ayrı bir konumda yer alıyor. Kilisenin girişinde kemerli kapıyı taşıyan sütunların başlıklarının önünde yer alan kartal motifleri dikkat çekici… 

Bagrati Katedrali 
Bagrati Katedrali

Bagrati Katedrali 
Katedralin kemerli giriş kapısı

Bagrati Katedrali 
Katedralin kemerli kapısını taşıyan sütünlardan birinde yer alan detay

Bagrati Katedrali 
Sütun başlığındaki kartal

Kutaisi’de dolaşırken

Hava, akşamın alaca karanlığına rağmen Kutaisi’de hala sıcak… Kutaisililerin bir kısmı, akşamı katedralin önündeki düzlükte karşılamayı yeğlemişler bu kez. İlkçağ’ın efsanelere konu olmuş Kolkhis Kralı Aietes’in kenti Kutaisi’ye ve onu ortadan tam ikiye bölen Rioni Irmağı’na Ukimerioni Tepesi’nden bakmanın keyfi bir başka olsa gerek. Tepenin ardında kaybolan güneşin kızıllığı, kentin üstünde giderek akşamın ilk ışıklarıyla birbirine karışmakta… Farklı dillerden insan sesleri kulağımıza geliyor; çimenlerin üzerinde Gürcü çocukları yuvarlanıyor kaygısız; kesinlikle hüzünlü, ama güzel bir şehirdeyiz; akşam vakti Kutaisi’deyiz.

Ukimerioni Tepesi 
Ukimerioni Tepesi'nden Kutaisi'nin görünümü

Kolkhis Çeşmesi 
Merkez Meydanı; önde Kolkhis Çeşmesi, arkada Şehir Tiyatrosu

Bulvar Parkı
Merkez Park ya da Bulvar Parkı

Merkez Park
Merkez Parkı'nda gövdesi burulmuş ilginç bir ağaç

Kentin en merkezi noktası olan Merkez Meydanı (Tsentraluri Moedani) ve tarihi yapılar Rioni’nin karşı yakasında yer alıyor. 19.yy.dan kalma bir botanik bahçesi görünümündeki Bulvar olarak anılan kocaman Merkez Parkı ve onun komşuluğundaki Merkez Meydanı sosyalist dönemin geleneklerini yansıtan dev ölçekteki mekânlar olarak dikkat çekiyor. Sovyet Dönemi’nde bir Lenin heykelinin bulunduğu Merkez Meydanı’nın tam ortasında; bugün kimliğini uzak geçmişlerdeki söylencelerde arayan bir refleksin ürünü gibi duran Kolkhis Çeşmesi yer alıyor. Çeşmenin üstündeki at, koç, keçi gibi hayvan figürleri, asılları Tiflis Müzesi’nde bulunan ve arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan antikiteleri temsil ediyor. Anıtsal çeşmenin esinlendiği tema ise, İlkçağ’da Kolkhis Krallığı’nın başkenti olarak işlev görmüş Kutaisi’nin arka planında saklı; Yunan Mitolojisi’nde yer alan Argonaut’lar söylencesi üzerinden kadim Avrupa Uygarlığı ile ilişki kurma çabası olarak tanımlanabilir. Yukarıda bir düşünme refleksi olarak tanımladığımız bu davranışın, bugünkü Gürcistan’ın içinde bulunduğu kıstırılmışlık halinden bir çıkış çabası olarak da değerlendirilmesi mümkün. Başarılı olabilirler mi; orası biraz su götürür gibi duruyor.

 Kolkhis Çeşmesi 
Bir Kutaisi gecesinden kalan; Kutaisi Merkez Meydanı'nda Kolkhis Çeşmesi

Merkez Meydanı 
Merkez Meydanı; başka bir açı...

Şehir Tiyatrosu 
Merkez Meydanı; en arkada oval bina Şehir Tiyatrosu

Kutaisi Opera Binası  
Kutaisi Opera Binası 

Merkez Meydanı’nın çevresinde Şehir Tiyatrosu ve Opera Binası gibi tarihi yapılar da yer alıyor. Bunlardan Merkez Meydanı’nın ortasındaki Kolkhis Çeşmesi’ne bakan konumdaki Şehir Tiyatrosu, Sovyetler Birliği döneminde araya 2. Dünya Savaşı’nın girmesi nedeniyle uzun süren bir inşaat süreci sonrasında; 1955 yılında hizmete açılmış. Tiyatro, bugün 19.yy.da Gürcistan’ın önemli aktörlerinden birisi olan Lado Meskhishvili’nin ismi ile anılıyor. Diğer önemli bir yapı; Opera Binası ise, eski Kutaisi Tiyatrosu’nun yerinde 1969 yılında kurulmuş. Stalin’in çok sevdiği bir Gürcü halk şarkısı olan Suliko(3) bu binada ilk kez seslendirilmiş. Yapının çatısında yer alan aslan ve mızraklı savaşçı heykelleri dikkat çekici…

Suliko; bir Gürcistan halk şarkısı
(Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=-jcDXDHoNGs)

Kutaisi Opera Binası  
Kutaisi Opera Binası; çatısında aslan heykelleri
(Kaynak: http://www.visitkutaisi.com/en/seeanddo/interestinglandmarks/kutaisi/149-theoperahouse)

Kraliçe Tamara Caddesi 
Merkez Meydanı'na açılan Kraliçe Tamara Caddesi; bir gece vakti...

Merkez Meydanı 
Merkez Meydanı yakınlarında...

Kutaisi’de hala küçük de olsa bir Yahudi azınlığı yaşıyormuş. 3 sinagogun bulunduğu kentte Büyük Sinagog diye anılanı, 1885 yılından kalma ve Gürcistan’ın ikinci büyük sinagogu olarak biliniyor ve oldukça iyi durumda ve bakımlı…

Kutaisi, Büyük Sinagog
Kutaisi, Büyük Sinagog
(Kaynak:http://www.visitkutaisi.com/en/seeanddo/churchesandmonuments/kutaisi/127-jewishsynagogue)
Kutaisi, Büyük Sinagog 
Sinagogun giriş kapısı
(Kaynak:http://www.visitkutaisi.com/en/seeanddo/churchesandmonuments/kutaisi/127-jewishsynagogue)  
 
Kutaisi’de eski şehrin sokaklarında yürümek, Merkez Meydanı yakınlarında büyük parktaki banklardan birine ilişerek azıcık soluklanmak, 19.yy.da bir prensesin(4) kente bağışladığı dönümlerce büyüklükteki kendi meyve bahçesinin 150 senelik bir süreçte bugünkü haline dönüşümünü tasavvur edebilmek, Rioni kıyısında avarelik etmek, yorgun ama kişilikli evlerin yer aldığı sokaklardan geçerek Kutaisi’nin tadına varabilmek; akşam karanlığında biraz da loş, ama keşfetmesi kolay bir şehir Kutaisi… Denilene göre; 2012 yılında Gürcistan Parlamentosu’nun Tiflis’ten Kutaisi’ye taşınması, hem şehrin çehresinin makyajlanması anlamında yenilenmesine, hem de sosyal hayatın canlanmasına yardımcı olmuş. Bugün Rioni Irmağı’nın batı yakasında Parlamento civarında bu gelişme dinamiklerini görebilmek mümkün. Şehir o yöne doğru genişlemekte.

Merkez Parkı 
Kutaisi, Merkez Parkı

Kutaisi 
Kutaisi, şehir merkezinde bir sokak

Kutaisi 
Kutaisi; Rioni kıyısında ıssız bir sokakta... 

Gürcistan’da rugby, futboldan neredeyse daha çok sevilen bir spor dalı imiş. Öyle ki, uluslar arası rekabette Gürcistan dünya rugby klasmanında 11.sırada yer alıyor. Kutaisi’nin ulusal ligde mücadele eden oldukça güçlü bir rugby takımı ve bu yıl Gürcistan’ı UEFA kupasında temsil eden Torpedo Kutaisi isminde bir futbol kulübü bulunuyor. Şehrin Torpedo Kutaisi spor kulübü ile özdeşleşen Givi Kiladze Stadyumu da Rioni Irmağı’nın batı yakasında yer alıyor.

Shota Rustaveli Caddesi 
Rioni'yi geçen köprülerden biri; Shota Rustaveli Caddesi...

Cafe Argo 
Kutaisi, Rioni kıyısında hoş bir mekan; Cafe Argo...

Kutaisi Manastırları

Kentin yakın çevresinde iki önemli manastır kompleksi yer alıyor. 1994 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan Gelati Manastırı, Gürcistan tarihinde Gürcistan birliğini sağlaması nedeniyle “Kurucu” unvanı ile anılan Kral IV. David tarafından 12.yy.da inşa ettirilmiş. Kendisi de burada gömülü olan Kral David’e manastırın bitişini görmek nasip olmamış (Ölümü 1125 yılı). Kendisinden sonra tahta çıkan varisi Demetre tamamlamış yapıyı. Daha sonraki yüzyıllarda manastır kompleksi, ana katedrale yapılan eklentilerle bugünkü halini almış. Kutaisi’nin 11 km kadar doğusunda ve Tskalsitela ırmağının aktığı vadiye hakim bir tepede bulunan manastır kompleksi, bizim ziyaretimiz sırasında kapsamlı bir restorasyon süreci içindeydi. Bu sürecin 2006 yılından beri devam ettiği bilgisini de orada öğrendik.

 Aziz Georgi Kilisesi 
Gelati Manastırı; restorasyon sürüyor. Öndeki Aziz Georgi Kilisesi, arkadaki ise ana katedral; yani Bakire Meryem'in Doğumu Kilisesi

Gelati Manastırı 
Manastırın giriş kapısı

Aziz Georgi Kilisesi 
Aziz Georgi Kilisesi

Bakire Meryem'in Doğumu Kilisesi 
Ana Katedral; Bakire Meryem'in Doğumu Kilisesi

 
Kilisenin tabanında yer alan mezar taşlarından biri

 
Çan kulesinin altındaki çeşme; suyu çok lezzetliydi.

 
Gelati Manastırı hatırası

Ormanlık bir alanın ortasındaki düzlükte inşa edilmiş manastır kompleksinin içinde üç apsisli ana katedralin (Bakire Meryem'in Doğumu Kilisesi) yanında Aziz Georgi’ye ve Aziz Nikolas’a adanmış daha küçük ölçekte iki kilise daha var. Ana kilisenin girişine yakın konumda bir çan kulesi ve suyu son derece lezzetli bir çeşme de manastırda dikkatimizi çeken unsurlardan. Bunların dışında manastırın yüksek duvarları boyunca yaşam mekânları ve müştemilat türünden yapılar mevcut. Kurucu Kral IV. David’in mezarı ise manastırın güneyine düşen bir bölümde yer alıyor. Kurucu Kral David’in manastıra yüklediği bu misyon, kendisinden sonra da sürdürülmüş ve 10 civarı kral ile Kraliçe Tamara da buraya gömülmüşler. Gürcistan’ın tarihini belirleyen şahsiyetlerin burada gömülü bulunması nedeniyle de Gelati Manastırı, Gürcüler için ayrı bir önem taşıyor olmalı.

Aziz Nikolas Kilisesi 
Manastırın üçüncü kilisesi; Aziz Nikolas Kilisesi

Gelati Manastırı'nın çan kulesi 
Gelati Manastırı'nın çan kulesi

 
Manastırın avlusunda zambaklar

Gelati Manastırı 
Gelati Manastırı; ana kilisenin içinden...

 
Manastır avlusunda yer alan; belki bin yıllık bir ağaç gövdesinden kalan...

Bakire Meryem'in Doğumu Kilisesi 
Bakire Meryem'in Doğumu Kilisesi'nin apsisi ve ikonastasis

 
Ana kilisenin içinden bir görünüm

 
Gelati Manastırı avlusunda  bir Gürcü teyzenin izniyle...

Kutaisi yakınlarındaki bir diğer manastır ise, Araplar tarafından öldürülen iki Gürcü din adamı David ve Konstantin’e adanmış bulunan ve sözcük anlamı “işkence edilmişlerin yeri” anlamına gelen Motsameta Manastırı… Manastır, onların ölümü sonrasında; 10.yy.da Kral III. Bagrat tarafından yaptırılmış. Günümüzde Gürcülerin nikâh törenlerini gerçekleştirdikleri popüler bir mekân olarak anılan bu manastır, söylenceye göre David ve Konstantin’in cesetlerinin atıldığı söylenen, Rioni Irmağı’nın aktığı son derece derin bir vadiye hâkim bir tepede yer alıyor. Gelati Manastırı ile karşılaştırıldığında oldukça mütevazı ölçekli bir yapı görünümünde olan Motsameta Manastırı’nın avlusundan Kutaisi’nin siluet şeklindeki görüntüsünü de seyretmek mümkün. Kilisenin içinde yer alan fresklerde David ile Konstantin’in başlarına gelenler resmedilmiş. Gürcülere göre; bu manastıra üç kez emekleyerek gelip dilek tutulursa, Gürcü Kilisesi tarafından azizi mertebesine yükseltilen David ve Konstantin tarafından bu dileklerin gerçekleştirileceğine inanılıyormuş. Motsameta Manastırı, özetlersek; Gürcüler için efsunlu bir mekânmış. Evlilik törenlerinin burada gerçekleştirilmesinin bir nedeni de mekâna atfedilen bu kutsallık olsa gerek.

Motsameta Manastırı 
Motsameta Manastırı

 
Manastırın yanındaki kanyon görünümündeki derin vadi

Motsameta Manastırı 
Motsameta Manastırı; ana kilisenin ikonastasisi

Motsameta Manastırı
Kilisenin kubbesi

Motsameta Manastırı; çan kulesi
Motsameta Manastırı; çan kulesi

 David ve Konstantin 
Manastırın adandığı azizler; David ve Konstantin

David ve Konstantin
 Arapların David ve Konstantin'e yaptıklarını tasvir eden duvar resimleri

Motsameta Manastırı 
Motsameta Manastırı; kilisenin içinden bir görünüm

 Gürcü Mezarlığı 
Motsameta Manastırı yakınlarındaki bir Gürcü mezarlığı

Sataplia Mağarası

Kutaisi yakınlarında bir kaplıca yerleşimi olarak öne çıkan Tskaltubo kasabası sınırları içinde, Sataplia ve Prometheus Mağaraları yer alıyor. Jeolojik açıdan özgün bir bölge olarak tanımlanan Tskaltubo, bölgedeki diri faylardan ötürü yüzeye çıkabilen sıcak ve şifalı su kaynaklarının beslediği bir kaplıca merkezi olarak tanınıyor. Kasabada Sovyetler Birliği döneminden kalma son derece yıpranmış, kaplıca misafirhaneleri olarak kullanılan yüksek bloklar dikkat çekiyor. Bu mağaralardan ilki; Sataplia Mağarası’nın girişinde yer alan dinozor ayak izleri, bu bölgenin insanlık tarihi açısından derinlikli bir bilgi kaynağı olduğuna işaret ediyor. Sönmüş bir volkan olan, yaklaşık 500 metre yüksekliğindeki Sataplia Dağı’ndan ismini alan mağaranın uzunluğu, yaklaşık 300 metre kadar. Girişteki dinozor ayak izlerini geçtikten sonra, içerisi ışıklandırılmış ve yürüyüş yolları mevcut olan mağaranın çıkışındaki patikayı takip ederek Kutaisi’yi uzaklardan gören bir seyir platformuna ulaşılabiliyor.

Sataplia Mağarası 
Dinozor ayak izleri

Sataplia Mağarası 
Sataplia'da dinozor ayak izlerinin bulunduğu galeri

Sataplia Mağarası 
Sataplia Mağarası

Sataplia Mağarası 
Sataplia Mağarası'ndan bir başka görünüm

Sataplia Mağarası 
Mağaranın içinden bir başka köşe 

Sataplia seyir platformu 
Sataplia seyir platformuna yürürken...

Sataplia seyir platformu 
Sataplia seyir platformundan Kutaisi'ye bakış; ortadaki beyaz kubbemsi bina Gürcistan Parlamentosu 

 
Aynı yerden bir başka bakış açısı...

1984 yılında keşfedilen Prometheus Mağarası ise, dünyanın en büyük mağaralarından biri olarak biliniyor. Yaklaşık 15,5 km uzunluğundaki mağarada tam 16 adet galeri mevcut. İçinde botla gezilebilen bir de yer altı gölünün bulunduğu mağarada, gezginlerin dolaşmasına izin verilen güzergâh yaklaşık 1 km uzunluğunda…

Okatse Kanyonu'nun maketi 
Okatse Kanyonu'nun maketi

Okatse Kanyonu 
Okatse Kanyonu

Okatse Kanyonu 
Okatse Kanyonu'nun dibini buradan görebildik.

Okatse Kanyonu 
Okatse Kanyonu yürüyüş patikasındayız.

Okatse Kanyonu(5)

Yaklaşık 40 derece sıcaklıkta dolaştığımız aynı bölgedeki bir diğer önemli nokta ise, içinde Okatse Irmağı’nın aktığı Okatse Kanyonu… Kenarları boyunca aşağıya doğru bir duvar gibi dimdik inen ve yaklaşık 500 metre yükseklikteki vadinin üst düzleminde yer alan kayalıklara raptedilmiş çelik konstrüksiyon bir patikadan yürüyerek izlenebilen bu muhteşem kanyon, ziyaretçilerini oldukça heyecanlandırıyor. Okatse Kanyonu’nun seyir patikasına yürüyerek ulaşmanın yanında, yolu son derece zorlu bir toprak parkuru kullanarak Japonların bu yollarda son derece mahir; Mitsubishi Delica marka minibüsleriyle de aynı hedefe erişmek mümkün. Kanyonun içinde yer alan bir de şelale (Kinckha Şelalesi) mevcut; ama onu görebilmek için kanyona ırmak düzleminden erişmek gerektiğini söylediler. Yürüyüş düzleminde; vadinin kıyısı boyunca yürüyüş patikası aracılığıyla ulaşılan ve altı tamamen şeffaf bir tabana sahip, kanyonu yukarıdan gören bir de seyir platformu bulunuyor. Ancak 4o derece sıcaklıkta ve güneşin tam altında bu platformda uzun süre kalabilmek pek de mümkün değil.

Okatse Kanyonu 
Okatse Kanyonu yürüyüş yolunda Ebruli gezginleri

Okatse Kanyonu 
Okatse Kanyonu ve yürüyüş yolu

Okatse Kanyonu 
Okatse Kanyonu

 
40 derecede Okatse Kanyonu gezisi sonrasında dinlenme anında...

Kanyon ziyareti sonrası yapılacak tek şey, sıcaktan ve açlıktan sünmüş vücutlara takviye yapmak… Ama ortalık o kadar kalabalık ve sevimli Gürcülerin turizmi uygulayışlarındaki amatörlük o düzeyde ki; Gürcistan’da pek revaçta olan armut gazozu (oldukça şekerli, ama bir o kadar da lezzetli) eşliğinde löbyeli haçapuriye (içine fasulye ezmesi konulmuş bir tür pide) razı olmaktan başka çare yok. Zaten zaman kısa, yol uzun; hedefte Kafkasların eteğindeki Svanların yurdu Svaneti ve Mestia var. Haydin kuzeye doğru; Rus sınırına…

Martvili Kanyonu 
Martvili Kanyonu
(Kaynak:http://www.georgianholidays.com/sights/protected-areas/martvili-canyon)

Svaneti 
Svaneti; Merhaba...
 (DEVAM EDECEK)

Dipnotlar:

(1)     Phasis, Hesiodos’un Theogonia isimli manzum eserinde Tethys ve Okeanos’un birlikteliğinin ürünleri olarak bir dizi ırmağın ismini sayar; bunlardan biri de Büyük Kafkas Dağları’ndan doğarak güney batıya doğru akan ve Poti’nin hemen kuzeyinden Karadeniz’e dökülen Gürcistan’ın en büyük ırmağı Rioni’dir. “Tethys Okeanos’a ırmaklar doğurdu, / Suları burgaç burgaç ırmaklar: / Nil, Alpheios, derin burgaçlı Eridanos, / Strymon, Maiandros, güzel akışlı İstros, / Phasis, Rhesos, gümüş burgaçlı Akheloos, / Nessos, Rhodios, Haliakmon, Heptaporos, / Granikos, tanrısal Aisepos ve Simoeis, / Peneios, Hermos ve güzel akışlı Kaikos, / Sangarios, uzun Ladon Irmağı ve Parthenios, / Euhenos, Adreskos ve tanrısal Skamandros.” (Hesiodos, Theogonia-İşler ve Günler; Çeviren: Azra Erhat-Sabahattin Eyüpoğlu; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1.Baskı-Mayıs 2016; sayfa: 16)
(2)    Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, (Geographika: XII-XIII-XIV), Çeviren: Prof. Dr. Adnan PEKMAN, Arkeoloji ve Sanat Yayınları; 3.Baskı-İstanbul 1993; sayfa: 22)
(3)    Suliko, kendi de Gürcü asıllı olan Sovyet lideri Joseph Stalin’in de çok sevdiği bir Gürcü halk şarkısı imiş. Son derece duygulu bir ezgiye ve sözlere sahip şarkıda; mezarını aradığı Suliko (Gürcücede nefes anlamında) ismindeki sevgilisine duygu ile seslenen bir delikanlının hüzün dolu aşkı dile getirilmektedir. Şarkının sözleri 1840-1915 yılları arasında yaşayan ve Gürcü Milliyetçiliğinin simge isimlerinden de biri olan Akika Tsereteli’ye aittir. Bir başka yaklaşımla; sevgiliye sesleniş, aslında 19.yy.da Rus egemenliğine karşı gelişen ulusal uyanış sırasında vatana duyulan aşk ve sadakati dillendirmektedir. (kaynak: wikipedia)
(4)    Bugün Merkez Park’ın yerinde 19.yy.ın başlarında Imereti Kralı 1. Solomon’un kızı Prenses Darejan’a ait bir meyve bahçesi varmış Prenses, 1820 yılında bu bahçeyi şehir yönetimine bağışlamış. O yıllardan itibaren bahçede yapılan düzenlemeler, dikilen ağaçlar, peyzaj çalışmaları ve yürüyüş yolları sayesinde park bugünkü halini almış. Parkın Kutaisi’nin sosyal hayatında oynadığı rolde her zaman önemli olmuş. Özellikle Gürcistan tarihindeki birçok önemli toplumsal miting (1905-1907 Devrimi sırasındaki protesto gösterileri gibi) burada gerçekleştirilmiş. Ayrıntılı bilgi bkz. http://www.visitkutaisi.com/en/seeanddo/interestinglandmarks/kutaisi/146-theboulevard )
(5)    Samegrelo idari bölgesinde bulunan bir diğer kanyon ise Martvili Kanyonu’dur. Samegrelo’nun başkenti konumundaki Zugdidi’de görkemli bir sarayı bulunan Dadiani ailesinin 19.yy.da yazlık banyoları olarak kullandığı bu doğa harikası kanyon, bugün de şelaleleri, bot gezintileri, yürüyüş patikaları ve görkemli manzarası ile dikkat çekmektedir.
(6)    Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında, gezi sırasında İ. Fidanoğlu / N. Fidanoglu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

1 yorum: