23 Ocak 2013
İbrahim Fidanoğlu
Büyük şehrin
kaygılarından çok uzaklarda; bazen yağmurların, bazen aniden dağılan bulutların
ardından bize gülümseyen güneşin aydınlattığı bir göğün altında yürüdük bugün.
Hedefimiz Aydın’ın ilçesi Koçarlı üstünde yer alan Tekkeasar Kalesi ile MazınKale
yada Amyzon
olarak bilinen iki ayrı Karya yerleşimi idi. Sabahleyin İzmir’den 8’de
ayrıldık. İzmir Aydın otoyolunu takiben, Belevi’ye ulaştığımızda saat 9 civarındaydı.
Bu rotaya yönelik önceki yürüyüşlerimizde olduğu gibi Belevi’de kahvaltımızı
yaptık ve saat 9.30 gibi Belevi’den Aydın yönüne doğru hareket ettik.
Aydın Dağları'nın Demokrat Parti zamanından kalma Willys jipleri; arkada Karacaören köyü
Amyzon rotası 2.5 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Tekkeasar rotası 4.5 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Amyzon rotası 2.5 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Tekkeasar rotası 4.5 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Otoyolda ilerlerken
Selatin tünelinden sonra havanın değişeceği beklentimiz boşa çıktı. Zaman zaman
sağanaklar halinde yağan yağmur, gün boyunca her şeye rağmen yürüyüşlerimiz
için bize zaman zaman mola verdi. Son yağmurlarla yatağında yükselip boz
bulanık akan Büyük Menderes ırmağının üzerinden geçtikten sonra, Aydın Muğla
asfaltından Koçarlı yönüne ayrıldık. Merhum Başbakanlardan Adnan Menderes’in köyü;
Çakırbeyli’deki çiftlik evini arkamızda bırakarak, bizi Tekkeasar Kalesi’ne götürecek Boydere
yoluna saptık.
Karacaören köyündeki tarihi mezarlık ve yalnız meşeler
Boydere, Evsekler ve Karacaören köylerini takiben Beşparmaklar’a tırmanmaya başladık. Karacaören köyünü geçer geçmez, Büyük Menderes ovasına hâkim pozisyonda eski bir Türk Mezarlığı ile karşılaştık. Yamaçlara doğru tatlı bir eğimle alçalan mezarlıkta; belki de Türkmenlerin Batı Anadolu’ya yönelen ilk akınlarının isimsiz üyeleri yatıyordu. Balbalları andıran mezar taşları, mezarlıkta düzensiz bir şekilde; zamanın ve doğanın tahribatına bugüne kadar direnmişlerdi.
Karacaören mezarlığında gezginler düşünceli; Menderes aşağılarda...
Karacaören köyünün yerel mika şist malzemeden yapılmış,
zamanın izlerini taşıyan yaşlı evlerini ardımızda bırakarak virajları birer
birer döndük ve kalenin silüeti sol yanımızda görününceye dek tırmanmaya devam
ettik. Biraz sonra Tekkeasar, bütün görkemi ile sol yanımızdaki tepenin üstünde
belirdi. Soldaki bir patikadan tırmanarak, son yağmurlarla oluşmuş küçük bir
dereciğe paralel yürüdük. Kalenin eteklerine doğru karşı yamaçlarda koyunlar
otluyordu. Sırtı takip ederek kaleye doğru yürüdük.
Çok eski zamanlardan kalma bir Türkmen mezarı
Karyalılar
Bugün yağmur
altında dolaştığımız Beşparmakların eteklerindeki bu topraklar, İlk
Çağ’da Karya diye anılan bölgenin içinde yer
almaktaydı. Büyük Menderes’in hemen güneyinden başlayarak, bir yandan bugünkü
Uşak ve Denizli illerinin bir bölümünü de kapsayacak kadar doğuya uzanan; bir
yandan da Dalaman Çayı’na kadar dayanan bu bölgeye Karya,
burada yaşayan halklara da Karyalılar adı
verilmekteydi.
Tekkeasar yolundayız; sağımızda Tekkeasar...
Karyalıların
bir kolu, dağlarda yaşayan ve daha çok çobanlık ve arıcılık gibi faaliyetlerle
uğraşan göçerlerdi. Bunlar Lelegler diye anılmaktadır. Bu halkın M.Ö. 16
yy.da Santorini yanardağının patlaması sonucu ortaya çıkan kültürel
farklılaşmalara dayandığı sanılmaktadır. Tarihçilerin tezlerine göre; bu
felaket sonrası Girit’teki Minos uygarlığı dağılmış, halkın bir kısmı Kıta
Yunanistanı’na, bir kısmı ise Ege Adaları yolunu izleyerek Anadolu’nun Batı
kıyılarına ulaşmıştır. Anadolu’ya ayak basan halkın bir kısmının Bodrum
Yarımadası, Çeşme – Ildırı gibi kıyı bölgelerde yerleştikleri; diğer bir kolun
ise Çine, Muğla üzerinden güney-doğuya ilerleyerek Akdeniz’e ulaştığını ve
burada Likya topraklarında yerli halk ile kaynaşarak bu uygarlığı yarattıkları
ileri sürülmektedir.
Tekkeasar'a tırmanan yol; solumuzda gerilimden çatlamış gnays kaya
kütleleri
Lelegler’in M.Ö. 8 yy.
civarı, şimdiki Bafa Gölü’nün kıyısında Beşparmak Dağları’nın üstünde ilk
yerleşimlerini (Eski Latmos) kurdukları bilinmektedir. Lelegler, burada
zamanın savunma standartlarına göre oldukça ileri düzeyde tahkim edilmiş ve
çepeçevre surlar ve kulelerle çevrilmiş bir kent yarattılar. Kentin mimari
düzeni basit ve dağınık bir yapıdaydı. Helen mimarisinin estetiği ve kentsel
yaklaşımı bulunmamaktaydı.
M.Ö. 546’da Perslerin
Lidya’nın başkenti Sardes’i ele geçirerek Anadolu’da egemen hale gelişleri
sonrasında Batı Anadolu da; Pers yıkım ve yağmalarından nasibini aldı. Bu
anlamda; Perslerin Anadolu’ya girişi, hüzünlü, ağırbaşlı ve sessiz bir dönemi
başlatır.