15 Ocak 2023
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Volkanik bir yükselti olan Yunt
Dağı, kütlesel olarak bakıldığında, Dumanlı
Dağ ile sınırını oluşturan Güzelhisar
Çayı’nın kıyısından başlayarak kuzeydoğuya doğru tedrici olarak artan yükselme
eğilimi, insanda sanki kuzeydoğu yönünden Çandarlı
Körfezi’ne doğru eriyip akmış hissini veren yapısal görünümü ve bunun
yanında yüzeyine de yansımış; çekirdeğini oluşturan volkanik yapısıyla öne
çıkan ilginç bir coğrafyayı kapsıyor. Andezit, bazalt; yer yer mika şist ve
kireç taşı oluşumlarla neredeyse birçok jeolojik yapıyı içinde barındıran bu
dağ kütlesi, Çandarlı Körfezi’nden Soma, Kırkağaç ve Akhisar
havalisine kadar uzanan oldukça geniş bir alanda kendini gösteriyor. Dağın
jeolojik yapısına uygun şekilde gelişen bitki örtüsü çeşitliliği içinde
kızılçamlar, yoğun olarak meşeler ve pırnar meşeleri, melengeçler, keçilerin
bayıldığı kesme çalıları, zeytinlikler, ahlat armutları, son zamanlarda Osmancalı, Türkmen, Ortaköy
düzlüklerinde geliştirilen kara üzüm bağları dikkat çekiyor.
Yüksekköy yakınlarında Yunt Dağı'ndan Çandarlı Körfezi'ne bakış; en arkada siluet halinde Karadağ'ın hayali...
(Ekim 2022)
Bugün bu aslında çok da
fazla yüksek olmayan, ama küçük çaylarla derinliğine işlenmiş bir volkanik
coğrafyanın kıyısından başlayarak iç dünyasına doğru nüfuz edip keyifli bir
gezinti yaptık. İlk durağımız denizin hemen kıyısındaki İlkçağ’dan kalma bir su
kaynağının bulunduğu Çaltıdere,
19.yy.da Kiliseköy ya da bugünkü
ismiyle Zeytindağ’ın iskelesi
konumundaki Reşadiye İskelesi, daha
sonra Pergamon’un İlkçağ’daki limanı Elaia, Aigai’nin arka dünyasındaki İlkçağ’dan ve Ortaçağ’dan kalma kopuk
döşeme yolları ve ağırlıklı olarak hayvancılık ve zeytin tarımıyla geçimini
sağlayan Yörüklerin yurdu Yunt Dağı
köylerinde dolaştık.
Kocaçay üzerindeki köprülerden biri; Pelitalan yolunda...
(Mart 2008)
(Mart 2008)
Çaltıdere ya da Akhaion Limanı
Bizim çocukluğumuzdan
beri Çaltıdere diye bildiğimiz, son
yıllarda halk arasında çaltı olarak adlandırılan bir tür makilik bitkisinden
kaynaklanan ismin cebri bir evrimleşme ile dönüşmüş şekli “Çaltılıdere”de İlkçağ’dan kalma bir tatlı su kaynağı yer alıyor.
Rahmetli Şükrü Tül Hoca ile bölgeye yaptığımız bir gezi esnasında Şükrü Tül,
hemen denizin dibindeki bu tatlı su kaynağının Troya Savaşı’ndan dönen Agamemnon’un
savaşçılarının gemilerine su ikmali yapmak için kıyıya yanaşıp su tedarik
ettikleri kaynak olduğunu söylemişti. Bugün çevresi bazalt taşlarla örülü bir
duvarla çevrili tatlı su kaynağı, buralara gelip denize karşı demlenen
insanımsıların bıraktığı her türlü pisliğe bulanmış olsa da, hala faal ve hala
inatla bulunduğu yerden kaynayıp yeryüzüne doğru akmaya devam ediyor.
(Kaynak: H. Kiepert; The New York Public Library, www.nypl.org)
Bugün Çaltılıdere olarak adlandırılan bu köyün
hemen denize doğru uzanan bir burun ucundaki korunaklı doğal limanı, İlkçağ’ın
coğrafyacısı Strabon tarafından
anılan Akhalıların limanı; Akhaion Limen
olmalı. Burası antik coğrafyada konum olarak yine bir liman yerleşimi olan Myrina (19.yy.da Kalabasar/Kalabakhisar) ile Apolllon
Tapınağı’nın bulunduğu kült merkezi Gryneion
(bugünkü Şakran-Temaşalık Mevkii)
arasında bulunuyor.
Strabon’un Geographika’sında
yazdığına göre, bu bölgedeki Aiol coğrafyası şöyle tanımlanıyor:
“Şimdiki Aiolis kentlerine Aigai’i (Yunt
Dağı’ndaki Köseler köyü) ve keza, “Retorik Sanatı”nı yazmış olan Temnos’u (Gediz
ovasına nazır Görece köyü) da katmalıyız. Bu kentler Kyme (Çakmaklı), Phokaia
(Foça) ve Smyrna (İzmir) topraklarının üst kısmında bulunan dağlık arazide yer
alırlar. Hermos (Gediz) nehri bu topraklar boyunca akar. Romalılar tarafından
bağımsız bir kent olarak ilan edilen ve Sipylos (bugünkü Spil) dağının
aşağısında bulunan Magnesia (Manisa) da bu kentlerden uzak değildir. Bu kent de
son depremlerde zarar görmüştür. Kaikos’a (Bakırçay) doğru olan karşı
kısımlarda, Larisa (Menemen yakınlarındaki Buruncuk köyü) üzerinden Hermos’u
aşarak Kyme’ye uzaklık yetmiş stadia(2),
buradan Myrina’ya (19.yy.da Kalaba ya da Kalabakhisar; bugün Karadut Mevkii)
kırk, buradan Gryneion’a (Şakran) aynı ve buradan Elaia’ya (Kazık Bağları) gene
aynıdır. Artemidoros’a(1)
göre bir kimse, Kyme’den Adaia’a (Kyme yakınlarında bir başka yerleşim; bugün
için yeri tam tespit edilememiş) ve buradan da kırk stadia daha uzağa giderse,
Hydra (Arslan Burnu) denen bir burna ulaşır. Bu burun karşısındaki Harmatos
(Elaitikos / Çandarlı Körfezinin kuzey ucundaki burun) burnu ile Elaitikos
(Çandarlı) körfezini oluşturur. Halen bu körfezin ağzının genişliği yaklaşık
seksen stadiadır. Limanı bulunan ve bir Aiol kenti olan Myrina altmış stadia
içerdedir. Sonra, iki tanrının sunakları bulunan Akhaialılar limanına gelinir
ve sonra Gryneion(3)
denen bir köye, bir Apollon sunağına, bir eski kehanet ocağına, beyaz mermerden
yapılmış görkemli bir tapınağa ulaşılır. Burası kırk stadia uzaklıktadır.
Yetmiş stadia sonra, Menestheus ve onunla İlion seferine katılmış olan
Athenalılar tarafından kurulmuş olan ve Attaloslara (Pergamon hanedanı) ait bir
limanı ve Deniz Merkezi bulunan Elaia gelir.”(4)
Çaltıdere su kaynağının yakınlarındaki İlkçağ'dan kalma sütun parçaları ve kesme taşlar; arkada Çaltıdere piknik alanı...
(Aralık 2022)
Strabon, Akhalıların Limanı’nda
iki sunak alanından söz ediyor. Büyük olasılıkla bu sunak alanları, bugün Çaltılıdere’de denizin dibinde hala
varlığını sürdürmekte olan tatlı su kaynağının yakınlarında olmalıdır. Bugün su
kaynağına göre kuzey yönünde tatlı bir meyille yükselen ve kızılçamlarla kaplı
piknik alanı, kanaatimizce bu sunaklar için en uygun yeri teşkil etmektedir.
Zaten dört yanı bazalt taştan bir duvarla çevrili havuzun ortasında ve piknik
alanının hemen başladığı hatta bir dizi Dorik ve İon tarzı sütun parçaları
bulunmaktadır.
(Aralık 2022)
Denizin kıyısındaki
kızılçamlarla kaplı sırtı kuzeye doğru aştığımızda karşımıza çıkan manzara,
Akhalıların Troya dönüşünde su ikmali için karaya çıktıkları mevkiinin bugün de
küçük ve derme çatma bir iskeleyle balıkçı kayıklarına hizmet vermekte olduğu
doğrultusunda. Her ne kadar Çaltılıdere
kıyısındaki alüvyonlarla kaplı alan, bugün bir yat ve tekne imalatı için bir
kooperatif inşaatının kullanımına terk edilmiş ve bu nedenle de çevre
topografyayla epeyce oynanma olasılığı ortaya çıkmış olsa da, arka planında
saklı bu hikâyelerin de en azından yerel yöneticiler tarafından sahiplenmeye
ihtiyacı var.
(Aralık 2022)
İzmir-Çanakkale asfaltının iki yanına serpilmiş köyün eski
çekirdeği İlkçağ’dan kalma bir kale kalıntısı ile temsil edilen tepenin
eteklerinde yer alıyor. Son yıllarda köyün Çandarlı-Dikili
yönündeki yazlıkçıların gidip dönerken uğradıkları bir uğrak yerine dönüşmesine
yardımcı olan kahvehane ve yiyecek mekânları ise, hemen yolun kenarında
konumlanmış durumda.
Çaltıdere; Akhaion Limanı; tatlı su kaynağına bir merdivenle ulaşılıyor. Su, betonla çevrili küçük havuzun içinden sürekli kaynamakta. Havuzun ortasında ise, bir sütun parçası ve bir sütun başlığı var.
(Aralık 2022)
(Aralık 2022)
Kıyıdan yaklaşık 200
metre içerde; Çaltılıdere eski köy
mezarlığı yakınlarında bulunan Çaltılıdere
Höyüğü ile ilgili olarak ise, Türkiye
Arkeolojik Yerleşmeleri-TAY projesi kapsamında şu bilgiler aktarılıyor:
“İzmir İli Aliağa İlçesi'nin
kuzeydoğusunda; Çaltılıdere Köyü'nün 1 km güneybatısında; Bergama-İzmir
karayolunun batısında yer almaktadır. Çandarlı Körfezi'nin güney kıyısında;
denizden yaklaşık 200 m kadar içerdedir. Yerleşme J. Mellaart tarafından bir
Son Kalkolitik Çağ buluntu yeri olarak verilmektedir. Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde
yer almaktadır.”(5)
(Aralık 2022)
Myrina-Gryneion arasında 2016 yılında gerçekleştirilen yüzey
araştırmaları sırasında yapılan tespitler çerçevesinde; Adnan Menderes
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Emre Erdan’ın Aliağa
Belediyesi’nin Aliağa Kent Kitaplığı
yayınlarından Myrina-Gryneion-Arkeolojik
Yüzey Araştırmaları-Cilt-1 isimli kitapta yer alan Myrina-Gryneion arasında bir Höyük Yerleşimi: Çaltıdere Höyüğü 2016 yılı
Araştırmaları isimli makalesinde höyük ile ilgili şu bilgiler aktarılıyor:
“Çaltıdere Höyüğü, İzmir ili Aliağa
ilçesinin kuzeyinde Çaltıdere mahallesi sınırları içerisindedir. Güneyinde,
höyüğe ismini veren ve yaz aylarında kuruyan Çaltıdere geçmekte, yaklaşık
olarak 200 metre batısında ise, Çandarlı Körfezi sınırları içinde Mersinli koyu
yer almaktadır. Höyük, Güzelhisar (Pythikos) deltası ile deltayı kuzeyden
sınırlandıran yaklaşık 100 metrelik tepenin arasında kalır. Korunan yüksekliği,
yaklaşık 2-3 metre olan höyük, İzmir (1) nolu Koruma Kurulu tarafından
09.02.2005 tarihli ve 444 sayılı kararla tescil edilmiştir. Buna karşın
yerleşimin keşfi, çok daha erken bir tarihe dayanmaktadır. 20. Yüzyılın
ortalarında tespit edilen merkez, J.Mellaart, J.Driehaus, D.French, R.Meriç ve
E.Doğer ve son olarak B.Horejs tarafından incelenmiştir.
…
Kimi yayınlarda Akhaion Limen olabileceği
de öne sürülen (Bilge Umar; 1993) Çaltıdere, 2011 yılında Aliağa ve çevresinde
yer alan arkeolojik yerleşmelerin mekânsal analizi konusunda çalışan G.Pişkin
tarafından ziyaret edilmiş (2011), höyüğün batı yönlü ve yaklaşık 5 metre
eğimli bir araziye kurulduğu saptanmıştır.
…
Çaltıdere Höyüğü, konumu itibariyle
önemli bir prehistorik merkez olarak dikkati çekmektedir. Burada gerçekleştirilen
çalışmalar sırasında buluntuların özellikle kuzey ve güney düzlüklerde
yoğunlaştığı görülmektedir. Yakın çevresinde yer alan Panaztepe, Höyücek, Ege
Gübre ve Arap Tepe gibi önemli prehistorik merkezlerin yanı sıra, höyüğün
özellikle kuzeyinde yer alan Aşağı Bakırçay Vadisi prehistorik yerleşimleriyle
doğrudan bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Çaltıdere’de tespit edilen Geç
Kalkolitik ve Erken Tunç Çağı seramikleri, buranın Beycesultan’dan kuzeyde
Troia ve adalara kadar geniş bir alan ile etkileşimli yapısını ortaya koymakta,
ilgili dönemler içerisindeki yeri, önemi, sosyo-kültürel yapısı hakkında
bilgiler sunmaktadır. Aynı zamanda höyüğün Çandarlı Körfezi aracılığı ile Ege
Denizi ile olan bağı, erken dönemlerde “liman” hüviyeti taşıyan bir merkez olduğunu
ve gerek kıyı Ege, gerekse adalar arasında ticari faaliyetler açısından
değerlendirilmiş bir nokta olabileceğini düşündürtmektedir. Yukarıda
değindiğimiz üzere, kuzeyden Troia-Yortan kültür bölgeleriyle çevrili olan
Çaltıdere Höyüğü’nün güneyde İzmir ve doğuda Akhisar-Manisa kültür bölgeleriyle
sosyo-ekonomik ve kültürel ilişkiler içerisinde olması oldukça doğal bir
sonuçtur. Çaltıdere Höyüğü, Aiolis bölgesinde yer alan pek çok merkezin aksine,
M.Ö.2.bin yıla dair herhangi bir buluntu sunmamaktadır. Höyüğün yaklaşık 10-150
metre batısında yer alan delta alanı, hemen yanındaki Çaltıdere’nin taşkın
tarihi, merkezin farklı mevsimlerde jeofizik yöntemler kullanılarak
araştırılması gerektiğini ortaya koymaktadır.”(6)
(https://sinirlarolmadan.blogspot.com/2018/10/caltldere-koyu-myrina-antik-kenti.html)
(https://sinirlarolmadan.blogspot.com/2018/10/caltldere-koyu-myrina-antik-kenti.html)
Çaltıdere eski köy camii; iki sütunla sınırlandırılmış girişin iki yanında yer alan son cemaat yeri ve caminin girişi
(https://sinirlarolmadan.blogspot.com/2018/10/caltldere-koyu-myrina-antik-kenti.html)
Bir yandan yat limanı ve
yat imalatçıları kooperatifine tahsis edilen inşaat alanı, diğer yanda
Çanakkale yolu üzerindeki meslek hastalıkları hastanesi inşaatı; güneydeki Pınarcık yönünde yer alan tepeye tahsis
edilen TOKİ evleri projesi arasında sıkışıp kalmış Çaltıdere deltasına artık kuşlar da pek uğramaz olmuşlar. Beton
duvarlarla raptı zapt altına alınmış Çaltıdere,
bugün susuzluktan Çandarlı Körfezi’nin
sularının nüfuz ettiği bir azmağa dönüşmüş durumda. Artık bizim de buralardan
gitme vaktimizdir gayrı; yönümüz ise, Aiolya’nın bir başka liman yerleşimine; Elaia’ya, Pergamon’un antik limanına ve kuzeye doğru…
(Ocak 2023)
Elaia antik limanı; Bakırçay'ın (Kaikos) taşıyıp getirmeye doyamadığı alüvyonlu çamurları içinde, ama hala ayakta kalabilmiş Batı mendireği
(Eylül 2008)
Elaia ya da Kazık Bağları
Kazık Bağları’ndaki akaryakıt istasyonunun karşısındaki kilit
taşı döşeli yoldan denize doğru yürürseniz, deniz kıyısında varacağınız son
nokta; halk arasında Taş Liman olarak
da anılan; şimdi Bakırçay’ın
alüvyonlu bataklıkları arasında kaybolmuş, İlkçağ’da Pergamon’un askeri ve ticari limanı olan Elaia’dır.
19.yy.da Elaitikos (Çandarlı) Körfezi; S.Reinach ve E. Pottier'in 1887 tarihli Myrina nekropolü hakkındaki özel yazılarında yayınlanan harita
(Ersin Doğer, Aliağa Tarihi; Aliağa Kent Kitaplığı; sayfa:54)
Elaia’nın; M.Ö. 11.yy.da Orta
Yunanistan’dan başlayıp Kuzey Ege üzerinden Bakırçay ve Gediz vadileri ile
sınırlandırılan alan üzerinde yoğunlaşan, ama onunla da sınırlı kalmayıp
Midilli - Limni hattındaki bazı adalarda da kolonize olan Aiol göçünden daha önce kurulmuş olduğuna dair destansı gelenekten
kaynaklanan savlar bulunmaktadır. Kentin; Troya Savaşı dönüşünde bu savaşa 50
parça gemi ile Atinalıların başında katılan “kara kargılı Peteos oğlu Menestheus tarafından kurulduğu” İlyada destanında anlatılmaktadır.(7) Bu nedenle de 12 kentten
oluşan Aiolis kent birliğine Elaia alınmamıştır.
(Ocak 2023)
(Mart 2021)
(Ocak 2023)
İlkçağ’daki ismiyle Elaitikos ya da bugünkü ismiyle Çandarlı Körfezi’nin kuzey doğu
köşesinde İ.Ö. 5.yy.dan başlayarak tarihte adından söz ettiren bir liman kenti
olarak Elaia, en görkemli günlerini
ise İ.Ö. 3.yy.dan itibaren Bergama
Krallığı’nın askeri ve ticari açıdan denize açılan kapısı haline dönüştüğü
zamanlarda yaşar.
Elaia; bataklık florasının ortasında; kovalıklar, kaya korukları, deniz börülceleri, türlü yosunlar...
(Ocak 2023)
(Mart 2021)
(Eylül 2008)
Helen dilinde Elaia zeytinlik
anlamına gelmektedir. Gerçekten de bugün bile çevrenin hâkim bitki örtüsü göz
alabildiğine dağlara doğru uzanan dönümlerce zeytin ağacıdır. Meyvesi İlk Çağ’da
ilaç niyetine kullanılan ve kendisinden şifa beklenen ölümsüz zeytin ağacının
adının burada bir liman kentine isim olması oldukça dikkat çekicidir. Tarihin
yıkıcı etkisi altında sahneden çekilen Elaia’nın
yerine ise zeytin ismini, sanki tarihteki kente nazire olsun diye hemen üstünde
yer alan Zeytindağ beldesi bugün
taşımayı sürdürmektedir.
(Eylül 2008)
(Ocak 2023)
(Mart 2021)
(Mart 2021)
Bakırçay’ın (Kaikos)
çamurlarına bulanmış antik limanın tam karşısında yer alan alçak bir tepe Elaia’nın akropolü olarak tanımlanıyor.
Deniz seviyesinden yaklaşık 15-20 metre yüksekliğindeki bu tepenin üzerinde
şimdilerde güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzanan yoğun zeytinlikler yer
almakta. Zeytinin verimliliği için her yıl toprağın sürülerek alt üst edilişi
sonrasında, onun derinliklerinde saklı kalmış Elaia’nın 2500 yıllık geçmişi yavaş yavaş yükselir yüzeye doğru. Gri
renkli Aiol seramik kırıkları, kırmızı renkli terrakottalar üzerinde siyah
boyalı süslemeler içeren çanak çömlek parçaları; hepsi araziye saçılmış
durumdadır. Binlerce kırık; irili ufaklı binlerce seramik parçası; her yıl
tarlalar yeniden sürülürken yeniden parçalanır; ta ki anlamsız bir büyüklüğe
indirgenerek yeniden toprağa mal oluncaya dek.
(Eylül 2008)
(Eylül 2008)
(Ocak 2023)
Akropolün karşısında yer
alan antik limanın batı mendireği, Kaikos’un
çamurlarına saplanıp kalmış olsa da hala ayaktadır. Kaikos’un deltasında; onun kopan kolları boyunca karaya doğru nüfuz
eden su, yağmurla da beslenerek mendireğin büyük ölçekli taş kütlelerinin
arasına sokulur kışları. Bataklık kıvamındaki alüvyonlu toprakta ise, uzun
yıllardır hayat bulan deniz börülceleri, kaya korukları, kamçı gibi saplarıyla
kovanlıklar ve başka bataklık bitkileri mendireğin üzerinden denize doğru
ilerlerken her yanınızdan çepeçevre sarar sizleri. Ama bir de denizin kışın
karaya doğru fırlatıp attığı bir yığın pislik de onların arasına sıkışmış
durumdadır. Bazen gezgin, mendireğin kesme taşları arasında yüzlerce yıllık
suyun ve tuzun aşındırmasıyla açılmış aralıklar nedeniyle ayağını nereye
basacağını şaşırır; atlar ileriye doğru. Taşları birbirine bağlayan kenet
yuvalarının içine İlkçağ’da dökülmüş kurşun kenetlerden ise bir haber yoktur
artık yitik zaman tünelinde. Eritilmiş ve hepsi yeniden başka amaçlarla
kullanılmıştır büyük olasılıkla.
(Mart 2021)
(Eylül 2008)
(Ocak 2023)
(Eylül 2008)
Kuzey–güney
yönünde uzanan körfez, gemilerin rahatlıkla sığınabileceği korunaklı doğal bir
liman görünümündedir. Yine kuzey–güney yönünde uzanan mendirek temelleri de bu
hat boyunca alüvyonlu toprağın üstünde izlenebilmektedir. Yaklaşık 180 metre
civarında bir uzunluğa sahip mendireğin andezit kayalardan elde edilmiş taş
blokları, kurşun kenetlerle birbirine bağlanmış olmalıdır. Kelebek kanadı
şeklindeki taşa oyulmuş kenet yuvaları, mendirek üzerinde denize doğru
ilerlerken kolaylıkla fark edilebilmektedir. Bir süre devam eden taştan duvar
temelleri, alüvyonlu çamurun içinde kaybolup gitmektedir. Liman bölgesinde son
yıllarda Bergama Müzesi’ne bağlı
olarak Alman arkeologlar tarafından yürütülen yüzey araştırmaları ve jeofizik
ölçümler, Elaia’da tahmin
edildiğinden daha büyük bir yapılar kümesinin bulunduğu ihtimalini
güçlendirmiştir. Bu bölgede çamur içinden ele geçirilen gülleler, limanın
askeri önemine işaret etmektedir. Burada yürütülecek daha derin boyutlu kazı ve
araştırmalar, Antik Pergamon’un deniz
gücü hakkında değerli bilgilere ulaşmamıza yardımcı olacaktır.
(Mart 2021)
(Ocak 2023)
Helenistik dönemde Büyük
İskender sonrasında; bir ara Selevkoslar’ın
(Suriye Krallığı) istilasına uğrayan kentin; Selevkoslar’ın Anadolu’daki egemenliğini sona erdiren bugünkü
Manisa önlerindeki büyük Magnesia Savaşı’nda
önemli bir lojistik rolü olmalıdır. M.Ö. 190 yılı kışında Bağlaşık Roma –
Bergama Ordusu, Selevkoslar’ın üstüne
yürür. Filler, atlılar ve piyadelerden oluşan yaklaşık 34 000 kişilik bu dev
Roma ordusunun Elaia önlerinden Batı
Anadolu’ya çıkışı muhteşem olmalıdır. Ordu; buradan, bugün de Şakran’ın hemen üstünde yer alan ve Kapukaya - Köseler arasında halen
izlenebilen döşeme bir yol üzerinden Aigai’ye
ulaşır. Bu kadar büyük bir ordunun iaşesi ve onlarla ilgili her türlü lojistik
destek, küçük Aigai kentinin altından
kalkabileceği bir durum olmasa gerektir. Ancak Bergama Krallığı’nın desteği ile
bu ordunun konaklaması ve Magnesia ad
Sipylum (yani bugünkü Manisa) önlerinde gerçekleşecek büyük karşılaşmaya en
iyi bir şekilde hazırlanması mümkün olabilmiştir. Elaia limanından sağlanan lojistik desteğin bu anlamda ne kadar
hayati olduğu tartışılmaz. Son derece yüksek kabiliyetli ve disiplinli Bağlaşık
Roma – Bergama Ordusu, Aigai’den
hareket ederek Yunt Dağı’nı aşar ve Manisa önlerinde Harmandalı Ovası’nda Selevkoslar’ın Kralı III.Antiokhos’un ordusunu yenilgiye
uğratır. Bu savaş, Selevkoslar’ın
Batı Anadolu’daki egemenliğine son verecek ve M.Ö. 188 yılında bugünkü Dinar’da
yapılacak Apameia Barış Antlaşması
ile Selevkoslar Toros Dağları’nın
ardına çekileceklerdir.
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
(Şubat 2010)
(Şubat 2010)
Elaia bugünkü adıyla Kazık Bağları; hemen altında uzandığı Zeytindağ kasabası ile modern çağda
hayatiyetini bir şekilde sürdürmektedir. Osmanlı döneminde bir ara V. Mehmet Reşat’ın tahta çıkışı ile Reşadiye ismini alan Zeytindağ (eski Kiliseköy), şimdilerde bu ismi Şakran yönünden Bergama’ya doğru
ilerlerken deniz kıyısında yer alan İskele
mevkiinde yaşatmaktadır. Halk arasında Reşadiye
İskelesi olarak da bilinen bu bölgede 19.yy. Osmanlı döneminden kalma eski
bir cami kalıntısı ve kıyıdaki antrepolar dikkat çekmektedir. Her ne kadar cami
son yıllarda tuhaf bir restorasyon geçirip yenilenmiş olsa da kıyıdaki tarihi
antrepo binalarının kaderi eski yıllarda gördüğümüz şekilde kaderine terk
edilmiş durumdadırlar. Kıyı boyunca balıkçı tekneleri, denize doğru uzanan
derme çatma ahşap iskeleler, hemen denizin dibinde konumlanmış bir dizi yazlık
benzeri tuhaf yapılar; hatta bir turistik tesise doğru evrimleşmekte olan bir
taş yapının çevresinde öbeklenmiş başka oluşumlar Reşadiye İskelesi’nde bugün gördüğümüz manzaranın bileşenleriydi.
(Ekim 2022)
(A.Aydemir; Aralık 2015)
(A.Aydemir; Aralık 2015)
Yunt Dağı’na doğru…
Reşadiye İskelesi’nden ayrıldıktan sonra, Şakran’dan Yunt Dağı’na;
içerilere doğru giden bir tali asfalt yola saptık. Bu yol sapağında aslında
dağda yer alan Aşağı Şakran, Bahçedere ve
Yüksekköy’ün isimlerinin yer aldığı
bir yol levhası yer alıyordu. Şengül
Zeytinyağı Fabrikası’nı geçtikten sonra yol ikiye çatallanmaktaydı. Biz
burada Yüksekköy yönüne devam ettik. Küçük
dere yataklarıyla önü kesilmiş asfaltı takip ederek küçük köprülerin üzerinden
ve Çanakkale otoyolunun altından geçerek Yüksekköy’e
doğru tırmandık. Her ne kadar bugün görüş mesafesi, yüksek basınç nedeniyle
oldukça kötü olsa da, Artık Çandarlı
Körfezi tamamen karşımızdaydı. Bir düzlükte körfeze karşı içilen çayların
keyfi başkaydı. Issızlığın ortasındaydık; sadece yakınlardaki Yüksekköy’den zaman zaman gelen köpek
sesleri, arada bir geçen birkaç araba ve çevredeki makilikler içinde yuvalanmış
kuşların kanat çırpıntıları dışında ses seda yoktu ortalıkta. Doğrusu bu
sessizlik hepimize iyi gelmişti. Bir süre tadını çıkardık. Daha sonra Yüksekköy-Kapıkaya sapağından Kapıkaya köyüne doğru yöneldik.
(A. Aydemir; Aralık 2015)
(A. Aydemir; Aralık 2015)
Deniz seviyesine göre
oldukça yüksekteydik. Denize doğru giderek alçalan volkanik topografyada türlü
şekillerdeki dev kaya kütlelerinin üst düzleminden geçen virajlı asfaltı takip
ederek, bir süre sonra kuzey yönünden Kapıkaya’nın
ilk evlerinin bulunduğu köyün girişine doğru ilerledik. Andezit yapı taşlarıyla
örülmüş, her biri sivil mimari örneği Kapıkaya
evlerinin kendine özgü bir karakteri vardı. Daracık sokaklardan geçerek önce
köyün meydanına daha sonra da Kara
Ahmetli yönündeki çıkışına ulaştık. Burada taş duvarlarla çevrili bir
avlunun içinde bir sürü kuyu ağzı vardı. Su burada büyük sorundu; zaten
çoğunlukla hayvancılıkla geçinen bu coğrafyadaki insanların hem kendilerine hem
de hayvanlarına su temin etmek için yüzlerce yıl gölet ve sarnıçlardan
yararlandıkları bir vakıaydı.
Yunt Dağı'nın susuzluğu; hayvanları sulamak için kullanılan göletlerden biri
(A. Aydemir; Aralık 2015)
Yunt Dağı; Kapıkaya çıkışında bir avlunun içinde bir sürü kuyu ağzı
(Ocak 2023)
Aigai’yi gezenler bilirler, dağın tepesinde buradaki gibi bir
sürü sarnıç vardır. Yağmur sularının toplanması prensibine dayanan bu sistemde
tüm şehirde drene edilen yağmur suları, şehrin altını bir ağ gibi saran bir
kanal sistemi ile sarnıçlara taşınırmış. Bu, halkın tüketmesi için stoklanan
temiz su sistemi imiş. Bunun dışında hayvanların ihtiyacı olan su ise atmosfere
açık göletler vasıtasıyla temin edilirmiş. Bu göletle sulama usulü, Yunt Dağı’nda hala yaygın olarak
sürdürülüyor. Suyun bu denli hayatiyet kazandığı Yunt Dağı’nın çorak ve taşlık arazisinde bir damla su bile ziyan
edilmezmiş Aigai’de.
Karaahmetli köyünün çıkışında yer alan bir kısmı (soldaki blok ve iri taşlarla döşeli kısmı) İlkçağ'dan, diğer bölümü (moloz taş ile kaplı sağdaki bölümü) ise büyük olasılıkla Osmanlı döneminden kalma Yunt Dağı yol şebekesine ait örneklerden biri...
(Ocak 2023)
İlkçağ'da bir rivayete göre Gryneion'daki Apollon Tapınağı ile Aigai'deki kült merkezi Apollon Kheristerios tapınağını birbirine bağlayan döşeme yol
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
Kapıkaya’dan ayrıldıktan sonra bir sonraki köy olan Karaahmetli’ye doğru hareket ettik. Köyün çıkışındaki son tepeden
aşağı doğru sarkarak ulaştığımız bir virajda, yoldan da fark edilebilecek bir
uzaklıkta İlkçağ’dan kalma bir döşeme yolun parçası vardı. Yol, Karahmetli köyü yönünde tepeye doğru
ilerliyordu. Köye yaklaştıkça mevcut asfalt yola daha paralel konuma gelen yol,
bir süre sonra makiliklerin arasında tamamen toprak bir şoseye dönüştü. Yolun
ilk ortaya çıktığı noktadan yaklaşık 100 metrelik bir mesafede; ikili bir
yapıda devam ettiği söylenebilir. Yaklaşık 1 metreye yakın bir genişlikteki
bölümü, daha büyük boyutlarda gnays taşlardan yapılmıştı; yolun enine kesitinde
kalan bölüm ise Arnavut kaldırımını andıran tarzda; yine ufalanmış gnays
malzemeden ibaret daha düzensiz bir yapıya sahipti. Yukarıda sözü edilen 100
metrelik mesafe geçildikten sonra tepenin arkasına ve Karaahmetli köyüne doğru yönelen yol, tamamen teküze bir yapıda;
ufak boyutlardaki taş malzemeyle elde edilmiş bir zemine dönüşüyordu.
Karaahmetli köyü çıkışında yer alan döşeme yol; bu yol, İlkçağ'dan kalma bir yol şebekesi olarak; Gryneion'dan Magnesia ad Sipylum'a dek uzanmaktaydı. Arka planda günümüzde Karaahmetli'yi Köseler'e bağlayan asfalt yol...
(Ocak 2023)
Aynı yolun 2015 yılındaki hali; soldaki bölüm yer yer ortadan kalkmış da olsa da; moloz taştan döşeli durumda Karahmetli'ye dek uzanıyor.
(A.Aydemir; Aralık 2015)
Aigai ören yerinin girişinden başlayarak 2,5 km kadar uzaklıktaki Apollon Khresterios Tapınağı giden döşeme yolun başlangıcındaki bir bölüm
(A.Aydemir; Aralık 2015)
Bu yolun Gryneion ile Magnesia ad Sipylum’u birbirine bağlayan
İlkçağ’ın dağdaki en önemli ulaşım şebekesinin bir parçası olduğuna dair
bilgiler var.(4) Aigai kentini Apollon Khresterios Tapınağı’nın yer aldığı kutsal alana bağlayan
ve Kocaçay’a paralel bir şekilde
ilerleyen yaklaşık 2,5 km.lik parçasının da bu yol güzergâhı ile bağlantısının
bulunması olası… Çünkü Gryneion’da
bulunan Apollon Tapınağı ile Aigai kırsalındaki Apollon Khresterios Tapınağı’nın İlkçağ’da birbiriyle bağlantılı
olması makul görünüyor.
(A.Aydemir; Aralık 2015)
Kocaçay'ın üst düzleminden Apollon Khresterios Tapınağı'na doğru ilerleyen bir patikada yol yeniden belirdi.
(A.Aydemir; Aralık 2015)
(A.Aydemir; Aralık 2015)
Apollon Khresterios Tapınağı'nın çekirdeği; "cella"sına giriş kapısının söveleri ve yerdeki Ion tarzı sütun tamburları
(A.Aydemir; Aralık 2015)
Döşeme yolu yürüdükten sonra Aigai
ören yerinin bulunduğu Yuntdağı Köseler
köyüne doğru hareket ettik. İki köy birbirine o kadar yakındı ki; bulunduğumuz
noktadan köyü ve Aigai antik kentinin
kurulmuş olduğu Gün Dağı’nı
görebiliyorduk. Köseler köyü de
geride bıraktığımız diğer iki köy gibi genellikle çevrede bulunan andezit ve
bazalt ağırlıklı yerel malzemeden yapılmış evlerden oluşuyordu. Daha önceleri
birçok kez gezdiğimiz Aigai ören yeri, zaman darlığı nedeniyle bugünkü
rotamızın dışındaydı. Dolayısıyla Köseler’e
girmeden, bölgenin en büyük yerleşimlerinden biri olan Yuntdağı Yenice köyüne doğru hareket ettik.
(Ekim 2022)
(Ekim 2022)
Yunt Dağı dünyası, Kocaçay’ın iki
yakasına konumlanmış bir dizi köyle devam eder; Yuntdağı Köseler’den öteye. Bölgedeki su ihtiyacının karşılanması
amacıyla çok sayıda sarnıç, küçük gölet ve sulama baraj gölünün bulunduğu
güzergâhımızda biraz ötede Seklik,
bölgenin en büyük köylerinden Yuntdağı
Yenice ve bir zamanlar halı dokumacılığıyla öne çıkan Örselli köyleri yer alıyor.
(Ekim 2022)
(Ekim 2022)
Bir zamanlar diyoruz; çünkü Ekim 2022’de yine Yunt Dağı’nda dolaşırken köye uğradığımızda köylülerle konuşma
fırsatı bulmuştuk. Onların anlatımına göre köydeki halıcılık faaliyetleri
aslında çok eskilere dayanıyor. Ama son yıllardaki varmış olduğu nokta ise, pek
de iç açıcı değil... Halıcılık bu köyde atadan gelen bir zanaat imiş. Her evde
dokuma tezgahları varmış. Evine konuk olduğumuz Cennet Hanım, halı dokuma
demonstrasyonları için 15 kez Amerika’ya, 3 kez Norveç’e, 2 kez ise Almanya’ya
gitmiş. O zamanlar eşi de kooperatifte kök boya üretimi ile uğraşıyormuş.
Kooperatif zaman içinde ürünlerini satamaz olmuş. Ayasofya’da eski yıllarda 1
ay süren bir halı sergisi düzenlemişler; ama bir tane dahi halı satamamışlar.
Anlattığına göre müşterisizlik yüzünden halıcılık köyde bitmiş. Kooperatif bu
günlerde köyde tasfiye sürecinde imiş. Halıların metrekare fiyatı dokumacılığı
bırakma noktasında 250 dolar civarında imiş. Şimdi köyde halı dokuyan sadece
tek bir aile kalmış; onlar da özel sipariş üzerine dokuma yapıyorlarmış.
(Ekim 2022)
(Ekim 2022)
(Ekim 2022)
(Ekim 2022)
Arazinin volkanik bir yapıda olması, tarıma elverişli düzlük alanların
azlığı nedeniyle Yunt Dağı köylerinde
temel geçim kaynağı hayvancılık gibi görünüyor. Son yıllarda Aliağa’nın
arkasındaki Türkmen, Ortaköy ve Osmancalı civarında çekirdekli kara üzüm
bağları yaygınlık kazanıyor.
(Ekim 2022)
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
Tarihi taş köprü ile bağlantılı olduğunu düşündüğümüz Yunt Dağı döşeme yol şebekesinin kopan bir parçası daha...
(Ocak 2023)
Kocaçay’ın kıvrımlar çizerek ilerlediği derin vadinin zaman zaman alçaldığı
noktalardaki yol geçişlerinde, dere yatağını aşan andezit taştan yapılmış tek
yada iki kemerli tarihi köprüler mevcut. Kimisi yıkılmış, kimisi de üstü
asfaltla kaplanarak modern zamanlarda da kullanılıyor olsa da en dikkat
çekicileri olduğu gibi korunan bir kaçı… Yuntdağı
Yeniceköy’den sonra Pınarköy ve Süngüllü’yü geçtikten sonra Kocaçay’a paralel seyreden asfalt köy
yolunun kıyısında; Kocaçay’ın
kuzeydoğuya doğru bir kıvrım yaptığı noktada; Pelitalan yolunda köprülerin üçü bir arada bulunuyor. Kocaçay’ın yatağı, bu noktadan itibaren
tamamen kuzeydoğuya doğru yöneliyor. İşte tam bu noktada Kocaçay’a güneyden gelen bir başka küçük dere katılıyor. Her iki
derenin üstünde biri yıkık toplam üç köprü bulunuyor.
Kocaçay'ın kıyısında ikiz meşeler; Zeus nerede? (İlkçağ'da Lidya coğrafyasında bölgenin en önemli geçim kaynağı olan meşe ağaçlarını koruyan İkiz Meşeler Zeus'una bir göndermedir. İhtiyaçtandır yani...)
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
Akşamın ayazı iyice çökmüş durumda. Köprünün yakınlarındaki düzlükte
yanımızdaki son çayları da içtik. Yunt
Dağı’nın en büyük köylerinden Pelitalan’a
uğrayıp Süngüllü’deki köylülerden yerli
sığır kesimi yaptığını öğrendiğimiz Kasap
Veysel’in dükkânını bulduk ve pek merak ettiğimiz yerli sığır etlerinden satın
aldık. Akşama yaklaşan bir zaman diliminde Pelitalan’dan
ayrılarak, yeniden Bağyolu-Üçpınar
yönüne doğru hareket ettik. Vakit bir hayli ilerlemişti; ama biz hala dağ
başlarından o köyden bu köye doğru ilerlemekteydik.
Pelitalan yolunda üç köprülerden biri
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
Karanlık basmadan Üçpınar’a ulaşmaktı
amacımız. Kasaba içinde Köfteci Mustafa
ya da geçen yıl kaybettiğimiz rahmetli Şaban
Usta’nın Göçmen Kızı lokantaları
bizi beklemekteydi. Pelitalan’ın
dışından geçen asfaltı takip ederek, sırayla; Karaveliler, eski ve otantik taş evleriyle dikkat çeken Kozaklar, Küçükbelen, Çamlıca ve Bostanlar köylerini arkamızda bıraktık. Sonunda
vardığımız nokta; Manisa-Muradiye
yakınlarındaki Bağ Yolu yol ayrımı,
oradan da bir kasaba lokantasında günü tamamlayacağımız Üçpınar idi.
Dipnotlar:
(1) Artemidoros; İ.Ö. 2.yy.da
yaşamış, Efesli olduğu düşünülen, Akdeniz’e yaptığı yolculuklardan yararlanarak
11 ciltten oluşan bir coğrafya kitabı yazan antik çağın önemli gezginlerinden;
Agatarkhides ile Strabon dönemlerini birleştiren önemli bir ara kaynak olarak
değerlendirilmektedir.
(2) 1 stadia: İlkçağ’da bir uzunluk
ölçüsü olan stadia yaklaşık 185 metreye karşılık gelmektedir.
(3) Gryneion; İlkçağ’da bugünkü
Şakran yakınlarında Temaşalık Mevkii’nde; denize bir dil gibi uzanan bir
yarımadanın üzerinde mermerden görkemli Apollon Tapınağı’nın bulunduğu bir kült
merkezi ve yerleşimidir. Bizans’ın çöküş döneminde Yeni Foça sırtlarındaki
stratejik şap madenlerini denetlemek amacıyla Foça’dan Çandarlı’ya kadar geniş
bir alanda kolonize olan Cenevizliler, kıyı boyunca yaptıkları gibi Gryneion’da
da tapınak harabelerinin üzerinde kaleleşmiştir. Bu dönemden itibaren Sakız
Boğazı’ndaki deniz trafiğini denetlemeye dönük olarakyarımda üzerinde inşa
edilmiş bu savunma kalesi de Çıfıt Kalesi olarak anılmıştır.
(4) Strabon; Antik Anadolu Coğrafyası,
Geographika: XII-XIII-XIV; Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman; Arkeoloji ve Sanat
Yayınları; 3..Baskı-1993; sayfa:127
(5) TAY Project; http://tayproject.org/TAYages.fm$Retrieve?CagNo=596&html=ages_detail_t.html&layout=web
(6) Myrina ve Gryneion, Arkeolojik
Yüzey Araştırmaları, 1.Cilt; Aliağa Kent Kitaplığı; Editörler: Murat Çekilmez,
Emel Dereboylu Poulain; 2017; Sayfa: 175-176-180
(7)
Aiolis Şiirleri ve
Meraklısına Notlar; Prof. Dr. Ersin Doğer; Ege Yayınları; sayfa:85
(8) Fotoğraflar, belirtilenler dışında
İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC