Sayfalar

17 Ağustos 2016 Çarşamba

LETONYA GEZİ NOTLARI



21-22 Temmuz 2015
İbrahim Fidanoğlu
Baltıklar’ın Letonya’sı

Litvanya ve Estonya ile birlikte, kuzeydeki Baltık Denizi’nin kıyısında jeolojik zamanların içinden amberle zenginleşerek gelen bir coğrafyada; kendine ait bir koridorda yaşam alanı bulan küçücük bir ülke Letonya. Ancak; pagan zamanlardan izler taşıyan modern hayatında zaman zaman acılar yüklenmiş, yüzyıllarca boyunduruklar yaşamış diğer Baltık ülkeleri gibi. Bugünler, onlar için özgürlüğün ve bağımsızlığın tadına vardıkları günlerden sayılabilir.

 
 Riga'nın panoramik görünümü
(Wikipedia'dan alınmıştır)

Litvanya ile Estonya arasında Beyaz Rusya’ya doğru uzanan yemyeşil ormanlarla kaplı, on binlerce gölün bulunduğu zengin bir doğaya sahip Letonya’nın yüzölçümü 64 500 km2 civarında. Nüfusu ise 2 milyon… Riga, Baltık ülkeleri içinde metropol niteliği taşıyan büyük ölçekli kentlerin birincisi kabul edilebilir. Ülkenin Baltık Denizi kıyısındaki sayfiye merkezlerinden biri olan Jurmala dahil diğer şehirlerin nüfusları başkent Riga ile kıyaslandığında bir kasaba boyutunda kalıyor. Örneğin, ülkenin ikinci büyük kenti Daugavpils’in nüfusu 87 000 civarında; Jurmala ise 56 000…

 
Brivibas Caddesi'nden Özgürlük Anıtı'na bakış

 
Eski Şehri, Riga'nın merkezinden ayıran Pilsetas Kanalı

 
Riga Parkı'ndan bir başka görünüm

 
Riga Parkı'nın sırtlarından Riga Kalesi'ne doğru bakış

Ülkenin etnik manzarasında Letonyalıların (%50) yanı sıra Ruslar da (% 35) önemli bir paya sahip. Nüfusun kalan bölümünü ise Belarus, Ukraynalı, Polonyalı ve Litvanyalı azınlıklar oluşturuyor. Litvanya’nın tarihsel çizgisine benzer bir geçmişe sahip Letonlar(1), Ortaçağ’da 12.yy. civarında buraları kolonize etmeye gelen Alman tacirlerin baskısıyla Hristiyanlığı benimsiyorlar. Bu süreçte; 13. yy.da Estonya ve Letonya topraklarında Livonya Birliği adında bir konfederasyon oluşturan Alman Töton Şövalyeleri’nin yıldırıcı etkisini vurgulamak gerek. Alman şehirlerinin merkezinde yer aldığı bir tür ticari birlik olan Hansa Birliği, Litvanya’da olduğu gibi bu bölgede de zaman içinde etkinlik oluşturuyor. Başkent Riga da bu birlik içinde yer alan önemli ticaret merkezlerinden biri. Rigalı tacirlerin Ortaçağ’ın sıkıntılı zamanlarında Alman tacirlerle bölgede önemli bir rekabetin öznesi haline geldiğini de söylemek mümkün. Litvanya’nın Baltık sahilindeki önemli ticari limanı Klaipeda’daki Eski Şehrin tacir mekânları(2), bu çekişmenin izleri bugün dahi taşımakta.

 
Ratsnams Meydanı'nda Kara Kafalılar Evi'nin önünde yer alan Hansa Birliği'nin sembolü şövalye Roland heykeli

 
Riga Parkı

 
Riga'da Eski Şehrin önlerinde İkinci Dünya Savaşı'nda ölen askerlerin anısına dikilmiş Asker Anıtı

 
Ratsnams Meydanı'nda  Kara Kafalılar Evi ve arkada kulesiyle meşhur St.Peter's Kilisesi

16.yy.dan itibaren bölge Rus Çarlığı ve Litvanya-Lehistan (Polonya) Birliği arasında bir çatışma alanına dönüşür. 1558-1582 yılları boyunca süren Livonya Savaşı’nda Rus Çarlığı’nın yenilgiye uğraması sonucu Letonya toprakları Litvanya-Lehistan Birliği’nin yönetimi altına girer. Bu durum 1793 yılında Rus Çarlığı’nın Letonya topraklarının işgaline kadar devam eder. 16.yy.dan 18.yy.a kadar devam eden Lehistan-Litvanya Birliği egemenliğinin bölgeye yansıyışı, özerk yapıdaki Kurlandiya ve Semigalya Dükalığı aracılığıyla gerçekleşir. Bugün Riga yakınlarındaki Rundale ve Jelgava Sarayları bu dönemin günümüze kalan bölgedeki en önemli tarihi mirasları olarak dikkat çekmektedir.

 
Rundale Sarayı'nın ana girişi

 
Rundale Sarayı'nın bahçeleri içindeki yapay kanal

 
Rundela Sarayı'nın önündeyiz.

 
St. Peter's Kilisesi'nin hemen yanında Riga'nın şehir peyzajları ve arkada Eski Şehrin binaları

Çarlık Rusyası’nın tarih sahnesinden çekilmesine yol açan Birinci Dünya Savaşı sonrasında Letonya, 18 Kasım 1918’de diğer Baltık ülkeleriyle birlikte bağımsızlığını ilan eder. Ancak, 1917 Ekim Devrimi’nin Rusya’dan Ukrayna’ya ve diğer çeper ülkelere doğru yayılımı ve Kızıl Ordu’nun eşliğinde Baltık topraklarının işgal edilmesi sürecinde bölgedeki diğer aktör Polonya’nın müdahalesine ve 1920 Ekim’ine kadar devam edecek Polonya-Sovyet Rusya Savaşı’na yol açar. Sovyet Devrimi’ne karşı duran Fransa gibi Batılı güçlerin de desteğini alan Pilsudski yönetimindeki Polonya ile Sovyet Rusya’nın savaşı her iki taraf için de kesin bir zafer anlamına gelmez ve 18 Mart 1921’de imzalanan Riga Antlaşması ile 1939 yılına dek sürecek sınırlar belirlenir.

 
Riga'da Eski Şehrin daracık sokaklarında Ortaçağ'ın ruhu geziniyor.

 
Eski Şehrin sokak aralarından seçilen St.Peter's Kilisesi'nin kulesi

 
Pilsetas Kanalı'nda Rigalı ördeklerin resmi geçidi

 
Dar geçitlerden birinde karşımıza çıktı bu restoran ve kapısındaki içki dolabı

1939 yılında Nazi Almanyası’nın Doğu Avrupa’ya yönelişi ve Sovyet Rusya ile gizli olarak imzalanan Molotov-Ribbentrop Paktı çerçevesinde Letonya, Sovyetler tarafından işgal edilir ve özerk yapıda bir Sovyet cumhuriyetine dönüştürülür. Nazilerin Doğu Avrupa’da ilerleyişleri durmaz; Ruslarla imzalanan gizli pakt Naziler tarafından çöp sepetine atılır ve Doğu Avrupa’nın tamamı Barbarossa Harekâtı kapsamında Moskova’ya kadar işgal edilir. Letonya’da yaşayan 75.000 Yahudi, 1944 yılına dek süren Alman işgali sırasında katledilir. Savaş sırasında 200.000 civarında Letonyalı hayatını kaybeder. İlginç olan savaş sırasında Letonyalıların hem Sovyet, hem de Naziler saflarında birbirlerine karşı da savaşmalarıdır. Bunun tarihsel nedenleri; herhalde Ortaçağın derinliklerine uzanan tarihinde ve 1918 yılında bağımsızlığına kavuşan bir halkın kursağında kalan hevesinde saklı olmalıdır.

 
Eski Şehrin sokaklarında...

 
Riga'da Eski Şehrin restoranlarla kaplı merkezlerinden biri

 
Riga Parkı'nda fıskiyeler

 
Riga'da kuyruklu siyah kedinin çatısına çöreklendiği yapı

13 Ekim 1944’de Sovyet birlikleri, Riga’ya girer. Savaşın kaderi dönmüştür artık. İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1991 yılına kadar sürecek yeni bir evre başlar Letonya için… Artık Letonya, o tarihten itibaren 15 Sovyet cumhuriyetinden biridir. 1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte 1991 yılında Letonya diğer Sovyet cumhuriyetleri gibi bağımsızlığını ilan eder. Daha sonraki yıllarda NATO ve Avrupa Birliği’ne de kabul edilen Letonya, Batı ittifaklarının bir parçası haline gelir. Ülke, bugün para birimi olarak Euro’yu kullanmaktadır.

 
Eski Şehrin Toz Kulesi

 
Riga Ulusal Opera ve Bale Binası

  
Kafeterya ve restoranlarıyla tanınmış Livu Meydanı

 
Eski Şehrin insanları

Letonya, topografik olarak geniş düzlüklerle kaplı bir ülke. En yüksek tepesi bile 400 metre civarında. Baltık’ın kıyısında uzanan sahiller boyunca yer alan Jurmala gibi turistik mekânlar bugün birer cazibe merkezi olarak dikkat çekiyor. Geniş ormanlar ve on binlerce gölle kaplı bu yeşil cennette tek engel, sert geçen kışlar gibi duruyor. Kış ortalamasının -60 olduğu ülkede yaz ayları ise, oldukça serin ve 20 dereceler civarında.



Rundela Sarayı

Rundale Sarayı, ülkenin güneyindeki verimli Zemgale düzlüklerinin ortalarında ve Riga yolu üzerinde yer alıyor. En yakın yerleşim 12 km uzaklıktaki Bauska kenti. Rundale Sarayı, Kurlandiya (Courland) Dükleri tarafından yapılan ülkedeki iki önemli saraydan birisi olarak biliniyor. Diğeri ise Jelgava Sarayı… 

 
Rundela Sarayı ve Fransız bahçeleri; havadan
(http://rundale.net/en/planner-2015/ adresinden alınmıştır.)

  
Sarayın girişine doğru...

  
Sarayın bahçeleri

 
Rundela Sarayı; ana blok

Sarayın yapımı, Kurlandiya Dükü Ernst Johann von Biron tarafından 1736-1740 ve 1764-1768 yılları arasında olmak üzere iki dönemde tamamlanabilmiş. Bunu nedeni ise, dükün 1740-1762 yılları arasında iktidarını kaybederek sürgüne gönderilmesi. Barok mimarinin önemli örneklerinden olan Rundale Sarayı’nı, İtalyan mimar Bartolomeo Rastrelli tasarlamış, heykeller ve alçı süslemeler Alman heykeltıraş Johann Michael Graff’a ait imiş. Sarayın iç mekânlarında yer alan resim ve süslemeler için İtalyan sanatçılar St. Petersburg’dan getirilmiş.

 
Rundela Sarayı'nın havuza bakan yüzü
(http://www.historyfiles.co.uk/KingListsEurope/EasternLivoniaCourland_RundalePalaceFull.htm adresinden alınmıştır.)

 
Rundale Sarayı ve kanal
(http://turbina.ru/guide/Rundale-Latviya-121098/photos/page6/?size=big&sort=rating adresinden alınmıştır.)

  
Sarayın girişindeki binalardan biri 

1795’de Kurlandiya Düklüğü’nün Rus Çarlığı tarafından kendi topraklarına katılması sonrasında saray, Rus Çariçesi I.Katerina tarafından İran cephesindeki savaşlarda gösterdiği başarılardan dolayı Kont Valerian Zubov’a armağan olarak verilmiş. Ancak, Valerian’ın en küçük kardeşi Prens Platon Zubov’un Katerina’nın sevgililerinden birisi olduğu dikkate alınırsa, bu armağanı etkilemiş başka faktörlerin de olabileceği düşünülebilir.

 
Beyaz Salon

 
Rundale Sarayı ve kanal üstündeki köprü

 
Sarayın salonlarından bir diğeri; tavandaki resimler İtalyan sanatçılar tarafından yapılmış.
(http://www.russian-academy.com/pl/ec-durbe-excursion-rundale-palace adresinden alınmıştır.) 

1812’de Napoleon Orduları’nın işgali sırasında hastane olarak işlev gören saray, 1919’da Letonya’nın bağımsızlığını ilan etmesi sonrasındaki Bolşeviklerle sürdürülen savaşta epey hasar almış. Çevresinde yer alan binaların bir kısmı, bir dönem hububat deposu ve okul olarak kullanılmış. 1965 ve 1971 yıllarında Sovyetler yönetimindeyken tamiratlar geçiren saray, 1972 yılından itibaren Rundale Sarayı Müzesi olarak yeniden düzenlenmiş. Rundale Sarayı, bugün saray ve çevresindeki Fransız tarzı bahçeleriyle turistler için Letonya’daki en önemli ziyaret mekânlarından birini oluşturuyor.

 
 Rundela Sarayı; genel görünüş

 
Rundale Sarayı'nın bahçelerinde yer alan kanallardan biri

Sarayın ana binası üç büyük bloktan oluşuyor. Ziyarete açık mekânlar olan Yaldızlı Salon, Beyaz Salon ve Büyük Galerisi sarayın batı bloğunda yer alıyor. Ortadaki ana çekirdek, dükün odalarını ve kabul salonlarını barındırıyor. Doğu bloğu ise, düşese ait odaları ve diğer mekânları kapsıyor. 10 hektar büyüklüğündeki dev bahçe son derece göz alıcı. Fransız tarzına göre düzenlenmiş parkın içinde yapay kanallar ve havuzlar mevcut. Alt katta yer alan müze koridorlarında sarayda kullanılan muhtelif porselen eşyanın sergilendiği vitrinler bulunuyor. Ayrıca; sarayın zemin katında yer alan bir restoranda Letonya’nın yerel lezzetlerini tatma imkânı da var.

 
Riga'ya doğru Daugava'yı geçerken...

Letonya’nın Kalbi Riga

Baltık kıyısında; adıyla anılan körfezin en dibinde konumlanmış Riga, Baltık başkentlerinin “en” metropol şehri. Ortaçağ’ın Hansa Birliği’nin bir üyesi olmasının derin etkisi midir bilinmez, ama diğerlerine göre daha kozmopolit gibi duruyor. Baltık’a dökülen ülkenin en büyük nehri Daugava’yı aşan köprüleri, göğe doğru uzanan göz alıcı Gotik kilise kuleleri, Art Nouveau tarzının en seçkin örnekleriyle bezenmiş Eski Şehrin labirent gibi daracık geçitleri, Pilsetas Kanalı boyunca uzanan güzelim Riga Parkı, evlerin çatılarındaki pagan esintiler taşıyan uzun kuyruklu siyah kedi heykelleri ve Batılı moda başkentlerini aratmayan şıklıkta göz alıcı Leton kadınları; işte size bir Riga özeti…

 
 St.Peter's Kilisesi'nin kulesi

 
Albert Sokağı'nda Art Nouveau tarzı yapılardan biri

 
Riga'nın çatıdaki kara kedileri

Yağmura gebe ve serin bir öğle vakti girdik Riga’ya. Havada kara bulutlar; adım başı sokak çalgıcıları; bizi görür görmez bir köşe başında saksafonu ile İstiklal Marşı’nı çalmakta olan bir Leton müzisyenin şaşırtıcılığı.

 
Riga'da havada kara bulutlar; karşımızda Özgürlük Anıtı

 
Ratsnams Meydanı'nda geleneksel giysileri içinde Rigalı sokak şarkıcıları

Şehir, Daugava Nehri’nin iki yakasında serpilip gelişmiş. Bugün Eski Şehir (Vecriga) olarak tanımlanan Riga’nın en önemli tarihi mekânları, bugün çok da fark edilmese de; Pilsetas Kanalı ile çevrili Riga Kalesi’nin içinde yer alıyor. Kentin en göz alıcı meydanlarından birisi Eski Şehrin Meydanı; Ratsnams. Meydanda yer alan Kara Kafalılar Evi’nin oldukça karakteristik bir mimarisi var. 14.yy.dan kalma yapının hikâyesinin, Ortaçağ’da şehirde yaşayan bekâr Alman tüccarların oluşturduğu bir lonca birliğinden kaynaklandığına dair rivayetler anlatılıyor. Kara kafa meselesi ise; önce işkence edilerek öldürülen, daha sonra ise aziz mertebesine yükseltilen lonca lideri St. Mauritius’dan kaynaklanıyor. Ne yazık ki, Kara Kafalılar Evi, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ve Sovyet birliklerinin ortak çabasıyla neredeyse dümdüz edilmiş. Şimdiki hali ise, daha sonraki zamanlarda yapının aslına uygun şekilde yeniden restore edilmiş şekli. İnsanı hayrete düşüren şey ise, buralardaki restorasyonların bile ne kadar göz alıcı olduğu. Çünkü bizdekiler öyle değil. Kara Kafalılar Evi’nde bugün; turizm ofisi ve Ortaçağ’a ait objelerin sergilendiği bir müze yer alıyor.

