Sayfalar

9 Haziran 2014 Pazartesi

TİRE-AKÇAŞEHİR ÇEVRESİNDE AZ BİLİNEN YERLER



DEĞİRMEN SU KAYNAĞI, KURŞAK HAVUZU  VE ALACA İNİ

21 Mayıs 2014
İbrahim Fidanoğlu

Selçuk-Tire yolu üzerinde; Küçükkale ve Büyükkale Köyleri’ni geçtikten sonra son yıllarda İzmirlilerin rağbet ettikleri gözde mesire yerlerinden biri haline gelen Akçaşehir Köyü’nün alt düzlemindeki Değirmen Tesisleri’ne giden sapağa gelinir. Bu sapak; Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan yüzünde yer alan Akçaşehir, Akyurt, Başköy ve Akmescit gibi Tire’nin bir dizi köyüne ve oradan da daha ötelere; vadileri aşarak Germencik’e kadar ulaşan yol şebekesinin de başlangıcını teşkil eder.

 Değirmen'in çiçekleri

Akçaşehir Köyü’nün hemen yakınlarında yer alan ve antik zamanlara kadar uzanan tarihi bir su kaynağından beslenen bu bölgede eski zamanlarda Akçaşehir Köyü’nün değirmenleri yer alırmış. Bu değirmen faslının ne kadar zaman eskiye uzandığına dair kesin bir bilgi olmamakla birlikte İlkçağ’ın en önemli liman kentlerinden biri olan Ephesos’u besleyen suyollarından birisinin de bu bölgedeki kaynaklardan beslendiğini kaynaklar belirtiyor. Ayrıca; İzmir-Selçuk karayolu üzerinde Belevi’yi ve şeftali bahçelerini geçer geçmez Selçuk yönünde yolun solunda kesikli aralıklarla izlenebilen su kemerlerinin parçaları da Belevi’nin arkasından bu havzaya doğru yöneliyor. Bu da Değirmen bölgesindeki su kaynaklarının tarihi önemini bir kez daha öne çıkarıyor.

Değirmen Tesisleri

 Değirmen'de canlı alabalıklar

Yaklaşık 15 yıl önce bu su kaynağının hemen altında sık ağaçlıklar arasında; küçük bir evin çevresine serpilmiş birkaç masa ve sandalyeden ibaret, derme çatma bir kır gazinosu vardı. Değirmen Tesisleri, o zamandan beri her yıl üstüne koyarak ve giderek genişleyerek neredeyse birkaç dönümlük bir mesire alanına dönüştü. Üstüne üstlük; orijinal mekânın yakınlarında açılan iki tesisle birlikte bölge, daha geniş bir kitleye hitap eder hale geldi. Biz tesisin içinden geçerek en dibinde yer alan küçük bir kapıdan çıkıp, ilk önce antik su kaynağına doğru yürüdük.


(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Değirmen Su Kaynağı yolunda köklerin altından akıp giden suyun resmidir.

Değirmen Su Kaynağı'nın bulunduğu koridor

 Suyun altından geldiği kireç taşı kayalık ve kanalın başlangıcı


Değirmen Su Kaynağı'nın içinden geldiği yarık

Değirmen Tesisleri’nin birkaç yüz metre yukarısında yer alan kaynağa suyu aşağılara taşıyan ve bir evin bahçesinin sınırlarına paralel olan akan bir kanalı izleyerek ulaşılabiliyor. Su, kanalın sonlandığı kireç taşından dev bir kaya kütlesinin altındaki büyük yarıktan geliyor. Köylülerin söylediğine göre; bu yılki yağışların azlığı kaynağın suyunu da etkilemiş. Dar bir kanyonu andıran iki yamacın arasındaki kanala dehlizin derinliklerinden gelen su, usul usul boşalıyor ve aşağılara doğru akışına devam ediyor.

Gezginler, Değirmen su kaynağı yakınlarında...

Antik Efes Kenti’ni besleyen suyollarıyla ilgili kaynaklar, 4 ana suyolundan biri olarak Belevi ekseni üzerinden Kurşak Köyü yakınlarındaki Kayapınar Mevkii’ne giden hat üzerindeki bir suyolundan söz ediyor. Belevi-Selçuk arasında Pranga Mevkii’nde 6 adet vadi geçişinde yer alan ve bugüne ulaşabilmiş alçak su kemerleriyle öne çıkan bu hat, Selçuk Tren İstasyonu önünden su kemerleriyle St. Jean Bazilikası yönünde Efes’e doğru ilerliyordu. Bugün, Kurşak Köyü’nün kırsalında kalan ve bir kır pavyonunun hemen yanında yer alan büyük havuz, Kayapınar’dan gelen suyun toplandığı bir ilk terminal gibi işlev görmüş. Ancak, aynı kaynaklarda Kayapınar ile ilişkilendirilen bu suyolunu, Değirmen su kaynağının da beslediğine dair bir ifade ve kanıt yer almıyor. Değirmen su kaynağının çevresindeki dolaşmalarımızda Belevi yönüne ilerleyen bir suyolunun izlerine; Değirmen Tesisleri’ne doğru akan kısa bir su kanalını saymazsak biz de rastlayamadık.

Alaca İni yolunda Küçük Menderes Ovası'na bakış

Değirmen su kaynağından ayrıldıktan sonra, hemen üstünde zeytinliklerin yer aldığı tatlı meyilli bir sırta doğru tırmanmaya başladık. Amacımız; arka vadiden başlayan bir başka tepenin üzerinde olduğunu öğrendiğimiz Alaca İni Mağarası’na ulaşmaktı. Zeytinlerin arasından geçerek tepeye kısa sürede vardık. Daha sonra, esas tırmanacağımız güneydoğu yönünde yaklaşık 400 metre yüksekliğindeki mağaranın bulunduğu tepeye yaklaşmak amacıyla kuzeyimizde yer alan vadinin tabanına doğru indik.

Alaca İni için tırmandığımız tepeye doğru hatmilerle kaplı yamaç

Vadide rastladığımız sumak kolonisi

Alaca İni'ne doğru yürüdüğümüz vadi

Gezginler, tepeye doğru bir soluklanma anında...

Vadinin sık makiliklerle kaplı sonlarına doğru ilerleyen bir toprak yolun iki yakasında ne amaçla yapıldığını tam anlayamadığımız duvar tahkimatları ve bir yapı temeli vardı. Bu sırada önümüzden boz bir yılan sürünerek geçti gitti. Yamaçların alçaklarında yoğun bir sumak kolonisini ardımızda bırakarak solumuzdaki dik yamaca tırmanmaya başladık.

 Zorlu yamaçta bir konfor alanı: mola verdiğimiz defne ağacının altındayız.

Hatmilerin arasındayız.
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

Vadinin sol yamacı neredeyse tamamen lila rengi hatmilerle kaplıydı. Yukarı çıktıkça patikalar kayboldu; maki örtüsü giderek sıklaştı. Daha yukarılarda sandal ağaçları, pırnarlar, deliceler sardı her yanı. Çalılar arasında yukarı giden yolu bulmak neredeyse imkânsızlaştı. Bir süre bir defne ağacının gölgesindeki bir su kaynağının başında dinlendik ve çalılarla boğuşmak üzere yeniden kaldığımız yerden devam ettik. Aşağıdan gördüğümüz tepenin bir duvar gibi sonlanan üst düzlemine çok yaklaşmıştık, ancak tepeye ulaşan yolu bir türlü bulamıyorduk. Birkaç kez mağaranın yolunu bilen birilerini telefonla aradık; sonunda aldığımız bu dış yardımlar sayesinde, sözü edilen çalılar arasındaki patikaya zorlukla varabildik.

 Alaca İni Mağarası'nın girişi

Mağaranın girişi; bu kez içeriden...

Tepeye ulaştığımızı sandığımız noktada ise, patika bizi başka bir tepenin eteklerine taşımıştı. Ama mağara biraz ilerleyince çalıların arkasından tam karşımıza çıkıverdi.

Oldukça geniş bir girişe sahip mağara, iki galeriden oluşuyor. Giriş galerisinden diğerine dar bir yarıktan geçiliyor. Diğer galeri, daha alt bir düzlemde ve yaklaşık 5 metre kadar aşağıda yer alıyor. Giriş galerisinin tavanlarında yer yer sarkıtlar dikkat çekiyor. Ancak, mağarada asıl ilgi çekici olan ikinci galerinin dibindeki dikdörtgen şeklinde havuza benzer bir çukur. Çukurun dört kenarı basamaklı silmelerle dönülmüş. İlk bakıldığında burası acaba bir lahit işlevi gören bir çukur mu diye düşündürtüyor insanı? Ancak bu fikri daha ilri götürebilecek hiç bir kanıt yok ortalıkta. Giriş galerisinden, içeride yer alan diğerine geçiş noktasında ve solda tavanla tabanı birleştiren silindirik formda bir duvar örgüsü dikkat çeken bir başka nokta. Mağaranın eski zamanlardan beri zaman zaman küçükbaş hayvan ağılı olarak da kullanılmış olması muhtemel. Mağara girişindeki zeminin üstündeki yosun örtü, karşıdan gelen ışıkla görülmeye değer bir manzara oluşturuyor.

 Mağaranın giriş galerisinin tavanındaki oluşumlar

Alaca İni Mağarası'nın giriş galerisi

Mağaranın giriş galerisinin giriş kapısına yakın bölümleri

Gezginler, mağaranın giriş galerisindeler.
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)

Mağara duvarına doğanın attığı çizikler

Mağaranın oluşumu ve tarihsel çağlar boyunca nasıl kullanıldığın dair bir bilgi elimizde bulunmuyor. Bütün söylediklerimiz manzaradan yola çıkarak varsayımlar ve muhtemel akıl yürütmeler üzerinden söylenenlerden ibarettir. Alaca İni Mağarası, Türkiye Arkeolojik Yerleşimler Envanterinde de kayıtlı bulunan bir mağara. Ancak, bu kaynakta da mağara ile ilgili coğrafik bölge tanımından başka bir bilgi yer almıyor.

Mağaranın iç galerisi ve tabanındaki insan eliyle açılmış çukur

Gezgin, iç galerideki çukuru incelerken...

Çukurun dibi define avcıları tarafından patlatılmış.

Mağaranın iç galerisinin girişinde silindirik örgülü duvar

Mağaranın girişindeki yosun örtü

 Mağara tavanındaki oluşumlar

Alaca İni Mağarası’nda göreceklerimizi görmüştük. Mağaradan ayrılarak geldiğimiz rotayı takip ederek yamaçtan aşağı indik. Çıkışımız yaklaşık 2 saat, inişimiz ise 1 saat kadar sürdü. Toplamda yaklaşık 3km kadar yürümüştük; ancak sıcak bir havada (yaklaşık 26 derece) oldukça dik bir sırta tırmanış bizi epey yormuştu. Değirmen Tesisleri’nde verdiğimiz uzunca bir mola, bize ilaç gibi geldi.

 Hatmilerin arasından Küçük Menderes Ovası'na bakmak...

Sandal Ağaçları ve arkamızda Aydın Dağları

Değirmen’den ayrıldıktan sonra bugünkü son uğrak noktamız, Efes suyollarının bir tanesini besleyen Kayapınar kaynağının boşaldığı Kurşak Köyü yakınlarındaki antik havuz oldu. Kurşak Havuzu’na Tire-Selçuk karayolu üzerindeki Kurşak yol ayrımından sapılarak ulaşılıyor. Zaten köy de havuzdan yaklaşık 500 metre uzaklıkta yer alıyor.

 Kurşak Havuzu

Havuzun hemen yanında bir kır pavyonu yer alıyor. Kemal Bilbaşar’ın Başka Olur Ağaların Düğünü isimli romanında anlattığı; Demokrat Parti zamanında zenginleyen türedi tarım zenginlerini yolmayı hedefleyen bu kır gazinoları şehirlerdeki pavyonların işlevini görüyor olmalı. Ama ortaya çıktıkları 1950’li yıllardan beri onlar da kendi kulvarlarında giderek yozlaşmışlar. Eski gösterişli hallerinden eser yok. Havuzun çevresi ve çimenlik alanın kıyısında bulunan büyük kuyu, pislik içinde ve kuyunun içi, boş plastik ve cam şişelerle dolu... Yani İlk Çağ’ın metropolü Ephesos’u besleyen bu kadim su kaynağının çevre yapılarından olan havuzun bugünkü hali kısacası her bakımdan içler acısı.

 Kayapınar'ın sularının toplandığı Kurşak Havuzu

Efes’i besleyen 4 suyolundan birisi olan Kayapınar-(Kaystros) suyolunun hikâyesi ise, İzmir-Aydın Otoyol inşaatını yürüten firma çalışanlarından bir grup mühendis ve 9 Eylül Üniversitesi İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Öziş’in birlikte yürüttükleri bir çalışmanın sonuçlarını açıklayan makalede kısaca şu şekilde anlatılıyor:

Kayapınar-(Kaystros) suyolu, Efes’in kuzeydoğusunda Belevi yöresindeki Kayapınar’ın sularını, bazı kesimlerde kısmen toprağa gömülü, kargir bir mecrayla ileten, 40 km uzunluğunda bir sistemdir. Yan dereleri tek açıklıklı küçük kemerlerle, (Pranga Mevkii’ndeki) Kırkinci Vadisi’ni alçak bir kemer dizisiyle aşan bu suyolu, Panayır (Pion) Dağı’nın kuzeydoğu eteklerinden geçerek stadyum yakınında kente ulaşmaktadır. M.S. 2.yüzyılda inşa edildiği sanılan Kayapınar suyolu, M.S. 6 yüzyıl ortalarında 650 metre uzunluğundaki Selçuk su kemeriyle Ayasuluk Tepesi’ne ve St. Jean Kilisesi’ne su iletmiştir. Bu kemere paralel su terazili sistemle ise, M.S. 14. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olan İsa Bey Camisi ve Hamamı’na su götürülmüştür.”(1)

Kurşak Havuzu'nda bir su kaplumbağası

Söz konusu makalede Efes'i besleyen 4 adet tarihi su yolunun güzergahlarını gösteren aşağıdaki kroki yer alıyor.(2)





Suyolunun bugüne ulaşan kalıntıları ile ilgili olarak makalenin tümünde daha fazla bilgi mevcut. Söz konusu makaleye dipnotlarda yer alan adresten ulaşmak mümkün.

 Tarihte Efes'i besleyen Kurşak Havuzu, şimdi yoz bir kır pavyonunun kıyıcığında can çekişiyor.

Bölüm bölüm başka yürüyüşlerin teması olabilecek genişlikte bir potansiyele sahip "Efes'in su yolları" meselesini aklımızın bir köşesine not ederek günü tamamlıyoruz artık. Tire ekibini Tire'ye bıraktıktan sonra bize düşen ise İzmir yoluna koyulmak...



Dipnotlar
(1)    Efes Kenti’nin Tarihi Su Yolları; Ayhan ATALAY (İnş. Yük. Müh.)-Prof. Dr. Ünal ÖZİŞ-Mehmet BECERİK (Hrt. Müh.)-Kadir ÖZDİKMEN (İnş. Müh.) isimli makaleye http://www.e-kutuphane.imo.org.tr/pdf/12695.pdf adresinden ulaşılabilinir.
(2)   a.g.e
(3)   Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında; yürüyüş sırasında A.Aydemir tarafından çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder