Sayfalar

17 Eylül 2014 Çarşamba

BOZDAĞ YAYLALARINDA BİR GÜN



AHMETLİ’DEN KELDAĞ’A

25 Haziran 2014
İbrahim Fidanoğlu

Geçen haftaki yazımızda da belirttiğimiz gibi yaz sıcakları nedeniyle sezonun son yürüyüşü diyebileceğimiz bu haftaki yürüyüşümüzü Bozdağ Yaylaları’na ayırdık. Doğada geçirdiğimiz bu güzel gün; bazen yürüyerek bazen arabayla seyir halinde; bazen de bir yayla köyünün kahvehanesinde köylülerle sohbet ederek geçti. Manisa’nın ilçesi Ahmetli’den başlayan günümüz, İzmir’in ilçesi Ödemiş’te sonlandı. Yaklaşık 12 saati bulan bugünkü gezimizde, Ahmetli Çayı’nın Bozdağ Yaylalarının sularını toplayarak küçük şelalelerle alçaldığı Ahmetli-Dereköy Vadisi’nden başlayarak, daha çok fidancılıkla geçinen Çaypınar ve Yeniköy köyleri üzerinden Bozdağ’ın Çamyayla ve Başova Yaylaları’nı ve Başova Yaylası’nın hemen güneybatısında yükselen Keldağ tırmanışını içeren bir güzergâhı izledik.

 Ahmetli-Dereköy Şelale yürüyüş rotası, Keldağ ve diğer araba rotaları 
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Bilindiği üzere Bozdağlar; aslında Kemalpaşa’nın arka dünyasından başlayarak Ödemiş ve Kiraz ilçelerinin üzerinden Aydın’ın ilçesi Nazilli, Manisa’nın ilçeleri Turgutlu, Salihli, Alaşehir ve Sarıgöl ile Denizli’nin ilçesi Buldan’a kadar uzanan sıradağların bütününü temsil eder. İlkçağ’da Tmolos ismi ile anılan bu sıradağların İzmir sınırları içinde kalan ve yayladaki Bozdağ Kasabası’nın hemen sırtında yükselen en yüksek zirvesi 2159 metre yüksekliğindedir. Bu zirve, İzmir’in en yüksek; Ege Bölgesi’nin ise Honaz’dan sonra ikinci yüksek tepesini oluşturur. Bugün Bozdağ ve çevresindeki yüksek yaylalar, Akdeniz ikliminin etkisindeki kavurucu yaz aylarında; özellikle Ödemiş ve Salihli civarında yaşayanların serinlemek için hayati öneme sahip konfor alanlarıdır. Tarih boyunca adından söz edilen su kaynakları ve oksijen yönünden zengin ve tertemiz havası ile Bozdağlar, bölgenin bir anlamda nefes alıp verdiği alanlardır.

 Bozdağlar üzerinde bir yayla; Çamyayla

Şimdi Bozdağlar’ın bu derin vadilerinde ve yüksek yaylalarında; tarih boyunca Sardeis ve Ephesos geçişinde dağların arasındaki bilinmez geçitlerde yaşanmış ve şimdi artık tarihin girdaplarında kaybolup gitmiş bir sürü serüvenin saklı olduğunu kim bilebilir? Subatan Yaylası’nda yer alan suyun kaybolduğu obruk, burayı dünyanın enerji düzeyi yüksek yerlerinden biri olarak kabul edip bir ziyaret mekânı olarak kabul edenler için bir kanıt olabilir mi?

 Subatan Yaylası'nda Sonbahar 
 (Kasım 2013'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Velhasıl Bozdağlar’ın saklı dünyası, bir yandan yaşam enerjisini tazeleyen atmosferi ve su kaynaklarıyla, diğer yandan tarihsel arka planıyla merakla izlenmesi gereken bir coğrafyayı tanımlıyor.

Güne İzmir’den başlayan yolculuğumuz sonrasında; Ahmetli’de kısa bir molayla başladık. Molayı takiben; Ahmetli’nin karşısında yer alan Dereköy yoluna girdik. Dereköy, Ahmetli’den 3 km uzaklıkta, Ahmetli Çayı’nın içinden aktığı küçük bir köy. Onu esas çekici kılan ise, üst düzleminde yer alan ve Bozdağlar’dan ovaya doğru akan bu çayın oyduğu derin vadi. Aşağılardan çınar ve zakkumlarla başlayan sık örtü, çayın aktığı vadinin yukarılarına doğru kızılçamlar ve sık makiliklerle devam ediyordu. Dereköy’ün bulunduğu düzlemden akan Ahmetli Çayı’nın üstündeki köprüden geçerek oldukça bozuk bir orman yolundan Çaypınar Köyü’ne doğru tırmanmaya başladık. Bahar aylarında yağan şiddetli yağmurlarla yol oldukça tahrip olmuştu. Zaman zaman arabadan inerek yolu düzelterek devam ettik. 

 Dereköy'de Ahmetli Çayı usul usul akıyor; acaba her yerde böyle mi?

 Ahmetli gezginleri; çayın kıyıcığında...

Dereköy köprüsünden Ahmetli Çayı'na bakış

Dereköy’ün son evlerinden sonra yaklaşık bir kilometre kadar tırmandıktan sonra yol ikiye ayrıldı. Vadiye doğru güney yönünde ilerleyen yolun nereye gittiğini merak ettik. Arabadan inip kısa bir keşif yürüyüşü yapmaya karar verdik. Biraz ilerleyince; giderek yükselen vadinin dibinden yüksek perdeden su sesi gelmeye başladı. Biraz sonra ise, kızılçamların arasından Ahmetli Çayı’nın yükseklerden dökülen sularının köpürttüğü büvetlerinden birini gördük. Bu kadar yaklaştığımız bu küçük şelaleleri görmesek olmazdı; kızılçamlar ve zakkumlar arasından bulabildiğimiz dik bir patikadan vadinin dibine doğru inmeye başladık.

Çaypınar Köyü orman yolundan Ahmetli Kasabası'nın görünüşü

Ahmetli Çayı Vadisi; arkada Bozdağlar'ın uzantıları

 Vadinin yamaçlarında fark ettiğimiz Ahmetli Çayı'nın büvetlerinden biri

Sık ağaçlar ve çalılar nedeniyle sıkıntılı bir inişten sonra, Ahmetlili bir gezginin çocukluk hatıralarında dile gelen ve yüzmeyi öğrenmek uğruna mihmandar “ağabey”lerin nezaretinde soğuk sularına atladığı büvetlerden birinin yanına kadar indik. Buz gibi suyun neşelendirdiği dal budak salmış zakkumların arasından süzülerek, neredeyse küçük bir havuz büyüklüğündeki suyun; bir şelale formunda yüksekten döküldüğü büvetin kıyısındaki taşların üstüne ilişiverdik usulca. Ovada 30 dereceyi aşan sıcaklığın etkisi; vadinin dibindeki suyun kıyıcığında bir anda kayboldu gitti.

Ahmetli Çayı'nın aktığı vadide zakkumlar

 Ahmetli Çayı'nın aktığı vadinin dibine inerken

 Ahmetli Çayı'nın büvetlerinden biri daha

Ahmetli Çayı'nın kıyısında; bir çocukluk hatırası için...

 Zakkumlar ve büvet

 Büvetin bir başka köşesi

Büvet ve şelale; geniş açı

Suyun büvete döküldüğü üst düzleme doğru tırmandık. Hemen solumuzda beliren patikaya paralel, Cumhuriyetin erken zamanlarında yapıldığını düşündüğümüz bir suyolu vardı. Bazılarını açık halde tespit ettiğimiz beton kapaklarla üstü örtülü suyolunun aşağıdaki ovaya ve köylere, belki de Sart Kasabası’na doğru akışı devam ediyordu. Büvetin üst düzleminde ise, suyun usul usul yayıldığı ve aşağıdaki boşluğa doğru yöneldiği bir dere yatağı mevcuttu. Buna benzer küçük şelaleler ve büvetlerle zenginleşen Ahmetli Çayı’nın Bozdağ’ın yamaçlarından ovaya doğru yüzyıllardır süren akışı hala sürmekteydi. Suyun sesi, vadinin derinliklerinde; sık makilik örtüsü ve kızılçamlar arasında kaybolup gidiyordu. Biz tekrar arabayı bıraktığımız noktaya; bizi yukarıdaki Çaypınar Köyü’ne ulaştıracak yol ayrımına dönmek üzere, geldiğimiz yönde yürümeye başladık. İndiğimiz vadinin yamaçlarından toprak yola doğru tırmanırken, ne kadar dik ve inişi zor bir eğimde hareket ettiğimizi bir kez daha anladık. Vadiden çıkış sonrasında; yaklaşık 500 metrelik bir toprak yolu kat ederek arabayı bıraktığımız noktaya ulaştık.

Yanına indiğimiz büvete; suyun döküldüğü üst düzlemden bakış

Ahmetli Çayı'nın bulunduğu vadideki Cumhuriyet dönemi suyolu

Vadinin dibindeki Ahmetli Çayı, büvete doğru ilerlerken...

Vadiden çıkarken; zakkumlar arasındayız.  

Bozuk orman yolunu takiben kısa süren bir seyir sonrası, Çaypınar Köyü’nün ilk evleri göründü. Çaypınar Köyü, Sart ve Ahmetli Kasabaları arasında; bir üçgenin köşesinde yer alan ve ovaya hâkim bir noktada konumlanmış bir Yörük köyü… Sart-Ödemiş geçişindeki; Bozdağ’ın eteklerine serpilmiş diğer birkaç köy gibi bu köyün de temel geçim kaynağı fidancılık. Aynı durum, daha baskın şekilde biraz yukarıda yer alan Yeniköy için de geçerli. Köknardan ladine, sedirden diğer çam türlerine kadar zengin bir çeşitliliğe sahip fidanlıkların köye gelir anlamındaki katkısı, özellikle Yeniköy girişindeki nerdeyse villa görünümlü modern evlerden anlaşılıyor.

 Çaypınar yolundan Ahmetli Kasabası'nın görünüşü

 Çaypınar Köyü'nün çeşmesi

 Çaypınar Köyü kahvehanesinde köylüleri dinliyoruz.

 Çaypınar Köyü'nün görünümü

Sıcağın etkisiyle derme çatma sokaklardan el ayak çekilmiş vaziyette bulduğumuz Çaypınar Köyü’nün yaşam belirtisi olan yegâne yeri, ovaya bakan yüksekçe bir sekideki kahvehanesiydi. Kahvehanenin arkasında yer alan çeşmeden gelen bilek kalınlığındaki gür su, köye adını veren pınarı işaret etmekteydi. Sudan kana kana içtik ve çeşmenin hemen altında yer alan kahvehaneye uğradık. Çaylarla pekişen kısa bir mola sonrasında Çaypınar Köyü’nden ayrılarak, Sart Kasabası’ndan Ödemiş-yönüne giden asfalt yola doğru hareket ettik.

 Çaypınar Köyü; Yeniköy yolundan genel görünüş

Yeniköy

Sart-Ödemiş asfaltı, Subatan Yaylası yoluyla Antik Hypaipa Kenti’nin üzerine kurulmuş; bugünkü Günlüce Köyü’nün (Eski Dadbey) tam üstüne bağlanıyor. Buradan Ödemiş’in içine ulaşan yol ise, Ödemiş’in 19.yy. camilerinin serpildiği arasta yakınlarına çıkıyor. Aslında bu geçişi belki de Antik Ephesos Kenti’ne kadar uzatmak da mümkün. İlkçağ’da Artemis Kültü üzerinden kurulan; Bozdağ’ın iki yakası arasındaki dramatik yolculuklar, muhtemelen bu güzergâhtan çalışmaktaydı. Bugün bu hikâye üzerinde çalışan arkeologlar mevcut. Dağın iki yakasında yer alan Ephesos, Sardeis ve bu rota üzerindeki Hypaipa Kentleri’ndeki Artemis Tapınakları da bu yolculukların tanıklıklarını yapmış olmalı. Ama Sardeis’den başka; bu tapınaklardan günümüze pek de bir şey ulaşabilmiş değil.(1)

Yeniköy'den sonra; yaylalar dünyasına giriş

 Çamyayla yolunda barbun fasulye tarlaları 
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Çamyayla'ya doğru; göz alabildiğine ekili alanlar
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Bizim bugünkü hedefimiz ise Yeniköy’ün güney batı yönünde yer alan 1372 metrelik; başı her zaman, sanki karla kaplı gibi duran bembeyaz ve çıplak Keldağ idi. Bu nedenle Subatan Yaylası’na giden asfalt yoldan, Yeniköy’ün içinden güneybatıya doğru ayrılan kilit taşı döşenmiş hafif meyilli köy yoluna saptık. Yeniköy’ün Keldağ’ın arka düzlemindeki Horzum Yaylası yönünde yer alan evlerinin arasından geçerek ve Sart yönünde bir yarım daire çizerek ilerledik. Köyün son evlerine doğru, bu kez toprak bir yola girerek Horzum Yaylası yönüne; yani tekrar güney batıya döndük. Bu yol, Çamyayla’da görüştüğümüz Muhtar Ali Bey’den öğrendiğimize göre yeni açılmıştı. İki dağın arasındaki barbun fasulye sırıklarıyla dolu bir düzlüğün sınırlarını takip ederek yaklaşık 10 km sonra Çamyayla’ya ulaştık.

 Çamyayla üzerinde Bozdağlar'a doğru yükselen vadilerden biri

Çamyayla Köyü'ne girerken

 Çamyayla Köyü

Çamyayla Köyü'nün girişindeki 1960'lı yıllarda yapılmış olan taş evler

Çamyayla, Muhtar Ali Bey’in anlatımına göre; Ödemiş’e inerken rastladığımız terk edilmiş hayalet köy Lübbey’in sakinlerinin yaşadığı yeni bir yerleşim. Eskiden Lübbey’in yaylası olarak işlev gören Çamyayla, 198o’lerin ilk yarısında yaylaya elektrik bağlanmasıyla sürekli bir yerleşim haline dönüşmüş. Zaman içinde; Lübbey köylüleri, Lübbey’i terk ederek Çamyayla’ya taşınmışlar. Bugün artık Çamyayla’da yaz kış hayat sürüyor. Yaylada; ilk üç sınıfa kadar eğitim veren bir ilkokul bile var. Artık bir vadinin yamaçlarına serpilmiş ve benzersiz sivil mimari örnekleriyle dolu eski Lübbey Köyü ise, zorlukla ayakta durmaya çalışan bir harabeye dönüşmüş durumda.

 Terk edilmiş Lübbey Köyü

Çamyayla
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Çamyayla; Horzum Yaylası yolundan genel görünüm
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Çamyayla’ya köyün Yeniköy girişinde dikkat çeken tek katlı taş evlerin arasından geçerek ulaştık. Tek tip diyebileceğimiz bir standart yapıya sahip bu evler, 1960’lı yıllarda yapılmış; yayladaki ilk yaşam mekânları imiş. Daha önceleri; Lübbey’den Çamyayla’ya yazın göçen köylüler, eski Yörük obalarındakine benzer çadırlarda konaklarlarmış. Daha sonraki yıllarda, yaylada yerleşimcilerin sayısı giderek artmış ve 1980’lerden sonra yukarıda da belirttiğimiz gibi elektriğin buralara ulaşmasıyla tekmil bir köye dönüşmüş.

Çamyayla Köyü
 Yaylanın sınırları neredeyse, Yeniköy’ün sınırlarından başlayarak Çamyayla’nın köy merkezine kadar uzanıyor. Yakınlarda köyün içinden geçen dere yatağı ıslah edilmiş. İki dağın arasında Yeniköy’e kadar uzanan geniş düzlükler, genellikle barbun fasulye ekili alanlarla kaplı. Yaylanın ne kadar sulak olduğu kavak ve çınar ağaçlarının yoğunluğundan da anlaşılıyor. Su, bu düzlüğün Yeniköy’den Çamyayla’ya ulaşan toprak yolun yakınlarında yer alan bir yerden yüzeye çıkıyor. Yakın zamanlarda suyun kaynağı da koruma altına alınmış.


Başova Yaylası; Muhtar Fikret Bey'in Kahvehanesi




 Gezginler, Başova Yaylası'nda mola sırasında...

Çamyayla’dan Keldağ’ın eteklerinde yer alan bir başka yayla; Başova’ya gitmek üzere ayrılıyoruz. Başova Yaylası da, zaman içinde bir yerleşime dönüşmüş ve şimdi bir muhtarlık konumunda. Köyde bir sekinin üstündeki evinin altında bulunan kahvehaneyi de işleten konuksever Başova Muhtarı Fikret Bey’in belirttiğine göre; yaylanın denizden yüksekliği 1002 metre olup, Gölcük’den sonra Bozdağlar’ın ikinci yüksek yaylası imiş. 

 Başova Yaylası; evlerden biri

Çamyayla’dan Başova’ya gitmek için Ödemiş’e doğru dağdan inen yoldan ayrılarak Horzum Yaylası’na doğru giden yola sapmak gerekiyor. Bir dere yatağı üzerinde yer alan demir köprüden geçtikten sonra sağa dönerseniz Horzum Yaylası ve Köyü’ne, sola doğru giden asfalta saparsanız Başova Yaylası’na ulaşıyorsunuz. Başova’ya giden asfaltın iki yanı kızılçamlarla kaplı. Asfalt yol, biraz ileride; muntazam döşenmiş kilit taşlarla kaplı bir döşeme yola dönüşüyor ve köyün merkezine kadar yol bu şekilde devam ediyor. 

 Horzum Yaylası'nda Horzum Köyü
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

 Horzum Köyü'nün minaresi ile dikkat çeken camisi ve çevresinde öbeklenmiş köyün evleri 
 (Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Horzum Yaylası, Keldağ’ın kuzey doğusunda uzanan son derece geniş düzlüklerden oluşuyor. Yaylanın başında ise, ilginç minaresi ile dikkat çeken Horzum Köyü yer alıyor. Salihli yönünde geniş düzlüklerle kaplı Horzum Yaylası’nın; yüzlerce yıl önce Bursa yönünden gelen Yörüklerce yurt edinildiğine dair bilgiler mevcut. Çamyayla Muhtarı Ali Bey’den dinlediğimize göre, onlar Horzumlulara bakınca; kendilerini yerli olarak tanımlıyorlar. Bu da oldukça ilginç bir değerlendirme olsa gerek.

 Horzum Yaylası
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

 
Horzum Yaylası
 (Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Başova Yaylası’nın bugün dolaştığımız yaylalar içinde bizi en çok cezbeden yer olduğunu belirtmeliyiz. İnanılmaz serin ve oksijen yönünden oldukça zengin, tertemiz bir havaya sahip Başova’nın merkezinde büyük bir cami ve iki kahvehane yer alıyor. Yaylanın her yerinden su kaynıyor. Klasik yayla tanımına uygun şekilde, iki dağ uzantısı arasında yer alan geniş düzlüklerde ise, ekili alanlar yer alıyor. Hemen bu ekili alanların üst düzleminde bulunan ilk kahvehaneye oturuyoruz. Küçük kahvehanenin havuzunu dolduran bilek kalınlığında akan su hepimizi etkiliyor. Serinlikte içtiğimiz keyif çaylarının eşliğinde köylülerle sohbet ediyoruz. İnsanın canı cennetten bu köşeyi bırakıp da gitmek istemiyor, ama esas hedefimiz; hemen önümüzdeki kızılçam ormanının arkasında yükselen Keldağ ve biz; hep uzaktan gördüğümüz oraya çıkmalıyız. Köylülerle vedalaşarak, Keldağ’a doğru hareket ediyoruz.

 Keldağ

Keldağ'dan Ödemiş'e bakış

Keldağ'dan Bozdağlar'ın zirvesine bakış

Keldağ, Ödemiş’in üstünde; Bozdağlar diye adlandırılan sıra dağ grubunun içinde yer alan 1372 metre yüksekliğinde çıplak bir tepe. Çevresindeki topografyaya son derece egemen bir konumdaki Keldağ, tarih boyunca önemli bir gözetleme noktası olarak kullanılmış olmalı. Bugün de üzerinde yer alan yangın gözetleme kulesi ile benzer işlevini sürdürüyor. Hemen altında yer alan Hypaipa Antik Kenti’nin güvenliği için de önem taşıyan Keldağ’ın üstünde; İlkçağ’da belki de bir askeri garnizonun bulunduğunu bile söyleyebiliriz. Zaman zaman burada yapılan yüzey araştırmalarında bulunan arkeolojik bulgular da bunun göstergesi olsa gerek.

 Gezginler, Keldağ zirvesinde

Keldağ yolunda rastladığımız eski mezarlar

Keldağ’a Başova yönünden çıkan toprak yol, içlerinde Cumhuriyet döneminin erken zamanlarından kalma bir mezar taşının da yer aldığı birkaç mezarın yanından dağa doğru sola dönerek ilerliyor. Aynı noktadan başka bir yol ise, Keldağ’ın kuzey batısında yer alan Kelebek Vadisi’ne doğru alçalıyor. Başova’dan Keldağ’a ulaşan yol, yaklaşık 4 km uzaklıkta. Dik bir tırmanışı gerektiren parkur, kireç taşından keskin taş parçalarıyla kaplı.

 Keldağ'dan Kelebek Vadisi'ne doğru bakış

Keldağ, Ödemiş yönünde Rahmanlar ve Bayındır yönünde Kelebek Vadileri arasında yükselen kireç taşından bir kütle aslında. Kelebek Vadisi, Turgutlu’nun arka dünyasındaki Darmara (Dağmarmara) Havzası ile Ödemiş’in Küsküt Köyü üzerinden Küçük Menderes Ovası’na ulaşan zengin bir coğrafyayı kapsıyor. Keldağ’ın diğer yanında yer alan Rahmanlar Vadisi ise, Ödemiş’in tarihi dokusunu muhafaza eden bir dizi köyünü yamaçlarında taşıyor. Terk edilmiş ve uzaktan bir film platosunu andıran eski Lübbey, biraz aşağılarda Derebebekler, Dereuzunyer ve Üzümlü Köyleri bunlardan bazıları. İşin ilginç yanı; şu aralar her iki vadide de hummalı bir baraj faaliyetinin sürmekte oluşu... Hem Kelebek Vadisi’nde hem de Rahmanlar Vadisi’nde sürdürülen baraj inşaatları tamamlandığında, çevrenin topografyası oldukça değişecek. Örneğin Rahmanlar Barajı, su tutmaya başladığında; Derebebekler ve Dereuzunyer Köyleri sular altında kalacak. Üzümlü’nün bu anlamda yeri değişecek gibi görünmüyor.

 Keldağ yolunun ve hemen altındaki tepenin zirveden görünüşü

Keldağ zirvesindeki yangın gözetleme kulesi

 Keldağ zirvesinin yoldan görünümü

Keldağ’ın yangın gözetleme kulesinin de bulunduğu zirvesine ulaştığımızda güneşe rağmen hava oldukça serindi. Keldağ’ın zirvesinden her iki yandaki vadiyi, Ödemiş’i ve Küçük Menderes Ovası’nı bir anlamda kuşbakışı seyrettik. Hemen altımızda; Bayındır yönündeki Kelebek Vadisi’ndeki baraj inşaatı bütün hızıyla sürmekteydi. Diğer taraftaki Rahmanlar Vadisi’ndeki baraj inşaatındaki durum da farklı değildi. Barajın ana gövdesi kabaca ortaya çıkmıştı bile. Bu durumu, Derebebekler Köyü yoluyla Ödemiş’e doğru inerken, bir daha yakından gördük. Çevredeki topografyaya bu kadar hâkim noktadaki Keldağ üzerinde, İlkçağ’da kesinlikle bir gözetleme kalesi olmalıydı.

 Keldağ'dan Başova Yaylası ve Çamyayla'ya bakış; arka planda sıra sıra Bozdağlar

Çevreyi doya doya seyrettikten sonra, ormancıların tertemiz kulesinin bütün katlarını teftiş ettik.(!) Yaşamın sürdüğü üst kat, sanki bir ev kadar güzel döşenmişti. Her taraf, pırıl pırıl ve belli bir düzen içindeydi. Daha önce ziyaret ettiğimiz bir dolu yangın gözetleme kulesi içinde, en bakımlı olan bu kuleydi. Ormancı arkadaşların çay tekliflerini, zaman azlığı nedeniyle teşekkür ederek geri çevirdik ve Başova’dan Ödemiş’e doğru bir yılan gibi kıvrılarak inen yola ulaşmak üzere Keldağ’dan inişe geçtik.

 Lübbey Yaylası'na doğru inerken Keldağ'a son bakış

Lübbey Köyü'nün harabeye dönmüş eski evleri

Zamanın eşkiya yatağı Lübbey Köyü; şimdi nerede o eski eşkiyalar? 
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Tepeden Başova Yaylası’na indiğimizde, vakit epey ilerlemişti. Tarihin bile nefes alıp vermekte zorlandığı terk edilmiş köy Lübbey’in yanından geçerek Rahmanlar Vadisi’nin dibine doğru indik. Baraj inşaatı sonrasında baraj gölünün suları altında kalacak olan Derebebekler ve Dereuzunyer Köyleri de farklı durumda değildi. Mimari dokusu ile zamana direnen eski yapıların arasından süzülerek Üzümlü ve Ortaköy üzerinden Ödemiş’e ulaştık.

 Terk edilmiş Lübbey evleri
 (Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

 
Rahmanlar Vadisi'ndeki Derebebekler Köyü'nde dar bir sokak ve eski evler 
 (Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)


Derebebekler Köyü; zamana direnen tarih
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Rahmanlar Barajı'nın suları altında kalacak Derebebekler Konakları
(Temmuz 2014'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)

Ödemiş, Haziran’ın son günlerinde bastıran kavurucu yaz sıcağına teslim olmuştu. Ardımızda bıraktığımız Bozdağ Yaylaları, artık çok uzaklardaydı. O tertemiz ve serin havadan ovada eser yoktu. Lübbey Yaylası’nda yapayalnız; bir kartal yuvası gibi Rahmanlar Vadisi’nin yamaçlarına tutunmuş o terk edilmiş köy de öyle… Belki bir eşeğin bile geçmekte zorlanabileceği genişlikteki daracık sokaklarında belki birkaç yaşlının dolaştığı köy, bir eski cami ve küçük bir kahvehane ile hala zor da nefes alıp vermekte. Ama çok geç olmadan bu eski eşkıya yatağını; Ödemiş-Salihli geçişinde yer alan Bozdağlar’ın eteğindeki bu insanlık mirası yerleşimi nasıl ayakta tutabilir ve gelecek nesillere nasıl aktarabiliriz diye özellikle merkezi ve yerel yöneticilerin düşünme ve proje üretmesinin zamanıdır.

Dipnotlar
(2)   Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında; yürüyüş sırasında Aydın Aydemir tarafından çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu 
Düzenleyen: M.YC





8 yorum:

  1. Seçtiğiniz güzergahlar çok ilgi çekici yerler. ovaların tekdüzeliğine karşı dağların cazibesinin nereden kaynaklandığını düşünürüm bazan. çukurda olmaktansa yüksek de olmayı tercih ederiz.Anadolu köylerinin pek azı ovalarda,pek çoğu dağlarda kurulmuş.Kadim uygarlıkların bazıları ölülerini dağların doruklarına gömerlermiş.Ovaların isimlendirilmesi bile pek önemsenmez, içinden gecen nehrin adıyla anılır,dağlar öyle mi? her dağ, her tepenin neredeyse kutsal bir adı vardır Anadolu da.Türkülerde destanlarda ovaların adı geçmezken dağlar hep yüceltilerek anılır.Sebebini tam açıklayamıyorum, ben de dağları çok seviyorum sizler gibi...Geçenlerde Lüpbey kışlağı hakkında arkeolog Emin Başaranbilek'in yazmış olduğu bir monografiyi okudum.Köy camisi içindeki resimleri fotoğraflamış,çok ilginç.Şarabı hatırlatıyor diye cami içindeki üzüm salkımları resimlerini nasıl kazımamışlar hayret. Daha az piyade,daha çok motorize olarak,yazdıklarınızı da rehber edinerek o yöreyi görmeyi planlıyoruz Foçalı 70 lik bir kaç delikanlı ile. Dağa kaçan siz can dostlara sevgi ve selamlarımı iletiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli Coşkun Ağabey,
      Bu aralar Lübbey taraflarına pek gitmeseniz iyi olur. Çünkü Rahmanlar çayı üzerine yapılmakta olan baraj inşaatı nedeniyle bölgenin topografyası değişmiş durumda. Yol bozuk; seyahat toz toprak yüzünden bayağı ezalı oluyor. Ancak şöyle de bir durum var; Lübbey, sular altında kalmaktan kurtulsa da vadinin daha aşağılarında yer alan ve benzer değerde iki köy olan Derebebekler ve Dere uzunyer köyleri sular altında kalacak. Bu anlamda da oraları görmek için son zamanlar denilebilir. Tercih sizindir. Sevgi ve selamlarımızla, İF

      Sil
    2. Sevgili kardeşim, İbrahim,
      O yöre hakkındaki güncel bilgilerin için teşekkür ediyorum. Eylül sonu veya ekim başı gideriz diye konuştuk arkadaşlarla.Artık gülü seven dikenine katlandığı gibi, yolların meşakkatine katlanacağız,hem ''gelin beni son kez görün'' diyen coğrafyanın çağrısına yanıtsız bırakmayalım. Sağlıklı, verimli sonbahar seyahatleri diliyorum.

      Sil
    3. Coşkun Ağabey, belki hep beraber bir organizasyon yaparız; neden olmasın...İF

      Sil
  2. Çok güzel bir çalışma olmuş. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize ve geri bildiriminize teşekkürler...İF

      Sil
  3. Çok güzel bir çalışma olmuş tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sağolun geri bildiriminiz için. Bize güç veriyor.IF

      Sil