 
Ratsnams Meydanı'nda Kara Kafalılar Evi

 
Ön cepheden Kara Kafalılar Evi

 
Kara Kafalılar Evi'nin diğer bloğu

 
Kara Kafalılar Evi'nin ön cephesinde yer alan heykeller

Meydanda yer alan ayrıntılardan biri de Kara Kafalılar Evi’nin hemen önüne denk düşen bir konumda yer alan şövalye Roland heykeli… 19.yy.da meydana konulan heykel, İkinci Dünya Savaşı’nda harap olmuş. Aslı St.Peter’s Kilisesi’nde bulunan heykelin alanda replikası bulunuyor. Heykel, Riga’nın üyesi olduğu Ortaçağ’daki Hansa Birliği’nin simgesi olan mitolojik kahraman Roland’ı canlandırıyor. Roland, kompozisyonda kınından çekilmiş ve yukarı doğru tutulan bir kılıçla temsil edilmiş. Diğer eliyle ise ayak ucuna doğru inen ve kentin armasının yer aldığı bir kalkanı tutuyor.

 
Ratsnams Meydanı'ndaki Hansa Birliği'nin sembolü Şövalye Roland heykeli

 
Albert Sokağı

 
Bir binanın girişinde yer alan Art Nouveau tarzı figüratif süslemeler

 
Balkonları taşıyan insan başları gibi...

 
Albert Sokağı'nda bir başka binanın ön cephesinde yer alan süslemeler

Riga’nın en ilgi çekici sokaklarından birisi ise, şehrin 13.yy.da kurucusu olan Piskopos Albert’in adıyla anılan Albert Sokağı ya da Leton dilindeki ifadesiyle Alberta İela… Sokağı ünlü kılan; 20.yy.ın başlarında kentin kuruluşunun 700. yıldönümü anısına; Baltık Almanlarından Rus Mimarı Mikhail Eisenstein’in tasarladığı bir dizi Art Nouveau tarzı binanın varlığı. Sokağın her iki yakasında yer alan bu binaların pencere, balkon ve kapılarının çevresinde yer alan erkek ve kadın figürleriyle zenginleştirilmiş ön cephe mimarileri son derece ayırt edici ve etkileyici bir görünüme sahip bulunuyor.

 
Ratsnams Meydanı

 
St.Peter's Kilisesi'nin kapılarından biri

1917 Ekim Devrimi sonrasında köklerine; yani Almanya’ya dönen Mimar Mikhail Eisenstein’in oğlu ise; daha sonraları Sovyet epik sinemasının en önemli isimlerinden birisi olacak Sergei Eisenstein… Ailenin köklerinin Alman Yahudilerine dayandığına dair bilgiler de mevcut.

 
St.Peter's Kilisesi çevresindeki kalabalıklar

 
Alman tüccarların kente hediyesi olan Bremen Mızıkacıları heykeli; hayvancıkların burnu okşanmaktan pırıl pırıl durumda...

 
St.Peter's Kilisesi'nin karşısındaki parktan görünüm

Ratsnams Meydanı’ndan Eski Şehrin içlerine doğru ilerlerken göğe yükselen sivri kulesiyle dikkat çeken St.Peter’s Kilisesi ve çevresindeki meydana yayılmış bir cümbüş ortamıyla karşılaşırsınız. Baltıkların vazgeçilmez hediyeliği; amber satıcıları, katedralin hemen yakınındaki Alman tüccarlar tarafından kente hediye edilen Bremen Mızıkacıları heykelinde yer alan hayvancıkların şans getirmesi için burunlarını okşayan meraklı turistler, dört taraftan sokak çalgıcılarının farklı tonda birbirine karışan müzikleri bir panayır tadındadır sanki.

 
St.Peter's Kilisesi

 
St.Peter's Kilisesi'nin dev çan kulesi

 
 St.Peter's Kilisesi'nin önü

 
St.Peter's Kilisesi önündeki meydanda hediyelik eşya satıcıları

St.Peter’s Kilisesi, 800 yıllık kadim geçmişi ve göğe yükselen sipsivri kulesiyle şehrin siluetinde hemen fark edilebilen bir özelliğe sahip. 1721 yılında büyük bir yangında harap olan kilise Rus Çarı Büyük Petro zamanında restore edilmiş. 2.Dünya Savaşı sırasında topçu ateşiyle dev kulesi yıkılan St.Peter’s Kilisesi, 1967-1983 yılları arasında uzun bir restorasyon süreci sonrasında bugünkü haline kavuşmuş. Halen Evangelist Protestanların ibadet mekânı olarak hizmet veren kilisenin 72 metre yüksekliğindeki çan kulesine çıkıp Riga’yı panoramik olarak izleme fırsatı veren bir de asansörü mevcut.

 
Riga Katedrali

 
Riga Katedrali'nin kulesi restorasyonda...

 
Katedralin arka yüzünden bir bakış

 
Riga sokaklarında

Riga’nın bir diğer dinsel mekânı olarak bilinen Daugava kıyısındaki Riga Katedrali, Letonya’nın en eski yapılarından biri. 1211 yılında Alman asıllı Piskopos Albert tarafından inşa edilmiş olan Riga Katedrali, Baltıkların en büyük kilisesi olarak biliniyor. Bir zamanlar Katolik kilisesi iken, şimdilerde Evangelist Protestan kilisesi olarak işlev görüyor. Kilisenin bugünkü hali, farklı dönemlerdeki mimari tarzların bir bileşkesi gibi… Katedralin doğu ucundaki en eski bölümü Romanesk özellikte; çan kulesi ise 18.yy. Barok tarzı; kilisenin ana gövdesi ise 15.yy.dan kalma Gotik özellikte. Kilisenin dev iç mekânında yer alan duvar ve taban döşemelerinde eski mezar taşları yer alıyor. 18.yy.ın başlarında Riga’da yaşanan bir sel felaketi sırasında ortaya çıkan salgın hastalıklar nedeniyle katedral, gömüye kapatılmış.

 
Brivibas Caddesi'nin başlangıcındaki Özgürlük Anıtı

 
Özgürlük Anıtı önünde sürekli nöbet tutan iki Letonyalı asker

Kentin en önemli çekim noktalarından biri de kentin en önemli arterlerinden biri olan Brivibas Caddesi’nin başlangıcında yer alan 42 metre yüksekliğindeki Özgürlük Anıtı. Anıtın en ucunda yer alan kadın figürünün ellerinde yükselen üç yıldız, Letonya’nın üç bölgesini (Kurzeme, Vitzeme, Latgale) temsil ediyor. Anıtın kaidesinde “vatan ve özgürlük için” yazıyor. Anıtın bulunduğu yerde, Çarlık Rusyası döneminde Çar Büyük Petro’nun bir heykeli bulunmaktaymış. 1935 yılında Karlis Zale tarafından tasarlanan heykel, seçildiği yeriyle bile Ruslardan elde edilen bağımsızlığın simgesi gibi.

 
Riga meydanları;  yağmurdan sonra...

 
Gotik şehrin göğe uzanan sivri kuleleri

 
Riga'da dolaşırken...

 
Riga Parkı'ndan bir görünüm

 
Pilsetas Kanalı çevresindeki parkta yer alan ilginç çiçekler

 
Ulusal Opera ve Bale Binası önündeyiz; hava yine yağmura gebe..

 
Pilsetas Kanalı sırtlarından parka doğru bakış

 
Pilsetas Kanalı'nda bir gezinti anı

 
Pilsetas Kanalı üzerindeki asma kilitlerin bulunduğu köprünün üstündeyiz; arkamızda Özgürlük Anıtı

Daugava Nehri’nin doğu kıyısında yer alan Eski Şehri, Riga’nın merkezinden Pilsetas Kanalı ayırıyor. Riga Kalesi’nin bugün burçlarıyla birlikte ayakta kalan bir bölümü, Letonya Cumhurbaşkanlığı’nın ikametgâhı olarak kullanılıyor. Kanal, aslında Ortaçağ’da Riga Kalesi’nin savunması için düşünülmüş bir kale hendeği olarak açılmış. Riga’yı ikiye bölen Daugava Nehri’nden başlayarak Eski Şehrin çevresinde bir yay çizen Pilsetas Kanalı, sonunda yine Daugava’ya kavuşuyor. Kanalın iki yanında mükemmel peyzajıyla dikkat çeken yemyeşil Riga Parkı yer alıyor. İçinden geçen gezinti tekneleri ve kürek çeken Rigalılar kanaldaki hareketliliğin nedeni gibi. Kanalın üstünden aşarak parkın iki yakasını birleştiren köprülerden birinin korkuluklarında asılı yüzlerce asma kilit dikkat çekici. Letonyalı çiftlerin birbirlerine karşı duydukları sevgilerine ve birlikteliklerine vurdukları bir kilit olarak sembolize ediliyormuş. Evlenen çiftlerin nikâh törenleri sonrasında buralara gelerek yanlarında getirdikleri asma kilitleri köprünün korkuluklarına kilitlemeleri Letonya’da bir gelenek haline gelmiş.

 
Pilsetas Kanalı üstündeki sevginin kilitlendiği mekan; köprünün korkuluklarındaki binlerce asma kilit

 
Riga'nın orta yeri hep park...

Ulusal Opera ve Bale Binası önündeyiz.

  
Pilsetas Kanalı üstündeki yemyeşil bir tepecik

Riga’da bizim ilgimizi çeken yapılardan birisi de bizim Galata Kulesi’ni andıran Toz Kulesi… İçinde Ortaçağ’dan itibaren barut tozu depolandığı için Toz Kulesi olarak anılan yapı, silindirik bir forma sahip ve bugünkü hali 17.yy.dan kalma. Toz Kulesi, 1883 yılına dek zaman zaman hapishane ve silah deposu olarak da kullanılmış. 1919 yılından itibaren kule, Letonya tarihi ile ilişkili olarak günümüze dek yaşanan savaşların tematik sergilerle anlatıldığı bir Savaş Müzesi’ne dönüştürülmüş. Kulenin yüksekliği kaynaklarda 25,6 metre, çapı ise 14,3 metre olarak belirtiliyor. Silindirik duvarlarının kalınlığı ise 3 metre imiş. Galata Kulesi’nin yüksekliği 69,9 metre, çapı 16,45 metre ve duvar kalınlığı ise 3,75 metre olduğu kabul edilirse, Riga Toz Kulesi; bizim Galata Kulesi’nin yanında daha mütevazı bir kule olarak kalıyor.

 
Toz Kulesi; şimdi Savaş Müzesi

 
Toz Kulesi; sanki Galata Kulesi

 
Toz Kulesi'ne açılan Riga sokakları

Eski şehrin daracık sokaklarında dolaşırken Ortaçağ’dan kalma sivil mimari örneği güzelim yapılarla şaşırmak, Pilsetas Kanalı kıyısındaki bir parkta kısa bir soluklanma anında bir banka oturarak karşımızda bir beyaz kuğu gibi duran 19.yy.dan kalma Ulusal Opera Binası’nı seyretmek, Daugava kıyısında volta atmak, daracık Rozena Sokağı’ndan geçerken Ortaçağ’ın Riga sokaklarında dolaşan ruhunu yakalamak, bir diğer yanda geniş caddeleri ve modern yapılarıyla kuzeyin metropolünde bulunduğunuzun farkındalığını yaşamak; kafeteryaları ve restoranlarıyla ünlü Livu Meydanı’nda bir kahveyi yudumlayarak azıcık soluklanmak; işte yağmurlu bir yaz günü Riga’da yaşamak biraz da budur yani.

 
Kafeteryalarıyla tanınmış Livu Meydanı

 
Çatısında kara kediyi taşıyan bina

 
Eski Şehrin apartmanları

 
Riga sessiz, Riga yalnız gibi; bu sokağa bakarsanız....

Kısa bir zaman diliminde Riga’dan aktarabildiklerimiz bu kadar; ama…

Riga’nın Ortaçağ’dan başlayarak uzun yıllar Hansa Birliği’nin bir üyesi olarak anılması; bölgede Almanların yüzlerce yıllık varlığı ve nüfuzunun etkisiyle Baltık Almanları diye anılan bir etnik azınlığın oluşumu; sonuçta bu durum, Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda Letonya’yı işgali sırasında Letonların bir kısmının onların yanında yer almasını kolaylaştırdı mı dersiniz? Letonya’dan aklımızda kalan bir sorudur bu.

Dipnotlar:
(1)      Letonya tarihi için bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Latvia
(3)      Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ.Fidanoğlu / N.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.



Yazan ve fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Bumerang - Yazarkafe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder