30 Mart 2018
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bugünlerde Kayadibi çevresi, nefes aldığımız yegâne
mekân gibi. Fazla uzaklara açılamıyoruz epeydir. Ama şehre 700 metre
yükseklerden bakan bu güzelim köyün çevresinde yapılacak o kadar keyifli
rotalar ve gidilecek o kadar cazip hedefler var ki; bitecek gibi değil bu
rotalar. Bir de farklı mevsimlerde aynı rotaları bir daha yapmanın ayrı bir
güzelliği var. Doğa, görene her mevsimde yeni armağanlar sunmakta. Önemli olan
bunların farkında olabilmek ve doğanın bu eşsiz armağanlarıyla keyiflenebilmek…
Bildiğiniz eski rotadan birazcık sapmak, andezit kayaların ve dağ patikalarının
arasında kaybolmak size tahmin edemeyeceğiniz küçük sürprizlerini her zaman
kuytularda hazırlamıştır. Gerisi ne gam…
Yamanlar Dağı'nın eteklerindeki bir vadide yer alan İkizgöl
Yürüyüş rotası; 5 km. (harita için tıklayınız)
Yürüyüş rotası; 5 km. (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Uzaktan bakıldığında
kayalık, gösterişsiz ve çorak bir görünüme sahip gibi görünse de Yamanlar Dağı, özellikle bahar aylarında
saklı köşelerinde ziyaretçisine inanılmaz sürprizler hazırlar. Onlarca yıl art
arda çıkan irili ufaklı yangınlarda zengin bitki örtüsünün çoğunu alevlere
kurban veren zavallı Yamanlar Dağı,
her şeye rağmen her bahar yeniden uyanır ve yeşil bir örtüyle kaplanır.
Bir tür çiğdem; yıldız çiçeği de derdik çocukken...
Bugün biz de
yarattığımız dar zamanda Yamanlar’ın
eteklerindeki doğanın yeşil örtüsüne kavuşmasına tanıklık etmek ve Bornova Çayı’nın doğduğu yer olan
efsanevi İkizgöl’e bir de baharda
bakabilmek amacıyla Kayadibi’nden İkizgöl’e doğru yürümeye başladık. Vakit
öğle üzeriydi. Hava güneşli ve sıcaklık, yukarılarda 18 derece civarındaydı.
Kısacası her şey yürümeye ve doğanın sürprizlerine uygundu.
Yamanlar Dağı; karşıdaki belden Karagöl'e gidilir.
Kayadibi’nden İkizgöl’e
Daha önceden birkaç kez
yürüdüğümüz güzergâhın başlangıç noktası olan Kayadibi-Kurudere asfaltı üzerindeki hayvanları sulamak amacıyla
yapılmış olan bir çeşmenin bulunduğu yerden yürümeye başladık. Tatlı bir
meyille batıya doğru yükselen toprak yol, tepeye ulaştığımızda İkizgöl’ün de yer aldığı vadiye doğru
alçalmaya başladı. Karagöl’e ve İkizgöl’e doğru daha önceki
yürüyüşlerimizde kullandığımız şevimli patikanın altından vadiye inen bu yolu
seçtik bu kez. Aşağıdaki alçak bir sırtın hafriyatla boşaltılmış yüzü,
yürümekte olduğumuz yolun da bu amaçla açılmış olabileceğini düşündürttü bize.
Kayadibi'nden ayrıldıktan sonra bu yola girdik. Ahlatlar yapraklanmıştı bile...
İkizgöl'ün bulunduğu vadiye doğru iniyoruz. Eski rotalardan ayrıldığımız noktadayız.
İkizgöl'e bakan yamaçlarda İlkçağ'dan beri süregelen yerleşim izleri vardı.
Çevremizde pırnar
meşeleri, çitlembikler ve kesme çalılarının yeni sürgünleriyle yeşermişti
ortalık. Aralarında hala beyaz çiçekleriyle fark edilen birkaç badem çalısı
gözümüze çarptı. Yaklaşık 700 metre yüksekliğindeki Kayadibi köyünün çevresindekilerinin bile yemyeşil yapraklarıyla donanmış
olduğu bu günlerde, onların hala beyaz çiçekleriyle gelene geçene göz kırpmaları,
herhalde kuzeye bakan bir sırtta bulunmalarından kaynaklanıyor olmalıydı.
İkizgöl'e inerken karşılaştığımız bademler, hala çiçekteydiler.
İkizgöl'e ve ağıla doğru ayrılan yolun başındayız.
Dağa Kaçtım gezginleri, İkizgöl yolunda...
Bir süre İkizgöl’ün de bulunduğu vadiye doğru
indik. Güneye doğru ayrılan bir toprak yolun ilerisinde bir çit kapısı, onun
ardında da derme çatma bir ağıl vardı. Biz kapıdan içeri girince koyunlar bir
kenara doğru çekildi. Yolun diğer ucu da hayvanların çıkışını engellemek için
kapatılmıştı. Ağaçların koyu gölgelik bir alan oluşturduğu açık ağılın
çevresinde andezit kayalardan çevrilmiş güzel bir köşe vardı. Ortada yer alan
iki küvet, hayvanların içmesi için suyla doldurulmuştu. Tam o sırada arkamızdan
doğa yürüyüşçüsü olduğunu tahmin ettiğimiz bir kişi belirdi. Yaşı bizden daha
büyüktü, ancak tek başına doğanın keyfini sürecek kadar da özgür ruhlu
olmalıydı. Geriye dönüp seslendik ve bize yetişmesi için biraz durakladık.
Yanımıza geldiğinde tanıştık; emekli Türkçe öğretmeni Hataylı Ali Bey’di yeni
yol arkadaşımız. Ama işin ilginç yanı, o bizim sıkı bir izleyenimizdi ve ona Yamanlar Dağı’nın eteklerinde İkizgöl’ü ararken rastlamıştık. Bu da
bizim için günün hoş bir sürprizi olmuştu ve bir ilkti doğrusu. İkizgöl’ü bizim yazılarımızdan okumuş ve
sora sora oraya ulaşmayı umarak, Eğridere’den
Kayadibi’ne dek yürümüştü. Dağın
başında bize rastlaması doğrusu büyük şanstı ve biz gidilecek hedefi biliyorduk.
Kısa tanışma sohbeti sonrasında ağılın diğer kapısından çıkarak, bizi İkizgöl’e ulaştıracak şirin patikaya
vasıl olduk.
İkizgöl'e yürürken içinden geçtiğimiz ağıldan manzaralar...
Ağılın bir köşesindeki konfor alanı; yazın daha anlaşılır olacak.
Ağılın çıkışındaki çit ve kapısı; sola dönerek bizi İkizgöl'e ulaştıracak patikaya vasıl olduk.
Yamanlar'ın eteklerinde daha incirler uyanmamıştı.
Bize dağın başında ve ağıl civarında katılan yol arkadaşımız Ali Bey ile İkizgöl patikasında birlikteyiz.
İkizgöl'e doğru yürüdüğümüz patikadan bir görünüm
Daha önceden iki kez Çamiçi’nden(1), bir kez de Kayadibi’nden(2) yürüyerek ulaşmıştık İkizgöl’e. Bu kez üçüncü yürüyüşümüzle
kısmen ortak bir güzergâh izlesek de, zaman zaman bu rotanın dışına çıkarak
yeni bir yürüyüş rotası daha oluşturduk. İkizgöl,
depremselliklerle oluşmuş bir set gölü aslında. Bornova Çayı’nın doğu yamaçlarını oluşturan büyük kil katmanlarının
çay yatağına kaymasıyla oluşmuş yüksek bir seki üzerindeki bu gölün çevresinde
İ.Ö. 2.binlere uzanan bir yaşamın şekillendiğine dair izler bulunmuş yüzey
araştırmalarında.
İkizgöl'e yaklaşırken...
Söğütlerin ve ahlatların arasından İkizgöl
Yamanlar'ın bağrındaki değerli habitat; İkizgöl
Prof. Dr. Ersin Döğer’in İzmir’in
Smyrna’sı isimli kitabında bu konuyla ilgili olarak şu bilgiler yer alıyor:
“Yaklaşık 500 dönümlük bir tarım
arazisinin ortasında, pınarlar ve yağmur sularıyla beslenen ve 30 dönümlük bir
alnı kaplayan İkizgöl’ün çevresindeki düzlüklerin İ.Ö. 2.binden beri
işlendiğine dair arkeolojik kanıtlar mevcuttur. Bornova Çayı’nın tabanından
yaklaşık 30 metre yüksekliğindeki kil katmanların oluşturduğu sekinin batıya
bakan ve halen çaya doğru kayan gevşek yamaçları üzerinde İ.Ö. 2.bine tarihli
çanak çömlek parçaları ve el değirmenleri ile İ.Ö. 8.-6. yüzyıla tarihli
Geometrik ve Arkaik dönemlere ait çanak çömlek, gölün çevresindeki yamaçlara
sıralanmış Geç Roma Dönemi iskânları tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu tür bir
mitosun (Tantalos efsanesi ve depremle
yok olan Tantalis kenti söylencesi kast ediliyor-İF) oluşması için tüm
koşullar (deprem-heyelan, göl ve bir Geç Tunç Çağı iskânı) İkizgöl ve
çevresinde bulunmaktadır. Gerçekten de Tantalos ile Smyrna ilişkisi göz önüne
alındığında Yamanlar Dağı’nın kuzey yamaçlarında bulunan Karagöl’ün veya Manisa
Dağı’nın üzerindeki herhangi bir oluşumun Eski Smyrna’nın kuruluşu öncesi bir
iskâna yataklık etmeleri şansı, Bayraklı-Tepekule Höyüğü’ne çok yakın olan
İkizgöl’den coğrafi bakımdan daha fazla olmamalıdır. Bununla birlikte
İkizgöl’ün kıyısında heyelana kapılmış muhtemel bir Geç Tunç Çağı iskânının, en
erken kültür tabakası İ.Ö. 3000’e tarihlenen Bayraklı-Tepekule’deki Eski
Smyrna’dan eski olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır.”(3)
İkizgöl'de bahar vakti; karşıda söğütler...
Çevredeki tüm canlıların hayat kaynağı; İkizgöl...
Ağıldan ayrıldıktan
sonra pırnar meşelerinin arasından ilerleyen güzelim patikadan geçerek kısa
sürede İkizgöl’ün kıyısına ulaştık.
Pırnar meşelerine Hatay-Erzin civarında “tırık”
derlermiş. Buralarda olduğu gibi Erzin köylüleri de pırnar meşesinin
çalılarından çokça fırın yakmada yararlanırlarmış. İkizgöl’e doğru yürürken Ali Bey’den dinledik çocukluğuna dair “tırık” hatıralarını.
İkizgöl yolunda Ali Bey'in "tırık"ları; yani pırnar meşeleri...
Sazlar ve söğütler; İkizgöl'de kucak kucağa bir aradalar. Sazların ardında gölün diğer bölümü var.
İkizgöl’ün söğütleri baharla birlikte yapraklanarak yeşile
bürünmüşlerdi. Daha önceki gelişlerimizde rastladığımız bir manzara değildi bu.
Suyun içinde binlerce balık yavrusunu fark ettik. Göl tam bir habitattı.
Isınan hava, doğanın tüm canlılarına suyla birlikte yepyeni bir hayat sunmuştu
sanki. Gölün çevresi nispeten temiz sayılabilirdi. Gölün içinden yükselen ağaç
gövdelerinin suya vuran aksi, benzersiz bir görünüm oluşturuyordu. Bir süre göl
kıyısındaki çimenlerin üstüne çökerek kuşların, rüzgârın ve göldeki sazların
seslerini dinledik.
Dağa Kaçtım gezginleri, İkizgöl kıyısında Ali Bey'in bademlerini kırarken...
İkizgöl'ün bahar halleri...
Ali Bey, yanındaki
heybesinden bir torba kabuklu badem çıkardı. Şehir hayatında bunları kırmak da
bir problemdi. O da doğada olmanın fırsatını kaçırmak istememişti. Kısacası İkizgöl’ün kıyısında imece usulüyle bir
süre Ali Bey’in bademlerini kırdık hep beraber. Göl kıyısındaki huzuru doya
doya içimize çektikten sonra, Kayadibi’ne
doğru Bornova Çayı’nın üst
düzleminden güneye doğru kıvrılan patikaya ulaşmak üzere, İkizgöl’ün arkasındaki 19.yy.dan kalma su değirmenlerinin
yıkıntılarına doğru yürüdük.
Gezginler, İkizgöl kıyısında...
İkizgöl'ün fazla suyunun Bornova Çayı'na doğru boşaldığı nokta
İkizgöl'ün suyu, usul usul Homeros Vadisi'ne doğru akıyor.
İkizgöl'ün güneye bakan üst düzleminde definecilerin açtığı taze çukur; yaşanmışlıklara ve doğaya karşı hoyratlığın delilidir.
Vadinin doğu yakasındaki su değirmenlerinden kalan izler
İkizgöl’ün pınarlar ve yağmurla beslenen suyunun fazlası, güney
yönündeki bir kanaldan Bornova Çayı’nın
yatağına doğru usul usul dökülmekteydi. Bugün artık Homeros Vadisi diye adlandırılan Bornova Çayı’nın aktığı yatak boyunca, birkaç yerde yukarıda sözünü
ettiğimiz değirmen kalıntılarının izleri vardı. Bornova Çayı’na dökülen suyun hemen kıyısında definecilerin açtığı
taze bir çukur dikkatimizi çekti. Köstebek gibi deşmişlerdi yine toprağın
bağrını. Yapı malzemesi olarak kullanılmış olabileceğini düşündüğümüz düzensiz
taş parçalarından başka bir şey yoktu çukurda. Kayadibi’ne doğru ilerleyen patikaya ulaştığımızda aydınlığa
kavuşmuştuk artık. Altımızda Homeros
Vadisi, karşımızda Çamiçi yolu,
onun üstünde bizim Kapıkaya ismini
taktığımız volkanik oluşumlarla şekillenmiş dev kaya kütlesi ve daha arkada Çamiçi köyünün evleri görünmekteydi.
İkizgöl'den Kayadibi'ne giden patikanın başları
Patikada yer yer döşeme taşlarla karşılaştık.
Homeros Vadisi'nin karşı yakası; Çamiçi yolu
Kayadibi patikasından yukarılara doğru tırmanırken...
Bir andezit kayanın üstündeki doğanın fırça darbeleri...
Yer yer bir döşeme yola
dönüşen patikada uzun süre yürüdük. Bir süre sonra arabayı bıraktığımız çeşme
başına ulaşmak amacıyla, sevimli patikadan kuzey-doğu yönünde saparak
solumuzdaki sırta doğru tırmanmaya başladık. Üstü yosunlarla kaplı andezit
kayaların arasından kendimize yollar bularak epeyce yükseldik. Hava sıcaktı ve
yükselen rakımla birlikte epey terlemiştik. Bir süre kayaların üstüne ilişerek Homeros Vadisi’ni ve Bornova düzlüklerini seyrettik. Düzlük
dediysek de; ortalık da binadan başka bir şey kalmamıştı. Körfez’in üstü ise,
su buharıyla kaplıydı.
Yolun sonunda Çamiçi köyünün evleri görünüyordu. Ötesinde sadece su buharı vardı.
Kayalık sırta tırmandığımızda karşılaştığımız bir volkanik kaya kütlesi; sanki bir burç formundaydı ya da doğal ağıl gibi...
Sırtın tepesine
tırmandığımızda karasuluklar çıktı meydana. Özellikle Şubat ayındaki yağışlar,
etkisini göstermiş ve bahara doğru karasuluklar patlamıştı yine. Kayaların
üstünden atlayarak uzaktan gördüğümüz arabaya doğru yaklaştık. Aybey, biraz
ilerden sevinçle bize seslendi:
-Gelin bakın ne var
burada!
Kayadibi sırtlarından Kavaklıdere ve Belkahve'ye doğru bakarken...
Hemen önümüzde Yamanlar eteklerinde sıkça rastlanan bir sulama göleti
Günün sürprizlerinden biriydi
bize göstermek istediği. Yamanlar’ın
yukarılarından süzülen sular, volkanik kayalar arasından kendine yol bularak
küçücük bir dere oluşturmuştu. Su; arazinin tatlı eğimine uyarak, usul usul Kayadibi’ne doğru akıyordu. Bir süre
kayaların üstüne oturarak onun sesini dinledik. Karşımızda İlkçağ’ın mitolojik
dağları Spil ve Nif, arkamızda volkanik Yamanlar;
İzmir topografyasının kıyısındaydık. Bu dağlarda binlerce yıl önce de yine
bizim gibi insanlar, nebat ve hayvanat yaşamış ve bizim gibi baharı sevinçle
karşılamışlardı. Yamanlar Dağı yine
ordaydı; ama o zaman diliminde yaşayanlar; artık iyi ya da kötü, tüm ardında
bıraktıklarıyla yok olup gitmişlerdi. Tüm canlılar olarak; hepimiz aslında “evrim”in basit birer halkasından başka
bir şey değildik. Kalıcı ve gidici olanın farkındalığı içinde yaşadığımız bu
anlar, hepimize iyi gelmişti.
Günün son sürprizi; Yamanlar'dan beslenen küçücük bir dere, gidiyordu suyunu sere sere.
Günün sonuna erişmiştik.
Her güzel şey gibi bu da bitmişti yine. Ama yarın yeniden başlayacaktı her şey…
Bir süre sonra arabamızı bıraktığımız çeşme başından Kayadibi’ne gitmek üzere ayrıldık. Yaklaşık 3 saatlik yeni bir İkizgöl yürüyüşünü, Kayadibi’nde Mustafa Bey’in yerinde içtiğimiz yorgunluk çaylarıyla
sonlandırmıştık. Anı; dostlarla paylaşırken, Yamanlar’daki baharın alametlerine tanıklık etmiş, şehrin baskı
dolu yaşamından kısa da olsa bir süreliğine uzaklaşmıştık. Ne mutlu bize…
Dipnotlar:
(1) Çamiçi-İkizgöl yürüyüşü için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2011/05/ikiz-goller-homeros-vadisi-yuruyusu.html
(2) Kayadibi-İkizgöl yürüyüşü için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2016/02/kayadibinden-ikizgole.html
(3) İzmir’in Smyrna’sı, Ersin DÖĞER; İletişim Yayınları, 1.Baskı-2006; sayfa:58
(4) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında M.Yavuzcezzar tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu