Sayfalar

4 Mart 2012 Pazar

SULTANHİSAR’DA BİR PAZAR GÜNÜ; AYDIN DAĞLARI’NIN ETEKLERİNDE BİR KARYA KENTİ: NYSA

4 Mart 2012
İbrahim Fidanoğlu

Baharı karşıladığımız bu günlerde Aydın Dağları’na paralel seyreden Aydın – Denizli asfaltını takiben, yağışların bol olduğu her yılki gibi sular altında kalmış Büyük Menderes Ovası’nı sağımızda bırakarak; Umurlu ve Köşk kasabalarını geçtik ve Sultanhisar’a ulaştık. Restorasyonu devam eden 120 yıllık tarihi Çarşı Camisi’ni ardımızda bırakarak Nysa yokuşuna tırmanmaya başladık. Aydın vilayetinin bütün kasabalarında olduğu gibi Sultanhisar’ında da yol boyunca sağlı sollu dikili turunç ağaçlarının erişebildiğimiz dallarından alabildiğine turunç topladık. Buralarda turuncu salatalara ve pideye sıkarlar. Hafif acımsı tadı nedeniyle de portakal gibi pek fazla tüketilmez. Bu nedenle de turunç ağaçlarının diplerinde meyveleri ziyan olur gider. Aslında ekonomik değeri pek de parlak olmayan bu meyve ağacının ilerde daha iyi bir noktada olmasını dileyerek topladığımız turunçları arabaya koyup yola devam ettik. Kurtuluş Savaşı’nda Yunan işgaline karşı Batı Cephesinde Kuvayı Milliye direnişinin önemli figürlerinden olan Yörük Ali Efe’nin köyü Kavaklı’ya giden şosenin ikiye böldüğü Nysa antik kentinin 12.000 kişilik ihtişamlı tiyatrosu köşeyi dönünce birden karşımıza dikildi.

Nysa Tiyatrosu

Prof. Vedat İdil tarafından Yaşar Holding’in katkılarıyla yürütülen kazılar sonucunda kent hakkında kapsamlı bilgiler elde edildi. Vedat Hoca’nın Nysa ve Akharakha isimli kitabından aldığımız aşağıdaki bilgiler kentle ilgili yeterince bir yönlendirmeye sahip diyebiliriz. Biz de oradan alıntıladık.

 İhtiyarlar Meclisi’nde boğa başı ve girlandlar

Nysa’nın Tarihçesi ve Bugüne Kalanlar
“Antik Karya bölgesinin önemli bir kenti olan Nysa, Aydın-Denizli karayolu üzerinde, Aydın'ın 30 km doğusunda bulunan Sultanhisar ilçesinin 3 km kuzeybatısında yer almaktadır. Aynı zamanda İzmir - Denizli demiryolu üzerinde bulunan Sultanhisar ilçesi böylece bağrında tarihin en değerli hazinelerinden biri olan Nysa Antik kentini saklamaktadır. Portakal ve limon bahçelerinin, zeytinliklerin ve incir ağaçlarının arasında gelişen modern ilçe bugün Nysa antik kentinin güney sınırlarına değin yayılmıştır.

Nysa, Aydın'ın doğusunda bulunan ve Eski Çağ'da Messogis olarak adlandırılan bugünkü Aydın dağlarının güneye bakan yamacında, kışın su taşmalarına neden olan, buna karşın yazın kuruyan Tekkecikdere adlı bir akarsuyun çevresinde çok dik bir boğazın oluşturduğu alanın her iki yanında kurulmuş olan eski bir yerleşimdir. Bu nedenle de romantik bir görünüme sahip olan kent, kuzeydeki bu Messogis Dağı'nın 1200 m yüksekliğindeki kütlesi ile oldukça iyi bir şekilde sınırlandırılmıştır. Kentin güneyi ise Büyük Menderes Nehri'nin vadisine doğru açıktır ve bugünkü Sultanhisar'ın kuzeyindeki yerleşmelere sınır oluşturur.

Nysa'nın kuruluşu hakkındaki bilgileri Augustus devrinin ünlü gezgin ve coğrafyacısı Amasyalı Strabon (M.Ö. 64-M.S. 21) ile tarihçi Byzantion'lu (İstanbul) Stephanus'un (M.S. 6.yüzyıl) anlattıklarından öğreniyoruz. Nysa, Eski Çağ'da özellikle eğitim alanında ünlü olan bir kentti ve Strabon da bu kentte eğitim görmüştü. Antik kentteki Gymnasion ile kütüphane kalıntısı Nysa'daki bu eğitim yapılarını oluşturmaktaydı. Nysa adı özellikle Helenistik devir krallık ailesi kadınları arasında oldukça sık rastlanan bir addır. Byzantion'lu Stephanus, Ethnica adlı eserinde Eski Çağ'da Nysa adını taşıyan on kentten Karia bölgesindekinin Suriye kralı Seleukos'un oğlu I.Antiochos Soter (M.Ö. 281-261) tarafından eşi adına kurulduğunu belirtir. Strabon'a göre Nysa Poleponnes'teki (Yunanistan’ın güneyindeki yarım ada; Mora yarımadası) Sparta'dan gelen Athymbros, Athymbrados ve Hydrelos adlı üç kardeş tarafından kurulan üç ayrı küçük yerleşmenin sonradan büyük bir kent halinde birleşmesi ile olmuştur ve Athymbros da bu yeni kentin kurucusu olarak anılmıştır. Bu nedenle antik kent başlangıçta Athymbra olarak adlandırılmış ve zaman zaman da Antiocheia olarak tanınmıştır. Kentin adının M.Ö. 2.yüzyılın başlarında Nysa olduğu bilinmektedir. Nysa'nın tarihi konusunda çok şey bilinmemektedir. Bununla birlikte, Seleukosların Anadolu'da kurdukları askaeri koloniler halindeki kentlerin yanında, küçük yerleşmelerin synoikismos (birleşme) yoluyla tek bir sivil kent halinde oluşturdukları kent kurma politikasına uygun bir şekilde kurulmuş olan Nysa'nın Kral III.Antiochos (M.Ö.223-187) tarafından ele geçirildikten sonra Asyl (sığınma) hakkı istenilen bir kent olma ayrıcalığını elde ettiği bilinmektedir.

 Tiyatronun sahne yapısında yer alan Diyonisos şenliklerini anlatan eşsiz frizlerden…

Nysa, Romalıların yönetimi altında sikke bastırmıştır ve antik kentte basılan Kistophoros türü sikkeler M.Ö.133-111 yılları arasında tarihlenmektedir. Birinci Mithridates savaşı sırasında Nysa'lı Chairemon adlı varlıklı bir kişi Romalıları desteklemiş ve bunun üzerine Mithridates tarafından yakalattırılıp, öldürülmüştür. Nysa'da çok varlıklı ailelerin olduğu bilinmektedir. Örneğin, Chairemon'un akrabalarından Pythodoros bunlardan birisiydi ve Pompeius ile Caesar'la da yakın dostluğu vardı. Marcus Antonius'un kızlarından birisi ile evlenen Pythodoros'un bu evliliğinden olan kızı Pythodoris ise önce Pontus sonrada Kapodokya kraliçesi olmuştu. Strabon, Pythodoris'i iyi bir yönetici olarak tanımlar. Kentin gelişmesi özellikle Roma İmparatorluk çağı içerisinde, Strabon'un ölümünden sonraki dönemdedir.

 Tiyatrodan Stadyum vadisine bakarken…

M.S. ilk 3 yüzyılda, yani Roma İmparatorluk çağı içerisinde Nysa'da neler olduğu konusunda çok fazla bir bilgimiz bulunmamakla birlikte bazı yazıtlarda İmparator Vespasianus, Hadrianus, Pius, Marcus Aurelius ve Commodus'un adlarının yanı sıra İmparator Gallienus'un küçük oğlunun adına da rastlanmıştır. Bizans çağında kent 12. yüzyılda Selçukluların yönetimi altına geçmiş, ancak kısa bir süre sonra yine Bizanslıların hakimiyeti altına girmiştir. Nysa'nın 1402 yılında Timurleng tarafından istila edilmesinden sonra kent yavaş yavaş önemini kaybetmiştir. Kentte bugün görülen kalıntıların büyük çoğunluğu Roma ve Bizans çağlarına aittir.


Gymnasium:
Gymnasium, antik kentin batısında yer almakta, 165 metre uzunluğunda ve 70 metre genişliğinde dikdörtgen şeklinde bir alanı kapsamaktadır. Nysa’daki gençlerin düşünsel ve bedensel olarak eğitim gördükleri bu büyük yapı kalıntısı Strabon zamanında büyük olasılıkla daha küçük ölçülerde bulunuyordu. Bu günkü yapı kalıntıları ise Geç Roma İmparatorluğu dönemindedir ve Gymnasium'un bu yapısı özellikle 19. yüzyılda ve son zamanlarda oldukça tahrip görmüştür.

Gymnasium'un kuzeyinde sütunlu salonun arkasındaki bugünkü yok olmuş olan duvarın devamında üç kemerli olarak görülen büyük bir yapı kalıntısı bulunmaktadır. Halen bu yapının ortadaki kemeri sağlam durumda korunmuştur. Büyük bir olasılıkla Gymnasiumun kuzeyindeki yapı kompleksini oluşturan kısımdan kalmış olan bu kalıntı oldukça güzel bir taş işçiliği göstermektedir. Yapıdaki kemerlerin iç kaplaması dörtgen şekilli kesme taşlardan değil, aksine dikey olarak yerleştirilmiş yassı tuğlalardan yapılmıştır. Kemerin üzerinde yatay tavan kirişleri için yapıldıkları anlaşılan sıra halinde kare şekilli delikler bulunmaktadır. Gymnasium'un doğu tarafının ortasında ise dikdörtgen şeklinde iri taşlardan yapılmış olan bir yapının izleri görülmektedir. Büyük olasılıkla burada Gymnasium'un doğudaki girişi bulunuyordu.

Nysa Tiyatrosunun oturma sıraları

Stadyum:
Nysa'daki antik kentin üzerinde yer aldığı kayalık platoyu derin vadiler halinde kuzeyden güneye doğru bölen dere yataklarından en genişinin üzerinde Strabon'un Amphitheater olarak tanımladığı ve bugün sel suları nedeni ile oldukça tahrip görmüş olan Stadyum yer almaktadır. Yaklaşık 192 metre uzunluğunda ve 44 m. genişliğinde olan bu Stadyumun batıdaki oturma sıraları, bu taraftaki yamacın daha az eğimli olması nedeni ile doğrudan doğruya doğal arazinin üzerine yerleştirilmiştir. Buna karşın doğudaki oturma sıraları ise birbirine paralel ve eğimli olarak yükselen tonoz kemerlerden oluşturulan mükemmel bir alt yapının üzerine oturtulmuştur. Bugün doğu taraftaki bu alt yapı kalıntıları kısmen görülebilmektedir. Nysa Stadyum'u yaklaşık 30.000 kişiyi alacak kapasitededir.

 Tekkecikdere vadisi

Tiyatro
Nysa'da yaklaşık olarak antik kentin merkezinde, yukarıda, doğudaki bir yamacın üzerinde yer alan tiyatro oldukça iyi korunmuş durumdadır. Oturma sıralarının olduğu bölüm (Cavea) yarım daireyi biraz aşmaktadır. Tiyatronun yan girişlerinin bulunduğu duvarlar büyük dikdörtgen taşlardan bir uzun bir kısa olarak özenle işlenmiştir.

Oturma sıraları bir geçit ile ikiye ayrılmış olup, üst kısımda 26, alt kısımda 23 sıradan oluşmaktadır. Tiyatronun bu oturma sıraları bugün kısmen iyi korumuş durumdadır ve yaklaşık 12.000 kişilik bir oturma kapasitesine sahiptir. Nysa Tiyatrosunun sahne yapısında 5 adet kapı bulunmaktadır.

Nysa'daki Roma İmparatorluk çağına ait olan bu tiyatroda sahne yapısının podyumlarında bulunan bağcılık ve şarapçılık tanrısı Dionysos'un yaşamına ait kabartma heykeltraşlık frizleri özellikle çok önemlidir. Çünkü tiyatrodaki bu frizler Türkiye'deki diğer kabartma frizli üç antik tiyatrodan (Hierapolis, Perge ve Side) en iyi korunmuş durumdakilerini oluşturmaktadır. Bu frizlerde Menad, Silen, Dağ Nymphesi, Dionysos'un ebesi olan Nysa, Eros (sevgi ve aşk tanrısı), Nysa antik kentinin tanrı ve tanrıçası olan Pluton ile Kore, çobanların ve sürülerin tanrısı Pan, Tanrıça Artemis, Athena, Afrodit, tanrı Hermes, post giymiş satyr, Ariadne (Dionysos'un eşi), Triptolemos figurleri çeşitli şekillerde tasvir edilmişlerdir.

Tüneller

Roma Köprüleri ve Tünel
Stadyum'un hemen kuzey kısmında, derin vadi üzerinde bir Roma Köprüsü kalıntısı bulunmaktadır. Bu köprünün batıdaki kemerleri 1998 yılında yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Strabon, Nysa'da akan suların içerisinden geçtiği gizli bir yeraltı geçidinden sözetmektedir. Bu antik kentin tiyatrosunun önündeki meydanı alttan destekleyen ve Messogis (Aydın) dağından hızla akan sular için bir kanal işlevi gören yaklaşık 100 m. uzunluğundaki tünel şeklindeki yapı olmalıdır. Bu büyük bir olasılıkla Strabon zamanındaki basit ve doğal yeraltı geçidinin Geç Roma döneminde tonoz kemerler ile desteklenen büyük bir su geçişi olarak oldukça özenli ve ince bir mühendislik bilgisi ile yeniden inşa edilmiş şekli olmalıdır.

Su Deposu; Pazar Bazilikası ve Dükkânlar:
Nysa'daki görkemli tiyatronun kuzeyindeki tepede eski çağda antik kentin su gereksinmesini sağlayan su deposunun kalıntıları bulunmaktadır. Tiyatronun güneydoğu kısmında Bouleuterion ile Agora'ya giden yolun kenarında büyük kemerli bir yapı mevcuttur. Bunların arasında özellikle ortadaki, üzerinde yunus balığının üzerine binmiş Eros tasviri ile diğer mitolojik tasvirler ve balıklar gibi süsler içeren, alt kısmı bir sıra akanthus yaprakları ile süslü başlık çok önemlidir. Bu başlık M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısına işaret etmektedir. Nysa'da büyük olasılıkla Pazar Bazilikası olarak tanımlanan yapının önünden giden antik kentin Bouleuterion'u ile Agora’sına doğru devam eden yolun doğusunda bir sıra halinde yan yana dizilmiş olan tonoz kemer şeklinde inşa edilmiş dükkânlardan 9 adeti halen iyi korunmuş durumdadır.


 Buoleuterion (İhtiyarlar Meclisi)

Buoleuterion
Nysa antik kentinin en iyi korumuş yapılarından biri Buoleuterion'dur. Strabon; bu yapıyı Gerontikon (yaşlılar meclisi) olarak tanımlamıştır. Tiyatronun güney doğusunda yer almaktadır. Buoleuterion dikdörtgen planlı inşa edilmiş olup, iç kısmında yarım daire şeklinde theatron kısmı yer almaktadır. Yapının oturma sıraları 12 adettir. Buoleuterion'un kalın duvarları yapının üstünün örtülü olduğuna işaret etmektedir. Yapının kuzey kısmında kemerli bir galeri bulunmaktadır ve burada yaklaşık 5 metre aralıklar ile yerleştirilmiş olan 4 adet eliptik sütun vardır. Yapıya güneydeki 5 adet kapıdan girilmektedir. Yapı 600 ile 800 kişiyi alabilecek kapasitededir. Yapının güneyindeki salonun döşemesinin çeşitli renklerdeki geometrik motifler ile süslü bir mozaikle kaplı olduğu görülmektedir. Yapıya geç bir tarihte eklendiği düşünülen güneydeki bu kısımda bir havuz ile bir dizi halinde sıralanmış olan çeşitli heykel kaidelerinin bulunduğu görülmektedir.

Agora
Buoleuterion'un doğusunda antik kentin Agorası yer almaktadır. Burası yaklaşık 89x105 m. ölçüsünde ve dört yanı sütun sıraları ile çevrili salonlardan oluşan dikdörtgen biçimli bir pazar yeridir. Agora’nın doğusunda ve kuzeyinde İon düzeninde çift sıra kolonlar vardır. Yapının esas girişi büyük olasılıkla güney salonunun ortasında bulunuyordu. Yapının bir başka girişi de doğudaki salonun orta eksenindedir. Ayrıca Agora'nın kuzey batısındaki başka bir giriş de yapının batısında bulunan Boulleuterion'la bağlantısını sağlamaktadır. 1995 yılında yapılan kazılarda bir adet beyaz mermerden yapılmış kadın heykeli başı çıkarılmıştır. Stil olarak Roma İmparatoru Hadrian'ın hanımı İmparatoriçe Sabine stilindedir ve M.S. 2. yüzyılın başlarına tarihlenmektedir. Yapılan kazılarda çıkarılan ikinci kadın heykeli başıda M.S.1 ya da 2. yüzyıllarda yapılmıştır. Kazılarda çeşitli heykel parçaları ile Geç Roma ve Bizans dönemine ait seramik kaplar, kandiller bulunmuştur.

 Nysa Agorası

Kuzey doğu alanında sunak olduğu düşünülen 3.60 x 3.80 ölçülerdeki yapının üst parçalarında bukranion frizleri bulunmaktadır. Kuzeydoğu kazı alanında çıkarılan 3 adet yazıtlı mimari bloktan bir tanesi kentin şans tanrıçası Tykhe'ye değinmektedir. Bu da bize Nysa'nın Agorası'nı koruyan tanrıçalardan birisinin Tykhe olduğunu göstermektedir

Agora'ya doğudan girişi sağlayan dokuz basamaklı merdivenin önündeki alanda bir adet küçük tanrıça Hekate heykeli parçası bulunmuştur. Tanrıçanın üç tarafında da giyimli kadın heykelleri şeklinde tasvir edilmiştir. Bu heykel Nysa'nın daha çok Karia bölgesi sınırları içerisinde yer aldığına işaret etmektedir. Aynı noktada bulunan bir başka eser de beyaz mermerden yapılmış bir herme başıdır. Çoğunlukla bir büst şeklinde yapılan ve bir kaide üzerinde bulunan herme heykellerinin kökeni haberci tanrı Hermes'i simgeler. Bunlar özellikle agoralarda bulunurlar. Nysa Agorası’ndaki bu herme başı stil olarak Roma imparatorluk çağı içerisinde M.S. 2. yüzyılın 2. yarısına tarihlendirilmelidir.

Agora'nın kuzeyindeki alanın büyük bir kısmı renkli mozaik ile kaplıdır. Bu çok renkli mozaik (beyaz, kırmızı, mavi, sarı) dışta içiçe geçmiş dairelerden oluşan bir bordür, arada örgü motifi ile halat motiflerinden oluşan bir çerçeve ile ondan sonra gelen merkezi motif kısımlardan oluşmaktadır.

Nysa'daki ekonomik ve ticari yaşamın merkezi olan bu agora, Geç Helenistik dönemden başlayarak Roma İmparatorluk çağı içerisinde M.S. 1 ve 2. yüzyıllarda çeşitli değişiklikler görmüş olmalıdır.

 Roma Hamamı

Roma Hamamı ve Kütüphane
Nysa'da Strabon tarafından değinilmeyen yapı kalıntılarından birisi kentin doğu tarafında, stadyumun güney doğusu ile Bouleuterion'un güney batısındaki bir alanda bulunan oldukça büyük bir yapı kalıntısıdır. Bu yapı geniş mekânları, oldukça hacimli dikdörtgen biçimli duvarları ve doğu kısmındaki bir havuzu ile antik kentteki Roma hamamlarıdır.

Strabon'un değinmediği bir diğer yapı kalıntısı da Gymnasium'un yaklaşık 150 m. kuzeyinde yer alan Kütüphane'dir. Nysa'daki eğitim tesislerinden en önemlisi olan bu yapı kalıntısı, bugün yaklaşık 14,80x13,40 m ölçütlerindeki dikdörtgen biçimli planı ile Efes Celsus Kütüphanesi'nden sonra Anadolu'daki en iyi korunmuş durumda olan ikinci antik çağ kütüphanesidir. Yapının esas girişi güneyde olmalıdır. Kütüphane iki ya da büyük olasılıkla üç kattan oluşmaktadır. En üst kat tamamen yok olmuş durumdadır. Zemin kat yarısına kadar toprak içindedir. İkinci kat batı tarafta görülmektedir. Kütüphanenin ışıklandırmasının pencerelerden sağlandığı anlaşılmaktadır. Duvarların iç kesimlerinde tahtadan rafların yerleştirildiği üçer niş bulunmaktadır. Kütüphane'de okuma salonunun dış duvarları ile iç duvarlar arasında oluşturulan bir boşlukla rulolar ya da yazmalardan oluşan ciltlerin nemden korunması sağlanmıştır. Aynı yöntem Efes'teki Celsus Kütüphanesi'nde de uygulanmıştır. 
Stadyumun oturma sıraları

Kilise; Konutlar ve Nekropol:
1800’lü yıllarda Almanların (Von Days) Nysa'da yaptığı ilk kazılarda büyük bir olasılıkla eski tapınakların üzerinde inşa edilmiş olan 2 adet Bizans Kilisesi'ne ait kalıntılara rastlanmıştır. Ancak, bugün bu kalıntılara ait izler kaybolmuş durumdadır.

Nysa halkının oturduğu evlerin, büyük olasılıkla kentin Gymnasium'unun batısındaki alanda ve güneyde bugünkü Sultanhisar ilçesinin kuzey kısımlarındaki eğimli arazide olduğu tahmin edilmektedir.

Nysa antik kentinin Nekropol'ü, kentin batı tarafında Akharaka'ya (bugünkü Salavatlı) doğru giden kutsal yolun üzerinde bulunmaktadır. Yan yana dizilmiş çift katlı tonoz kemerli yapılardan oluşmaktadır. Böylece Nysa Nekropol'ü iki katlı kemerlerden oluşan bir cephe görünümünü ortaya koymaktadır. Bu mezarların içlerinde ise genellikle lahitler bulunmaktadır. Bazı lahitlerde çeşitli bronz sikkelerle pişmiş topraktan yapılmış kandiller gün ışığına çıkarılmıştır.”
(Nysa ve Akharakha; Prof. Vedat İDİL)

Biraz da Nysa’nın sırtını dayadığı Aydın yada antik dönemdeki ismiyle Messogis Dağları’ndan söz edelim. Çünkü bu kültürü ve tarihi belirleyen coğrafya ve iklimdir.

Aydın Dağları
Aydın Dağları, Büyük Menderes’in “S” çizerek ilerlediği ve yüzyıllardan beri önüne katarak getirdiği alüvyonlu topraklarla zenginleştirdiği Menderes Ovası’nın hemen kuzeyinde boydan boya yükselen, denize dik vaziyette konumlanmış, Dilek Yarımadası’ndan başlayarak İç Ege’ye kadar (Buldan’a kadar) uzanan oldukça uzun bir dağ sırasıdır. Bu dağlara antik çağda Messogis Dağları denirmiş. Ayrıca üzerinde bol miktarda yer alan ceviz ağaçları nedeniyle Cevizli Dağları ismiyle de anılıyor.

Bu yöre toprağına halk arasında Bitik Toprak adı veriliyor. Bilimsel ismi ise konglomera... Bu yapı; Aydın yöresine özgü deyişle; kum (en incesi), kayır (daha irice) ve çağılın (dere yataklarında görülen yumru taşlar ve çakıl da içeren, içinde humus bulunmayan) katmanlar halinde giderek sıkışması suretiyle oluşumunu tamamlıyor. Kolay işlenebilen ve kazılabilen bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Aydın Dağları’nın jeolojik yapısını alçaktan yükseğe doğru, konglomera-mika şist-mermer yapılar olarak tanımlamak mümkün. Zaman içinde yer hareketleriyle engebe ve çöküntü alanlarının oluşumu sonucunda Aydın Dağları ortaya çıkmış. Bu yapının bozulduğu tek nokta; İncirliova’da İkizdere civarında.. Ballıkaya denilen ve İzmir’den Aydın istikametine giderken yolun solunda rahatlıkla fark edilebilecek bu oluşum kireç taşından bir kütledir. Bu kütlenin hemen hemen en yüksek yerine rastlayan bir oyukta erken Hristiyanlık dönemine ait Cebrail freskosu bulunmaktadır. Ulaşımı oldukça zor olan bu yere İkizdere barajı nedeniyle güzergahı değiştirilen Tire – İncirliova asfaltından İncirliova’ya hakim bir viraj düzlüğünden sarp araziye tırmanılarak ulaşılabilmektedir.

Bitki örtüsü açısından; bu dağlarda; ceviz ve kestane ağaçları ile daha alçaktaki yamaçlarda zeytin ağaçları yer almaktadır. Bu ağaçların yoğunluğu ve ululuğu nedeniyle Evliya Çelebi’nin “Eflake ser çekmiş” dediği rivayet edilmektedir. Türkiye kestane rekoltesinin yaklaşık %60 kadarı Aydın Dağları’ndan elde edilmesine rağmen kestanenin endüstriyel anlamda işlendiği ve pazara sunulduğu yer olarak Bursa bilinmektedir. Aydın’da üretilen kestane, ham halde buradan Bursa’ya gönderilmektedir. Son yıllarda Aydın - Umurlu’da Zeybek ticari ismiyle kestane şekerlemesi üreten bir tesis faaliyete geçmiş bulunuyor. Kestane ağacının dallarından zeytin silkmek için sırık yapılıyor. Daha alçaklarda makilik alanlar var. Bunların içinde en önemlisi Mersin bitkisidir. Bu bitkinin meyvesi olan mersin üzümü (orman üzümü) Aydın ve civar kaza pazarlarında bu mersin üzümünü bulmak mümkün. Halk yaygın olarak tüketiyor. Mersin bitkisinin dalları bayramlarda mezarlık önünde geniş şekilde demet demet satılıyor ve mezarlık ziyaretlerinde mezarlara konuluyor. Bu dağlara özgü bir diğer ağaç türü de Ahlat (yaban armutu)..Bu ağaçlar köylüler tarafından aşılanarak ıslah edilmiş. Sebze-meyve hallerine standart dışı olması nedeniyle sokulmayan dolayısıyla manavlarda pek bulamayacağımız, ancak çok lezzetli olduğu söylenen bu armutları yine civar pazarların tezgâhlarında bulabilmenin mümkün olduğu belirtiliyor. Sultanhisar civarındaki Başçayır mevkiinin (Nysa Dağı) bal kabaklarının da ayrı bir lezzete sahip olduğu söylenmekte. Bu dağların civarında tektonik hareketler nedeniyle yer altı sıcak sularının kaynakları ve kaplıcalar oldukça yoğun olarak yer almakta. Bu durumun mitolojide yer alan Öbür Dünya / HADES / Cehennem (Tartaros) inancına temel teşkil ettiği ve söylencelerin bu yer yapısı ile ilişkili olarak geliştiği söylenebilir.

Bugünkü Sultanhisar’ın sırtlarında yer alan Nysa’nın mitolojiden gelen ayrı bir önemi var. Mitolojide üç büyük kardeş tanrıdan söz ediliyor. Bunlar Yerlerin ve Göklerin Tanrısı Zeus; Denizlerin Tanrısı Poseidon ve Yer Altı Tanrısı Hades’tir. Mitolojiye göre Zeus’un bir başka kadınla yaşadığı aşk sonrası kadın hamile kalır. Zeus Hera’nın bunu öğreneceği korkusu ile kadının karnındaki çocuğu alır ve kadını öldürür. Çocuğu kendi baldırına yerleştirir, çocuk gelişimini burada tamamlar. Doğunca Zeus çocuğu Nysa Dağı’nın yukarılarında yer alan Aroma (şimdiki Kavaklı köyü - Yörük Ali Efe’nin doğduğu köy) civarına dağa bırakır. Bu çocuk Şarap Tanrısı Diyonisos’tur. Diyonisos bu dağlarda Pan (keçi ayaklı), Satir (keçi kulaklı) ve Menad’larla birlikte büyür ve yaşar. Diyonisos ve arkadaşları, üzüm hasadından sonra düzenlenen bağbozumu şenliklerinde şarapla kendinden geçerek, zil zurna sarhoş olurlar, çılgınca eğlenirler. Bugünkü modern tiyatronun da bu Diyonisos Bağbozumu Şenlikleri’nden doğduğu söylenir. Mitolojide Nysa ile ilişkilendirilen bir diğer söylence de Yer altı Tanrısı Hades; Tarım ve Bereket Tanrıçası Demeter ve onun kızı Persephone ile ilgilidir.

“Tanrıça Demeter; Homeros destanlarındaki güzel saçlı, güzel örgülü kraliçedir. Toprak ve bereket tanrıçasıdır. Hesiodos'a göre Kronos ile Rheia'nın kızı, yani ikinci kuşak tanrılar soyundandır. Zeus ile birleşmesinden Persephone doğmuştur.

Demeter'in yatağına girdi Zeus
Canlıları doyuran, tarlalar tanrıçasının.
Ak kollu Persephone'yi doğurdu Demeter,
yer altı tanrısı Aidoneus
kaçırdı onu anasının koynundan
ve bilge Zeus bıraktı kızını ona.(Hesiodos, Theogonie, 911 vd.)

Demeter ekinleri ve özellikle buğdayı simgeler. En çok tapınım gördüğü yerler İtalya, Girit ve Trakya'dır. Onun tek efsanesi mevsimlerle ilgilidir. Bu efsane Yunan dünyasının daha çok buğday üreten bölgelerinde gelişmiş ve tutulmuştur. Hem efsanede, hem de tapınımında kızı Persephone ile birlikte anılır, bunlara "iki tanrıça" denir. Efsaneye göre Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla birlikte çayırda çiçek toplarken toprak yarılmış ve Hades arabasıyla çıkarak kızı yeraltı ülkesine kaçırmış ve orada ona nar yedirmiştir. İnanışa göre ölüler ülkesinde bir şey yiyen Hades'ten geri çıkamaz. Çok üzülen Demeter kızını aramak için yollara düşmüş ancak hiç bir yerde bulamamıştır. Bunun üzerine yaşama küserek ıssız bir köşeye çekilmiştir. Demeter'in küsmesiyle toprağın bereketi uçup gitmiş, kıtlık baş göstermiştir. Tanrı Zeus duruma müdahale ederek sorunu çözümlemiştir. Bundan sonra Persephone kışı kocası Hades'in, bahar ve yazı Demeter'in yanında geçirmeye başlamış ve toprağa yeniden bereket gelmiştir. Zeus'la Demeter'in kızı olan Persephone, Kore yani genç kız olarak da anılmaktadır. Önceleri bereket ve toprağı simgelerken Hades tarafından kaçırılmasından sonra ölüler ülkesinin tanrıçası olmuştur.” (www.eskicag.org)

Aydın Dağları’nda yükseklerdeki su kaynaklarından çıkarak gelen çok sayıda su yolu ve dere bulunmaktadır. Tarih boyunca dağdan ovaya akan bu su yollarını ıslah etmek ve bu civarda kurulmuş olan kentlerin su ihtiyacını karşılamak amacıyla Su İletim Sistemleri kurulmuştu. İncirliova civarında İkizdere üzerindeki yapılar (Çatma köprü); Tralleis kentine su sağlayan ve kente kadar ulaşan su yolu ise Tebaites su kaynağı bunlardan bazılarıdır. Tebaites’ten gelen su yolu Aydın’da yer altına girer. Şimdi sürekli rutubet içinde bir evin altından akarak geçer ve bir yer altı ıırmağına dönüşür. Bir diğer su yolu da Aydın’daki Tabakhane Çayıdır. (Eudon)

Aydın Dağları’nın doğal geçitleri olarak; Selçuk-Ortaklar; Selatin Geçidi (Aydın – İzmir demiryolu 19.yy.da ilk yapımı esnasında bu güzergah seçilmiş; ancak o günkü teknoloji ile dağın delinip tünel açılması işleminde ciddi maliyet ortaya çıkınca iş yarım bırakılarak Selçuk-Ortaklar güzergahına dönülmüş. Bugünkü otoyol inşaatı esnasında o yıllara ait bulgu ve kalıntıların Kutlutaş şantiyesinde bulunduğu belirtilmektedir.); İncirliova-Tire; Beydağ-Nazilli; Köşk-MendeGüme (eskiden PentaKome; ceviz mobilyaları ile tanınmış)-Bademli (eskiden Bademya)-Ödemiş güzergâhları söylenebilir.

Ören yerini gezdikten sonra Tekkecikderesi boyunca hafif bir doğa yürüyüşü yaptık. Vadinin dibinde küçük bir dere şırıl şırıl akıyordu. Vadinin her iki yakasına saçılmış tek tük badem ağaçları baharın müjdesini verircesine beyaz ve pembe elbiselerini kuşanmışlardı. Köylüler ören yerinin içinde yer alan zeytinliklerinde hala zeytin silkiyorlardı. Kimi kasabalı sakinler de agora ve çevresindeki düzlüklerde piknik yapıyorlardı. Yörük Ali Efe’nin memleketi Kavaklı köyünün yoluna toprak atıp tesviye çekmişlerdi. Yolun köye kadar bu şekilde olup olmadığını merak ettik. Ancak bu işi bir başka sefere bırakarak akşama yaklaşan günü bitirmeden Yenipazar’a pide yemeğe gittik.

Nazilli Pidesi
Pide, yoksul ve orta halli insanların tarih boyunca bilinen bir yiyeceği olmuştur hep. Yunanca ve İbranice’de pide anlamında kullanılan pita sözcüğü yerleşmiştir. Yahudilerin hamursuz bayramında yaptıkları hamursuz adını verdikleri yiyecek de bir tür pidedir. Roma’da hiçbir zaman soylu sofralarında yeri yoktu pidenin. Pide o zamanda orta halli ve daha düşük gelir gruplarının basit yiyeceğiydi. Efes’te Arkadius zamanında pide dükkânlarının olduğunu kayıtlardan öğreniyoruz şimdi. Foça’da tam karşıda yer alan adanın ismi de Pita adasıymış eskiden. Bizim pidemiz ise Bizans’tan günümüze dek ulaşan bir devamlılık arz ediyor. Ancak bu zaman sürecinde giderek evrimleşmiş ve dünyada giderek bir Türk Pidesi kavramı oluşmuş. Kenarları kıvrık, içinde çeşitli malzemelerin karışımından oluşan pideye artık Türk pidesi diyoruz. Pide deyince; Menderes’in güneyi akla geliyor hemen. Şu kadarını söylemeliyiz ki; Büyük Menderes’in güney yakasında yenilen pidelerin tadına doyum olmuyor. Bu lezzette pideleri büyük şehirlerde yemek asla ve asla mümkün değildir. Bozdoğan, Nazilli, Karacasu, Yenipazar, Koçarlı kasabaları, bu anlamda pideleriyle öne çıkan Güney Menderes Ovası yerleşimleridir. Yenipazar’da Mehmet Sümer’in Sümer Pide Salonu, Bozdoğan’da yakın zamanda yeniden tefriş edilen Mikado Pide Salonu, Koçarlı’da Disara Pide Salonu tarafımızca denemiş ve kalitesi konusunda garanti verilebilecek nitelikte yörenin meşhur pide salonlarındandır. Buralarda; kıymalı, kesikli, peynirli, otlu ve tahinli çeşitlerini yemek mümkündür.

Söke civarından gelen o meşhur unu, Madran suyu, etin kesimlik hayvandan elde edilmesi, sütü ve kaymağı, yöreye ait bazı otlar (ısırgan, sarı ot v.b.), baharlı rokaların ve kıymalı pidelerin üstüne sıkılan turunçları ile bu lezzeti anlatmak mümkün değildir. Bu işin en güzeli; Aydın’ın güney kasabalarında, Karacasu’da, Nazilli’de, Bozdoğan’da, Yenipazar ve Koçarlı’da bu kasabalardan yetişen yerel ustalar tarafından, yerel malzeme kullanılarak yapılmış pideleri yerinde tatmaktır. Buralarda pide yemek neredeyse bir ritüele dönüşür. Bu törensel yemeğe; önden Şam işi dedikleri yuvarlak kıymalı pidelerle başlanır, arkasından kesikli yumurtalı dedikleri lor, yumurta ve maydanoz karışımı ile yaptıkları pide gelir; doymadıysanız otlu peynirli yada kapalı peynirli pidelerle devam edilir. Bunların eşlikçisi; elbette ki turunçla tatlandırılmış roka salatası ve el yapımı nefis ayranlarıdır. Kapanış ise muhteşem tahinli ve şekerli pide ile yapılır. Bunun yanında gelen tavşankanı çaylar da bu işin olmazsa olmazıdır. Üstelik de bu kadar enfes bir mide ziyafetine ödediğiniz ücret ise şehirde ödediklerinizin yanında komik kalır.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC






3 yorum:

  1. Tebrik ediyorum... Fevkalade bir gezi yazısı olmuş. Dünü bugüne bağlamışsınız. Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler... Harika bir yazı olmuş. Dünü, bugünle çok güzel bir şekilde bağlamışsınız.

    YanıtlaSil