İbrahim Fidanoğlu
Bugün İzmir’deki yürüyüş etkinliğimize Tire’den kadim dostumuz Hasan
Doğan da katıldı. Sabah Hasan Hoca ile Karşıyaka’da buluştuk. Daha sonra
Bornova ekibini almak üzere Bornova’ya uğradık. Bornova’dan saat 10 gibi
ayrıldık. Gaziemir – Balçova otoyol bağlantısını kullanarak Limontepe
sapağından Tırazlı’ya doğru döndük. Kadifekale’deki kentsel dönüşüm
faaliyetleri kapsamında evleri boşaltılan sakinlerin yerleştirilmeye çalışıldığı
TOKİ konutlarının yanından geçtik. Birçoğu boştu; bazılarında “Satılık”
levhaları asılmıştı bile. Sağ yanımızda bulunan körfeze hâkim; dev kireç taşı
kütle Akçakaya üzerine Persler tarafından inşa edilmiş gözetleme kalesini ardımızda
bırakarak yolumuza devam ettik. Daha önceki çıkışlarımızdan hatırladığımız
kadarıyla tepede; kalenin giriş kapısının söveleri, bir sarnıç ve tepenin
eteklerinde duvar parçaları vardı. Başka da bir şey kalmamıştı.
Kavacık yolundan körfez
Tırazlı Köyü’nü geçtikten sonra Kavacık – Radar Mevzii yol ayrımında durup
körfeze baktık. Hava puslu ve yağmura gebeydi. Havadaki nem nedeniyle görüntü
kötüydü. Kavacık köyüne doğru devam etti. Kavacık’ın geç eren meşhur sofralık
kara üzüm bağları yavaş yavaş uyanmıştı. Bütün yamaçlar ve vadilerin diplerine
doğru her yer asma ile doluydu. Yeni yeşeren yemyeşil yapraklarıyla yamaçlardan
aşağılara doğru uzanan bağların manzarası görülmeye değerdi.
Kavacık köy meydanında arabamızı bıraktık. Sıra sıra dizilmiş köy
kahvehanelerinden birinde oturup çay içtik ve kahveciye şelaleye giden yolu
sorduk. Kahvehanedekiler de yardımcı oldular ve sonunda şöyle bir tarif ortaya
çıktı: Köyün Efemçukuru altın madenine de giden servis yolu çıkışında bulunan
aynadan sağa sapılacak; toprak yol takip edilecek. Ağaç kesimi yapılan alana
gelinecek. Yol boyunca akmaya devam eden dereyi sürekli sağda bırakarak yola
devam edilecek. Kesim alanını geçince yol çatallaşacak; önce sağa sonra da soldaki
yola sapılacak. Vadinin dibine kadar yürünecek. Şelaleye bu şekilde
ulaşılabilecek. Bu tarifi yol boyunca takip ederek ve sezgilerimizi de kullanıp
şelaleyi sonunda elimizle koymuş gibi kolaylıkla bulduk. Bu arada suyun
yüksekten döküldüğü daha küçük bir şelaleyle de karşılaştık.
Dere boyunca yaklaşık 4 km. kadar yürüdük. Dereyi, ağaç kesim alanını
geçince solumuza aldık. Dağa doğru traşlanmış alanın eteklerinden yürüyerek
vadinin içine girdik. Burada dev çınarların gölgesi altında akmaya devam eden
derenin kayaların üstünden döküldüğü yaklaşık 10 metrelik küçük bir şelaleye
geldik.
Gezginler küçük şelale önünde
Kısa bir moladan sonra şelalenin üst düzlemine tırmandık. Bu alanda
dere, nispeten düzlük bir alanda usul usul akıyordu. Suyun getirdiği bereketle
bitki örtüsü bu düzlükte coşmuştu. Her tarafta eğrelti otları vardı. Karasuluk
halini almış alandan tepenin eteklerine yaslanarak tekrar yola çıktık. Yol
burada ikiye ayrıldı. Biz burada sola saptık. Bu esas büyük Kavacık Şelalesi
için son sapaktı. Bize köyde yapılan tarifteki sağa sapağı derenin karşı
kıyısına atladığımız için geçtiğimizi dönüş yolunda fark ettik. Sola saptıktan
sonra giderek yakınlaşan bir motor sesi duymaya başladık. Motoru görünce
dereden su çekmek ve yukarıdaki tarlalara yada madene pompalamak için
kullanıldığını düşündük. Biraz daha ilerleyince yukarıda çınarlar arasından
yaklaşık 25 - 30 metre yükseklikten dökülen Kavacık Şelalesi ile karşılaştık.
Ne yazık ki, suyun başı daha önce gördüğümüz piknik alanlarından farksızdı.
Buralarda piknik yapan insanların arkalarında bıraktıkları çöpler her tarafa
saçılmıştı. Dağın başında dahi bu çirkin manzaralarla karşılaşmak bir kez daha
içimizi acıttı. Ama yaşadığı yere sahip çıkmayan ve çocuklarına miras kalacak
bu güzelim doğa harikasını acımadan pisleten, zarar veren ve kendine insan
diyen bu garabet sürüsünü ilahlara havale ettik.
Kavacık şelalesi
Suyun başında bir kayanın üstünde kurduğumuz soframızdaki yiyecekleri
keyif içinde yerken suyun, kuşların ve rüzgârın sesleri arkadaşlık etti bize.
Bir saate yakın bir dinlenme sonrası yağmur baskısı nedeniyle köye dönüş yoluna
vasıl olduk.
Dere boyunda çınar ağaçları
Dönüş yolunda hemen karşımıza bir üç yol ağzı çıktı. Bu bize köyde tarif
edilen kavşaktı. Buradan köye doğru sola döndük. Sağa doğru giden yol Kanadalı
şirket Tüprag’ın işlettiği altın madenine gidiyordu.
Şelale yolunda gelincikler
Yaklaşık iki yıl kadar önce Tırazlı – Efemçukuru yolunda arabayla
giderken kendimizi birden bu altın madeninin içinde bulmuştuk. Kocaman
tamburlar içinde dağdan çıkarılan maden öğütülüyordu. Bunların altından geçen
toprak bir yolu son anda fark edip Kavacık’a bu vadiden ulaşan ve dere boyunca
devam eden toprak yolu bulmuştuk. Yol boyunca o yıllarda dev hafriyat
kamyonları ile karşılaşmıştık. Dediklerine göre rafinasyon işlemi Uşak –
Eşme’deki tesislerinde yapılıyordu. Maden için oyulan iki dağın üstündeki tüm
çam ağaçları kesilmişti. Oraya bir de göstermelik olarak bağ dikilmişti. Ne
yazık ki, sivil toplum kuruluşlarının ve İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin
direnişi bir sonuç vermedi ve adamlar istediklerinin tümünü merkezi hükümetten
ne yazık ki kolaylıkla aldılar. Şimdi onlar, topoğrafyayı değiştirmek ve
Çatalkaya’nın kalbine bir hançer saplamakla meşguller. Doğanın buna ileriki
yüzyıllarda nasıl bir yanıt verebileceğini bizler ve doğayı bu hale getirenler
ne yazık ki, göremeyecekler. Gelecek nesiller de bu adamları nasıl anacaklar?
Onu da bugünden kestirmek pek olası değil.
Köyün girişine yaklaştığımızda küçük bir dere yatağına çöplerin atılmış
olduğunu gördük. Oysaki köyün sokaklarında çöp konteynırları adım başında vardı
ve Karabağlar Belediyesi’nin çöp toplayan kamyonları buraya da uğruyordu.
Ancak, bu kültürü toplumca henüz inşa edemediğimiz için bir kez daha şu sözü
hatırladık: “Vermeyince Mabud; ne eylesin Mahmut?” Yani sözün özü; bu işler ne
yazık ki, zorla, tepeden inme tedbirlerle olmuyor da olmuyor. Her şeyin o
insanın içinden gelmesi ve o kültürün o topluluklar tarafından içselleştirilmesi
gerekiyor. Bu da yine ne yazık ki diyeceğiz, ama yüzyıllara baliğ oluyor.
Payamlı köyü
Köye aynı noktadan girdik. Meydanda bıraktığımız arabamıza binerek
Payamlı yönüne gitmek üzere hareket ettik. Payamlı, hem Urla, hem de
Seferihisar koylarını tepeden gören eşsiz bir manzaraya sahip, oldukça eski bir
köy. Köyün bir sekiye oturtulmuş kahvehanesinden bu manzarayı seyretmeye insan
doyamıyor. Köyün girişinde yer alan eski bir zeytinyağı işliği, işliğin içinde
bir zeytin sıkma presinin hurdası, bir kır kahvesinin bahçesinde; köşede,
denize doğru uzanan derin vadilere bakan anıtsal bir melengeç ağacı ve taş
işçiliğinin güzel sivil örneklerini oluşturan eski köy evleri var. Payam,
bilindiği üzere badem anlamına geliyor. Köye yaklaşırken de bizi badem ağaçları
karşıladı. Ancak köyün kahvehanesinde kahveci ile yaptığımız kısa sohbet
sırasında bademe pek de ilgi kalmadığı, bu değerli ağacın ve onun ekonomik
değeri yüksek meyvesinin üzerine düşülmediği ve Datça’da olduğu gibi ıslahı
konusunda ciddi bir çalışmanın da yürütülmediği kanısına vardık. Payamlı köyü
çeşmesinin tatlı suyundan arabadaki şişelerimizi doldurup Güzelbahçe yönüne
doğru yeniden hareket ettik.
Payamlı Köyü Sarnıç çeşmesi
Güzelbahçe’ye ve İzmir Körfezi’ne tepeden baktık. İnişe geçtikten sonra,
kıvrıla kıvrıla önce Güzelbahçe’nin sırtlarındaki eski köyün sokaklarına, daha
sonra da kooperatifler ve sitelerle genişleyen Güzelbahçe’nin son on yılda
inanılmaz bir şekilde gelişen geniş caddelerine ulaştık. 40 yıl öncenin
Güzelbahçe köyünden eser yoktu. Burası şehrin göbeğiydi artık.
Urla İskelesi’nde deniz kıyısında verdiğimiz uzun soluklu bir dinlenme ve
sohbet molası sonrası akşam 18 gibi İzmir’e dönüşe geçtik.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Fotoğraflayan: Hasan Doğan
Düzenleyen: MYC
Buraya giriş nedenim aslında istanbul beykoz kavacıktı fakat tesadüfen girdiğim bu yer beni etkiledi harika bir anlatımla yeri güzel tanıtılmış teşekkür ederim bir kavacık ziyaretimde inşallah buraya olur.
YanıtlaSilBloğumuza göstermiş olduğunuz ilgi ve övgü dolu sözleriniz için teşekkür eder, size keyifli geziler dileriz.
YanıtlaSilUzun zamandır böyle bir yerin varlığını duymuştuk ve bayram izni denk gelince gitmeye karar verdik,fakat rota tam olarak belli değildi. Sayenizde onuda çözdük Anlatım için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilİlginize teşekkür ederiz. Hemen yakınımızdaki güzelliklere dikkat çekiyoruz. Paylaşımlarınızın devamını dileriz.
Silteşekkürler...
YanıtlaSilgüzel gezi olmuş, teşekkürler :)
YanıtlaSilÇocuklarımızı da alıp Araç ile şelaleye kadar gitmek mümkün mü?
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Altı yüksek bir araçla Kavacık köyü çıkışından toprak bir yolu takiben şelaleye kısa bir yürüme mesafesinde yaklaşabilirsiniz. Bu yolun yukarıları o yıllarda Efemçukuru yakınlarındaki Kanadalı şirketin altın madeni faaliyetleri nedeniyle çok bozulmuştu. Ama şelale yolunda böyle bir engel yoktu. Yine de yolun son durumu ile ilgili Kavacık köyünden bilgi almak en sağlıklısı olacaktır. Bilgilerinize... İF
Silgerçekten muhteşem fotoğraflar...
YanıtlaSilİlginize teşekkürler. Devamlılığı dileğiyle...İF
YanıtlaSil